Murat Say Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkında ...

  • Hüsamettin Sungur
    Hüsamettin Sungur

    07.12.2023 - 00:45

    DOĞUM GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN
    Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın

  • Murat Say
    Murat Say

    05.02.2023 - 21:45

    https://youtube.com/@asktirpani8694

  • Hüsamettin Sungur
    Hüsamettin Sungur

    12.12.2022 - 08:10

    Şiirinizi
    beğeni ile okudum
    DOĞUM GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN

  • Işık German Ersoy
    Işık German Ersoy

    12.12.2018 - 21:56

    Grup arkadaşımız Sn. Murat Say

    < DOĞUM GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN >

    * Antoloji Sitesi Üyeleri *

  • Murat Say
    Murat Say

    30.07.2018 - 18:24

    AŞIK TIRPANİ
    19.. senesinin son günü, Kura Nehri nda bir bebe dünyaya gelir. Daha kırkı çıkmadan, dayısının ikram ettiği, kapağının altında olmayan kutu biradan içer. Adının Hasan olduğu söylenir. Bir rivayete göre ise Zeynelabidin dense de aslını bilen yoktur. İlerki yıllarda Aşıklar Bayramı’na sahte kimlikle katıldığı için gerçek adı bilinmiyor.

    Köy kahvesinde dinlediği bir aşığa yönelik söylediği bir kıtalık şiir, bütün köylüyü ve yarım köylü olarak misafir bulunanları şaşkına çevirir. Aşığın deyişini bitirmesinden sonra o sıralar altı- beş yaşlarında olan çocuk şöyle seslenir;

    Ey dağ- tepe gezen aşık
    Hangi köy basılacak, duyumun vay mı?
    Gerçeyi aksudan sezen aşık
    Şu Tırpani’ye uyumun vay mı?

    Aşık gelir, çocuğu öper. Ve kucağına alır.
    “Adı ne bu yavrunun?” diye sorar. Oradakiler, burada silo cevap verir. Ancak aşık;
    “O kendi adını vermiş. Dedem Korkut misali. Onun adı Tırpani’dir, bundan böyle.” der.
    Fakat o sırada bacağına işeyen Tırpani’yi çaktırmadan amcasına verir.
    Tırpani köy düğünlerinde mani söylemeye başlar. Ve bir çok çiftin evlenmesine mani olur. Ünü bölgede yayılır. İlçe sınırlarını aşar. Fakat çevrede başka yerleşim birimi olmadığından ünü geri döner ve orada kalır. Hatta o sırada, yakın bir yerde askerliğini yapmakta olan Yaşar Kekeva gelir. Kaset yapmasını önerir. Küçük Tırpani ise; devrin plak devri olduğunu, kasetin 1970’li yıllarda piyasaya çıkacağını söyleyerek, öneriyi reddeder.

    TIRPANİ İSTANBUL’A GELİYOR.

    Amcası evini İstanbul’a taşıdığı için, Tırpani de bu ile gelir. Bütün büyük aşıklar gibi, babasını küçük yaşta kaybetmiştir. İstanbul’da bir yandan okula giderken, öte yandan İMÇ civarında seyyar salatalık satar. Kış günlerinde işler iyi gitmezse de, yazın kazancı iyidir. Bu arada kendisine bir saz satın alır.
    Edebiyat öğretmeni aracılığı ile, bir yayıncı elinden tutsa da, Tırpani “Bırak elimi, ayıp oluyor” der.

    Bir süre sonra ilk şiir kitabı yayınlanır: MEMLEKETİN HAKİKİ SESİ / Dayan kardaş yettim

    Bu kitap akademik çevrelerde pek ilgi görmez, çay altlığı olarak kullanılır.
    O sıralarda çağdaş şairlerimizden Şükran Burdadur, Murathan Urgan ve adının nasıl yazıldığı tam bilinmeyen Attila İlhan gibi şairlerle, imza ve karalama günlerinde tanışır, sohbet eder. Ve daha entelektüel şiirler yazmaya başlar.
    “GÖRÜNGÜNÜN TOPLUMSAL İZDÜŞÜMÜ” adlı yeni kitabı kısa zamanda beş baskı yapar. Bu kitapta yer alan ilk şiirinde, Tırpani’nin ne anlattığı pek anlaşılmasa da, çok ilgi gördüğüne göre kesin bir şey vardır, düşüncesiyle buraya aktaralım:

    Dönülmez akşamlarda martılar
    Varılmaz şafaklara kanat çırparlar
    Serenad dinleyen dilberler
    Gitaraya göz kırparlar
    Gözümde bir ışık parlar
    Tarih beni azarlar
    Avamın bağırdığı pazarlar
    Ne gariptir bencileyin.
    Bir imge yüreğimin sol kulakçığında
    Vurgunum bir biranın serinliğinde
    Ve bencileyin serserinin de
    Geleceği zamanlar olur
    Hadi
    Hadi Çaman’lar
    Kırşehir, Kaman’lar
    Çalgı da kemanlar
    Erdinç Şenyaylar, Adnan Aataman, Zekai Şengül, Tuncer İnan, Alaettin Palandöken
    Arif olan anlar
    Yavuz olan anlamaz
    Mahsuni anlayabilir.

    Şiir böylece uzar gider. Tırpani’nin serbest şiirde bile serbest olamadığı, kafiyeleri kolladığı ve bir yerlere selam yolladığı görülür. Bu sırada saçları uzamıştır, örülür.
    Tırpani öğretim yaşamı boyunca ve üne kavuşmadan önce çeşitli işlerde çalışmış, su bazlı ve meslek bazlı şiirler de yazmıştır. Reno servisinde çalışırken yazdığı şu şiir bugün bile minibüsçü, kamyoncu , taksici bilumum şoför tayfasının en sevdiği güftelerden biridir:

    Rotiller yuvadan fırlayınca
    Balans ayarı tutar mı ola
    Akis kesik, şase kırık olunca
    O aracı hemen satar m’ola

    Tırpani’yim renolara bakarım
    Şel rotella gibi ince akarım
    Üstüne afiyet biraz sakarım
    Bu çırak ustaya batar m’ola,
    demiş ve işten kovulmuştur.

    Bundan sonra genç Tırpani’yi Taksim- Sarıyer hattında minibüs şoförü olarak görüyoruz. Tırpani milleti üst üste tıkar, yolcu ondan bıkar, o ise aynadan sarışınlara bakar. Çok güzel olursa esmerlere de. Tırpani’nin direksiyonda, yağışlı bir günde okuduğu ve o sırada Fransız AFP televizyonu tarafından kayda alınan şu şiiri toplumsal farkındalık için uyarı içerir:

    Arkaya doğru ilerleyelim
    İlerleme hep olmaz ileri
    Çalışıp birlikte terleyelim
    Ter dökmeyen halk gitmez ileri

    Bindin diye kurtuldun sanma
    Gerisi kalır diye inanma
    Binemeyen sen de yanma
    Motor durursa gitmez ileri.

    Çoğu yolcudan para alamayan, mal sahibine de veremeyen Tırpani bir kez daha kovulur. Kahya tarafından sırtı ovulur. Torpille belediyeye girer. Fakat bu ortam ona yabancıdır. Ne patronu Sabancı’dır, ne yolcudur, ne hancıdır. Bu garip bir sancıdır. Kısa zamanda belediye başkanlığı daire sakallı birine geçince buradan da kovulur. Arabası olmayan yayan, kadın olan bayandır, şu şiiri de takdire şayandır:

    Bize iş mi yok memlekette
    Vur sende vur bre sakal
    Gözümüz yok sütte, ette
    Nemize süper market, bakkal

    İyi ki kazandınız seçimi
    Bozdunuz bizlerde geçimi
    Politikanın da bu biçimi
    Görülmemiştir bre sakal.

    Tırpani’nin üçüncü şiir kitabı sanat dünyasını alt üst eder. Yayınevi sahipleri çay taşımaya, çaycılar kitap yayınlamaya başlar, çırak ustasını haşlar, Tırpani herkesi taşlar.
    “İzsel fenomenlerin pragmatik yaklaşımları” adlı yeni kitabında yer alan
    “ Evrenin beşte birinde” şiiri ünlü özgüncü Ahmet Maya tarafından bestelenir ve paralar destelenir. Şimdi sizlere bu şiiri sunalım.

    Kimi gelir, kimi gider
    Evrenin beşte birinde
    Zengin yer, yoksul nider
    Evrenin beşte birinde

    Yaşam bir keman yayı
    Usta demli yap çayı
    Hipodromda görün tayı
    Evrenin beşte birinde

    Kapital seven delidir
    Kırılan her daim belidir
    Parlayan kimin kelidir
    Evrenin beşte birinde

    Tırpani vazgeçer incirden
    Elini çek kanlı hançerden
    Kurtul şu paslı zincirden
    Evrenin beşte birinde

    Tırpani’nin bu şiiri ününe ün, yatağına yün katar. Sanat ve imza günlerinin aranan ozanıdır artık. Bir ara Kraliçe Beatriks’in davetlisi olarak Mınçika’ya gider. Kraliçenin huzurunda verdiği kaval resitali, saray erkanınca ayakta alkışlanır. Hatta kraliçenin kocası Kral Bilmemkim , amuda kalkarak alkışlar. Mınçikalıların kavala yatkınlığı, eski bir paşa tarafından Mınçikalıların atalarının Karaman koyunları olduğu iddiasının ortaya atılmasına yol açar. Tırpani burada tanıştığı Beorge Michael (Borç Maykıl)’ı avrupanın ünlü aşığı sanarak, ona şöyle seslenir:

    Avrupa Birliğine alınmıyoruz
    Sebebi nedir, küpeli aşık
    Saldırınızdan alınmıyoruz
    Söyle cinsiyeti karışık aşık

    Tercümanın zor bela çevirdiği bu maniyi dinleyen Beorge gitarını alır ve kekeletmeye başlar:

    Milletvekillerini karga tulumba
    İçeri attınız yaka paça
    İnsan hayatı sizde kaça
    Onur ekmek bulamazken
    Gidiyorsa hep maça
    Tok dönüp bakmazsa aça
    Parlamenterler saç saça
    Avrupa birliğine diye
    Girmek istemek niye

    Tırpani ilk kez bir aşığın karşısında mahçup olduğunu duyumsadı. Ezildi, büzüldü. Pasaport cebinde yola düzüldi. Gözyaşları tel tel oldu süzüldi oy oyy süzüldiiii.
    Yolda şöyle yazdı Tırpani:

    Demokrasiden kaldık ikmale
    Dünya önünde boynumuz bükük
    Not alamadık, kredimiz bitti
    Karnımız acıkmış, avurtlar çökük.

    Tırpani bu dönemde İrbaam Pilates’in talk pudra showuna katılır. Bir saatlik programı boyunca sadece; “Hoşbulduk” ve “Size de iyi akşamlar” der. Programda Pilates’in söylediği türküler, stüdyodaki yevmiyeci konuklar tarafından ayakta, kolda ve dirsekte alkışlanır. Zaten Tırpani aynı kanalda olan tatsız bir olay nedeniyle, banttan yayınlanacak olan programını yayından çeker. O talihsiz konuşmayı yapan sunucu Tiner Unut için şunları söyler:

    Bize şöyle böyle diyorlar
    Desinler yine de kervan yürür
    Bana sorarsan çok yiyorlar
    Yesinler yine de kervan yürür

    İnsan olan insan nasıl kıyar
    Çirkin iftirayı nasıl yayar
    Bunu diyen elbet hıyar
    Desinler yine de kervan yürür

    1990 öncesi yıllar…Aşık Tırpani Şiirleri, Ercan Sarıçam’ın gazetesinde yayınlanmaktadır. Çayırovalı Nurettin ( gözlükleri buğulansın) baş dizgicidir. Kelime ve bazen de harf oyunlarına sık başvuran Tırpani’nin şiirleri Nurettin ve ekibinin yaratıcı ellerinde hiçe dönmekte, alakasız noktalara gitmektedir. Üç kez işi gücü bırakıp ( artık ne işi varsa) gazete binasına gelerek, dizgicileri uyaran Tırpani; tekrar aynı hataları görünce aldı sazı eline, bakalım ne söyledi. (Ben de bakayım , ne söylemiş hakikaten)
    DİZGİCİ

    Geçmiş bilgisayarın başına
    Dokunur iptal tuşuna
    Kızgın yağ dökülsün kuşuna
    Böyle dizgici mi olurmuş

    Kazı, koz yazan odur
    Hamsi ve sazan odur
    Yazıyı bozan odur
    Böyle dizgici mi olurmuş

    Noktalama; hak getire
    Hece bölme, yok getire
    Gözlüğünü çok götüre
    Böyle dizgici mi olurmuş

    Tırpani bu yazıyı dizen
    Konuda bırakmaz izan
    Yazı sahibini hep üzen
    Böyle dizgici mi olurmuş
    Tırpani de diğer sınırlı sorumlu halk ozanları gibi halkın bilinçlenmesi için çaba harcadı. Hatta onlarla yakın olmak için, bol gürültülü yer yer küfürlü kağıt oyunlarına bile yancılık yaptı. Demli istemesine rağmen devamlı açık çay getiren kahvecilere katlandı. Sonraları Tırpani baktı ki, “ Ohooo. Bu millet her şeyi biliyor.” Aşık Tırpani aşağıdaki şiirini, halkın her şeyin farkında olduğunun farkına varmadığı dönemlerde yazmıştı.
    Üç SINIF
    İnsanı ezen üç sınıf var
    Köleci, ağa, biri de patron
    Yoksulu üzen tek sınıf var
    Asosyal devlet

    İnsanlar eskiden mutlu imiş
    Hepsi getirir beraber yermiş
    Sonra çıkar kavgası gelmiş
    Köleci yer, köle izlermiş

    Köleciler birer devlet kurmuş
    Aile bile mülkiyet olmuş
    Savaşta hep köleler ölmüş
    Sonra ikinciye sıra gelmiş

    Üretim güçleri epey gelişmiş
    Ambar dolu ürün, ağılda etler
    Ağa -efendi yemiş semirmiş
    Köylü ailesi perişan bekler

    Tırpani yine mi köle düzeni
    Ezilen bilmez mi, onu ezeni
    Safına çeker bir şey sezeni
    Finans-Kapital patron düzeni

    Bütün ünlü ya da tanınmamış şairler gibi Tırpani’de tez tez aşık olurdu. Gerçi hiçbir aşkı henüz tez konusu olmadı. 1990’ların ikinci yarısı ve son çeyreğinde (nasıl bir tarih ise) bir kız ile çıkıyordu. O zamanlar genç olduğundan yorulmuyordu ve 8-9 ay çıkmaya devam etti. Gel zaman git vakit kız; eli iş tutup, çantası para görmeye başlayınca aşığı ekmeye başladı. Tırpani de arkadaşlıklarını belgeleyen bütün dökümanları (resim, buluşma notları, sinema bileti, perakende satış fişi vb) kıza postaladı ve ilişki sona erdi. Bir zaman sonra eski arkadaşını görünce aldı sazı eline, fakat ayık kafa ile çalıp söyleyemediği ve Harem Minibüsünde de zor olacağı için sazı bıraktı. Bakalım ne söylemiş:
    İLGİLENMEK
    Çok zaman sonra gördümde seni
    Yıllar yıpratmamış kalın etini
    Genişlemiş buldum biraz enini
    Artık beni ilgilendirmiyor da

    Daha çok güzel, oldun diyemem
    İkram etme sağol, şimdi yiyemem
    Kimin olursan ol, kara giyemem
    Artık beni ilgilendirmiyor da

    Tırpani boşver, başka seversin
    Onu da biraz övüp, sonra yerersin
    Sonra da dersin, başkası gelsin
    Artık beni ilgilendirmiyor da

    MEKTEP MESELESİ
    Vefa önemlidir herkeste olmaz
    Sevgiyle beslenen çiçek solmaz
    Okulda okunur Korkma Sönmez
    Onu da topluca okuyamazlar

    Okul açılır and içer çocuk
    Kimisi de kutu kola tabi
    Türk öğün çalış derken
    Babama güvenmiştim
    O da annemin eşi oldu

    Sınıflar fazla fazla dolar
    Habire yükselir inmez dolar
    Subabı varsa çakmak dolar
    Yoksa bitince at gitsin

    Trende grupsa talebeler
    Kimi kişner kimisi meler
    Yalnızken ne kadar sessizler
    Toplanınca neden böyle

    Hocaların bazıları tam hoca
    Maaş alan var karı koca
    Taksit bitmez batmış borca
    Hocanın çocuğu da bağış yapar
    Katkı payı da öder tabii
    Eskiden ünlüydü Urfalı Babi
    Tırpani der “nasılsın abi”
    Teyze çantayı vurur kafama
    (1998)

    ÖĞRETMENİM
    Öğretmenim, öğretmenim
    Ben seni çok severim
    Gerçi sen beni döversin
    “iyi” alınca översin
    Teneffüste tost yersin
    Ben seni çok severim

    Sendikadan kaçarsın
    Vurduğun yerde gül açarsın
    Güzel kokular saçarsın
    Pazarda parfüm satarken

    Zabıtalar da seni çok sever
    Hep peşindeler çünkü
    Parmakla gösterilirdin dün
    Bugün sıradan sayıyorlar

    Veririsin yine de eğitimini
    Öğretirsin doğruluk önemini
    Aşık Tırpani’nin gemini
    Hocaları elinde tutamaz
    (1990’lar)

    AVRUPA
    Avrupa her şeyde ileri
    Vardır akmayan pilleri
    Sömürmese bizim gibileri
    Nereden zengin olacaktı

    Orada zam gelse bir şeye
    Yollarla dökülüyorsa millet
    Seyyar satıcılar gibi gürültüyle
    Asırlardır bedel ödemesinden

    İşsizlik sigortası varsa
    Eve gerekmiyorsa arsa
    Zam görmüyorsa pırasa
    İşçinin izin vermemesinden

    Avrupada teknik gelişmiş
    Çocuklar dedelerini geçmiş
    Kitap yerine internet gelmiş
    Gelişmemişin patent ödemesinden

    Bir gün geri kalmış da kalmaz
    Yoksul çalışarak zengin olamaz
    Tırpani işçimiz Avrupa’ya varmaz
    Olduğunda ne yaparlar acaba
    (1985)

    ZAM
    Zam az gelişmişlik sonucu
    Daima yoksula batar ucu
    Yırtık gömlek, delik papucu
    Buna da şükür diyelim dostlar

    Maaş yerinde say, fiyatlar artar
    Diş macunumuz anti tartar
    Mal satmayan da ederse kar
    Demek ki zam sık geliyor

    Halk buna buyur demese
    İşçi çalışıp, patron yemese
    Büyüyorsa burjuva ense
    Buna da şükür diyelim dostlar

    Tırpani niye geldin dünyaya
    Hasretsin boyasız demli çaya
    Maaş çekiç, enflasyon kaya
    Buna da şükür diyelim dostlar
    1984
    IĞDIR
    Kaç göç olayı yoktur bizde
    Hoş patates olur közde
    Bala büyütürük dizde
    Bizden kente göç olar

    Avrat- kişi beraberik
    Bahçada zerdali, erik
    Kızlar olunca taze ferik
    Bizde erken köç olar

    “köç” dediğim evlenmedir
    Konuklara ikram pendir
    Fakir-fukarayı sevindir
    Yoksul için güç olar

    Yoksuldur çünkü halkımız
    İçmez şarap içmez kımız
    Ağlayana derik mızmız
    Bizde ağlamak suç olar

    Iğdırımız yahşı şehir
    Akara orda Murat nehir
    Tırpani’ye vermen zehir
    Onu öldürecek maç olar

    METROPOL
    Sabah erken çıksan yola
    Basarlar ayağına
    Yolda yürürken değil
    Otobüsün içinde
    Tabii belediye ise
    Yoksa servis otobüsünde
    Kimse basmaz elbette
    Gıda vardır ette
    Yemek ye al besin
    Bozuk para , tesbih sesi
    Gıcık eder minibüste

    Ulaşırsın işyerine
    Ya sıcağa ya serine
    Öğlene dek çalışırsın
    Esneyip gerine gerine

    Öğlende yemek yersin
    O da gider midene
    Zaten omzuna gidemez
    Arifler haram yemez
    Muavinler “harem” demez
    Zaten muavin de yasaklandı

    Muavin lafı, Muaviyeye benzer
    Bazı şarkıcılar balta
    Alma garibi alta
    Alt edersen zalimi
    Bilirsin halkın halini

    Güzeli severler bağ arasında
    Görgü tanığı olmasın diye
    Güzelse her yeri güzeldir
    Bu konular özeldir
    Ben güzele “güzel” demem
    Eh fena değilmiş, derim

    Metropolde yaşamak zor
    Yumruk yiyen olur mor
    Tırpani gurbette kalmış
    Memleketi özlüyor
    1983

    Tırpani, süreki takma adlarla yazan bir gazetecidir. Dışarıda olduğu yıllarda, 80-90 ve 2000'li yıllarda şiir yanında düz yazı, makale de yazar.
    Normal zamanda gazeteciliği, haberciler yaparken bir sorun yoktur. 2014'ten sonra akıllı telefonların ve sosyal medya kullanımının yagınlaşması ile bir fotograf çeken, gazetecilik yapmaya başlar. Tanınmış kişiler hakkındaki haberleri kaynak belirtmeden, kendi yazmış gibi paylaşanlara kızan, fazla içip sızan Tırpani, bir şiir yazar. Bakalım ne yazmış:

    GAZETECİ YAZAR, ONU PAYLAŞIN

    Bir çift lafım var, sanal aleme
    Gazeteci yazar, onu paylaşın
    Aldığın haberden, kaynağı silme
    Gazeteci yazar, onu paylaşın

    Herkes emlakçı, emlakçı hariç
    Haber yaparlar, sen çayını iç
    Önceden haber yapmamışsan hiç
    Gazeteci yazar, onu paylaşın

    Paylaşım varsa, elinde özgün
    Bilgileri girersin doğru düzgün
    Sayende olmamış ise kızgın
    Gazeteci yazar, onu paylaşın

    Bırakın herkes işini yapsın
    Tırpani sağa, sola sapsın
    Haberleri ehli olan kapsın
    Gazeteci yazar, onu paylaşın


    Tırpani bir ara ortadan kaybolur. Tabii bir bölüm şiirleri de. Bazı gazetelerde yayınlanan Zırvani, Hırpani, Tarzani ve Barzani mahlasıyla yazılan şiirlerin de bazılarının ona ait olduğu sanılmaktadır. İşte elimizde bulunan şiirlerini sunuyoruz.
    Bir manisi:
    Bahçalarda börülce
    Oynar gelin görümce
    Sonuna “k” gelirse
    Bir hayvandır örümce
    Gelmezse anlamsız zaten

    Kayıp bir şiirinden de şu kıtaya ulaşabildik. Gümüşhaneli aşık Ersin Yılmaz’ın nakline göre:
    Yalın söylerim ben sözümü
    Doğrudan ayırmam özümü
    Sarhoş iken iki gözümü
    Şişiren kimse, çıksın ortaya.

    Kahveciye Mektup

    çay isterler, kulak asmazsın
    ne duyduğun belli, ne duymadığın
    el işaretlerini bile takmazsın
    ne gördüğün belli, ne görmediğin



    içinde yüzen çaylar verirsin
    dem oranını kendin bilirsin
    çağırınca bir saate gelirsin
    ne geldiğin belli, ne gelmediğin



    süzgeç kullan, çöplü çay verme
    getirirken birazını, tabağa dökme
    para para diye, kafamı sökme
    ne aldığın belli, ne almadığın



    sayende Tırpani, oluyor kaya
    üstüne alma, lafım ortaya
    hasret bıraktın, çöpsüz çaya
    ne sattığın belli, ne satmadığın

    Vefat Duyurusu

    Seni kaybetmişiz, internette gördüm
    Ne de çok sevenin varmış
    Ama sadece adını bildim
    Kimse bir detay yazmamış

    Kimi demiş,toprağı bol olsun
    Geri çıkamasın diye mi acep
    Kimi ışıklar içinde uyusun
    Oysa ışığı söndürüp yatar hep

    Cenaze bilgisi yazsa birisi
    Bilsek nerden kalkacak maaşın
    Bu dünyadan göçmek iyisi
    Orada rahat eder başın

    Sanal alem hızlıdır hoş
    Paylaşımlar çabuk yayılır
    Altını doldur, bırakma boş
    Tırpani detaylara bayılır



    Aşık Tırpani kendi deyişlerinden başka deyiş beğenmemiş, piyasada ünlü bazı eserleri de deforme ederek, çevresine etmiştir.
    Mesela:
    Nikah Masası
    Okuyan: Ümit Besen
    Cinayet Masasına çağır sevgilim
    İstersen şahidin olurum senin
    Bu adam kim diye, polis sorarsa
    Yoldan geçen bir salaktı, dersin sevgilim

    Hayaller kurardık, biz yıllar önce
    Miras kalacaktı, kocan ölünce
    Neden sen vurdun, adamı içince
    Şimdi cezanı çek mapushanede

    Cinayet masasına getirildin işte
    Dayanmak çok zormuş böyle sevince
    "Allah kurtarsın", sözüm kardeşçe
    At imzanı ifadene, git biran önce

    Rüzgar
    Okuyan: Leman Sam

    tenceremin heryerini
    kalaylandıran Roman
    deterjanla köpük köpük
    parıldatan Roman

    kalayla şunu usul usul
    beni bu dertten kurtar

    yabancısın buralara
    nerelerden geliyorsun
    otur çalış bahçemde
    belli ki çok parasızsın

    bana kesmeyi anlat
    bana silmeyi anlat
    bana kalayı anlat
    silip kaçmayı anlat

    anlat ki çözülsün elim
    ben yaparım demeliyim
    kalaycılığı anlat bana
    senin gibi parlatmalıyım
    ****
    Bir Ayı boğar İlk Akşamdan Geceden
    (Nedem Nedem Geceden)
    Pençe Vurur Pencereden Bacadan
    (düşen dişimiş, durum yaş imiş)
    yemeksiz mi Kaldın Dünkü Geceden
    (Nedem Nedem Geceden)
    dur vurma da sar postuna sar Beni

    gözüm şiş imiş, kırılan diş imiş Nasıl Edem Ben
    ayı Haramı Alma paramı Perişanım Ben


    Aşağıdan vurur Eli hafif Değil
    (Nedem Nedem Geceden)
    Söylerim anlamaz, ayı arif Değil
    (düşen dişimiş, durum yaş imiş)
    Bir Güzeli Bir Çirkini dövmüşler
    (Nedem Nedem Geceden)
    Her pençesi Kendisine Eş Değil

    gözüm şiş imiş, kırılan diş imiş Nasıl Edem Ben
    ayı Haramı Alma paramı Perişanım Ben
    LEYLİM LEY
    Okuyan: Zülfü Livaneli

    Ayı Şevki Vurur gözüm Üstüne Leylim Ley
    Düşürdü beni dizim Üstüne Leylim Ley
    Gel Şevki otur bezin Üstüne Leylim Ley
    Karpuz bi yandan, rakı bi yandan içelim
    Leylim Ley Leylim Ley Leylim Ley

    Yedi Yıldır Uğramadım hücuma Leylim Ley
    Şevki ısrar eder borcuma Leylim Ley
    Gelme artık Bir Gün Düşüp Ardıma Leylim Ley
    Bu piknikle borcumu silelim
    Leylim Ley Leylim Ley Leylim Ley

    ***
    KÜÇÜĞÜM
    Okuyan:Sezen Aksu

    Gıcığım daha çok gıcığım
    Bu yüzden bütün şamatalarım
    Gerinmem bu yüzden
    Bu yüzden kendimi
    Bi çok zannetmem

    Gıcığım daha çok gıcığım
    Bu yüzden havuzda çırpınmam
    Yenilmem bu yüzden okeyde
    Bu yüzden receptiona güvensizliğim

    Ne kadar az alkol almışım
    Ne kadar az
    Holün başındaymışım meğer
    Elimde yalandan kocaman şişeler
    Uçucu türlü alkoller
    Gıcığım daha çok gıcığım

    Gıcığım daha çok gıcığım
    Bu yüzden yükseklik korkularım
    Gururum bu yüzden
    Bu yüzden cacık gibi umarsızlığım

    Gıcığım daha çok gıcığım
    Bu yüzden donsuz her gecem
    Kovulmam bu yüzden otelden
    Bu yüzden bir küçük iz bırakmak için Didim’de.
    ***



    *****
    BENDEN BU ÖMRÜMÜ ÇALANI GETİR
    Okuyan: Çoban Ali

    Hasta yatağında aldı aşık:

    Tabib sen elleme benim yaramı
    Beni bu dertlere salanı getir
    Kabul etmem birgün eksik olursa

    Benden bu ömrümü çalanı getir
    Git ara bul getir saçlarını yol getir


    Aldı Doktor bakalım ne dedi:

    Aslanım benim işim ellemek yaranı
    Sen önce öde, vizite paranı
    Ben detektif miyim ulan
    Maçan yiyosa kalk, kendin getir

    Aşık baktı, Doktoru ikna etmek zor. Bakalım ne dedi:

    Bir kor oldu gövünüyor özümden
    Name name iniliyor sazımdan
    Dünyayı verseler yoktur gözümden

    Dili bülbül gaşı kemanı getir
    Git ara bul getir saçlarını yol getir

    Doktor inatçıydı. Zaten işi de değildi. Aldı Dr:

    Beni sallamaz ne olmuşsa özünden
    Sayende olduk yıllık izinden
    Uzatma, kan alırım göZünden
    Maçan yiyosa kalk kendin getir.

    İster kaşı kemanı getir
    İster kaşı viyolonseli

    Aşık hüzünlendi, dertlere gark, psikopata park oldu. Ve şöyle dedi:

    Merhamet et karşısından bıkmadan
    Hatırını gönülünü yıkmadan
    Çabuk getir can bedenden çıkmadan

    Fakirin derdine dermanı getir
    Git ara bul getir saçlarını yol getir

    Doktora gına, eline kına gelmişti. Bakalım ne demiş:

    Gidersem de merhamet etmem
    Hatırını değil kendisini yıkarım
    İkinci el olur, sonra karışmam
    Bu şartlarda getiririm bilesin.

    Aşık Tırpani zaman zaman düz yazı da yazmış, yerli yersiz bir çok konuya maydonoz olmaktan geri kalmamıştır. Bakınız aşşağısı:

    Aşk nedir?
    Herkesin, her anki durumuna göre değişen yanıtlar verebileceği, çok kırılgan ve görece bir konu.
    Aşık olmayana göre anlamsız, sevene göre anlamlı, sevip sevilmeyene göre acımasız, sevip sevilene
    göre güzel bir duygu.
    Beyinin kimyasal salgılarımıza göre ürettiği değişken bir şey. Öte yandan çok canlı, ete kemiğe
    bürünebilen bir şey.

    Doğar, büyür-gelişir, gerilemeye başlar ve ölür.
    Zamanla yeniden üretilebilecek, insansal bir duygu.

    Bir dönemimizi bütün yaşamımız sanacağımız kadar yanılgıya götürebilecek kadar güçlü.

    İçinde yaşarken bazen zorlayıcı, entellektüel-kariyer ve sosyal açıdan engelleyici ve
    bağlayıcı...Bazen de sona erdikten sonra öyle...

    Belki de yaşanması gerekli duygulardan biri. Uzun süreli korku, stres ya da sevinçler gibi...Aşkı
    aşk yapan asıl öge ulaşamama- kavuşamama duygusu olsa gerek. Bilinen söylencesel aşklar, genellikle
    kavuşamamakla ünlüdür. Elde etme isteğidir bu. Ego, heva-heves ne derseniz adına. Bencilliğin ve
    bireyciliğin sonucudur. Seven insan, sevdiğini elde etmek ve deyim yerindeyse uzun vadede yasal ve
    töresel açıdan evlenerek, yatağa atmak ister. Onu elde edemedikçe gelişen ego tatminsizliği aşkın
    kaynağıdır.
    Gazetelerde sıkça okuduğumuz, kaçarak-severek evlenen çiftlerin boşanmak için asliye mahkemelerini
    doldurması; bu tatmin edilmiş egonun sonucudur. Artık insan istediğini elde etmiştir ve aşk, salt
    aşk olduğu için, sürekilik temelinde bir sevgi olmadığından ölmüştür. Hatta çoğu zaman zıtların
    birliği ilkesine uygun olarak, nefrete bile dönüşebilmektedir.
    Aşık olan kişilere bakın, hep sevgilisinden önce ölmek ister. Bunun temelinde sevdiğini düşünmek
    değil, bencillik yatar. Çünkü hayatta kalan diğeri için büyük üzüntü çekecektir.
    Aşk geçici bir duygu olduğu için, dilimizde yer alan ve Yunus Emre ile Türk Dil Kurumu'nun
    kullandığı " sevi" sözcüğünü özellikle kullanmamakta ısrarlıyız.
    Aşkı bu şekilde kısaca lanetledikten sonra, yerine ne koymalıyız. Elbette sevgiyi.
    Paylaşma, dayanışma ve özveri gibi erdemler gerektiren ve tutarlı bir sürekliliği olan "sevgi"yi.
    Sevgi, anne-çocuk, doğa ve hayvan sevgisi kadar karşılık beklemeden, iyi ve kötü herşeyini
    paylaşarak, sabır ve emek gerektirdiği için daha yüce bir duygudur. Elde etme ve yoğun cinsellik



    Tatilde insanların davranış ve alışkanlıklarında değişiklikler oluyor. Yatma ve yeme saat ve yerleri değişiyo. Ağzıyla içenler, burnuyla içmeye başlıyor. Dargınlar barışıyor, iyi yüzenler yarışıyo felan.

    Da benim dikkatimi çeken şu oldu.
    Ekmeklerin uçlarını (kenarlarını) pek yiyen yok. Kesip kesip orada bırakıyorlar.

    Bu sayede benim gibi kenar-severler beleşe konuyo orası ayrı..

    Tırpani kimi anonim fıkraları da kafasına ve omzuna göre yorumlamıştır.
    Bkz: Burası

    FIKRALAR
    Yamyam kabile resisi Lulu, oğlunu elinden tutmuş,ormanda gezdiriyormuş.

    Çocuğun gözü nehirde yıkanan beyaz bir kadına ilişince,babasının elini çekiştirmeye başlamış:
    - Baba,bak! Beyaz bir kadın,hemen pişirip yiyelim....
    Lulu o tarafa bakmış,sarışın bi afet sivil vaziyette yıkanmakta.
    -Oğlum,demiş. Bunu eve götürelim de,anneni yiyelim.
    ***
    Yamyam kabilesine Birleşmiş Milletler bir doktor yollar.Uzun zaman orada kalan doktor herkesle içli
    dışlı olmuştur.

    Bir gün kabile reisi Lulu doktorun kulübesine girer:
    -Yaw Doktor.Ben zenciyim,hanım zenci.Bizim çocuk beyaz doğdu? Bu civardaki tek beyaz sensin.Bu nasıl oluyor?Doktor ayağa kalkar,elini Lulu'nun omzuna koyar. O sırada camdan koyun sürüsünü görür ve onları
    işaret ederek:

    -Bak Lulu,der.Tıpta böyle şeyler olabilir. Mesela şu sürüye bak...Onlarca beyaz koyunun içinde bir
    tane kara koyun var...

    Lulu irkilir ve doktorun kulağına eğilir:

    -Tamam doktor,ben çocuğu unuttum. Sen de koyunu unut!
    ***
    Misyoner bir papaz bizim Lulu'nun kabilesine gelir.
    İngilizce öğretirken,bir yandan da dini
    anlatmaktadır.

    Lulu ile bir gün ormanda gezerken; ağacı gösterir "Tree" der, Lulu tekrar eder "Tree", maymunu
    gösterir "monkey" der, Lulu tekrar eder "monkey"...

    Bu vaziyette gezerlerken ağaçlıkta, tamamen sivil vaziyette sevişen bir adam ve kadını görürler. Papaz
    kızarıp bozarır:

    - “Bisiklete binmek “ der...
    Lulu da "bisiklete binmek" diye mırıldanırken, sevişenlere yaklaşmışlardır.

    Lulu tüfeğini doğrultur. Kadını vurur!

    Papaz bağırmaya başlar:
    -Ne yaptın!..Ben size insan öldürmek günah demiyor muyum?

    Lulu ,kadını işaret ederek, kesin bir dille cevaplar:
    -Benim bisiklet!
    ***
    İki rahibe varmış biri matematikçi biri mantıklı... Bunlar bir akşam karanlıkta kiliseye dönerlerken
    matematikçi rahibe mantıklıya dönerek ;

    -Yaklaşık 20 dakikadır bir adam bizi takip ediyor ve gittikçe yaklaşıyor şu anda aradaki mesafe 50
    metre, der.

    Bunun üzerine mantıklı rahibe bunun tek mantıklı açıklaması olabileceğini ve adamın kendilerine
    tecavüz edeceğini ve daha hızlı yürümeleri gerektiğini belirtir. Rahibeler daha hızlı yürümeye
    başlarlar. İki dakika sonra matematikçi rahibe:

    -Adam da hızlandı ve aradaki mesafeyi kapatıyor, şu anda 30 metre arkamızda... O zaman mantık olarak koşmamız gerekir.
    Rahibeler koşmaya başlar ve üç dakika sonra matematikçi rahibe :
    -O da koşuyor ve arayı kapatıyor şu anda mesafe 10 metre... O zaman mantık olarak bizi yakalayacak birimiz sağa diğerimiz sola saparak kiliseye ulaşmaya çalışalım en az birimiz kurtulur.
    Ve matematikçi sağa doğru koşmaya mantıklı sola doğru koşmaya başlar.

    Matematikçi 20 dakika sonra kiliseye ulaşır ve telaş içinde beklemeye başlar. Aradan 40 dakika
    geçtikten sonra mantıklı rahibe gelir.
    Matematikçi sorar ;
    -Ne oldu ne yaptın ?
    -Adam beni takip etti artık mesafe üç-beş adıma kadar azalmıştı, mantık olarak daha fazla koşmanın
    anlamı yoktu...
    -Eeee...
    -Mantık olarak ben durdum adam da durdu.
    -Sonra...
    -Mantık olarak ben eteğimi kaldırdım o da pantolonunu indirdi.
    -Peki daha sonra....

    -Daha sonra ne olacak eteğini kaldırmış bir rahibe pantolonunu indirmiş bir adamdan DAHA HIZLI
    KOŞAR...
    ***
    Temel fotografçıya gitmiş. Vesikalıkların güzel görünmediğini bildiği için:
    -Resmimi çek..Ama büyük bişi olsun , demiş.
    Fotografçı:
    - 6 x 5 'e ne dersin.?..
    deyince Temel:
    - 30 derum da, konumuzla ne ilgisi var!...

    Tırpani'nin son dönem şiirlerinden biri:

    ACI


    Dost acı söyler demişler,
    Bir adana söyle de yiyelim
    Dervişler ise hırka giymişler
    Oysa kürkün yeme devri, biter mi?

    Kabahatlar kanunu çıktı güya
    Yine avaz avaz bağıranlar var
    Ekmek parası peşinde satıcılar
    Bir de mikrofondan bağırırlar

    İnşaatçılar zamansız başlar işe
    Bolca gürültü yaparlar
    Memlekette tadilat bitmez
    100 desibelden aşağısı kurtarmaz

    İçenler kovalanır sessiz olsa da
    Burada kanun devreye girer
    Az aşarsa sınırı gazinolar
    Ceza kesmeye gelirler

    Yasalar yürürlükte her zaman
    Ertelenir seçim olduğu zaman
    Fakire her zaman geçer de
    Zengine geçmez bir zaman

    TIRPANİnin bozduğu atasözleri
    * İki cambaz bir ipte, palyaço kadar komik olamaz.



    * İğneyi kendine, rozeti başkasına batır.



    * Arkadaş arkadaşın, gezegenidir.



    * İşleyen demir, gürültü çıkarır.



    * İyilik yap denize at, balık bilmese; çöpler bilir.



    * Kaçan balık, yakalanmamıştır.



    * Kaza geliyorum demez, ördeğe belki der.



    * Kedi uzanamadığı ciğere, (hay bunu asanın..) der.



    * Keskin sirke küpüne, altın doldurur.



    * Komşu komşunun külüne fırça atar, balkon kirleniyo diye.



    *Gavurun ekmeğini yiyen, bari peynirini yemesin.



    * Duvarı nem, insanı şampuan yıkar.



    * Ev alma komşu al, emlak vergisi vermezsin.



    * El için kuyu kazan, sanık için Av.Turgut Kazan.



    * Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır ve satrançta kazanırsın.



    * Bükemediğin bileği öp, bayansa başına koyma.

    * Eşeğe altın semer vurmuşlar, gene de "vatanım" demiş.

    AŞIK TIRPANİ'den öz deyişler.

    * Ben güzele "güzel" demem; eh, fena diilmiş, derim.
    * Dökülmüş sütün davası olmaz.
    * Sigarayı bırakmanız, otlakçılara ciddi zararlar verebilir.
    * Taksimden aşşağı Kasımpaşa!
    KİM MİLYONER OLMAK İSTER?
    Taklitlerinden sıkılmış olsa gerek Kenan Işık, bilinen duruşundan vazgeçmiş gibi. Artık elini fazlaca yanağına götürüp, dirseğini de çokça tutmuyor. Ancak gece saatlerinde (22.00- 23.00 gibi) yayınlanan programın müzik sesi çok yüksek. Cıngıl birden canavar düdüğü gibi araya giriyor ki, komşuları cinnetecek desibelde. O anda sesi kısınca, bu kez de konuşmalar duyulmuyor.
    Kenan Işık ile yarışmacı arasındaki diyalog da klasikleşti. Ortalama yazacak olursak şöyle:
    ( Yarışmacı bir soruyu bildikten sonra,)
    Kenan Işık: - Maksim Gorki’ yi hiç okudunuz mu? “Ana” ve “Benim Üniversitelerim” gibi romanları da var.
    Yarışmacı: - Aslında…
    Kenan Işık: Neyse yarışamaya devam edelim. 6. Soru.
    Ya birader. Madem yarışmacıya söz hakkı vermeyeceksin, ne çok yemeye yarışma sorusu dışında bir şey soruyorsun?
    DİZİLERDEN NOTLAR
    • Bir Kadın Tanıdım (Pazartesi 20.00, TNT)
    Gerek özensiz yapımı, gerekse kanalın bol tekrarı ve bol reklamı ile sıradan bir dizi olup, çıktı. Özensiz yapım derken, Pana Film’in yönetmen değiştirmesi , bu durumu jeneriğe işlemesine karşın, oyuncuların jenerikte ilk bölümler ile aynı kalması anlaşılmalı. Zira İpek karakteri, karısı ve kızı üçüncü bölümde Ankara’ya taşınarak diziden çıktı. Ama 16, bölümde hala jenerikte ön sıralarda görülüyor.
    • Babam İçin (Pazar 20.00, Fox )
    Cuma günleri daha geç saatte yayınlanan bu dizi, Pazar akşamı 20.00’ ye alındı. Demek ki Fox Tv, bu diziden ekmek yiyeceğini gördü. Evet, dizi güzel de, şu reklamları bu kadar sık ve uzun yayınlamasa olabilir. Üstelik dizi kaldığı yerden değil, epeyce oynadığı yerden devam ediyor.
    • Arka Sokaklar (Pazartesi 20.00, Kanal D),
    Bunca yıllık televizyon izleyicisiyim, şu Melek (Zeynep Beşerler) karakterinin bu diziye neler kattığını anlayamadım. Çok sıradan bir çocuk olan kızı mı, porselen dişlerini her vesile ile gösteren annesi mi, yoksa Melek’in hiçbir jest ve mimik göremediğimiz donuk yüzü mü? Oysa Hüsnü’nün ( Özgür Ozan) ailesi öyle mi! Oğlanlar, Zeliş, (Yüsra Geyik), Suat ve teyze… Onların maceraları bile ayrı bir dizi yapar.
    CAMİDEN AYAKKABI ÇALMA
    Camilerden ayakkabı çalınması hakkında bilginiz ya da duyumunuz vardır. Bizim milletimiz için hoş bir espridir bu. Tabii, kendi başına ( pardon ayağına) gelmedikçe. Ayakkabısı çalınana bıyık altından güler. Özellikle bayram namazları, yeni ayakkabıların bolluğu açısından, konunun uzmanları için çok caziptir.
    Ayakkabı çalma işi, kapı çalmak kadar kanıksanmış, hatta halk edebiyatına bile girmiştir. Aslında burjuva edebiyatına girmesi beklenirdi. Çünkü onların papucu daha pahalıdır ve çalınmaya müsaittir. Aşık Rüstem Alyansoğlu “Bacanağım Azrail” türküsünde, ayrıca daha kuzeyden gelen “Kara Sakal” adlı Azeri türküde camiden ayakkabı çalanlardan söz edilir.
    Gebze Sultan Orhan Camisinde bir ayakkabı satın alma özürlüsü, kameraya yakalanmıştı. Cami İmamı ise dışarıdan görünen bir yere, “ayakkabı hırsızı camimizde enselenmiştir.” şeklinde değil de, “camimiz kamera ile izlenmektedir” mealinde bir yazı asmıştır.
    Camilere bayanlar da solo ya da koro (birkaç kişi birden) giderler. Ama bayan ayakkabısı çalındığı duyulmaz. Zira bayan, başkasının giydiğine tenezzül etmez. En pahalı ayakkabıyı, başka bir hemcinsinde görse beğenmez, burun kıvırır. “Heh, şuna bak! Bu ne biçim ayakkabı. Şu pardesüye /çantaya hiç uymuş mu”

    Delisi sen isen, velisi benim
    Türkçe lisanını saldım sokağa
    Eti kullananın, kemiği benim
    Başladın bakıyom, ağız bozmağa
    Delisi sen isen, velisi benim
    Veli öğrenciyi takip edendir
    Çağrılınca toplantıya gidendir
    Senin anlama sorunun nedendir
    Delisi sen isen, velisi benim
    Değneğini sakla dedim, tınmadın
    Noktalama ayır dedim, anlamadın
    Nasıl okulda Türkçeden kalmadın
    Delisi sen isen, velisi benim

    :))) Gülmeyi öğrenen, boşluk bırakmayı da öğrenir
    Saldım sokağanın, meali şudur
    İsteyen, istediğin kullanır
    Kartal tökezler gibi görünsün
    Üstüne akbabalar çullanır
    Noktalamaya laf edene bak,
    Gülücük saçmayı iyi biliyor
    İşine geleni uyguluyor da,
    Gelmeyene de 'yeni icat' diyor
    Önceki dizeleri görmedin mi
    Başlığı (.) ara virgüldü
    Pelitli bayırındaki çayır da
    Belki zamanında bir güldü
    Bu gece yordun beni yine
    Belli olanı ki açıklattın
    Bir seferde anlamayı dene
    Bende dudak uçuklattın

    DİNLEYİCİ HAKLARI
    Dinleyici istek ister
    Radyocu destek ister
    İsteği çalınmazsa
    İsteyen hemen küser
    İse hiç olur mu
    Dinleyici sürekliyse
    Yayıncı yürekliyse
    Daha iyi anlaşırlar
    Ziyaret börekliyse
    Bir yayının tümünü
    Elbet kimse beğenmez
    Severse büyük bölümünü
    Gerisini eleştirmez
    “Bunu niye çaldın” diye
    İstek sahibine saygı
    Yoksa radyoya kaygı
    Duymak doğaldır ama
    İstek saati dışında da
    İstek yapılır mı, canım
    Müzik kutusu mu radyo
    Devamlı müzik çalsın
    Konu varsa dinlemeli
    Bırak istek geri kalsın
    Çok olunca istekler
    İstek sahibi bekler
    Acelesi var ise
    Sıradaki parça der
    Ünlü bir konuk gelse
    Konuşma bol olursa
    Telefon eden az olur
    Canlı yayın boyunca
    Saz çalan Tırpani de olsa
    O kadar çok aranır ki
    Bu kez de söz olur
    Niye erken bitti, diye.
    OY İSTEYENLER
    Vaadlerle işbaşına geldiniz
    Hazineyi cüzdanınız bildiniz
    Zengine hep fazla verdiniz
    Gidin oyu da onlardan alın
    Teknemizde küçüldü hamur
    Söz verdiniz, yollar çamur
    Belli semtler neden mamur
    Gidin oyu da onlardan alın
    Vergiyi hemen peşin kesersiniz
    İşçiye, esnafa nasıl esersiniz
    Vergi kaçıranı es geçersiniz
    Gidin oyu da onlardan alın
    Tırpani bulamadık boş arsa
    Daire çok milyarlar varsa
    Bu kadar zam kime yararsa
    Gidin oyu da onlardan alın.
    KARAKIZ
    Boyu eninden az, kara saçlı kız
    Duba gibi göbekli, topuğu ekli
    Beslenirse baklava, börekli
    Elbet olur ağızlara sakız
    Gülmedikçe karanlıkta bellolmaz
    Sorunları bitmez asla hallolmaz
    Aynı hırkayı giyer renk solmaz
    Fotoğrafı zaten negatif gibi
    Fon koyu ise, resmi de yoktur
    Ona bakacak var mı doktor
    Tencereyle yemek, ona tabaktır
    İşe ise asla vaktinde gitmez
    Oturup kalkmaz, kalksa oturmaz
    Çuvaldız değil özüne, iğne batırmaz
    Bir şey anlatırsa seni yatırmaz
    Sorunu yoksa dinlemez bile
    Gerçi lafını ağzına tıkamaz
    Bardak çanak fazla yıkamaz
    Dozer gelse onu yıkamaz
    Tırpani ise tüy sıklet zaten.
    EN BÜYÜK ASKER…
    Askere giderken eğlence yaptık
    Kasalarla bira ve meze kaptık
    Beni attılara havalara
    Tutmayı unutunca düştük
    Otobüsü fazla salladık mı ne
    Tekerleri havada gördük birden
    El sallayanların yerine
    Meğer otobüsü devirmişiz
    Bizim çocuklar bağırıyordu
    “En büyük asker, bizim asker”
    Yanımızdaki gurup kıl oldu
    Geldiler üzerimize
    Hayır, en büyük asker bizim
    Diyorlardı asabi ve havalı
    Oradan çektim kavalı
    Değil de kafa kağıdını çıkardım
    Her guruptan bilirkişi geldi
    Tırpani en büyük asker dedi
    Çünkü ben daha yaşlı çıktım
    Hep yaşlı olmaktan bıktım.
    SAHTECİLER
    Dost görünüp, sırıtıp ta gezenler
    Foyanız ortaya çıkacak bir gün
    Utanmadan hoş geldine gelenler
    Size cenaze töreni ellere düğün
    Oturup da hal hatırı soranlar
    Ağzı mandallı gibi gülenler
    Arkadan dedikodu edenler
    Hünkar sizden soracak bir gün
    Ne erkanda, ne dünyada olamaz
    Böylesine sahtekarlık yapılmaz
    Tırpani bunların Tanrısına tapılmaz
    Size cehennem vacip, ellere gün
    RADYOCU
    Dicey dediğin bir küçük uşak
    Beline bağlamış siyah kuşak
    Anadoluda bir ildir Uşak
    Böyle radyocu mu olur yav
    İkide bir arayın diye ısrar eder
    Zaten milletin gelirleri dar
    Gözleri şaşı fatura arar
    Böyle radyocu mu olur yav
    Yayınında hep erkanın yanında
    Yaltaklanma onun hep kanında
    Mikrofonu adalete banın da
    Böyle radyocu mu olur yav
    Program mı o da neymiş
    Pop –arabesk kevseri meymiş
    Meğer bu ne kolay şeymiş
    Böyle radyocu mu olur yav
    Nezle olduğunu haber yapar
    Eleştiriden hile kapar
    Taraf olacaksa, paraya tapar
    Böyle radyocu mu olur yav
    Yazın kırda salınan olur
    Abisi görünce tanınan olur
    Tırpani şimdi alınan olur
    Böyle radyocvu mu olur yav
    TOPLU MESELE
    Hükumetler gelip geçer
    Asıl olan devlettir
    Rejimler nasıl işler
    Bu nice şikayettir
    Millet başsız kalmasın
    Deyu hükumet kurarlar
    Sakın zengin olmasın
    Deyu bol vergi koyarlar
    Zenginse çokca biri
    Gözler açık iri iri
    Para derler elin kiri
    Harcayınca duruyor mu
    Taşınmaz malın çoğu
    Kirden fazla mikroptur
    Yıkamakla gitmez hiç
    Patlamayan bir toptur
    Top zenginler arasında
    Elden ele dolaşır
    Uşaklık eden olursa
    Biraz ona da bulaşır
    Üretim araç sahibi
    Sadece belli kesim
    Allah izin verse de
    Çoğunluğumuz yesin
    Bir ağaya yüz adam
    Belki normaldir ama
    Milyonlarca çalışan
    Hizmet etmez yüz adama
    Halı serme odana
    Tarihsel zorunluluk
    An gelir saltanat biter
    Bitmez denen servet yiter
    Tırpani sevmez eter
    Gül koklamak dururken.
    TELEFON
    Telefon çalar açarsın
    Ses gelmez ise karşıdan
    Telefon sapığı demişler
    Parayla alınmaz çarşıdan
    Telefon faturası ucuz mu
    Nasıl bu kadar çok eder
    Yoksa öder mi PEDER
    Rahip değil, babası
    Sessiz sapıklar neyse de
    Sesli olan küfürbaz
    Yakalamak için cambaz
    Olsan bile nafile…
    Sadece saklanan mı
    Bir de kendini tanıtanlar
    Eğer yine saat başı arar
    İse aynı sorun var
    Telefonun babası BELL
    Anası belli değil
    Tırpani reverans yap
    Az ve öz konuşanın önünde.
    MEKTEP MESELESİ
    Vefa önemlidir herkeste olmaz
    Sevgiyle beslenen güller solmaz
    Okulda okunur Korkma Sönmez
    Onu da topluca okuyamazlar
    Okul açılır and içer çocuk
    Kimisi de kutu kola tabii
    Türk, öğün, çalış derken
    Babama güvenmiştim
    O da annemin eşi oldu
    Sınıflar fazla fazla dolar
    Habire yükselir inmez dolar
    Subabı varsa çakmak gaz dolar
    Yoksa bitince at gitsin
    Trende grupsa talebeler
    Kimi kişner kimi de meler
    Yalnızken ne kadar da sessizler
    Toplanınca niye böyle oluyor
    Hocaların bazıları tam hoca
    Maaş alan var karı koca
    Taksit bitmez batmış borca
    Hocanın çocuğu da bağış yapar
    Katkı payı da öder tabii
    Eskiden vardı Urfalı Babi
    Tırpani der, “nasılsın abi”
    Teyze çantasını vurur kafama.
    ÖĞRETMENİM
    Öğretmenim, öğretmenim
    Ben seni çok severim
    Gerçi sen beni döversin
    “ İyi” alınca översin
    Teneffüste tost yersin
    Ben seni çok severim
    Sendikadan kaçarsın
    Vurunca gül açarsın
    Güzel kokular saçarsın
    Pazarda parfüm satarken
    Zabıtalar da seni çok severler
    Hep peşinden koşarlar
    Sayılandın dün toplumda
    Bugün saymazlar simit satarken
    Verirsin yine de eğitimi
    Ettirirsin doğruluk yemini
    Aşık Tırpani’nin gemini
    Kendisi elinde tutar.
    PASTANE
    Masaların dili olsa konuşsa
    Altıntaş ne sohbetlere tanık
    Şairdi zaten Veli Kanık
    Böyle teyze görse, olurdu sanık
    Onunla gelirdik buraya
    Masa verilmemişse kiraya
    Ayrıldık, vurduk biraya
    Oda hamallık yapıyor abi
    Hol ise kabzımal
    Demek ki her şeyin bir sonu var
    Devletin fak-fuk fonu var
    Sevgimiz yere
    Vergimiz fona akar
    Tırpani ebemize yağdı kar.
    SORULDU
    İyi kötü geçiniyorsun vesselam
    Şükürle karın doyar mı gardaş
    Beş ekmek yerine, meyve alıp da
    Elmayı elle soyar mı gardaş
    Çocuk okutmak olmuş paralı
    Hastane paralı, yürek yaralı
    Senin sorunun ne Gol Kralı
    Şükür ile karın doyar mı gardaş
    Kahvede kağıt, birahanede maç
    Grevden uzak dur, Mitingden kaç
    Kafanda kalmadı düşünceden saç
    Totoyla yarın kurar mı gardaş
    Tırpani bu işçi gücünü bilmez
    Kardaşı ağlasa, gözünü silmez
    Böyle giderse düzen değişmez
    Bozuk düzen böyle uyar mı gardaş.

    BİRLEŞİK METAL MARŞI
    Demir-İş’ten Maden-İş’e
    Koştuk grev, direnişe
    İzin vermeyiz inişe
    Birleşik Metal yukarı
    Kaldır bayrağı yukarı
    * * * *
    İş ve ekmek ve hürriyet
    Biri yoksa ederiz ret
    Vur ayağın yeri inlet
    Metal İşçisi yukarı
    Kaldır bayrağı yukarı
    * * * *
    Kavel’de biz Netaş’ta biz
    Onur için direniriz
    Siz- Biz diye bölünmeyiz
    Metal İşçisi yukarı
    Kaldır bayrağı yukarı
    * * * *
    Tüm işçiler birleşelim
    Sınıfımızı bilelim
    Üretiriz, yönetelim
    Birleşik Metal yukarı
    Kaldır bayrağı yukarı
    * * * *
    Üretimden gelen güçle
    Güneşe anlamlar yükle
    Ey Ankara bizi bekle
    Bütün işçiler yukarı
    Kaldır bayrağı yukarı

    Gidenler için tek şey denir: Hoşçakal!
    Kimine "Hoşça kal!"
    Kimine "Hoş Çakal!"

    Vefat Duyurusu
    Seni kaybetmişiz, nette gördüm
    Ne de çok sevenin varmış
    Ama sadece adını bildim
    Kimse bir detay yazmamış
    Kimi demiş,toprağı bol olsun
    Geri çıkamasın diye mi acep
    Kimi ışıklar içinde uyusun
    Oysa ışığı söndürüp yatar hep
    Cenaze bilgisi yazsa birisi
    Bilsek nerden kalkacak naaşın
    Bu dünyadan göçmek iyisi
    Orada rahat eder başın
    Sanal alem hızlıdır hoş
    Paylaşımlar çabuk yayılır
    Altını doldur, bırakma boş
    Tırpani detaylara bayılır

    GAZETECİ YAZAR, ONU PAYLAŞIN
    Bir çift lafım var, sanal aleme
    Gazeteci yazar, onu paylaşın
    Aldığın haberden, kaynağı silme
    Gazeteci yazar, onu paylaşın
    Herkes emlakçı, emlakçı hariç
    Haber yaparlar, sen çayını iç
    Önceden haber yapmamışsan hiç
    Gazeteci yazar, onu paylaşın
    Paylaşım varsa, elinde özgün
    Bilgileri girersin doğru düzgün
    Sayende olmamış ise kızgın
    Gazeteci yazar, onu paylaşın
    Bırakın herkes işini yapsın
    Tırpani sağa, sola sapsın
    Haberleri ehli olan kapsın
    Gazeteci yazar, onu paylaşın

    Bedava olan kadar
    pahalı bir şey yoktur.
    Aşık Tırpani

    METROPOL
    Sabah erken çıksan yola
    Basarlar ayağına
    Yolda yürürken değil
    Otobüsün içinde
    Tabii belediye ise
    Yoksa servis otobüsünde
    Kimse basmaz elbette
    Gıda vardır ette
    Yemek ye al besin
    Bozuk para , tesbih sesi
    Gıcık eder minibüste
    Ulaşırsın işyerine
    Ya sıcağa ya serine
    Öğlene dek çalışırsın
    Esneyip gerine gerine
    Öğlende yemek yersin
    O da gider midene
    Zaten omzuna gidemez
    Arifler haram yemez
    Muavinler “harem” demez
    Zaten muavin de yasaklandı
    Muavin lafı, Muaviye'ye benzer
    Şarkıcı Mustafa Keser
    Bazı şarkıcılar balta
    Alma garibi alta
    Alt edersen zalimi
    Bilirsin halkın halini
    Güzeli severler bağ arasında
    Görgü tanığı olmasın diye
    Güzelse her yeri güzeldir
    Bu konular özeldir
    Ben güzele “güzel” demem
    Eh fena değilmiş, derim
    Metropolde yaşamak zor
    Yumruk yiyen olur mor
    Tırpani gurbette kalmış
    Memleketi özlüyor

    Tanrı erkeğin kaburga kemiğinden kadını yarattı. Sonra da nesiller boyu erkeği, kadının leğen kemiklerinden çıkmak zorunda bıraktı.
    Aşık Tırpani


    Geliri olmadan gider yapanlar
    Her ortamda gider yaparlar

    Biz çok gezen mi bilir, çok okuyan mı bilir diye Münazara yaparken turistler hem gezdi hem okudu.
    Müteahhit diyemedim sana
    Seni kovalasın kurbanda dana
    Zulüm edip akrabana/garibana
    Kazansan da helal sanma

    HAYIRLI EVLAT
    Kimseye aman vermedim
    Düzgün bir işe girmedim
    Onlar verdi ben de yedim
    En hayırlı evlat benim
    Evde bir işe el atmadım
    Bir gün sokakta yatmadım
    Boya yapıp çay satmadım
    En hayırlı evlat benim
    Elbisemi onlar aldı
    Giydirip sokağa saldı
    Onlar bana arka daldı
    En hayırlı evlat benim
    Harçlığımı kısmadılar
    İşsiz kaldım kızmadılar
    Beni kapsın cin cadılar
    En hayırlı evlat benim
    Tırpani'yim diyen anlar
    Evden para yiyen anlar
    Aş kabına siyen anlar
    En hayırlı evlat benim

    Her biri başka yerlidir
    Toprakçılık yapmaz üstadlar
    Paylaşımcılık ilkeleridir
    Asla paraya tapmaz üstadlar
    Hiç bir yere aday değiller
    Mevki koltuk kapmaz üstadlar
    Zora çıkara vermez meyiller
    Doğru yoldan sapmaz üstadlar

    KAHVECİ
    Çay İsterler, Kulak Asmazsın
    Ne Duyduğun Belli, Ne Duymadığın
    El İşaretlerini Bile Takmazsın
    Ne Gördüğün Belli, Ne Görmediğin
    İçinde Yüzen Çaylar Verirsin
    Dem Oranını Kendin Bilirsin
    Çağırınca Bir Saate Gelirsin
    Ne Geldiğin Belli, Ne Gelmediğin
    Süzgeç Kullan, Çöplü Çay Verme
    Getirirken Birazını, Tabağa Dökme
    Para Para Diye, Kafamı Sökme
    Ne Aldığın Belli, Ne Almadığın
    Sayende Sazım, Oluyor Kaya
    Üstüne Alma, Lafım Ortaya
    Hasret Bıraktın, Çöpsüz Çaya
    Ne Sattığın Belli, Ne Satmadığın
















Toplam 5 mesaj bulundu