İnsanlar için kullandığı isimlerin hiç birine 'sahiplenme' takısı takmadığını ilk fakettiğimde oldukça garipsemiştim... Benim tam zıddım şeklinde algılanabilirdi bu yaklaşımı, fihristime yazdığım isimleri bile özelliklerine göre imlendiren ben için hele: Annem, tontişim, ablam, bi tanem gibi bir sürü duygusal yakınlık belirtisi dolu idi benim ifadelerim. Onunkilerde ise hiç yoktu...
Biraz duygu yoksunluğu bile diye düşünmüştüm ilk başlarda. İnsanlarla arasında mesafe koyma ihtiyacı,... vesaire ve vesaire bir sürü kurgu ve tanım....
Zaman, onun ellerine bırakılan herşeyi anlatmakta çok beceriklidir bilirsiniz. Takısız sade olan bakışlarının ve sözcüklerinin gerisinde 'kocaman bir yaşam kabullenişi olduğunu çok sonra anladım.' Belki de 'tek başına' olan güzel çokluğumuzun en basit ifadesi idi sözcükleri, bakışı, hayatı kavrayışı.
İşte çok çok sonra, tam da bu yüzden 'Bi tanem'in bana sadece 'sevgili' demesini çok sevdim....
Hayatımın ilk-leri bence hep, yaşamımın geç kalınmış dilimlerinde yaşanmıştır. Belki de bir bakış açısı hatası yapmaktayımdır, yaşanmışlıkların tanımlanması gerekemez oysa, sadece olması gerektiği zamanlarda olur var olması gerekenler öyle değil mi ki? ...
İlk tantuni yiyişim de işte şimdi geriye bakan gözlerimde böyle bir hatırlayış bıraktı. Oldukça heyecanlı ve sıkışık bir tatil planının sonrasındaki esrik bir tren yolculuğunu atlatmışken, soğuk ve gri Ankara sokaklarında acıkan karnımızı tam da günün ortasında doyurmaya çalışırken bi tanem olan sevgilimle.....
(bakınız: sevgi, hayat, zaman, sevgili, ankara, yolcu, gözler, heyecan, ırak, yaşam)
'İyi günler' dedi, en sonunda Bilbo. ' Biz burada serüven falan istemiyoruz, teşekkürler! Tepe'nin ardına ya da Su'yun öbür kıyısını deneyin'. Bu kez sohbetin sona erdiğini söylemeye çalışıyordu.
'Sen 'iyi günler' lafını ne kadar çok şey için kullanıyorsun böyle! ' dedi Gandalf. 'Şimdi de benden kurtulmaya çalıştığını ve ben gitmeden rahatlayamayacağını söylemek istiyorsun.'
J.R.R. Tolkien
Hobbit.
............
Aslında belki de aldığım bu alıntı, enteresan bir sohbetin son noktası olduğu için çok ifadeli olamadı. Ancak Bilbo, gerçekten her türlü duygusal durumunu, 'iyi günler' lafı ile o kadar güzel anlatıyordu ki, bazen hepimizin yaptığı gibi........
Cesur Yürek filminin en etkileyici tarafı, konu edindiği karakter bence. William Wallace zaten o kadar etkileyici bir karakter ki, onu her kim anlatırsa anlatsın iyi birşeyler ortaya koyardı heralde.
Film de etkilendiğim iki sahne var: Birincisi William Wallace'ın Prensese şu sözleri söylediği an: 'ÖLÜM HERKESE GELİR, ANCAK HERKES GERÇEKTEN YAŞAMIŞ SAYILMAZ', ikinci sahne ise filmin son sahnesi idi: kendisini öldürürlerken 'ÖZGÜRLÜK' diye bağırdığı an.
Mel Gibson'un yönetmenliği konusunda çok çok derin ve engin fikirler beyan edemeyeceğim ancak, seyrettiğim savaş filmlerinden çok daha derin bulmadım filmin görsel yapısını. Mel Gibson'un oyunculuğunu bu güne kadar seyretmiş olduğum filmlerinden daha çok beğendiğimi söyleyebilirim. Kendisi için bir zirve yaptığını düşünüyorum.
Aklımıza gelebilen her türlü erdemi bünyesine sığdırabilmiş bir insanmış. Cesur, sevgi dolu, dürüst, özgürlüğüne çok düşkünken bağlı olabilen, yürekli, şefkatli.......
Daha çok niye günümüzde böyle insanları var edemiyor medeniyetlerimiz diye geçiriyorum aklımdan. Asri medeniyet seviyesine ulaşmış olan dünya ülkeleri insanları artık bu erdemleri bünyesinde barındıran insanlara aptal gözü ile bakar oldular.
Sınırlı özgürlüklerle kapatılmış gözler kör artık.! ! ! !
Son dönemlerde bitki çaylarının popülaritesinin ne kadar çok olduğunu düşünürsek, bu güzel meyvenin dilimize pelesenk olmuş şeklinin çay hali olduğunu düşünebiliriz pek tabi.
Benim aklıma ise annanemin yaptığı kuşburnu marmelatları geliyor, bu ismi her duyduğumda. Gerçi çok çok minikken pek sevmez isem de bu marmelatları, büyüdükçe büyüdükçe müptelası olmuştum.
Eskiden memleketten yollanan erzaklar içerisinde kavanoz kavanoz receller de koyardı anneannem. Kuşburnu marmeladını da eksik etmeden. O zaman ki aklımla, sanki burada bunlar yapılamıyor diye geçirirdim zihnimden. Oysa büyüdükçe, o tadlar damağınızda bir ukte gibi kalıverince anlıyorsunuz, mis kokan ellerle yapılan içine sevgi karılan herşeyin ne kadar kıymetli oluverdiğini.
Ben biricik kedim Mercimek'den çok şey öğrendim. O kadar saf ve temizler ki onlar, ruhları o kadar aydınlık ki, bu aydınlıktan nasibini almamak imkansız aslını sorarsanız. Varlıklarını o kadar bir bütünlük ve anlık yaşıyorlar ki ve bu da onlara o kadar çok kendi olma fırsatını veriyor ki ve bu kendililik onlara o kadar büyük bir saflık veriyor ki, bu varoluşu hayatı boyunca bir saniye bile var edemeyen biz insanlar onların sadeliği karşısında şaşırıp kalıyoruz. Hatta kendimizce yorumluyoruz onların duygularını: nankör, kıskanç vs. Çünkü bizler hep bekliyoruz, hiçbir zaman olmuyoruz. Maskelerimiz o kadar fazla ki, bazen kendimizin ne olduğunu kendimiz bulmakta zorlanıyoruz. Onlar ise bize hep kendiniz olmayı hatırlatıyor. Sakin, anlarda yaşayan, dingin ve olgun bir hali öneriyorlar bize var oldukları doğal halleri ile hiç uğraşmadan.
Hayatıma bundan bir yıl önce bir oyunmuş gibi girdi Mercimek. O gün sabaha kadar bir kedim olması fikri aklımın ucundan bile geçmiyordu. Çünkü yaşamakta olduğum evde kedi ile yaşama fikrine yakınsamayan bireyler de bulunmaktaydı.
Bir akşam sokakta peşime takılan Mercimek evin bir kaç günlük boşluğundan faydalanarak odamı paylaştı benimle.Daha sonra onu iş yerime götürdüm. Aslında orada da istemeyenler vardı ama onu gizli saklı köşelerde büyüttük iş arkadaşımla birlikte. İş yerinin en anlamlı varlığı hatta oranın sahibi oldu çıktı bir süre sonra.
27 ekim 2003 doğumlu biricik Mercimek’im bu sabah meleklerin yanına gitti. Biricik hınzır kedim benim. Bugün sabah benim hayatımdan, onunla var ettiğimiz paylaşımdan ayrıldı. Yine bir oyunmuşçasına çıktı ve gitti hayatımdan. Bana bir sürü şey öğretti ve gitti.
Onu çok seviyorum ve çok özlüyorum. Biricik mencücüm (Mercimek'in lakabı) yolun açık olsun. Gittiğin yerde daha mutlu ve huzurlusundur umarım. Seni çok seviyorum, seni çok seviyorum, seni çok seviyorum, seni çok seviyorum, seni çok seviyorum...............................................................................:(
Tarafsızlık da, kendimizce bir taraf seçmek eylemi içinde olmak anlamına gelmiyor mu?
Herkes bir taraflarda iken bu yerkürede,
Tarafsızlık eylemi içinde bulunmanın mümkünsüzlüğünü irdeliyorum.
Vardığım her nokta birbirine özdeş olguların farklı versiyonları gibi geliyor bana,
değişim yok gibi aslında bizim var oluşlarımızda,
özüne varan bir ben-likle,
yürümekteyim bana çıkacağını bilidiğim
farrrrrrrklı farrrrrrrrrrklı yollarda......
Bulutların halini bir görebilmeni isterdim. Gökyüzü bu aralar yine harikalar yaratmakla meşgul. O kadar güzeldi ki, her türlü bulut cinsi ve rengi , göğün yüzünde aynı anda bir araya gelebiliyor bu günlerde buralarda. Geçenlerde yağmur yağarken saaaapsaarı oldu gök ki, çok severim bu halini göğün, bilirsin bir kez senle.... :))
Çocukluğumun
En sevdiğim sesleri vardı bir zamalar
Her gece onları ninni gibi dinler
Uykuya süzülürken derinden, yavaşça
Anlattıkları hikayerleri
Rüyalarıma sığdırdığımdı onlar
Çocukluğumun
En sevdiğim yelleri vardı bir zamanlar
Dizinde yatarken usulca
Dünyanın en eşsiz köşelerinden
Esen meltemler gibi
Sakin sakin dokunurdu anlıma enseme
Dokundukları yerlerdeki kücücük damlaları kuruturdu onlar
Çocukluğumun
En sevdiğim ışıkları vardı bir zamanlar
Sonsuz noktalar,
Gülümseyen dede....
Çimlerin üzerinde elimi uzatınca onlara
Ulaşamadığım hayallerimi sakladığım diyarlar
Olacakalarını bilemediğimdi onlar...
Çocukluğumun
Gerisinde kalanlar
Kocaman vucudumun
Artık var edemedikleri oldular....
En içimde bir yerlerde
Anıdaşlığı paylaşıveren oldular onlar...
MMMM en çok sevdiğim çorba...
Aynı zaman da kedimin adı... Tabi ki sonunda çorbası yok sadece 'mercimek' onun ismi ve onu da çok seviyorum, yani mercimeği.....
:)
Yürürken,
Nefes alırken,
Yemek yerken,
Sigara tüttürürken,
Kısacası yaşam denen gaileyi,
Bence bir bakışla görürken,
Ne yazık ki bazen,
Görebildiğim tek şey:
Kör bir düğüm.......
Bütünsel varligimizin, kelimelerin ağırlığını kaldıramayan bir hafiflik ihtiva ettiğini farkettiğimde, hayatımın oldukça büyük bir bölümü bitmişti bile. Yine aynı hatayı yapmayacağım, yaşanır ve sadece hissedilebilirken yaşam, beynimin arasında dolaş ...
arapsaçı
20.05.2005 - 15:12Erkin baba!
'Çöz beni arapsaçı! ! ! '
sıkılıyorum çünkü
20.05.2005 - 13:36Evet bence de!
'Sıkılıyorum, çünkü! '..........
MANTIK EVLİLİĞİ
19.05.2005 - 12:38Miden bulanırken, yemek yemeye çalışmak kadar zor olabilecek bir yaşamı kavrama çabası.......
Gerçi hayatta herşey olası.....
acı
19.05.2005 - 12:32Acı tatlıdır,
Fazlası ise yürek söker.
koro
19.05.2005 - 12:22Şirin bir Fransız filmi, sevgi, yalnızlık ve güven içerikli......
sevgili
19.05.2005 - 11:56İnsanlar için kullandığı isimlerin hiç birine 'sahiplenme' takısı takmadığını ilk fakettiğimde oldukça garipsemiştim... Benim tam zıddım şeklinde algılanabilirdi bu yaklaşımı, fihristime yazdığım isimleri bile özelliklerine göre imlendiren ben için hele: Annem, tontişim, ablam, bi tanem gibi bir sürü duygusal yakınlık belirtisi dolu idi benim ifadelerim. Onunkilerde ise hiç yoktu...
Biraz duygu yoksunluğu bile diye düşünmüştüm ilk başlarda. İnsanlarla arasında mesafe koyma ihtiyacı,... vesaire ve vesaire bir sürü kurgu ve tanım....
Zaman, onun ellerine bırakılan herşeyi anlatmakta çok beceriklidir bilirsiniz. Takısız sade olan bakışlarının ve sözcüklerinin gerisinde 'kocaman bir yaşam kabullenişi olduğunu çok sonra anladım.' Belki de 'tek başına' olan güzel çokluğumuzun en basit ifadesi idi sözcükleri, bakışı, hayatı kavrayışı.
İşte çok çok sonra, tam da bu yüzden 'Bi tanem'in bana sadece 'sevgili' demesini çok sevdim....
tantuni
19.05.2005 - 11:29Hayatımın ilk-leri bence hep, yaşamımın geç kalınmış dilimlerinde yaşanmıştır. Belki de bir bakış açısı hatası yapmaktayımdır, yaşanmışlıkların tanımlanması gerekemez oysa, sadece olması gerektiği zamanlarda olur var olması gerekenler öyle değil mi ki? ...
İlk tantuni yiyişim de işte şimdi geriye bakan gözlerimde böyle bir hatırlayış bıraktı. Oldukça heyecanlı ve sıkışık bir tatil planının sonrasındaki esrik bir tren yolculuğunu atlatmışken, soğuk ve gri Ankara sokaklarında acıkan karnımızı tam da günün ortasında doyurmaya çalışırken bi tanem olan sevgilimle.....
(bakınız: sevgi, hayat, zaman, sevgili, ankara, yolcu, gözler, heyecan, ırak, yaşam)
enteresan diyaloglar
19.05.2005 - 11:18'İyi günler' dedi, en sonunda Bilbo. ' Biz burada serüven falan istemiyoruz, teşekkürler! Tepe'nin ardına ya da Su'yun öbür kıyısını deneyin'. Bu kez sohbetin sona erdiğini söylemeye çalışıyordu.
'Sen 'iyi günler' lafını ne kadar çok şey için kullanıyorsun böyle! ' dedi Gandalf. 'Şimdi de benden kurtulmaya çalıştığını ve ben gitmeden rahatlayamayacağını söylemek istiyorsun.'
J.R.R. Tolkien
Hobbit.
............
Aslında belki de aldığım bu alıntı, enteresan bir sohbetin son noktası olduğu için çok ifadeli olamadı. Ancak Bilbo, gerçekten her türlü duygusal durumunu, 'iyi günler' lafı ile o kadar güzel anlatıyordu ki, bazen hepimizin yaptığı gibi........
cesur yürek
25.01.2005 - 17:56Cesur Yürek filminin en etkileyici tarafı, konu edindiği karakter bence. William Wallace zaten o kadar etkileyici bir karakter ki, onu her kim anlatırsa anlatsın iyi birşeyler ortaya koyardı heralde.
Film de etkilendiğim iki sahne var: Birincisi William Wallace'ın Prensese şu sözleri söylediği an: 'ÖLÜM HERKESE GELİR, ANCAK HERKES GERÇEKTEN YAŞAMIŞ SAYILMAZ', ikinci sahne ise filmin son sahnesi idi: kendisini öldürürlerken 'ÖZGÜRLÜK' diye bağırdığı an.
Mel Gibson'un yönetmenliği konusunda çok çok derin ve engin fikirler beyan edemeyeceğim ancak, seyrettiğim savaş filmlerinden çok daha derin bulmadım filmin görsel yapısını. Mel Gibson'un oyunculuğunu bu güne kadar seyretmiş olduğum filmlerinden daha çok beğendiğimi söyleyebilirim. Kendisi için bir zirve yaptığını düşünüyorum.
william wallace
25.01.2005 - 17:45Aklımıza gelebilen her türlü erdemi bünyesine sığdırabilmiş bir insanmış. Cesur, sevgi dolu, dürüst, özgürlüğüne çok düşkünken bağlı olabilen, yürekli, şefkatli.......
Daha çok niye günümüzde böyle insanları var edemiyor medeniyetlerimiz diye geçiriyorum aklımdan. Asri medeniyet seviyesine ulaşmış olan dünya ülkeleri insanları artık bu erdemleri bünyesinde barındıran insanlara aptal gözü ile bakar oldular.
Sınırlı özgürlüklerle kapatılmış gözler kör artık.! ! ! !
kuşburnu
25.01.2005 - 17:31Son dönemlerde bitki çaylarının popülaritesinin ne kadar çok olduğunu düşünürsek, bu güzel meyvenin dilimize pelesenk olmuş şeklinin çay hali olduğunu düşünebiliriz pek tabi.
Benim aklıma ise annanemin yaptığı kuşburnu marmelatları geliyor, bu ismi her duyduğumda. Gerçi çok çok minikken pek sevmez isem de bu marmelatları, büyüdükçe büyüdükçe müptelası olmuştum.
Eskiden memleketten yollanan erzaklar içerisinde kavanoz kavanoz receller de koyardı anneannem. Kuşburnu marmeladını da eksik etmeden. O zaman ki aklımla, sanki burada bunlar yapılamıyor diye geçirirdim zihnimden. Oysa büyüdükçe, o tadlar damağınızda bir ukte gibi kalıverince anlıyorsunuz, mis kokan ellerle yapılan içine sevgi karılan herşeyin ne kadar kıymetli oluverdiğini.
kedi
26.12.2004 - 22:37Ben biricik kedim Mercimek'den çok şey öğrendim. O kadar saf ve temizler ki onlar, ruhları o kadar aydınlık ki, bu aydınlıktan nasibini almamak imkansız aslını sorarsanız. Varlıklarını o kadar bir bütünlük ve anlık yaşıyorlar ki ve bu da onlara o kadar çok kendi olma fırsatını veriyor ki ve bu kendililik onlara o kadar büyük bir saflık veriyor ki, bu varoluşu hayatı boyunca bir saniye bile var edemeyen biz insanlar onların sadeliği karşısında şaşırıp kalıyoruz. Hatta kendimizce yorumluyoruz onların duygularını: nankör, kıskanç vs. Çünkü bizler hep bekliyoruz, hiçbir zaman olmuyoruz. Maskelerimiz o kadar fazla ki, bazen kendimizin ne olduğunu kendimiz bulmakta zorlanıyoruz. Onlar ise bize hep kendiniz olmayı hatırlatıyor. Sakin, anlarda yaşayan, dingin ve olgun bir hali öneriyorlar bize var oldukları doğal halleri ile hiç uğraşmadan.
Hayatıma bundan bir yıl önce bir oyunmuş gibi girdi Mercimek. O gün sabaha kadar bir kedim olması fikri aklımın ucundan bile geçmiyordu. Çünkü yaşamakta olduğum evde kedi ile yaşama fikrine yakınsamayan bireyler de bulunmaktaydı.
Bir akşam sokakta peşime takılan Mercimek evin bir kaç günlük boşluğundan faydalanarak odamı paylaştı benimle.Daha sonra onu iş yerime götürdüm. Aslında orada da istemeyenler vardı ama onu gizli saklı köşelerde büyüttük iş arkadaşımla birlikte. İş yerinin en anlamlı varlığı hatta oranın sahibi oldu çıktı bir süre sonra.
27 ekim 2003 doğumlu biricik Mercimek’im bu sabah meleklerin yanına gitti. Biricik hınzır kedim benim. Bugün sabah benim hayatımdan, onunla var ettiğimiz paylaşımdan ayrıldı. Yine bir oyunmuşçasına çıktı ve gitti hayatımdan. Bana bir sürü şey öğretti ve gitti.
Onu çok seviyorum ve çok özlüyorum. Biricik mencücüm (Mercimek'in lakabı) yolun açık olsun. Gittiğin yerde daha mutlu ve huzurlusundur umarım. Seni çok seviyorum, seni çok seviyorum, seni çok seviyorum, seni çok seviyorum, seni çok seviyorum...............................................................................:(
tarafsızlık
25.12.2004 - 20:25Tarafsızlık da, kendimizce bir taraf seçmek eylemi içinde olmak anlamına gelmiyor mu?
Herkes bir taraflarda iken bu yerkürede,
Tarafsızlık eylemi içinde bulunmanın mümkünsüzlüğünü irdeliyorum.
varoluş
23.12.2004 - 23:42Vardığım her nokta birbirine özdeş olguların farklı versiyonları gibi geliyor bana,
değişim yok gibi aslında bizim var oluşlarımızda,
özüne varan bir ben-likle,
yürümekteyim bana çıkacağını bilidiğim
farrrrrrrklı farrrrrrrrrrklı yollarda......
bulut
23.12.2004 - 23:31Bulutların halini bir görebilmeni isterdim. Gökyüzü bu aralar yine harikalar yaratmakla meşgul. O kadar güzeldi ki, her türlü bulut cinsi ve rengi , göğün yüzünde aynı anda bir araya gelebiliyor bu günlerde buralarda. Geçenlerde yağmur yağarken saaaapsaarı oldu gök ki, çok severim bu halini göğün, bilirsin bir kez senle.... :))
anlamak
23.12.2004 - 22:55Boğuntu, anlaşılmamışlığın içimdeki yığını.....
çocukluğum
23.12.2004 - 22:00Çocukluğumun
En sevdiğim sesleri vardı bir zamalar
Her gece onları ninni gibi dinler
Uykuya süzülürken derinden, yavaşça
Anlattıkları hikayerleri
Rüyalarıma sığdırdığımdı onlar
Çocukluğumun
En sevdiğim yelleri vardı bir zamanlar
Dizinde yatarken usulca
Dünyanın en eşsiz köşelerinden
Esen meltemler gibi
Sakin sakin dokunurdu anlıma enseme
Dokundukları yerlerdeki kücücük damlaları kuruturdu onlar
Çocukluğumun
En sevdiğim ışıkları vardı bir zamanlar
Sonsuz noktalar,
Gülümseyen dede....
Çimlerin üzerinde elimi uzatınca onlara
Ulaşamadığım hayallerimi sakladığım diyarlar
Olacakalarını bilemediğimdi onlar...
Çocukluğumun
Gerisinde kalanlar
Kocaman vucudumun
Artık var edemedikleri oldular....
En içimde bir yerlerde
Anıdaşlığı paylaşıveren oldular onlar...
la sagrada familia
20.12.2004 - 23:10Çocukluğumun en güzel şarkılarından birini hatırlattığınız için teşekkürler sizlere :)))
mercimek çorbası
20.12.2004 - 23:01MMMM en çok sevdiğim çorba...
Aynı zaman da kedimin adı... Tabi ki sonunda çorbası yok sadece 'mercimek' onun ismi ve onu da çok seviyorum, yani mercimeği.....
:)
kimlik
20.12.2004 - 22:57Milan Kundera'nın severek okuduğum kitaplarından biri......
kalp
20.12.2004 - 16:19Ruh'un evi........
Gerçek 'ben'in yaşayabildiği tek yer....
kördüğüm
19.12.2004 - 23:34Yürürken,
Nefes alırken,
Yemek yerken,
Sigara tüttürürken,
Kısacası yaşam denen gaileyi,
Bence bir bakışla görürken,
Ne yazık ki bazen,
Görebildiğim tek şey:
Kör bir düğüm.......
amca
19.12.2004 - 23:31Tombiş göbekli, sevimli suratlı, kıvırcık kocaman saçlı, güzel gözlü, gani mi gani, gamsız kasavetsiz,
amca lakaplı olan biricik abim.......
firar
17.12.2004 - 15:51Hey sana sesleniyorum duyuyor musun beni?
'Anlaşılmadan benimsenme'ye firar edelim biz seninle...
Diğerleri,
'Tanımadan dışlasalar' bile...
Tutar mısın elimi?
Toplam 256 mesaj bulundu