Farsça bir duadır aslında 'berhudâr ol' hitâbı..
anlamını bilmiyoruz ki 'amin' diyelim..
ama iyi bir şey dediğine eminizdir mütekellimin..
'ber' (üzerine) + 'hûrden' (nimete kavuşmak, yemek, nasip)
nasip senin üzerine olsun, nimete kavuşasın
anlamına gelir..
Bismihû.
Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla.
Önce söz vardı, hayat sonradan geldi.
Önce çile vardı ihsan arkadan geldi.
Önce iştiyak, arkadan sebat geldi.
Sözün yaratılışı Züleyha’nın yaradılışından evveldi. Âdam, ki ona bütün isimler öğretildi. Yûsuf’un kaderi Züleyha’ya tecelli. Züleyha’nın kaderi Yûsuf’a tecelli. Kuyu. Zindan. Kuyu. Zindan. Önce çile arkadan ihsan. Züleyha vazgeçti mi maşukundan?
Mülk gibi söz de, ne senin ne benim.
Cümle gibi aşk da ne senin ne benim.
Söz de,
aşk da,
ne benim ne senin.
Bir yaz sabahına doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya,
ağustos göklerinde başımın üzerinden geçen bulut,
mayıs gülü,
ışıklı nisan yağmuru
ne kadar Allah’tansa,
mülk gibi söz de ve aşk da
O’ndan.
- Hepimiz hayallerimizin kurbanıyız aslında.
Senin adın neden Piraye
benim ki neden Nazım? ..
..ilginç olan bunca acıya rağmen tekrar dünyaya gelsem yine aynı şeyleri yapardım..
Bir makalesinde
13. yüzyılda yaşamış bir alimin Batı afrikalıların amerika kıtasını
keşfetme girişimlerinde bulunduğu iddiasını yazmıştı.
ve bu iddiayı bir tez haline getirmiş
araştırılırsa çok farklı şeylerin çıkacağını söylemişti..
Osmanlı coğrafyasında Kilise iken camiye çevrilen mâbetlere verilen genel ad.
Toplam 10 tane büyük ayasofya bulunmakla beraber
en meşhuru ve en çok üzerinde spekilasyon yapılanı İstanbul Ayasofya Cami
Trabzon Ayasofya Camiside aynı şekilde kiliseden camiye dönüştürülmüştür.
Zamanının bir diğer büyük Ayasofyasıda Selanik Ayasofya camisidir fakat
1911 de selanikte çıkan büyük bir yangında harabeye dönmüştür.
1912 yılında Sultan Reşat tarafından tamir edilerek ibadete açılan
Selanik Ayasofya Camisi
Selanik'in yunanlılara geçmesinden sonra tekrar kiliseye çevrilmiştir..
Keçi yıldızı..
Astrolojide 'capella' olarakta bilinen yıldız.
'Ayyuka çıkmak' deyimi arapçadan geçmiş bir deyimdir.
Arapların göğün en yüksek yerine atfen kullandıkları kelime; 'ayyuk'..
'Nefis' e âit..
Afaki ve Enfusi kelimeleri genelde birlikte kullanılır.
İlki büyük kâinattır.. ufuklara ait olan (afaki)
İkincisi insanın kendisidir.. nefse ait (enfusi)
Her ikisindede hakikate açılan bir kapı vardır..
Biri dışbükey diğeri içbükey..
Orhan PAMUK'A'a açık mektup (Mehmed Niyazi 13 Kasım 2006-)
Saygıdeğer efendim; bildiğiniz üzere belki hiç kimsenin romancılığı sizinki kadar tartışılmamıştır. Kimileri sizi çok satan, fakat okunmayan yazar olarak nitelendirmektedir.
Kimileri sadece eseriniz çıkınca ortalığı alabora ettiğinizi ileri sürmektedir. Kimileri dilinizi bozuk, üslubunuzu kekremsi, roman tekniğinizi zayıf bulmaktadır. Kimileri de sizi mükemmel bir romancı kabul etmektedir. Sizin de bildiğiniz gibi sanat eseri olarak romanın da kendine göre ölçüleri vardır; ama bu ölçüler birimlere dayanmamaktadır; güzelliği, zevki, ahengi içerdiği için sübjektif ağırlıklıdır. Aksi takdirde, 'Beyaz Gemi', 'Cemile', 'Gün Olur Asra Bedel' ve benzeri ürünleri insanlığa sunan Cengiz Aytmatov gibi kültür ve sanat adamının Nobel'i alamamasını izah edemeyiz. Kim ne derse desin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Nobel ödülünü almanız gerçekten sevindiricidir.
Nobel ödülü alınır mı, verilir mi tartışması bir yana, en önemli ödülün sahibi olmanız sizi en az bir yıl dünyanın gündeminde tutacaktır. Gelecek yıl bir başkası alacağı için siz yavaş yavaş listelere yerleşeceksiniz. Bugünlerde söyleyeceğiniz söz çok geniş çevrelerde yankı bulur. Tolstoy, Çehov, Andre Malroux, Proust ve daha pek çok devin giremediği listeye kısa bir süre önce adını yazdıranların şimdilerde esamileri okunmuyor. Dolayısıyla sözlerinin etkisi de azalmıştır. Tabii en büyük temennimiz adınızın ve eserlerinizin hiçbir zaman dillerden düşmemesidir.
Dostoyevski'nin cüretini ne sizden, ne de diğer bir romancıdan beklemeye hakkımız yok. Dostoyevski koyu bir Ortodoks, katıksız bir Rus'tu. Puşkin'in ölümünde, milliyetçiler adına yaptığı konuşmada bir genç heyecandan düşüp bayıldı; bütün Rus milleti sarsıldı. Milliyetçidir gerekçesiyle beynelmilel platformlardan kovulmasına sanatıyla karşı koyabileceğine inandığı için vicdanının sesini dile getirmekten endişe duymadı. Bir vatandaş olarak sizden milletimizi savunmanızı beklemiyorum; zira büyük milletlerin düşmanları da büyük olur. Onlara göğüs germenin kolay olmadığının farkındayım. Fakat gerçeği dile getirmek aydın olmanın birinci şartıdır.
Sözde Ermeni soykırımı konusunda, tarihçilerimiz, gazetecilerimiz ekranlarda konuşurken hiçbir şey söylemediklerini elbette biliyorsunuzdur. Bu konuda hangi şartlarda konuştuğunuzu bilmiyorum; ama gerekli araştırmayı yapmadığınız aşikârdı. İnsanlar hatadan azade değildir; hepimiz yanlış yapıyoruz. Hatada ısrar bağnazlıktır; hatadan dönmek fazilettir. İnsanlığa mal olmuş bir aydına elbette ki bağnazlık yakışmaz. Hatta bağnazlıkta ısrara hakkı yoktur.
Konuya dair yapacağınız sathi bir incelemeyle şunları göreceksiniz; Ermeni diasporası soykırım iddialarını İngiltere İmparatorluğu'na mal etmeyi göze alamaz; çünkü topraklarında yüz milyonlarca Müslüman yaşamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nin cumhurbaşkanlığına bu meseleyi mal ederler. Wilson da Genelkurmay Başkanı'nı kalabalık bir heyetle incelemek üzere ülkemize gönderir. Sosyolog, psikolog, antropolog, tarihçilerden oluşan heyet buradan Paris'e giden Ermenilerden incelemeye başlar. Bir Ermeni'ye soykırımın nasıl olduğunu sorunca şu cevabı alırlar: 'Çok feci oldu, ben iki defa katledildim.' İşin magazin boyutunu sezerler. Memleketimize de gelip kısa bir süre önce olayların geçtiği yerleri inceleyerek, Genelkurmay Başkanı soykırım olmadığını belirten ünlü raporunu verir. Bununla tatmin olmayan Ermeniler, baskı yapınca, Amiral Bristol görevlendirilir. O da soykırım yoktur tarzında rapor verir. İstanbul işgal edilir. Soykırımdan suçlu olabilecekler yakalanır, Ziya Gökalp gibiler Malta'dadırlar. İstanbul'da ve Malta'da mahkemeler kurulur. Hepsi beraat eder. Bu olaydan İtalya'da haberdar olan dönemin başbakanı Sait Halim Paşa; 'Milletime leke bırakmam' diyerek muhakeme edilmesi için Cemiyet-i Akvam'a ve Lahey Adalet Divanı'na başvurur. Onlar da muhakemeye gerek olmadığını belirten cevap verirler. Soykırım iddiasını dayandırdıkları İngilizlerin kaleme aldığı kitapta Almanların talimatıyla bu menfur fiili işlediğimiz belirtilmektedir. Yirmili yılların ortalarına doğru İngiliz hükümeti, Almanya'ya bunun bir savaş propagandası olduğunu bildirir. Lütfedip araştırırsanız, bunları, daha pek çoklarını göreceksiniz. İsterseniz adresinize hepsini postalayabilirim.
Sayın Pamuk; romancılığınız tartışılıyor, ama siz bir aydınsınız. Aydın, sorumluluğunu bilen kimse demektir. Bu sorumluluk aileden başlar, içinde yaşanılan toplumdan taşarak insanlığı oluşturan bütün kesimlere ulaşır. Bu gerçeği dile getirirseniz, Türk milliyetçiliğiyle suçlanmanız da mümkün değildir; zira Türklerin de insanlığın bir parçası olduğunu mutlaka kabul edersiniz. Ve sonra bütün bu kararların Hıristiyan devletleri tarafından alınmaları, bir milletin Haçlı zihniyetiyle karşı karşıya olduğunda sizde de şüphe bırakmamış olmalıdır. Bu zihniyet sizi de rahatsız ediyorsa, konuşmanızın tam zamanıdır. Saygılarımla.
berhudar olmak
28.11.2006 - 08:48Farsça bir duadır aslında 'berhudâr ol' hitâbı..
anlamını bilmiyoruz ki 'amin' diyelim..
ama iyi bir şey dediğine eminizdir mütekellimin..
'ber' (üzerine) + 'hûrden' (nimete kavuşmak, yemek, nasip)
nasip senin üzerine olsun, nimete kavuşasın
anlamına gelir..
dert
27.11.2006 - 17:56İçerilerde ekili dilsiz tohumlar;
atsan bir dert, satsan yüz dert, çeksen bin!
Sen onu boğmazsan o seni boğacak
Boğsan izi kalır; kanar, acıtır
Boğsa rezil eder; kanatır, acır..
Kalk!
konuş! desen kalkar konuşmaz; kendini bin ile çarpar artar, artar, artar..
Otur!
konuşma! desen.. oturur ağlar, ağlar, ağlar..
cümle kapısı
27.11.2006 - 16:38Bismihû.
Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla.
Önce söz vardı, hayat sonradan geldi.
Önce çile vardı ihsan arkadan geldi.
Önce iştiyak, arkadan sebat geldi.
Sözün yaratılışı Züleyha’nın yaradılışından evveldi. Âdam, ki ona bütün isimler öğretildi. Yûsuf’un kaderi Züleyha’ya tecelli. Züleyha’nın kaderi Yûsuf’a tecelli. Kuyu. Zindan. Kuyu. Zindan. Önce çile arkadan ihsan. Züleyha vazgeçti mi maşukundan?
Mülk gibi söz de, ne senin ne benim.
Cümle gibi aşk da ne senin ne benim.
Söz de,
aşk da,
ne benim ne senin.
Bir yaz sabahına doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya,
ağustos göklerinde başımın üzerinden geçen bulut,
mayıs gülü,
ışıklı nisan yağmuru
ne kadar Allah’tansa,
mülk gibi söz de ve aşk da
O’ndan.
Nazan Bekiroğlu
-Yusuf ile Züleyha-
trajedi
27.11.2006 - 16:09Acıklı sahne oyunu..
'tragos' yunancada (keçi)
'oidia' (şarkı söylemek) kelimelerinin birleşiminden oluşmuş..
Ne alaka?
Alaka şudur ki;
Eski Atina'da trajik aktörlerin
yanık sesli ifade şeklinden ötürü 'keçi türküsü' diye adlandırılırmış..
Keçilerin acıklı sesine atfen..
gönül yarası
27.11.2006 - 15:49- Hepimiz hayallerimizin kurbanıyız aslında.
Senin adın neden Piraye
benim ki neden Nazım? ..
..ilginç olan bunca acıya rağmen tekrar dünyaya gelsem yine aynı şeyleri yapardım..
muhammed hamidullah
27.11.2006 - 15:36Bir makalesinde
13. yüzyılda yaşamış bir alimin Batı afrikalıların amerika kıtasını
keşfetme girişimlerinde bulunduğu iddiasını yazmıştı.
ve bu iddiayı bir tez haline getirmiş
araştırılırsa çok farklı şeylerin çıkacağını söylemişti..
Zaman içinde gezi
27.11.2006 - 15:29Yinede en komik olanı
Dedemin babamın kulaklarını çektiği; sopa attığı her hangi bir kesit olurdu..
Bende babama anlatır anlatır kızdırırdım..
Zaman içinde gezi
27.11.2006 - 15:26Aslında Amerikalı yerlilerin Kolomb'u karşılarında gördükleri zaman ki
yüz ifâdeleri de ilginç olmalı..
Zaman içinde gezi
27.11.2006 - 15:2016. Yüzyılda
İstanbul surlarında nöbet tutan iki askerin muhebbetine;
konularının ne olduğuna şahit olmak isterdim..
yugoslavya
27.11.2006 - 14:48'yugo-slavya'
güney slavların ülkesi..
ayasofya
27.11.2006 - 14:31Osmanlı coğrafyasında Kilise iken camiye çevrilen mâbetlere verilen genel ad.
Toplam 10 tane büyük ayasofya bulunmakla beraber
en meşhuru ve en çok üzerinde spekilasyon yapılanı İstanbul Ayasofya Cami
Trabzon Ayasofya Camiside aynı şekilde kiliseden camiye dönüştürülmüştür.
Zamanının bir diğer büyük Ayasofyasıda Selanik Ayasofya camisidir fakat
1911 de selanikte çıkan büyük bir yangında harabeye dönmüştür.
1912 yılında Sultan Reşat tarafından tamir edilerek ibadete açılan
Selanik Ayasofya Camisi
Selanik'in yunanlılara geçmesinden sonra tekrar kiliseye çevrilmiştir..
ayrıntı
27.11.2006 - 13:591935 yılında 'tafsilat' kelimesinin karşılığı olarak
'ayır-mak' fiilinden türetilmiştir.
travestiler
27.11.2006 - 13:54'travestito' Tiyatroda kadın rolünü oynayan erkek..
'trans' + 'vestiyer'
Levent Kırca
27.11.2006 - 13:50-Ben zarhoj diilim!
Sarhoş taklidini onun gibi yapan biri görmedim..
ayyuka
27.11.2006 - 13:47Keçi yıldızı..
Astrolojide 'capella' olarakta bilinen yıldız.
'Ayyuka çıkmak' deyimi arapçadan geçmiş bir deyimdir.
Arapların göğün en yüksek yerine atfen kullandıkları kelime; 'ayyuk'..
yaşayabilme ihtimali
27.11.2006 - 10:49Ölme ihtimalimiz daha yüksek; her halükârda..
kurtuba camii
27.11.2006 - 10:46Endülüs..
enfüsi
27.11.2006 - 10:41'Nefis' e âit..
Afaki ve Enfusi kelimeleri genelde birlikte kullanılır.
İlki büyük kâinattır.. ufuklara ait olan (afaki)
İkincisi insanın kendisidir.. nefse ait (enfusi)
Her ikisindede hakikate açılan bir kapı vardır..
Biri dışbükey diğeri içbükey..
afaki
27.11.2006 - 10:36'Ufuk'lara ait..
mütekellim
27.11.2006 - 10:35'Konuşucu' kelâm eden..
orhan pamuk
27.11.2006 - 10:18Orhan PAMUK'A'a açık mektup (Mehmed Niyazi 13 Kasım 2006-)
Saygıdeğer efendim; bildiğiniz üzere belki hiç kimsenin romancılığı sizinki kadar tartışılmamıştır. Kimileri sizi çok satan, fakat okunmayan yazar olarak nitelendirmektedir.
Kimileri sadece eseriniz çıkınca ortalığı alabora ettiğinizi ileri sürmektedir. Kimileri dilinizi bozuk, üslubunuzu kekremsi, roman tekniğinizi zayıf bulmaktadır. Kimileri de sizi mükemmel bir romancı kabul etmektedir. Sizin de bildiğiniz gibi sanat eseri olarak romanın da kendine göre ölçüleri vardır; ama bu ölçüler birimlere dayanmamaktadır; güzelliği, zevki, ahengi içerdiği için sübjektif ağırlıklıdır. Aksi takdirde, 'Beyaz Gemi', 'Cemile', 'Gün Olur Asra Bedel' ve benzeri ürünleri insanlığa sunan Cengiz Aytmatov gibi kültür ve sanat adamının Nobel'i alamamasını izah edemeyiz. Kim ne derse desin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Nobel ödülünü almanız gerçekten sevindiricidir.
Nobel ödülü alınır mı, verilir mi tartışması bir yana, en önemli ödülün sahibi olmanız sizi en az bir yıl dünyanın gündeminde tutacaktır. Gelecek yıl bir başkası alacağı için siz yavaş yavaş listelere yerleşeceksiniz. Bugünlerde söyleyeceğiniz söz çok geniş çevrelerde yankı bulur. Tolstoy, Çehov, Andre Malroux, Proust ve daha pek çok devin giremediği listeye kısa bir süre önce adını yazdıranların şimdilerde esamileri okunmuyor. Dolayısıyla sözlerinin etkisi de azalmıştır. Tabii en büyük temennimiz adınızın ve eserlerinizin hiçbir zaman dillerden düşmemesidir.
Dostoyevski'nin cüretini ne sizden, ne de diğer bir romancıdan beklemeye hakkımız yok. Dostoyevski koyu bir Ortodoks, katıksız bir Rus'tu. Puşkin'in ölümünde, milliyetçiler adına yaptığı konuşmada bir genç heyecandan düşüp bayıldı; bütün Rus milleti sarsıldı. Milliyetçidir gerekçesiyle beynelmilel platformlardan kovulmasına sanatıyla karşı koyabileceğine inandığı için vicdanının sesini dile getirmekten endişe duymadı. Bir vatandaş olarak sizden milletimizi savunmanızı beklemiyorum; zira büyük milletlerin düşmanları da büyük olur. Onlara göğüs germenin kolay olmadığının farkındayım. Fakat gerçeği dile getirmek aydın olmanın birinci şartıdır.
Sözde Ermeni soykırımı konusunda, tarihçilerimiz, gazetecilerimiz ekranlarda konuşurken hiçbir şey söylemediklerini elbette biliyorsunuzdur. Bu konuda hangi şartlarda konuştuğunuzu bilmiyorum; ama gerekli araştırmayı yapmadığınız aşikârdı. İnsanlar hatadan azade değildir; hepimiz yanlış yapıyoruz. Hatada ısrar bağnazlıktır; hatadan dönmek fazilettir. İnsanlığa mal olmuş bir aydına elbette ki bağnazlık yakışmaz. Hatta bağnazlıkta ısrara hakkı yoktur.
Konuya dair yapacağınız sathi bir incelemeyle şunları göreceksiniz; Ermeni diasporası soykırım iddialarını İngiltere İmparatorluğu'na mal etmeyi göze alamaz; çünkü topraklarında yüz milyonlarca Müslüman yaşamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nin cumhurbaşkanlığına bu meseleyi mal ederler. Wilson da Genelkurmay Başkanı'nı kalabalık bir heyetle incelemek üzere ülkemize gönderir. Sosyolog, psikolog, antropolog, tarihçilerden oluşan heyet buradan Paris'e giden Ermenilerden incelemeye başlar. Bir Ermeni'ye soykırımın nasıl olduğunu sorunca şu cevabı alırlar: 'Çok feci oldu, ben iki defa katledildim.' İşin magazin boyutunu sezerler. Memleketimize de gelip kısa bir süre önce olayların geçtiği yerleri inceleyerek, Genelkurmay Başkanı soykırım olmadığını belirten ünlü raporunu verir. Bununla tatmin olmayan Ermeniler, baskı yapınca, Amiral Bristol görevlendirilir. O da soykırım yoktur tarzında rapor verir. İstanbul işgal edilir. Soykırımdan suçlu olabilecekler yakalanır, Ziya Gökalp gibiler Malta'dadırlar. İstanbul'da ve Malta'da mahkemeler kurulur. Hepsi beraat eder. Bu olaydan İtalya'da haberdar olan dönemin başbakanı Sait Halim Paşa; 'Milletime leke bırakmam' diyerek muhakeme edilmesi için Cemiyet-i Akvam'a ve Lahey Adalet Divanı'na başvurur. Onlar da muhakemeye gerek olmadığını belirten cevap verirler. Soykırım iddiasını dayandırdıkları İngilizlerin kaleme aldığı kitapta Almanların talimatıyla bu menfur fiili işlediğimiz belirtilmektedir. Yirmili yılların ortalarına doğru İngiliz hükümeti, Almanya'ya bunun bir savaş propagandası olduğunu bildirir. Lütfedip araştırırsanız, bunları, daha pek çoklarını göreceksiniz. İsterseniz adresinize hepsini postalayabilirim.
Sayın Pamuk; romancılığınız tartışılıyor, ama siz bir aydınsınız. Aydın, sorumluluğunu bilen kimse demektir. Bu sorumluluk aileden başlar, içinde yaşanılan toplumdan taşarak insanlığı oluşturan bütün kesimlere ulaşır. Bu gerçeği dile getirirseniz, Türk milliyetçiliğiyle suçlanmanız da mümkün değildir; zira Türklerin de insanlığın bir parçası olduğunu mutlaka kabul edersiniz. Ve sonra bütün bu kararların Hıristiyan devletleri tarafından alınmaları, bir milletin Haçlı zihniyetiyle karşı karşıya olduğunda sizde de şüphe bırakmamış olmalıdır. Bu zihniyet sizi de rahatsız ediyorsa, konuşmanızın tam zamanıdır. Saygılarımla.
saat
27.11.2006 - 10:11'vüs'at' (geniş) da aynı kökten..
Enine geniş olan anlamında saat zaten..
Halbuki saatin bu genişliği daraltıyor insanı; bazen..
biz burada devrim yapıyoruz sinyorita
27.11.2006 - 10:04Allah bir yastıkta devirsin!
biz burada devrim yapıyoruz sinyorita
27.11.2006 - 10:03Hayırlı devrimler!
Toplam 3332 mesaj bulundu