'Geçit ver dağlar dağlar'
'Yol ver dağlar yol ver bana'
'Dağlar dağlar kurban olam yol ver geçem' vs..
bütün suç dağın öylemi?
İnsan; her zaman suçlayacak birilerini bulur
çocukluktan başlıyor zaten
- elektrikler kesikti ders çalışamadım örtmenim!
gibi..
gerçi örnek klasik oldu ama neyyyse..
'Altın Küpeler' isimli bir risalesi var.
orijinali oldukça beliğ bir üslubla yazılmış
(görmedim önsözünde öyle diyordu)
insan hayatına dair çeşitli konuları ihtiva eden 100 adet nasihatten oluşuyor..
Arap Dili ve gramerine olan hakimiyeti ve 'Keşşaf' isimli tefsir kitabıyla meşhur..
Japon çizgi filimleri..
Uzun saçlı, başı öne eğik, duvara yaslanmış,
bir ayağı yerde diğer ayağı duvarda
eli cebinde
kot ceket ve kot pantolon giyinmiş
ağzında saman çöpüyle
karanlığın içinden aniden fırlayan
ve kahkaha atan japonu çağrıştırdı..
Bir insana hoşgörüyle yaklaşmak, sadece onun inancına karışmamak demek değildir. Aynı zamanda dinî eğitim ve ibadetini yapmasına izin vermek, mabedine saygı göstermek de gerekir.
Bir hususu görüşmek için Kudüs'te bir rahiple buluşan Hz. Ömer, namaz zamanı gelince müsaade ister. Rahip kilisede kılabileceğini söyleyince Hz. Ömer şu cevabı verir: 'Burada namaz kılarsam, bir gün gelir, halifemiz burada namaz kıldı deyip değerini ödeyerek de olsa, Müslümanlar burayı elinizden alır.' Gider, yakındaki bir tarlada namazını kılar. Gerçekten de Müslümanlar daha sonraları bu tarlayı satın alır, cami yaparlar.
Vicdanı teşekkül etmiş bir insanın, bir medeniyetin nezdinde, farklı bir dine mensupların sadece canları değil, malları da teminat altındadır. Hak üzerine kurulan İslamiyet, değişik din saliklerinin arasında herhangi bir adaletsizliğe asla cevaz vermez. Hz. Ömer zamanında İslam ordusu Şam'a girer. Bir yıl süre ile kamu hizmetlerini görmek amacıyla Hıristiyan ahaliden vergi toplanır. Ordunun Şam'ı terki gerekince, toplanan vergi geri ödenir. Benzer olayların Selçuklular zamanında Diyarbakır'da, Osmanlılar zamanında Selanik'te cereyan ettiğini de görüyoruz.
17. yüzyıldan itibaren insanlık Hıristiyan medeniyetinin etkisi altında kalmaya başladı. Bugünkü oluşum onun karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır. İnsanın arzularına kelepçe vuran maneviyatı zayıfladıkça, ihtirası güçlenmeye başlar. Bir süre sonra sınır tanımaz hale gelir. İncil, son yüzyıllarda büyük aşamalar kaydeden tabii bilimlerle çelişkiler taşıdığından, Hıristiyanların, dinlerinin temel kaynağına güvenleri kalmadı ve onları yönlendiren sadece ihtirasları oldu; çok geçmeden Batı insanı 'Homo Economicus' tipine dönüştü. Karşılaştıkları bir insanın veya tabiat parçasının bizatihi değeri yoktu; onun kendilerine faydalı olup olmadığına bakıyorlardı. Ayak bastıkları Kuzey Amerika'da otuz milyon civarında Kızılderili yaşıyordu; hiç öldürülmeselermiş günümüzde nüfusları beş yüz milyona ulaşacakmış. Şimdi nüfusları bir milyon civarında olduğuna göre, Homo Economicus'un ne kadar ürkütücü ihtiraslar taşıdığı tahayyül edilebilir. İspanyol ve Portekizlilerin Güney Amerika'da yaptıkları havsalaya sığacak olaylar değildir. Milyonlarca zenci, Homo Economicus'un hizmetlerini görmeleri için, hiçbir canlıya reva görülmeyecek şartlarda Afrika'dan sökülüp, oralara götürüldü. 18. yüzyılın başlarında Bangladeş, dünyanın refah düzeyi yüksek ülkelerinden biriydi. İngilizler burayı zapt edince, ilk yaptıkları iş, onlara bu refahı sağlayan dokuma tezgahlarında çalışanların baş parmaklarını kesmek oldu. Böylece iktisadî kaynakları kurutulan Bangladeşliler fakirliğin pençesine düştüler, günümüzde de bu canavarlığın acısını çekiyorlar. 1850'lerde İngiliz İmparatorluğu, yoksul insanların diyarı olan Hindistan'dan yılda 350 milyon dolar haraç alıyordu. İlaç ve kimya sanayiinde kullanılmak üzere İngilizler Hindistan'da haşhaş ürettiriyorlardı. Üretilen haşhaşın fazlasını tüketmek için, İngilizler kalabalık nüfuslu Çin halkını uyuşturucuya alıştırmaya kalkınca Çin imparatorunun karşı çıkması üzerine, insanlığın yüz karası olan 'Haşhaş Savaşları' patlak verdi.
Batılıların kendi insanını bile bir dilim ekmekten mahrum bırakmalarından rahatsız olan Marx ve Engels, bir reaksiyon doktrini geliştirdiler. İnsanlığı bunaltan sermayeye başkaldırdılar; emeği kutsallaştırdılar. Tenkitlerinin pek çoğunda haklıydılar; ama teklifleri Homo Economicus'un teklifleriydi; çünkü gözleri maddeden başka bir şey görmüyordu. İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Auschwitz ele geçirildiğinde korkunç bir manzara ile karşılaşıldı. Gaz odalarına gönderilmiş insanlardan alınmış sekiz ton ağırlığında saç bulunmuştu. Askerlere elbise yapılacaktı. Nürnberg mahkemelerinde Himmler icraatlarını büyük bir soğukkanlılıkla savundu; 'Yeni hayatı günışığına çıkarmak cesetleri ezerek geçmekten başlar; büyük olmanın bedelidir.' diyor ve yalnız olmadıklarını da çarpıcı bir hatırlatma ile ifade ediyordu: 'Amerikalılar da Kızılderilileri insafsızca katletmediler mi? '
Bugün bile, insanlık hakkında gözyaşlarıyla atılan nutuklara rağmen durumda fazla bir değişiklik yoktur. Zira dünyayı dizayn edenler çağın şartlarıyla ne kadar törpülenseler bile, gene de Homo Economicus'turlar. Homo Economicus'tan rahmanî insana geçinceye dek zulmün, gözyaşının dinmesini beklemek, eşyanın tabiatına aykırıdır.
Fransızcada 'anıt mezar' anlamına gelmektedir.
Bizde de vardır
'falanca filancanın mozolesine çelenk koydu' denilir..
İsmini milattan öncelerde yaşamış olan Karya Hükümdarı
'Mausolos' tan alıyor..
Televizyonu arasıra seyrediyorum,
bazen bu aralık ve sıralıkta magazin haberlerine rastlıyorum herkes gibi;
T.Vnin olmazsa olmazı zaten magazin..
Garip olan şu ki
geçenlerde halka mâl olmuş(?) 'sanatçı' sıfatıyla anılan bir vatandaşın
bilmem kim ile kırıştırdığını dinlerken
uzaktan kumandanın
'yukarı' düğmesine bastığımda bir başkasıyla kırıştırdığını
hatta kırıştırmaktanda öte büyük bir aşk(?) yaşadıklarını dinleyince..
Güzel ülkemin güzel aşıklarına buradan selam ederim..
kezban
28.11.2006 - 18:54Ateş sadece düştüğü yeri yakar nedir bu dünyanın hali
Bir sana bir bana al gülü ver gülü sev beni seveyim ki seni
Dünyanın hali böyleee...
Bir bakışın yeter düşerim yollarına dünyalar güzeli kezban,
Sarı sarı bileziği takarım kollarına dünyalar güzeli kezban...
barış manço..
hansel ile gretel
28.11.2006 - 18:46Nedir bu çocukların kötü kalpli cadılardan çektiği kardeşim!
mai
28.11.2006 - 18:30men eden..
yazılış terkibi biraz farklı ama
' mai' ' olursa men eden..
birde mai eflatun..
ordunun dereleri
28.11.2006 - 18:29Ordunun dereleri AKSA yukarı AKSA..
Yasaklanmalı bu türkü..
Yer çekimine muhalefetten; dere yukarı akar mı hiç..
saklanmak
28.11.2006 - 18:20- Sen hiç, maydanozun arkasına saklanmış bir adam gördün mü?
- Hayır
- Demek ki iyi saklanmış..
dağ
28.11.2006 - 17:56'Geçit ver dağlar dağlar'
'Yol ver dağlar yol ver bana'
'Dağlar dağlar kurban olam yol ver geçem' vs..
bütün suç dağın öylemi?
İnsan; her zaman suçlayacak birilerini bulur
çocukluktan başlıyor zaten
- elektrikler kesikti ders çalışamadım örtmenim!
gibi..
gerçi örnek klasik oldu ama neyyyse..
güzel sözler
28.11.2006 - 17:43Demek ki neymiş;
insanoğlu bazen saçmalıyormuş..
hırsız
28.11.2006 - 17:32'Hır-lı' olmayan..
'hır' iyilik doğruluk manasındaki 'hayır' kelimesinin kısaltılmışı.
'hırsız' = 'hayırsız' uğursuz..
Papa 16. BeneDICK
28.11.2006 - 17:18Çok antipatik..
Kurnaz ve içten pazarlıklı bir ifade var yüzünde..
eşekarısı fabrikası
28.11.2006 - 17:11kendimi kötü hissetmeme neden olan terim..
hiçbir şey gelmiyor aklıma.. zihnin performansı düşük bugün..
zemahşeri
28.11.2006 - 16:58'Altın Küpeler' isimli bir risalesi var.
orijinali oldukça beliğ bir üslubla yazılmış
(görmedim önsözünde öyle diyordu)
insan hayatına dair çeşitli konuları ihtiva eden 100 adet nasihatten oluşuyor..
Arap Dili ve gramerine olan hakimiyeti ve 'Keşşaf' isimli tefsir kitabıyla meşhur..
camda yürümek
28.11.2006 - 16:51Ayakkabıyla mümkün,
kışlık çorapla iki
yazlık çorapla bir ihtimal
ama yalınayak..
cıks!
kurşun asker
28.11.2006 - 16:48Bu isimle bir çocuk kitabı vardı..
İngiliz ordusuna mensup kurşun askerler;
oyuncak askerler..
karanlıkta kahkaha
28.11.2006 - 16:44Japon çizgi filimleri..
Uzun saçlı, başı öne eğik, duvara yaslanmış,
bir ayağı yerde diğer ayağı duvarda
eli cebinde
kot ceket ve kot pantolon giyinmiş
ağzında saman çöpüyle
karanlığın içinden aniden fırlayan
ve kahkaha atan japonu çağrıştırdı..
homo econemicus
28.11.2006 - 09:23Homo Economicus (Mehmet Niyazi - Zaman Gazetesi)
Bir insana hoşgörüyle yaklaşmak, sadece onun inancına karışmamak demek değildir. Aynı zamanda dinî eğitim ve ibadetini yapmasına izin vermek, mabedine saygı göstermek de gerekir.
Bir hususu görüşmek için Kudüs'te bir rahiple buluşan Hz. Ömer, namaz zamanı gelince müsaade ister. Rahip kilisede kılabileceğini söyleyince Hz. Ömer şu cevabı verir: 'Burada namaz kılarsam, bir gün gelir, halifemiz burada namaz kıldı deyip değerini ödeyerek de olsa, Müslümanlar burayı elinizden alır.' Gider, yakındaki bir tarlada namazını kılar. Gerçekten de Müslümanlar daha sonraları bu tarlayı satın alır, cami yaparlar.
Vicdanı teşekkül etmiş bir insanın, bir medeniyetin nezdinde, farklı bir dine mensupların sadece canları değil, malları da teminat altındadır. Hak üzerine kurulan İslamiyet, değişik din saliklerinin arasında herhangi bir adaletsizliğe asla cevaz vermez. Hz. Ömer zamanında İslam ordusu Şam'a girer. Bir yıl süre ile kamu hizmetlerini görmek amacıyla Hıristiyan ahaliden vergi toplanır. Ordunun Şam'ı terki gerekince, toplanan vergi geri ödenir. Benzer olayların Selçuklular zamanında Diyarbakır'da, Osmanlılar zamanında Selanik'te cereyan ettiğini de görüyoruz.
17. yüzyıldan itibaren insanlık Hıristiyan medeniyetinin etkisi altında kalmaya başladı. Bugünkü oluşum onun karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır. İnsanın arzularına kelepçe vuran maneviyatı zayıfladıkça, ihtirası güçlenmeye başlar. Bir süre sonra sınır tanımaz hale gelir. İncil, son yüzyıllarda büyük aşamalar kaydeden tabii bilimlerle çelişkiler taşıdığından, Hıristiyanların, dinlerinin temel kaynağına güvenleri kalmadı ve onları yönlendiren sadece ihtirasları oldu; çok geçmeden Batı insanı 'Homo Economicus' tipine dönüştü. Karşılaştıkları bir insanın veya tabiat parçasının bizatihi değeri yoktu; onun kendilerine faydalı olup olmadığına bakıyorlardı. Ayak bastıkları Kuzey Amerika'da otuz milyon civarında Kızılderili yaşıyordu; hiç öldürülmeselermiş günümüzde nüfusları beş yüz milyona ulaşacakmış. Şimdi nüfusları bir milyon civarında olduğuna göre, Homo Economicus'un ne kadar ürkütücü ihtiraslar taşıdığı tahayyül edilebilir. İspanyol ve Portekizlilerin Güney Amerika'da yaptıkları havsalaya sığacak olaylar değildir. Milyonlarca zenci, Homo Economicus'un hizmetlerini görmeleri için, hiçbir canlıya reva görülmeyecek şartlarda Afrika'dan sökülüp, oralara götürüldü. 18. yüzyılın başlarında Bangladeş, dünyanın refah düzeyi yüksek ülkelerinden biriydi. İngilizler burayı zapt edince, ilk yaptıkları iş, onlara bu refahı sağlayan dokuma tezgahlarında çalışanların baş parmaklarını kesmek oldu. Böylece iktisadî kaynakları kurutulan Bangladeşliler fakirliğin pençesine düştüler, günümüzde de bu canavarlığın acısını çekiyorlar. 1850'lerde İngiliz İmparatorluğu, yoksul insanların diyarı olan Hindistan'dan yılda 350 milyon dolar haraç alıyordu. İlaç ve kimya sanayiinde kullanılmak üzere İngilizler Hindistan'da haşhaş ürettiriyorlardı. Üretilen haşhaşın fazlasını tüketmek için, İngilizler kalabalık nüfuslu Çin halkını uyuşturucuya alıştırmaya kalkınca Çin imparatorunun karşı çıkması üzerine, insanlığın yüz karası olan 'Haşhaş Savaşları' patlak verdi.
Batılıların kendi insanını bile bir dilim ekmekten mahrum bırakmalarından rahatsız olan Marx ve Engels, bir reaksiyon doktrini geliştirdiler. İnsanlığı bunaltan sermayeye başkaldırdılar; emeği kutsallaştırdılar. Tenkitlerinin pek çoğunda haklıydılar; ama teklifleri Homo Economicus'un teklifleriydi; çünkü gözleri maddeden başka bir şey görmüyordu. İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Auschwitz ele geçirildiğinde korkunç bir manzara ile karşılaşıldı. Gaz odalarına gönderilmiş insanlardan alınmış sekiz ton ağırlığında saç bulunmuştu. Askerlere elbise yapılacaktı. Nürnberg mahkemelerinde Himmler icraatlarını büyük bir soğukkanlılıkla savundu; 'Yeni hayatı günışığına çıkarmak cesetleri ezerek geçmekten başlar; büyük olmanın bedelidir.' diyor ve yalnız olmadıklarını da çarpıcı bir hatırlatma ile ifade ediyordu: 'Amerikalılar da Kızılderilileri insafsızca katletmediler mi? '
Bugün bile, insanlık hakkında gözyaşlarıyla atılan nutuklara rağmen durumda fazla bir değişiklik yoktur. Zira dünyayı dizayn edenler çağın şartlarıyla ne kadar törpülenseler bile, gene de Homo Economicus'turlar. Homo Economicus'tan rahmanî insana geçinceye dek zulmün, gözyaşının dinmesini beklemek, eşyanın tabiatına aykırıdır.
hırpalamak
28.11.2006 - 09:19'harpal' Ermenicede 'beşikte sallamak' anlamına gelmekte olup
'hırpalamak' fiilide bu kelimenin türevidir.
ne iş olsa yaparım
28.11.2006 - 09:17Derler ki
'ne iş olsa yaparım'
diyenler
hiç bir iş yapamaz!
mozole
28.11.2006 - 09:16Fransızcada 'anıt mezar' anlamına gelmektedir.
Bizde de vardır
'falanca filancanın mozolesine çelenk koydu' denilir..
İsmini milattan öncelerde yaşamış olan Karya Hükümdarı
'Mausolos' tan alıyor..
tafsîlat
28.11.2006 - 09:10kökeni 'fasıl'..
fasıllara ayırma, bölümlendirme, ayrıntılandırma
uzaktan kumandalı aşklar
28.11.2006 - 09:07Televizyonu arasıra seyrediyorum,
bazen bu aralık ve sıralıkta magazin haberlerine rastlıyorum herkes gibi;
T.Vnin olmazsa olmazı zaten magazin..
Garip olan şu ki
geçenlerde halka mâl olmuş(?) 'sanatçı' sıfatıyla anılan bir vatandaşın
bilmem kim ile kırıştırdığını dinlerken
uzaktan kumandanın
'yukarı' düğmesine bastığımda bir başkasıyla kırıştırdığını
hatta kırıştırmaktanda öte büyük bir aşk(?) yaşadıklarını dinleyince..
Güzel ülkemin güzel aşıklarına buradan selam ederim..
hafiye
28.11.2006 - 09:00Dedektif..
Gizli görevde olan..
'Hafî' (gizli, saklı..)
enkaz
28.11.2006 - 08:57'nakz'(yıkıntı) ın çoğulu..
yıkıntılar..
veto
28.11.2006 - 08:55Latince 'Karşıyım' anlamına gelir..
Eski Roma'da halk tribun'unun
bir senato kararına karşı koyma yetkisine verilen ad.
vıdı vıdı
28.11.2006 - 08:53Dedikodu sesi..
Birde bıdı bıdı var..
Bebeklere söylenir genelde ama ne söyleyen bilir manasını ne söylenen..
'Gıdı gıdı' yıda unutmamak gerek..
Buda gıdıklama sesi..
Toplam 3332 mesaj bulundu