Seyyid Ahmet KAYA
Bozova ilçesine bağlı Zivanlı köyünde doğdu. 1969 yılında Şanlıurfa’ya yerleşti. Yazar, ilk ve orta öğrenimini Şanlıurfa’da yaptı. Başladığı Yüksek öğrenimini Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nin ikinci sınıfında iken bıraktı. 1986 yılında Şanlıurfa Belediyesi’ne girdi. Bu kurumda çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 1999 yılında Basın ve Yayın Danışmanlığına getirildi; bu görevini bir süre sürdürdü. Şanlıurfa Belediyesi “Büyükşehir” Bültenini çıkardı.
Harran Dergisi’nin 25. sayısından itibaren (1986) yayın editörlüğünü üstlendi. Bir sürede Yazgı Dergisi’nin editörlüğünü yaptı. Harran Dergisi, Anzılha, Yaz-gı, Düş Çınarı, Yedi İklim, Seyir, Ay Vakti; Kürtçe şiirleri ise Nubihar dergilerinde yayınlandı. Çeşitli konulardaki yazı ve makaleleri, Akit Gazetesi ve yöresel olarak yayınlanan GAP Gündemi gazetesinde yayınlandı. Türkiye Yazar Birliği üyesi olup, Şanlıurfa şubesinin kurucularındandır. Kavgacı bir şiiri benimsedi. İmgeye dayalı bir şiir kurdu. İnsanı, şiirin odağına yerleştirdi.
HAKKINDA YAZILANLAR: İhsan Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi, Tanzimat’tan Günümüze Türkiye Edebiyatçıları Ansiklopedisi / Yapı Kredi Yayını, Yazgı Dergisi / Sayı 5 /özel sayı, M. Atilla MARAŞ / Peygamberler Şehri Şanlıurfa.
Eserleri: ŞİİR: Ölümü Seven İbrahim Bey” (1991), Bir Dosta Mektup (2005), Aşk Divanı (2013); ANTOLOJİ: Cumhuriyet Dönemi Urfa Şairleri (1998), DENEME: Şehrin Makamı İbrahim ve Urfa (2012), İbrahim’in Yolu (2016).
..
insan
10.08.2011 - 17:09insan topraktan geldiği için toprak gibidir.
sabit bin kurra
03.04.2009 - 17:03Sâbit b. Kurra, Emevî halifesi Me’mun’a danışmanlık yapmış ve huzurundaki tartışmalara katılmış, verimli ve nitelikli bir bilim adamıdır.
Sabiî bir ailenin çocuğu olarak Harran’da doğan (d.821) Sâbit b. Kurra (ö.901) 1, gençlik yıllarında sarraflık mesleği ile uğraştı. Bu yıllarda nasıl olduğu tam olarak bilinmeyen bir biçimde Arapça, Yunanca, Süryanice ve Rumca’yı çok iyi bir biçimde öğrendi. Aykırı düşünceleri sebebiyle Sabiîler ile anlaşmazlık içerisine giren Sâbit, Bağdat’a gelirken yolda daha sonraları mekanik ve matematik konularında önemli eserleri kaleme alacak olan Benî Musa ailesinin üç oğlundan Muhammed b. Musa (ö.873) ile karşılaştı. Sâbit b. Kurra ile konuşan ondaki yeteneklerin farkına varan Muhammed, Beytü’l-Hikme’deki çeviri faaliyetlerine katılmayı teklif etti. Böylece Sâbit, Bağdat’ta bir müddet sonra Halife el-Mutezid’in (saltanatı: 892-902) huzuruna çıktı.2
Kısa süre sonra Halife tarafından müneccimler grubuna dahil edilen3 Sâbit bununla yetinmeyerek, kendi yakınları olan Sabiîlerin Bağdat’ta sosyal ve siyasî bir statü kazanmaları için çalışmış ve yönetimle yakınlığı sebebiyle bu amacına ulaşmıştır. O, artık Bağdat’taki Sabiîlerin reisi konumuna yükselmiştir.4
Sabit bulunduğu konumun verdiği güçle, Irak’ta sabiîleri yüksek mevkilere getirmiş, sosyal ve siyasal statülerini üst seviyelere çıkarmıştır.5
Nitekim Sâbit sayesinde, Sabiîler Bağdat’ta sarayda ve bürokraside önemli görevler üstlenmişlerdir. Bununla birlikte onun takipçileri ve akrabaları, devlet özel katipliği, saray doktorluğu ve hey’etşinaslık, müneccimlik gibi stratejik mevkilerde bulunmuşlardır.6
Şu olayın Sâbit’in şöhretini arttırdığı söylenir: Sâbit, kalp krizi geçiren ve öldüğü zannedilen bir kasabı, uyguladığı yöntemlerle hayata döndürmüştür. Bunu duyan halife el-Mutezid, Sâbit’e tedaviyi nasıl yaptığı ile ilgili sorular yöneltmiştir:
Bir gün halifelik sarayına giderken, yolda acı acı bir ağlama sesi işittim. Dediler ki, bu kasap dükkanının sahibi aniden öldü, ona ağlıyorlar. Bunun üzerine beni hemen oraya götürmelerini istedim. Ağlaşan kadınları susturup, cenazenin yanından çıkardım. Oradaki gençlerden birini çağırarak, cenazenin sırtına vurmasını istedim. O cenazenin sırtına vururken diğer bir gençten bir fincan getirmesini istedim. Cebimdeki hazır bulundurduğum ilacı fincandaki su ile karıştırdıktan sonra, cenazenin ağzını açarak içirdim. Bunun üzerine cenaze aksırarak gözlerini açtı. Bu olay müthiş yankı uyandırdı. Bunun üzerine halife beni çağırarak bunu nasıl başardığımı sordu. Ben de, bu kasabın önünden geçerken, onun hayvanların ciğerlerini yararak, tuzlayıp yediğini görürdüm. Bu tavrının bir gün onu kalp sektesine uğratacağını düşünerek, kasabı dışardan gözetime aldım. Bunun için de bir ilaç hazırladım ve onu hep yanımda bulunduruyordum. Bu gün kasabın aniden öldüğünü duyunca hemen yanına gittim. Nabzı atmıyordu. Sırtına vurarak önce nabzının çalışmasını sağladım, sonra da hazırladığım ilacı içirerek onu canlandırdım. 7
Sâbit, özel doktoru olduğu8 halde, halife kendisine “Reîsü’l-Etıbba ve’l-felâsife” ünvanını vermemiştir.9
Ayrıca, o, İslâm’ı kabul etmesi hususunda kendisine yapılan teklifleri kabul etmemiş ve Harran’ın geleneksel yıldız-gezegen kültüne inanan bir pagan olarak ölmüştür. Halifenin sarayındaki statüsü o kadar yüksektir ki, Sâbit, bizzat hükümdarın da bulunduğu teolojik tartışmalarda, İslâm ve diğer tek tanrıcı (monoteist) dinlere karşı Harran çok tanrıcılığını (politeizmini) ve paganizmini savunmuştur. 10
Beytü’l-Hikme’nin en önemli dört çevirmeninden biri olan Sâbit b. Kurra’nın, yaptığı çevirilere bakıldığında sayıca epeyi çok olduğu görülmektedir. Burada Katip Çelebi’nin “Sâbit b. Kurra’nın çevirileri olmasaydı kimsenin felsefeye dair kitaplardan faydalanamayacağı söylenir.” sözlerini hatırlatmak yerinde olacaktır.11
Çeviri işindeki çevirmenlerin tamamına yakını Nesturî veya Yakubî Hristiyanlardan oluşmaktaydı. Bu hususun bir tek istisnası ise pagan filozof Sâbit b. Kurra’dan başkası değildi.12
Sâbit’in, matematik, astronomi, tıp, mantık, eczacılık, geometri, felsefe ve musikî ile ilgili telif, yorum ve özet çok sayıda eserin sahibi olduğu bilinmektedir.13 Dağların oluşumu, güneş ve ay tutulması, kızamık ve çiçek hastalıkları gibi konular hakkında da eserleri mevcuttur.14 Bunların sayısı konusunda çeşitli rakamlar ileri sürülmektedir. Bazı araştırmacılara göre, 10′ u Süryanî ve Sabiî inançları ve tarihi ile ilgili olmak üzere toplam 133,15 bazı düşünce tarihçilerine göre ise 150 kadar Arapça, 15 dolayında ise Süryanice çalışması bulunmaktadır.16 Bu eserlerden elliden daha çoğu günümüze kadar gelebilmiştir.17
Yine Sâbit’in Süryani olarak yazdığı Hermes’in Kitabı adlı eseri, Arapça’ya çevrilince Hermesci düşüncenin yayılmasına hizmet etmiştir.18 O, özellikle Aristo’nun Organon adlı eseri üzerinde durmuştur. Eflatun’un Cumhuriyet’ini incelemiş ve bu eserle ilgili olarak Eflatun’un Cumhuriyet’indeki Remzlerin İzahı isimli bir eser telif etmiştir. Matematik alanında yeni kuramlar ortaya atmış olan Sâbit, Grek öncesi bilgi külliyâtı üzerine araştırmalarda bulunmuştur.19
Sâbit’ in bazı eserleri şunlardır:
Kindî’ye Reddiye (Süryanice) (bunu daha sonra öğrencilerinden İsa b. Useyyidin’n-Nasrânî, Arapça’ya çevirdi) , Deniz Suyunun Tuzlu Oluşunun Sebebine Dair, Calinus’un Gıdalar Üzerine Olan Kitabının Özeti, Ay Tutulmasının Belirtileri Üzerine, Güneş ve Ay Tutulmasının Nedeni Hakkında, Süryanice ve Arapça’nın Grameri Hakkında
Bu eserler yanında, Süryanice yazılmış, Sabiîlerle ilgili bazı eserleri de şunlardır:
Ölülerin Tekfini Hakkında, Sabiîler’in İtikadı Hakkında, Taharet ve Necaset Hakkında, İbadetlerin Vakitleri Hakkında. Bu eserlerin yanında Sâbit’e atfedilen çok sayıda eserin varlığı da bir gerçektir.20
Astroloji, tıp ve matematik araştırmalarında söz sahibi olan Harranlı bilginler sülalesinin atası olan Sâbit, oğlu Sinan ve iki torunu Sâbit ve İbrahim ile birlikte bu geleneği sürdürmüştür21
İslâm filozofu Kindî ve ünlü çevirmen Kusta b. Luka ile çağdaş olan Sâbit’in, İslâm dünyasında mantığın gelişmesindeki katkısı inkar edilemez. Büyük çevirmen Huneyn b. İshak’ın okulunda da çalışan Sâbit, bu kurumun çalışanlarına yardım ve danışmanlık yaptı.22 Bununla birlikte Sâbit, Huneyn b. İshak’ın felsefî ve riyazî çevirilerinin düzenleme sırasını dizerek düzeltti.23 Nitekim o sayılar teorisinde, Öklid’in geride bıraktığı mirastan hareket ederek, değişik bir sonsuz sayılar dizisinin parçası olarak bir sonsuz sayılar kuramı geliştirdi.24
Çok sayıda öğrenci yetiştiren Sâbit’in, bunlar içerisinde çevirmen olanları şunlardır:
Süryanci’den Arapça’ya çeviriler yapan öğrencisi İsa b. Üseyyidi’n-Nasranî’ye, Sâbit nitelikli tercümelerinden dolayı ayrı bir önem verirdi. Bu öğrencinin, Sâbit’e sorduğu soruları, sonraları bir eser (Kitâbû Cevebât-ı Sâbit li-Mesâil-i Îsâ İbn Esîd) haline dönüştürmüştür.25
Sâbit’in diğer önemli bir çevirmen öğrencisi de oğlu Sinan b. Sâbit’tir ki, bilimsel gelişimini babasının yanında tamamlamıştır.26
Ayrıca torunlarının da kendisinin öğrencisi olan Sâbit’e, Harran’dan Bağdat’a kadar bir çok Sabiî bilgin ve çevirmen bilim öğrenimi için yanına gelmiştir.27
Ayrıca Bağdat’tayken bir çok defa güneşi gözlemleyerek incelemelerini bir kitapta toplayan Sâbit’in28 edindiği bilgileri sadece astronomiyle sınırlı kalmamış, matematik, felsefe ve tıp alanında önemli çalışmalarda bulunmuştur.29
901 yılında ise Bağdat’ta hayatını kaybetmiştir.30
Sâbit’in ölümünden sonra, onun çalışmaları ve sistemi, oğlu Sinan,31 torunları Sâbit32 ve İbrahim33 ve torununun oğlu Ebû’l-Ferec tarafından sürdürülmüştür.34
Sâbit’in telif ettiği kitaplar, Doğu’da ve Batı’da okunmuş, incelenmiş ve yeni orijinal çalışmalara kaynaklık etmiştir. Eserleri İslâm dünyasında okunan Sabit’in, çalışmaları XII. yüzyılda Batı’da başka dillere çevrilmiştir. Sâbit’in izleyicileri arasında Beyhâkî’nin rivayetine göre, torunu Muhammed b. Câbir el-Harranî el-Battanî (ö.929) ismi kayda değer olanıdır. Battanî, Me’mun döneminden sonraki en önde gelen astronom ve bilgin olarak kabul edilmektedir.35
Sonuç olarak Harran Sabiîlerinin İslâm düşünce tarihinde felsefe, matematik, tıp, astronomi ve tabiî bilimler alanında çeviri ve telif faaliyetindeki çok önemli rolü, Sâbit b. Kurra ile ortaya çıkmıştır. Onun için Katip Çelebi, “Sâbit bin Kurra’nın çevirileri olmasaydı, kimsenin felsefeye (hikmete) dair kitaplardan faydalanamayacağı söylenirdi” demektedir.36 Dolayısıyla İslâm filozoflarının ortaya koyduğu muazzam bir düşünce hareketi, yani İslâm felsefesi gibi bir alanı Sâbit ve diğer çevirmenler olmasaydı, ya hiç olmayacaktı ya da çok kısır kalacaktı.
filistin
28.01.2009 - 15:30SAVAŞ VE UÇURTMA
YERYÜZÜNÜN Yürekli savaşan çocuklarına
Üşüyen ellerine
sıcak günler doğardı
ağzının kıyılarına çağıltılar...
ebemkuşağı gözlerin yıldız parlaklığında
yol gösteren çeşmesi
ceylan ürkekliği şehrin kalabalığında
suya sokuluşun ay ışığında usulca
çiçekçi pazarı ellerin
küçük
sıcak
sardunya bulutu yayılan
pencerelerden sokaklara uzaklara
insanın gerçekliğine...
Gördüm oysa
çamurun içinde ayakların. üşüyen
sevinçlerin. yerlere düşen
paletleri altına. Tanklar
silah sergisi kurşun ve kan
kapı önlerinde barikatlar
sen olmayan bakışlar. arkanda süzen. sekişini
kirli arkları atlayışını... tedirgin
namlunun ucunda alnın
her an ölüme ayarlı
saatli bomba... korku sessizliği
Unuttun
mevsimleri, ikindi parklarını
uçurtmalarla havaya karışan gülücükleri
göçmen kuşlarla gitti. Kırlangıçlarla
bütün haşarılıkların. Sevecen
mutluluk dolusu. Kaygılarını
özledim... kudüs’ü. yok artık.
Seyyid Ahmet KAYA
Toplam 5 mesaj bulundu