Var mı beni içinizde tanıyan Yaşanmadan çözülmeyen sır benim Duymasada namımı kalmayan Kimliğimi tarif etmek zor benim
ASLINDA SÖYLEDİKLERİMDEN ÇOK SUSTUKLARIMDA GİZLİYİM... SEN EN İYİSİ ANLAMAK İÇİN, KONUŞTUKLARIMDAN ÇOK SUSTUKLARIMA KULAK VER...
center> SEN SEN SEN
Bir dağ başı yalnızlığı yaşıyorum yeniden... Dağ başı yalnızlığı ölümden beter. Hiç kimse aramasa sormasa beni Sen gelsen yeter...
Huzur ellerinin güzelliğidir. Gözlerin karşımda mutluluk denizi. Her sabah soframızda ekmeğimizi Sen bölsen yeter...
Yüreğim seninle yaylalar kadar serin Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam Sen dolsan yeter...
Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm. Bende sabır, sende naz... Gündüzünden vazgeçtim, düşümde biraz Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter...
Duymasa da hiç kimse Şâir gönlümün, sende karar kıldığını. Ve içimin şerha, şerha yarıldığını Sen bilsen yeter...
Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi. Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek. Bir incecik dal gibi üzerime titreyerek, Eğilsen yeter... Aramak... Ömür boyunca aramak... Yalnız seni aramak... Paslı teneke kutularda, küf kokan dolaplarda, çerçevelerde, tenhalarda, ağaç diplerinde, sonra vapurlarda, trenlerde hep seni aramak...
Belki bu şehirde değilsin. Ne çıkar? Seni arıyorum ya. Belki de ayni sokakta evlerimiz, sabahları beni görüyorsun işime giderken. Sonra akşamı bekliyorsun, alacakaranlığı... Beni bekliyorsun ya da bir başkasını, bir başkasını...
Hiç gel demiyeceğim sana. Aramak neredeyse ben oradayım. Ayaklarım ne güne duruyor? Yok yok birden karşıma çıkma. Kaç, saklan. Seni aramak istiyorum.
Git bu şehirden haydi git. Dağlara çık, o uzak dağlara. Rüzgârların krallığında hüküm sür. Baktın ki oraya da geldim, yine kaç. Başını al, açıl denizlere. Gemilerin en güzeli, en büyüğü dilediğin limana götürmeli seni, dilediğin yere demir atmalı. Ben küçük bir balıkçı kayığı ile peşinden gelsem yeter. Seni arıyorum ya!
Bir yıl, beş yıl, on yıl değil; beşikten mezara kadar aramalı insan ama ne aradığını bilmeli. Yaklaşıp uzaklaşmalı aradığından. Okyanus dalgaları üstünde bir küçük tekne gibi alçalıp yükselmeli. Yalınayak koşmalı yollarda, ayaklarını sivri taşlar kesip kanatmalı. Çöllerden geçmeli yolu, yanmalı kavrulmalı. Sonra gözün alabildiğine ak, soğuk ülkelere düşmeli. Buzlar kırılmalı ayaklarının altında, üstüne kar yağmalı.
Bir gün bulacaksam bile parça parça bulmalıyım seni. Ayaklarını Afrika'dan getirip bir kâğıt üzerine yapıştırmalıyım, saçların Sibirya'da bir mabudun gözleri olmalı, ellerin İtalya'da bir heykelin elleri... Bulsam da seni parça parça bulmalıyım.
Yine de bir yerin eksik kalmalı. Yeniden yollara düşmeliyim, onu aramalıyım. VE TAM SENİ TAMAMLADIĞIM ANDA ÖLMELİYİM...
>
Var mı beni içinizde tanıyan
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim
Duymasada namımı kalmayan
Kimliğimi tarif etmek zor benim
ASLINDA SÖYLEDİKLERİMDEN ÇOK SUSTUKLARIMDA GİZLİYİM...
SEN EN İYİSİ ANLAMAK İÇİN, KONUŞTUKLARIMDAN ÇOK
SUSTUKLARIMA KULAK VER...
center>
SEN SEN SEN
Bir dağ başı yalnızlığı yaşıyorum yeniden...
Dağ başı yalnızlığı ölümden beter.
Hiç kimse aramasa sormasa beni
Sen gelsen yeter...
Huzur ellerinin güzelliğidir.
Gözlerin karşımda mutluluk denizi.
Her sabah soframızda ekmeğimizi
Sen bölsen yeter...
Yüreğim seninle yaylalar kadar serin
Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam
Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam
Sen dolsan yeter...
Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm.
Bende sabır, sende naz...
Gündüzünden vazgeçtim, düşümde biraz
Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter...
Duymasa da hiç kimse
Şâir gönlümün, sende karar kıldığını.
Ve içimin şerha, şerha yarıldığını
Sen bilsen yeter...
Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi.
Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek.
Bir incecik dal gibi üzerime titreyerek,
Eğilsen yeter...
Aramak...
Ömür boyunca aramak...
Yalnız seni aramak...
Paslı teneke kutularda, küf kokan
dolaplarda, çerçevelerde, tenhalarda, ağaç diplerinde,
sonra vapurlarda, trenlerde hep seni aramak...
Belki bu şehirde değilsin.
Ne çıkar? Seni arıyorum ya.
Belki de ayni sokakta evlerimiz,
sabahları beni görüyorsun işime giderken.
Sonra akşamı bekliyorsun, alacakaranlığı...
Beni bekliyorsun ya da bir başkasını, bir başkasını...
Hiç gel demiyeceğim sana.
Aramak neredeyse ben oradayım.
Ayaklarım ne güne duruyor?
Yok yok birden karşıma çıkma.
Kaç, saklan. Seni aramak istiyorum.
Git bu şehirden haydi git.
Dağlara çık, o uzak dağlara.
Rüzgârların krallığında hüküm sür.
Baktın ki oraya da geldim, yine kaç.
Başını al, açıl denizlere.
Gemilerin en güzeli, en büyüğü
dilediğin limana götürmeli seni,
dilediğin yere demir atmalı.
Ben küçük bir balıkçı kayığı ile
peşinden gelsem yeter.
Seni arıyorum ya!
Bir yıl, beş yıl, on yıl değil;
beşikten mezara kadar
aramalı insan ama ne aradığını bilmeli.
Yaklaşıp uzaklaşmalı aradığından.
Okyanus dalgaları üstünde
bir küçük tekne gibi alçalıp yükselmeli.
Yalınayak koşmalı yollarda,
ayaklarını sivri taşlar kesip
kanatmalı.
Çöllerden geçmeli yolu, yanmalı kavrulmalı.
Sonra gözün alabildiğine ak, soğuk ülkelere düşmeli.
Buzlar kırılmalı ayaklarının altında,
üstüne kar yağmalı.
Bir gün bulacaksam bile
parça parça bulmalıyım seni.
Ayaklarını Afrika'dan getirip bir kâğıt üzerine
yapıştırmalıyım,
saçların Sibirya'da bir mabudun
gözleri olmalı,
ellerin İtalya'da bir heykelin elleri...
Bulsam da seni parça parça bulmalıyım.
Yine de bir yerin eksik kalmalı.
Yeniden yollara düşmeliyim, onu aramalıyım.
VE TAM SENİ TAMAMLADIĞIM ANDA ÖLMELİYİM...