Nuri Gamsız Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • sigara

    15.07.2009 - 15:20

    şimdiler de suç aleti olarak lanse edilen keyif maddesi. yüzeysel bir yaklaşımla: bizim sigara içerken çıkardığımız halkalar, burundan üfürmeler, halının altına kül sallama özgürlüklerimiz ne olacak?

  • mersin

    14.07.2009 - 15:58

    yine, yeni, yeniden nakaratlarıyla buluştuğum kent.

    bu kadar hasret çekip, özlediğim, uğruna (uyduruk) yazılar döktürdüğüm, mistik bir aşkla bağlandığım kentin, ergen çocuklar gibi beni tersleyip, soğuk davranması canımı sıkıyor. dinle beni:

    öncelikle, o eski hatırladığın insan değilim (daha önce de yazmıştım, insanın kendisini anlatması meşakkatlı bir iş, diye. deneyelim) kendimi temize çektim, mis amber kokular süründüm, büyüdüm, çoğaldım evet çoğaldım: müjdemi vereyim, sana bir oğlan getirdim. seversin sen külhan, ateş gibi çocukları. benimkisi de öyle... neyse, fazla duygusallaşmadan, uzatmadan kısa keseyim. biliyorum yazı biraz yavan, eksik oldu, ayrıntıları daha sonra yazarım, hadi naz yapmadan kucağına al beni, soluğunu hissedeyim.

  • mersin

    21.01.2008 - 17:03

    bütün iş yoğunluğum arasında güzelleme yaptırmak için burnumun direğini sızlatan şehir.

    klişeleşmiş bir cümleyle: senden ayrıldığım için bana kızgınsın, biliyorum. ama mecbur olduğumu da sen biliyorsun. yoksa, senin çipuralarını, fındıkpınarı’nı, yamuk-yumuktepeni, salaş meyhanelerini,”ileri aslanlarım”ın yankılandığı stadını, turunculara bürünmüş portakal bahçelerini, berber nickole’ü, duygularımın ayyuka çıktığı sokaklarını, karpit patlattığım yalaklarını, rusoupularını(geniş anlamıyla) , sevdiklerimi, hayal kırıklıklarına gark ettiklerimi, dostçuklarımı, şeytan yeğenlerimi bırakır mıydım? ..içimi dökmek istiyorum sana, varsın “mersin pıtırcığı” desinler, umurum da değil;

    sabah, (aslan gibi) heyecanla uyanıyorum, lodosun getirdiği kesif bir iyot kokusu içimi kaplasın diye! ama nafile. poyrazın, bayrak direklerinin başlıklarını birbirine sürterekten çıkarttığı insanı çıldırtan klik-klik’ li mekanik ses ve kömür kokusuyla kalkıyorum. o an her şeye boş vermek geliyor içimden. leman’ daki ne işim var adamı oluveriyorum. sinirlerim laçkalaşıyor; kes biletini git kentine, insan kentiyle vardır, alma 3 kuruş fazla, olmasın koltuğun, diye kendime kızıyorum. sabah sabah limonlu votka… gevşeyerek, bu ayrılığı mantıksal düzlem de (eşek gibi) tekrar yoğuruyorum: mec-bur-sun…kendimi (maymun gibi) motive etmeye başlıyorum; hadi lan yüreğim, ha gayret, az kaldı, bu son ayrılığın olacak, ışıl ışıl günler seni bekliyor, bir daha uzaklaşmayacaksın kentinden, bak, zor da olsa geçiyor günler...

    öğlen, (votkanın etkisiyle, kedi gibi) kıvırıyorum: belki de uzaktan sevmek en güzeli!

    ikindi (inek gibi) tükürdüğümü yalıyorum: o şehirde kendini tekrar etmeye başlamıştın, biraz nefeslen.

    akşam, (akrep gibi) kaçacak yer yok, kandaki promil sayısı da düştü; mantığının **(mersine has sunturlu bir küfür) mersin’i istiyorum lan, üüühü-ühü.

    not: spontane yazılmış, bir yazıdır. imla ve mantık hataları affola.

  • Teyzem

    08.01.2008 - 21:15

    ay yüzlü, bahtı kara, anne tamı;

    (o yüz söndü!

    …garip teyzem, henüz 13 yaşındayken zorla abdo köre (kör abdullah) veriliyor (evlendiriliyor) …gel zaman, git zaman teyzemin çocuğunun olmadığı anlaşılıyor. abdo kör zülümkar, abdo kör cani; her gece al kızıl kana boyanan kadar dövüyor teyzemi. zavallı, şeyhlere, yatırlara, dağlara, ağaçlara adaklar sunuyor, geceler boyunca allaha yalvarıyor, olmuyor da olmuyor. dayanamıyor, eruh’un çevre köylerinde kendisine rakip olmayacak ama çocuk doğurabilecek bir kadın arıyor. sonun da ermeni dönmesi iki gözü görmeyen güley i buluyor. güley iki oğlan doğuruyor. teyzem, oğlanları, oğlu biliyor, bağrına basıyor, emek veriyor, büyütüyor…abdo kör, uçan kuşu ispiyonluyor, abdo kör ajan. rüzgar abdo körden yana, abdo kör hain, abdo kör olur olmaz sebeplerle teyzemin yüzünü kraterlerle çeviriyor, bin bir işkence, sopa, dayak... gün yüzü görmüyor kadın…

    çocukluğum geliyor aklıma: kara kış gecelerinde bizleri etrafına toplar, tostopalaklı, yımbıryuvalak, kıllıkaplaklı ayı hakketlerini (hikayeleri) anlatırdı. teyzem dengebej, teyzem hüzzam makamında bir parça, teyzem gaz lambasının ışığında anlattığı perilere benziyor, kollarına alıyor bizi, miski amber teyzem…ossey, diyor, bele(evet) vallah, diyor, male vişşş, diyor, diyor da diyor…

    …yoğun bakım da pelteye dönmüş teyzem, 20 kilo ya var, ya yok, ölüyor teyzem, kısır teyzem, bahtı kara teyzem, ay yüzlü teyzem…öldü teyzem, teyzem öldü…)

  • doktorculuk oyunu

    09.10.2007 - 23:59

    boyacı emrullah ustanın kızı, gökşen’ le, kesilmiş portakal ağacının yalağında (çukurunda) sürekli tekrarladığımız oyundu (o zamanlar internet, facebook, cep telefonu, e2 yoktu) ben genel cerrah alanında uzman doktor, gökşen’de sürekli hemeroid tedavisine muhtaç bir hastaydı. aramızda ki ilişki hipokrat yeminine sadık kalmayan türdendi…devamı formatı zorlayacağından isteyene özelden devam edebilirim.

    tanım: yaratıcı bir çocuk oyunudur, yetişkin zamanlarda dahi çağrışım yapar, o kadar yani…

  • aşk

    09.10.2007 - 23:48

    yargılanan en kolay duygudur! (veciz bir gizirgahtan sonra topla, toplayabilirsen)

    kendi yaşamımızda yada çevremizdeki yaşanmışlıklarda korkunun, öfkenin, sevincin,hüznün,acının binbir türlü akla büründürülmesi, maruz gösterilmesi, tahlil edilmesi, saptamalarda bulunulmasına tanık olmuş yada bizathi yapmışızdır. sıra, yaşamın en ateşli dinamiği aşka geldiğinde ahlaki, toplumsal, bireysel yasakları, yanlışları, anlaşmazlıkları, sorgulamaları anında devreye sokup, en yüce duyguyu kıstırmaya kalkmışızdır.(1.çoğul ağızla yazıyoruz, topla, toplayabilirsen. ağzımıza s.çayım)

    yapmayın güzellerim, canlarım (sokak ağzına evrildik, çıkarıyorum) , aşk denilen duygulanım da kaybetmekte olasılıklar dahilindedir: aşk, kaybetmeyi göze alabilmektir aynı zamanda (buranın en güzel yanı, mod baskısından, format korkusundan uzak, rahatlıkla muhataplarına cevap yazabilmekte, devam) ama işte insanız, duygularımız var, beklentilerimiz, badiş-ler-imiz var, hal böyle olunca, anlamadan, dinlemeden, duygulanımlar karşısında hakim rollerine bürünecek insanların önce savunma avukatlıklarını yapması gerekir. (tanım 1.asliyeye döndü vıınnnnn)

    tanım: mader: “aşk bir kaçıştır, insanın sığındığı bir sığınak; yüreği yaralı olanların, çaresizlerin kurduğu bir hayaldir aşk' (m. uzun; aşk gibi aydınlık ölüm gibi karanlık)

  • Türk Ocağı

    24.09.2007 - 21:49

    yıllardır, devleti alinin bürokratik yapılanmasının levazımatçılığını yapmış ocaktır. şimdilerde akp' nin kendi kadrolarını devşirmesiyle kontrapide durumlarıyla ters köşeye yatmışlardır.

    not: aman bananey ya!

  • aşk

    24.09.2007 - 21:43

    ince ince, ilmek ilmek, badiş badiş örülen,; önkoşulsuz, ezbersiz: canı gönülden (bu kelimeye nasıl hastayım, anlatmam) amok koşucusu sprinterliği kıvamında delice bir duyguymuş!

    1001. kez refere etmek pahasına -gocunmadan- hakikaten emekmiş!

    not: gizem, kovalanmak, ufuklara dalmak sizin,

    insan sıcaklığı, sohbet, cancişlik sevenlerin olsun…

  • duygusallık

    25.06.2007 - 22:56

    içli insanlarız;

    öğrettiğiniz o mekanik, soğuk, akılcı çözümlemelerinizi içselleştiremedik, özür dilemiyoruz. duygularımızla, aklımızı aynı pota da eritmeyi bir türlü beceremedik, salak sizsiniz!

    biliyoruz, adımızın baş harfinin “o” olduğunu bildiğimiz gibi biliyoruz; biz yine koşulsuz, hesapsız sevdaların peşinde koşacağız. bunun bedelini yüreğimiz de açılan onulmaz yaralarla ödeyeceğimizi de biliyoruz.. mazoşist falan değiliz; ruhumuza yakışanı giyiyoruz, yüreğimizin tınısına ayak uyduruyoruz…

    sevdaya, hayata ilişkin umutlarımız dipdiri duruyor ve gülüyoruz, en büyük servetimizi harcadığımızı bile bile ağız dolusu gülüyoruz.

  • mardin

    16.06.2007 - 22:52

    yok oluşların, hasretlerin, sevginin, nefretin, korkunun…kısaca yaşama ilişkin her şeyin ama her şeyin taşlara işlendiği şehir. yaşar kemal’ in ifadesiyle, peynir gibi kesilmiş taşlar! ve o taşlara hayat veren, taş ustalarının sabrı ve duyguları yansıtmada ki becerileri: takdire şayan!

    taş olan kısım merkez ve burası gündüz seyranlık, gece gerdanlık olarak anılıyor. ama asıl unutulan, bunların ortasındaki pırıl pırıl çerezci dükkanları! elini atıyorsun fıstık, gözünü süzüyorsun badem! öyle ki 3-4 gün kalsa da tazeliklerinden bir şey kaybetmiyor. neyse, yazıyı kişiselleştirmeden şehrin kültürel, sosyolojik, mimari özelliklerinden bahsetmeye devam edelim;

    şehrin aşağı tarafta, sonsuzluğa uzanan, cetvelle kesilmiş gibi kendi içinde düzenli, ahenkli (geldiğim de yeşildi, şimdi sarıya çalıyor) uçsuz, bucaksız mezopotamya ovası; her an renk değiştirip, delirmişcesine üzerimize kara yağmur bulutlarını savuran, bazen de dinginliğiyle masmavi bir denizi çağrıştıran, güzelim ova. bu arada mardin kızları, kot pantolon üzerine etek, kumaş pantolonlarının üzerine uzun gömlekler giyerek, garip bir görüntü sergiliyorlar! ya erkeklerin hayal dünyasını, yaratıcılıklarını geliştirmek yada kalça göstermeme eylemi yapıyorlar! anlamadım gitti. neyse hem formun, hem alter egomun sınırlarını zorlamayayım. neyse konun özüne dönelim;

    yukarısı ise mazı ağaçları, zülme karşı direnişin sembolü turuncu renkli ters laleler, mor menekşelerin yetiştiği, beyaz suyun aklaştırdığı, gizemli haliyle insanı kendine çeken, yemyeşil sıra dağlar… ve bu sıra dağlardan yankılanan farklı kültürlerin, dinlerin-mezheplerin, dillerin oluşturduğu kardeşlik türküleri…

    bir mardin türküsü yazalım da tam olsun:

    turnam gidersen mardin'e
    turnam yare selam söyle
    karlı dağların ardından
    turnam yare selam söyle

    turnam gidersen akdaş'a
    karlı dağlar aşa aşa
    hem kavime hem kardaşa
    turnam yare selam söyle

  • müdür osman abi

    13.06.2007 - 11:59

    kısa boyu, hafif tombalaklığı, yüzünde ki tane tane benleriyle*, perdedeki sıradan baş aktörleri ters yüz eden osman abi, kendini yönetmekten acizken (yada teorik olarak bütün hiyerarşik yapılanmaların karşısında, otonom) biraz kaderin tecellisi, azda mecburiyetten müdür oluvermişti.

    insana olan inancı çelik bilek gibi olan osman abi, hayal ettiği, kolektif akılla, eşit, özgür bir daire yaratmak için bütün koşullarını zorlarken, memur (emekçi) arkadaşlarının osman abinin bu girişimlerini köylüce (oportinist-ce) yorumlayıp, davranması osman abinin jakobenliğe meyletmesine yol açmıştı. (hele, kendini koyun gibi hissettiği, yıllardan beri derin nefret duyarak, ilk kaldıracağım şey dediği imza sirküsünü kaldırma girişimi, memur arkadaşlarının geç gelişleri, uyarıdan anlamayışları, erken kaçışlarıyla, fiyaskoyla sonuçlanmış, osman abiyi derinden üzmüştü) her şeye rağmen çalışanlarıyla samimi kontak kurmaktan geri durmayan osman abi çok sevdiği şehrinden uzak kalmasının verdiği asabiyetle zaman zaman arkadaşlarına fevri davranabiliyordu. neyse ki arkadaşlarının büyük kısmı halden anlayan, olgun insanlardı ve osman abiyi gerçekten abi gibi görüp, seviyorlardı. yine bir gün…

    osman abiyi bir entrye sığdıramayacağımız için don lastikli çocukluğundan, tan gazeteli ergenliğine, ergenliğinden gençliğindeki aşklarına, aşklarından orta yaştaki bunalımlarına kadar olan süreci parça parça anlatmak hem onu tanımak açısından, hem de saygısızlık etmemek açısından elzemdir.

    *radyodan en çok dane dane benleri var yüzünde, parçasını istiyordu ama ela gözlerinden fırlattığı bakışları, gerçekten can alıcıydı.

  • Değer

    04.06.2007 - 14:29

    psikolojik açılımlarla, minibüs yazılarının arasından;

    karşınızdakine bir değer yükler, pratikte de bunu gösterecek girişimler de bulunursunuz. bu değeri iliklerine kadar hisseden karşınızda ki, hukuğu geliştirip, zenginleştirmek yerine anlaşılmaz bir şekilde hoyratlaşarak, özeni, inceliği elinden bırakıp, ilişkiyi köreltmeye başlar! ne oluyor ya, deyip, yaşananların adını koymaya çalışırsınız: sizi elde etmenin dayanılmaz hafifliği, kaçan- kovalayan paradoksu, heyecan bitti vs.vs. sonuçta her ne menemse, ilişkiniz yıpranır ve gözden geçirmek zorunda kalırsınız. üç vakte kadar iki yol gözükür, ya by-pass yada ilişki mezarlığına mevtayı sessizce gömmek…

    göğsüm daralıyor yüreğim kanıyor, olmasaydı sonumuz böyle… mırıl mırıl. ama geçtir hem de çok geç, bunu daha önce düşünüp, buna uygun davranacaktın a merkepinoğlu/kızı.

    (bkz. hayat ne tuhaf vapurlar filan)

  • alkol

    25.05.2007 - 23:10

    içilmesi, dahili ve harici binlerce sebepe gebe olan sıvı;

    kulağınıza bir melodi çarpar: “buraları sevemedim gönlüm orada” lan, bu parça sanki benim ruh halimi anlatı…çın-çın

    amma çirkinleşmişiz be badiş, hadi çın-çın (bkz. içelim, güzelleşelim mottosu)

    başlığı, bir alkoliğin günlüğüne çevirmişiz öyleyse altogether çın-çın

    sebepsiz, direk çın-çın

  • memnun kaygısız

    25.05.2007 - 22:52

    (nedir’ in tanımının yapıldığı sağ üstteki “bu sayfalarda, hangi terim bize ne anlatıyor, hangi sözcük bize neyi çağrıştırıyor bunu yazıp paylaşıyoruz” kısmını göz önünde bulundurarak)

    memnun kaygısız; bodoslama amcamı çağrıştırıyor! (soyadımı bilenlere sadri alışık selamı gönderiyorum) amcam, yüzünden gülümsemesini eksik etmeyen(yüzü aynı zaman da ben tarlası) yaşamla bağları kuvvetli, ufak tefek sorunları kulak arkası eden, aşmış bir adamdı. soyadının (kaygısız) tersine, çevresindeki komşuluk ilişkilerinden, ülkenin temel sorunlarına kadar, duyarlılıkla yaklaşan kaygılı bir insandı. kıt kanat geçinmesine rağmen çocukluğumu renkli hediyeler sunarak (hayal dünyamı zenginleştirmiştir) keyifle geçmesini sağlamıştır…

    amcamın bu neşesi, diriliği, coşkusu yengemi kaybedene kadar sürdü! yengemi kaybettikten sonra amcam hüznün bütün karalığıyla yaşamdan elini, ayağını çekti! dünyalar güzeli memnun amcam, bir deri, bir kemik kalmıştı. bütün uyarılara, iyi niyetli teselli girişimlere yüz çevirip, yalnızlığın kör kuyusun da intihara hazırlanıyordu. bitti, yaşamı trajediye dönüşüyor dediğimiz bir anda amcamın hayatı yeni bir aşkla yeşerdi! amcam, yaşama kaldığı yerden bütün hızıyla devam etti-ediyor…

    memnun kaygısız: amcam, güzel amcam, can amcam...

  • alkol

    15.05.2007 - 23:30

    temel adabı: diş, dil, damak kombinasyonuyla içilmesidir (meal: ağız!):

    salyalarını, sümüğünü, öküzlüğünü, özlemlerini alkol masasına yatırabilirsin. masa kaldırır (edip abiye bin selam) . empati yeteneğini sonuna kadar kullanabilirsin. merak etme, alkol yardımcın olur. saate bakma, yapabileceğin en kötü harekettir (zira kalabileceğin her şeye geç kalmışsındır zaten) kendini dinle. birazdan, uzağın da olduğun her şeyin özlemi, seni yakıp, kavuracaktır;

    palmiyeleriyle, iyot kokusuyla, martı çığlıklarıyla, huzur bulduğun küçük koy! kirli masa örtüleri, ağzı kırık bardakları, sıcak servisiyle, salaş meyhane. ossuruk çiçeklerinin, ebe gömeci ve kuzu kulaklarıyla iç içe geçtiği, yumuk bir tepe. arıların ahenkli melodileriyle çiçeklerine konduğu portakal ağaçları. …ve bir çift güzel göz…

    içmesini bilene...

  • anneler günü

    15.05.2007 - 20:35

    'ana, ana,
    gümüş olmak istiyorum,

    oğul, oğul,
    çok üşürsün sonra,

    ana, ana,
    su olmak istiyorum.

    oğul, oğul,
    çok üşürsün sonra.

    ana, ana,
    yastığına işle beni.

    oğul, oğul,
    olur hemen şimdi'

    şiir: lorca- beste: ruhi su- çeviri: sait maden

    not: anneler gününe ithafen, sırf o günün anlamını delik deşik eden zihniyete kızgınlıktan, bugün yazılmak zorunda kalınan dizelerdir.

  • orhan veli

    12.05.2007 - 00:49

    mevsime-ruh hallerimize- denk düşmesi babında, baharın ilk sabahları şiiri var ki her sabah okumak farz;

    baharın ilk sabahları

    tüyden hafif olurum böyle sabahlar;

    karşı damda bir güneş parçası,

    içimde kuş cıvıltıları, şarkılar;

    bağıra çağıra düşerim yollara;

    döner döner durur başım havalarda.

    sanırım ki günler hep güzel gidecek;

    her sabah böyle bahar;

    ne is güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.

    derim ki: 'Sıkıntılar durdursun! '

    şairliğimle yetinir,

    avunurum.

  • chp ve dsp'nin birleşmesi

    07.05.2007 - 21:52

    chp+dsp=csp uyar!

    iyi de asıl sorun (duygusuz birliktelik değil) programlarını yeniden şekillendirip, soldan, emekten, özgürlükten yana ilkeli birliktelikle çekim merkezi haline gelmeleri değil mi?

    beni bağlamaz, hayatım da oy vermedim, vermem de ama ortada iyi niyetli sosyal demokratlar var o açıdan. yoksa bu bahar akşamı, orhan veli' den 'baharın ilk sabahları' şiiri var ki, nefüs!

  • doğum günü

    01.05.2007 - 21:28

    kişisel tarihinizin kakmalı günüdür;

    kişisel dedik ya, dur açayım;

    geriye bakma;

    bir soluklan orta yaş! çetelen de ne var ne yok? ıkınma, ıkınma, rahat ol. yiyip, içip, sıçtın ama sen de farkındasın yokuşu 2. vitesle çıkmak zorundasın artık! (üstüne geliyorum)

    hani bir kız vardı, seni çok seven, ne oldu ona? yoksa, yoksa… tamam lan, tamam. devrek bastonu tirer artık seni. iyi de neden? hay egona s.kayım! şimdi yaz dur, doğum günün bana gelmediğin gündür. ne bekliyordun ya, doğum günü eşeği? bak 1000 kilo metre öteden ses radyodan isteğin çalıyor, kapak olsun sana. metil+ hüzün= ancak bu kadar olur.

    neydi, doğum günü: güneşin en güzel doğduğu gün, salla…

  • portakal çiçeği

    25.04.2007 - 15:54

    şimdi portakal çiçeklerinin kokusu arşı alayı sarmıştır mersin'de. dağ meltemlerinin esmesiyle insanın bütün hücrelerin de hissettiği bu muhteşem kokuya gece sefaları eşlik eder ki işte bu iki muhteşem koku, her bahar duyguları kaşıyıp, kışın bütün kasvetini, karalığını yerle bir eder. sizi teslim alan bu kokuya karşı koyamazsınız. inceden alkolle süslemeye başlarsınız. bu güzelim kokunun yeşerttiği yaşama sevincinizle beraber, gariptir, derin bir eksiklik duygusu ruhunuzu kaplar. ama uzun sürmez. portakal çiçeğinin kokusu tekrar tekrar kınınızdan fırlatır sizi…bir koku bu kadar mı özlenir?

  • mardin

    13.04.2007 - 23:11

    milyarlık cep telefonlarından ‘yeaaa burası çok fantastik, tarih kokuyor’ tıslamalarıyla batıda ki arkadaşlara tasvir edilmeye çalışılan ama iki milyonluk el emeği, göz nuru ürünleri, bir milyona indirmek için cebelleşen eşşşeklerle (yerli turist) dolu kent! ulan, zanaatkarı tasvir ederken on milyonluk telefon görüşmesi yaptın, adama iki milyon versen ne olur? böyle de insana asabiyet yükleyen bir kent. bu arada kızana (ben oluyorum) ne girip/çıkıyorsa ama hakkatten otantik bir kent (tanımdır, uydum formata)

  • nerdesin

    07.04.2007 - 21:38

    gözlerini kapat. uçsuz, bucaksız, yemyeşil bir ova * ve bu ovanın bittiği yerde heybetlice yükselen bir dağ düşün. işte o dağın eteklerin deyim! ama bu dağ bildiğin gibi değil, öyle bir dağ ki tahayyül ettiğimiz dünyanın nüvelerini taşıyor; kürdü, arabı, türkü, süryaniyi, ermeniyi, yezidiyi eteklerin de toplayıp kardeşlik türkülerini fısıldayarak insanın içini ısıtıyor.

    ayrıca burası güneşin yüzünü erken gösterdiği, sofrasını hazırlayıp, çocuklarıyla oturduğu yer! yabancısı değilim, benim de güneşin çocuğu olduğumu bilirsin! (kolumdaki dövme de cabası) ama işte duygusallık lanet bir şey! hüzünlüyüm, çokça hüzünlüyüm, boğazım düğümleniyor, susuyorum. ama bilirsin hüznüm karamsar değil, ilericidir. en iyi sen bilirsin beni, direngenimdir, baş ederim. şimdilik bu kadar, güzel gözlerinden doyumsuzca, binlerce kez öpüyorum.

    * mezopotamya ovası.

  • senin için kim ağlar

    03.03.2007 - 16:00

    (sen gittikten sonra)

    duyumsayacağı boşluğun çapını düşünüp hüzünlenenler,

    görmese de varlığını hissedip, haz duyanlar,

    iyi ki varsınlı, cümleleri kuranlar,

    kardeşin kralısın, diye kadeh tokuşturanlar,

    gözlerinden öpenler,

    şiirlerdeki dizelerden

    ('sen gidersen her şey eksik' kalır..

    gidersen yıkılır bu kent...

    kimdi giden...) sufleler verenler,

    ve oğlum diye diye yere göğe sığdırmayan kadın ağlar…

  • Uyan Türkiye

    02.03.2007 - 16:16

    her yerde aynı terane: korku edebiyatı! hele de çalar saatliğe kalkan anlayışlara bakınca insanın hep uyuyası geliyor! sanki yıllardır insanları uyutan kendi statükocu anlayışları değilmiş gibi!

    insan ne kadar uzak durmaya çalışsa da, siyaset denilen mefhum(salla) zorla gelip, buluyor. bu arada 100 yıl geriye gittiğimizi düşünsenize,1907’ deyiz, kapatırdım, sarıyer sırtlarında 1000 dönüm araziyi sonra da satar, torunlarımın da, “ buralar bir zamanlar bizimmiş ama adi dedem kumarda, barda yemiş” li cümleler kurdurturdum.

Toplam 332 mesaj bulundu