Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin, Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin... Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür, Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin...
Buğulu bir ses,gözüme baygın bakışlarla bakılıp söylenen bir dolu kederli parça ve benim dalıp gittiğim bir uzun karanlık yol...
Bunlar Yaren (Berk) den bana sermaye kalanlar.Yaren’in kim olduğuna gelince çalıştığım pavyonda şarkı söyleyen solist kız.Solist dediysem öyle ışıl ışıl gazinoların yanıp sönen renkli ışıkları altında onlardan daha parlak bir ışık huzmesini andıran solistlerden değil aksine yeteri kadar renkli ışıkların bile olmadığı ili metrekarelik bir alanda sahne alan benim gibi basit bir çalışan hepsi bu.
Pavyonun hatta bulunduğumuz şehrin dışında onu bekleyen birinin olduğunu ne yazık ki çok geç öğrendim,oğlu...
Yaren’i kaldığı otele bırakırken sarhoş bir kafayla bana sövüp sayarken,ağlayıp sarılırken söylemişti bunu.Ezildim,biri vücudumdaki tüm damarları kerpetenle çekiyomuş gibi acı çektim.Bir-iki söz daha duymak istemediğimden otel kapısından geri döndüm.Gecenin karanlığı sabahı getirememekle birlikte çektiğim ızdırabı katladıkça katladı.
Gündüz işe birkaç saat erken geldi,acıyarak yüzüne baktım.Anladı:
'-Bak güzelim' dedi. 'Bana değil kendine acımaya başlasan daha iyi olucak.Bu ortam çabuk cezbeder senin gibi toy delikanlıları,girmek istersin herhangi birmizin koynuna,girince de zincirlenir kurtaramazsın kendini o an kölemiz olursun.Artık dünyayı kendi gerçek gözünle değil bizim renkli ve yalan gözlerimizle görürsün,koparsın asıl yaşamdan,gündüzün aydınlatıcı yüzünü değil,gecenin ürkütücü karanlığını yaşayıp durmak istersin.
Olduğum yere çakıldım adeta bu hayat derslerini bana benden 4-5 yaş küçük bir kız çocuğu veriyor.Asıl şaştığım ise kızın içimi okumasıydı,neden sonra sözü dün geceye getirdi:
-Ağzımı bozdum mu? -Biraz diye kısa bir yanıt verdim. -Kusura bakma dedi.Henüz 1,5 yaşında olan oğlum aklıma gelince isyan edip ağzımı bozmadan duramıyorum. '-Düşün ulan düşün' dedi. 'Daha 1,5 yaşında olan oğlum senin gibi kaç tane oruspuçocuğunun eme eme bitiremediği şu göğüslere dokunamadı bile,minicik bir çocuğa hem de kendi öz çocuğuma şu göğüsleri ana memesi yapıp emzirtemedim.'
Payıma düşen o küfürü de alıp sustum o ise sarsıla sarsıla ağladı dakikalarca.Bir uzun sessizlikten sonra program saati yaklaştığından:
-Yaren saatin geliyor.İstersen yüzüne biraz su çalıp şu kulis denen boktan yerde hazırlanmaya başla
Durgun baktı bir süre daha,sonra:
-Ulan oğlum sana küfredip durduğuma bakma,burdaki oruspuçocuklarının alayını senin tırnağına değişmem deyip kulise gitti.
Sevindim mi bilmiyorum ama kederlendim biraz.Hazırlanıp çıktığında ise ona tapmaya hazır biri olduğumu gösterircesine bakıp bakıp kendimden geçtim.Okuduğu her kederli şarkı da o baygın bakışlar hep bana dönüktü,kimseyi değil sadece bana okuyordu eserlerini.Ben de duran telefonunun çalmasıyla irkildim biraz.Telefondaki ses çocuğunun bakıcılığını üstlenen üvey ninesiydi.Çocuğun çok hasta olduğunu ilk otobüse atlayıp derhal eve gelmesi gerektiğini söylüyordu.
Programdan sonra olan-biteni anlattım,hazırlanıp çıkacakken patron dikildi karşısına,saati dolmadan pavyondan çıkmanın olanaksızlığını anlatıyordu.O haliyle bile sahte gülüşü iliştirip yüzüne ortalıkta dolaştı.İş bitimi ödenmeyen yevmiyelerle pavyondan çıkarken patronla atıştılar bu atışma Yaren’in işi bırakması patronunda onu tehdit etmesine kadar vardı.Onu otele bıraktığımda saat 02:00’yi buluyordu eve dönecekken:
-Bu gece benimle kalır mısın? Çok korkuyorum dedi.
O gece onunla kaldım,sabah eve dönmesi için bilet almamı istedi,parası olmadığı ve yardım da kabul etmediğinden satmam için telefonunu verdi.Aşağı indiğimde telefondaki sim kartını çıkarmayı unuttuğunu görünce geri vermek üzere yukarı çıkacakken telefon kötü haberi sezmişçesine acı acı çalıp durdu.Cevap verdiğimde karşımdaki ses Yaren’in gelmesine gerek kalmadığını çünkü çocuğun 04:40 da öldüğünü söylüyordu.Sendeledim,elimin takadı kesilip telefon elimden düştü,dizlerim beni taşıyamayınca da yere yığıldım.
Otel görevlilerinden birkaç kişinin yardımıyla yerden alınıp yüzüme kolonya çalınıp koltuğa oturtuldum.Bu haberi nasıl verebilirim diye düşüne düşüne otelden dışarı attım kendimi.
Önce kötü haberi veren telefonu yere vurup parçaladım,sonra söylemeye dilimin varmadığı bu haberi ilk ağızdan duymasının daha doğru olduğunu düşünerek biletini kestim.Yarı dalgın yarı uyanık halimla otele geldim.Otel önündeki insan kalabalığını görünce şaşıp kaldım.Birşeyi anımsamış gibi 'Yaren Yaren! ' dedim.Hızla koşup kalabalığı böle böle bağırıyordum Yaren! ...Yaren! ...diye.Vücudunun çeşitli yerlerine oniki el ateş edilerek delik deişk etmişler.Gözlerimi açtığımda ambulanstaydım.Yaren deyip ayıldım,Yaren deyip bayıldım...
Ve şimdi odamda pavyondaki afişin duruyor.Benim odamda kötü niyet ve çirkin duyguları sokmadığım odamda.Sen ve Ben’iz ve tabi ismini bile bilmediğim bir de çocuğumuz....
ERbu sabah cuzdanima baktim bostu, ceplerimi kontrol ettim bi kac bozuk para vardi kalbimi arastirdim, seni buldum ve ne kadar zengin oldugumu farkettim arkadasim oldugun icin cok tesekkurler...
Hani diyorum da, insanın gerçekten mükemmel bir dostu olsa... 'Onu', şöyle, içine sindire-sindire, kocaman bir sarılsa... Yüreklilikle söylediğiniz... 'Canım benim! .. dediğiniz... Telefonda bile saatlerce konustuğunuz, sıcacık biri...
Özlediğinizde, hayal kurduğunuzda yanınızda o var mı? Sizi hiç yalnız bırakmayan biri... Cesur, sempatik, azimli, kararlı,.. Arayan, soran, 'Seni özlüyorum' diyen biri. Böyle bir canlı ile her şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz. Yanıltmaz! Anlayışla karşılar her şeyi... Hataları, günahları-sevapları her bir şeyi konuşabilirsiniz onunla... bir arayış içinde olmanıza gerek yoktur. O kendiliğinden çıka gelir zaten. Bir gün bir bakarsınız, karşınızda... Bir de bakmışsınız sımsıcak sohbetler, derin konular, sırlar, paylaşımlar... Kimseye söyleyemediğinizi, en yakınınıza anlatamadığınızı, geçmişteki izleri, geleceğe dairlerinizi, sadece ona anlatır olursunuz. Kadın, erkek fark etmez. Bir dost bulun! Ama gerçek olsun. Aradığınızda işinizi değil, sizi soran... Kötü gününüzde ev sahibi, iyi gününüzde kiracınız olsun. Anlatsın, konuşsun, açık-seçik, korkmadan yaşasın. Güvensin! Cinsiyeti olmasın! Bir kartal kadar haşin, bir maymun kadar şaklaban, bir ceylan kadar narin olsun. Doğruları söylesin. Gözleriyle ve kalpten konuşsun. Yaşasın! Doya doya yaşasın, doya doya yaşatsın. Beyninden değil, yüreğinden versin. 'Olsun varsın! Paylaşırım.' desin. Bir dostunuz olsun. Sizi ve benliğinizdekileri paylaşsın... Dost olsun! Ama... Gerçek bir dost..
Zeki Müren' e bir röportajında sorarlar:'Zeki Bey insanlar sizin hakkınızda olumsuz konuştuklarında ne hissediyorsunuz? Zeki Bey'in cevabı: 'Dediler dediler dediler...Desinler desinler desinler..Diyecekler diyecekler diyecekler... İşte bu yüzden Zeki Müren olmuştur. İnsanlar da varsın sizin hakkınızda dediler, desinler, diyecekler... Siz vazgeçmeyin kim olmak istediğinizden....
MEVLANA der ki; Dibi yosun tutan denizlerle ilgilenme. Sen dağları seyret.Yenik...düşüyorsan özlemlerine aldırma,kalbindeki o uçsuz bucaksız sevgiyi hisset. ... Işıklar sönmüşse ve karanlıksa onada aldırma, ay ışığını seyret.SABRET... Sabret ki herşey hissettiğin kadar derin ve sonsuz olsun. Sabret ki herşey gönlünce olsun...
Yok faydasi; Biliyorum! Ne yapsam kar etmeyecek, degismeyecek ne olsam da… Kizildenizi yarsam Musa olup, Davut olup yensem de Goliath`i, Gunes bile olsam kavursam okyanuslari, Yok faydasi ben olamam O;
Biri dusler krali, biri sefil mi sefil.. Protokol kokulu, stabil hayatlarda saplantili cikamaz beriki, Hiclik budalasi oteki, bugun burada yarin yok belli … Bilse, bir gorse vaadedecek Kralin sozlerini belki. Ancak? Yakinina bile varamaz, Goruntusunden! bile rahatsiz, Fasist korumalari Kralin, Asktan ne anlar hele ki sevgiden? Herseyi olmak hiclikten…
Biliyor musun? Kaç kez söylemek isteyipte Söyleyemediğim Tek bir cümle var.
Deniz olup yüreğim dalga,dalga Sahillerine vurduğunda. Gökyüzünden yıldızları Çiçek, çiçek kopardığımda. Dağlara çıkıp adını yankıladığımda. Bulutlardan yağmur değil, Gül yaprakları yağdırdığımda.
Numarayı çevirirken, nasıl oldu bilmiyorum ama çevirdiğim numaranın yanlış olduğunu bilmeme karşın telefonu kapatmadan hattın öteki ucundan yanıt verilmesini bekledim. Yaşlı bir adam aksi bir ses tonuyla yanıt verdi. “Yanlış numara! ..” dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Canım sıkkın, aynı numarayı bir daha çevirdim. Aynı ses “Size yanlış dedim! ..” dedi ve yine telefonu yüzüme kapattı. Yanlış bir numara çevirdiğimi nerden biliyordu..? Bir polis çevresinde olan bitene karşı her zaman ilgili olmak konusunda eğitim görür. Hiç düşünmeden aynı numarayı üçüncü kez çevirdim. “Yeter artık” dedi adam. “Yine sen misin..? ” “Evet” dedim. “Daha ağzımı bile açmadan yanlış numarayı çevirdiğimi nerden biliyorsunuz..? ” “Bunu da sen bul! ..” diyerek telefonu tekrar yüzüme kapattı. Oturduğum yerde ahize elimde kalakaldım. Sonra büyük bir kararlılıkla adamı bir daha aradım. “Buldun mu..? ” dedi. “Aklıma bir tek şey geliyor… Sizi kimse aramaz.” “Tamam buldun! ..” dedi ve telefonu dördüncü kez yüzüme kapattı. Sinirlerim gevşediği için, gülerek aradım adamı bu kez. “Şimdi ne istiyorsun..? ” diye sordu. “Yalnızca… Bir ‘merhaba’ demek istedim.” “Merhaba mı..? ' Diye sordu adam şaşkınlığını gizlemeden. “Neden..? ” “Ne bileyim. Sizi kimse aramıyorsa, bari ben arayayım dedim.” “Peki. Merhaba. Kimsiniz..? ” Sonunda başarmıştım. Meraklanma sırası ondaydı. Kendimi tanıttıktan sonra, ona kim olduğunu sordum. Adını söyledikten sonra, “Seksensekiz yaşımdayım ve son yirmi yıldır bir günde telefonla bu kadar aranmamıştım yanlışlıkla olsa da! ..' Dedi ve gülmeye başladık. Yaklaşık on dakika sohbet ettik. Ne ailesi ne de bir arkadaşı vardı. Yakınlarının tümü ölmüştü. Asansör görevlisi olarak çalıştığı günlere ilişkin anılarından söz ederken sesi çok içten geliyordu. Kendisini tekrar arama konusunda izin istedim. “Neden böyle yapmak istiyorsun..? ” diye sorarken şaşkınlığını saklayamıyordu. “Ne bileyim. Telefon arkadaşı olabiliriz, hani şu mektup arkadaşları gibi.” Tereddüt etti. “Yeni bir arkadaşım olmasının bence bir sakıncası yok” dedi. Sesi oldukça duyarlıydı bu kez. Ertesi gün ve sonraki günlerde onu yeniden aradım. Sohbeti tatlıydı. Bana birinci ve İkinci Dünya Savaşı anılarından, öteki tarihi olaylardan söz etti. Ona evimin ve ofisimin telefon numaralarını verdim. O da beni arayabilecekti. Aradı da… Hemen hemen hergün. Yalnız ve yaşlı bir adama iyilik yapmak değildi amacım yalnızca. Onunla konuşmak benim için önemliydi, çünkü benim yaşamımda da büyük bir boşluk vardı. Yetimhanelerde, bakıcı ailelerin yanında büyümüştüm, hiç babam olmamıştı. Zamanla onu baba gibi görmeğe başlamıştım. Ona işimden, üniversitedeki derslerimden söz ediyordum. Yaşamımda psikolojik danışmanım rolünü üstlenmişti. Üstlerimden biriyle aramdaki anlaşmazlıktan söz ederken, yeni arkadaşıma “Onunla aramdaki bu sorunu bir an önce çözmem gerekiyor” dedim. “Acelen ne..? ” diye uyardı beni. “Bırak aranızdaki olaylar biraz yatışsın. Benim yaşıma geldiğinde, zamanın pek çok şeyin ilacı olduğunu anlıyorsun. İşler kötüye giderse, o zaman konuş onunla.” Uzun bir sessizlikten sonra, “Biliyorsun…” dedi sakin bir sesle. “Seninle kendi oğlumla konuşuyormuşum gibi konuşuyorum. Her zaman bir ailem ve çocuklarım olmasını istedim. Bu duygunun ne olduğunu anlamayacak kadar gençsin.” Hayır değildim. Ben de hep bir ailem ve bir babam olsun istemiştim. Fakat ona hiçbir şey söylemedim. Çok uzun zamandır yüreğimde taşıdığım acıyı daha fazla taşıyamamaktan korktum. Bir akşam seksendokuzuncu doğum gününün yaklaşmakta olduğunu söyledi. Kendi ellerimle hemen çok büyük bir doğum günü kartı hazırladım. Kartın üzerinde bir doğum günü pastası ve seksendokuz tane mum vardı. Tüm iş arkadaşlarımdan kartı imzalamalarını istedim. Yaklaşık yüz imza oldu kartta. Bundan çok hoşlanacağından emindim. Dört aydır telefonda sohbet ediyorduk, artık yüz yüze gelmemizin zamanı gelmişti. Doğum günü kartını kendi elimle götürmeye karar verdim. Kendisini ziyarete gideceğimi söylemedim. Sürpriz yapmak istiyordum. Telefon rehberinden adresini buldum ve oturduğu apartmana gidip, arabamı sokağın başına park ettim. Apartmana girdiğimde postacı elindeki mektupları ayırıyordu. Adının yazılı olduğu posta kutusunu denetlerken postacı doğru yerde olduğumu işaret etti başıyla. Yüreğim heyecanla çarpıyordu. Acaba telefonda kurulan aramızdaki kimyasal yaklaşım, yüz yüze kurulacak mıydı..? İçimden bir kuşku duygusu gelip geçti. Belki de babamın beni reddettiği gibi o da reddedecekti. Kapısını çaldım. Postacı başını kaldırıp bana baktı. “Kimse yok” dedi. “Evet” dedim. Kendimi biraz tuhaf duyumsuyordum. “Telefonu yanıtlaması denli uzun sürüyorsa, kapıyı açması da…” “Akrabası mısınız..? ” diye sordu postacı. “hayır, arkadaşıyım yalnızca.” “Çok üzgünüm” dedi üzgün bir sesle. “Bay Meth önceki gün öldü.” “Öldü mü..? ” dedim. Şaşkınlık içindeydim, inanamıyordum bir türlü duyduklarıma. Sonra kendimi toparladım, postacıya teşekkür ettim ve dışarıya çıktım. Arabaya doğru yürürken gözlerim yaşlarla doluydu. Yaşamlarımızdaki güzelliklerim ayırdına varmak kimi zaman ani ve beklenmedik bir olayla olanaklıdır. Şimdi yaşamımda ilk kez, birbirimize ne denli yakın olduğumuzu anladım. Her şey ne denli de kolay olmuştu, bir dahaki sefere kendime yakın bir arkadaşı çok daha kolay bulacaktım. Yavaş yavaş bir sıcaklık kapladı bedenimi. Birden sanki onun ters sesini duydum. “Yanlış numara! ..” Sonra kendisi neden bir daha aramak istediğimi sorması geldi aklıma. Yüksek sesle, “Çünkü sen benim için önemlisin” dedim. “Çünkü ben senin arkadaşınım.” Açılmamış doğum günü kartını arabamın arka koltuğuna koydum ve direksiyona geçtim. Arabamı çalıştırmadan arkama döndüm bu kez fısıldadım: “Ben yanlış numara çevirmedim. Sen benim arkadaşımdın.”
Ahmed Arif Öyle yıkma kendini, Öyle mahzun, öyle garip… Nerede olursan ol, İçerde, dışarda,... derste, sırada, Yürü üstüne - üstüne Tükür yüzüne celladın, Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile, Dayan iş ile, Tırnak ile, diş ile, Umut ile, sevda ile, düş ile. Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım, Namuslu, genç ellerinle. Kızlarım, Oğullarım var gelecekte, Her biri vazgeçilmez, cihan parçası. Kaç bin yıllık hasretimin koncası, Gözlerinden, Gözlerinden öperim. Bir umudum sende, Anlıyor musun?
Önde zeytin ağaçları arkasında yar Sene 1946 Mevsim ... Sonbahar Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim Dalları neyleyim. Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.
Yar yar! ..Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar Değirmen misali döner başım Sevda değil bu bir hışım Gel gör beni darmadağın Tel tel çözülüp kalmışım. Yar yar Canımın çekirdeğinde diken Gözümün bebeğinde sitem var
Dostluk ve Sevgi... Kavgayı, bir yaprağın üzerine yazmak isterdim sonbahar gelsin yaprak dökülsün di...ye... Öfkeyi, bir bulutun üzerine yazmak isterdim yağmur yağsın bulut yok olsun diye... Nefreti, kar'ların üzerine yazmak isterdim güneş açsın karlar erisin diye... Ve dostluğu ve sevgiyi, yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreğine yazmak isterdim.... onlarla birlikte büyüsün ve bütün dünyayı sarsın diye....
Üzülüyorsun, takma diyorlar. Kızıyorsun, değmez diyorlar. Boşveriyorsun; gamsız...diyorlar. Susuyorsun, iki çift laf et diyorlar. Konuşuyorsun, muhatap olma diyorlar. Çekip gidiyorsun, mücadele et diyorlar. Alttan alıyorsun, tepene çıkardın diyorlar. Bağırıyorsun, sakin ol diyorlar. Aklı başında davranıyorsun, bu kadar uslu olunmaz diyorlar. Dikine gidiyorsun, yaşına başına yakışmaz diyorlar.
Ölünce ne diyecekler? Muhtemelen; Ölüm sana yakışmadı. Normal tabii, dirimizi beğenmediler ki ölümüzü beğensinler..
keşke hayat bir rüya olsaydı sevdiklerimiz hayatta kalsaydı çok güzel yaşadımız günler vardı ama hepsi bir masal rüyaydı koskoca bir yalandı çok acı ve acımasızdı.....
Kırmızı Gülün Hikayesi Kırmızı gülün hikayesi bilinir mi Bilmem. Ama ben yine de hatırlatayım Seneler öncesini. Dünyada aşkın, mutluluğun Umudun ve beyaz gülün olduğu günleri. Tabii bunlarla anlaşamayan gururu da Unutmamak lazım. Bu beş arkadaşın sev ...
16.10.2011 - 22:31
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin...
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür,
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin...
Özdemir ASAF
15.10.2011 - 20:46
Charles Bukowski
” İnsan bazen ne kadar küçüldüğünü görebilecek kadar büyük olmalıdır dostlarım.'
15.10.2011 - 18:05
Buğulu bir ses,gözüme baygın bakışlarla bakılıp söylenen bir dolu kederli parça ve benim dalıp gittiğim bir uzun karanlık yol...
Bunlar Yaren (Berk) den bana sermaye kalanlar.Yaren’in kim olduğuna gelince çalıştığım pavyonda şarkı söyleyen solist kız.Solist dediysem öyle ışıl ışıl gazinoların yanıp sönen renkli ışıkları altında onlardan daha parlak bir ışık huzmesini andıran solistlerden değil aksine yeteri kadar renkli ışıkların bile olmadığı ili metrekarelik bir alanda sahne alan benim gibi basit bir çalışan hepsi bu.
Pavyonun hatta bulunduğumuz şehrin dışında onu bekleyen birinin olduğunu ne yazık ki çok geç öğrendim,oğlu...
Yaren’i kaldığı otele bırakırken sarhoş bir kafayla bana sövüp sayarken,ağlayıp sarılırken söylemişti bunu.Ezildim,biri vücudumdaki tüm damarları kerpetenle çekiyomuş gibi acı çektim.Bir-iki söz daha duymak istemediğimden otel kapısından geri döndüm.Gecenin karanlığı sabahı getirememekle birlikte çektiğim ızdırabı katladıkça katladı.
Gündüz işe birkaç saat erken geldi,acıyarak yüzüne baktım.Anladı:
'-Bak güzelim' dedi. 'Bana değil kendine acımaya başlasan daha iyi olucak.Bu ortam çabuk cezbeder senin gibi toy delikanlıları,girmek istersin herhangi birmizin koynuna,girince de zincirlenir kurtaramazsın kendini o an kölemiz olursun.Artık dünyayı kendi gerçek gözünle değil bizim renkli ve yalan gözlerimizle görürsün,koparsın asıl yaşamdan,gündüzün aydınlatıcı yüzünü değil,gecenin ürkütücü karanlığını yaşayıp durmak istersin.
Olduğum yere çakıldım adeta bu hayat derslerini bana benden 4-5 yaş küçük bir kız çocuğu veriyor.Asıl şaştığım ise kızın içimi okumasıydı,neden sonra sözü dün geceye getirdi:
-Ağzımı bozdum mu?
-Biraz diye kısa bir yanıt verdim.
-Kusura bakma dedi.Henüz 1,5 yaşında olan oğlum aklıma gelince isyan edip ağzımı bozmadan duramıyorum.
'-Düşün ulan düşün' dedi. 'Daha 1,5 yaşında olan oğlum senin gibi kaç tane oruspuçocuğunun eme eme bitiremediği şu göğüslere dokunamadı bile,minicik bir çocuğa hem de kendi öz çocuğuma şu göğüsleri ana memesi yapıp emzirtemedim.'
Payıma düşen o küfürü de alıp sustum o ise sarsıla sarsıla ağladı dakikalarca.Bir uzun sessizlikten sonra program saati yaklaştığından:
-Yaren saatin geliyor.İstersen yüzüne biraz su çalıp şu kulis denen boktan yerde hazırlanmaya başla
Durgun baktı bir süre daha,sonra:
-Ulan oğlum sana küfredip durduğuma bakma,burdaki oruspuçocuklarının alayını senin tırnağına değişmem deyip kulise gitti.
Sevindim mi bilmiyorum ama kederlendim biraz.Hazırlanıp çıktığında ise ona tapmaya hazır biri olduğumu gösterircesine bakıp bakıp kendimden geçtim.Okuduğu her kederli şarkı da o baygın bakışlar hep bana dönüktü,kimseyi değil sadece bana okuyordu eserlerini.Ben de duran telefonunun çalmasıyla irkildim biraz.Telefondaki ses çocuğunun bakıcılığını üstlenen üvey ninesiydi.Çocuğun çok hasta olduğunu ilk otobüse atlayıp derhal eve gelmesi gerektiğini söylüyordu.
Programdan sonra olan-biteni anlattım,hazırlanıp çıkacakken patron dikildi karşısına,saati dolmadan pavyondan çıkmanın olanaksızlığını anlatıyordu.O haliyle bile sahte gülüşü iliştirip yüzüne ortalıkta dolaştı.İş bitimi ödenmeyen yevmiyelerle pavyondan çıkarken patronla atıştılar bu atışma Yaren’in işi bırakması patronunda onu tehdit etmesine kadar vardı.Onu otele bıraktığımda saat 02:00’yi buluyordu eve dönecekken:
-Bu gece benimle kalır mısın? Çok korkuyorum dedi.
O gece onunla kaldım,sabah eve dönmesi için bilet almamı istedi,parası olmadığı ve yardım da kabul etmediğinden satmam için telefonunu verdi.Aşağı indiğimde telefondaki sim kartını çıkarmayı unuttuğunu görünce geri vermek üzere yukarı çıkacakken telefon kötü haberi sezmişçesine acı acı çalıp durdu.Cevap verdiğimde karşımdaki ses Yaren’in gelmesine gerek kalmadığını çünkü çocuğun 04:40 da öldüğünü söylüyordu.Sendeledim,elimin takadı kesilip telefon elimden düştü,dizlerim beni taşıyamayınca da yere yığıldım.
Otel görevlilerinden birkaç kişinin yardımıyla yerden alınıp yüzüme kolonya çalınıp koltuğa oturtuldum.Bu haberi nasıl verebilirim diye düşüne düşüne otelden dışarı attım kendimi.
Önce kötü haberi veren telefonu yere vurup parçaladım,sonra söylemeye dilimin varmadığı bu haberi ilk ağızdan duymasının daha doğru olduğunu düşünerek biletini kestim.Yarı dalgın yarı uyanık halimla otele geldim.Otel önündeki insan kalabalığını görünce şaşıp kaldım.Birşeyi anımsamış gibi 'Yaren Yaren! ' dedim.Hızla koşup kalabalığı böle böle bağırıyordum Yaren! ...Yaren! ...diye.Vücudunun çeşitli yerlerine oniki el ateş edilerek delik deişk etmişler.Gözlerimi açtığımda ambulanstaydım.Yaren deyip ayıldım,Yaren deyip bayıldım...
Ve şimdi odamda pavyondaki afişin duruyor.Benim odamda kötü niyet ve çirkin duyguları sokmadığım odamda.Sen ve Ben’iz ve tabi ismini bile bilmediğim bir de çocuğumuz....
yazan turan....
15.10.2011 - 16:55
Oluruna bıraktım artık gelişi güzel yaşıyorum hayatı..Ve şu üç günlük dünya da hiç takmıyorum kafama beş kuruşluk İNSANLARI
14.10.2011 - 01:39
ERbu sabah cuzdanima baktim bostu,
ceplerimi kontrol ettim bi kac bozuk para vardi
kalbimi arastirdim, seni buldum
ve ne kadar zengin oldugumu farkettim
arkadasim oldugun icin cok tesekkurler...
Hani diyorum da,
insanın gerçekten
mükemmel bir dostu olsa...
'Onu', şöyle, içine
sindire-sindire, kocaman bir
sarılsa...
Yüreklilikle söylediğiniz...
'Canım benim! .. dediğiniz...
Telefonda bile
saatlerce konustuğunuz, sıcacık
biri...
Özlediğinizde, hayal kurduğunuzda
yanınızda o var mı?
Sizi hiç yalnız bırakmayan
biri...
Cesur, sempatik, azimli, kararlı,..
Arayan, soran, 'Seni özlüyorum'
diyen biri.
Böyle bir canlı ile her şeyi
konuşabilir, paylaşabilirsiniz.
Yanıltmaz!
Anlayışla karşılar her şeyi...
Hataları, günahları-sevapları
her bir şeyi konuşabilirsiniz
onunla...
bir arayış içinde olmanıza gerek
yoktur.
O kendiliğinden çıka gelir zaten.
Bir gün bir bakarsınız,
karşınızda...
Bir de bakmışsınız sımsıcak
sohbetler, derin konular, sırlar,
paylaşımlar...
Kimseye söyleyemediğinizi, en
yakınınıza anlatamadığınızı,
geçmişteki
izleri, geleceğe dairlerinizi,
sadece ona anlatır olursunuz.
Kadın, erkek fark etmez.
Bir dost bulun! Ama gerçek olsun.
Aradığınızda işinizi değil,
sizi soran...
Kötü gününüzde ev sahibi, iyi
gününüzde kiracınız olsun.
Anlatsın, konuşsun, açık-seçik,
korkmadan yaşasın. Güvensin!
Cinsiyeti olmasın! Bir kartal
kadar haşin, bir maymun kadar
şaklaban,
bir ceylan kadar narin olsun.
Doğruları söylesin. Gözleriyle
ve kalpten konuşsun.
Yaşasın! Doya doya yaşasın,
doya doya yaşatsın.
Beyninden değil, yüreğinden
versin. 'Olsun varsın!
Paylaşırım.' desin.
Bir dostunuz olsun.
Sizi ve benliğinizdekileri
paylaşsın... Dost olsun! Ama...
Gerçek bir dost..
13.10.2011 - 19:03
Zeki Müren' e bir röportajında sorarlar:'Zeki Bey insanlar sizin hakkınızda olumsuz konuştuklarında ne hissediyorsunuz?
Zeki Bey'in cevabı:
'Dediler dediler dediler...Desinler desinler desinler..Diyecekler diyecekler diyecekler...
İşte bu yüzden Zeki Müren olmuştur.
İnsanlar da varsın sizin hakkınızda dediler, desinler, diyecekler...
Siz vazgeçmeyin kim olmak istediğinizden....
10.10.2011 - 12:37
MEVLANA der ki;
Dibi yosun tutan denizlerle ilgilenme.
Sen dağları seyret.Yenik...düşüyorsan
özlemlerine aldırma,kalbindeki
o uçsuz bucaksız sevgiyi hisset.
... Işıklar sönmüşse ve karanlıksa onada aldırma,
ay ışığını seyret.SABRET...
Sabret ki herşey hissettiğin kadar derin
ve sonsuz olsun.
Sabret ki herşey gönlünce olsun...
09.10.2011 - 15:45
Allah gücü erkeğe, güzelliği kadına vermiş... Ne var ki her şeyi yenen güç, güzelliğe yenilmiş....
09.10.2011 - 14:35
Yok Faydası
Yok faydasi;
Biliyorum!
Ne yapsam kar etmeyecek, degismeyecek ne olsam da…
Kizildenizi yarsam Musa olup, Davut olup yensem de Goliath`i,
Gunes bile olsam kavursam okyanuslari,
Yok faydasi ben olamam O;
Biri dusler krali, biri sefil mi sefil..
Protokol kokulu, stabil hayatlarda saplantili cikamaz beriki,
Hiclik budalasi oteki, bugun burada yarin yok belli …
Bilse, bir gorse vaadedecek Kralin sozlerini belki. Ancak?
Yakinina bile varamaz,
Goruntusunden! bile rahatsiz, Fasist korumalari Kralin,
Asktan ne anlar hele ki sevgiden?
Herseyi olmak hiclikten…
Bora Levent Cantemir
08.10.2011 - 14:31
“Önemli olan yaşamak değildir, başarmak hiç değildir. Önemli olan insan kalmayı bilmektir…”
- Orwell
07.10.2011 - 21:10
Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insanda kalbini, bu yüzden ikisini de harcayın gitsin.
07.10.2011 - 18:34
Biliyor musun?
Kaç kez söylemek isteyipte
Söyleyemediğim
Tek bir cümle var.
Deniz olup yüreğim dalga,dalga
Sahillerine vurduğunda.
Gökyüzünden yıldızları
Çiçek, çiçek kopardığımda.
Dağlara çıkıp adını yankıladığımda.
Bulutlardan yağmur değil,
Gül yaprakları yağdırdığımda.
İşte o gün
Haykıracağım
Hiç çekinmeden
Her kimsen
Seni seviyorum
Seni seviyorumm
Seni seviyorummmm
06.10.2011 - 23:50
TELEFONDAKİ ARKADAŞ...Lütfen okuyun
Numarayı çevirirken, nasıl oldu bilmiyorum ama çevirdiğim numaranın yanlış olduğunu bilmeme karşın telefonu kapatmadan hattın öteki ucundan yanıt verilmesini bekledim. Yaşlı bir adam aksi bir ses tonuyla yanıt verdi.
“Yanlış numara! ..” dedi ve telefonu yüzüme kapattı.
Canım sıkkın, aynı numarayı bir daha çevirdim.
Aynı ses “Size yanlış dedim! ..” dedi ve yine telefonu yüzüme kapattı.
Yanlış bir numara çevirdiğimi nerden biliyordu..? Bir polis çevresinde olan bitene karşı her zaman ilgili olmak konusunda eğitim görür. Hiç düşünmeden aynı numarayı üçüncü kez çevirdim.
“Yeter artık” dedi adam. “Yine sen misin..? ”
“Evet” dedim. “Daha ağzımı bile açmadan yanlış numarayı çevirdiğimi nerden biliyorsunuz..? ”
“Bunu da sen bul! ..” diyerek telefonu tekrar yüzüme kapattı.
Oturduğum yerde ahize elimde kalakaldım. Sonra büyük bir kararlılıkla adamı bir daha aradım.
“Buldun mu..? ” dedi.
“Aklıma bir tek şey geliyor… Sizi kimse aramaz.”
“Tamam buldun! ..” dedi ve telefonu dördüncü kez yüzüme kapattı.
Sinirlerim gevşediği için, gülerek aradım adamı bu kez.
“Şimdi ne istiyorsun..? ” diye sordu.
“Yalnızca… Bir ‘merhaba’ demek istedim.”
“Merhaba mı..? ' Diye sordu adam şaşkınlığını gizlemeden. “Neden..? ”
“Ne bileyim. Sizi kimse aramıyorsa, bari ben arayayım dedim.”
“Peki. Merhaba. Kimsiniz..? ”
Sonunda başarmıştım. Meraklanma sırası ondaydı. Kendimi tanıttıktan sonra, ona kim olduğunu sordum.
Adını söyledikten sonra, “Seksensekiz yaşımdayım ve son yirmi yıldır bir günde telefonla bu kadar aranmamıştım yanlışlıkla olsa da! ..' Dedi ve gülmeye başladık.
Yaklaşık on dakika sohbet ettik. Ne ailesi ne de bir arkadaşı vardı. Yakınlarının tümü ölmüştü. Asansör görevlisi olarak çalıştığı günlere ilişkin anılarından söz ederken sesi çok içten geliyordu. Kendisini tekrar arama konusunda izin istedim.
“Neden böyle yapmak istiyorsun..? ” diye sorarken şaşkınlığını saklayamıyordu.
“Ne bileyim. Telefon arkadaşı olabiliriz, hani şu mektup arkadaşları gibi.”
Tereddüt etti. “Yeni bir arkadaşım olmasının bence bir sakıncası yok” dedi. Sesi oldukça duyarlıydı bu kez.
Ertesi gün ve sonraki günlerde onu yeniden aradım. Sohbeti tatlıydı. Bana birinci ve İkinci Dünya Savaşı anılarından, öteki tarihi olaylardan söz etti. Ona evimin ve ofisimin telefon numaralarını verdim. O da beni arayabilecekti. Aradı da… Hemen hemen hergün. Yalnız ve yaşlı bir adama iyilik yapmak değildi amacım yalnızca. Onunla konuşmak benim için önemliydi, çünkü benim yaşamımda da büyük bir boşluk vardı. Yetimhanelerde, bakıcı ailelerin yanında büyümüştüm, hiç babam olmamıştı. Zamanla onu baba gibi görmeğe başlamıştım. Ona işimden, üniversitedeki derslerimden söz ediyordum. Yaşamımda psikolojik danışmanım rolünü üstlenmişti. Üstlerimden biriyle aramdaki anlaşmazlıktan söz ederken, yeni arkadaşıma “Onunla aramdaki bu sorunu bir an önce çözmem gerekiyor” dedim.
“Acelen ne..? ” diye uyardı beni. “Bırak aranızdaki olaylar biraz yatışsın. Benim yaşıma geldiğinde, zamanın pek çok şeyin ilacı olduğunu anlıyorsun. İşler kötüye giderse, o zaman konuş onunla.”
Uzun bir sessizlikten sonra, “Biliyorsun…” dedi sakin bir sesle. “Seninle kendi oğlumla konuşuyormuşum gibi konuşuyorum. Her zaman bir ailem ve çocuklarım olmasını istedim. Bu duygunun ne olduğunu anlamayacak kadar gençsin.”
Hayır değildim. Ben de hep bir ailem ve bir babam olsun istemiştim. Fakat ona hiçbir şey söylemedim. Çok uzun zamandır yüreğimde taşıdığım acıyı daha fazla taşıyamamaktan korktum. Bir akşam seksendokuzuncu doğum gününün yaklaşmakta olduğunu söyledi.
Kendi ellerimle hemen çok büyük bir doğum günü kartı hazırladım. Kartın üzerinde bir doğum günü pastası ve seksendokuz tane mum vardı. Tüm iş arkadaşlarımdan kartı imzalamalarını istedim. Yaklaşık yüz imza oldu kartta. Bundan çok hoşlanacağından emindim. Dört aydır telefonda sohbet ediyorduk, artık yüz yüze gelmemizin zamanı gelmişti. Doğum günü kartını kendi elimle götürmeye karar verdim. Kendisini ziyarete gideceğimi söylemedim. Sürpriz yapmak istiyordum. Telefon rehberinden adresini buldum ve oturduğu apartmana gidip, arabamı sokağın başına park ettim. Apartmana girdiğimde postacı elindeki mektupları ayırıyordu. Adının yazılı olduğu posta kutusunu denetlerken postacı doğru yerde olduğumu işaret etti başıyla. Yüreğim heyecanla çarpıyordu. Acaba telefonda kurulan aramızdaki kimyasal yaklaşım, yüz yüze kurulacak mıydı..? İçimden bir kuşku duygusu gelip geçti. Belki de babamın beni reddettiği gibi o da reddedecekti. Kapısını çaldım. Postacı başını kaldırıp bana baktı.
“Kimse yok” dedi.
“Evet” dedim. Kendimi biraz tuhaf duyumsuyordum. “Telefonu yanıtlaması denli uzun sürüyorsa, kapıyı açması da…”
“Akrabası mısınız..? ” diye sordu postacı.
“hayır, arkadaşıyım yalnızca.”
“Çok üzgünüm” dedi üzgün bir sesle. “Bay Meth önceki gün öldü.”
“Öldü mü..? ” dedim.
Şaşkınlık içindeydim, inanamıyordum bir türlü duyduklarıma. Sonra kendimi toparladım, postacıya teşekkür ettim ve dışarıya çıktım. Arabaya doğru yürürken gözlerim yaşlarla doluydu. Yaşamlarımızdaki güzelliklerim ayırdına varmak kimi zaman ani ve beklenmedik bir olayla olanaklıdır. Şimdi yaşamımda ilk kez, birbirimize ne denli yakın olduğumuzu anladım. Her şey ne denli de kolay olmuştu, bir dahaki sefere kendime yakın bir arkadaşı çok daha kolay bulacaktım. Yavaş yavaş bir sıcaklık kapladı bedenimi. Birden sanki onun ters sesini duydum.
“Yanlış numara! ..”
Sonra kendisi neden bir daha aramak istediğimi sorması geldi aklıma. Yüksek sesle,
“Çünkü sen benim için önemlisin” dedim. “Çünkü ben senin arkadaşınım.”
Açılmamış doğum günü kartını arabamın arka koltuğuna koydum ve direksiyona geçtim. Arabamı çalıştırmadan arkama döndüm bu kez fısıldadım:
“Ben yanlış numara çevirmedim. Sen benim arkadaşımdın.”
06.10.2011 - 20:11
Ahmed Arif
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda,... derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile,
Dayan iş ile,
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile.
Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez, cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim.
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?
06.10.2011 - 13:48
SİTEM
Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
... Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim.
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.
Yar yar! ..Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım.
Yar yar
Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var
Bedri Rahmi EyüboğluDevamını Gör
06.10.2011 - 00:05
Dostluk ve Sevgi...
Kavgayı, bir yaprağın üzerine yazmak isterdim sonbahar gelsin yaprak dökülsün di...ye...
Öfkeyi, bir bulutun üzerine yazmak isterdim yağmur yağsın bulut yok olsun diye...
Nefreti, kar'ların üzerine yazmak isterdim güneş açsın karlar erisin diye...
Ve dostluğu ve sevgiyi, yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreğine yazmak isterdim.... onlarla birlikte büyüsün ve bütün dünyayı sarsın diye....
05.10.2011 - 22:50
Kalp bir bahçe gibidir. Onda mutlaka birşeyler bitecektir.O halde güzel şeyler ekin ki güzel şeyler bitsin.
03.10.2011 - 23:35
Üzülüyorsun, takma diyorlar.
Kızıyorsun, değmez diyorlar.
Boşveriyorsun; gamsız...diyorlar.
Susuyorsun, iki çift laf et diyorlar.
Konuşuyorsun, muhatap olma diyorlar.
Çekip gidiyorsun, mücadele et diyorlar.
Alttan alıyorsun, tepene çıkardın diyorlar.
Bağırıyorsun, sakin ol diyorlar.
Aklı başında davranıyorsun, bu kadar uslu olunmaz diyorlar.
Dikine gidiyorsun, yaşına başına yakışmaz diyorlar.
Ölünce ne diyecekler?
Muhtemelen; Ölüm sana yakışmadı.
Normal tabii, dirimizi beğenmediler ki ölümüzü beğensinler..
Müşfik Kenter
02.10.2011 - 00:19
ACI! ! ! ! ! ! ! !
keşke hayat bir rüya olsaydı
sevdiklerimiz hayatta kalsaydı
çok güzel yaşadımız günler vardı
ama hepsi bir masal rüyaydı
koskoca bir yalandı
çok acı ve acımasızdı.....
01.10.2011 - 20:45
Sorunun Kendinde Olduğunu Anlamayan İnsanlar, Çözümü Başkalarının Huzurunu Bozmakta Bulur...
29.09.2011 - 18:47
Birini arkadan bıçakladığında,
ucu er geç sana dokunacak
bir döngü başlatmış olursun.”
Oscar Wilde
28.09.2011 - 21:55
Ne olurdu yani, Bir sene de insanlık moda olsa...
28.09.2011 - 19:13
Asla başka insanlar üzülmesin diye kendini üzme.. Unutma, Sen kaldırabiliyorsan, Onlarda kaldırabilir...!
28.09.2011 - 11:00
Kimi Bakar Elbisenin Rengine, Kimi Bakar Yüzüne ve Gözüne, Kimide Bakar Cebindekine.. Gerçek Dost İse; Bakar Sadece Yüreğine.
Toplam 318 mesaj bulundu