Özcan Zengin - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı


Özcan Zengin Hava henüz yeni aydınlanmış ve güneş tüm güzelliği ile utancından kıpkırmızı kesilmişti. Ortamın sessizliğini bozan bir ağlama sesi yankılanıyor du hastane koridorlarında.Kulakları incitmeyen yumuşacık bir melodi gibi idi. Duyan duymayana anlatsın der gibi büyüleyici ezgiler taşıyordu kimsenin bilmediği ama bu hali ile bile etkilemeyi söz geçirip dinlemeyi başarmıştı şimdiden. Kendini pür dikkat herkese dinleten, ortalığı yıkıp ayağa kaldıran isyan çıkarmıştı sanki minicik yüreği. Yine de herşeye rağmen yürekleri okşayıp mutlu eden havası vardı ezelden. Rabbin den hediye olarak gönderilen. Tüm masumluğu ile cennetin kokusu yayılıyordu İçten içe. Ana yüreği kabarmış yıllardır burnunda tüten özlemini gidermek istercesine dolduruyor du beni ciğerlerine.
İlk defa yaşadığı annelik duygusu acemiliği olmasına rağmen gözlerimi dolup taşırmaya yetiyordu. Hiç susmuyordum neden se, böyle birden bire dile gelsem de anlatabilsem Anne desem keşke "Anne" , o an ne hissederdi ! kaldırırmıydı yüreği cılız sesimi. Acaba hakkımda ne düşündüler kimbilir, huysuz diyenler mi daha neler neler elbette. Şuan tam olarak hatırlayamadığım sahne vardı beynimde oynayan. Gözlerim kapalı ve henüz tanımadığım bir sürü insan seli ile birlikte ömür akıyordu. Hiç tatmadığım bir şefkatin sıcaklığı sarmıştı tüm bedenimi. Ve bu anı bir daha yaşayamayacağımı biliyor olmalıyım ki; yine ağlıyordum. Yaş bile gelmiyordu küçücük gözlerimden, hıçkırıklara boğulduğum halde. İşte o an annemin yüzünde şekilleniyordum git gide. Yüreğinden kopup gelen bana özgü bir tebessüm vardı gözlerinde, bana özeldi bu merhaba diyordu merhaba dile getirmeden sözcükleri. Dünya gözü ile ilk kez birbirimize bu kadar yaklaşmıştık parmağının ucu dokunuyordu burnuma bu ne güzel bir sevgi gösterisi idi daha ne kadar olmuştu ki doğalı. Böyle eşsiz güzelliğin kanatları altında kollanıp korunmanın şaşkınlığı da sarmıştı bir taraftan.
Bırakıpta gitmek istermi insan annesini hiçe sayıp. Bu daha atılan ilk adımda emeklemeye başlamadan uçup gitmekti çok büyük bir kayıp. Hatta anneye karşı yakışmayacak bir davranıştı. (çok ayıp) insan hiç istermi böylesine İçten samimi ruhu ile sevmeyi başaran en üstün varlığı olan bir anneyi, ve en önemlisi ayaklarının altına gizlenmiş cennetten vazgeçmeyi.
Verdiği huzurlu sıcaklığın himayesinde iken biran geçmişim kendimden. Bunları düşünürken uyuyup kalmışım içim geçmiş ama ardımda bıraktığım gülücükler saçılıyordu her köşeye. Sanki büyümüşte küçülmüş gibi tavırlar sergiler oldum, içimden böyle geliyordu durumum bunu gerektiriyordu.Kendimi sevdirmeyi başarıyordum bir şekilde nasıl olsa küçüktüm.
Bilmezdi kimse verdiğim hislerin değerini, o daha bebek deyip geçerlerdi. Hatırlarsınız ki daha yeni doğmuştum yaşım bile yoktu sizlere göre sunabileceğim. Bunları anlatırken birşeyler diyebileceğim çok şey var içimde biriken. Takdir ederseniz ki şuan bir bilseydiniz eğer benim düşüncelerimi, an itibari ile yüzünüze şaşkınlığın hiç görülmemiş ifadesini takarak "1yaşıma daha girdim" dedirtmeyi inanın o kadar çok isterdim ki gerçekten canı gönülden. Hemde rolleri değişmiş olurduk belki çocukluğunuza dönmek size iyi gelecekti, iyi bir gelecek Sağlayacaktır. Yada bu zamana dek elinizi tutacak kimse olmamıştı. Hadi gel gidelim çocukluğumuza geri dönelim diyebilecek cesareti gösterecek olan.
Gülümsediğini hisseder gibiyim istemsizce baksana bunları sana yaşattığım için teşekkür etmek istermisin bana.
O vakit hazırsın kısa bir süreliğine zaman yolculuğuna çıkmaya. Anlarmısın benim dilimden, konuşabilirmisin çocukca, hatta şöyle yapalım senin ile saçmalayalım birazda ne dersin ? Çekinme rahat ol çocuğuz sonuçta. Ama ilk önce şu yıllardır dilinin altında saklayıp gizlediğin baklayı çıkartıp, özgür bırakmalısın. Çocuksu düşlerinin elinden tutup düşmemesi için yol göstermelisin. Gölgeni ardına alıp azametini görünce irkilmelisin, düşünmelisin oracıkta unutma sen bir çocuksun şuan da. Gövde gösterisi değil yapılan, göklerde salına salına dolaşan mutluluğun anahtarı tüm kapılarını sana uçtan uca açan. Elinde tutarak çekiştirdiğin ipi ise hayatın olarak düşün ! Gökyüzünde bir uçurtma var pervasızca uçan.
Tüm ipleri kendi elinde olan. İşte böyle sevgili okuyucu işte o uçurtmanın süzlüşündeki sevinçler elinden kayıp gitmeden sağa sola savrulup takılmadan ömür geçip gitmeden artık ne olur uyan !

(Şimdi diyeceksiniz ki ne kadar çok konuşuyorsun acelen ne bu kadar değil mi? Doğru çok konuşuyorum hatta yeni başladım belkide geç kalmıştım kim bilir. Birilerinin sizlere hayatın gerçek yüzünü gösterip yüzünüze vurması lazımdı peki bu imkansız mı ? Değil Allahın izni ile hepsi olacak yeri gelecek gözünüze sokacak görmezden gelinen herşeyi. Hatta aklınızdan bile geçmeyen en değerli vakitlerin boşa harcanmış halini, tek tek sorulacak elbet hepsinin hesabı günü geldiğinde ! Biz şimdi devam edelim kaldığımız yerden dönelim gerisin geriye. Canını sıkmak istemem şimdi durduk yere ama yüzleşmek iyi bir tedavi olacak. Şimdi sadece 1 dakika zamanını ayır aynanın karşına geçip kendini seyret ve haline şükret. Birde bu açıdan bak olaya süslenmek için her zaman yaptıklarını unutup bir kenara bırak merak etme kaçmazlar seni terkedip varlığın hep senn yanında olacak farkına varmamış olsan da. )

Tarifsiz bir sevinç ile gülümsüyordu bana bakan göz bebekleri. Ve ben hissediyordum anlıyordum cennetin kapısındaki o eşsiz bekleyişi. Hoşgeldin dünyama dediği anda ilk kez tanık oluyordum titreyen ses tellerinden yayılan o mucizevi sese. Tam da o an tarihler 19 Mayıs 1981 gününü gösteriyordu. Zaman aleyhime işlemeye başlamıştı çoktan. Bir o kadarda korkuyordum galiba içinde beni sıkan kundaktan. Ne de olsa el kadar bir çocuktum, Bir an evvel çıkıpta gecikmeden hayatımı şekillendirmeye başlamak istiyordum. Yapmak istediğim her ne varsa. Çok sabırlıydım bunca zaman beklemiş olmamdan anlaşılıyor olması gerek. İnanılmaz bir boyutta idi sabrım kendini aşmış kişilere dahi kafa tutacak cinsten. Sanmayın ki bu duyup işittiğiniz sözler geliyor gaib'ten. Tamamen kalbten süzülerek geçen, damla damla dilden dökülen, aslında kendi iç sesinizdi hissedilen. Yükseklerden düşerken kopan gürültüden dolayı çıkan arbdeye maruz kalmış, alt üst olmuş duygu karmaşası'nın seli idi. O küçücük Küt küt diye çırpınan kalbinizin ritmini değiştiren. Yeri geldiğinde adeta içine dünyaları sığdırabilecek kapasite de sonsuzluk barındırıyor du. Fakat gel gelelim ki; bir o kadar da narin, kırılgan, çok hassas dokusu vardı çabucak etkilenen. Âşk ve sevginin harmanlanmış saf hali ile birleştiği de, kendini hiçe sayacak kadar herşeyi göze alabilecek güce sahip oluyordu. Ortaya kendini koyup attığı zaman da ise kimse duramazdı önünde. Bir nevi benzersiz kahramandı kendince, görenleri hayrete düşürüp etkileyen. Görgü ve gelenek kuralları çerçevesinden bakıldığın da o bir efsane idi aslında kendi destanını kendisi yazan. ?? İsmi ise Özcan !!!