O koca bencil çılgın Goethe,
O talim başçavuşu, nasılsa buyurmuş:
'Dur ey zaman,ne güzelsin! ' diye
'Hayır, yürü ey zaman-Yürü! Sakın dönme geriye! '
Neden zincirlere vurmalı yaşamı,hani bir at hırsızı
Bağlar ya bir atı ayağından! Sen ve Ben
Neler vermedik yaşarken birbirimize.
Ölmezlik durdurmaya kalkmaktır yaşamı
Durdurmak gibi bir filmi belli bir görüntüde.
A.Voznesenski
Biliyorum:
iş bölümünden bahsedeceksin.
Fakat, Ankara'da çocuklara ders vermek,
bozkırda ateş hattına girmek
haksız ve hazin
bir iş bölümü
Öyle günler yaşıyoruz ki
ben bir iş yapabildim diyebilmek için:
hep alnının ortasında duyacaksın ölümü.
N.H.R.
Sen Süleymaniyelisin oğlum Ahmet,
sana tek başına verilmiştir üç numrolu kamyonet.
Hem, hani bir koyun varmış,
kendi bacağından asılan bir koyun.
Süleymaniyeli şöför Ahmet
soyun...
Soyundu.
Ceket, külot, pantol, don, gömlek ve kalpak
ve kırmızı kuşak,
Ahmet'i postallarının üstünden çırılçıplak
bırakarak
dış lastiğin içine girdiler,
şişirdiler.
Bu şarkı nihaventtir.
Deniz kıyısında bir şehir...
Beyaz başörtüsü...
Topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Ferhad’dır
Kerem’dir
Ve Keleğlan’dır.
Yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahpe felek ona eder oyunu.
Çarşambayı sel alır,
bir yar sever
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
O “Yunusu biçaredir
Baştan ayağa yaredir”
ağu içer su yerine.
Fakat bir kere bir dert anlayan düşmeye görsün önlerine
ve bir kere vakt erişip
“Gayrık yeter! ...”
demesinler
Bunu bir dediler mi,
“İsrafil surunu urur,
mahlukat yerinden durur”,
toprağın nabzı başlar
onun nabızlarında atmağa.
Ne kendi nefsini korur,
ne düşmanı kayırır,
“Dağları yırtıp ayırır,
kayaları kesip yol eyler abıhayat akıtmağa...”
N.H.R.
Gözlerimiz şeffaf temiz damlalardır.
Her damlada demire can veren dehamızın
Bir küçücük zerresi vardır..
Şeffaf temiz damlalarıyla gözlerimiz
Bir umman içinde o kadar birleşti ki,
Kaynıyan suda buzu nasıl eritirsiniz,
..........
..........
Nazım Hikmet
görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatlı bir bombadır patlar
an gelir
Attila İlhan ölür
Haraç mezatlık bir hurda değil dünya,
Ben Andrey'im, sıradan biri değil
Ve eğer bu süreç insanı yıkıyorsa
Tüm ilerlemeler gerçekte gerilemedir
Saçma bir oyuncakla satınalınmayız biz
Bir mekanik bülbülle
Yaşamda sevecenliğidir insanın aslolan
Sevinç mi duyduğunuz, acı mı çektiğiniz gerçekte?
...........
Ne acı bu denli geç rastlamak sana
Ve böylesine erken ayrı kalmak sonunda
Karşıtlar getiriliyor bir araya
Bırak çekeyim kahrını ve acını kendime
Çünkü acılı kutbuyum mıknatısın ben,
Sense sevinçli.Dilerim sonuna dek kalırsın öyle
Dilerim hiç bilmezsin ne denli hüzünlüyüm
İnan kendimle üzmeyeceğim seni
İnan dert olmayacak sana ölümüm
İnan yük olmayacağım sana yaşamımla
Selam Oza, dilerim ışıl ışıl kalırsın hep
Bir sokak fenerinden sızan bir ışık gibi
Suçlayamam bırakıp gittiğin için beni
Şükür ki girdin yaşamıma
Bugün canın çok sıkkın,
Hersey sana zor geliyor
Olabilir.
Bugün askın bitmiş,
O seni terkedip gitmiş
Olabilir.
Sanki sen hiç bilmediğin
Bir kaos içindesin,
Kimbilir.
Günlerin getirdiği,
Senin yitirdiklerin.
Sanki hiç umut yok.
Çok yorgunsun.
Ne olursa olsun,
Yaşamaya mecbursun.
Ne olursa olsun,
Yaşamaya mecbursun.
Bugün duyduğun haberler
Sana utanç veriyor
Olabilir.
Bugün din ve ırk uğruna
Cinayet işleniyor
Olabilir.
Mostar Köprüsü çökmüş,
Neretva ne kadar üzgün
Kimbilir.
Günlerin getirdiği,
Açlık ve gözyaşı.
İnsan hep umut eder,
Biliyorsun bunu.
Ne olursa olsun,
Yaşamaya mecbursun.
Ne olursa olsun,
Yaşamaya mecbursun.
Saatte elli yapıyoruz...
Dayan ömrümün törpüsü,
dayan da dağlar anadan doğma görsün şoför Ahmet'i,
dayan arslan...
Hiç bir zaman
böyle merhametli bir ümitle sevmedi
hiç bir insan
hiç bir aleti...
Sen Süleymaniyelisin oğlum Ahmet,
sana tek başına verilmiştir üç numrolu kamyonet.
Hem, hani bir koyun varmış,
kendi bacağından asılan bir koyun.
Süleymaniyeli şöför Ahmet
soyun...
Soyundu.
Ceket, külot, pantol, don, gömlek ve kalpak
ve kırmızı kuşak,
Ahmet'i postallarının üstünden çırılçıplak
bırakarak
dış lastiğin içine girdiler,
şişirdiler.
Bu şarkı nihaventtir.
Deniz kıyısında bir şehir...
Beyaz başörtüsü...
Topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Ferhad’dır
Kerem’dir
Ve Keleğlan’dır.
Yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahpe felek ona eder oyunu.
Çarşambayı sel alır,
bir yar sever
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
O “Yunusu biçaredir
Baştan ayağa yaredir”
ağu içer su yerine.
Fakat bir kere bir dert anlayan düşmeye görsün önlerine
ve bir kere vakt erişip
“Gayrık yeter! ...”
demesinler
Bunu bir dediler mi,
“İsrafil surunu urur,
mahlukat yerinden durur”,
toprağın nabzı başlar
onun nabızlarında atmağa.
Ne kendi nefsini korur,
ne düşmanı kayırır,
“Dağları yırtıp ayırır,
kayaları kesip yol eyler abıhayat akıtmağa...”
N.H.R.
Biliyorum:
iş bölümünden bahsedeceksin.
Fakat, Ankara'da çocuklara ders vermek,
bozkırda ateş hattına girmek
haksız ve hazin
bir iş bölümü
Öyle günler yaşıyoruz ki
ben bir iş yapabildim diyebilmek için:
hep alnının ortasında duyacaksın ölümü.
Önsezi
sondasıdır ruhun
gizemde,
yüreğin içgüdüsüdür
karıştıran
zamanın karanlığını.
Solmuş olandır dün.
Hüznü
ve mezarlığı
belleğin.
Önceki gün
ölmüş olandır.
Dizginsiz Pegasus’ların
ölümcül düşüncelerinin yuvası.
Anılar çalılığı
ve sislerde kaybolmuş
çölü
düşlerin.
Karıştırmaz
geçmiş yüzyılları hiçbir şey.
Bir iççekiş bile
kopartamayız
eskimiş olandan.
Geçmiş donatır kendini
demir zırhıyla,
kulaklarını tıkar
pamuğuyla rüzgarın.
Koparamayacak hiç kimse ondan
tek bir giz bile.
Onun yüzyıllardan kasları
ve doğmadan ölmüş
düşünceler barınan
beyni
hiç sunmayacak o susuz
yüreğe gerekli içkiyi.
Ama yarının çocuğu
bir gizliyi açacak bize
oynarken
yıldızlardan döşeğinde.
Kolaydır onu kandırmak.
Bunun için
tatlılıkla verelim ona
göğsümüzü.
Sessiz köstebeği çünkü
önsezinin
getirecek bize şıkırdağını
uykuya dalınca o.
Andrey Voznesenski
01.04.2006 - 17:02O koca bencil çılgın Goethe,
O talim başçavuşu, nasılsa buyurmuş:
'Dur ey zaman,ne güzelsin! ' diye
'Hayır, yürü ey zaman-Yürü! Sakın dönme geriye! '
Neden zincirlere vurmalı yaşamı,hani bir at hırsızı
Bağlar ya bir atı ayağından! Sen ve Ben
Neler vermedik yaşarken birbirimize.
Ölmezlik durdurmaya kalkmaktır yaşamı
Durdurmak gibi bir filmi belli bir görüntüde.
A.Voznesenski
Andrey Voznesenski
01.04.2006 - 16:53'Oza' isimli eşsiz şiiri yazan şair...çok severim kendisini.
köy öğretmeni
11.03.2006 - 14:00Biliyorum:
iş bölümünden bahsedeceksin.
Fakat, Ankara'da çocuklara ders vermek,
bozkırda ateş hattına girmek
haksız ve hazin
bir iş bölümü
Öyle günler yaşıyoruz ki
ben bir iş yapabildim diyebilmek için:
hep alnının ortasında duyacaksın ölümü.
N.H.R.
kurtuluş savaşı
11.03.2006 - 13:56...
Sen Süleymaniyelisin oğlum Ahmet,
sana tek başına verilmiştir üç numrolu kamyonet.
Hem, hani bir koyun varmış,
kendi bacağından asılan bir koyun.
Süleymaniyeli şöför Ahmet
soyun...
Soyundu.
Ceket, külot, pantol, don, gömlek ve kalpak
ve kırmızı kuşak,
Ahmet'i postallarının üstünden çırılçıplak
bırakarak
dış lastiğin içine girdiler,
şişirdiler.
Bu şarkı nihaventtir.
Deniz kıyısında bir şehir...
Beyaz başörtüsü...
N.H.R.
halk
11.03.2006 - 13:51Topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Ferhad’dır
Kerem’dir
Ve Keleğlan’dır.
Yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahpe felek ona eder oyunu.
Çarşambayı sel alır,
bir yar sever
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
O “Yunusu biçaredir
Baştan ayağa yaredir”
ağu içer su yerine.
Fakat bir kere bir dert anlayan düşmeye görsün önlerine
ve bir kere vakt erişip
“Gayrık yeter! ...”
demesinler
Bunu bir dediler mi,
“İsrafil surunu urur,
mahlukat yerinden durur”,
toprağın nabzı başlar
onun nabızlarında atmağa.
Ne kendi nefsini korur,
ne düşmanı kayırır,
“Dağları yırtıp ayırır,
kayaları kesip yol eyler abıhayat akıtmağa...”
N.H.R.
HIM
18.12.2005 - 17:07söyleyeceğimiz bir şey yoksa ama konuşmanın da sürmesini istiyorsak,dinlemeye devam ettiğimizi belirtmek için kullanırız
nazım hikmet
12.10.2005 - 17:39Gözlerimiz şeffaf temiz damlalardır.
Her damlada demire can veren dehamızın
Bir küçücük zerresi vardır..
Şeffaf temiz damlalarıyla gözlerimiz
Bir umman içinde o kadar birleşti ki,
Kaynıyan suda buzu nasıl eritirsiniz,
..........
..........
Nazım Hikmet
attila ilhan
12.10.2005 - 15:58Bence Malumdur
Dikenin
kalbime battigi bir sonbahar gunudur
sen elini bulutlarin icinde gezdirirsin
bulutlar senin gozlerinin ustunde yururler
icini kurtlar kemirir
bence malumdur
bugulanmis camlarin arkasinda masmavi yuzun
senin atesler icinde oldugun
bence malumdur
ellerin muhakkak cocuk elleridir
hep kimsenin bilmedigi turkuler dusunursun
onlar neden daima okul turkuleridir
suleymanciktan bahseder
kara toprakta acik yesil bir yildiz gibi akip giden
..........
..........
Attila İlhan
attila ilhan
12.10.2005 - 09:53görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatlı bir bombadır patlar
an gelir
Attila İlhan ölür
Ve...o mahur beste çalar..müjganla ben ağlaşırız
eflatun
27.09.2005 - 17:59behçet aysanın güzel şiirlerini hatırlatıyor
bir eflatun kelebek
bir eflatun aşk
bir eflatun menekşe
bir eflatun ölüm
ben en çok bir eflatun ölümü severim
Serzeniş
27.09.2005 - 01:40lirik şikayetlenme,sevgi dolu biraz da
oza
24.09.2005 - 00:18...........
Yaşamak ne büyük mucize
Ama nasıl anlatırsın bunu yaşamasızın birine?
...........
oza
24.09.2005 - 00:14.........
Haraç mezatlık bir hurda değil dünya,
Ben Andrey'im, sıradan biri değil
Ve eğer bu süreç insanı yıkıyorsa
Tüm ilerlemeler gerçekte gerilemedir
Saçma bir oyuncakla satınalınmayız biz
Bir mekanik bülbülle
Yaşamda sevecenliğidir insanın aslolan
Sevinç mi duyduğunuz, acı mı çektiğiniz gerçekte?
...........
oza
24.09.2005 - 00:05Ne acı bu denli geç rastlamak sana
Ve böylesine erken ayrı kalmak sonunda
Karşıtlar getiriliyor bir araya
Bırak çekeyim kahrını ve acını kendime
Çünkü acılı kutbuyum mıknatısın ben,
Sense sevinçli.Dilerim sonuna dek kalırsın öyle
Dilerim hiç bilmezsin ne denli hüzünlüyüm
İnan kendimle üzmeyeceğim seni
İnan dert olmayacak sana ölümüm
İnan yük olmayacağım sana yaşamımla
Selam Oza, dilerim ışıl ışıl kalırsın hep
Bir sokak fenerinden sızan bir ışık gibi
Suçlayamam bırakıp gittiğin için beni
Şükür ki girdin yaşamıma
Selam Oza!
oza
02.02.2005 - 15:36...kilometreler ayıramaz insanı inan birleştirir telefon telleri gibi
ama milimetrelerse ayıran bağışlanmaz bir yazgıdır bu beterin beteri...
bulutsuzluk özlemi
23.01.2005 - 14:03Yaşamaya Mecbursun
Bugün canın çok sıkkın,
Hersey sana zor geliyor
Olabilir.
Bugün askın bitmiş,
O seni terkedip gitmiş
Olabilir.
Sanki sen hiç bilmediğin
Bir kaos içindesin,
Kimbilir.
Günlerin getirdiği,
Senin yitirdiklerin.
Sanki hiç umut yok.
Çok yorgunsun.
Ne olursa olsun,
Yaşamaya mecbursun.
Ne olursa olsun,
Yaşamaya mecbursun.
Bugün duyduğun haberler
Sana utanç veriyor
Olabilir.
Bugün din ve ırk uğruna
Cinayet işleniyor
Olabilir.
Mostar Köprüsü çökmüş,
Neretva ne kadar üzgün
Kimbilir.
Günlerin getirdiği,
Açlık ve gözyaşı.
İnsan hep umut eder,
Biliyorsun bunu.
Ne olursa olsun,
Yaşamaya mecbursun.
Ne olursa olsun,
Yaşamaya mecbursun.
çocuklar
04.05.2003 - 01:27ÇOCUĞUMUZA
Sürekli meşguldüm o kadar sene,
Seninle doyasıya oynayamadım.
Sen beni çağırdın gel oyna diye,
Ben bir türlü zaman ayıramadım.
Giydirdim, doyurdum, seni kolladım,
Sadece bunları yeterli sandım,
Bana oyuncağını getirdiğinde,
Ben seni çoğu kez, başımdan savdım.
Yatağa yatırır seni okşardım,
Sen uyur uyumaz hemen çıkardım.
Şimdi o günleri çok özlüyorum,
Keşke bir dakika fazla kalsaydım.
Hayat ne kadar kısa, yıllar ne çabuk.
Ne zaman büyüdü bu küçük çocuk,
Ona dokunmak için uzandığımda
Ellerim boş kalır yüreğim buruk.
Artık ne resimler, ne de oyunlar,
Ne “İyi geceler”, ne sarılmalar,
Hepsi çok geride, ulaşmak zor,
Yaşanmadı sanki o güzel yıllar.
Artık hiç işim yok, yapayalnızım.
Günlerim çok uzun, üstelik bomboş
Keşke isteklerini bir bir yapsaydım
Küçük arzuların şimdi çok şirin, çok hoş.
ALICE CHASE
nazım hikmet
04.05.2003 - 01:21Saatte elli yapıyoruz...
Dayan ömrümün törpüsü,
dayan da dağlar anadan doğma görsün şoför Ahmet'i,
dayan arslan...
Hiç bir zaman
böyle merhametli bir ümitle sevmedi
hiç bir insan
hiç bir aleti...
nazım hikmet
04.05.2003 - 01:17...
Sen Süleymaniyelisin oğlum Ahmet,
sana tek başına verilmiştir üç numrolu kamyonet.
Hem, hani bir koyun varmış,
kendi bacağından asılan bir koyun.
Süleymaniyeli şöför Ahmet
soyun...
Soyundu.
Ceket, külot, pantol, don, gömlek ve kalpak
ve kırmızı kuşak,
Ahmet'i postallarının üstünden çırılçıplak
bırakarak
dış lastiğin içine girdiler,
şişirdiler.
Bu şarkı nihaventtir.
Deniz kıyısında bir şehir...
Beyaz başörtüsü...
nazım hikmet
03.05.2003 - 15:22Topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Ferhad’dır
Kerem’dir
Ve Keleğlan’dır.
Yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahpe felek ona eder oyunu.
Çarşambayı sel alır,
bir yar sever
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
O “Yunusu biçaredir
Baştan ayağa yaredir”
ağu içer su yerine.
Fakat bir kere bir dert anlayan düşmeye görsün önlerine
ve bir kere vakt erişip
“Gayrık yeter! ...”
demesinler
Bunu bir dediler mi,
“İsrafil surunu urur,
mahlukat yerinden durur”,
toprağın nabzı başlar
onun nabızlarında atmağa.
Ne kendi nefsini korur,
ne düşmanı kayırır,
“Dağları yırtıp ayırır,
kayaları kesip yol eyler abıhayat akıtmağa...”
N.H.R.
nazım hikmet
03.05.2003 - 14:24Biliyorum:
iş bölümünden bahsedeceksin.
Fakat, Ankara'da çocuklara ders vermek,
bozkırda ateş hattına girmek
haksız ve hazin
bir iş bölümü
Öyle günler yaşıyoruz ki
ben bir iş yapabildim diyebilmek için:
hep alnının ortasında duyacaksın ölümü.
intihar
03.05.2003 - 13:52Şenol'un dünyadan ayrılmak için yaptığı seçim!
önsezi
26.04.2003 - 17:37ÖNSEZİ
Önsezi
sondasıdır ruhun
gizemde,
yüreğin içgüdüsüdür
karıştıran
zamanın karanlığını.
Solmuş olandır dün.
Hüznü
ve mezarlığı
belleğin.
Önceki gün
ölmüş olandır.
Dizginsiz Pegasus’ların
ölümcül düşüncelerinin yuvası.
Anılar çalılığı
ve sislerde kaybolmuş
çölü
düşlerin.
Karıştırmaz
geçmiş yüzyılları hiçbir şey.
Bir iççekiş bile
kopartamayız
eskimiş olandan.
Geçmiş donatır kendini
demir zırhıyla,
kulaklarını tıkar
pamuğuyla rüzgarın.
Koparamayacak hiç kimse ondan
tek bir giz bile.
Onun yüzyıllardan kasları
ve doğmadan ölmüş
düşünceler barınan
beyni
hiç sunmayacak o susuz
yüreğe gerekli içkiyi.
Ama yarının çocuğu
bir gizliyi açacak bize
oynarken
yıldızlardan döşeğinde.
Kolaydır onu kandırmak.
Bunun için
tatlılıkla verelim ona
göğsümüzü.
Sessiz köstebeği çünkü
önsezinin
getirecek bize şıkırdağını
uykuya dalınca o.
F.G.LORCA
Toplam 23 mesaj bulundu