Hem yenerim hem kızdırırım.. Yenilsemde kızdırırım.. Tavlanın başında çok ukalayım.. sürekli konuşur rakibimi aşağılarım.. psikolojisini altüst ederim.. sinirlendiririm; rakibime oyunu bıraktırıp masayı terkettiririm..hırrr.. ısırırım..
'Ezel gününün divane yolcusunun parmağına dünyaya gelirken bir yüzük takmış, sonra da, 'bunu hırsızlar çalacaktır; sen gene onu ara bul' demiştin. İlk sözün pek çabuk çıktı. Gözümü bu aleme açar açmaz, onun parmağımdan çalınmış olduğunu gördüm. Çaldıran da ben, arayıp bulacak olan da bendim.'
Adını sordular. Söyledim. 'Tanımıyoruz, kimmiş o? ' dediler. Az kaldı perdeyi çekip seni onlara gösterecektim; fakat ihtiyatkar olmayı yine Senden öğrendiğim için vazgeçtim ve düşündüm ki, gösterseydim de göremeyeceklerdi; zira perdelerin kalktığı ezel gününde onlar Seni görmüşlerden olsalardı, şimdi burada, 'Tanımıyoruz' demezler ve demir asa demir çarık, bu kainatın tek görülecek görülmemişini arar ve bulurlardı..
Şehir kethüdası vardır birde 'ev kethüdâları'nın dışında; bugünün muhtarları.
Halka karşı devleti temsil eden kişiler..
Ordunun konaklaması, mahallenin yönetim ve idâresi, devlet ricalinin ağırlanması vs. gibi sorumlulukları vardı..
Neyin ile övünürsün ey insan?
sonunda böcekler kurtlar yiyecek taparcasına sevdiğin bedenini, beynini vs..
Sahip olduklarının birer 'emanet' olduğu bilincinde olan insanlar
övünmek ağacının meyvesini yemezler..
Orijinal yazılışı 'orgak' eski türkçede.
'ormak' fiilinden türemiştir ki ormak ağaç budamak, ot biçmek anlamlarına gelir.
Komünist rejimlerde çekicin (işçi) yanında yeralır ve 'çiftçi' yi sembolize eder..
İmkân hatt-ı dâhilinde olan, imkânlı..
Ayrıca Kelâm ilminde Allahın varlığına getirilen delillerden biridir.
'imkân delili' de denilir..
Bu delilde mümkün olan varlıkların kendi kendine var olamayacaklarının, bunların zorunlu bir varlığa muhtaç olduğunun üzerinde durulur.
Var olanlar 'Mümkünülvücud', Allah ise 'Vacibul Vücud' olarak değerlendirilir. Mümkün varlıkların varlığı, bir sebebe bağlıdır, bu varlıkların varlığı da, yokluğu da imkan dahilindedir. Mümkün varlıkların yokluğunu düşünmek bir çelişki doğurmaz..
Oysa Zorunlu Varlık için durum tamamen farklıdır. Varlığı zorunlu olan Allah'ın yokluğu düşünülemez, bu düşünüldü mü açık bir çelişki ortaya çıkar.
Ebeveynler önce kendisini yetiştirmeli.Çocuk sahibi olmadan 'Çocuğumu şöyle yetiştireceğim, şunları öğreteceğim, şunlardan uzak tutup, şunlara yaklaştıracağım, şöyle olacak böyle olacak' nev'inden sarf edilen sözler,
gitmediği bir yer hakkında anlatılan anılardan farksızdır.
İnsanın eli kısadır; emellerine dokunamaz..
Çare gayret ve duadır..
Her daim başa sarıp aynı şarkıyı terennüm eden kaset gibi
'Hayırlısını nasip et Ya Rab! benim istediğimi değil senin istediğini nasip et Ya Rab'
lafzını tekrar etmektir çare..
Sessiz dinsizler vardır, damarlarına basıp üstlerine gitmedikçe dinsizliklerini ifşâ etmezler; birde aşırıları vardır ki her bulduğu fırsatta dine saldırır, 'İslam' veya 'din'i çağrıştıran her meseleye yazar çizer, karalamaya çalışır... Aşırıdırlar, hadlerini aşmıştırlar, bilgi sahibi olmadan fikir sahibidirler, tarafımdan sevilmezler... arz ederim..
'Bana tarif edilmeyeni et' dedin. Bu nasıl mümkün olur Devletlim?
Bilirim, hep olmazları oldurur, muhalin başını imkan tarağıyla tararsın. Ama gene de insaf et Devletlim, bende o taşları su gibi akıcı, bulutları kaskatı dondurucu, ateşleri bahar rüzgarına çevirici kudret nerede, söyle nerede?
Acaba tarif edilmeyeni et, derken, yedi cehennemi yakıp kül edecek bu gönül ateşini mi dile getirmemi istedin? Ah Devletlim, sana evvelce de söylemiştim. Güneşler doğar batar, yıllar yılları, devirler devirleri kovalar; dünya seyrinde, kainat devrinde, sadık köleler gibi, şaşmadan, durup dinlenmeden, eskiyip yenilenir. Ve bu bir yandan ölüp bir yandan dirilen cihan, yiğitlerin kuvvetleri, cihangirlerin pazuları, zeka ve idrak hamlelerinin harikaları ile mamur olup ahenklenirken, her zorluğu yenen, her müşkili başaran insanoğlu bir aşık gönlünün o kendini ve kainatı yağmaya veren yanıklığını dile getiremez.
İzin ver Devletlim, izin ver de bu akşam, lafza gelmez bir kıyametin karşısında her zamanki gibi derin derin susayım.'
'Küçük kız! Mektebe başladığın gün, hocan ilk iş olarak sana harfleri öğretmişti. Az sonra bu öğrendiğin harfleri birbirine çatma temrinleri yaptın ve böylece kelimeler meydana çıktı. Sonra bunları sıraladın ve ibare oldu. Böylece de okumayı söktün. Artık büyüdün, mektep bitti. Şimdi yeni bir dersaneden içeri giriyorsun. Ben de sana ilk iş, bu kitapsız kalemsiz kazanılan ilmin baş harflerini öğreteyim: Gülümseme ve utanma. İşte yavrum bunlar, aşk kitabının ilk harfleridir.'
sevmemek
22.12.2006 - 21:22Türkçeyi bilinçli bir şekilde alay ederek katledenleri..!
hiç komik değilsiniz; bilesiniz..
dünyanın en büyük yalanı
22.12.2006 - 20:42Manda yuva yapmış söğüt dalına..
zafer
22.12.2006 - 15:22Herkes bu meydana bir zafer için gelir,
ben ise sadece Sana yenilmek için geldim..
tavla
22.12.2006 - 14:04Hem yenerim hem kızdırırım.. Yenilsemde kızdırırım.. Tavlanın başında çok ukalayım.. sürekli konuşur rakibimi aşağılarım.. psikolojisini altüst ederim.. sinirlendiririm; rakibime oyunu bıraktırıp masayı terkettiririm..hırrr.. ısırırım..
aramak
22.12.2006 - 13:39'Ezel gününün divane yolcusunun parmağına dünyaya gelirken bir yüzük takmış, sonra da, 'bunu hırsızlar çalacaktır; sen gene onu ara bul' demiştin. İlk sözün pek çabuk çıktı. Gözümü bu aleme açar açmaz, onun parmağımdan çalınmış olduğunu gördüm. Çaldıran da ben, arayıp bulacak olan da bendim.'
hu
22.12.2006 - 13:36Adını sordular. Söyledim. 'Tanımıyoruz, kimmiş o? ' dediler. Az kaldı perdeyi çekip seni onlara gösterecektim; fakat ihtiyatkar olmayı yine Senden öğrendiğim için vazgeçtim ve düşündüm ki, gösterseydim de göremeyeceklerdi; zira perdelerin kalktığı ezel gününde onlar Seni görmüşlerden olsalardı, şimdi burada, 'Tanımıyoruz' demezler ve demir asa demir çarık, bu kainatın tek görülecek görülmemişini arar ve bulurlardı..
gibi
22.12.2006 - 13:33Tepsisinin içine nisan yağmuru toplayan bir çocuk gibiyim..
Bu akıp giden selin altına çanağımı niçin koyduğumu sorup duruyorum..
imam hatip liseleri
22.12.2006 - 12:48Öcü gibi görenlerin rüyalarına girip korkutmayı isterdim..
Kethüda
22.12.2006 - 12:45Şehir kethüdası vardır birde 'ev kethüdâları'nın dışında; bugünün muhtarları.
Halka karşı devleti temsil eden kişiler..
Ordunun konaklaması, mahallenin yönetim ve idâresi, devlet ricalinin ağırlanması vs. gibi sorumlulukları vardı..
Eva de vitray Meyerovitch
22.12.2006 - 11:04Güneşin şarkısı..
nâdide
22.12.2006 - 10:29'nâ' Farsçada olumsuzluk bildiren önek
'dîde' görülmüş olan
yani 'nadîde' = görülmemiş..
bedel ödemek
22.12.2006 - 10:15Peşin ödenenler vardır birde sonradan ödenenler..
Yaptıklarımın bedelini ödemekten ise
Sahip olacaklarımın bedelini ödemek tercihimdir..
övünmek
22.12.2006 - 10:12Neyin ile övünürsün ey insan?
sonunda böcekler kurtlar yiyecek taparcasına sevdiğin bedenini, beynini vs..
Sahip olduklarının birer 'emanet' olduğu bilincinde olan insanlar
övünmek ağacının meyvesini yemezler..
pençe
22.12.2006 - 10:03'penç' farsçada 5 rakamına tekabül eder
ve 'pençe' beşli şey, el anlamına gelir..
orak
22.12.2006 - 09:50Orijinal yazılışı 'orgak' eski türkçede.
'ormak' fiilinden türemiştir ki ormak ağaç budamak, ot biçmek anlamlarına gelir.
Komünist rejimlerde çekicin (işçi) yanında yeralır ve 'çiftçi' yi sembolize eder..
sayıklamalar
22.12.2006 - 09:46Bırakın beni kendi halime... bırakın.. bırakın.. bırakın..
mümkün
22.12.2006 - 09:44İmkân hatt-ı dâhilinde olan, imkânlı..
Ayrıca Kelâm ilminde Allahın varlığına getirilen delillerden biridir.
'imkân delili' de denilir..
Bu delilde mümkün olan varlıkların kendi kendine var olamayacaklarının, bunların zorunlu bir varlığa muhtaç olduğunun üzerinde durulur.
Var olanlar 'Mümkünülvücud', Allah ise 'Vacibul Vücud' olarak değerlendirilir. Mümkün varlıkların varlığı, bir sebebe bağlıdır, bu varlıkların varlığı da, yokluğu da imkan dahilindedir. Mümkün varlıkların yokluğunu düşünmek bir çelişki doğurmaz..
Oysa Zorunlu Varlık için durum tamamen farklıdır. Varlığı zorunlu olan Allah'ın yokluğu düşünülemez, bu düşünüldü mü açık bir çelişki ortaya çıkar.
çocuk yetiştirmek
22.12.2006 - 08:52Ebeveynler önce kendisini yetiştirmeli.Çocuk sahibi olmadan 'Çocuğumu şöyle yetiştireceğim, şunları öğreteceğim, şunlardan uzak tutup, şunlara yaklaştıracağım, şöyle olacak böyle olacak' nev'inden sarf edilen sözler,
gitmediği bir yer hakkında anlatılan anılardan farksızdır.
İnsanın eli kısadır; emellerine dokunamaz..
Çare gayret ve duadır..
Her daim başa sarıp aynı şarkıyı terennüm eden kaset gibi
'Hayırlısını nasip et Ya Rab! benim istediğimi değil senin istediğini nasip et Ya Rab'
lafzını tekrar etmektir çare..
aşırı dinsiz
22.12.2006 - 08:38Sessiz dinsizler vardır, damarlarına basıp üstlerine gitmedikçe dinsizliklerini ifşâ etmezler; birde aşırıları vardır ki her bulduğu fırsatta dine saldırır, 'İslam' veya 'din'i çağrıştıran her meseleye yazar çizer, karalamaya çalışır... Aşırıdırlar, hadlerini aşmıştırlar, bilgi sahibi olmadan fikir sahibidirler, tarafımdan sevilmezler... arz ederim..
müzik
21.12.2006 - 22:45* soru işaretinden sonra yapmanız gerekeni yapın..
safiye
21.12.2006 - 18:47'Benim sensizliğe tahammülüm yok..! '
ızdırab
21.12.2006 - 18:45'darp' (vurmak) kelimesinden türemiş
İzah etmeye lüzûm var mıdır daha?
'Eğer ıstıraba yer vermemiş bir ibareye rastlarsan, korkma; 'bunun aşk kitabında yeri yok' diye haykır.'
susmak
21.12.2006 - 18:38'Bana tarif edilmeyeni et' dedin. Bu nasıl mümkün olur Devletlim?
Bilirim, hep olmazları oldurur, muhalin başını imkan tarağıyla tararsın. Ama gene de insaf et Devletlim, bende o taşları su gibi akıcı, bulutları kaskatı dondurucu, ateşleri bahar rüzgarına çevirici kudret nerede, söyle nerede?
Acaba tarif edilmeyeni et, derken, yedi cehennemi yakıp kül edecek bu gönül ateşini mi dile getirmemi istedin? Ah Devletlim, sana evvelce de söylemiştim. Güneşler doğar batar, yıllar yılları, devirler devirleri kovalar; dünya seyrinde, kainat devrinde, sadık köleler gibi, şaşmadan, durup dinlenmeden, eskiyip yenilenir. Ve bu bir yandan ölüp bir yandan dirilen cihan, yiğitlerin kuvvetleri, cihangirlerin pazuları, zeka ve idrak hamlelerinin harikaları ile mamur olup ahenklenirken, her zorluğu yenen, her müşkili başaran insanoğlu bir aşık gönlünün o kendini ve kainatı yağmaya veren yanıklığını dile getiremez.
İzin ver Devletlim, izin ver de bu akşam, lafza gelmez bir kıyametin karşısında her zamanki gibi derin derin susayım.'
aşk
21.12.2006 - 18:34'Küçük kız! Mektebe başladığın gün, hocan ilk iş olarak sana harfleri öğretmişti. Az sonra bu öğrendiğin harfleri birbirine çatma temrinleri yaptın ve böylece kelimeler meydana çıktı. Sonra bunları sıraladın ve ibare oldu. Böylece de okumayı söktün. Artık büyüdün, mektep bitti. Şimdi yeni bir dersaneden içeri giriyorsun. Ben de sana ilk iş, bu kitapsız kalemsiz kazanılan ilmin baş harflerini öğreteyim: Gülümseme ve utanma. İşte yavrum bunlar, aşk kitabının ilk harfleridir.'
Toplam 3332 mesaj bulundu