Doktor Civanım Adlı Üyenin Nedir Yazıları - A ...

  • susurluk

    29.05.2005 - 21:33

    susurluk ülkücü -ve mafya katil lerin adresidir.

    1 susurluk ve halk katilininde sonu olmuştur.

    .................OGUZ YORULMAZ...............

    CEZASINI BULMUŞTUR.

  • haluk kırcı

    28.05.2005 - 21:23

    Haluk Kırcı, 1992’de Hapishaneden, 1996’da
    Gözaltından Nasıl Serbest Bırakıldı? Ağar’ı
    Nasıl Aklamaya Çalışıyor?

    SAVCILAR HAKİMLER

    Haluk Kırcının verdiği bu ifadeleri acaba ihbar kabul edip Korkut Eken, Mehmet Ağar hakkında firari bir suçluyu gözaltındayken serbest bıraktırmaktan, Sedat Bucak hakkında aranan suçluyu saklamaktan dava açmayı düsünmüyormusunuz.
    Bağımsız yargınız bu konuda ne diyor.
    Yoksa yüzlerce susurluk vakasında olduğu gibi bunlarıda görmezden mi geleceksiniz?

    Bahçelievler katliamı nedeniyle Ankara 1 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından yargılanan Kırcı’ya 12 Nisan 1988’de 7 ayrı idam cezası verildi. 7 idam cezası hapis cezasına çevrilen Haluk Kırcı, 91 şartlı tahliyesinden yararlandırılarak bir yıl sonra 1992’de “yanlış bir hesap” sonucu salıverildi.

    25 Ocak 1996’da İstanbul’da polisin Küçükçekmece’de yaptığı genel kimlik kontrolü sırasında gözaltına alındı ve götürüldüğü Gayrettepe’deki Asayiş Şube Müdürlüğü’nden serbest bırakıldı. Susurluk kazasından sonra bu konu da sıkça tartışılmış ve Kırcı’nın üzerinden MEHMET AĞAR İMZALI “Şahsın emniyet camiasına yardımcı olduğu ve herhangi bir olayda kendisine yardımcı olunması”nı isteyen bir belge çıktığı ifade edilmişti. Tabii Mehmet Ağar kendi imzasıyla verilmiş yeşil pasaport, silah taşıma ruhsatlarında olduğu gibi bunu da reddetmiş ve “Haluk Kırcı’yı tanımadığını” söylemişti. Olay Haluk Kırcı’nın “polisin bir anlık dalgınlığından yararlanarak kaçtığı” şeklinde geçiştirilmeye, üstü örtülmeye çalışılmıştı. Ancak daha sonra Mehmet Ağar’ın Kırcı’nın nikah şahidi olduğunun belgeleriyle birlikte ortaya çıkmıştı. Haluk Kırcı bu son sorgusunda, söylendiğine göre bir çok soruya cevap vermezken nedense 96’da nasıl serbest kaldığını anlatmış. Diyor ki; “Şubedeyken avukatım Fatih Volkan beni ziyarete geldi. Onun telefonuyla Çatlı’yı aradım, yardım istedim. Avukat ile Asayiş Şube Müdürü Sedat Demir’in odasına çıktık. Burada otururken Korkut Eken, Sedat Demir’i telefonla aradı ve durumumu sordu. Sonra Korkut Eken telefona beni istedi ve geçmiş olsun dileğinde bulundu ve benimle ilgilendiğini ima etti.” (20 Ocak, Sabah)

    Görüyor musunuz? Adam şüpheli olarak gözaltına alınıyor. Gözaltındayken (mafyacılar, çeteler dışında başkalarına uygulanmayan bir şekilde) avukatıyla görüşüyor. Üstelik onun telefonundan Çatlı’yı arayıp yakalandığını haber veriyor. Eğer polis gözaltında aldığı birinin bunları yapmasına izin veriyorsa onu zaten nasıl tutabilir? Ama bunlar da senaryodur. Ağar’ı aklama senaryosudur. Güya şubeyi arayan Korkut Eken’miş. Hadi buna inandık diyelim peki ama Korkut Eken de o dönemde Ağar’ın danışmanlığını yapıyor. Korkut Eken, Çatlı ve Kırcı ile ilişkilerini Ağar’dan gizli mi yürütüyordu?

    İfadenin gerisi de zaten daha önce açıklananlara uygun biçimde düzenlenmiş. Güya Kırcı şubede polislerle birlikte iftar yaparlarken yüzünü yıkamak istediğini söylüyor ve polislerin dalgınlığından yararlanıp elini kolunu sallayarak şubeden çıkıp gidiyor. Yani serbest bırakılmamış, kaçmış oluyor. Böylece Ağar da, Korkut Eken de aklanıyor! ?

    Haluk Kırcı verdiği düzmece ifadelerinde ayrıca Mehmet Ağar’ın 1992’de nasıl nikah şahidi olduğunu, kendisiyle nasıl tanıştığına da açıklık getirerek Ağar’ı aklama operasyonunu sürdürüyor. Güya MHP Erzurum İl başkanı kendisini dönemin Erzurum Valisi olan Ağar’la “tahliye olmuş eski bir ülkücü” diye tanıştırmış. Tabii öyle olunca Ağar’ın nikah şahidi olmasında da bir mahsur kalmıyor. 1995’teki erken genel seçimlerde Elazığ’a giderek DYP’den milletvekili adayı olan Mehmet Ağar için çalışmasını da bunu arkadaşı Muammer Cıngıllı istediği için yaptığını ve 2-3 gün Elazığ’da kaldığını söyleyerek bundan Ağar’ın haberi yoktu demeye getiriyor. Ağar da basına yaptığı açıklamalarda bu ifadeleri teyit ediyor... Gördünüz mü, böylece “ortada ne suç kaldı, ne suçlu! ? ”

    Arandığı sırada Sedat Bucak’ın evinde bir hafta saklandığını söylemesinde de öyle bir mahsur yok aslında. Sedat Bucak zaten Susurluk kazasından sonra televizyonlarda yaptığı açıklamalarda Çatlı’yı çok sevdiğini, onunla iyi dost olduklarını kendi ağzıyla söylemişti. Susurluk kazasında beraberler, arabadan dünyanın silahı vs. çıkmış. Bunların yanında bir hafta Kırcı’yı evinde misafir etmiş ne olacak? Zaten bu da daha önce bilinmeyen şeyler değildi. Kırcı’nın Bucak aşiretinin imparatorluğu haline gelmiş olan Siverek’te olduğu zaman zaman günlük basında bile yer alıyordu.

  • haluk kırcı

    28.05.2005 - 21:23

    HALUK KIRCI’NIN
    BAHÇELİEVLER KATLİAMI İTİRAFLARI

    Abdullah Çatlı’nın organize ettiği Bahçelievler’de Türkiye İşçi Partili 7 öğrencinin katledilmesi olayını nasıl gerçekleştirdiklerini Haluk Kırcı 12 Eylül’den sonra yakalanınca tüm ayrıntılarına kadar itiraf etti. Bugün de kabul ettiği bu itiraflarından bir bölümü şöyle:

    “(...) Çatlı arabayı terkettirdi ve Eskişehir yoluna çıktık. Araba süratle gidiyordu. O iki kişiyi indirdim. Tümseğe yüzü koyun yatırdım. Her birinin kafasına üçer mermi sıktım. Tekrar eve geldik. Kalan beş kişinin baygın vaziyette yattığını gördük. Mahmut, Kürşat ve Ercüment’e boğarak öldürmenin daha doğru olacağını söyledim. Telden yapılmış bir askıyı aldım ve birini onunla boğmaya çalıştım. Ancak boğamadım. (...) Diğerlerini bu şekilde öldürmenin zor olacağını, onlara gitmelerini, baygın olanları ayıltıp hepsinin kafasına kurşun sıkarak öldürebileceğimi söyledim. Tabancadaki mermilerin hepsini boşalttıktan sonra da dışarı çıkıp kaçmaya başladım. Dört yolda Abdullah’ın bulunduğu eve gittim. Silahı ona verdim.”

  • fethullah gülen

    21.04.2005 - 20:43

    uzun uzadı anlatmaya ne gerek var ? ? ?

    kısaca fethullag gülen dini kendi ve emperyalist çıkarlar için kullanan-sahtekar-rejim için ve ülke çıkarları için tehlikeli zaddır ! ! !

  • abdullah çatlı

    31.03.2005 - 20:32

    Devlet mafyalaşan yüzünü kapatamıyor
    'Çatlı'nın ruhsatını Mehmet Ağar imzalattı.'
    'Sis bastı Bucak kaçtı.'
    'Mehmet Ağar itiraf etti.'
    'Susurluk örtbas edilebilir.'
    'Bu işin için de bakanlar milletvekilleri var.'

    Bu başlıklar 'Susurluk Kaza'sından sonra yoğun olarak tartışılan 'polis, mafya, siyaset' ilişkisine ait gazete manşetlerinin birkaçıdır sadece.
    Devrimciler yıllardır bu ülkede devletin 'terörizme karşı mücadele' adı altında ahlaksızlığın binbir çeşidinin sergilendiğini, bunun teşvik edildiğini, bu konuda işlenen suçların hep gizlendiğini söyleyip durdular. Ama devrimcilerin bu söylediklerinin, yazıp çizdiklerinin doğrulanması çok açık ispatı olan Susurluk 'kazası' ile oldu. Bir polis müdürü, bir korucubaşı, aşiret reisi ve aynı zamanda milletvekili ve faşist mafyacı bir şef aynı arabada 'kaza' yaptı. Ondan sonradır ki, yıllardan beri mevcut olan bir gerçek somut olarak tartışılır oldu. Ortaya çıkan pisliklerin tüm çabalara rağmen üstü örtülemeyince de devletin temize çıkarılması için Ağar istifa ettirildi, göstermelik soruşturmalar açıldı, komisyon kuruldu. Ayrıca Bucak ve Kocadağ'a her şeyiyle sahip çıkıldı. Böylece devletin temize çıkarılması hedeflendi.
    Ama her geçen gün yeni pislikler ortaya çıkmaya devam etti. Devrimciler başından beri bu işin devlet içindeki birkaç kendini bilmezin işin, ya da devletin içinde odaklanan birkaç çetenin işi olmadığını, böyle diyenlerin kim olursa olsun sonuçta devleti, polisi temize çıkarma faaliyeti içinde olduklarını söylediler.
    Devletin kendisi o denli mafyalaşmıştır ki devlet, kontrgerilla, faşist mafya o kadar içiçe geçmiştir ki, 1978'den beri gıyabında idam cezası bulunan, interpol tarafından aranan Abdullah Çatlı, devletin kendisine sağladığı sahte kimlik, silah ruhsatı ve yeşil pasaport dahil üç pasaportla dolaşıyor. Meclise, devlet dairelerine, polis merkezlerine istediği gibi girip çıkıyor. Hükümetin İçişleri ve Başbakan'ıyla aynı masada yemek yiyebiliyor. Bunu kimse de inkar edemiyor. Dahası Mehmet Özbay sahte kimliğini taşıyan Çatlı'nın verdiği ev adresi de alelade bir yer değil, yine devletin resmi dairesinin lojmanı, yani polis evi olan İstanbul Mecidiye Karakolunun lojmanıdır.

  • yeşil

    23.02.2005 - 19:17

    kod adı yeşil ==============

    eli kanlı katil. ve devletin ölüm makinası- halk ve devrimci düşmanı

  • abdullah çatlı

    20.02.2005 - 20:05

    Muhsin Yazicioglu
    12 Eylül öncesi Ülkü Ocaklari Genel Baskanligi yapti. MHP'nin gençlik kollarinda 70'li yillarda hep en öndeydi. 12 Eylül öncesi yardimcisi Abdullah Çatli ile birlikte saldirilar, katliamlar örgütlemis bir halk düsmanidir. Bunun içinde yillar sonra da olsa Çatli'nin Nevsehir'deki cenazesine kosarak gitti.

    12 Eylül sonrasi Cuntanin tarafsizlik politikasi adina kendilerine de yönelmesi ve 7 yil kadar cezaevinde kalmasi devlete 'kirginlik' duymasina yolaçti. Yollari MHP ve basbug'u Türkes'ten ayrildi. O artik Büyük Birlik Partisi Genel Baskani olarak halk düsmani fasistligine devam edecekti.

    Ibrahim Çiftçi: Ülkü Ocaklari 1. ve 2. baskanlari Muhsin Yazicioglu ve Abdullah Çatli'ya bagli olarak onlarin direktifiyle çalisan Ülkü Ocaklarinineli kanli katillerindendir. Savci Dogan Öz basta olmak üzere birçok katletme ve saldirilara katildi. Dogan Öz'ün öldürülmesi ve Bahçelievler katliami eyleminden dolayi yakalandi. Abdullah Çatli yakalanmasa da Cumhuriyet Savcisi Dogan Öz ve baska eylemlerden birlikte yargilandigi Ibrahim Çiftçi'nin avukati Can Özbay her seferinde mahkemeye dilekçeler verdi. Bu dilekçelerinde israrla Abdullah Çatli'nin ve Ibrahim Çiftçi'nin Genelkurmay Baskanligindaki dosyalarinin mahkeme heyetince istenmesini ve yargilamanin ondan sonra yapilmasini istemisti.

    Bu israrin nedeni Çatli ve Çiftçinin ayni zamanda devletin gayri resmi statüde kullandigi kisiler olmasindandi. Dosyanin gelmesi halinde suçlari sabit görülse de beraat edeceklerini biliyordu fasist avukat. Ankara 1 Nolu Mahkeme çiftçiye 4 kez pes pese idam verdi. Her seferinde Askeri Yargitay karari bozdu ve beraatini istedi. Mahkemenin kararinda direnmesi üzerine konuyu Askeri Yargitay Daireler kurulu ele aldi ve Çiftçi'ye beraat verdi. Tüm deliller ortada olmasina ragmen Askeri Yargitay Daireler kurulunun karari kesin baglayici oldugundan mahkeme 25 Haziran 1985'te bu 'hukuki zorunluluk üzerine beraat kararina uydu ve fasist Çiftçi beraat ederek cezaevinden çikti. Fasist Çiftçi biraz demagoji de katarak bu durumu bugün 'Türkiye'de o dönemde ilk idam cezasi alan benim, yanimda dokuz kisi asildi, ben tesadüfen yasiyorum...' diye 'izah' ediyor.

    Sivil fasist devlet iliskisi her yönüyle ortaya çikmisti. Çiftçiyle birlikte avukat Can Özbay'in israrla Genelkurmaydan dosyasini istedigi Abdullah Çatli ise yillar sonra devletin kendisine sagladigi Mehmet Özbay sahte kimligiyle yine devletin kendisine verdigi Yesil Pasaport, silah ruhsati ve silah tasima ruhsatiyla devlet, mafya, polis bütünlesmesinin bir unsuru olarak faaliyetini sürdürdü. Taki polis müdürü Hüseyin Kocadag, Korcubasi Sedat Bucak'la Susurluk'ta kamyona çarptiklari ve Kocadag'la birlikte öldükleri güne kadar.
    -----------

    Av. Can Özbay:
    12 Mart mahkemelerindeki tanikligiyla ilerici-demokrat birçok kisinin ceza almasini sagladi. MHP ve Ülkü Ocaklari davasinda yüzlerce kisiyi savundu.

    Devletin 12 Eylül sonrasi yargilanan sivil fasistlerle pek ilgilenmemesinin tersine o canla basla fasistleri savundu.

    Devletin ajani olanlar konusunda devletin üzerine israrla giderek dosyalarini istetti, onlari beraat ettirdi. Devletin 'ülkücü' ve 'milliyetçi'lere kazik attigina inananlardan. Abdullah Çatli'nin devletin resmi kadrosundaki adamlarindan oldugunu gizlemiyor. Devletin bu durumunu 'kontrgerilla' deyiminin tam karsilamadigini 'çok daha büyük çok daha sumullü bir organizasyon sözkonusu' diyerek izah ediyor.

    'Mesela Çorum olaylarinda Amerikan elçiliginin rolünü gözlerimle gördüm. Elçilik mensubu Çorum'a gidiyor, olaylari ayarliyor. Hadiselerin hemen ardindan apar topar Türkiye'den ayriliyor. Çorum olaylarinda bana bir bilgi gelmisti. Olaydan günlerce önce Içisleri Bakanligi'ndan Çorum Valiligine bir telgraf gönderildigini; cuma namazindan sonra olay çikacaginin bildirildigini' duymus Av. Özbay ve yargilamalar sirasinda bunun arastirilmasini mahkemeden istedi. Gerçekten de böyle bir telgrafin varligi ortaya çikti...
    ----------

  • abdullah çatlı

    20.02.2005 - 20:03

    Fasist katiller günah' çikariyor ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !
    --------

    Abdullah Çatli, Agar'la görüsüyor, Çiller'le yemek yiyordu'
    Avni Çarsancakli

    'Ülkücüler devletten himaye görüyor'
    Yasar Okuyan

    'Bizi kullandilar'
    Ibrahim Çiftçi

    'Çatli'nin ajan olmasi mümkün. MHP'nin içinde ajanlar cirit atiyordu'
    Av. Can Özbay
    ---------
    Biz devletin menfaatlerini dikkate alarak mücadele ettik. Ama arkasindan ihtilal oldu kendimizi hapisane hücrelerinde bulduk.'
    Muhsin Yazicioglu
    ----------
    Bu sözleri sarfedenler dün de bugün de fasistdirler. Bunlarin ortak özelligi 12 Eylül öncesinde MHP ve yan kurulusu Ülkü Ocaklari içinde yer almis olmalari ve bugün yollari ayrildigindan MHP disinda fasistliklerini sürdürmeleridir. 12 Eylül öncesi devletin kendilerini, yandaslarini kullandigi ve sonra da sahip çikmadigi görüsündedirler.

    Bir baska ortak noktalari da Abdullah Çatli'nin devlet tarafindan korundugunu, devletin birçok isinde kullanildigini ve bu nedenle de bayrakla gömülmesinin normal oldugunu degisik ifadelerle de olsa söylemeleridir.

    Örnegin Ibrahim Çiftçi '... bizi yeterince kullanip destekleyip ya da göz yumup sonra kendileri için sikinti olmaya basladigimizda devleti yönetenler bizi disladilar.' diyor.

    12 Eylül'le birlikte dogrudan resmi militarist güçlerini devreye soktugundan geçici de olsa sivil fasistlere ihtiyaci kalmamisti. Ve onlari devre disi biraktilar. Iste onlarca halk düsmani eylemin, katliamin sorumlusu Yasar Okuyanlar, Avni Çarsancaklilar, Ibrahim Çiftçiler, Can Özbaylar ya da Muhsin Yazicioglu gibiler devletin bu durumuna oldukça bozuldular. Bunun için 'devlete kirginiz' diyebiliyorlar çogu konusma ve röportajlarinda.

    Nitekim fasist Ibrahim Çiftçi 12 Eylül sonrasi dönemde henüz cezaevindeyken kendilerine 'MIT görevlisi olan bir yüzbasidan ilginç bir teklif' geldigini, 'Güneydogu'da devlet adina PKK'ye karsi savasmalarini teklif ettigini, kendilerinin garanti istemeleri üzerine MIT'çi yüzbasinin yakalanmaniz durumunda 'firarinizi veririz' demesi üzerine anlasamadiklarini belirtiyor. Çiftçinin belirttigi bu dönem 12 Eylül sonrasi yurtsever-devrimci mücadelenin yeniden yükselmeye basladigi, dönemdir. Bugün Kürdistan'da özel tim'in yüzde doksani sivil fasist örgütlenmeden gelen fasistlerdir. Devlet yurtsever ve devrimcilere karsi en iyi savasanlarin sivil fasist elemanlari olduguna inaniyor. Resmi fasistlerin güvendigi kesim elbetteki sivil fasistler olacaktir.

    12 Eylül öncesi katliam ve saldirilarini, halk düsmani yüzlerini gizleyemeyecektir, onlari halk nezdinde temize çikarmayacaktir. Onlarin bugün yaptigi fasist devletten ve eski hareketlerinden yedikleri kaziktan çikar çeliskilerinden dolayi yaptiklari açiklamalardir.
    ----------

    Yasar Okuyan ve Avni Çarsancakli
    12 Eylül öncesi MHP'de Türkes'in Genel Baskanligi altinda, devlet destekli olarak sivil fasist hareketi yöneten, Maras, Çorum basta olmak üzere onlarca katliamda imzasi olan, binlerce insanin katledilmesinden sorumlu olan MHP yöneticilerindendirler. 12 Eylül sonrasi cuntanin taktigi geregi MHP yöneticisi ve bazi kadrolarinin tutuklanmasi ile devletten kazik yediklerini 'anlayip' MHP saflarini terk edenlerdendirler.

  • fethullah gülen

    10.02.2005 - 19:41

    :-))))))) bence fethullah ! ! ! ! ! ! ! ! ! !

    amerikada keyif çatan ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !

    amerika ve emperyalistlere hizmet eden! ! ! ! ! ! ! ! !

    mali kaynaklarının nasıl? ve nereden temin edildiği bilinemeyen ! ! ! ! ! ! ! ! !

    gençleri ışık evlerinde örgütleyen ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !

    bu ülke cumhuriyet ve halk için tehlikeli ! ! ! !

    zavallının teki ! ! ! ! ! ! ! ! !

  • abdullah çatlı

    10.02.2005 - 19:35

    gerçektende bu vatan için çatlı ve tayfası hariç hiç kimse bu kadar şeyi istesede yapamazdı :-)))

    uyuşturucu-mafya-kara para-katliamlar-

  • abdullah çatlı

    05.02.2005 - 18:04

    hitlerde alman ırkı yücedir üstündür dedi ! ! ! sonuda tarih sayfalarında bellidir ! ! !

    abdullah çatlıda tarih sayfalarında ELİ KANLI KATİL OLARAK YER ALACAKTIR ! ! !

  • fethullah gülen

    29.01.2005 - 15:21

    bence sahtekar :-))) fethullah onu çagrıştırıyor ! ! ! ! vasiyetide bir zamanlar beni sarıgımla gömün olmuş __________şeriatçının________-bakmışız bir gün oda geçmişteki şeriatçı ve cübbeliler gibi ,tayyip gibi,hepsi dönerler_______sonrada bizden fazla cumhuriyetçi ve atatürkçü olurlarsa şaşırmamak gerek :-)))

    fethullah postu amerikaya atmış dahada gelmez ılımlı islam projesi ve emperyalistlerle birlikte oyunlarını oradan yönetirler sanırım _________artık bizler ve bu halk bunları ve müridleri çok iyi tanımakta ! ! ! ! ! ! ! !

  • deniz gezmiş

    28.01.2005 - 19:08

    Deniz ! ! ! ! ! ! ! !


    Tek bir karıncayı bile incitmeden DENİZ,
    suyunda tuzu sabır, dalgasında köpüğü rüzgar,
    bu dünyayı yürek yürek atardamarda GEZMİŞ.
    O ne deli aşık, coşkun sevgiliymiş ki
    yaşamın sıcacık yatağında sevişirken gençliği
    aklında gelecek, içinde dünya
    insanlığın en güzel macerasını
    ihanete ve esarete teslim etmemek için
    o güzelim canı ipin ucuna vermiş.

  • mahir çayan

    28.01.2005 - 18:59

    mahir çayan ! ! ! devrimci bir önderdir ! ! !

    Mahir Çayan'ın oligarşi ve uşakları tarafından daha fazla karalanmasına, hakaret ve küfürle anılmasının tek sebebi vardır: Mahir Çayan'ın Türkiye ve tüm yeni sömürge ülke devrimlerinin yolunu netleştiren ve bunu ezilen dünya emekçi halklarına miras bırakan devrimci bir önder olmasıdır. O tüm yeni-sömürge ülkeler için geçerli olan anti-emperyalist, anti-oligarşik halk devrimlerinin stratejisini çizmiş ve bu yanıyla, bilimsel sosyalizme katkı yapan devrimci önderlerin yanındaki yerini almıştır.

    Mahir Çayan, kişiliği, eylemleri, ideolojik-politik çizgisi, düşünce sistematiği ile bir bütündür. O'nu tanımlamak devrimciliği tanımlamaktır. O bir kişi olmaktan çıkmış, ülkemiz halklarınına kurtuluş yolunu gösteren siyasi çizginin sembolü olmuştur. Bu anlamıyla oligarşi O'nu katletse de yokedememiştir. Mahir Çayan'ın bıraktığı mirası devralanlar, O'nun tüm özelliklerini yaşatmakta ve idealini gerçekleştirmek için mücadelesini daha ileri taşımaya devam etmektedir.

    Evet, Mahir Çayan bir hareketin bayrağıdır, önderidir. O bunu tüm yaşamıyla, savaşıyla, inancı ve kararlılığıyla kazanmıştır. Önderlik birileri tarafından verilen değil, kazanılan bir hak olduğunun somut örneğidir. Bu hakkı O'na atfeden bilimdir, tarihtir, halkımızdır. Hiçbir güç bunu engelleyemeyecektir...

  • fethullah gülen

    28.01.2005 - 18:49

    fethullah gülen bence ne demek :-)) __________dini kurnazca kullanan______kisesiz,muhtaç,gençleri tarikatına katan_____sonrada onları menfaatleri doğrultusunda kullanan______amerikan güdümlü(ajan) ________ılımlı islam projesinin uygulayıcısı_____ilkokul mezunu_____zeytin tanesi için timsah gözyaşları dökerek halkı kandıran______sonrada müslümanlara tecavüz eden,ülkelere saldıran,işgalci,amerika ve emperyalistlere karşıda sessiz kalan,şimdide amerika tarafından (korumasında) bir çiftlik evinde keyif çatan____vatan haini_______atatürk düşmanı_____cumhuriyet düşmanı____şeriatçı_____türkiyede bunların kanıtı olarak kasetlerdeki konuşmaları çıkıncada kaçan_______kendini peygamber zanneden______en önemliside YAKINDA KASETİNİ ÇIKARACAK_____ pop yıldızı adayı :-)))

  • abdullah çatlı

    25.01.2005 - 18:35

    Çatli'nin üzerinden dönemin Içisleri Bakani Mehmet Agar'in imzasinin bulundugu silah tasima belgesi ve yesil pasaport çikti.- Çatli'nin otopsi raporunda ölmeden önce kokain kullandigi belirlendi

  • fethullah gülen

    04.01.2005 - 20:20

    Gülen'in, Başbakan Ecevit'in ısrarla savunduğu okulları için yaptığı konuşma şöyle: 'Işıkevleri, evlere gelecek varidatı emmesi, benliğine mal etmesi eski devirlerde tekke, zaviyelerde, medreselerde, kışlalarda elde edilecek şeyleri o evlerde elde etmesi bu istidata bağlı...
    Öyle inanıyorum ki, gerçek hizmete uyanmış ruhlar, bu evlerin kapılarını ardına kadar açık tutacak, hizmeti sürdüreceklerdir. Çünkü bu evlerde asker yetişiyor, çünkü bu evlerde derviş yetişiyor. Çünkü bu evlerde ilim adamı yetişiyor. Çünkü bu evlerde medrese mollası yetişiyor. Mektebin talebesi yetişiyor. Bunu çektiğiniz gün, devlet olsanız dahi siz varidat menbaınız kuruduğu için, siz mevcudu kullana kullana bir gün bitecek. Ama bu evvel ve ahir açık kalmalıdır.'
    Gözcü Gazetesi,11 Nisan 2000

  • yargısız infaz

    30.12.2004 - 21:41

    mardin kızıltepede baba ve çocuğun katledilmesi. suçsuz-savunmasız-yargısız infaza örnek ! ! !

  • deniz gezmiş

    22.12.2004 - 23:06

    DENİZ GEZMİŞ ! ! !

    1947 yılında Ankara’da doğdu.Liseyi İstanbul’da okudu.1966’da İÜ Hukuk Fakültesi’ne girdi.Kısa sürede gençlik eylemlerinde öne çıktı.TİP’de çalıştı.1968’de Devrimci Hukuklular Örgütü’nü kurdu.Amerikan 6.Filosu’nu protesto eylemlerine katıldı ve İstanbul Üniversitesi’nin işgaline öncülük etti.DÖB’ün kurucuları arasında yer aldı.Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü’nü tertipledi.1969’da Filistin’e gitti, gerilla eğitimi gördü.THKO örgütünü kurdu.Örgütün ilk eylemi olan İşbankası Ankara Emek Şubesi soygununa katıldı.Yine Ankara’daki Balgat Amerikan Üssü’nden dört Amerikalının kaçırılması eylemine katıldı.Sivas Gemerek’te çatışmada yakalandı.Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 tarihinde Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde idam edildi

    Baba

    Mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum.Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu dururumu metanetle karşılamanı istiyorum, insanlar doğar,büyür,yaşar ölürler,önemli olan çok yaşamak değil,yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir.Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum.Ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir.benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın,oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunda da bu olduğunu biliyordu.Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum.Sadece senin değil, Türkiye'de yaşayan Kürt ve Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum.Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim.Ayrıca savcıya da bildireceğim.Ankara'da 1969' ölen arkadaşım Taylan Özgür'ün yanına gömülmek istiyorum.onun için cenazemi İstanbul’a götürmeye kalkışma, annemi teselli etmek sana düşüyor,kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum.Kendisine özellikle tembih et.onun bilim adamı olmasını istiyorum,bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir,son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi,abimi,kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.
    Oğlun Deniz Gezmiş

    Bütün Akrabalara,

    Bu mektubumu okuduğunuz zaman artık aranızda olmayacağım.Mektubumu Senatonun idamlarımızı tasdik ettiğini öğrendiğim anda yazıyorum.Şundan emin olmalısınız ki, bugüne kadar davama olan inancım sarsılmamıştır.Sehpaya gidene kadar da en ufak bir sarsılma olmayacaktır. Ben halkımın kurtuluşu, Türkiye'nin tam bağımsızlığı için savaştım.Sizler beni tanıyorsunuz.Bir yıldan beri bu bir avuç sömürücüler,vatan satıcıları,işbirlikçiler ellindeki bütün imkanlarla bizi dışardan yardım gören, beyinleri yıkanmış,vatan haini,dışardan emir alan,bölücü,diye tanıtmaya ve halkımızdan bizi koparmaya çalıştılar.Bu bir avuç azınlığa göre vatanseverlik: vatan satmak, yabancılarla işbirliği yapmak, NATO'yu ve Amerika'yı savunmak,6. filoyu ağırlamak, milyonlarca köylünün geçimi olan haşhaş ekimini elinden almak,işçinin grev hakkını engellemek,Amerika'ya ve emperyalizme hizmet etmektir. Biz bunlara karşı çıktık.bunun için biz vatan haini, onlar yurtsever oldular. Bizi bu mücadeleden dolayı, güya adil mahkemelerinde yargılayan ve yine adil kurumları eli ile asacak olanlar bilmelidirler ki. biz halkımızın kurtuluşu ve Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesi uğruna şerefimizle bir defa öleceğiz.Bizi asanlar şerefsizlikleri ile her gün ölecekler..

    Son sözüm; yaşasın isçiler,köylüler! Yaşasın devrimciler! Yaşasın halkımın kurtuluşu ve bağımsızlığı için savaşanlar! Yaşasın tam demokratik Türkiye’nin kurulmasından yana olanlar! Kahrolsun emperyalizm! kahrolsun faşist koalisyon.
    T. Yusuf Aslan

  • kahve falı

    22.12.2004 - 22:22

    :-)))))))) soytarılık

  • a.mahzuni şerif

    22.12.2004 - 22:20

    -halk ozanı-

  • isa

    22.12.2004 - 22:19

    --isa--

    --mesih--

  • abdullah çatlı

    18.12.2004 - 20:22

    Bunlar Mı Vatansever?
    Nerede bir katil, haraçcı, uyuşturucu taciri varsa 'vatansever' olarak pazarlanıyor. Yaşamlarında uyuşturucudan, fuhuştan, işkencecilerle işbirliğinden başka bir şey yoktur. Kaba, ilkel ve her türlü yozluğu beyinlerinde taşırlar.
    Ve öte yandan oligarşinin 'vatan haini' ilan edip, katline ferman verdiği devrimciler ve onların kişiliği... 'Bir canım var, vatanıma ve halkıma feda olsun' diyerek kurşunların üstüne, ateşin ortasına yürüyen gerçek vatanseverler... Yaşamlarında bu düzenin pisliklerine dair hiçbir şey bulunmayan, halk için, vatan için gözünü kırpmadan ölebilenler... Yalanın, demagojinin saltanatının son bulduğu günler de gelecek...

    İşte, MİT'in, Susurluk Devleti'nin ünlü 'vatanseverleri' bunlardır. 'Vatanseverlik' adına mafyacılık, 'vatanseverlik' adına avantacılık! Bunların dünyasında başka bir şey yoktur.

  • abdullah çatlı

    18.12.2004 - 20:20

    işte devlet-işte susurluk -işte çatlı-

    Devrimcilere karşı kullandığı faşist katiller, mafyacılar, uyuşturucu tüccarları için yeşil, kırmızı sahte pasaportlar düzenliyor... Ve aynı devlet, sahte belgeler düzenleyip demokratik kurumları kapatıp, çalışanlarını tutukluyor.
    Bu devlet, pek çok konuda geri olabilir ama bir şey kesin; Sahtecilikte usta!
    Sahte belgelerle derneklerimizi kapatan, onlarca insanı tutuklayan devlet işte bu.
    Çakıcı'ya pasaportu veren kişinin sıfatına dikkatinizi çekiyoruz: 'Terör uzmanı' emekli MİT'çi... Susurlukçular için kullanılan sahte belgelerin altında da, devrimcilere karşı kullanılan sahte belgelerin altında da 'terörle mücadele' uzmanlarının imzası vardır. Sahtecilik, onların uzmanlık alanıdır.
    '1 Nisan Operasyonu' adlı hukuksuzluk teröründe, demokratik kurumlarda el koydukları gerçek paraları, sahte paralarla değiştirip, 'şu kadar sahte para yakalandı' açıklamasıyla gerçek paraları gasbeden de aynı 'terörle mücadele uzmanları'dır. Dediğimiz gibi, sahteciliğin her alanında faaliyet gösterirler.
    Bu bile 'Terörle mücadele' dediklerinin nasıl bir mücadele olduğunu göstermiyor mu?
    Susurluk olayı tüm boyutlarıyla açığa çıktığında, Susurluk'u 'devletin dışında' bir çete gibi göstermeye çalışmışlardı. Yanlıştı. Susurluk, devletin çeteleşmesiydi. Bu çeteleşme, en üst düzeyde yapılan bir organizasyonla mafyacıları, faşist katilleri, uyuşturucu tüccarlarını, itirafçıları devletin himayesinde kullanıyordu. Çakıcı'nın tahliyesi ve güvenlik içinde yurtdışına çıkarılışının açığa çıkan boyutları da bu mekanizmanın işlemeye devam ettiğini gösteriyor. (Çakıcı'nın yurtdışında yakalanması ise, iç çelişki ve çatışmalarının ürünüdür.)
    Bugün sahtecilikle bir çok amaçlarına ulaşıyorlar belki; ama herkes şunu bilmelidir ki: Kontrgerilla faaliyetlerini sahte belgeler düzenleyerek sürdüren, halkın mücadelesini bastırmak için yine sahte belgelerden medet uman bir devlet, çürümüştür.

Toplam 115 mesaj bulundu