içi astarlı olanları vardır ki, çıkartırken yerde break dans figürleri yapmak zorunda kalırsınız. çıkartamayınca da sinirle tekmeleyip yırtarsınız. nasıl olsa yırtık astar görünmüyor, diyede dikmezsiniz.
bir müddet sonra, astarın yırtılan yerindeki açıları hesaplayarak giyip, çıkartmaya başlarsınız ki ' aha başparmağım yırtık yere girdi! tüh lan iyi falso veremedim ' gibi içmonologlarla, keyif almaya başlarsınız.
tırışkadan tartışma yaratan öneri: seçilme ve seçme yaşı küçültülsün!
gelin seçilme ve seçme yaşını 6’ya indirelim. nasıl olsa bu ülkenin bütün insanları sınıf başkanlığı seçiminde oy kullanmıştır (hatırlarsanız başkanlığa da, sınıfın en zengini yada velisinin öğretmenle kafa, kol ilişkisi olan çocuklar seç-tir-ilirdi! akıllı olup, sınıfı çekip çevirecek çocuklar ise kitap ve kütüphane kolu başkanlığına seç-tir-ilirdi - kafa bulandırmasınlar diye-) büyüdük ve gördük ki sistem aynı; siyasi partiler kanunu, seçim sistemi gibi barajlı, delege avcılıklı, partiye yardımlı, tek adamlı,parti içi demokrasili terimler çıktı karşımıza. yani küçüklüğümüzün de, büyüklüğümüzün de seçim sistemi özünde aynı ! hepsinden öte bilinçleri bulandırılmış bir seçilen ve seçen kitlesi var ki, bütün yazılanları havada bırakacak cinsten !
not: merak ediyorsanız, ömrüm boyunca herhangi bir kola başkanlık yapamadım! (kendi koluma bile, 6 kere kırıldı!)
seninle, yıllar sonra sanal bir ortamda karşılaşacağım hiç aklıma gelmezdi! bir yanımla çok sevindim, öbür yanımla tarifsiz üzüldüm.
seni unuttuğumu sanma kemal! sen, ömrümde tanıdığım en güzel sigara içen insansın, yani bir sigara, bir insanın eline ve dudağına ancak bu kadar yakışır! gülme, ciddiyim. birde bıraktığın bıyık varki, ezber bozan cinstendi ! nasılda, kampüsün, küba mahallesi alt-üst olmuştu? demek gerçek ilerici bıyığı öyle olur ha!
unutmadık kemal, unutmadık! espirilerinle, suskunluğunla(çok şey anlatır) duruşunla,erdemliliğinle, dizelerinle(yolumuzu aydınlatıyor) her şeyinle yüreğimizdesin… artık anlamsız olsa da bir türlü, keşke ve neden sorusunu, o lanet tarih, 27 eylül 1994’ten beri kendimize sormadanda edemiyoruz ! neden kemal, neden? ...
not: kemal taştekin, hacettepe üniv. türk dili ve edebiyatı bölümü öğrencisiyken, 27 eylül 1994 tarihinde intihar etmiştir. (bu arada bizi buluşturan “mezgiden”e sonsuz teşekkürler..)
dünyanın ilk kadın uzay turisti kazakistan'ın baykonur üssünden uzaya fırlatıldı...
--------
evet evet bayan astronotu ‘welcome uzay “ pankartıyla onlar karşıladı:
stivv usta: üfff hatuna bak ilik gibi.
rabırt çırak: usta, uzay elbisesi içinde nasıl anladın?
s.u.: bu saçları samanyolunda ağarttık oğlum, anlarız… hatun yaklaşıyor, kapa çeneni …hamfendi uzayımıza hoş geldiniz. ben komutan logar, buda çırağım rabırt
bayan astronot: aahhhaaa , baykonur’da ne kadar espirütel olduğunuzdan bahsetmişlerdi
s.u.: öyleyimdir, ve nedir yazarıyımdır aahhaa. neyse siz yol yorgunusunuzdur, buyrun mekiğe geçelim. siz duşunuzu alıp üzerinize rahat bir şeyler giyerken, bizde içecek ve yöresel yemeklerimizden, meteor kebabı ve mars usulü mercimek çorbası hazırlayalım.
küsmek,insanlar arasındaki hukuğun geçici/sürekli olarak askıya alınması/bitirilmesi olarak tanımlanabilecek insanlık hallerindendir! çocuklara özgü bir davranış tarzı olarak nitelendirilinse de zaman zaman eşşek kadar insanlar arasında da küslüklerin yaşandığı gözlemlenmektedir (bazende koca koca kurumlar-devletler-dinler arasında!) .
herkesin bir şekilde yaşadığı bu insanlık halinin,küsme eyleminden sonraki süreci daha çetrefillidir. şöyle ki, küsen taraflardan birinin, geçmişteki yaşanılmışlıkları çarpıtarak 3.şahıslara ilişkinin mahremiyetinide yerle bir etmek suretiyle, deşifre etmesiyle(anlatması) meydana gelen durumdur ki, acıtır! oysa geçmişteki,tuzun-ekmeğin hatırına tarafların susmaları,birbirlerinin hakkında atıp tutmamaları, erdemli bir davranış olarak tanımlanabileceği gibi böyle bir tutum, tarafların birbirlerinin gözünde yücelmesine,
saygınlaşmasına yol açacaktır.
insanı insan yapan eksiklikleri,yanlışları,zaafları olarak düşünülse de, bazı olumsuzlukları aşmakta bu düşünen hayvana özgü bir hededir!
akşamüzeri sahilde yürüyorum.sol tarafımdan bir elinde sigara,öbür elinde şarap şişesi olan bir tanrıçanın(bayan) üzerime doğru geldiğini gördüm! tanrıça”pardon ateşiniz varmı? ” diye sorunca durakladım,cevap vermeye hazırlanırken, tanrıçanın 50 metre gerisindeki palmiyelerin altında, ellerinde telsiz olan birkaç kişi farkettim! aklıma, bu saate, bu sahilde,bu kadar güzel bir kızın ne işi olduğu ve arka taraftaki telsizlilerin kim olduğu sorusu geldi! iyiki bol amerikan filmi seyretmişim; bu kız,katili,tecavüzcüyü yakalamak için öne sürülen polis yemi!
içimden, ha ha, ben sizin iyi-kötü polis rollerinizi bilirim güzelim, bu salak hamleniz tarafımdan boşa çıkartılacaktır,emin olabilirsiniz diye geçirerek,polis kadına ”ateşim yok”dedim. arkamı döndüğümde,aklıma amerikan filmelerindeki replikler geldi: hey dostum sen salakmısın? bu kadar ucuz av rolü yapılırmı? neyiniz var sizin,kahrolası aynasızlar gibi,tabi bunları kadına söyleyemezdim,malum tişörtünün altında kesin kulaklık vardır!
geri dönüş güzergahım mecburen aynı yol olduğundan ve kadın polisi merak ettiğimden hızla yürüdüm.uzaktan kadın polisin yanında birinin oturduğunu fark ettim.biri zokayı yutmuş,diye düşündüm. yaklaştığımda gördüğüm insan beni şok etti! bizim kapıcının oğlu fuat salağı! e be geri zekalım, kadının güzelliğine kanıp oturdun ama şimdi hayatın kayacak; bütün suçları üstüne yıkacaklar,adli tıp,soruşturma,medyada bol bol infazlar… bittin lan salak fuat bittin.
yanlarından geçerken fuat’a eve git, gibi bir baş işareti yaptım. bizim salakta aleyküm selam abi,demezmi.anlamadı lavuk. Duramıyorumda, arka taraftaki telsizliler aynı yerlerinde duruyorlar.eve dönüp fuat salağını cepten arayıp uyandırayım diyerek hafiten koşmaya başladım,bir ara geriye dönüp baktığımda fuat’ın polisi kısın şarap şişesinden yudumladığını gördüm.aferin fuat şimdi tam oldu. zehir iç aptal herif.
bu arada fuat salağı,bizim kapıcı memet efendinin ipsiz,kuşaksız oğludur. zaman zaman, yanıma gelip,içini döker, içkiye olan zaafını bildiğimden evde ne varsa çıkartırım,sohbetle içeriz. fuat biraz çakırkeyif olunca: ”bütün suç babamda, eline geçen fırsatları değerlendirseydi, şimdi bizim sitemiz olurdu,biz ele değil, el bize kapıcılık yapardı,aman abi el derken seni kastetmiyorum yanlış anlama “ türünden laflarla babasını suçlardı. bende dilim döndüğünce,nesnel koşullar,sınıf,eşitlik,sömürü diyerek fuat’ın kafasını açmaya çalışırdım ama gel görki fuat, pandoranın kutusuna nisbet, dünyadaki bütün kötülüklerin babasının başının altından çıktığına inanırdı. hal böyle olunca anlatmaktan vazgeçer, kendi düşüncelerime dalar içmeye devam ederdik.
eve döndüğümde hemen fuat’ı cepten aradım,karşıma ”buyur beyim” diyerek babası çıktı.”memet efendi, fuat’ı aramıştım,bu ayki aidat parasını göndercektim”dedim.memet efendi ”beyim siz aidatı vermiştiniz”demezmi,tüh yanlış yalan söyledik”ya unutmuşum memet efendi senide rahatsız ettim”diyerek telefonu kapadım.ne yapacağımı şaşırdım,geri dönsem,polisleri kıllandıracağım,birde durduk yerde beni suç ortağı yaparlarsa? ah lan salak fuat,yaktın aileni…bunlar yoksul insanlar,fuat’ın gazetelerde boy boy resimleri çıkınca kesin memet efendiyi iştende atarlar,5 çocuk yazık,günah. yav elimdende bir şeyde gelmiyor, üzerime düşeni yaptım, gerisi fuat salağına kalmış.sabah ola hayrola…
devrisi gün öğleye doğru fuat aradı”abi nerdesin,sayende hayatımın akışı değişti bi görüşelim” deyince,içimden, tabi oğlum abin, zeki adam münecim tatakı yemezsekte biraz kafamız basar diye geçirip”saat 14.30’de gramafona gel, hem içer,hem dertleşiriz”dedim.
Fuat tam 14.30’da, mutluluktan sekerek içeri girdi. elimi öpmeye kalkıyor” bırak ulan elimi “ dedikçe, o şahin gibi elime atlıyor.içimden,ulan salak fuat buranın formatı el öpmeye uygun değil,millet bize bakıyor,bırak elime,diyorum. neyse güç bela elimi kurtardım. iki bira söyleyerek sohbete başladık.
Fuat hızla “abi, akşam sahilde bir bayanla oturmuştum,sende geçerken selam vermiştin ya “deyince,fuat’ın gözünde kendimi yüceltmek için ”polisti değimli” dedim. fuat “ne polisi abi? “diye cevapladı,kadının gönüllü sivil,palmiyenin altındakilerin polis olduğunu düşünerekten(amerikan filmlerindede gönüllü kurbanlar vardı ya!) ” o zaman palmiyelerin altındakiler polisti? ”. fuat ”yok abi onlar belediyenin memurlarıydı,geceleri kaçak moloz döküyorlarmış,onları yakalamak için pusu atmışlardı”deyince.kendi kendime, ulan paranoyak herif,bütün öngörülerin fooosss çıktı,kendini akıllı zanneden salak, diye söylendim. fuat heyecanla “ abi kız, edebiyatçıymış, ingilterede maksır yapmış” sinirle “mastırdır o “diye düzelttim (bari bunda haklı olayım be 1) . fuat “evet abi o dediğinden yapmış, şimdide fransa’ya gidecekmiş,ama ruh kardeşini arıyormuş” tekrar sinirle ”ruh ikizidir o “ diye düzelttim. fuat “evet abi işte onu arıyormuş,bulacağından eminmiş, bir yazarın romanında varmış martılı bir şeyide yazmış” deyince. öfkeyle ” Jonathan Livingston’mu”diye müdahele ettim. fuat “valla hatırlamıyorum abi, neyse kızla karşılıklı şarabı içtikten sonra kızın evine doğru yol aldık” diye devam ederken, fuat’ın sözünü keserek” şerefine fuat “diyerek bardağı tokuşturdum.
içimden,ulan salak kafam,komplo teorili kafam,manda gönünden kafam, bu hayatımın kadınıymış,Allah belamı versin, ühhüü ağlamak istiyorum,fuat’ta hatunu yatağa doğru götürüyor ki ağlayarak ölmek istiyorum Allahım. bu arada fuat efendide sohbetin gazıyla 3.birasını içip,fıstıklarıda culluk gibi yutuyor,nasıl olsa hesabı ben vereceğim ya! başka zaman gözüme gelmezde şimdi tilt oldum fuat’a!
fuat “sonra abi kızın evine giderken “ deyince kıskançlığımdan sözünü keserek ”babası çıktı” dedim. ”yok abi,babası avusturya’da iş görüşmelerindeymiş,eve gitmekten vazgeçip hatunun bmw’sine bindik” deyince, dağ yada yazlık evine gidiyorlar diye iç geçirdim. fuat “bara gittik abi, kız bana babasının çok parasının olduğunu ama kendisinin bunu önemsemediğini, kısmen mutsuz olduğunu,hayatta paradan çok daha önemli şeyler olduğunu aşkı,dostluğu,hayatı anlattı “deyince,sinirlenerek “ fuat efendi sana kaç yıldır ben ne anlatıyorum, hiç tanımadığın bir kız anlatıncamı kafana girdi? ”dedim. “ yok abi estafurrallah,sende çok anlattın ama ortamın ambisansımıdır nedir”. “ambiyanstır o “. “evet abi ondan işte acaip anladım. mesala,kızın 40 kredi kartı var,kız peynir ekmek yiyor yani ne bilim çok güzel şeyler anlattı be abi “ deyince,ulan bu fuat seyrettiği bir türk filmini anlatıyor olmasın: zengin kız,yoksul oğlan diyalogları f? neyse anlatsın bakalım. garsona biraları tazelettik,fuat efendi beşinci birayı içiyor!
fuat hüzünlenerek ”bardan çıkıp,tekrar bizim sahile döndük,kız senden bahsetti” deyince şaşırarak “ beni nerden tanıyormuş? ” diye sordum. ”seni tanımıyor abi,senden ateş istemiş,sen de ukela ukela,ateşim yok demişsin,sen geçerken bana selam verdin ya ordan hatırladı seni. çok yalnızdım içimi dökecek bir insan arıyordum,ateş bahaneydi,size selam veren insandan doğru garip bir çekim hissettim” deyince “yani benden mi etkilenmiş kız? “diye sordum. fuat “evet abi senden etkilenmiş,içimi dökecektim ona…” …artık fuat’ı duymuyorum, statdayım, dünya kupası finali,uzatmaları oynuyoruz, sağdan bir orta gelmiş,topu göğsümde yumuşatarak indirmişim, kale bomboş, plase yapsam gol olacak ama ben ne yapıyorum abanıyorum, top stratosferde.. ühüüü öldürün lan beni…kahrolsun amerikan kültür emperyalizmi…
fuat hiç susmuyor “ yok dedim o bey ukela değildir,alçak gönüllüdür,size öyle gelmiştir,kızda hayır çok ukelaydı diye idda etti,ben o beyin arkasından geliyordum,sizinle tanışmamıza vesile oldu,böyleyken bile hayır işledi” sözünü kesip ”benim arkamdanmı geliyordun? “ diye sordum. fuat “evet abi senin sahile indiğini görünce, arkandan sohbete geliyordum,kız ateş isteyince” fuat’ın telefonu çaldı,arayan o kızmış, fransa’ya uçuyormuş, teşekkür ediyormuş. fuat anlatıyorda anlatıyor, arada abi sen niye dalıyorsun,hayırdır? “…kafam ambalaj oldu! fuat 7.birayı içiyor! şerefine fuat,şerefine…
rüyalarına domestos abla, cif abi, tursil teyze giren insandır
bkz. hijyen ayhan
not: kapının önüne çöpü döken,duvarına işeyen eşşekler biziz, eylemlerimiz sen pis olana kadar devam edecektir ahhaaaa, pasaklı sally girer rüyana inşallah
sıkışık otobüslerde, kıl hijyenlikliğiyle,tutacağı yada koltukları -pistir düşüncesiyle - tutmayarak, fizik kanunlarına karşı işemeye çalışan, kişiliklere denir.
bkz. hijyen ayhan
not: otobüste yediği vücut çalımıyla, yalnız kalıp,mecburen yanındaki ağır ağabeyin omzunu tutmasıyla sert ültümatom yiyen insandır ahhaaa. foseptik çukuruna düşecesi
an itibariyle tv.de seyredilen haber (dejavu lan bu!) : nasa yetkililerince yapılan açıklamada, uzay mekiğini tamir etmekle görevli astronotların, somun ve civataları kaybetmesiyle, uzay mekiğinin tamirinin,yaklaşık 6 ay uzayacağı bildirilmiştir! (bkz. bu entryin 2 altındaki uzay entrysi) …
bizde bu haber üzerine,işin içyüzünü öğrenebilmek için,kaynağını açıklayamayacağımız istihbaratlarımızdan gelen bilgilerle olayı çözdük, aynen aşağıdadır:
rabırt çırak: sesin çok az geliyor usta,fiber optik kabloda sorun var heralde.
stiiw usta: dudağımı oku o zaman: somunlarla,civataları uzat,okey? elin silikonunda, gözün plütonda olursa duymasın tabii.
rabırt çırak: plütonda yalanmış be usta
stiiw usta: dur sana lazer güdümlü bir tokat patlatayımda östaki borun açılsın,hayvan kere hayvan. hani duymuyordun sen?
rabırt çırak: kulaklarım bir anda sinan çetin’in, paravanı gibi açıldı usta.
stiiw usta: bırak bu ibrahim tatlıses klibindeki usta yalakalıklarını, cıvatayla,somunları uzat.
rabırt çırak: usta ibrahim tatlıses’le, hülya avşar çıkıyorlarmı?
stiiw usta: bize ne lan, elalemin kukusundan. uzat malzemeleri... niye uzatmıyon oğlum? laannn yoksa sen,somunlarla,cıvataları?
rabırt çırak: evet usta, cebimdeydi ama boşlukta bir ronaldinho rövaşatası yapayım derken düşürdüm,dur bi daha bakayım rövaşata yaptığım yere,belki şeytan götürmemiştir yerçekimsiz ortamda!
stiiw usta: gel lan buraya colarado eşşeği,burası sanayi sitesindeki 50 metrekarelik dükkanmı sandın? uzay lan burası uzay.güzelim uzayı kaybettiğin malzemelerle,teksas çöplüğüne çevirdin,geçende spatulayı kaybetmiştin (bu olay gerçektir,aynı astronotlar 2 ay önce spatulayıda kaybetmişler!)
rabırt çırak: haftalığımdan kesersin usta.
stiiw usta: kes lan, bütün avansları çekip iddaaya yatırdığını bilmiyorum sanki.neyse, ben bir merkezi arayıp cıvata,somun istiyim….
………………………………………………………………………………
stiiw usta: alo houston,burası kerkenez 1, alo merkezzz. yine chate dalmış adi herif, allooo maykıl
maykıl: merhaba stiiw,paris hiltonla chatleşiyordumda duymadım ahhaaa, sen ne yaptın uzaykızlarıyla ahaaa
stiiw usta: bırak gevezeliğide beni dinle,bizim rabırt salağı, cıvata ve somunları düşürmüş,acele bir düzine cıvata ve somun gönder, birazda lüfer yap.
maykıl: ahh stiiw’im be, yekten plastik kadın istiyorum desene,ne gereği var şifreli şifreli somunlar,civatalar,lüferler ahhaaaa.
stiiw usta: boşver tamiri rabırt, şu kraterde,güneşe karşı içelim.
rabırt çırak: iyi olur be usta…hadi şerefine . çın-çın
stiiw usta: şerefine.
rabırt çırak: hayırdır usta, hüzünlüsün.
stiiw usta: sonbahardandır
rabırt çırak: iyide usta burada düzleme eğiklik gibi mevsimsel bir durum yok,ne sonbaharı?
stiiw usta: bi sus lan rabırt,susmasan, literatüre uzayda kaybolan ilk çırak olarak geçeceksin, bırakta hüznümüzün tadını çıkaralım. “aaahh,nemrudun kızı, yandırdı bizi, çarptı sillesini felek misâli..”….
…………………………………………………………………………..
onlar ki insanlık için büyük adımlar atıp,entrylerimize gerçek haberlerle malzeme olmaya devam edeceklerdir…
selam şekerrimmm,arkadaşlarının sana bakarak,yağmur acaip yağmış,bütün pınarlar taşmış, türünden tacizlerine kulak asmamalısın.sonuçta yağmur doğaüstü, pardon doğal bir ilişkiydi şey yani yağmur, doğadaki dengeler gereği + yüklü bulutla,- yüklü bulutun,bu arada servis arkadaşın bulut’ta çok hoş çocuk, ay neler yazıyorum ya! yani şekerrriimmm, play station 2’yi kapman için yağmurlu havalardada dışarı çıkıp,coğrafya derslerine girip,arkadaşlarına kulak asmayarak derslerine çalışmak zorundasın.şekerinnn, pınar’ın.
yanıyorum! titreme nöbetiyle gelen yüksek ateş, bütün vücudumu teslim almış durumda, elim,ayağım tutmuyor, soluğum ateş topu! ... iyice halsizleştim, geceyi yalnız geçirmemeliyim … aklıma düşüyor, çağırsam gelir mi? ..samuel beckett'in sözlerini tersyüz edercesine, denemeden yenildiğine inanıp,duygularını yaşamaktan korkarak,gelmez,oysa ne çok ihtiyacım var ona…
-aşkım, .
-bebeğim.
-ateşin var, neden çağırmadın?
-önemli değil,demin çağırmayı düşündüm,sonra vazgeçtim.
bir çocuk edasıyla izliyorum; suya batırdığı havluyu, şefkatle vücudumda gezdiriyor, elleri alımlı,biçimli,elleri çok güzel… hakkında düşündüklerimden dolayı utanıyorum! ... içimden ağlamak geçiyor! ...
-insan açmaza düştüğünde sevdiğini ararmış!
-yorma kendini aşkım
-yorulmam bebeğim,sana ilişkin hiç bir şey yormaz beni
-ateşin çok yüksek, hastaneye gitmeliyiz.
-boşver, birazdan düşer,gel yanıma…
keskin bir tendürdiyot kokusuyla gözlerimi açıyorum, hastanedeyim. yanımda yaşlı bir amca yatıyor.
-amca nerdeyiz?
-kardiyoloji servisinde.
kardiyoloji, fransızca kökenli olmalı,türkçe karşılığı nedir? ... beyaz pantolonun altına, beyaz külot giyen bir hemşire geçiyor,biride siyah giyse ya! saçma sapan,ayrıntılar! ...ateşim hala yüksek … bebeğim, nerdesin? ...
-aşkım,uzat kolunu
-hemşire elbisesini nereden buldun?
-boşver,uzat kolunu serum takacağım
-bırak serumu,merumu.ölüyorum,öp beni
-aşkım,seni tanıdığım ilk günden beri ölüyorsun
-bu sefer gerçekten ölüyorum, öp beni.
-ateş başına vurmuş olmalı,burada mı öpüşeceğiz?
-öpersen ölmem.
-ölme aşkım .
-öp o zaman.
sonsuzluk duygusuyla,dudaklarımız,birbirine karışıyor,genzinin kokusunu özlemişim. soluğumuz kesilmek üzere. gözleriyle, bırakalım, diyor,hayır devam edelim,böyle ölmek istiyorum,diyince,gözleri gülüyor,gözleri çok güzel...ateşim düşmüyor…
radyoda,yeni türkünün,
“geldiğimizde otlar yemyeşildi
ve kuzeydeydi güneş
kömür deposu, boşaldı işte
mamağa son bahar geldi…”
parçası çalıyor.yatak terden göle dönmüş, kötü bir gece geçirmiş olmalıyım, ! nereye gitti bu kız?
x hem hidrolik,hem mekanik olacakki o zaman görecen bu gavuru
not:adamlarla, andaval andaval makineyi seyrediyorlar diye maytap geçmeye hazırlanıyordukki,yaptıkları yorumlardan sonra hızla olay yerinden uzaklaştık(ders niteliğindeki bu entryde,sabah 7.45’te vuku buldu) birde mesaj ekleyelim tam olsun: neymiş efendim,hiçbir şey uzaktan göründüğü gibi değilmiş!
çalışması, national geographic tadında izlenen aynı zamanda yeni sosyal ilişkilere zemin hazırlayan makinedir:
+bah bah nasılda bombeyi verdi.
-sanki, alexs de sovuza
+gardaş nerelisin?
-çalapaladan
arkalardan bir ses: sesiz olun, konsantremiz bozuluyor! ! !
not: greyderin,quantin tarantino’yu kıskandıracak sayıda izleyicisi olduğu tahmin edilmekte.(bu entry,greyderin çalışmasına ilişkin uzaktan kurgulandı,sabah 7.35)
çocuğuz; yalanlarıyla, nişanlı çiftleri birbirinden ayıran,muhtarı koltuğundan eden,ortalığı birbirine katan, metin ayan, en samimi arkadaşım aynı zamanda kankardeşim.başımız sıkışıyor hemen metine,koşuyoruz”meto balığa gideceğiz eve uyduracak bir yalan bul ”metin ciddi adam pozlarında”şefika teyzeler salçalık biber alacakmış,bizde yardıma gideceğiz deyin”diyip, eli cebinde uzaklaşıyor metin, bizler,gördünüzmü lan,nasılda bir çırpıda uydurdu yalanı,helal lan metin sana,diyerek övünüyoruz.metin hakkında her gün yeni bir şey duyuyoruz, metin okulun müdürünü kandırmış,metin statdaki kapıcıyı babam komiser diye kandırıp şeref locasında girip,maçı ordan seyretmiş. metin koca bir yalan fabrikası,yeryüzünde metin’in kandıramayacağı kimse yoktur ,metin gözümüzde bir efsane, tekerlemeleri bile ona uyarlıyoruz: fili yuttu bir yılan,budamı yalan metin ayan. attı yalanı metin ayan,dayan yüreğim dayan. metin’de, metin …cümle aleme yalanlar uyduran metin bir tek bana yalan söylemez çünkü biz kan kardeşiz, kankardeşler birbirine yalan söylemez. (kankardeşlik: kargıyla kestiğimiz ellerimizdeki kanı karşılıklı emmekle oluşturduğumuz bir bağdır) metin’in kankardeşlik konusundada kurbanı çoktur.mahallenin yarısını,gel kan kardeş olalım,deyip,ellerini kargıyla kestikten sonra kendisi bir yalan uydururak sıvışıp,kaçmıştır. bazen kızarım metin’e, bırak yalancılığı,diye. metin güler,geçer…
bir gün okuldan dönüyorum,baktım köşede metin beni bekliyor”ne haber meto? ”elindeki poşeti uzatarak”iyi be ozi,amcamdan para istemeye gidecem,annem poşetteki tavuğu bekliyor,poşeti anneme geçerken bırakmanı isteyecektim”deyince”ayıp ettin metin, yalan yok dimi”sualime”herkese var sana yok,yalanım varsa babam ölsün”deyince gülme krizine tutularak ayrıldık. metin 6 yaşlarındayken babasını trafik kazasında kaybetmişti.geriye tek kalan amcasının yardımıyla kıt kanaat geçinmek zorundaydılar.metin’de kurbanlarını inandırmak için babam ölsün yalanına çok sık başvururdu. buda bizi epey eğlendirirdi…poşet elimde ağır ağır ilerliyorum,soğuksu caddesinin köşesinden çıkan bir kadın hışımla üzerime atlayıp”imdattt hırsız,poşetimi çaldı ” diye bağırmaya başlamazmı! ”ne hırsızı teyzeciğim, bu bizim metin’gilin poşeti”deyip, içimdende,metin herkese yalan söyler bana söylemez,diye teselli bulmaya çalışıyorum.kadın can hıraş bağırıyor,etrafımıza insanlar toplandı.teyze bi sus,ulan bu sokağın yarısı beni tanır,teyze sus, kurbanın olayım sus,sana kendimi vereyim beni kes,teyze sus,teyze çıldırdı bağırıyorda,bağırıyor.ne olmuş, diyen başımıza toplandı,allahtan tanıdık biri yok etrafta.birden enseme sert bir tokat geldi”lan,birde öğrencisin,sana okulda hırsızlıkmı öğretiyorlar”diyen bir lavuk ikinci tokatı patlatmaya çalışyorduki. dönerek yerden aldığım bir taşı kafasına yapıştırarak”kim lan hırsız,rspuçocuğu,söyle bakalım kim hırsız? ”diye arşı alayı ayağa kaldırdım,adam kanayan kafasını tutarak kaçmaya başladı.etrafımdakiler bu tavrımdan ürküp sesizce beklemeye koyuldular,birden”hayırdır”diyen tanıdık bir ses duydum.dönüp baktığımda dayımı karşımda buldum.dayım,teyzeye bir yanlışlık olduğunu, benim böyle şeyler yapmayacağımı,gerekirse tavukların parasını verebileceğini söyledi. kadın poşetteki tavukları alarak kayboldu...dayımla gergin bir şekilde eve doğru gidiyoruz,içimden,metin bana yalan söylemez,herkese söyler bana söylemez,yok yok söylemez,biz kankardeşiz,bana yalan söylemez”diye geçiriyordum ki sol yanımdan korkunç bir karaltının yüzümde patladığını hissettim.”nerden buldun lan o poşeti”diye soran dayım,tekme tokat beni dövmeye başladı”çalmadım dayı “diyorum,dayım”nerden aldın lan”deyip vuruyor”içimden,metin bana yalan söylemez,biz kan kardeşiz,diyorum.gözüm kararıyor,metin bana yalan söylemez,gözüm kapanıyor…
büyüdüm,olgunlaştım; ağır ağabeylerimin,ablalarımın,öğretmenlerimin,
arkadaşlarımın,sevgililerimin,ahlakın,hukuğun,kurumların yalanlarını gördüm. anladım ki bu dünyada, her şey yalan üzerine kuruluyor…
ve bebeğim, 36 yıllık kişisel tarihimde duyduğum en güzel yalan senin uydurduğun yalandı.belki senin için sıradan,anlamsız bir yalan olabilir ama benim için milattı…bu yalandan önce,alkolun coşkun labirentlerinde dolaşarak,saçma sapan ilişkiler yaşayan, umudunu,amacını yitirmiş,anlamsız saatleri tekrarlayan bir adamdım… yalanından sonra yaşamımın akışı değişti,kendime çeki düzen verip,disipline olmaya başladım.işime sarılıyor,sorumluk bilinciyle davranıyor,çevremdeki gereksiz ilişkileri buduyor,ruhumu onarıyordum.hayatımın en mutlu günleriydi desem yeridir…bu yalancı mutluluk geçen günkü randevu talebine kadar sürdü,işte o an bu rüyanın bitebileceği gerçekliği aklıma düştü.randevu saatinin gelmesini hiç istemedim,kalbim sıkışıyor,terliyorum,gözüm sürekli saatte. buluşma anı gelip çattığında “ sana bir şey söylemiştim ya”diye başladığın ilk cümlende ağzını kapatıp, bırak bu güzel yalan sürsün, demeyi çok istedim,öyle istedimki anlatamam.sen konuşurken,gözümün çevresinde yıldızlar uçuşuyordu ama senin karşında güçsüz duramazdım,evet,gibi kelimelerle geçiştirip,durdum.ayrıldıktan sonra seni tekrar aradığımda,lütfen bu yalanı sürdürelim, demeyi düşündüm fakat artık çok geçti,yalan gerçeğe dönüşmüştü… yalanım canımı acıtmadımı,diye soracak olursan,gerçeği öğrendikten sonra çok acıttı,kelimelerin gücüne inan biri olarak bunları yazmayı çok isterdim ama duygularıma tercüman olabileceklerini zannetmiyorum... sana yazdığım bu satırları okuyamayacağını ve seni bir daha göremeyeceğimi biliyorum bebeğim ama yazıp içimi dökmekten başka bir şeyde gelmiyor elimden… o güzel yalanının hatırına sana son bir kez canı gönülden sarılmayı çok isterdim.umarım her şey gönlünce olur.
bilge karasu’nun,bizans’ta “resim kırıcılık”diye adlandırılan baskı döneminde,keşiş andronikos’un inzivaya çekilip,kendini sorgulamasını anlattığı yapıtıdır.
“her gün yeniden bir şeyler yapabilmeli,her gün yeniden kurmalı,düzeltmeli dünyayı,her gün yeni bir şey katmalıki yaşayışına ölüm payı artacak yerde eksilir gibi olabilsin,dağılsın,parçalansın; yaşayışını kolaylaştıran kendi alışkanlıklarının yanında kendi getirdiğin değişiklikte olsun,bu denge içinde,yaşadığını,sürüklenmediğini anla,anlayacak hale gel…” sf. 51
eşofman
11.10.2006 - 10:19rahat insan aksesuarıdır.
“abi, düğüne eşofmanla gideceğim “ haddine getirirler ki, eşşeğin palanını kar suyuyla yıkatacak kadar rahattırlar !
eşofman
11.10.2006 - 10:18içi astarlı olanları vardır ki, çıkartırken yerde break dans figürleri yapmak zorunda kalırsınız. çıkartamayınca da sinirle tekmeleyip yırtarsınız. nasıl olsa yırtık astar görünmüyor, diyede dikmezsiniz.
bir müddet sonra, astarın yırtılan yerindeki açıları hesaplayarak giyip, çıkartmaya başlarsınız ki ' aha başparmağım yırtık yere girdi! tüh lan iyi falso veremedim ' gibi içmonologlarla, keyif almaya başlarsınız.
Seçilme Yaşı
11.10.2006 - 09:37tırışkadan tartışma yaratan öneri: seçilme ve seçme yaşı küçültülsün!
gelin seçilme ve seçme yaşını 6’ya indirelim. nasıl olsa bu ülkenin bütün insanları sınıf başkanlığı seçiminde oy kullanmıştır (hatırlarsanız başkanlığa da, sınıfın en zengini yada velisinin öğretmenle kafa, kol ilişkisi olan çocuklar seç-tir-ilirdi! akıllı olup, sınıfı çekip çevirecek çocuklar ise kitap ve kütüphane kolu başkanlığına seç-tir-ilirdi - kafa bulandırmasınlar diye-) büyüdük ve gördük ki sistem aynı; siyasi partiler kanunu, seçim sistemi gibi barajlı, delege avcılıklı, partiye yardımlı, tek adamlı,parti içi demokrasili terimler çıktı karşımıza. yani küçüklüğümüzün de, büyüklüğümüzün de seçim sistemi özünde aynı ! hepsinden öte bilinçleri bulandırılmış bir seçilen ve seçen kitlesi var ki, bütün yazılanları havada bırakacak cinsten !
not: merak ediyorsanız, ömrüm boyunca herhangi bir kola başkanlık yapamadım! (kendi koluma bile, 6 kere kırıldı!)
Kemal TAŞTEKİN
09.10.2006 - 15:33seninle, yıllar sonra sanal bir ortamda karşılaşacağım hiç aklıma gelmezdi! bir yanımla çok sevindim, öbür yanımla tarifsiz üzüldüm.
seni unuttuğumu sanma kemal! sen, ömrümde tanıdığım en güzel sigara içen insansın, yani bir sigara, bir insanın eline ve dudağına ancak bu kadar yakışır! gülme, ciddiyim. birde bıraktığın bıyık varki, ezber bozan cinstendi ! nasılda, kampüsün, küba mahallesi alt-üst olmuştu? demek gerçek ilerici bıyığı öyle olur ha!
unutmadık kemal, unutmadık! espirilerinle, suskunluğunla(çok şey anlatır) duruşunla,erdemliliğinle, dizelerinle(yolumuzu aydınlatıyor) her şeyinle yüreğimizdesin… artık anlamsız olsa da bir türlü, keşke ve neden sorusunu, o lanet tarih, 27 eylül 1994’ten beri kendimize sormadanda edemiyoruz ! neden kemal, neden? ...
neyse, gereksiz sorularla sonsuzluktaki rahatını kaçırmadan, gözlerinden öperek yazıma son veriyorum.(duygusal şeyler yazmaktan öteye gidemedim! umarım beni anlıyorsundur. evet kemal, iflah olmaz romantiklerdeniz …)
“sen bir rüzgarsın
adın meltem
derin vadilerden esersin
hırçın ve hüzünlü
denizlerin sıcaklığını getirirsin bize
uzak yıldızlardan özlemle …“
kemal taştekin
not: kemal taştekin, hacettepe üniv. türk dili ve edebiyatı bölümü öğrencisiyken, 27 eylül 1994 tarihinde intihar etmiştir. (bu arada bizi buluşturan “mezgiden”e sonsuz teşekkürler..)
uzay
06.10.2006 - 16:32dünyanın ilk kadın uzay turisti kazakistan'ın baykonur üssünden uzaya fırlatıldı...
--------
evet evet bayan astronotu ‘welcome uzay “ pankartıyla onlar karşıladı:
stivv usta: üfff hatuna bak ilik gibi.
rabırt çırak: usta, uzay elbisesi içinde nasıl anladın?
s.u.: bu saçları samanyolunda ağarttık oğlum, anlarız… hatun yaklaşıyor, kapa çeneni …hamfendi uzayımıza hoş geldiniz. ben komutan logar, buda çırağım rabırt
bayan astronot: aahhhaaa , baykonur’da ne kadar espirütel olduğunuzdan bahsetmişlerdi
s.u.: öyleyimdir, ve nedir yazarıyımdır aahhaa. neyse siz yol yorgunusunuzdur, buyrun mekiğe geçelim. siz duşunuzu alıp üzerinize rahat bir şeyler giyerken, bizde içecek ve yöresel yemeklerimizden, meteor kebabı ve mars usulü mercimek çorbası hazırlayalım.
r.ç. (alçak sesle) : samırsakla, soğanı ayırt edemeyen ustam yemek hazırlamaktan bahsediyor.
s.u.:: ne mır mır ediyon lan? çabuk yemeklik malzemeleri hazırla.
r.ç.: usta, benim haftalığa zam konusu vardı?
s.u.: göktaşını kafana koyarsam görürsün zammı, fırsatçı adi, neyse yemeğin lezzetine göre düşünürüz.
r.ç.: memet ali şahin gibisin be usta, zam istiyoruz sadece.
s.u.: tamam lan, ücret sendikacıları gibi vızırdanma, sanki grev yapacak!
---------
rabırt yemeği hazırlarken, stivv ustada çakıdı çakıdı eşliğinde traşını olur,losyonunu sürüp,smokinli uzay elbisesini giyer (çok bilmiş kardeşlerimize not: bizde biliyoruz uzayda başlığın çıkartılmayacağını ama mevzu böyleyken böyle)
r.ç. (içinden) : gidişata bakılırsa bu gece mekiği boşaltmam farz olacak
s.u.: rabırt, yemekler hazırsa hamfendiyi kaldır.
hamfendi kalkar, yemekler yenilir, şaraplar içilir. stivv usta, alır sazı eline, komplikimanlar yaparak, güneşten, aşktan, uzaydan bahseder... gecenin ilerleyen saatlerinde uyuma numarası yapan rabırt, ustası tarafından, mekiği boşalt, emriyle, kapı önüne şutlanır…
ve her güzel gecenin sabahı gibi ayrılık vakti gelir çatar (bkz.afilli kelimeler grubu)
s.u.: şimdi sen kalkıp gidiyorsun, git.
gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar
b.a.: stivv bey rica ederim böyle hisli şiirlerinizi okumayın fırk fırk
r.ç. (içinden) : ya bu şiir sankı allah allah ustammı yaz mış bunu?
s.u.: güle güle
b.a.: kib
----
stivv usta hüzünlere gark olur
s.u.: daha şimdiden onu özlemeye başladım
r. ç.: unutursun be usta
s.u.: ' özledim tenin kokusunu özledim özledim sımsıcak nefesini özledim özledim sohbetini o sesini özledim....'
-----
ve onlar duygularıyla,tamirleriyle entrylerimize malzeme olmaya devam edeceklerdir...
küsmek
03.10.2006 - 15:39küsmek,insanlar arasındaki hukuğun geçici/sürekli olarak askıya alınması/bitirilmesi olarak tanımlanabilecek insanlık hallerindendir! çocuklara özgü bir davranış tarzı olarak nitelendirilinse de zaman zaman eşşek kadar insanlar arasında da küslüklerin yaşandığı gözlemlenmektedir (bazende koca koca kurumlar-devletler-dinler arasında!) .
herkesin bir şekilde yaşadığı bu insanlık halinin,küsme eyleminden sonraki süreci daha çetrefillidir. şöyle ki, küsen taraflardan birinin, geçmişteki yaşanılmışlıkları çarpıtarak 3.şahıslara ilişkinin mahremiyetinide yerle bir etmek suretiyle, deşifre etmesiyle(anlatması) meydana gelen durumdur ki, acıtır! oysa geçmişteki,tuzun-ekmeğin hatırına tarafların susmaları,birbirlerinin hakkında atıp tutmamaları, erdemli bir davranış olarak tanımlanabileceği gibi böyle bir tutum, tarafların birbirlerinin gözünde yücelmesine,
saygınlaşmasına yol açacaktır.
insanı insan yapan eksiklikleri,yanlışları,zaafları olarak düşünülse de, bazı olumsuzlukları aşmakta bu düşünen hayvana özgü bir hededir!
bkz. öğreten adam tadındaki entryler
kız kurusu
29.09.2006 - 15:30otomatiğe bağlanmış “ hala bekarmısınız? “ sorusuna muhattap olan, 30 yaş üzeri evlenmemiş kadın zümresine takılan - cahilane – sıfattır .
not: bu vesileyle 30 yaş üzeri evlenmemiş bayanlara selamlarımı sunarımmmm.
hijyen
29.09.2006 - 15:10sırf hijyeni çağrıştırıyor diye ak partiye, geçen seçimde de ak güvercin hesabına dsp’ye oyunu veren insandır.
bkz. hijyen ayhan
not: ' temiz siyaset ' pankartı nasılda kafana düşmüştü ahhaaaa, dükkanına freni boşalan, çöp kamyonu girer inşallah.
hijyen
29.09.2006 - 15:09yurtta sulh, cihanda sulh ilkesini,sırf ortalık kirlenmesin diye içselleştiren insandır.
bkz. hijyen ayhan
not:
hijyen ayhan: “Allah belanı versin ozi, 70 milyona rezil ettin beni”
ozi: “ayhan vurma,üstün, başın kan,salya,sümük olur ahhaaaa, kokarcalar yuva yapmış ayhan’ın damına, amaaan aman, yavrusunu sinek… “
hayatımın hatası
29.09.2006 - 14:53akşamüzeri sahilde yürüyorum.sol tarafımdan bir elinde sigara,öbür elinde şarap şişesi olan bir tanrıçanın(bayan) üzerime doğru geldiğini gördüm! tanrıça”pardon ateşiniz varmı? ” diye sorunca durakladım,cevap vermeye hazırlanırken, tanrıçanın 50 metre gerisindeki palmiyelerin altında, ellerinde telsiz olan birkaç kişi farkettim! aklıma, bu saate, bu sahilde,bu kadar güzel bir kızın ne işi olduğu ve arka taraftaki telsizlilerin kim olduğu sorusu geldi! iyiki bol amerikan filmi seyretmişim; bu kız,katili,tecavüzcüyü yakalamak için öne sürülen polis yemi!
içimden, ha ha, ben sizin iyi-kötü polis rollerinizi bilirim güzelim, bu salak hamleniz tarafımdan boşa çıkartılacaktır,emin olabilirsiniz diye geçirerek,polis kadına ”ateşim yok”dedim. arkamı döndüğümde,aklıma amerikan filmelerindeki replikler geldi: hey dostum sen salakmısın? bu kadar ucuz av rolü yapılırmı? neyiniz var sizin,kahrolası aynasızlar gibi,tabi bunları kadına söyleyemezdim,malum tişörtünün altında kesin kulaklık vardır!
geri dönüş güzergahım mecburen aynı yol olduğundan ve kadın polisi merak ettiğimden hızla yürüdüm.uzaktan kadın polisin yanında birinin oturduğunu fark ettim.biri zokayı yutmuş,diye düşündüm. yaklaştığımda gördüğüm insan beni şok etti! bizim kapıcının oğlu fuat salağı! e be geri zekalım, kadının güzelliğine kanıp oturdun ama şimdi hayatın kayacak; bütün suçları üstüne yıkacaklar,adli tıp,soruşturma,medyada bol bol infazlar… bittin lan salak fuat bittin.
yanlarından geçerken fuat’a eve git, gibi bir baş işareti yaptım. bizim salakta aleyküm selam abi,demezmi.anlamadı lavuk. Duramıyorumda, arka taraftaki telsizliler aynı yerlerinde duruyorlar.eve dönüp fuat salağını cepten arayıp uyandırayım diyerek hafiten koşmaya başladım,bir ara geriye dönüp baktığımda fuat’ın polisi kısın şarap şişesinden yudumladığını gördüm.aferin fuat şimdi tam oldu. zehir iç aptal herif.
bu arada fuat salağı,bizim kapıcı memet efendinin ipsiz,kuşaksız oğludur. zaman zaman, yanıma gelip,içini döker, içkiye olan zaafını bildiğimden evde ne varsa çıkartırım,sohbetle içeriz. fuat biraz çakırkeyif olunca: ”bütün suç babamda, eline geçen fırsatları değerlendirseydi, şimdi bizim sitemiz olurdu,biz ele değil, el bize kapıcılık yapardı,aman abi el derken seni kastetmiyorum yanlış anlama “ türünden laflarla babasını suçlardı. bende dilim döndüğünce,nesnel koşullar,sınıf,eşitlik,sömürü diyerek fuat’ın kafasını açmaya çalışırdım ama gel görki fuat, pandoranın kutusuna nisbet, dünyadaki bütün kötülüklerin babasının başının altından çıktığına inanırdı. hal böyle olunca anlatmaktan vazgeçer, kendi düşüncelerime dalar içmeye devam ederdik.
eve döndüğümde hemen fuat’ı cepten aradım,karşıma ”buyur beyim” diyerek babası çıktı.”memet efendi, fuat’ı aramıştım,bu ayki aidat parasını göndercektim”dedim.memet efendi ”beyim siz aidatı vermiştiniz”demezmi,tüh yanlış yalan söyledik”ya unutmuşum memet efendi senide rahatsız ettim”diyerek telefonu kapadım.ne yapacağımı şaşırdım,geri dönsem,polisleri kıllandıracağım,birde durduk yerde beni suç ortağı yaparlarsa? ah lan salak fuat,yaktın aileni…bunlar yoksul insanlar,fuat’ın gazetelerde boy boy resimleri çıkınca kesin memet efendiyi iştende atarlar,5 çocuk yazık,günah. yav elimdende bir şeyde gelmiyor, üzerime düşeni yaptım, gerisi fuat salağına kalmış.sabah ola hayrola…
devrisi gün öğleye doğru fuat aradı”abi nerdesin,sayende hayatımın akışı değişti bi görüşelim” deyince,içimden, tabi oğlum abin, zeki adam münecim tatakı yemezsekte biraz kafamız basar diye geçirip”saat 14.30’de gramafona gel, hem içer,hem dertleşiriz”dedim.
Fuat tam 14.30’da, mutluluktan sekerek içeri girdi. elimi öpmeye kalkıyor” bırak ulan elimi “ dedikçe, o şahin gibi elime atlıyor.içimden,ulan salak fuat buranın formatı el öpmeye uygun değil,millet bize bakıyor,bırak elime,diyorum. neyse güç bela elimi kurtardım. iki bira söyleyerek sohbete başladık.
Fuat hızla “abi, akşam sahilde bir bayanla oturmuştum,sende geçerken selam vermiştin ya “deyince,fuat’ın gözünde kendimi yüceltmek için ”polisti değimli” dedim. fuat “ne polisi abi? “diye cevapladı,kadının gönüllü sivil,palmiyenin altındakilerin polis olduğunu düşünerekten(amerikan filmlerindede gönüllü kurbanlar vardı ya!) ” o zaman palmiyelerin altındakiler polisti? ”. fuat ”yok abi onlar belediyenin memurlarıydı,geceleri kaçak moloz döküyorlarmış,onları yakalamak için pusu atmışlardı”deyince.kendi kendime, ulan paranoyak herif,bütün öngörülerin fooosss çıktı,kendini akıllı zanneden salak, diye söylendim. fuat heyecanla “ abi kız, edebiyatçıymış, ingilterede maksır yapmış” sinirle “mastırdır o “diye düzelttim (bari bunda haklı olayım be 1) . fuat “evet abi o dediğinden yapmış, şimdide fransa’ya gidecekmiş,ama ruh kardeşini arıyormuş” tekrar sinirle ”ruh ikizidir o “ diye düzelttim. fuat “evet abi işte onu arıyormuş,bulacağından eminmiş, bir yazarın romanında varmış martılı bir şeyide yazmış” deyince. öfkeyle ” Jonathan Livingston’mu”diye müdahele ettim. fuat “valla hatırlamıyorum abi, neyse kızla karşılıklı şarabı içtikten sonra kızın evine doğru yol aldık” diye devam ederken, fuat’ın sözünü keserek” şerefine fuat “diyerek bardağı tokuşturdum.
içimden,ulan salak kafam,komplo teorili kafam,manda gönünden kafam, bu hayatımın kadınıymış,Allah belamı versin, ühhüü ağlamak istiyorum,fuat’ta hatunu yatağa doğru götürüyor ki ağlayarak ölmek istiyorum Allahım. bu arada fuat efendide sohbetin gazıyla 3.birasını içip,fıstıklarıda culluk gibi yutuyor,nasıl olsa hesabı ben vereceğim ya! başka zaman gözüme gelmezde şimdi tilt oldum fuat’a!
fuat “sonra abi kızın evine giderken “ deyince kıskançlığımdan sözünü keserek ”babası çıktı” dedim. ”yok abi,babası avusturya’da iş görüşmelerindeymiş,eve gitmekten vazgeçip hatunun bmw’sine bindik” deyince, dağ yada yazlık evine gidiyorlar diye iç geçirdim. fuat “bara gittik abi, kız bana babasının çok parasının olduğunu ama kendisinin bunu önemsemediğini, kısmen mutsuz olduğunu,hayatta paradan çok daha önemli şeyler olduğunu aşkı,dostluğu,hayatı anlattı “deyince,sinirlenerek “ fuat efendi sana kaç yıldır ben ne anlatıyorum, hiç tanımadığın bir kız anlatıncamı kafana girdi? ”dedim. “ yok abi estafurrallah,sende çok anlattın ama ortamın ambisansımıdır nedir”. “ambiyanstır o “. “evet abi ondan işte acaip anladım. mesala,kızın 40 kredi kartı var,kız peynir ekmek yiyor yani ne bilim çok güzel şeyler anlattı be abi “ deyince,ulan bu fuat seyrettiği bir türk filmini anlatıyor olmasın: zengin kız,yoksul oğlan diyalogları f? neyse anlatsın bakalım. garsona biraları tazelettik,fuat efendi beşinci birayı içiyor!
fuat hüzünlenerek ”bardan çıkıp,tekrar bizim sahile döndük,kız senden bahsetti” deyince şaşırarak “ beni nerden tanıyormuş? ” diye sordum. ”seni tanımıyor abi,senden ateş istemiş,sen de ukela ukela,ateşim yok demişsin,sen geçerken bana selam verdin ya ordan hatırladı seni. çok yalnızdım içimi dökecek bir insan arıyordum,ateş bahaneydi,size selam veren insandan doğru garip bir çekim hissettim” deyince “yani benden mi etkilenmiş kız? “diye sordum. fuat “evet abi senden etkilenmiş,içimi dökecektim ona…” …artık fuat’ı duymuyorum, statdayım, dünya kupası finali,uzatmaları oynuyoruz, sağdan bir orta gelmiş,topu göğsümde yumuşatarak indirmişim, kale bomboş, plase yapsam gol olacak ama ben ne yapıyorum abanıyorum, top stratosferde.. ühüüü öldürün lan beni…kahrolsun amerikan kültür emperyalizmi…
fuat hiç susmuyor “ yok dedim o bey ukela değildir,alçak gönüllüdür,size öyle gelmiştir,kızda hayır çok ukelaydı diye idda etti,ben o beyin arkasından geliyordum,sizinle tanışmamıza vesile oldu,böyleyken bile hayır işledi” sözünü kesip ”benim arkamdanmı geliyordun? “ diye sordum. fuat “evet abi senin sahile indiğini görünce, arkandan sohbete geliyordum,kız ateş isteyince” fuat’ın telefonu çaldı,arayan o kızmış, fransa’ya uçuyormuş, teşekkür ediyormuş. fuat anlatıyorda anlatıyor, arada abi sen niye dalıyorsun,hayırdır? “…kafam ambalaj oldu! fuat 7.birayı içiyor! şerefine fuat,şerefine…
hijyen
28.09.2006 - 10:32rüyalarına domestos abla, cif abi, tursil teyze giren insandır
bkz. hijyen ayhan
not: kapının önüne çöpü döken,duvarına işeyen eşşekler biziz, eylemlerimiz sen pis olana kadar devam edecektir ahhaaaa, pasaklı sally girer rüyana inşallah
hijyen
28.09.2006 - 10:20umumi tuvalette, dona düşürdüğü son damla sebebiyle, don değiştirmek için don dükkanı arayan,ruhu pis, insanımsı şey.
bkz.hijyen ayhan
not: donunu değiştireceğin her yer mikrop dolu! soyunduğun an vücuduna yapışacaklar aahhhhaaa, prostat olursun inşallah
hijyen
28.09.2006 - 10:19sıkışık otobüslerde, kıl hijyenlikliğiyle,tutacağı yada koltukları -pistir düşüncesiyle - tutmayarak, fizik kanunlarına karşı işemeye çalışan, kişiliklere denir.
bkz. hijyen ayhan
not: otobüste yediği vücut çalımıyla, yalnız kalıp,mecburen yanındaki ağır ağabeyin omzunu tutmasıyla sert ültümatom yiyen insandır ahhaaa. foseptik çukuruna düşecesi
uzay
26.09.2006 - 09:02an itibariyle tv.de seyredilen haber (dejavu lan bu!) : nasa yetkililerince yapılan açıklamada, uzay mekiğini tamir etmekle görevli astronotların, somun ve civataları kaybetmesiyle, uzay mekiğinin tamirinin,yaklaşık 6 ay uzayacağı bildirilmiştir! (bkz. bu entryin 2 altındaki uzay entrysi) …
bizde bu haber üzerine,işin içyüzünü öğrenebilmek için,kaynağını açıklayamayacağımız istihbaratlarımızdan gelen bilgilerle olayı çözdük, aynen aşağıdadır:
stiiw usta: rabırt,somunlarla,civataları uzat,rabırrrt, kime diyorum lan, duymuyormusun?
rabırt çırak: sesin çok az geliyor usta,fiber optik kabloda sorun var heralde.
stiiw usta: dudağımı oku o zaman: somunlarla,civataları uzat,okey? elin silikonunda, gözün plütonda olursa duymasın tabii.
rabırt çırak: plütonda yalanmış be usta
stiiw usta: dur sana lazer güdümlü bir tokat patlatayımda östaki borun açılsın,hayvan kere hayvan. hani duymuyordun sen?
rabırt çırak: kulaklarım bir anda sinan çetin’in, paravanı gibi açıldı usta.
stiiw usta: bırak bu ibrahim tatlıses klibindeki usta yalakalıklarını, cıvatayla,somunları uzat.
rabırt çırak: usta ibrahim tatlıses’le, hülya avşar çıkıyorlarmı?
stiiw usta: bize ne lan, elalemin kukusundan. uzat malzemeleri... niye uzatmıyon oğlum? laannn yoksa sen,somunlarla,cıvataları?
rabırt çırak: evet usta, cebimdeydi ama boşlukta bir ronaldinho rövaşatası yapayım derken düşürdüm,dur bi daha bakayım rövaşata yaptığım yere,belki şeytan götürmemiştir yerçekimsiz ortamda!
stiiw usta: gel lan buraya colarado eşşeği,burası sanayi sitesindeki 50 metrekarelik dükkanmı sandın? uzay lan burası uzay.güzelim uzayı kaybettiğin malzemelerle,teksas çöplüğüne çevirdin,geçende spatulayı kaybetmiştin (bu olay gerçektir,aynı astronotlar 2 ay önce spatulayıda kaybetmişler!)
rabırt çırak: haftalığımdan kesersin usta.
stiiw usta: kes lan, bütün avansları çekip iddaaya yatırdığını bilmiyorum sanki.neyse, ben bir merkezi arayıp cıvata,somun istiyim….
………………………………………………………………………………
stiiw usta: alo houston,burası kerkenez 1, alo merkezzz. yine chate dalmış adi herif, allooo maykıl
maykıl: merhaba stiiw,paris hiltonla chatleşiyordumda duymadım ahhaaa, sen ne yaptın uzaykızlarıyla ahaaa
stiiw usta: bırak gevezeliğide beni dinle,bizim rabırt salağı, cıvata ve somunları düşürmüş,acele bir düzine cıvata ve somun gönder, birazda lüfer yap.
maykıl: ahh stiiw’im be, yekten plastik kadın istiyorum desene,ne gereği var şifreli şifreli somunlar,civatalar,lüferler ahhaaaa.
stiiw usta: bırak haydar dümen’liği,cidden somun,cıvata lazım.
maykıl: bırak be ustam, daha geçen ay civa gibi 2 plastik göndermiştim size ahaaaa
stiiw usta: Allah bushunu versin,torpido ağızlı herif,istemiyorum lan cıvata,mivata
maykıl: ayıpettin stiiw,cıvataları gevşettin ahhaaa…
……………………………………………
rabırt çırak: usta, ne o elindeki mangal,rakı?
stiiw usta: boşver tamiri rabırt, şu kraterde,güneşe karşı içelim.
rabırt çırak: iyi olur be usta…hadi şerefine . çın-çın
stiiw usta: şerefine.
rabırt çırak: hayırdır usta, hüzünlüsün.
stiiw usta: sonbahardandır
rabırt çırak: iyide usta burada düzleme eğiklik gibi mevsimsel bir durum yok,ne sonbaharı?
stiiw usta: bi sus lan rabırt,susmasan, literatüre uzayda kaybolan ilk çırak olarak geçeceksin, bırakta hüznümüzün tadını çıkaralım. “aaahh,nemrudun kızı, yandırdı bizi, çarptı sillesini felek misâli..”….
…………………………………………………………………………..
onlar ki insanlık için büyük adımlar atıp,entrylerimize gerçek haberlerle malzeme olmaya devam edeceklerdir…
pınar altuğ
26.09.2006 - 08:55gönderen: pınar
kime: 14 yaşındaki aliş’e:
selam şekerrimmm,arkadaşlarının sana bakarak,yağmur acaip yağmış,bütün pınarlar taşmış, türünden tacizlerine kulak asmamalısın.sonuçta yağmur doğaüstü, pardon doğal bir ilişkiydi şey yani yağmur, doğadaki dengeler gereği + yüklü bulutla,- yüklü bulutun,bu arada servis arkadaşın bulut’ta çok hoş çocuk, ay neler yazıyorum ya! yani şekerrriimmm, play station 2’yi kapman için yağmurlu havalardada dışarı çıkıp,coğrafya derslerine girip,arkadaşlarına kulak asmayarak derslerine çalışmak zorundasın.şekerinnn, pınar’ın.
not: aliş’in,36’lık dayısı ajda pekkan’a taliptir,duyurulur.
ek not: kimsenin tercihi bizi bağlamaz,maksat muhabbet.
Hasta
25.09.2006 - 16:02yanıyorum! titreme nöbetiyle gelen yüksek ateş, bütün vücudumu teslim almış durumda, elim,ayağım tutmuyor, soluğum ateş topu! ... iyice halsizleştim, geceyi yalnız geçirmemeliyim … aklıma düşüyor, çağırsam gelir mi? ..samuel beckett'in sözlerini tersyüz edercesine, denemeden yenildiğine inanıp,duygularını yaşamaktan korkarak,gelmez,oysa ne çok ihtiyacım var ona…
-aşkım, .
-bebeğim.
-ateşin var, neden çağırmadın?
-önemli değil,demin çağırmayı düşündüm,sonra vazgeçtim.
bir çocuk edasıyla izliyorum; suya batırdığı havluyu, şefkatle vücudumda gezdiriyor, elleri alımlı,biçimli,elleri çok güzel… hakkında düşündüklerimden dolayı utanıyorum! ... içimden ağlamak geçiyor! ...
-insan açmaza düştüğünde sevdiğini ararmış!
-yorma kendini aşkım
-yorulmam bebeğim,sana ilişkin hiç bir şey yormaz beni
-ateşin çok yüksek, hastaneye gitmeliyiz.
-boşver, birazdan düşer,gel yanıma…
kucağındayım,vücudumun ateşi onuda sarıyor,sesizce başımı öpüp,göğsümü okşuyor…takatım kalmadı, göz kapaklarım ağırlaşıyor …
keskin bir tendürdiyot kokusuyla gözlerimi açıyorum, hastanedeyim. yanımda yaşlı bir amca yatıyor.
-amca nerdeyiz?
-kardiyoloji servisinde.
kardiyoloji, fransızca kökenli olmalı,türkçe karşılığı nedir? ... beyaz pantolonun altına, beyaz külot giyen bir hemşire geçiyor,biride siyah giyse ya! saçma sapan,ayrıntılar! ...ateşim hala yüksek … bebeğim, nerdesin? ...
-aşkım,uzat kolunu
-hemşire elbisesini nereden buldun?
-boşver,uzat kolunu serum takacağım
-bırak serumu,merumu.ölüyorum,öp beni
-aşkım,seni tanıdığım ilk günden beri ölüyorsun
-bu sefer gerçekten ölüyorum, öp beni.
-ateş başına vurmuş olmalı,burada mı öpüşeceğiz?
-öpersen ölmem.
-ölme aşkım .
-öp o zaman.
sonsuzluk duygusuyla,dudaklarımız,birbirine karışıyor,genzinin kokusunu özlemişim. soluğumuz kesilmek üzere. gözleriyle, bırakalım, diyor,hayır devam edelim,böyle ölmek istiyorum,diyince,gözleri gülüyor,gözleri çok güzel...ateşim düşmüyor…
radyoda,yeni türkünün,
“geldiğimizde otlar yemyeşildi
ve kuzeydeydi güneş
kömür deposu, boşaldı işte
mamağa son bahar geldi…”
parçası çalıyor.yatak terden göle dönmüş, kötü bir gece geçirmiş olmalıyım, ! nereye gitti bu kız?
-bebeğim nerdesin, bebeğimmm …yoksa,yoksa…
sakit
16.09.2006 - 15:48arkaik kelimelerdendir,susmuş,sessiz anlamlarını içerir.
beni çok ararsınız
16.09.2006 - 12:40tevazu düşmanı insanların sarfettiği cümledir! bırakında biz diyelim,sizi çok ararız diye
not: gerçi bu cümleyi karşımızdaki söylese, içimizden,gelen ağam giden paşam,deyimi geçer ya, neyse.
greyder
16.09.2006 - 11:11izlenilmesi, ihtisas gerektiren bir makine-ymiş, tecrübeyle sabitlendi:
+ operatörün, zemin tesviyesi iyi değil
- iyide kardaşım, adam düz şase kullanıyor
* greyder dediğin kodumu oturtacak toprağı(en anlaşılan yorum! buda terman zoroğlu’ndan aşırma)
x hem hidrolik,hem mekanik olacakki o zaman görecen bu gavuru
not:adamlarla, andaval andaval makineyi seyrediyorlar diye maytap geçmeye hazırlanıyordukki,yaptıkları yorumlardan sonra hızla olay yerinden uzaklaştık(ders niteliğindeki bu entryde,sabah 7.45’te vuku buldu) birde mesaj ekleyelim tam olsun: neymiş efendim,hiçbir şey uzaktan göründüğü gibi değilmiş!
greyder
16.09.2006 - 11:10çalışması, national geographic tadında izlenen aynı zamanda yeni sosyal ilişkilere zemin hazırlayan makinedir:
+bah bah nasılda bombeyi verdi.
-sanki, alexs de sovuza
+gardaş nerelisin?
-çalapaladan
arkalardan bir ses: sesiz olun, konsantremiz bozuluyor! ! !
not: greyderin,quantin tarantino’yu kıskandıracak sayıda izleyicisi olduğu tahmin edilmekte.(bu entry,greyderin çalışmasına ilişkin uzaktan kurgulandı,sabah 7.35)
yalan
15.09.2006 - 10:56bebeğime...
çocuğuz; yalanlarıyla, nişanlı çiftleri birbirinden ayıran,muhtarı koltuğundan eden,ortalığı birbirine katan, metin ayan, en samimi arkadaşım aynı zamanda kankardeşim.başımız sıkışıyor hemen metine,koşuyoruz”meto balığa gideceğiz eve uyduracak bir yalan bul ”metin ciddi adam pozlarında”şefika teyzeler salçalık biber alacakmış,bizde yardıma gideceğiz deyin”diyip, eli cebinde uzaklaşıyor metin, bizler,gördünüzmü lan,nasılda bir çırpıda uydurdu yalanı,helal lan metin sana,diyerek övünüyoruz.metin hakkında her gün yeni bir şey duyuyoruz, metin okulun müdürünü kandırmış,metin statdaki kapıcıyı babam komiser diye kandırıp şeref locasında girip,maçı ordan seyretmiş. metin koca bir yalan fabrikası,yeryüzünde metin’in kandıramayacağı kimse yoktur ,metin gözümüzde bir efsane, tekerlemeleri bile ona uyarlıyoruz: fili yuttu bir yılan,budamı yalan metin ayan. attı yalanı metin ayan,dayan yüreğim dayan. metin’de, metin …cümle aleme yalanlar uyduran metin bir tek bana yalan söylemez çünkü biz kan kardeşiz, kankardeşler birbirine yalan söylemez. (kankardeşlik: kargıyla kestiğimiz ellerimizdeki kanı karşılıklı emmekle oluşturduğumuz bir bağdır) metin’in kankardeşlik konusundada kurbanı çoktur.mahallenin yarısını,gel kan kardeş olalım,deyip,ellerini kargıyla kestikten sonra kendisi bir yalan uydururak sıvışıp,kaçmıştır. bazen kızarım metin’e, bırak yalancılığı,diye. metin güler,geçer…
bir gün okuldan dönüyorum,baktım köşede metin beni bekliyor”ne haber meto? ”elindeki poşeti uzatarak”iyi be ozi,amcamdan para istemeye gidecem,annem poşetteki tavuğu bekliyor,poşeti anneme geçerken bırakmanı isteyecektim”deyince”ayıp ettin metin, yalan yok dimi”sualime”herkese var sana yok,yalanım varsa babam ölsün”deyince gülme krizine tutularak ayrıldık. metin 6 yaşlarındayken babasını trafik kazasında kaybetmişti.geriye tek kalan amcasının yardımıyla kıt kanaat geçinmek zorundaydılar.metin’de kurbanlarını inandırmak için babam ölsün yalanına çok sık başvururdu. buda bizi epey eğlendirirdi…poşet elimde ağır ağır ilerliyorum,soğuksu caddesinin köşesinden çıkan bir kadın hışımla üzerime atlayıp”imdattt hırsız,poşetimi çaldı ” diye bağırmaya başlamazmı! ”ne hırsızı teyzeciğim, bu bizim metin’gilin poşeti”deyip, içimdende,metin herkese yalan söyler bana söylemez,diye teselli bulmaya çalışıyorum.kadın can hıraş bağırıyor,etrafımıza insanlar toplandı.teyze bi sus,ulan bu sokağın yarısı beni tanır,teyze sus, kurbanın olayım sus,sana kendimi vereyim beni kes,teyze sus,teyze çıldırdı bağırıyorda,bağırıyor.ne olmuş, diyen başımıza toplandı,allahtan tanıdık biri yok etrafta.birden enseme sert bir tokat geldi”lan,birde öğrencisin,sana okulda hırsızlıkmı öğretiyorlar”diyen bir lavuk ikinci tokatı patlatmaya çalışyorduki. dönerek yerden aldığım bir taşı kafasına yapıştırarak”kim lan hırsız,rspuçocuğu,söyle bakalım kim hırsız? ”diye arşı alayı ayağa kaldırdım,adam kanayan kafasını tutarak kaçmaya başladı.etrafımdakiler bu tavrımdan ürküp sesizce beklemeye koyuldular,birden”hayırdır”diyen tanıdık bir ses duydum.dönüp baktığımda dayımı karşımda buldum.dayım,teyzeye bir yanlışlık olduğunu, benim böyle şeyler yapmayacağımı,gerekirse tavukların parasını verebileceğini söyledi. kadın poşetteki tavukları alarak kayboldu...dayımla gergin bir şekilde eve doğru gidiyoruz,içimden,metin bana yalan söylemez,herkese söyler bana söylemez,yok yok söylemez,biz kankardeşiz,bana yalan söylemez”diye geçiriyordum ki sol yanımdan korkunç bir karaltının yüzümde patladığını hissettim.”nerden buldun lan o poşeti”diye soran dayım,tekme tokat beni dövmeye başladı”çalmadım dayı “diyorum,dayım”nerden aldın lan”deyip vuruyor”içimden,metin bana yalan söylemez,biz kan kardeşiz,diyorum.gözüm kararıyor,metin bana yalan söylemez,gözüm kapanıyor…
büyüdüm,olgunlaştım; ağır ağabeylerimin,ablalarımın,öğretmenlerimin,
arkadaşlarımın,sevgililerimin,ahlakın,hukuğun,kurumların yalanlarını gördüm. anladım ki bu dünyada, her şey yalan üzerine kuruluyor…
ve bebeğim, 36 yıllık kişisel tarihimde duyduğum en güzel yalan senin uydurduğun yalandı.belki senin için sıradan,anlamsız bir yalan olabilir ama benim için milattı…bu yalandan önce,alkolun coşkun labirentlerinde dolaşarak,saçma sapan ilişkiler yaşayan, umudunu,amacını yitirmiş,anlamsız saatleri tekrarlayan bir adamdım… yalanından sonra yaşamımın akışı değişti,kendime çeki düzen verip,disipline olmaya başladım.işime sarılıyor,sorumluk bilinciyle davranıyor,çevremdeki gereksiz ilişkileri buduyor,ruhumu onarıyordum.hayatımın en mutlu günleriydi desem yeridir…bu yalancı mutluluk geçen günkü randevu talebine kadar sürdü,işte o an bu rüyanın bitebileceği gerçekliği aklıma düştü.randevu saatinin gelmesini hiç istemedim,kalbim sıkışıyor,terliyorum,gözüm sürekli saatte. buluşma anı gelip çattığında “ sana bir şey söylemiştim ya”diye başladığın ilk cümlende ağzını kapatıp, bırak bu güzel yalan sürsün, demeyi çok istedim,öyle istedimki anlatamam.sen konuşurken,gözümün çevresinde yıldızlar uçuşuyordu ama senin karşında güçsüz duramazdım,evet,gibi kelimelerle geçiştirip,durdum.ayrıldıktan sonra seni tekrar aradığımda,lütfen bu yalanı sürdürelim, demeyi düşündüm fakat artık çok geçti,yalan gerçeğe dönüşmüştü… yalanım canımı acıtmadımı,diye soracak olursan,gerçeği öğrendikten sonra çok acıttı,kelimelerin gücüne inan biri olarak bunları yazmayı çok isterdim ama duygularıma tercüman olabileceklerini zannetmiyorum... sana yazdığım bu satırları okuyamayacağını ve seni bir daha göremeyeceğimi biliyorum bebeğim ama yazıp içimi dökmekten başka bir şeyde gelmiyor elimden… o güzel yalanının hatırına sana son bir kez canı gönülden sarılmayı çok isterdim.umarım her şey gönlünce olur.
Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
13.09.2006 - 13:41bilge karasu’nun,bizans’ta “resim kırıcılık”diye adlandırılan baskı döneminde,keşiş andronikos’un inzivaya çekilip,kendini sorgulamasını anlattığı yapıtıdır.
“her gün yeniden bir şeyler yapabilmeli,her gün yeniden kurmalı,düzeltmeli dünyayı,her gün yeni bir şey katmalıki yaşayışına ölüm payı artacak yerde eksilir gibi olabilsin,dağılsın,parçalansın; yaşayışını kolaylaştıran kendi alışkanlıklarının yanında kendi getirdiğin değişiklikte olsun,bu denge içinde,yaşadığını,sürüklenmediğini anla,anlayacak hale gel…” sf. 51
karanlığa söylenen şarkılar
13.09.2006 - 11:20'güneş doğacak
açacak çiçek
çavbellla çavbella çavbella çav çav çav...'
not: ideolojik cesaretle karanlık korkusu kesiliverir
karanlığa söylenen şarkılar
13.09.2006 - 11:14'bazen bir çocuğun
karanlıktan korktuğu gibi
seni sevmekten korkuyorum...'
kayahan
not: korku çocuğa mal edilerek,ben korkmuyorum makamında söylenir! ! ! !
Toplam 332 mesaj bulundu