Sol Yanım Acıyor Anne
Merhaba anne, yine ben geldim
Merak etme okuldan çıktım da geldim.
Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama,
Ali “okula gitmezsem annem çok kızar merak eder” demişti de onun için söylüyorum.
Geçen hafta öğretmen sağ elimde sarımsak,
sol elimde soğan dedirte dedirte
Öğretti sağımı solumu.
Ben biliyorum artık anne, sağım neresi solum neresi,
Ağrıyan yanımın neresi olduğunu şimdi iyi biliyorum anne…
Hani geçen geldiğimde, şuram acıyor, şuram işte demiştim de,
Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne,
Bak şimdi söylüyorum.
Şuram işte sol yanım çok acıyor anne,
Hem de her gün acıyor anne, her gün…
Dün sabah annesi Ayşe’nin saçlarını örmüştü.
Elinden tutup okula getirdi.
Yakası da danteldi. Zil çalınca öptü, hadi yavrum sınıfa dedi…
Bende ağladım… Ağladım işte utanmadım.
Öğretmen ne oldu dedi. Düştüm dizim çok acıyor dedim.
Yalan söyledim anne,
Dizim acımıyordu ama, sol yanım çok acıyordu anne!
Bu gün bende saçım örülsün istedim.
Babam ördü ama onunki gibi olmadı.
Dantel yaka istedim, babam ben bilmem ki kızım dedi
Bari okula sen götür dedim.
Kızım iş dedi. Bende bana ne dedim ağladım.
Kızım ekmek dedi babam.
Sustum ama, okula giderken yine ağladım anne.
Ha bide sol yanım yine çok acıdı anne…
Herkesin çorapları bembeyaz, benimkiler gri gibi.
Zeynep “annem beyazlara renkli çamaşır katmadan yıkıyormuş” dedi.
Babam hepsini birlikte yıkıyor,
babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne?
Of babam, her gün domates peynir koyuyor beslenmeme.
Üzülmesin diye söylemiyorum ama,
Arkadaşlarım her gün kurabiye, börek, pasta getiriyor.
E biliyorum babam pasta yapmasını bilmez anne.
Hava kararıyor, ben gideyim anne,
Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi?
Duyarsa kızmaz ama, çok üzülür biliyorum.
Kim bozuyor toprağını, çiçeklerini kim koparıyor!
izin verme anne, ne olur toprağına el sürdürme!
Eve gidince aklıma geliyor, bide bunun için ağlıyorum anne.
Bak kavanoz yanımda, toprağından bir avuç daha alayım.
Biliyor musun anne, her gelişimde aldığım topraklarını,
Şu kavanozda biriktirdim,
üzerine de resmini yapıştırıp baş ucuma koydum.
Her sabah onu öpüyor, kokluyorum.
Kimseye söyleme ama anne, bazen de konuşuyorum onunla.
Ne yapayım seni çok özlüyorum anne.
Ha unutmadan! Öğretmen yarın
anneyi anlatan bir yazı yazacaksınız dedi.
Ben babama yazdıracağım,
öğretmen anlarsa çok kızar ama, bana ne,
Kızarsa kızsın. Ben seni hiç görmedim ki, neyi nasıl anlatacağım anne,
Senin adın geçince, sol yanım acıyor anne, Hiçbir şey yutamıyorum.
Bazen de dayanamayıp ağlıyorum. Kağıda da böyle yazamam ya anne.
Ben gidiyorum anne, Toprağını öpeyim, sende rüyama gel beni öp,
Mutlaka gel anne. Sen rüyama gelmeyince,
sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne
Sol yanım açıyor anne. İşte tam şurası,
Sol yanım… Çok acıyor anne.
Seni çok özledim, çok…anne…
“Hoşça kal” demek istiyorum giderken.
“Hoşça kal”da kocaman bir umut vardır çünkü.
“Sen hoş kal, ben geleceğim”dir aslında ardına gizlenen.
“Şöyle bir tur atıp geleceğimdir.
Bir kayboluş değildir “Hoşça kal”,
Aksine beş dakika sonra geleceğimdir ya da beş saat sonra.
Gelirken de tüm umutları çuvalla getirmektir.
Hayatın gülücüklerine ufak bir hüzün eklemektir,
Dudağın yarısına tebessümü saklayarak.
Nefes almanın biraz güçleştiğini hissetmek ama hiç durmayacağını bilmektir.
“Hoşça kal” ağlamaktır koparcasına, sarılmaktır karşındakine.
Çünkü bilinir ki geriye kesin dönüş vardır bir gün.
Aşk bitmemiştir yüreklerde, daha sıcacıktır.
O sıcaklık köz olsa da hiç bitmeyecektir.
Zira “Hoşça kal” denmiştir giderken.
Gözler birbirinden hiç ayrılmayacaktır, kalple işbirliği yaparcasına.
Kalp, adını her duyuşta fırlayacaktır yerinden.
Çünkü “Hoşça kal” denmiştir giderken.
Dünyanın bir ucunda bile olunsa o hep seninledir,
Nefesi hep boynunda, umudu hep seninledir.
Bazen bir köşe başında beklemektir,
Onun oradan sana koşacağını bilmektir.
Ağlarken güldürür.
Severken daha da sevdirir.
“Hoşça kal” kısa bir mola, küçük bir nazdır.
Ancak ne olursa olsun, sonu hep mutluluktur.
…
Elveda demek istemiyorum giderken.
Hüzün dolu ayrılıkları kemikleştiren bir kelimedir çünkü.
Sevdaları yürekten kopartıp atan ve yerinde yaralar bırakandır.
Çiçekleri soldurup, güneşi bile karartandır.
Tüm yaşanmışlıkları ortadan kaldırıp,
Hatıraların koynunda yıllandıran bir kelimedir, “Elveda”.
Bakışların bakışlara kenetlendiği günlerin,
Saatlerin hatta saniyelerin bittiğidir.
Sevgi sözcüklerinin tükendiğidir, konuşamamaktır.
Özlemlerin himayesine girip ve hiç çıkmamaktır “Elveda”.
Kalbin yerinden çıkacakmış gibi atmasının sonudur.
Seni yalnızlığınla baş başa bırakıp,
Dokunuşların hissini kaybetmesidir, uyuşmaktır “Elveda”.
Dünyanın sonudur, yaşarken ölmektir, anlamsızlıktır.
Tatlının acı, tuzlunun tuzsuz, suyun ise zehir olmasıdır.
Fotoğraflara son kez bakıp
hepsini göz kırpmadan yakabilmektir.
Bazen kalbin izin vermese de “Ah” etmektir “Elveda”.
Bazense verdiğin ömre bir yenisini eklemek için
RABBİNE dua etmektir.
Başını geriye çevirmek ve beyaz mendil sallamaktır,
gözlerde iki damla yaş ile birlikte.
Ya da ardına bakmamak ve gözlerinden damlaması gereken yaşları içine akıtıp hızla uzaklaşmaktır.
Bir an kendinle olan mücadeleni kaybedip yine ona koşmaktır,
Ancak uzakta kalmak ve
sadece seyretmektir, görebilmektir onu.
Beraber yaşadığın günleri büyük bir iştahla saymak yerine, artık tarihleri unutmaktır.
Hiç neşe barındırmaz içinde “Elveda”.
Sıcaklıktan uzaktır, sevgi katilidir, sinsidir.
Bir onur mücadelesidir, kıyasıya.
Kısacası, umudun bitmesi ve ömrün kalan kısmını uzatma olarak görmektir “Elveda”.
Bu yüzden, sırf bu yüzden
“Elveda” demek istemiyorum
sevgini yüreğimde taşıdığım için
Sadece “Hoşça kal” demek istiyorum..
Ben ki alışkın değilim sensiz uyku tutturabildiğim gecelere,
Duymadan o güzel sesini, uyku girmiyor işte bu yorgun gözlerime.
Sabah gözümü ilk açtığımda elim hemen telefona gidiyor, acaba aradı mı? Diye.
Ama her defasında senin dışında onlarca kişi görüyorum telefonuma numaralarını cevapsız diye bırakan.
Öyle özledim ki, sesinin sesimdeki yankısını!
Çocuksu gülümsemene neden olan maymunluklarımı…
Beni sevme şeklini öyle özledim ki…
Bu lanet dünyada her geçen gün soğuyor insan hayattan, yaşamaktan.
Çünkü hiçbir şey istediğimiz gibi gitmiyor maalesef.
Dünyanın adil olmasını bekliyoruz, hani hiç değilse bize zarar vermemesini, huzurlu olmayı…
Ama sanırım sabır taşı misali, bizi tam ortamızdan çatlatmaya niyetli.
Öyle özledim ki, gözlerinin içine bakarken gözlerimden durduk yerde yaş gelmesini…
Neden ağlıyorsun derdin, deli misin sen?
Gözlerine bakınca neler gördüğümü bir bilsen,
Sen olsaydın benim yerimde,
mendil dayanmazdı gözyaşlarını silmene herhalde.
Öyle özledim ki seni aradığımda sesindeki neşeyi…
Kuşum derdin, özledin mi beni derdin.
Bende belki tam anlatamam sana olan hasretimi diye
Nasıl özlediğimi, seni nasıl sevdiğimi ispatlayayım diye hep yemin ederdim.
Güzel gözlüm, öyle özledim ki seni…
Yüreğim bir mecal kaldı şimdi.
Her gece yatağıma geçip çalmasını bekliyorum lanet telefonumun.
Her gece yalvarıyorum Allah ıma, bir an önce geçsin bu dertler bu sıkıntılar diye…
Ve her gece uykuyu haram ediyorum gözlerime.
A kadınım, öyle özledim ki seni…
Tıraş bile olmuyorum eskisi gibi.
Batıyor sakalların git kes öyle öp beni derdin.
Öptürmezdin gül yanaklarını sinek kaydı olmadan yüzüm.
Ama geri döndüğümde de kokumu içine çekerek öyle bir öperdin ki beni, hep öyle kalalım isterdim.
Sevdiğim, öyle özledim ki seni…
Sesini, nefesini, bana doğru kurduğun cümlelerin her bir kelimesini…
Şimdi bekliyorken senden gelecek tek bir seslenişi, nasıl zor bir bilsen,
Nefes alıp verdiğimde hasret ciğerlerime yakıyor, özlem saçlarımdan tutup çekiştiriyor.
Sensin onun dermanı diyor içimdeki ses her gece.
Canımın taa içi, öyle özledim ki seni…
Her derdini alırdım üstüme, sen üzülme sen yorulma sen düşünme isterdim, ben bakarım çaresine…
Yeter ki gülsün yüzün derdim, ben meydan okurum senin için bu alemin cümlesine…
Kurban olduğum, aşkların en güzeli, bir tanem, gül bakışlım, kalbimin birincisi…
Öyle özledim ki seni, sesini, nefesini…
Haydi geri dön artık ta, mutluluktan kes şu nefesimi…
AŞK....
AŞK; Bilmektir Ey Sevgili! ! ! ! ... Bir Tek Yârı Bilmek.... Onu Candan Daha AZİZ Bilmektir.... Ondan Gayrı Bildiklerinin Hiçbir Şey Olduğunu... Dünyanın Onunla Mana Bulduğunu Bilmektir..... Onun Selamı ile Gelen BELA Olsa EYVALLAH Diyebilmektir......HZ. MEVLANA.....
Ey gönül! ! ! ! ! ! ! ! ! !
Ben aşkı çok duydum ama hiç okumadım, bilmem aşka dair süslü laflar, aşkı anlat desen belki anlatamamda ama içimde öyle yaşıyorum ki onu işte o hale de ne senin aklın yeter ne de ilmin.. Hz Mevlana
Dişi Aslan Hayvanlar bir gün kim daha çok çocuk doğurabilir diye çekişmeye başlarlar. Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar. 'Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun? ' diye sormuşlar aslana. 'Bir.' diye yanıtlar dişli aslan. 'Fakat ben aslan doğururum.' NITELIK, NICELIKTEN ÖNEMLIDIR...
YENGEÇ ILE ANNESI 'Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum' diye sorar anne yengeç çocuğuna. 'Düzgün yürüsene! ' der. - 'Pekala anne' der çocuk. - 'Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim. ' HAREKETLER SÖZLERDEN ÖNDE GELIR?
ASLAN, KOYUN, KURT VE TILKI Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır ve nefesinin kokup kokmadığını sorar. Evet! ? diye yanıtlar koyun. Aslan bu yanıta kızar ve koyunu oracıkta parçalar. Daha sonra kurda seslenip yanına çağırır, ona da aynı soruyu sorar. Hayır! ? diye yanıtlar kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için aslanın öfkesinden kurtulamaz. Sıra tilkiye gelmiştir. Aynı soruyu tilkiye de sorar. Tilkinin yanıtı şöyle olur; - Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o yüzden burnum koku almıyor! AKILLI KIŞI TEHLIKELI DURUMLARDA KONUŞMAZ! ! !
KAZLAR VE TURNALAR Kazlar ve turnalar bir gün aynı tarlada yiyecek ararlarken birden yanlarına yaklaşmaya çalışan avcıyı fark ederler. Turnalar daha çevik ve hafif oldukları için hemen uçarlar. Oysa kazlar ağır hareket ettikleri için avcıdan kurtulamazlar. YAKALANANLAR HER ZAMAN SUÇLU OLANLAR DEĞILDIR?
HASTA GEYIK Yaşlı bir geyik hasta düşer ve daha rahat otlayabilmek için güzel otlarla dolu bir çalılıkta yaşamaya başlar. Her hayvanla iyi geçindiği için pek çok hayvan sık sık geyiğin ziyaretine gelir. Zamanla her gelen hayvan bu güzel otlardan tatmaya başlayınca kısa süre sonra tüm otlar biter. Geyik hastalıktan kurtulur ama yiyecek hiçbir şeyi kalmadığı için bir süre sonra açlıktan ölür. SIZCE?
FARELERIN TOPLANTISI Bir gün fareler bir araya gelirler ve başlarına musallat olan bir kediden kurtulma planları yaparlar. Pek çok fikir öne sürülür. Hiçbiri kabul görmez. En sonunda genç bir fare kedinin boynuna bir çan asmayı önerir. Böylece kedi kendilerine yaklaşırken farkına varacak ve kaçabileceklerdir. Bu öneri fareler tarafından alkışlarla onaylanır. Bu arada bir köşede sessizce onları dinlemekte olan yaşlı bir fare ayağa kalkar ve bu önerinin çok zekice olduğunu, başarılı olacağından hiç kuşkusu olmadığını belirtir. Fakat, der, Kafamı bir soru kurcalıyor. Aramızdan kim kedinin boynuna çan asacak? ? ?
IYI BIR PLAN YAPMAK AYRI, O PLANI GERÇEKLEŞTIRMEK AYRIDIR.
* * Insanlar FELSEFE yi Çocukken MASAL dan, Sonra KiTAP lardan, ihtiyarlarlayınca da Arkalarında Kalan YAŞAM larından Öğrenebilirler...
Yusuf olmaksa muradın ya da Züleyha;
Korkmayacaksın ölümden.
Ölümün ayrılık değil kavuşmak olduğunu bileceksin.
Dünyaya kafa tutacaksın tek başına.
Yandaş yoldaş aramayacaksın.
Bir Allah’ına bir kendine güveneceksin sadece.
Yol arkadaşın terk etse bile seni yarı yolda aşkına sahip çıkacaksın sonuna kadar.
Tek başıma taşıyamam demeyeceksin.
Ölünceye kadar taşıyacaksın şerefle.
Karşılık beklemeyeceksin.
Sevmek olacak tek amacın.
Sevilmemişsin ne fark eder.
Ayıplanmaktan korkmayacaksın.
Sevgini gurur madalyası olarak taşıyacaksın göğsünde kim ne derse desin…
Sevgin için zindana atılmayı da attırmayı da göze alacaksın.
Karanlıklar sırdaşın böcekler yoldaşın olacak.
Bileceksin sonunda ayrılık olduğunu.
İsyan etmeyeceksin vuslat beklemeyeceksin.
Zaman ve mekan sizi ayıramayacak.
Nerede olursan ol her daim sevdiğinin yanında olacaksın.
Üzüntüsüne üzülecek sevincine sevineceksin.
Sanma ki beraber olmak için yan yana olmak lazım.
Gönüller beraberse mesafenin ne önemi var! ..
Gönül gözüyle görecek duyacaksın.
Gönül diliyle konuşacaksın.
Bilmez misin gönlü kainat bile kuşatamaz dar gelir.
Gönül dilinden anlamam konuşamam dayanamam;
bu çileye karşılıksız hiçbir şey veremem diyorsan; talip olmayacaksın Yusufluğa.
Yusuf olmak için Yusuf gibi yürek gerek gönül gerek iman gerek.
Züleyha değilsen eğer peşine düşmeyeceksin Yusufların.
Kendi ayarında birini seveceksin ki mutlu olasın.
Her babayiğidin harcı değildir Yusufluk
ve her kadının harcı değildir Yusuf yüreklileri taşıyabilmek
layık olabilmek Züleyha olabilmek! …
Hiç gereği yokken hayatına giren insanlar..
Hiç gereği yokken karşına çıkarlar..
Hiç gereği yokken gününü haftanı ayını belkide yıllarını alırlar..
Hiç gereği yokken gece-gündüz aklından geçen her düşünceye bulaşırlar..
Hiç gereği yokken seni istemediğin kadar mutlu ederler..
Sonra Hiç gereği yokken hayatından çıkıp giderler...
Mevlâna Celâleddin-i Rûmî
yalnızlık,
ilerisine asla bakamayacağın bir pencere gerisinde;
yağan karı,inen geceyi ve yükselen dağları izlerken,senin,yanımda olduğunu hissetmektir.
hayalini yanımda taşımak,yanında varlığımı unutmaktır.
küçük bir ben içinde,koca bir sensizliği yaşamaktır yalnızlık!
yaşamak ve şikayet etmemek.
yalnızlık,
seni,herkesini ve herşeyini kabullenmek ama bunu sana anlatma yeteneğinden yoksun olmaktır.
anlatamamanın yanında durmadan konuşmak ve tüm susmaları sana kaptırmak,
sonunda sessizliğe mahkum olmaktır.
suskunluğunun her bir harfini yorumlamak ve
haricinde duyduğum sesleri inkar etmektir yalnızlık.
her şarkıda artan sızımı dindirmek yerine 'sevdiğim türkünü susur da git' diyerek haykırmaktır! .yalnızlık,acı ezgilerine sırt dönüp,sadece senin sesinin nemini dinlemektir.
ezgilerden daha acı sesinin ta kendisidir yalnızlık!
şimdiyi yok saymak,yarını ertelemek ve fotorafların sınırlı karelerinde,
sen’li dünleri yaşamak da,yalnızca,yalnızken yapılacak akıl karı bir deliliktir ve delilik,
yalnızlığın en yalın tanımıdır!
yalnızlık,
yarin kentinde kendini öksüz hissetmektir.
cadde boyu ışıklarda büyüyen kimsesizliği,hiçbir gülüşe sığdıramamak,
ulu orta ağlamak ve kendine konuşmaktır.suretin düştüğü her yüze sen diye bakmak,
suretinin aslına korkusuzca bakmak,aynalardaki suretime bakamamaktır yalnızlık!
çok vagonlu bir trende,her istasyonda yeniden başlayan çok seferli bir yolculuktur yalnızlık!
yalnızlık,
sana gelirken yolları günlerin ardında bitirmek; senden giderken,yollarda;
'ömrümü bitirmektir'…
yalnızlık,
söylediğin her sözü aklımda tutmak,seni hiç unutmamışken,
her defasında yeniden yeniden hatırlamak,geceleri terk edip,sabahları kapına sığınmak ve
gittiğini bile bile 'inançsızca' dönmeni beklemektir…
şiirlere soyunup,mektup giyinmek; bütün şairleri reddedip bir yazara aşık olmaktır yalnızlık.
Bazen bir kelimeyi telaffuz etmek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Bir kırık camın parçaları dökülür yüreğine.
Susarsın.
Bardaktan boşalan yağmur olup, üstüne gelir hüzün. Ağlamak kesmez içini, seni avutacak her şeyden mahrum kalırsın. Üstelik; hatır soranı kalmamış bir ihtiyarın, bayram sabahları, perdesi erkenden açılmış pencerelerde bir görünüp bir kaybolan komşularına çevirdiği bakışları kadar yalnızsın. Ne eski fotoğraflardan kalan bir hatıra, ne de çocukluk yıllarının gülümseyen yüzü.
Yanında hiç kimseyi bulamazsın. Bildiğin her yer uzak, tanıdığın herkes yabancı.
Yine de ağlarsın.
Bazen birine katlanmak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. En çaresiz bir gününe uyandığın gurbette bile olsan, yolunu değiştirmek düşer aklına; kaçarsın. Ayak üstü geçiştirilen kısa bir zaman, koca bir gün olup ayağına dolanır. Tahammül etmeyi kolaylaştıracak ve kendine, “aslında iyi biri” diyebileceğin yalanlar ararsın. Konuştuğun her cümlenin arasına, oradan uzaklaşabilmek için kullanacağın bahaneler katarsın.
Asla kolay kurtulamazsın.
Bazen bir konuşmayı dinlemek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Kelimeler, göz kapaklarına dökülen kurşun gibi iner üzerine. Ya da için ezilir, yere düşen hakikatin karşısındaki çaresizliğine. Bir müstehzi bakışlarına bakarsın alçağın; bir de ses tonunun içinden şeytana el sallayan kibrine. Artık, kimseyi incitmemek için gösterdiğin nezaketine, seni dışarıya atacak kadar cesaret katarsın. Mevzu, üstü başı parçalanmış bir çocuk gibi durur karşında.
Asla yardımcı olamazsın.
Bazen bir günü akşama kavuşturmak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. İçindeki sıkıntıyı bir türlü atamazsın. Sıtkın sıyrılır hayattan; dokunduğun her eşyadan yüreğine inen bir kir ve baktığın her yerde kahpelik vardır. Seni sakinleştirecek bir söz ararsın. Ne okuduğun şiir, ne de bir hatırayı mıh gibi yüreğine çakan şarkı; hepsinin, hayat ancak kendi yolunda gidince anlamı vardır.
Bunu anlarsın.
Bazen yalnız kalmak; dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Sebebini bilemediğin korkularla uyanırsın. Mevsim, sanki hep sonbahardır. Ne bir çiçeğin kokusunu alırsın, ne de dünya umurundadır. O gün, hiç olmadığı kadar değişik şeylerle uğraşırsın. Zaman, bir kaplumbağanın kabuğuna bağlanmıştır sanki, ertesi güne çıkmayı dört gözle ararsın. Okuduğun kitaplardan bir cümleyi hatırlamaya çalışır, yapamazsın. Hep düşen yapraklar gelir aklına, gözü yaşlı çocukluğun, yıllardır görmediğin dostların, bir veda anında dişlerini sıkıp arasına sakladığın göz yaşların.
Geçmişinden asla kurtulamazsın.
Bazen veda etmek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Yüreğin bir kuşun kanatlarında havalanır. Söylenebilecek hiçbir sözün anlamı kalmaz; bilir, konuşmazsın.
Uygun bir cümle, belki; ama asla bulamazsın. Yol uzar gözünde, ayrılığın kokusuna dayanamazsın.
Gitmek bir dalın kırılmasıdır en çok. Ya da buz gibi bir hava ve sen donup kalırsın. Gökyüzü kararır. Ayakların seni taşıyamaz; olduğun yerde çakılıp kalırsın. En hüzünlü haliyle canlanır gözünde biraz sonrası; ağlayan bir ana, eş, yar, evladın, belki de dostların.
Yine de yaparsın.
Bazen bir hatırayı taşımak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Attığın her adımda, peşin sıra gelen ayak sesleri vardır. Uzanır dokunamazsın. Her yalnız kalışında sana seslenen hitabını duyar; dinlediğin her söze, onu sana getirecek bir şerh koyarsın. Bazen bir kapının tokmağında, bazen de karanlığın içine kaçan gölgede onu ararsın. Ne birlikte çektirilen fotoğraf; ne de, bir kış günü gelen sıcak bir selamı vardır.
Ama yine de unutamazsın.
Bazen bir dostu özlemek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Koca bir dağ olup oturur yüreğine. Gecenin en kuytu yerine sığınır, uyuyamazsın. Bir tebessüm iner yüzüne; en kötü gününde yanı başında duran mahzun halini hatırlarsın. Ya da bir yaz günü, çeşme suyu serinliğindeki selamını. Çıkıp gelse şu an, söyleyecek söz bulamazsın. Konuşmak beyhude bir çabadır belki, onu halinden de anlarsın. Çünkü, çocuk gözlerinden dökülen öfkeyi yakalar; sadece sen korkarsın. Ne gailesi dünya hayatının, ne de yeni arkadaşlar.
Yerine hiç kimseyi koyamazsın.
Bazen,
Bazen gözlerini kapatır ve dost bir yürekten gelen hayır dualardan başka hiçbir şeyi hissetmezsin.
Adamın biri her zaman 'Allah Allah'diye zikreder bu zikirden ağzı bal yemiş gibi tatlanırdı.
Bir gün şeytan gelip:'Ne diye durmadan 'Allah Allah 'deyip duruyorsun.Bunca zamandır Allah demene karşılık bir kerecik olsun.Allah(C.c) 'Lebbeyk kulum ne istiyorsun? dedi mi sana Sende hiç utanma sıkılma yok u? daha ne kadar Allah diyeceksin'.dedi.
Bunun üzerine her daim Allah'ın adını dilinden düşürmeyen adam utanıp sıkıldı ve zikri bıraktı.gönlü kırılmış bir halde yattı uyudu.
Rüyasında Hazreti Hızır'ı gördü.
'Neden yaptığın güzel işi terk ettin? 'Allah diye zikretmeyi bıraktın? diye sordu.
Adam:
'Yaptığım onca zikre karşılık verilmedi.Hak katında 'Lebbeyk-buyur sesi gelmedi.O'nun kapısından kovulmaktan korktum.'dedi.
Bunun üzerine Hazreti Hızır şu hikmetli karşılığı verdi.
Ey Allah'ın kulu! Senin Allah demen Allah Lbbeyk kulum -buyur kulum-demesidir.Allah isminin zikrini herkese nasip eder mi? Senin Allah diye bilmen Allah'ın sana duyduğu sevginin işaretidir.
Bunu duyan adam kalkarak tekrara Allah(C:C) zikretmeye o'nu anmaya devam eder.(HAZRETİ MEVLANA)
Lütfet de alan ellerin değil veren ellerin,
Affedici olduğu için affedilenlerin safında var olalım.
Ya Rab! ! !
Gözyaşlarımız bedirde secdeye kapanıp sana yakaran kulun ve Rasulün Muhammedin gözyaşları kadar saf ve duru değil belki,
Onun de...diği gibi 'eğer şu mü'minler helak olursa Ey Rabbim!
Yeryüzünde sana kulluk eden kimse kalmaz' gibi naz makamında kapını çalma cesaretimiz yok..
Ama
'Duanız olmasa Rabbin sizi ne yapsın' diyende sensin Rabbim..
Bize duayı öğreten sensin.
Rahman ve Rahim sıfatlarını sen yazdın kalplerimize,umutları sen yazdın,ye's den korunmayı sen yazdın,
Dua edin cevap vereyim diyen sensin,
Vaadinde hulfetmeyen,sözünden haşa dönmeyen sensin,
Hazineleri sonsuz olan sensin..
Bir duamız var ve senin kapında bu dualı halimize güveniyoruz Rabbim!
Bize rahmetini yağdır.Toprağımıza,insanımıza.
Aç rahmet kapılarını Rabbim!
Bize hastalıksız kalpler ver,bize seni sevecek yürekler ver,bize senin sevdiklerini sevecek yürekler ver,bize kulun ve Rasulün Muhammed(s.a.s) in dualarında istediklerini ver...
Ona uhudu sevdirdiğin gibi,bize de sevdir dağı,taşı,kuşu,çiçeği.
'Mü'minleri sevdir.Mü'minlere karşı gönüllerimizde en küçük kırışıklık,en ufak dargınlık bırakma'..
YA RAB! ! ! AL BENİ BU RÜYADAN...
Uyandır beni bu dünyadan,
Bu kırılgan varlığımı ebedi haşrının baharına toprak eyle..
Ey Kapıları Açan Allahım!
Bize kapıların en hayırlısını aç.
EY Halden Hale çeviren Allahım!
Halimizi en güzel hale çevir.
Ey Kalpleri Döndüren Allahım!
Kalplerimizi dinin ve itaatın üzerine sabit kıl.
Ya Rab! ! !
Bak şu yanan sineme,bak şu dağlı kalbime,bak şu bitik bakışlarıma,
bak her harfi ağlayan şiirlerime,inleyen nesirlerime,dua dua melhalime bir bak!
Bahtına düştüm Ey rahmeti engin,merhameti aşkın Sultanım! ! !
Ama çıkarma beni bu bahtından,kurutma dilimi,yıkılmışlığıma ve istikameti yitirmişliğime ver şu mehari muaşam sözleri.
Ben mücrime yakışanı derim,sense sana yakışanı yaparsın herzaman.
Senden medudiyet mühürlü Mevlananın senin dergahında yaptığı dua ağzıyla medet diliyor ve;
Gel, gel de yollardaki topraklardan topla beni diyerek,
sadece seni dileniyorum Allahım! yalnızca seni sadece seni...
Sadece hoşça kal deyip gittim diye; yüreğin hala küskün biliyorum..,
'ELVEDA'
çok büyük bir kelime.
Sığmadı dudaklarımın sınırları içine.....
Sözlüğümden haberdar olacak kadar çok kalmadın sevgili, yüreğimde....
Benim “Hoşçakal'ım
yazılmış yanlışlıkla elveda kelimesinin yerine...
Kim bilir belki de bir hoşça kal en çok bu aşktaki kadar yakışır elveda hanesine...
Aşk bir armağandır. Kendiliğinde insanı bulan bir armağan... Ne zaman, nerede ve niçin geldiği bilinmeyen bir armağan... İnsanın sahip olabileceği en değerli armağan... Yaşamda elde edilebilecek en büyük armağan... İnsanın onu kendinden başkasıyla asla paylaşamayacağı bir armağan... Onu yitirmemek için canı pahasına koruduğu bir armağan... Sürekli aklında, yüreğinde tuttuğu bir armağandır...
Ayrılık derdiyle yıkılmış bedenim.
Hayilini görmek icin zorda olsa acık dura bilen gözlerim var
Senin bana bıraktığın tek hatıra.
Keşke gözlerime baka baka diyebilseydin
Ki ayrılmalıyız artık ama bu kalleşce gidişine hangi yürek dayanırdı
Hangi yürek hadi cesaretin yoktu diyelim
Yasanmış o güzel yılların anısına bir kac satırda mı yazamadın ey vefasız
Şimdi o sokaklarda gezdiğimiz yerlerde boynu bükük geziyorum
Seni bana soran olur ise bir çift dolu gözle başımı öne eğıyorum
Bilmem beni bu hale düşürmeye ne hakkın vardı
Zaten gece olunca sensizliğin tam 12 sinde
Elimde kalan son resminle kendimi avutmaya calışıyorum
Ağlamaksı gözlerle düşünmek
Düşündükce daha cok caresiz kalmak
Ve senin bir başkasının olusunun hayalini kurmak herşeyden acı
Bunları bana yaşatmaya hakkın varmıydı
Dünyamı karartmaya, yüreğimin kapılarını herkese kapatmaya,
uykularımı kabusa cevirmeye,
İki sevgili dolaşırken gözlerimi doldurmaya hakkın varmıydı
Ey vefasız hakkın varmıydı.
Bugün yıkılışımın yıldönümü
Yüreğim hala senin bıraktığın gibi bomboş
Eski ve harabe bir ev gibi eskimiş resmini de bir albüm içinde saklıyorum
Ve dilimde mırıldandığım sadece şu sarkı sözleri var…….
(tek tesellim kaldı oda hayalin onuda al eğer acımıyorsan
Hic düşünme beni ne olur halim, hep uzaklarda kal acımıyorsan
Yaktın sevgi denen duygularımı yıktın dağlar gibi umutlarımı
Çaldın bu günümü yarınlarımı;
Gel canımıda al acımıyorsan,
Unutmak istesem unutulmuyor seven gönül sözle avutulmuyor
Bir kadeh boşalıp biri doluyor kır kadehlerimide acımıyorsan)
Diye sürüp giden sadece bu şarkı var dilimde artık
Eskisi gibi gecelerim ağlamaklı günlerim boynu bükük geçmiyor
Çünki seni herşeye rağmen unutmaya çalışıyorum
Ama şunuda iyi bilki vefasız sana verdiğim duyguları,
Mutluluğu heyecanı kısacası o büyük aşkımı
Sana Helal Etmiyorum…!
Haram olsun ey vafasız…!
Gün gelirde birgün, sende benim gibi seversen
Yüreğin hasret, gözlerin yaş dolsun ey vefasız…!
Ey Vefasız – Umut Sandalı
Unutmak ne dipsiz bir şeydir ki, unutanlara unuttuklarını bile unutturur. Unutulmak ne acı şeydir ki, unutulanın unutuluşuna ağlayışını kimse hatırlamaz. ‘Nisyan’dan unutuluştan çıkarıldık her birimiz. Yüzümüz gün ...
anne
01.11.2011 - 09:38ANNE...
Sol Yanım Acıyor Anne
Merhaba anne, yine ben geldim
Merak etme okuldan çıktım da geldim.
Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama,
Ali “okula gitmezsem annem çok kızar merak eder” demişti de onun için söylüyorum.
Geçen hafta öğretmen sağ elimde sarımsak,
sol elimde soğan dedirte dedirte
Öğretti sağımı solumu.
Ben biliyorum artık anne, sağım neresi solum neresi,
Ağrıyan yanımın neresi olduğunu şimdi iyi biliyorum anne…
Hani geçen geldiğimde, şuram acıyor, şuram işte demiştim de,
Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne,
Bak şimdi söylüyorum.
Şuram işte sol yanım çok acıyor anne,
Hem de her gün acıyor anne, her gün…
Dün sabah annesi Ayşe’nin saçlarını örmüştü.
Elinden tutup okula getirdi.
Yakası da danteldi. Zil çalınca öptü, hadi yavrum sınıfa dedi…
Bende ağladım… Ağladım işte utanmadım.
Öğretmen ne oldu dedi. Düştüm dizim çok acıyor dedim.
Yalan söyledim anne,
Dizim acımıyordu ama, sol yanım çok acıyordu anne!
Bu gün bende saçım örülsün istedim.
Babam ördü ama onunki gibi olmadı.
Dantel yaka istedim, babam ben bilmem ki kızım dedi
Bari okula sen götür dedim.
Kızım iş dedi. Bende bana ne dedim ağladım.
Kızım ekmek dedi babam.
Sustum ama, okula giderken yine ağladım anne.
Ha bide sol yanım yine çok acıdı anne…
Herkesin çorapları bembeyaz, benimkiler gri gibi.
Zeynep “annem beyazlara renkli çamaşır katmadan yıkıyormuş” dedi.
Babam hepsini birlikte yıkıyor,
babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne?
Of babam, her gün domates peynir koyuyor beslenmeme.
Üzülmesin diye söylemiyorum ama,
Arkadaşlarım her gün kurabiye, börek, pasta getiriyor.
E biliyorum babam pasta yapmasını bilmez anne.
Hava kararıyor, ben gideyim anne,
Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi?
Duyarsa kızmaz ama, çok üzülür biliyorum.
Kim bozuyor toprağını, çiçeklerini kim koparıyor!
izin verme anne, ne olur toprağına el sürdürme!
Eve gidince aklıma geliyor, bide bunun için ağlıyorum anne.
Bak kavanoz yanımda, toprağından bir avuç daha alayım.
Biliyor musun anne, her gelişimde aldığım topraklarını,
Şu kavanozda biriktirdim,
üzerine de resmini yapıştırıp baş ucuma koydum.
Her sabah onu öpüyor, kokluyorum.
Kimseye söyleme ama anne, bazen de konuşuyorum onunla.
Ne yapayım seni çok özlüyorum anne.
Ha unutmadan! Öğretmen yarın
anneyi anlatan bir yazı yazacaksınız dedi.
Ben babama yazdıracağım,
öğretmen anlarsa çok kızar ama, bana ne,
Kızarsa kızsın. Ben seni hiç görmedim ki, neyi nasıl anlatacağım anne,
Senin adın geçince, sol yanım acıyor anne, Hiçbir şey yutamıyorum.
Bazen de dayanamayıp ağlıyorum. Kağıda da böyle yazamam ya anne.
Ben gidiyorum anne, Toprağını öpeyim, sende rüyama gel beni öp,
Mutlaka gel anne. Sen rüyama gelmeyince,
sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne
Sol yanım açıyor anne. İşte tam şurası,
Sol yanım… Çok acıyor anne.
Seni çok özledim, çok…anne…
hoşçakal
25.06.2011 - 08:38HOŞÇAKAL DEMEK İSTİYORUM GİDERKEN
“Hoşça kal” demek istiyorum giderken.
“Hoşça kal”da kocaman bir umut vardır çünkü.
“Sen hoş kal, ben geleceğim”dir aslında ardına gizlenen.
“Şöyle bir tur atıp geleceğimdir.
Bir kayboluş değildir “Hoşça kal”,
Aksine beş dakika sonra geleceğimdir ya da beş saat sonra.
Gelirken de tüm umutları çuvalla getirmektir.
Hayatın gülücüklerine ufak bir hüzün eklemektir,
Dudağın yarısına tebessümü saklayarak.
Nefes almanın biraz güçleştiğini hissetmek ama hiç durmayacağını bilmektir.
“Hoşça kal” ağlamaktır koparcasına, sarılmaktır karşındakine.
Çünkü bilinir ki geriye kesin dönüş vardır bir gün.
Aşk bitmemiştir yüreklerde, daha sıcacıktır.
O sıcaklık köz olsa da hiç bitmeyecektir.
Zira “Hoşça kal” denmiştir giderken.
Gözler birbirinden hiç ayrılmayacaktır, kalple işbirliği yaparcasına.
Kalp, adını her duyuşta fırlayacaktır yerinden.
Çünkü “Hoşça kal” denmiştir giderken.
Dünyanın bir ucunda bile olunsa o hep seninledir,
Nefesi hep boynunda, umudu hep seninledir.
Bazen bir köşe başında beklemektir,
Onun oradan sana koşacağını bilmektir.
Ağlarken güldürür.
Severken daha da sevdirir.
“Hoşça kal” kısa bir mola, küçük bir nazdır.
Ancak ne olursa olsun, sonu hep mutluluktur.
…
Elveda demek istemiyorum giderken.
Hüzün dolu ayrılıkları kemikleştiren bir kelimedir çünkü.
Sevdaları yürekten kopartıp atan ve yerinde yaralar bırakandır.
Çiçekleri soldurup, güneşi bile karartandır.
Tüm yaşanmışlıkları ortadan kaldırıp,
Hatıraların koynunda yıllandıran bir kelimedir, “Elveda”.
Bakışların bakışlara kenetlendiği günlerin,
Saatlerin hatta saniyelerin bittiğidir.
Sevgi sözcüklerinin tükendiğidir, konuşamamaktır.
Özlemlerin himayesine girip ve hiç çıkmamaktır “Elveda”.
Kalbin yerinden çıkacakmış gibi atmasının sonudur.
Seni yalnızlığınla baş başa bırakıp,
Dokunuşların hissini kaybetmesidir, uyuşmaktır “Elveda”.
Dünyanın sonudur, yaşarken ölmektir, anlamsızlıktır.
Tatlının acı, tuzlunun tuzsuz, suyun ise zehir olmasıdır.
Fotoğraflara son kez bakıp
hepsini göz kırpmadan yakabilmektir.
Bazen kalbin izin vermese de “Ah” etmektir “Elveda”.
Bazense verdiğin ömre bir yenisini eklemek için
RABBİNE dua etmektir.
Başını geriye çevirmek ve beyaz mendil sallamaktır,
gözlerde iki damla yaş ile birlikte.
Ya da ardına bakmamak ve gözlerinden damlaması gereken yaşları içine akıtıp hızla uzaklaşmaktır.
Bir an kendinle olan mücadeleni kaybedip yine ona koşmaktır,
Ancak uzakta kalmak ve
sadece seyretmektir, görebilmektir onu.
Beraber yaşadığın günleri büyük bir iştahla saymak yerine, artık tarihleri unutmaktır.
Hiç neşe barındırmaz içinde “Elveda”.
Sıcaklıktan uzaktır, sevgi katilidir, sinsidir.
Bir onur mücadelesidir, kıyasıya.
Kısacası, umudun bitmesi ve ömrün kalan kısmını uzatma olarak görmektir “Elveda”.
Bu yüzden, sırf bu yüzden
“Elveda” demek istemiyorum
sevgini yüreğimde taşıdığım için
Sadece “Hoşça kal” demek istiyorum..
Hoşçakal...
sevmek
25.06.2011 - 08:21S E V M E K...
Sevgiliyi bir beyaz güvercin gibi avuçlarına.
Alıp okşamak ve yüreğine bastırıp korumaktır.
Ama sevgiliyi daha güzel ufuklar bekliyorsa.
Onu salıvermektir.
Onun uçsuz, bucaksız gökyüzünde kanat.
Çırpışlarından sonsuz haz duymaktır.
Onun kendisinden uzaklaşmasına üzülmek değil,
Gerçeğe uçmasına,hakikate yaklaşmasına sevinmektir...
'Beni bırakıp nereye gidiyorsun demek değil'
'Gittiğin yerlerde dualarımla seni koruyacağım' diyebilmektir...
alıntı
Seni çok özledim
23.06.2011 - 12:18Seni Öyle Çok Özledim ki......
Ben ki alışkın değilim sensiz uyku tutturabildiğim gecelere,
Duymadan o güzel sesini, uyku girmiyor işte bu yorgun gözlerime.
Sabah gözümü ilk açtığımda elim hemen telefona gidiyor, acaba aradı mı? Diye.
Ama her defasında senin dışında onlarca kişi görüyorum telefonuma numaralarını cevapsız diye bırakan.
Öyle özledim ki, sesinin sesimdeki yankısını!
Çocuksu gülümsemene neden olan maymunluklarımı…
Beni sevme şeklini öyle özledim ki…
Bu lanet dünyada her geçen gün soğuyor insan hayattan, yaşamaktan.
Çünkü hiçbir şey istediğimiz gibi gitmiyor maalesef.
Dünyanın adil olmasını bekliyoruz, hani hiç değilse bize zarar vermemesini, huzurlu olmayı…
Ama sanırım sabır taşı misali, bizi tam ortamızdan çatlatmaya niyetli.
Öyle özledim ki, gözlerinin içine bakarken gözlerimden durduk yerde yaş gelmesini…
Neden ağlıyorsun derdin, deli misin sen?
Gözlerine bakınca neler gördüğümü bir bilsen,
Sen olsaydın benim yerimde,
mendil dayanmazdı gözyaşlarını silmene herhalde.
Öyle özledim ki seni aradığımda sesindeki neşeyi…
Kuşum derdin, özledin mi beni derdin.
Bende belki tam anlatamam sana olan hasretimi diye
Nasıl özlediğimi, seni nasıl sevdiğimi ispatlayayım diye hep yemin ederdim.
Güzel gözlüm, öyle özledim ki seni…
Yüreğim bir mecal kaldı şimdi.
Her gece yatağıma geçip çalmasını bekliyorum lanet telefonumun.
Her gece yalvarıyorum Allah ıma, bir an önce geçsin bu dertler bu sıkıntılar diye…
Ve her gece uykuyu haram ediyorum gözlerime.
A kadınım, öyle özledim ki seni…
Tıraş bile olmuyorum eskisi gibi.
Batıyor sakalların git kes öyle öp beni derdin.
Öptürmezdin gül yanaklarını sinek kaydı olmadan yüzüm.
Ama geri döndüğümde de kokumu içine çekerek öyle bir öperdin ki beni, hep öyle kalalım isterdim.
Sevdiğim, öyle özledim ki seni…
Sesini, nefesini, bana doğru kurduğun cümlelerin her bir kelimesini…
Şimdi bekliyorken senden gelecek tek bir seslenişi, nasıl zor bir bilsen,
Nefes alıp verdiğimde hasret ciğerlerime yakıyor, özlem saçlarımdan tutup çekiştiriyor.
Sensin onun dermanı diyor içimdeki ses her gece.
Canımın taa içi, öyle özledim ki seni…
Her derdini alırdım üstüme, sen üzülme sen yorulma sen düşünme isterdim, ben bakarım çaresine…
Yeter ki gülsün yüzün derdim, ben meydan okurum senin için bu alemin cümlesine…
Kurban olduğum, aşkların en güzeli, bir tanem, gül bakışlım, kalbimin birincisi…
Öyle özledim ki seni, sesini, nefesini…
Haydi geri dön artık ta, mutluluktan kes şu nefesimi…
seni seviyorum
23.06.2011 - 12:08Seviyorum Seni Gizlice..Sessizce... Çığlık Çığlığa!
Seviyorum Seni Delice... Çaresizce... Sevinçle...
Hüzünle... Neşeyle! ..
Seviyorum Seni İçtenlikle... Tüm Kalbimle..Samimiyetle...
Seviyorum Seni Cesaretle Korkarak... İnanarak...
......Ruhuma Kazıyarak..!
Seviyorum Seni Çocukça... Masumca... Arsızca...
Dostça... Hayranlıkla.........
Seviyorum İşte Konuşturma...
aşk
15.06.2011 - 18:47AŞK....
AŞK; Bilmektir Ey Sevgili! ! ! ! ... Bir Tek Yârı Bilmek.... Onu Candan Daha AZİZ Bilmektir.... Ondan Gayrı Bildiklerinin Hiçbir Şey Olduğunu... Dünyanın Onunla Mana Bulduğunu Bilmektir..... Onun Selamı ile Gelen BELA Olsa EYVALLAH Diyebilmektir......HZ. MEVLANA.....
Gönül
15.06.2011 - 18:42Ey gönül! ! ! ! ! ! ! ! ! !
Ben aşkı çok duydum ama hiç okumadım, bilmem aşka dair süslü laflar, aşkı anlat desen belki anlatamamda ama içimde öyle yaşıyorum ki onu işte o hale de ne senin aklın yeter ne de ilmin.. Hz Mevlana
felsefe
13.06.2011 - 08:21FELSEFE
Dişi Aslan Hayvanlar bir gün kim daha çok çocuk doğurabilir diye çekişmeye başlarlar. Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar. 'Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun? ' diye sormuşlar aslana. 'Bir.' diye yanıtlar dişli aslan. 'Fakat ben aslan doğururum.' NITELIK, NICELIKTEN ÖNEMLIDIR...
YENGEÇ ILE ANNESI 'Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum' diye sorar anne yengeç çocuğuna. 'Düzgün yürüsene! ' der. - 'Pekala anne' der çocuk. - 'Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim. ' HAREKETLER SÖZLERDEN ÖNDE GELIR?
ASLAN, KOYUN, KURT VE TILKI Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır ve nefesinin kokup kokmadığını sorar. Evet! ? diye yanıtlar koyun. Aslan bu yanıta kızar ve koyunu oracıkta parçalar. Daha sonra kurda seslenip yanına çağırır, ona da aynı soruyu sorar. Hayır! ? diye yanıtlar kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için aslanın öfkesinden kurtulamaz. Sıra tilkiye gelmiştir. Aynı soruyu tilkiye de sorar. Tilkinin yanıtı şöyle olur; - Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o yüzden burnum koku almıyor! AKILLI KIŞI TEHLIKELI DURUMLARDA KONUŞMAZ! ! !
KAZLAR VE TURNALAR Kazlar ve turnalar bir gün aynı tarlada yiyecek ararlarken birden yanlarına yaklaşmaya çalışan avcıyı fark ederler. Turnalar daha çevik ve hafif oldukları için hemen uçarlar. Oysa kazlar ağır hareket ettikleri için avcıdan kurtulamazlar. YAKALANANLAR HER ZAMAN SUÇLU OLANLAR DEĞILDIR?
HASTA GEYIK Yaşlı bir geyik hasta düşer ve daha rahat otlayabilmek için güzel otlarla dolu bir çalılıkta yaşamaya başlar. Her hayvanla iyi geçindiği için pek çok hayvan sık sık geyiğin ziyaretine gelir. Zamanla her gelen hayvan bu güzel otlardan tatmaya başlayınca kısa süre sonra tüm otlar biter. Geyik hastalıktan kurtulur ama yiyecek hiçbir şeyi kalmadığı için bir süre sonra açlıktan ölür. SIZCE?
FARELERIN TOPLANTISI Bir gün fareler bir araya gelirler ve başlarına musallat olan bir kediden kurtulma planları yaparlar. Pek çok fikir öne sürülür. Hiçbiri kabul görmez. En sonunda genç bir fare kedinin boynuna bir çan asmayı önerir. Böylece kedi kendilerine yaklaşırken farkına varacak ve kaçabileceklerdir. Bu öneri fareler tarafından alkışlarla onaylanır. Bu arada bir köşede sessizce onları dinlemekte olan yaşlı bir fare ayağa kalkar ve bu önerinin çok zekice olduğunu, başarılı olacağından hiç kuşkusu olmadığını belirtir. Fakat, der, Kafamı bir soru kurcalıyor. Aramızdan kim kedinin boynuna çan asacak? ? ?
IYI BIR PLAN YAPMAK AYRI, O PLANI GERÇEKLEŞTIRMEK AYRIDIR.
* * Insanlar FELSEFE yi Çocukken MASAL dan, Sonra KiTAP lardan, ihtiyarlarlayınca da Arkalarında Kalan YAŞAM larından Öğrenebilirler...
yusuf
05.06.2011 - 18:23Yusuf Olabilmek
Yusuf olmaksa muradın ya da Züleyha;
Korkmayacaksın ölümden.
Ölümün ayrılık değil kavuşmak olduğunu bileceksin.
Dünyaya kafa tutacaksın tek başına.
Yandaş yoldaş aramayacaksın.
Bir Allah’ına bir kendine güveneceksin sadece.
Yol arkadaşın terk etse bile seni yarı yolda aşkına sahip çıkacaksın sonuna kadar.
Tek başıma taşıyamam demeyeceksin.
Ölünceye kadar taşıyacaksın şerefle.
Karşılık beklemeyeceksin.
Sevmek olacak tek amacın.
Sevilmemişsin ne fark eder.
Ayıplanmaktan korkmayacaksın.
Sevgini gurur madalyası olarak taşıyacaksın göğsünde kim ne derse desin…
Sevgin için zindana atılmayı da attırmayı da göze alacaksın.
Karanlıklar sırdaşın böcekler yoldaşın olacak.
Bileceksin sonunda ayrılık olduğunu.
İsyan etmeyeceksin vuslat beklemeyeceksin.
Zaman ve mekan sizi ayıramayacak.
Nerede olursan ol her daim sevdiğinin yanında olacaksın.
Üzüntüsüne üzülecek sevincine sevineceksin.
Sanma ki beraber olmak için yan yana olmak lazım.
Gönüller beraberse mesafenin ne önemi var! ..
Gönül gözüyle görecek duyacaksın.
Gönül diliyle konuşacaksın.
Bilmez misin gönlü kainat bile kuşatamaz dar gelir.
Gönül dilinden anlamam konuşamam dayanamam;
bu çileye karşılıksız hiçbir şey veremem diyorsan; talip olmayacaksın Yusufluğa.
Yusuf olmak için Yusuf gibi yürek gerek gönül gerek iman gerek.
Züleyha değilsen eğer peşine düşmeyeceksin Yusufların.
Kendi ayarında birini seveceksin ki mutlu olasın.
Her babayiğidin harcı değildir Yusufluk
ve her kadının harcı değildir Yusuf yüreklileri taşıyabilmek
layık olabilmek Züleyha olabilmek! …
Fahrettin PETRİÇLİ
edep
05.06.2011 - 17:55Edepli Edebinden Susar Edepsiz de Ben Susturdum Sanar..!
aşk
05.06.2011 - 17:54Aşk, Yanmaktır Yakmak Değil....
hiç
05.06.2011 - 17:49Hiç gereği yokken hayatına giren insanlar..
Hiç gereği yokken karşına çıkarlar..
Hiç gereği yokken gününü haftanı ayını belkide yıllarını alırlar..
Hiç gereği yokken gece-gündüz aklından geçen her düşünceye bulaşırlar..
Hiç gereği yokken seni istemediğin kadar mutlu ederler..
Sonra Hiç gereği yokken hayatından çıkıp giderler...
Mevlâna Celâleddin-i Rûmî
yalnızlık
20.05.2011 - 12:22Yalnızlık
yalnızlık,
ilerisine asla bakamayacağın bir pencere gerisinde;
yağan karı,inen geceyi ve yükselen dağları izlerken,senin,yanımda olduğunu hissetmektir.
hayalini yanımda taşımak,yanında varlığımı unutmaktır.
küçük bir ben içinde,koca bir sensizliği yaşamaktır yalnızlık!
yaşamak ve şikayet etmemek.
yalnızlık,
seni,herkesini ve herşeyini kabullenmek ama bunu sana anlatma yeteneğinden yoksun olmaktır.
anlatamamanın yanında durmadan konuşmak ve tüm susmaları sana kaptırmak,
sonunda sessizliğe mahkum olmaktır.
suskunluğunun her bir harfini yorumlamak ve
haricinde duyduğum sesleri inkar etmektir yalnızlık.
her şarkıda artan sızımı dindirmek yerine 'sevdiğim türkünü susur da git' diyerek haykırmaktır! .yalnızlık,acı ezgilerine sırt dönüp,sadece senin sesinin nemini dinlemektir.
ezgilerden daha acı sesinin ta kendisidir yalnızlık!
şimdiyi yok saymak,yarını ertelemek ve fotorafların sınırlı karelerinde,
sen’li dünleri yaşamak da,yalnızca,yalnızken yapılacak akıl karı bir deliliktir ve delilik,
yalnızlığın en yalın tanımıdır!
yalnızlık,
yarin kentinde kendini öksüz hissetmektir.
cadde boyu ışıklarda büyüyen kimsesizliği,hiçbir gülüşe sığdıramamak,
ulu orta ağlamak ve kendine konuşmaktır.suretin düştüğü her yüze sen diye bakmak,
suretinin aslına korkusuzca bakmak,aynalardaki suretime bakamamaktır yalnızlık!
çok vagonlu bir trende,her istasyonda yeniden başlayan çok seferli bir yolculuktur yalnızlık!
yalnızlık,
sana gelirken yolları günlerin ardında bitirmek; senden giderken,yollarda;
'ömrümü bitirmektir'…
yalnızlık,
söylediğin her sözü aklımda tutmak,seni hiç unutmamışken,
her defasında yeniden yeniden hatırlamak,geceleri terk edip,sabahları kapına sığınmak ve
gittiğini bile bile 'inançsızca' dönmeni beklemektir…
şiirlere soyunup,mektup giyinmek; bütün şairleri reddedip bir yazara aşık olmaktır yalnızlık.
ve…
yalnızlık…
varlığında yokluğunda,
'yalnızım çünkü sen varsın' demektir…
Kahraman TAZEOĞLU
bazen
20.05.2011 - 12:00Bazen
Bazen bir kelimeyi telaffuz etmek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Bir kırık camın parçaları dökülür yüreğine.
Susarsın.
Bardaktan boşalan yağmur olup, üstüne gelir hüzün. Ağlamak kesmez içini, seni avutacak her şeyden mahrum kalırsın. Üstelik; hatır soranı kalmamış bir ihtiyarın, bayram sabahları, perdesi erkenden açılmış pencerelerde bir görünüp bir kaybolan komşularına çevirdiği bakışları kadar yalnızsın. Ne eski fotoğraflardan kalan bir hatıra, ne de çocukluk yıllarının gülümseyen yüzü.
Yanında hiç kimseyi bulamazsın. Bildiğin her yer uzak, tanıdığın herkes yabancı.
Yine de ağlarsın.
Bazen birine katlanmak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. En çaresiz bir gününe uyandığın gurbette bile olsan, yolunu değiştirmek düşer aklına; kaçarsın. Ayak üstü geçiştirilen kısa bir zaman, koca bir gün olup ayağına dolanır. Tahammül etmeyi kolaylaştıracak ve kendine, “aslında iyi biri” diyebileceğin yalanlar ararsın. Konuştuğun her cümlenin arasına, oradan uzaklaşabilmek için kullanacağın bahaneler katarsın.
Asla kolay kurtulamazsın.
Bazen bir konuşmayı dinlemek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Kelimeler, göz kapaklarına dökülen kurşun gibi iner üzerine. Ya da için ezilir, yere düşen hakikatin karşısındaki çaresizliğine. Bir müstehzi bakışlarına bakarsın alçağın; bir de ses tonunun içinden şeytana el sallayan kibrine. Artık, kimseyi incitmemek için gösterdiğin nezaketine, seni dışarıya atacak kadar cesaret katarsın. Mevzu, üstü başı parçalanmış bir çocuk gibi durur karşında.
Asla yardımcı olamazsın.
Bazen bir günü akşama kavuşturmak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. İçindeki sıkıntıyı bir türlü atamazsın. Sıtkın sıyrılır hayattan; dokunduğun her eşyadan yüreğine inen bir kir ve baktığın her yerde kahpelik vardır. Seni sakinleştirecek bir söz ararsın. Ne okuduğun şiir, ne de bir hatırayı mıh gibi yüreğine çakan şarkı; hepsinin, hayat ancak kendi yolunda gidince anlamı vardır.
Bunu anlarsın.
Bazen yalnız kalmak; dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Sebebini bilemediğin korkularla uyanırsın. Mevsim, sanki hep sonbahardır. Ne bir çiçeğin kokusunu alırsın, ne de dünya umurundadır. O gün, hiç olmadığı kadar değişik şeylerle uğraşırsın. Zaman, bir kaplumbağanın kabuğuna bağlanmıştır sanki, ertesi güne çıkmayı dört gözle ararsın. Okuduğun kitaplardan bir cümleyi hatırlamaya çalışır, yapamazsın. Hep düşen yapraklar gelir aklına, gözü yaşlı çocukluğun, yıllardır görmediğin dostların, bir veda anında dişlerini sıkıp arasına sakladığın göz yaşların.
Geçmişinden asla kurtulamazsın.
Bazen veda etmek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Yüreğin bir kuşun kanatlarında havalanır. Söylenebilecek hiçbir sözün anlamı kalmaz; bilir, konuşmazsın.
Uygun bir cümle, belki; ama asla bulamazsın. Yol uzar gözünde, ayrılığın kokusuna dayanamazsın.
Gitmek bir dalın kırılmasıdır en çok. Ya da buz gibi bir hava ve sen donup kalırsın. Gökyüzü kararır. Ayakların seni taşıyamaz; olduğun yerde çakılıp kalırsın. En hüzünlü haliyle canlanır gözünde biraz sonrası; ağlayan bir ana, eş, yar, evladın, belki de dostların.
Yine de yaparsın.
Bazen bir hatırayı taşımak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Attığın her adımda, peşin sıra gelen ayak sesleri vardır. Uzanır dokunamazsın. Her yalnız kalışında sana seslenen hitabını duyar; dinlediğin her söze, onu sana getirecek bir şerh koyarsın. Bazen bir kapının tokmağında, bazen de karanlığın içine kaçan gölgede onu ararsın. Ne birlikte çektirilen fotoğraf; ne de, bir kış günü gelen sıcak bir selamı vardır.
Ama yine de unutamazsın.
Bazen bir dostu özlemek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Koca bir dağ olup oturur yüreğine. Gecenin en kuytu yerine sığınır, uyuyamazsın. Bir tebessüm iner yüzüne; en kötü gününde yanı başında duran mahzun halini hatırlarsın. Ya da bir yaz günü, çeşme suyu serinliğindeki selamını. Çıkıp gelse şu an, söyleyecek söz bulamazsın. Konuşmak beyhude bir çabadır belki, onu halinden de anlarsın. Çünkü, çocuk gözlerinden dökülen öfkeyi yakalar; sadece sen korkarsın. Ne gailesi dünya hayatının, ne de yeni arkadaşlar.
Yerine hiç kimseyi koyamazsın.
Bazen,
Bazen gözlerini kapatır ve dost bir yürekten gelen hayır dualardan başka hiçbir şeyi hissetmezsin.
Neşe KUTLUTAŞ
hadis
15.05.2011 - 17:38Yemeğe Besmele ile başlayıp, sonunda Elhamdülillah diyenin, daha sofra kalkmadan günahları af olur.(Hadis-i Şerif)
hadis
15.05.2011 - 17:38Eve girerken Besmele çekilirse, şeytan, “Bu eve girmeme imkan yok” der, dönüp gider.. (Hadis-i şerif)
nasip
11.05.2011 - 18:08Nasip meselesi
Adamın biri her zaman 'Allah Allah'diye zikreder bu zikirden ağzı bal yemiş gibi tatlanırdı.
Bir gün şeytan gelip:'Ne diye durmadan 'Allah Allah 'deyip duruyorsun.Bunca zamandır Allah demene karşılık bir kerecik olsun.Allah(C.c) 'Lebbeyk kulum ne istiyorsun? dedi mi sana Sende hiç utanma sıkılma yok u? daha ne kadar Allah diyeceksin'.dedi.
Bunun üzerine her daim Allah'ın adını dilinden düşürmeyen adam utanıp sıkıldı ve zikri bıraktı.gönlü kırılmış bir halde yattı uyudu.
Rüyasında Hazreti Hızır'ı gördü.
'Neden yaptığın güzel işi terk ettin? 'Allah diye zikretmeyi bıraktın? diye sordu.
Adam:
'Yaptığım onca zikre karşılık verilmedi.Hak katında 'Lebbeyk-buyur sesi gelmedi.O'nun kapısından kovulmaktan korktum.'dedi.
Bunun üzerine Hazreti Hızır şu hikmetli karşılığı verdi.
Ey Allah'ın kulu! Senin Allah demen Allah Lbbeyk kulum -buyur kulum-demesidir.Allah isminin zikrini herkese nasip eder mi? Senin Allah diye bilmen Allah'ın sana duyduğu sevginin işaretidir.
Bunu duyan adam kalkarak tekrara Allah(C:C) zikretmeye o'nu anmaya devam eder.(HAZRETİ MEVLANA)
senai demirci
08.04.2011 - 11:32Al Beni Bu Rüyadan
Allahım! ! !
Lütfet de alan ellerin değil veren ellerin,
Affedici olduğu için affedilenlerin safında var olalım.
Ya Rab! ! !
Gözyaşlarımız bedirde secdeye kapanıp sana yakaran kulun ve Rasulün Muhammedin gözyaşları kadar saf ve duru değil belki,
Onun de...diği gibi 'eğer şu mü'minler helak olursa Ey Rabbim!
Yeryüzünde sana kulluk eden kimse kalmaz' gibi naz makamında kapını çalma cesaretimiz yok..
Ama
'Duanız olmasa Rabbin sizi ne yapsın' diyende sensin Rabbim..
Bize duayı öğreten sensin.
Rahman ve Rahim sıfatlarını sen yazdın kalplerimize,umutları sen yazdın,ye's den korunmayı sen yazdın,
Dua edin cevap vereyim diyen sensin,
Vaadinde hulfetmeyen,sözünden haşa dönmeyen sensin,
Hazineleri sonsuz olan sensin..
Bir duamız var ve senin kapında bu dualı halimize güveniyoruz Rabbim!
Bize rahmetini yağdır.Toprağımıza,insanımıza.
Aç rahmet kapılarını Rabbim!
Bize hastalıksız kalpler ver,bize seni sevecek yürekler ver,bize senin sevdiklerini sevecek yürekler ver,bize kulun ve Rasulün Muhammed(s.a.s) in dualarında istediklerini ver...
Ona uhudu sevdirdiğin gibi,bize de sevdir dağı,taşı,kuşu,çiçeği.
Çocuğu sevdir bize,kadını sevdir,mazlumu sevdir,yetimi sevdir,öksüzü sevdir,çaresizi sevdir bize.Güzelliği idrak etmeyi lütfet.
'Mü'minleri sevdir.Mü'minlere karşı gönüllerimizde en küçük kırışıklık,en ufak dargınlık bırakma'..
YA RAB! ! ! AL BENİ BU RÜYADAN...
Uyandır beni bu dünyadan,
Bu kırılgan varlığımı ebedi haşrının baharına toprak eyle..
Ey Kapıları Açan Allahım!
Bize kapıların en hayırlısını aç.
EY Halden Hale çeviren Allahım!
Halimizi en güzel hale çevir.
Ey Kalpleri Döndüren Allahım!
Kalplerimizi dinin ve itaatın üzerine sabit kıl.
Ya Rab! ! !
Bak şu yanan sineme,bak şu dağlı kalbime,bak şu bitik bakışlarıma,
bak her harfi ağlayan şiirlerime,inleyen nesirlerime,dua dua melhalime bir bak!
Bahtına düştüm Ey rahmeti engin,merhameti aşkın Sultanım! ! !
Ama çıkarma beni bu bahtından,kurutma dilimi,yıkılmışlığıma ve istikameti yitirmişliğime ver şu mehari muaşam sözleri.
Ben mücrime yakışanı derim,sense sana yakışanı yaparsın herzaman.
Senden medudiyet mühürlü Mevlananın senin dergahında yaptığı dua ağzıyla medet diliyor ve;
Gel, gel de yollardaki topraklardan topla beni diyerek,
sadece seni dileniyorum Allahım! yalnızca seni sadece seni...
' ' ' Allahım! Gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle ' ' '
Hakkımda hayırlı olana gönlümü razı eyle.
Rabbim! Öğrendikçe yaşamak,acının ölçüsünden geçerken Rahmet yağmurlarında ıslanmakdı
Allahım! İmtihan yollarında yürürken, ruhunun üstünde şemsiyelerini gezinenlerden...
veee
Rahmetinden ümit kesenlerden olmaktan sana sığınırım...
amin...amin..amin...
Senai Demirci
elveda
22.03.2011 - 16:09Sadece hoşça kal deyip gittim diye; yüreğin hala küskün biliyorum..,
'ELVEDA'
çok büyük bir kelime.
Sığmadı dudaklarımın sınırları içine.....
Sözlüğümden haberdar olacak kadar çok kalmadın sevgili, yüreğimde....
Benim “Hoşçakal'ım
yazılmış yanlışlıkla elveda kelimesinin yerine...
Kim bilir belki de bir hoşça kal en çok bu aşktaki kadar yakışır elveda hanesine...
aşk
07.03.2011 - 18:14AŞK
Aşk bir armağandır. Kendiliğinde insanı bulan bir armağan... Ne zaman, nerede ve niçin geldiği bilinmeyen bir armağan... İnsanın sahip olabileceği en değerli armağan... Yaşamda elde edilebilecek en büyük armağan... İnsanın onu kendinden başkasıyla asla paylaşamayacağı bir armağan... Onu yitirmemek için canı pahasına koruduğu bir armağan... Sürekli aklında, yüreğinde tuttuğu bir armağandır...
şu an ne dinliyorum
07.03.2011 - 16:58Yarın Adının Ne Olacağını Bilemessin...
Senai Demirci
şu an ne dinliyorum
23.01.2011 - 13:58Mahşer...
Dursun Ali ERZİNCANLI
hayat?
22.01.2011 - 08:02HAYAT BENİ İSTEDİĞİN KADAR ÜZ, ŞÜKRÜMDEN BİR PARÇA BİLE EKSİLTEMEYECEKSİN.. NASILSA ÜZÜNTÜM GİBİ SENDE BİRGÜN BİTECEKSİN...! B.Y
vefasız
29.12.2010 - 17:00Ey Vefasız! !
Ayrılık derdiyle yıkılmış bedenim.
Hayilini görmek icin zorda olsa acık dura bilen gözlerim var
Senin bana bıraktığın tek hatıra.
Keşke gözlerime baka baka diyebilseydin
Ki ayrılmalıyız artık ama bu kalleşce gidişine hangi yürek dayanırdı
Hangi yürek hadi cesaretin yoktu diyelim
Yasanmış o güzel yılların anısına bir kac satırda mı yazamadın ey vefasız
Şimdi o sokaklarda gezdiğimiz yerlerde boynu bükük geziyorum
Seni bana soran olur ise bir çift dolu gözle başımı öne eğıyorum
Bilmem beni bu hale düşürmeye ne hakkın vardı
Zaten gece olunca sensizliğin tam 12 sinde
Elimde kalan son resminle kendimi avutmaya calışıyorum
Ağlamaksı gözlerle düşünmek
Düşündükce daha cok caresiz kalmak
Ve senin bir başkasının olusunun hayalini kurmak herşeyden acı
Bunları bana yaşatmaya hakkın varmıydı
Dünyamı karartmaya, yüreğimin kapılarını herkese kapatmaya,
uykularımı kabusa cevirmeye,
İki sevgili dolaşırken gözlerimi doldurmaya hakkın varmıydı
Ey vefasız hakkın varmıydı.
Bugün yıkılışımın yıldönümü
Yüreğim hala senin bıraktığın gibi bomboş
Eski ve harabe bir ev gibi eskimiş resmini de bir albüm içinde saklıyorum
Ve dilimde mırıldandığım sadece şu sarkı sözleri var…….
(tek tesellim kaldı oda hayalin onuda al eğer acımıyorsan
Hic düşünme beni ne olur halim, hep uzaklarda kal acımıyorsan
Yaktın sevgi denen duygularımı yıktın dağlar gibi umutlarımı
Çaldın bu günümü yarınlarımı;
Gel canımıda al acımıyorsan,
Unutmak istesem unutulmuyor seven gönül sözle avutulmuyor
Bir kadeh boşalıp biri doluyor kır kadehlerimide acımıyorsan)
Diye sürüp giden sadece bu şarkı var dilimde artık
Eskisi gibi gecelerim ağlamaklı günlerim boynu bükük geçmiyor
Çünki seni herşeye rağmen unutmaya çalışıyorum
Ama şunuda iyi bilki vefasız sana verdiğim duyguları,
Mutluluğu heyecanı kısacası o büyük aşkımı
Sana Helal Etmiyorum…!
Haram olsun ey vafasız…!
Gün gelirde birgün, sende benim gibi seversen
Yüreğin hasret, gözlerin yaş dolsun ey vefasız…!
Ey Vefasız – Umut Sandalı
Toplam 54 mesaj bulundu