Beyaz şehrin akşamından geceye doğru Her şeyden vazgeçmenin arifesinde Vazgeçilmişliğin ertesinde Bir pencerenin altında dikilip kaldığında Soğuk, hançer gibi sokulur bağrına. Uğultu sarar geceyi, toprak kımıldar; dal kımıldar, damar kımıldar… Beklersin, Pencereden bir hayal gibi gözüksün. Bir peri gibi görünüp kaybolsun perdelerde. Soğuk zannetsin. İçi titresin senin gibi.
Üşürsün… Üşüdüğünden ateşin haberi yoktur…
Vicdanı da yoktur aşkın… Kendinden başka yar kabul etmez
Şehirden çıkamazsın, geceden de Ama bir kalpten çıkarılmışsındır, ansızın. Sus, diye başlıyor artık adın. İsimlerin bile yok. Hiç yaşanmamış gibi Bir varmış bir yokmuş gibi Her şey’in hiçbir şey’e eşdeğer Metruk bir han gibisin.
İzaha lüzum kalmaz, musibet en iyi öğretmendir. Kendini bildirir, uyandırır uykusuz gecelerinden Ve bir gece gönül, tüm suretleri çıkarır hevesinden Asla rûcu eder.
Sokağın bittiği yerde, gecenin bittiği yerde, Belki de ömrün bittiği yerde Bir mescit seni bekler… Avlusunda bir çınar, dalları beyaz. Avlusunda bir adam, saçları beyaz. Tüm mecburiyetlerinden sıyrılır. Ellerini açar göğe: Elif, lam, mim Allah her şeye yeter.
Düş'tüm, dedim elinin tersinde. Hayır dedi,kesince. Düş olsan, fark etmezdim seni! ...Sevgim sana güç veriyor mu, diye sordum. Başını çevirdi, yüzünde kalmamış takatle. Hayır dedi, inatla! Öyle olsa, yıkılmazdım her 'SeniSeviyorum' deyişinde! Özledin mi beni, dedim. Sustu! Nefesini... en derinden aldı ve, Özlenmez mi..., dedi! Git dedim! Git! Sen kalınca genişliyor bu dünya ve kayboluyorum uçsuz bucaksızlığında! Hayır, dedi, sertçe! Gidersem, kahraman olurum! Kalırsam, senin! Küserim, dedim, kırılgan çocukluğum sitemimde. Hayır, dedi gülerek.. Küsmek, susmayı göze almaktır.Ama sen korkarsın kendi sessizliğinden ve susamazsın! Gel,dedim, o zaman! sesim fısıltı gürültüsünde. Gel.. Durdu! Hayır,dedi, GELİRSEM BİTER AŞK!
bu zeki ve cici kızı tanımak için niçin geç kaldığımı kendime soryordum ki bir anda rumuzumun adı aklıma geldi :))
bakın buradan söylüyorum ben geç kaldım siz geç kalmayın kesinlikle ve tüm keskinligimle.. diyorum ki.. iki lafın beli bu çiçekle bir başka kırılıyor.. başka bişey var bu çiçekte başka henüz ismini koyamadığım çok başka.. :)
Ben ona portakal çiçeği derdim Zamansız acılarla yaprakları dökülen Portakal çiçeğimsin sen Ben bu aşkın uğruna nelerden vazgeçmişim Ne haldeyim göِ rebilsen Her yerde yokluğun var, nefes alır anılar Tutsaksın düşlerime Ben seni düşünmeden, su bile içmiyorum Sevdanın Pençesinde Gel, gel portakal çiçeğim gel Gel hadi gel, yalvarırırm Portakal çiçeğim gel Özlemeye doydum sana, acıktım artık Ölümlere doğmakmış bu hasret ayrılık Beni yalnız bırakmıyorYALNIZLIK..... Çıldırıyor gözlerim, uykularım kaçıyor Toprakta suyu bulan Kök gibi sarıl bana Hasretin acelesiyim Biliyormusun beni tek sen gördün ağlarken Farklısın öylesinee Hadi gel sevişelim, Gel portakal çiçeğim Bekledim yeterince gel Gel, gel, hadi gel Portakal çiçeğim gel Özlemeye doydum sana, acıktım artık Ölümlere doğmakmış bu hasret ayrılık Beni yalnız bırakmıyorYALNIZLIK.....
Kara bulutlar yağmurlarını getirmişti. Kara bulutlar gözyaşlarını yüklenmişti insanların. Karakoçan derin bir uykudaydı. Binbir gece masallarından pasajları dinliyorlardı belki de rüyalarında Şehrazat'ın ağzından. Ya da sonelerini Sheakespeare'in. Ya da Hayyam'ın rubailerini. Ya da Hasan Sabah'ın fedailerinin yalancı cennetler uğruna işledikleri cinayetleri fısıldıyorlardı bitimsiz karanlıklarda. � ir gün seni kaybedersem; ne hale geleceğimi ne halde olacağımı ne hallere düşeceğimi öğrenmen için bunu yazdım. Bu yazılanlar sadece ve sadece hayal. Çünkü seni kaybetmem imkânsız.� /FONT]diye başlıyordu hikâyemiz. Karakoçan'ın yalnız ve de karanlık tarafında. Sana Portakal Çiçeği diyorum! Tamam mı? Yazgıyı değiştirememenin çaresizliği üzerine. � aragüller sarmış etrafını. Karagüller. Bulutlar sarmış etrafını Kara bulutlar. Bir çıkış yok bu mahpustan. Bir ışık yok dört duvardan. Karagüller bitmiş mezarının başında Karagüller bitmiş ak teninde.� BR] Masal havası katalım sözün başlangıcına. Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde bir Portakal Çiçeği varmış. Adı Portakal Çiçeği imiş ama bütün bahar çiçeklerinin rengi ve kokusu onda toplanmış. Güldükçe bütün ülkelerdeki savaşlar biter barış ilan olunurmuş. Amerika'ya duyurulur bilhassa. Aşkın ve güzelliğin kudreti sadece kâğıtta kalmasın. Ağladıkça gökyüzünden yeryüzüne pırlantalar düşermiş sağanak sağanak. Tek taşlı hem de. Gelinlik kızlara ilanen duyurulur. Kızdıkça öfkelendikçe yer yerinden oynarmış. Fay hatları harekete geçermiş. Barışçı tüm uluslar yeniden savaşırlarmış barış için. Portakal Çiçeği'nin güzelliği kâğıda kaleme gelmezmiş. Şiirlere türkülere şarkılara çizgilere gölgelere sığmazmış gözlerinin rengi. Saçları her mevsim taze lale kokarmış. Endamı diğer bütün çiçekleri fideleri kızdıracak denli ince imiş. Gül bahçesine çıktığı vakit bütün güller onun güzelliği karşısında mahcup bir şekilde kıpkırmızı olurlarmış. Meğer bülbülün kanı değilmiş güle rengini veren. Portakal Çiçeği'nin gülzârda dolaşmasının mahcubiyeti imiş bütün hikâye. Çok güzel bir sandalı varmış Portakal Çiçeği'nin. İnce mi ince hafif mi hafif; her yanı elmaslarla yakutlarla işlenmiş sandalın. Her sabah gün doğmadan sandalına biner gök mavisi süt köpüğü denizlerde dolaşırmış. Sandalın kürekleri yokmuş ama kanatlarına kurdeleler bağlanmış kuğular çekermiş sandalı. O hangi denizin üstünde geçerse denizin dibinde bayram yaparmış balıklar. Akdeniz ondan dolayı Akdeniz olmuştur. Karadeniz Portakal Çiçeği uğramadığından Karadeniz olmuştur. Kızıldeniz kıskandığı için sinirden kızıl olmuştur. Bir kristal gibi gün ışığı vurdu mu Portakal Çiçeği'ne ondan yansıyan ışıklar deniz altı ülkesindeki onca canlıya renk olurmuş. Kırmızılar sarılar maviler turuncular eflatunlar yeşiller lilalar ilk defa Portakal Çiçeği'nden yansımış buralara. Her şey rengini ondan almış güzellik adına. İnciler onun güzelliğinden korkup kaçmışlar istiridyelerine içine. Mercanlar tek başlarına kaldıramamışlar bu güzelliği yan yana gelip mercan adaları oluşturmuşlar. Ahtapotlar o benimdir diye kollarını çoğaltmış ki kimse kendisinden alamasın diye. Balinalar onu kaptırmamak için büyümüş de büyümüş. Deniz tanrısı Poseidon bile o benimdir diye onun yoluna çıkan her şeyi batırmış. Ama nafile tüm bunlar. Portakal Çiçeği yüreğinin sesini arıyormuş. Ruh ikizini ya da güncel bir ifade ile. Çok erken saatlerde denizin içi pırıl pırılmış. Portakal Çiçeği altın çerçeveli sırlı camlara küsmüş. Denizin kendisin gösteren berraklığında taramaya başlamış ipek saçlarını. Saçlarından denizin derinliklerine sarkan teller aradığı prensin bileklerine takılmış. İnci avcısı prens yakışıklı mı yakışıklı imiş. Sanırsınız ki onu gören herkes Züleyha kesilir Züleyha gibi bileklerini keser şaşkınlığından. Sürüklenivermiş sandalın peşinden prens. Kader ağlarını örmüş bir kere. Portakal Çiçeği ayaklarına kadar gelen kaderi fark ettiğinde ellerini uzatmış ak köpüklü sulara. Su birden bire gül kokmaya başlamış. Dokunduğu her şey onu gibi oluyormuş masal bu ya. Peşi sıra sürüklenen delikanlıyı sandalına almış. Gözleri sevinçten deliye dönmüş prensi görünce. Aradığını bulmuş neticede. Yavrusunun üstüne kanat geren kuşlar gibi kalkan olmuş prense onu tüm kötülüklerden korumuş kem gözlerden ırak tutmuş yıllarca. Susadıkça aşkın sütünü içirmiş masal ülkesinde prense acıktıkça kalbini sunmuş dilim dilim gümüş tepside. Az gitmişler uz gitmişler. Dalga dalga köpük köpük sahil sahil düz gitmişler. Kuğuların çektiği sandalın içinde tatmadık mutluluk bırakmamışlar. Her güzel hikâyenin acı sonu vardır ey okuyucu. Türk Filmi gibi. Bir gün acı bir rüzgâr esmiş uzak iklimlerden. Portakal Çiçeği'nin sandalı devrilmiş. Ak kuğular yitip gitmiş köpüklü dalgalar içinde. Portakal Çiçeği hastalanmış yataklara düşmüş. Sonra gözlerini kapatmış ve kaybolmuş ansızın. Denizin dibindeki balıklar göğün üstündeki melekler ağlaşıvermiş. İnsanlar sahil boyunca boşuna beklemişler. Masalın en güzel yerinde yapayalnız kalmış prens. Hem de Ümit Yaşar'ın Acılar Denizi şiiri gibi. Gözyaşını içine akıtmış gönül ağrısını defter sayfalarına. Ağlamalarını kimseye duyuramamış ama çağlamalarını sayfa sayfa iletmiş sevda dolu yüreklere. Rivayet olunur ki Deniz Tanrısı Poseidon kaçırıp götürmüş Portakal Çiçeği'ni. Hem de karanlıklar ülkesine. Yani okyanusların en dibine. İnsan teknolojisinin bile ulaşamayacağı diyarlara. Bir tek sevgi yolunda gidenlere yardımcı olmak üzere gün yüzüne çıkarmış. Bir de geride bıraktığı prensi görmek için 14 Şubat'ta. Okyanusun kalbi o imiş. Titanik falan hep hikâyeymiş. Bütün insanların yüreğinin Titaniğiymiş artık. Şiir olmuş hayal olmuş rüya olmuş hikâye olmuş Portakal Çiçeği. Portakal Çiçeği'nin okyanusun ta derinlerinden: � rensim prensim� /FONT] diye bağırışları derinden derine gelen dalgaların arasında yitip gidermiş her seferinde. Prens ise bir sahil kasabasında her saat kulağı okyanusta kendini teselli etmekte imiş. Midye kabuklarını kulağına götürür orada Portakal Çiçeği'nin sesini bulmaya çalışırmış. Millet delirdiğini zannetmekte imiş. Oysa gelen her dalga prense; Portakal Çiçeği'nin sevgi dolu sözcüklerini fısıldıyormuş � eni seviyoruuuuuuuuuuuuuuuuuuuuum
17.07.2010 - 20:11
o zaman bu şeytanda seni öper
tabi sonra halin nice olur bilemem :)
17.07.2010 - 12:42
emel çokomel.. sen misin yoksaaaa? ?
22.06.2010 - 11:26
Beyaz şehrin akşamından geceye doğru
Her şeyden vazgeçmenin arifesinde
Vazgeçilmişliğin ertesinde
Bir pencerenin altında dikilip kaldığında
Soğuk, hançer gibi sokulur bağrına.
Uğultu sarar geceyi, toprak kımıldar; dal kımıldar, damar kımıldar…
Beklersin,
Pencereden bir hayal gibi gözüksün.
Bir peri gibi görünüp kaybolsun perdelerde.
Soğuk zannetsin. İçi titresin senin gibi.
Üşürsün…
Üşüdüğünden ateşin haberi yoktur…
Vicdanı da yoktur aşkın…
Kendinden başka yar kabul etmez
Şehirden çıkamazsın, geceden de
Ama bir kalpten çıkarılmışsındır, ansızın.
Sus, diye başlıyor artık adın. İsimlerin bile yok.
Hiç yaşanmamış gibi
Bir varmış bir yokmuş gibi
Her şey’in hiçbir şey’e eşdeğer
Metruk bir han gibisin.
İzaha lüzum kalmaz, musibet en iyi öğretmendir.
Kendini bildirir, uyandırır uykusuz gecelerinden
Ve bir gece gönül, tüm suretleri çıkarır hevesinden
Asla rûcu eder.
Sokağın bittiği yerde, gecenin bittiği yerde,
Belki de ömrün bittiği yerde
Bir mescit seni bekler…
Avlusunda bir çınar, dalları beyaz.
Avlusunda bir adam, saçları beyaz.
Tüm mecburiyetlerinden sıyrılır.
Ellerini açar göğe:
Elif, lam, mim
Allah her şeye yeter.
Kazandığı, kaybettiklerine değmiştir.
19.06.2010 - 21:48
Düş'tüm, dedim elinin tersinde. Hayır dedi,kesince.
Düş olsan, fark etmezdim seni! ...Sevgim sana güç veriyor mu, diye
sordum. Başını çevirdi, yüzünde kalmamış takatle. Hayır dedi, inatla!
Öyle olsa, yıkılmazdım her 'SeniSeviyorum' deyişinde! Özledin mi
beni, dedim. Sustu! Nefesini... en derinden aldı ve, Özlenmez mi...,
dedi! Git dedim! Git! Sen kalınca genişliyor bu dünya ve
kayboluyorum uçsuz bucaksızlığında! Hayır, dedi, sertçe! Gidersem,
kahraman olurum! Kalırsam, senin! Küserim, dedim, kırılgan çocukluğum sitemimde.
Hayır, dedi gülerek.. Küsmek, susmayı göze almaktır.Ama sen
korkarsın kendi sessizliğinden ve susamazsın! Gel,dedim, o zaman!
sesim fısıltı gürültüsünde. Gel.. Durdu! Hayır,dedi, GELİRSEM BİTER
AŞK!
bu zeki ve cici kızı tanımak için niçin geç kaldığımı kendime soryordum ki bir anda rumuzumun adı aklıma geldi :))
bakın buradan söylüyorum ben geç kaldım siz geç kalmayın kesinlikle ve tüm keskinligimle.. diyorum ki.. iki lafın beli bu çiçekle bir başka kırılıyor.. başka bişey var bu çiçekte başka henüz ismini koyamadığım çok başka.. :)
şimdilik bu kadar... =))
05.06.2010 - 23:01
ben bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım.
sen kendinin ellerinden tut,
ve kendine benim için bir gül ver...
kendine bir gül(ü) ver...
04.06.2010 - 15:13
Ben ona portakal çiçeği derdim
Zamansız acılarla yaprakları dökülen
Portakal çiçeğimsin sen
Ben bu aşkın uğruna nelerden vazgeçmişim
Ne haldeyim göِ rebilsen
Her yerde yokluğun var, nefes alır anılar
Tutsaksın düşlerime
Ben seni düşünmeden, su bile içmiyorum
Sevdanın Pençesinde
Gel, gel portakal çiçeğim gel
Gel hadi gel, yalvarırırm
Portakal çiçeğim gel
Özlemeye doydum sana, acıktım artık
Ölümlere doğmakmış bu hasret ayrılık
Beni yalnız bırakmıyorYALNIZLIK.....
Çıldırıyor gözlerim, uykularım kaçıyor
Toprakta suyu bulan
Kök gibi sarıl bana
Hasretin acelesiyim
Biliyormusun beni tek sen gördün ağlarken
Farklısın öylesinee
Hadi gel sevişelim,
Gel portakal çiçeğim
Bekledim yeterince gel
Gel, gel, hadi gel
Portakal çiçeğim gel
Özlemeye doydum sana, acıktım artık
Ölümlere doğmakmış bu hasret ayrılık
Beni yalnız bırakmıyorYALNIZLIK.....
pek duygusal olmuş hee.)
01.06.2010 - 21:22
bahsettiği meleklerden bir taneside kendisidir...
31.05.2010 - 15:59
Bir ısıtır,bir üşütür,bir ağlatır,bir güldürür; ........
Özdemir ASAF
29.05.2010 - 12:38
senin gece
ve dalgaların
şiddeti ile ilgili
adların da var
hatta adlardan ibaretsin
bazı zamanlar
bulut dilinde
27.05.2010 - 14:52
PORTAKAL ÇİÇEĞİ
Kara bulutlar yağmurlarını getirmişti. Kara bulutlar gözyaşlarını yüklenmişti insanların. Karakoçan derin bir uykudaydı. Binbir gece masallarından pasajları dinliyorlardı belki de rüyalarında Şehrazat'ın ağzından. Ya da sonelerini Sheakespeare'in. Ya da Hayyam'ın rubailerini. Ya da Hasan Sabah'ın fedailerinin yalancı cennetler uğruna işledikleri cinayetleri fısıldıyorlardı bitimsiz karanlıklarda. � ir gün seni kaybedersem; ne hale geleceğimi ne halde olacağımı ne hallere düşeceğimi öğrenmen için bunu yazdım. Bu yazılanlar sadece ve sadece hayal. Çünkü seni kaybetmem imkânsız.� /FONT]diye başlıyordu hikâyemiz. Karakoçan'ın yalnız ve de karanlık tarafında.
Sana Portakal Çiçeği diyorum! Tamam mı? Yazgıyı değiştirememenin çaresizliği üzerine.
� aragüller sarmış etrafını.
Karagüller.
Bulutlar sarmış etrafını
Kara bulutlar.
Bir çıkış yok bu mahpustan.
Bir ışık yok dört duvardan.
Karagüller bitmiş mezarının başında
Karagüller bitmiş ak teninde.� BR] Masal havası katalım sözün başlangıcına. Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde bir Portakal Çiçeği varmış. Adı Portakal Çiçeği imiş ama bütün bahar çiçeklerinin rengi ve kokusu onda toplanmış.
Güldükçe bütün ülkelerdeki savaşlar biter barış ilan olunurmuş. Amerika'ya duyurulur bilhassa. Aşkın ve güzelliğin kudreti sadece kâğıtta kalmasın. Ağladıkça gökyüzünden yeryüzüne pırlantalar düşermiş sağanak sağanak. Tek taşlı hem de. Gelinlik kızlara ilanen duyurulur. Kızdıkça öfkelendikçe yer yerinden oynarmış. Fay hatları harekete geçermiş. Barışçı tüm uluslar yeniden savaşırlarmış barış için.
Portakal Çiçeği'nin güzelliği kâğıda kaleme gelmezmiş. Şiirlere türkülere şarkılara çizgilere gölgelere sığmazmış gözlerinin rengi. Saçları her mevsim taze lale kokarmış. Endamı diğer bütün çiçekleri fideleri kızdıracak denli ince imiş. Gül bahçesine çıktığı vakit bütün güller onun güzelliği karşısında mahcup bir şekilde kıpkırmızı olurlarmış. Meğer bülbülün kanı değilmiş güle rengini veren. Portakal Çiçeği'nin gülzârda dolaşmasının mahcubiyeti imiş bütün hikâye. Çok güzel bir sandalı varmış Portakal Çiçeği'nin. İnce mi ince hafif mi hafif; her yanı elmaslarla yakutlarla işlenmiş sandalın. Her sabah gün doğmadan sandalına biner gök mavisi süt köpüğü denizlerde dolaşırmış. Sandalın kürekleri yokmuş ama kanatlarına kurdeleler bağlanmış kuğular çekermiş sandalı.
O hangi denizin üstünde geçerse denizin dibinde bayram yaparmış balıklar. Akdeniz ondan dolayı Akdeniz olmuştur. Karadeniz Portakal Çiçeği uğramadığından Karadeniz olmuştur. Kızıldeniz kıskandığı için sinirden kızıl olmuştur.
Bir kristal gibi gün ışığı vurdu mu Portakal Çiçeği'ne ondan yansıyan ışıklar deniz altı ülkesindeki onca canlıya renk olurmuş. Kırmızılar sarılar maviler turuncular eflatunlar yeşiller lilalar ilk defa Portakal Çiçeği'nden yansımış buralara. Her şey rengini ondan almış güzellik adına. İnciler onun güzelliğinden korkup kaçmışlar istiridyelerine içine. Mercanlar tek başlarına kaldıramamışlar bu güzelliği yan yana gelip mercan adaları oluşturmuşlar. Ahtapotlar o benimdir diye kollarını çoğaltmış ki kimse kendisinden alamasın diye. Balinalar onu kaptırmamak için büyümüş de büyümüş. Deniz tanrısı Poseidon bile o benimdir diye onun yoluna çıkan her şeyi batırmış. Ama nafile tüm bunlar. Portakal Çiçeği yüreğinin sesini arıyormuş. Ruh ikizini ya da güncel bir ifade ile.
Çok erken saatlerde denizin içi pırıl pırılmış. Portakal Çiçeği altın çerçeveli sırlı camlara küsmüş. Denizin kendisin gösteren berraklığında taramaya başlamış ipek saçlarını. Saçlarından denizin derinliklerine sarkan teller aradığı prensin bileklerine takılmış. İnci avcısı prens yakışıklı mı yakışıklı imiş. Sanırsınız ki onu gören herkes Züleyha kesilir Züleyha gibi bileklerini keser şaşkınlığından. Sürüklenivermiş sandalın peşinden prens. Kader ağlarını örmüş bir kere. Portakal Çiçeği ayaklarına kadar gelen kaderi fark ettiğinde ellerini uzatmış ak köpüklü sulara. Su birden bire gül kokmaya başlamış. Dokunduğu her şey onu gibi oluyormuş masal bu ya. Peşi sıra sürüklenen delikanlıyı sandalına almış. Gözleri sevinçten deliye dönmüş prensi görünce. Aradığını bulmuş neticede. Yavrusunun üstüne kanat geren kuşlar gibi kalkan olmuş prense onu tüm kötülüklerden korumuş kem gözlerden ırak tutmuş yıllarca. Susadıkça aşkın sütünü içirmiş masal ülkesinde prense acıktıkça kalbini sunmuş dilim dilim gümüş tepside.
Az gitmişler uz gitmişler. Dalga dalga köpük köpük sahil sahil düz gitmişler. Kuğuların çektiği sandalın içinde tatmadık mutluluk bırakmamışlar. Her güzel hikâyenin acı sonu vardır ey okuyucu. Türk Filmi gibi.
Bir gün acı bir rüzgâr esmiş uzak iklimlerden. Portakal Çiçeği'nin sandalı devrilmiş. Ak kuğular yitip gitmiş köpüklü dalgalar içinde. Portakal Çiçeği hastalanmış yataklara düşmüş. Sonra gözlerini kapatmış ve kaybolmuş ansızın.
Denizin dibindeki balıklar göğün üstündeki melekler ağlaşıvermiş. İnsanlar sahil boyunca boşuna beklemişler. Masalın en güzel yerinde yapayalnız kalmış prens. Hem de Ümit Yaşar'ın Acılar Denizi şiiri gibi. Gözyaşını içine akıtmış gönül ağrısını defter sayfalarına. Ağlamalarını kimseye duyuramamış ama çağlamalarını sayfa sayfa iletmiş sevda dolu yüreklere. Rivayet olunur ki Deniz Tanrısı Poseidon kaçırıp götürmüş Portakal Çiçeği'ni. Hem de karanlıklar ülkesine. Yani okyanusların en dibine. İnsan teknolojisinin bile ulaşamayacağı diyarlara. Bir tek sevgi yolunda gidenlere yardımcı olmak üzere gün yüzüne çıkarmış. Bir de geride bıraktığı prensi görmek için 14 Şubat'ta.
Okyanusun kalbi o imiş. Titanik falan hep hikâyeymiş. Bütün insanların yüreğinin Titaniğiymiş artık.
Şiir olmuş hayal olmuş rüya olmuş hikâye olmuş Portakal Çiçeği.
Portakal Çiçeği'nin okyanusun ta derinlerinden: � rensim prensim� /FONT] diye bağırışları derinden derine gelen dalgaların arasında yitip gidermiş her seferinde.
Prens ise bir sahil kasabasında her saat kulağı okyanusta kendini teselli etmekte imiş. Midye kabuklarını kulağına götürür orada Portakal Çiçeği'nin sesini bulmaya çalışırmış. Millet delirdiğini zannetmekte imiş. Oysa gelen her dalga prense; Portakal Çiçeği'nin sevgi dolu sözcüklerini fısıldıyormuş � eni seviyoruuuuuuuuuuuuuuuuuuuuum
27.05.2010 - 14:47
neden kimse bişii yazmamış, bu güzel akıl hakkında
Toplam 11 mesaj bulundu