Olay Olay Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkında ...

  • Olay Olay
    Olay Olay

    03.12.2010 - 10:02

    Vakfe Duası

    Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur.
    O birdir.
    Eşi ortağı yoktur.
    Mülk, O’na âittir.
    Hamd, O’na mahsustur…

    Allah’ım!
    Kabir azâbından, kalbin vesvesesinden,
    işlerin dağınıklığından sana sığınırım!
    Ey Allahım! Rüzgârların getirdiği âfetin şerrinden sana sığınırım!
    Allah’ım,
    gözümde bir nûr,
    kulağımda bir nûr,
    kalbimde bir nûr yarat!
    Allah’ım,
    göğsüme genişlik ver, işimi kolaylaştır!
    Allah’ım!
    Kalbe vesvese veren şeytandan,
    işlerin karışıklığından,
    kabir fitnesinin şerrinden,
    gecenin getirdiği şeylerin şerrinden,
    gündüzün getirdiği şeylerin şerrinden,
    korkunç rüzgârların getirdiği âfetlerin şerrinden,
    zamanın nöbet nöbet gelen mihnet ve belâlarının şerrinden sana sığınırım!

    Allah’ım,
    sağlığın hastalığa çevrilmesinden,
    birden bire gelip çatacak azâbından ve bütün gazâbından sana sığınırım!

    Allahım!
    Beni hidâyetine ulaştır.
    Geçmişimi, geleceğimi bağışla!
    Ey başvurulacakların en hayırlısı!
    Kendisinden istenilenlerin en keremlisi, en çok vereni!

    Allah’ım!
    Sen, sözümü işitiyor,
    yerimi görüyor,
    gizli, açık neyim var ise biliyorsun.
    İşlerimden hiç biri sana gizli değildir.
    Ben çâresizim, yoksulum.
    Senden yardım ve eman diliyorum.
    Korkuyorum.
    Kusurlarımı îtirâf ediyorum.
    Bir çâresiz, senden nasıl isterse, ben de öyle istiyorum.
    Zelîl bir günahkar, sana nasıl yalvarırsa, ben de öyle yalvarıyorum.
    Yüce huzûrunda boynunu bükmüş,
    senin için gözlerinden yaşlar boşanan,
    senin uğrunda bütün varlığını zelîl eden,
    senin için burnunu topraklara sürten bir kulun sana nasıl duâ ederse,
    ben de öyle duâ ediyorum!
    Ey Rabbim!
    Duâmı kabûl buyurmaktan beni mahrûm eyleme.
    Bana Raûf ve Rahîm ol!
    Ey istenilenlerin en hayırlısı ve verenlerin en keremlisi! ..
    Ben, sana her an muhtâcım.
    Senin ise, bana hiç ihtiyâcın yok.
    Sen, ancak yaratanım olarak beni bağışlar, affedersin.

    Ey duâcıların duâlarını kabûl eden!
    Ey ümit bağlananların en üstünü!
    İslâmiyet ve Muhammed Aleyhisselâm üzerindeki himâyen hürmetine sana yöneliyorum.
    Benim bütün suçlarımı bağışla!
    Beni şu durduğum yerden bütün hâcetlerimi yerine getirmiş,
    dileklerimi ihsân buyurmuş,
    temennilerimi gerçekleştirmiş olarak döndür! ..

    Bizler, topluca senin Beyt-i Harâm’ına geldik.
    Şu büyük Meşâir’de vakfeye durduk.
    Şu mübârek yerlerde hazır bulunduk.
    Ümîdimiz, yüce katındaki sevab ve mükâfâta nâil olmaktır.
    Ümîdimizi boşa çıkarma Allahım! .

    Dursun Ali Erzincanlı

  • Olay Olay
    Olay Olay

    26.11.2010 - 17:15

    'Kültür' nedir, 'irfan' neye denir?


    Murâdın anlarız ol gamzenin, iz'ânımız vardır
    Belî, söz bilmeyiz ammâ biraz irfânımız vardır.
    Nedim


    Bir mevzûda kazanılan sistemli ve geniş bilgi demek olan “kültür”ü Andre Malraux şöyle târif ve izah ediyor:

    “Kültür; okuyan ve bilgi sahibi olup düşünen insanın zevkini, tenkit etme ve hükümler verme kabiliyetini inkişaf ettirmesidir. Bir milletin kültürü; onun bütün fertlerinin sahip olduğu hissiyât, hâdiseleri karşılayış ve idrâk ediş tarzlariyle, topyekün tarihi içinde meydana getirdiği fikir ve sanat mahsulleri ve kıymet hükümleridir. Kültür, onu vücuda getirmiş olan milletin malıdır.”

    Fransızca bir kelime olan kültür, lisânımızda irfân yerine kullanılsa da, tam olarak karşıladığı söylenemez. Zira irfan; bilmek ve anlamak mânâlarında olmakla birlikte, eğitim ve öğretimle elde edilemeyen gerçeği, sezerek idrâk etme gücü demektir. Bu noktada Ömer Seyfettin'in öğretmen arkadaşlarıyla giriştiği âlim-ârif münâkaşasını hatırlamakta fayda var. Şöyle ki; Ömer Seyfettin İkinci Dünya Harbi yıllarında öğretmendir. Bir ara öğretmenler odasında otururken,

    — Arkadaşlar, der, bu millet âlim değildir ama âriftir. Bu irfanı sayesinde pek çok şeyi okumuşlardan daha iyi sezer, farkeder ve bilir.

    Arkadaşları itirazı basar:

    — Olur mu öyle şey! İlmi olmayanın irfânı mı olurmuş, derler.

    Harp yılları olduğu için de, iktisadî ve ticarî hayat durgun, yokluk ve sıkıntı had safhadadır. Şekersizlikten çaylar bile kuru üzümle, pekmezle içilmektedir. Bu durumu değerlendiren Ömer Seyfettin,

    — Müjde arkadaşlar! der. Almanya'dan bilmem kaç ton şeker geliyormuş, çayları kuru üzümle içmekten kurtuluyoruz!

    Bunu duyan öğretmenler, sevinçten yerlerinden fırlar ve bu haberi avuçlarını patlatırcasına alkışlarlar! ..

    Ama o da ne? Tam bu esnada kapı önünde bulunan hademede en ufak bir reaksiyon görülmemekte. Ömer Seyfettin bu defa hademeye döner ve;

    — Sen niye sevinmiyorsun, şekere ihtiyacın yok mu? diye sorar.

    Hademenin verdiği cevap ârifânedir:

    — Boşversene Bey'im, der, kel merhemi bulsa kendi başına sürecek! Almanya harp ediyor, düşünsene... Şekeri nerden bulup da bize gönderecek! ?

    Bu cevap üzerine Ömer Seyfettin, irfandan mahrum olan arkadaşlarına dönerek,

    — İşte der, beyler, âlimle ârifin, ilimle irfânın farkı...

    * * *

    Ayrıca irfân'ın, tasavvufî yönü de vardır; İlâhî bir feyz olarak kâinata, hayat ve memâta ait birtakım sırlara vâkıf olup bilme hasletidir. Bir diğer ifadeyle irfan, “Sôfîlerin rûhânî halleri yaşayarak, mânevî ve İlâhî hakîkatleri tadarak elde ettikleri ilim”dir. Bu yoldan Hakk'a dair elde edilen ilme mârifetullah, buna sahip olan kişiye de ârif-i billâh denir.

    * * *


    MUALLİM NÂCİ'DEN BİR DÖRTLÜK

    Muallim Nâci, kendi dilini doğru dürüst bilmeden yabancı dil öğrenmeye kalkanlar için (demek bu hastalık yeni değil, o zaman da varmış!) şöyle der:

    Cehl ile kendi lisânından değilken bâ-haber
    Diğerin tahsîle kalkışması tuhaftır zûr ile;
    İftihâr etmende fi'l-vâki verirdim hak sana,
    Olsa tahsîl-i lisan ‘pardon’ ile ‘bonjur’ ile... (*)

    _________
    (*) Lûgatçe: bâ-haber: haberi olan; zûr: yalan yanlış, uydurma; fi'l-vâki: hakikaten, gerçekten; pardon: (Fransızca) özür dileme; bonjur: (Fransızca) günaydın.


    Halis ECE

  • Olay Olay
    Olay Olay

    26.11.2010 - 08:31

    TÜKENİYORUM RABBİM

    Tükeniyorum Rabbim!
    Tükeniyorum Rabbim! Yalnız kaldığımı düşünüp, varlığının her an, her noktada tezâ...hür ettiğini, beni devamlı koruyup gözettiğini, gönlümden geçenlere dahî cevap verdiğini unuttuğum zaman, “Rabbim” demeyi unuttuğum an tükeniyorum!

    Diriliyorum Rabbim! Sana yaslandığım, Sana güvendiğim, Sen'inle başlayıp, Sen'inle devam ettiğim, tüm işlerimi Sana havâle ettiğim an! “Ne güzel Dost'sun” dediğim zaman diriliyorum.

    Tükeniyorum Rabbim! Tüm sevdiklerimden; anne-babamdan, cânandan, ten kafesindeki cândan daha yakın olduğunu bilerek, ellerimi Sana açmayı, Sen'den netice, Sen'den çâre beklemeyi unuttuğum zaman! “Bu dertler neden bana? ” dediğim an tükeniyorum.

    Diriliyorum Rabbim! Havayı soluyup Sen'inle dolduğum, gözümü açtığımda Sen'i bulduğum, en sağlıklı irtibatı Sen'inle kurduğum, tüm dünya bana küsse de Sen'in dostluğunu ümit ettiğim an! “Kahrın da hoş lütfun da hoş” dediğim zaman diriliyorum.

    Tükeniyorum Rabbim! Hayat enkâzı altında kaldığımda, çekiç misâli zaman beynime vurduğunda... Hayal, ideal diye, küçük hedefler peşinde koştuğumda... Dünya meşgalesine dalıp, bir cenneti, bir azabı, bir de ölümü unuttuğumda... “Beni affet” demeyi azalttığımda tükeniyorum.

    Diriliyorum Rabbim! Yandığımda Sen'inle söndüğüm, Seni hatırlayıp rûhumu güldürdüğüm, O sırlı gücünden kuvvet aldığım, Sen'inle yürüdüğüm, dua ederek Sen'inle konuştuğumda... İçimdeki tüm ırmaklar sana kavuştuğunda... Ruhum kitabın ve secdenle buluştuğunda… “Ya Rab, bırakma ellerimi” dediğimde diriliyorum. Yeniden cânlanıyor, cânıma cân katıyorum! Cânımda Sen'i buluyorum! Sen'inle huzur doluyorum!

    Dirilişlerim, dostluğunun tercümesidir. Sen'i yâr bilişimin, yoluna serdâr oluşumun, sözlerinle hemhâl oluşumun işâretidir. Dirilişlerim, sana açılan tüm kapıların anahtarıdır... O kapılar önünde gösterebileceğim en güzel beraattır. Dirilişlerim, tüm yangınlardan firar edişim, sonu olmayan bir tebessümdür! Ruhumun ebedî dosta, yegâne vuslata ilerleyişidir. “La ilâhe illallâh”, Sen'den başka yok ilâh diyerek, kendimi Sana emânet edişimdir. Durdur tükenişimi. Kabul buyur dostluğuna. Dirilt beni Rabbim! ..
    Amin...

  • Olay Olay
    Olay Olay

    22.11.2010 - 09:51

    Bekleyişin Öyküsü

    Günler güz yaprakları gibi birer birer dökülürken ayaklarımın dibine,
    ben her gece karanlığa dikip gözlerimi senin aydınlığını bekledim.
    Sen yoktun…

    Binlerce adım attım bu kentin sokaklarında. Her köşeyi,
    her parkı, her ağacı ezberledim. Sevdaya bulanmış
    her kaldırım taşında senin adını aradım.
    Sen yoktun…

    Evlerin duvarları birer birer üzerime yıkıldı.
    Her bir hücremin acısını ta yüreğimde hissederken
    beni enkazın altından çekip alacak elini aradım.
    Sen yoktun…

    Özlem şarkılarını ezberledim. Kimini bağıra bağıra,
    kimini fısıltıyla söyledim. Karanlığa haykırdım hasretimi.
    Sesimi duyacaksın diye bekledim.
    Sen yoktun…

    Senden gelecek bir tek haberi bekledim. Saatler asırlar gibi geldi,
    geçmedi. Çalan her telefonu yüreğimin deli bir çağlayana dönen
    atışlarıyla açtım. Senden başka duyduğum her seste hep aynı
    hayâl kırıklığını yaşadım. Onlar beni duymak istiyordu, bense seni.
    Sen yoktun…

    Seni aramaktan yorgun düşmüş bedenimi karanlığın kucağına
    uzattım her gece. Bir an önce sabah olsun diye uykunun
    beni çekip almasını istedim. Olmadı.
    Kaç gece sabahı ettim gözlerimi kapamadan, kaç gece
    merdivendeki ayak seslerini dinledim gelen sensindir diye.
    Sen yoktun…

    Her yağmurla birlikte hüzün de yağdı bu kentin üzerine. Bulutlar
    yalnızlığın işaretiydi benim için. Beni ıslatan yağmur olmadı.
    Ben senin özleminle sırılsıklamdım her mevsim.
    Hayat; merhaba dedi bahara çiçek çiçek. Uzun kıştan sonra
    gelmez dediğim göçmen kuşların dönüşünü gördüm.
    Sen yoktun…

    Her istasyon her otogar adresim oldu. Bir trenden inersin sandım.
    Otobüslerdeki her yolcuya sensin diye baktım. Ya da yolculuklara
    vurdum kendimi. Kimsenin uğramadığı köylere, adı duyulmamış
    kasabalara gittim. Senden bir iz aradım.
    Sen yoktun…

    Denizin sonsuz maviliğine umut bağladım. Kıyılarda tükettim
    bekleyişlerimi. Hep sensiz gemiler geçti limanlardan.
    Ben gemicilerin hasret türkülerine eşlik ettim.
    Sen yoktun…

    Gözümden bir tek damla yaş akmadı. Onlar sana aitti, sana
    kalmalıydı. Kimselere söyleyemedim acılarımı, bekleyişimin
    öyküsünü kimselere anlatamadım.
    Nice fırtınalar koptu yüreğimde. Dalgalar dövdü hayallerimi.
    Sığınacak bir liman, yaslanacak bir omuz aradım.
    İçimi dökecek bir insan aradım.
    Sen yoktun…

    Her gece ay paramparça oldu. Her gece yıldızlar birer
    birer düştü sokaklara. Yıldızları saçına takıp gelmeni bekledim.
    Ayı avucunda bana getirmeni bekledim. Ve bir güneş gibi doğup
    aydınlatmanı bekledim bu kapkara dünyamı. Ama.
    Sen yoktun…


    alıntı

  • Olay Olay
    Olay Olay

    15.11.2010 - 13:43

    Bu Bayramda Gelemedim....
    Yine yagmurlu bir bayram sabahi
    Bulutlar sanami agliyor Anne
    Neden gündüzlerim böyle karanlik
    Icime hüzünler yagiyor Anne
    Kac bayram gecti öpemedim elini
    Sevdigin cicekleri getiremedim
    Kurudu menekselerin, büyütemedim Anne
    Büyütemedim hasretinden gayri hic bir sanciyi
    Aciyi dindiremedim Anne, atesi söndüremedim
    Bu bayramda gelemedim...


    Bu bayram da gelemedim, öpemedim elini
    Oysa ellerin her seyimdi, ekmegimdi ellerin
    Bilsen nasil özledim hüzün rengi gözlerini
    Seni özledim Anne, sesinin nefesini
    Sabahlari recel sürmeni ekmegime, cayimi demlemeni
    “Üsüdünmü, hastamisin” demeni özledim Anne
    Pencerede beklemeni
    Cosku dolu bir bayram sabahi gülerek kapiyi acmani
    Sarip sarmalamani özledim Anne
    Kizmalarin ardindan bagislayan yanlarini
    Affetmeni özledim Anne
    Affet beni, bu bayramda gelemedim…


    Yine yagmurlu bir bayram sabahi
    Simdi senden cok uzaktayim
    Gözyaslarim söndürmüyor hasreti
    Yanmaktayim Anne kanamaktayim
    Dört yanim karanlik, dört yanim duvar
    Sonradan kormus ayrilik, yeni anlamaktayim
    Bu bayramda gelemedim Anne, cok uzaktayim…


    Bu bayramda gelemedim, öpemedim elini
    Yüzüne yüz süremedim
    Cigerler dolusu kokunu cekemedim icime
    Sensizlik türküsü dolandi dilime
    Söyleyemedim Anne söyleyemedim
    Anam, Anam, Anam diyemedim
    Ah Anne ah, öyle özledimki
    Sizlar burnumun diregi bilemezsin
    Bilemezsin Anne göremezsin
    Anasizlik en büyük yalnizlikmis
    Soguk duvarlar ardinda aglamalarimsin
    Dert ortagimsin yanimda olamasan da
    Bitmeyen bir hasret, dinmeyen bir sizisin icimde
    Bilsen nasil özledim…

    Hasta yatagimda sicak corbani özledim Anne
    Basucumda ilac olmani
    Atesime bakmani özledim
    Battaniyelere sarmani
    Hersey bir tarafa dualarini özledim dualarini
    Sen Anasin Anne aglarsin, beni anlarsin
    Hakkini helal et
    Bu bayramda gelemedim…

    Şebnem Kısaparmak

  • Olay Olay
    Olay Olay

    01.11.2010 - 16:52

    ANNE ÖZLEMİ

    Sevgi güneşiydi sanki gözlerin,
    Her bir hâllerini özledim anne,
    Sen gittin gideli boş kaldı yerin,
    Gonca güllerini özledim anne.

    Yerde seni, gökte seni ararım,
    Gece yıldızlardan seni sorarım.
    Boynum bükük saçlarımı tararım,
    Pamuk ellerini özledim anne.
    Şefkatinle gel, renklensin düşlerim,
    Sevginle silinsin şu gözyaşlarım,
    Bahara dönüşsün karakışlarım,
    Tatlı dillerini özledim anne.

    Her zorluğu, her engeli aşardım,
    Senin varlığınla mutlu yaşardım,
    Sabah akşam kucağına koşardım,
    Sıcak kollarını özledim anne.

    alıntı

  • Olay Olay
    Olay Olay

    28.10.2010 - 15:35

    Dost dediğin

    Kimi zaman boşluğa düşer insan...
    Karambol dedir karamsar olur...
    Kimi zaman hiç olmadı...ğından daha çok yalnızlık duyar için için...
    'Yuvasından düşen kuş gibi ' ne yapacağını bilemez.
    Ve terk eder kendini atar kader rüzgârlarının meçhule giden kollarına...
    Oysa hayat tesadüfler okyanusudur.
    Hangi ırmağın hangi denize ve hangi denizin seni bu okyanusun hangi
    köşesine taşıyacağı bilinmez.
    Bir bakarsın ki tam dünyanın tüm yükü omuzlarında sandığın bir anda biri
    çıka gelir...
    Duyguların değişir o anda yaşama nasıl bakacağını şaşırırsın...
    Ve O hayatının bir köşesine oturup o okyanusta seninle birlikte akmaya
    başlar...
    Ne yana baksan oradadır. Ağladığında, güldüğünde, efkârlandığında,
    öfkelendiğinde, hep yanındadır.
    Yorulduğunda yaslanacak omuz olur sana çoğu zaman.
    Her şeyine katlanır.
    Kaprislerine, bağırış çağırışlarına aldırmaz. Ayağın gözün kulağın olur
    yeri geldiğinde...
    Aşktan acıdan. Mutluluktan, hastalıktan uyuyamadığın gecelerde yastığındır.
    Bir kumsalda oturup yıldızları sayarken, denize her taş attığında o
    vardır yakamoz pırıltılarında...
    Bir deniz feneri gibi zifiri karanlık ve fırtınalı havalarda sığınacağın
    limanın habercisidir senin için artık bir sevgili, bir kardeş, bir bacı,
    bir ana ve baba gibidir...
    Ve sen farkına varmadan, tarifi imkânsız bir tutkuyla bağlanırsın Ona
    öylesine ki bir gün pılını pırtını toplayıp gitmek istesen bilirsin ki
    ardına düşmüştür, peşindedir.
    Gün gelir kendine bile söylemekten korktuğun sırlarını anlatırsın ona
    seni bir bulmaca gibi saatlerce sıkılmadan çözebilir. Günler sürse de
    dinler seni...
    Seninle güler seninle ağlar...
    Geçmiş acılarını paylaşır hayallerine ortak olur...
    Ve bilirsin, saçını tararken ne yaptığını, buzdolabının kapağını nasıl
    kapatacağını...
    Ve onun özelinde, kimseyi kırmayı düşünemezsin. Buna elin de dilinde
    varmaz. Sonuçta, kendine gelmeye, kendin olamaya başlarsın...
    Coşku ve heyecanla dolar için...
    Aşılması güç, sarp ve yalçın kayaları bir solukta geçebileceğin özgüveni
    duyarsın... Gözlerinde bir pırıltı bir mutluluk vardır. Mavi daha güzel.
    Beyaz Daha masum ve kırmızı daha alımlıdır senin için...
    O da seninleyken umutludur...
    Yanılmazsın söz verdi mi geleceğini bilirsin. Sabah kalktığında ilk ne
    yapacağını öğrenmişsindir. Vazgeçilmesi zor bir alışkanlık olmuştur
    senin için artık...
    Sigaradaki duman gibi.
    Okumak gibi, su içmek yemek yemek gibi...
    Her gün halının altına koyduğun anahtar gibi...
    Dosttur Onun adı...
    Dostluk sana sunduğu...
    Ve sen istesen de silemezsin onu...
    Kopamaz, terk edemezsin...
    Çünkü bir oya gibi işlemiştir çiğlerinin en ücra köşesine kadar,
    alışkanlığın olmuştur.
    Ne mutlu böyle bir DOST bulana...

    La Edri

  • Olay Olay
    Olay Olay

    25.10.2010 - 10:18

    Sana Mucize’m Diyemedim / Üzgünüm


    Mucize” ye en yakın gerçektin sen
    Lakin sana “ mucize “ diyemedim / üzgünüm
    Ey gözlerindeki hayat sağnağı ile beni mutlu eden “ mutluluk;

    Musalla soğuğu ellerimden tut.
    Mesken bildiğim yüreğinden beni kovmalarına izin verme.
    Sakın bırakma beni.
    Avuçlarından salma beni uçurumlara.
    Hiçim diye bir de dipsizliğe mahkum olmayayım.
    Adını baş harfine sığınmış gövdemi yakmalarına göz yumma.
    Aydınlığı senin gözlerin olan gökyüzümü kapama karanlığa.
    Tut gözlerimden. Çengelle yüreğimi yüreğine.
    Hayatın sınırlarına kurduğum çizginin ölüme taşmasına izin verme.
    Kanbur sırtımla sınır ihlalinde bulunan yüzümü doğrulara çevir.
    Kalabalıkların arasındaki azınlık halimi isminle kalabalıklaştır.
    Köklerime sarıl çünkü üşüyorum.
    Korkularıma cesaretinle güç ver.
    Ezikliğime inat sen gökyüzüne götür
    Bana reva görülen acılara inat sen beni mutlulukla adlandır.
    Sonra da kanatlandır tüm gurbet kuşlarımı.
    Biliyorum sana anlatacak o kadar çok cümlem var ki.
    Anlatamıyorum çünki bir mucizeyi sözcüklere sığdırmaktır nankörlüktür.
    Evet anlatmaya çalıştım.
    Sana sözcükler aradım durdum ama bulamadım.
    Seni cümlelerle anlatamadım / üzgünüm.
    En sonunda sustum çünkü sen mucize” ye en yakın gerçektin.
    Sana “ mucize”m “ diyemedim / özür dilerim.

    Güzelliğe en fazla yakıştırdığım,
    Adıma adına yanaştırdığım;

    Küçük sevinçler getir bana.
    Sevdamızla büyütelim sonra.
    Umuda kanat çırpsın kanatlarımız.
    Mutsuzluktan mutluluklar doğuralım.
    Çirkin gördüklerimizde bile güzellikler bulalım.
    Unutulmuşluğa ait ne varsa hatırlayalım.
    Sen biraz ben ol, ben de sen…
    Mutluluk için kaçak şehirler besleyen nehirlere yataklık edelim.
    Sonsuzluğa göç edelim. Bir Mayıs sabahına düşsün aşktan çaldıklarımız.
    Bir masala benzetilse de biriktirdiklerimiz, sevdanın en halindedir gülüşmelerimiz.
    Öyküsüzlüğümüze düşülen dipnotlara aldırmadan büyüyecek sevdamız.
    Aştan çalıp sevdaya mayaladığımız ne varsa gülümsesin artık.
    Özenle istiflediğimiz tebessümler cicek versin.

    Sığlığıma dua genişliği veren kadın,

    Gözlerimizde büyütüğümüz kaçak kentlere aldırma sen.
    Yasaklanmış, sorgulanmış yarınlarımıza dön yüzünü.
    Adresimiz yok bu dünyada. İzimiz de.
    Ama sakın korkma hüviyetimiz yeter bu sevdayı dünya”ya ispat etmek için.
    Duraksı, çatısız düşlerimizden düşürülsek de yılmak yok.
    Sağır olsa da bu dünya bize, sesli harflerimizle yaşayalım sevdamızı.

    Sen; umudum..
    Sen; sonsuzluğum..
    Sen, umut bulduğum..
    Sen, mutlulukla dolduğum..
    Ve ben,
    Sana ait bir cümle.
    Her harfi kitap olan…

    Sen ve ben,
    Yani biz;
    Hangi tanıma sığarız biz?
    Hiç miyiz ya da düş müyüz?
    Yok yok…
    Sus pus muyuz yoksa yok muyuz?
    Hayır hayır..
    Biz sevdanın mucizeye en yakın haliyiz..
    Unutma sevgili;
    Gün gelir kahraman”lar da ölür..
    Gün gelir masal da biter..
    Ama biz bitmeyiz..
    Biz birer masal kahramanı değiliz.
    Biz mucizeye en yakın gerçeğiz..
    Sen ve ben BİZ”İZ..
    Sen yaşarken ben ÖLEMEM..
    Ben ölsem de sen beni “ bende “ YAŞATIRSIN..

    Şimdi içimden sana “ mucize “ demek geçti..
    Lakin di-ye-mi-yorum..
    Neden diyemediğimi sen bilirsin sevgili..
    Üzgünüm..
    Sana “ mucize/m “ diyemedim..

    Sığlığıma dua genişliği katan kadın,

    “ Seni seviyorum… “

    İsmail SARIGENE

  • Olay Olay
    Olay Olay

    22.10.2010 - 08:51

    Hatırla…


    Hatırla…

    Kimsenin tanıdığı değilsin artık
    Kimsenin özlediği değilsin
    Kimsenin beklediği değilsin
    Kimsenin ardı sıra gözyaşı döktüğü değilsin
    Kimsenin ölüsü de değilsin
    Tıpkı şimdi olduğu gibi
    Oysa sen ve sonun ne kadar da uzak görünüyordunuz birbirinize


    Senai DEMİRCİ

  • Olay Olay
    Olay Olay

    18.10.2010 - 09:28

    Öper ve geçer....


    Acıyan yerlerini öpecek biri varsa hayatında, Önemli olmaz düştüğün yerler, Atıldığın kuyular, Aldığın yaralar, Yalan çıkan, bildiğin tüm doğrular, İşittiğin tüm kötü sözlerin yeri bile, çabuk iyileşir o zaman.





    Bütün Aciyan Yerlerini Öptüm
    Sevgi her yaraya iyi gelir

    Acıyan yerlerini öpecek biri varsa hayatında,
    Önemli olmaz düştüğün yerler,
    Atıldığın kuyular,
    Aldığın yaralar,
    Yalan çıkan, bildiğin tüm doğrular,
    İşittiğin tüm kötü sözlerin yeri bile, çabuk iyileşir o zaman.

    Bazen kaç yaşında olursan ol,
    Küçük bir çocuğun ağlayarak annesinin yanına gelmesi gibi,
    Acıyan yerlerini öpecek birinin yanında olmak,
    Ağlamak istersin...
    Öperse geçer diye inandığın birinin yanında doyasıya ağlamak,
    Tüm yanmış yerlerine rüzgâr olur, serin yağmurlar gibi gelir,
    Nasihat etmeden, küçümsemeden dinleyen,
    Anlatırken bile geçecekmiş gibi gelen,
    Yuva sıcaklığında bakışlarıyla içini ısıtan,
    Seni olduğun gibi kabul eden,
    Değiştirmeye çalışmayan,
    İstediği kalıplara uymasan da,
    Seni sevmekten vazgeçmeyen,
    Biri varsa eğer...
    Korkma incinmekten.
    Bırak sıyrıklar olsun dizlerinde,
    Öper ve geçer...



    Ne kadar da sevgiye muhtaçtır insan,
    Nazını çekecek biri olsun ister yanında,
    Çocukca mıkırdanmak, sızlanmak, tutturmak ister,
    Bir yetişkin gibi dinlenilmek,
    Bir çocuk gibi şımartılmak ister,
    Her zaman yetişkin olmak, yetişkin gibi davranmak yorar insanı.
    Bazen saçmalamak ister,
    Hesaplamadan, hesap etmeden karar vermek ister,
    Kalbinin tarifini dinleyip,
    Hissettiklerinle yol bulmaya çalışmanın dayanılmaz heyecanı içinde,
    Sırtını tüm yolları bilenin yüceliğine dayayıp,
    Küçük bir çocuk gibi koşabilmek...
    Arkamdan annem bana bakıyordur,
    -Düşersem öper ve gecer-in güvenliği içinde koşabilmek,
    Sıyrılan, kanayan ve acıyan tüm yerlerini,
    Öpen biri varsa eğer,
    Korkma düşmekten,

    Bırak kanasın dizlerin, Ağla ağlayabildiğin kadar,

    Öper ve geçer....



    alıntı...

  • Olay Olay
    Olay Olay

    12.10.2010 - 08:17

    Sorma Hâli Sînemi..

    Sevgili öyle altüst ediciydi ki sorma...
    Hicranı öyle ateşli geldi ki sorma...
    Bu bir tek söz öyle hoşuma gitti ki sorma.”

    İşittim ki; iki ayrı şehirmiş sebeb-i hüznü, divane edermiş gönlünü. İstanbul’da olmayan lakin İstanbul’dan olan endamı işler dururmuş ruhuna. Uykuya dalmayı beklermiş ruhuna can katanın bakışları misali bir Boğaziçi rüyasına. İstanbul’un iki köprüsü kirpiklerini hatırlatırmış, asude denizi ise gözlerini…
    İçinde bir şey varmış; yerini bilmediği, misafir edemediği… Kıvılcım kıvamında hissettiği, yangına meyleden bir şey… Ağrıdıkça ağrıyan, çığlığı kalbini aşıp tüm hücrelerine dağılan… Kurduğu cümleleri öznesiz bırakan, yan yana sayısız noktalar koyduran…

    - Ki fikrince kâfi imiş üç nokta(…) hangi yoğunlukta olursa olsun yazılan-

    Rengini hakkıyla seçemediği bir halmiş bu. Maviden kırmızıya, kırmızıdan maviye kalbedermiş. Mavinin teslimiyetinden, kırmızının tutsaklığından dem vururmuş. Mavideki deniz kokusunu, kırmızıdaki heyecanı üflermiş can-u ruhuna.

    Yine bir vakitmiş ki; hasretin yaktığı, gönlünün sebeb-i tebessümünden gelen tek kelâma yandığı bir vakit. Her yangından sonra sanki tekrar nefes aldıran sonbahar gibi düşmüş gönül rüyası geceye. Sonbahara varmak, ona uyumakmış. Sonbaharı solumak, ona uyanmak…
    Aşk’ın hâlleri hece hece yer etmiş sinesinde.

    Aşk…
    Aşka…
    Aşkta…
    Aşktan…
    Ne gelirse gelsinmiş… Yeter ki “gelsin”miş… “Gitmesin”miş…

    Ki zaten yetmemiş, bitmemiş; gelmiş, gitmemiş…

    Biçarenin gönül hanesi mülevven bir hâldeymiş. Bir husufmuş ki hayalî, düşte kalmış; ay tutulmamış. Divanenin hüsünperest bakışları, hüzne meylettirmiş kalbini.
    Vardım yanı başına, dedim ki nasıl bir hâldir bu… Dedi ki, sorma; bir ömür, bir gönül süruru bu…

    Bana meçhuldür o âşığın hâli, dedi bana ki, sade sun zikrettiklerimi…

    Gönlünün düştüğü ateşi takdim edemiyor oluşunu, dilinin dile gelemeyişini bağışla. Kalbine düşenleri tasvir edemeyişini, sîretini suretine vuramayışını bağışla… Hem bilmez misin sen ey biçarenin kalbine taht kuran! Gönülcüğünü hâlden hâle kalbeden ey!

    Bir ney sesinden daha hüznengizânedir dile değdirmek kalpteki terennümâtı.

    Ey aşk iklimini kalbindeki hüzün mevsimine kurban eyleyen kavgam! ..
    Gökyüzü bilmişken ben seni. Toprağa düşen ne kadar yağmur tanesi varsa hepsini sana râm eylemenin niyazıdır bu ağıt...
    Her ağıt kendi sesleminde taşır sürûrunu. Ve ben sükûnete muteber kıldım sana mecz eylediğim ne kadar harfim saklıysa gecenin rahlesinde. Bu ağıt, ellerimde büyüttüğüm yıldızlarla ismine şerhettiğim bir parantez ol diyedir sevda şerhime. Bir sözdür bu sana, ilelebet göğsümde muskalanan. Söz ki Nûn'a değer Elif olmaya meylederken kalbim. Anlasana sevdegâhım. Sende cüzlensin istiyorum yüzünün ayetlerinde huzur sûrelerine mâtuf olan aşk.
    Gece ve düş adına..
    Ateş ve kül adına..
    Huruf makamının esrârına mahkum kalıyor işte dil-i efgânım...Oysa sana seslenmek isterdim zemheri aylarında. Sen ol diye haykırmak isterdim; güneşin ellerime değen parıltısının üstündeki.....
    Sen ki; mesrûr gecelerin mahremiyetine musâddık eylediğim rüyaların menekşelerce yorumlanan nağmesisin içimde...
    Bir kelebek kanadında sakladığım hayatın; yusufçuk kuşlarının rehberliği eşliğinde kalbime vehmettiğim tercümesisin...

    Kör gecelerin esaretiydi beni sana kalbeyleyen. Yusuf'un düştüğü kuyuydu belki de lâmekan gönlümün sende bulduğu. Her Züleyha yırttığı gömlekte taşır aşkının değerini bilirim. Ben bu yüzden yağmurdan bir libas giyindim üzerime. Ki gözyaşlarınla yırtasın diye haya perdemi.
    Ferhat ve Şirin adına
    Kerem ve Aslı adına
    Leyla ve Mecnun adına
    Ey çöl yalımı saçlarında hüznün şarkısını mırıldanan kulbe-i âhzân'ım!
    Ey karanfil yanığı gözlerinde aşkın cilbâbını kuşanan sûret-i efkârım!

    Aşk Sadece Sende Mecnûn Eyledi Beni



    alıntı

  • Olay Olay
    Olay Olay

    02.10.2010 - 10:27

    Tutunun Kendi Yüreğinize

    İçinde umutsuzlukla gelecek günleri beklemek...belkide hiç gelmeyecek olan birini beklemek...günler beklenmese de ömür yettiğince birbiri ardına eklenecektir elbet. Umutsuzca kurulan hayallerdir bu günler içinde yok olmaya, yıkılmaya mahkum olan...bu umutlar sevgiye dairdir genellikle; insanın özünü hamurunu oluşturan 'sevmek ve sevilmek' ihtiyacı.Bir türlü gelmeyen 'sevilenler'dir yıkılan hayallerimiz. Onca yalnızlığımızın sebebidir, yoksulluğumuzdur erişemediğimiz sevgilerimiz.Bizi yaşamaktan vazgeçirecek kadar tehlikeli bir umutsuzluk kaynağıdır 'sevgisizliğimiz'...biliriz ki; umudumuzu yitirirsek tükeniriz...işte bu nedenledir delice olmayacak bir umuda sarılmak isteyişimiz...gelmeyeni, gelmeyeceğini bile bile bekleyişimiz.Oysa bunu en iyi kendimiz biliriz. bir zamanlar bize güzel sözler söyleyen o değerli varlığımız artık yanımızda değildir...arayışlarımız 'cevapsız', seslenişlerimiz 'karşılıksız'dır. Zararımız yoktur sevmekten başka...yüreğimizdeki sevgi nasıl zarar verir ki; sevdiğimize, diye düşünürüz. Hele öylesine kendi içimizde sevmişsek,sadece saygı bekleriz bu karşılıksız sevgimize...ne geçer elimize...bazen acı sözler, gereksiz düşmanlıklar ve hatta bazen hakaretlerdir elimizde kalan...ama olsun dedim ya sonuçta güzel olan sevebilmektir insanca...karşılıksız ve de herşeye rağmen...uğradığınız haksızlıklar içinizi yakarken uzaklaşırsınız tüm sevgilerden ve hayatın ta kendisinden...içinizde ki sessiz çığlıkları susturarak devam edersiniz yolunuza...sahipsiz sevginizi yoldaş ederek sadece hayallerinizle başbaşa, tüketmeye çalıştığınız bir ömrü oluruna yaşarsınız.olmayacağını, gelmeyeceğini bile bile içinizdeki size ait sevgiye tutunarak yürürsünüz, yalnızlığa giden o yolda tek başınıza...kime ne! yürek sizin yüreğiniz sevgi sizin sevginizse eğer...herşeye rağmen değilmidir sevmek...öyleyse vazgeçmeyin yaşamaktan. Haydi 'tutunun kendi yüreğinize'...

    Alıntı.

  • Olay Olay
    Olay Olay

    29.09.2010 - 13:56

    Dost olalım gönlümüzle!



    Olmasa da olur dediğimiz insanlarla doludur hayatımız; tanıştığımız, selamlaştığımız; klasik cümlelerle iletişim kurduğumuz, yanıtlarını merak etmediğimiz sorular
    sorduğumuz...

    İyi insan olmadıkları için mi uzak dururuz onlardan? Hayır, hiç sanmıyorum.

    Gönülde biter her şey; akla yararlı gelse de samimi bir ilişki, gönlün hayır dediğine ısınmak mümkün olmaz.

    İster dünyanın en yakışıklısı, ister en güzeli olsun; ister en zengini, ister en komiği; ne yapsa nafile; yüreğine ulaşamaz.

    Başkası için özel olan, senin gözünde dünyanın en sıradan insanıdır ve... yüzüne bakmaz kimisi vazgeçemediğim dediğinin...

    Gönlümüzdür hükümdar; kime ne paye vereceğini o belirler.

    Kimine “dost”, “yar”, kimine “tanıdık”, “arkadaş” deyip, çıkar işin içinden...

    Özünde iyi olduğuna inansam da insanların, herkesi sevemem onun yüzünden...

    Hem, kalabalıktan da hoşlanmaz zaten; sevginin, sevdiklerinin hakkını vermek ister.

    Sonuçta, sevmek büyük bir sorumluluktur; emek vermek gerekir, ilgilenmek...

    Sevdiğim her insanın yaşamına bir anlam katmalıyım; zorlu ve vazgeçilmez bir serüven olmalı; dost dediğim insanlarla aynı zaman dilimini paylaşmak!

    Hani, bilirsiniz işte! Dostlar vardır çiçek gibi; koklar koklamaz alır götürür bütün yüklerinizi...

    Evsizseniz ya da odun kömür bulamıyorsanız yakmaya; uzundur kış geceleri...

    Dostlar vardır soba gibi; yüreğindeki ateşle ısıtır ellerinizi...
    Dostlar vardır; fırtınada sığınak, güneşte gölge; yanarken buz gibi su dökmez üstünüze; aksine, harlandırır ateşi; bilir ki, yanmayanı hiçbir şey söndüremez.
    Dostlar vardır, yıldız gibi; hava kapalıyken bile, kapkara bulutların bekçisidir gökyüzünde...
    Dostlar vardır, arada bir uğrayıp alt üst eder yaşamınızı; dili zehir zemberek, bakışları keskindir.
    Dostlar vardır gül gibi; sarılırken yaralanmayı göze almanız gerekir. Hani, kiminin yoluna halı sersen kar etmez; dostlar vardır, minder de kafi gelir; sen olursan fark etmez.
    Dostlar vardır; rakısız çözülmez dili, muhabbeti çekilmez; dostlar vardır, efkarının sebebi bir bardak demli çaydır.
    Dostlar vardır, omzu her derde devadır.
    Dostlar vardır, iyi bir öğretmen gibi, nasıl sorulacağını öğretir.
    Dostlar vardır dağ gibi vakur; toprak kadar bereketli, mert...
    Dostlar vardır; ney gibi hüzünlü, saz gibi asi; şiir kadar büyük...
    Dostlar vardır türkü gibi; her zaman söylenmeseler de her daim içinde taşır sevdasını; yangınını bulaştırır bir gönülden diğerine...
    Dostlar vardır baki; tanıştığın gün doğar, yittiği gün ölürsün! Zamana ve darbelere; yollara ve hasretlere dirençli...
    Dostlar vardır, közde mısır, kadehte şarap; ateşte yanmanın da, şarapla sönmenin de tadı damağındadır.
    Dostlar vardır; yüreğine kök salmış bir çınardır; hiçbir şey deviremez; gönülden gönüle kurulmuştur köprüler; ne yaşansa atılamaz!
    Dostlarımız vardır bizlere benzerler biraz...
    Dostluklar vardır, erken dolar vadesi; dostluklar vardır, devam eder ahrette!

    İşte böyle dostlardır; her şeye lanet ettiğin günlerde bile, yaşamını güzel kılan...

    Gönül, her yerde onları arar.

    Ve bulduğunda haber gönderir bize; bir sıcaklık yayılır yüreğimize; bunda bir iş var deriz, takılırız peşine...



    Dost olalım gönlümüzle!

  • Olay Olay
    Olay Olay

    28.09.2010 - 12:34

    Sevgi hayatın kalbidir.
    Allah’ın üflediği ruhtur sevgi..Bu yüzden sevgisiz insan...can verilmemiş gibidir…
    Bir nevi ölüdür sevmeyen insan…
    Evet,sevgi hayatın kalbi olduğu gibi insanın da,kainatın da,
    Cennetin de kalbidir..
    O sevgidir ki her şeye can verir..O sevgiyledir ki ölüler dirilir..
    O sevgiyle toprak yeşerir,sevgi gülleri verir..
    Gülün kokusu,sevginin de kokusudur bu yüzden…
    Sevginin her mevsimi bir bahardır.
    Sevginin kışı yoktur..
    Soğuğu yoktur.sevgi hep sıcaktır.belki bazen ılıktır ama hiç soğuk değildir..
    Sevgi,incitmeyen bakıştır.Kırmayan kalptır sevgi..ve sevgi iyiliktir.
    Sevgi sevapların en güzeli,en yücesi ve en bereketlidir..
    Sevgi varolduğu her şeyi güzelleştirir..
    Kirlerini arındırır ve tertemiz kılar..
    Sevgi kötülüğe sevinmez,kötülük etmeyi hiç bilmez,ve gördüğü
    Her kötülüğü iyilikle örter..
    Sevgi gecenin içinden sıyrılıp çıkan gündüzün aydınlığıdır..
    Her sevgi güzeldir..kötü sevgi hiç yoktur..
    Sevgi adına yapılan kötülüklerin temelinde sevgi değil,sevgi sözlüğüyle örtülen basit duygular,nefsaniyetler vardır.
    Ama asla sevgi yoktur……….
    Sevgi rahmettir.öyle rahmettir ki sevgi yağmurun gözyaşıdır.
    Gözyaşının sıcaklığıdır..
    Sevgi Allah’ın yeryüzündeki en açık izidir..
    Sevgi O’nun velilerine has kıldığı gönül cennetidir..
    Sevgi,Allah’ın nefes alalım diye gönderdiği cennet esintisidir..
    Sevginin kalbidir Allah.(c.c.)
    Bu yüzden sevgi Onun adıyla başlar,ve O’nunla yaşar..
    O’nsuz sevgiler bir kuru hayal ve aldanmadan ibarettir..
    Sevgimizden Allah’ı varsa onu sizinle O da sevecektir ve sevginizi koruyacaktır.
    Sevginizle sizi O konuşturacak,O buluşturacak..
    O size yıldızlardan taç yapacak,nurlu bir yoldan sizi cennete ulaştıracak..
    Sevgimizi her türlü tehlikeden O koruyacak..Aşkımızın sırdaşı,hicretimizin yoldaşı olacaktır…

    alıntı

  • Olay Olay
    Olay Olay

    28.09.2010 - 08:12

    Hoşgörü, sağlıklı insan davranışıdır. Hoşgörü sağlıklı insan hayatının, özüdür. Beşeri münasebetlerin temelidir.

    Bugün her zamankinden daha fazla hoşgörüye ihtiyacımız olduğu aşikardır. Olumsuz birçok davranışın sebebi, yeterince hoşgörülü olamamaktır. Evde, trafikte, sokakta, okulda, işyerinde, kısaca insanın olduğu her yerde eğer hoşgörü yoksa orada bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik, tartışma, kavga olumsuzluk adına her şeyi görebilmek mümkündür.

    Eğitimli ya da eğitimsiz her insanda görülebilen bir eksikliktir, hoşgörüsüzlük. Peki bunun sebebi nedir? Neden tarih boyunca Yüce Milletimizin hasletlerinden olmuş bir davranışı, bugün yeterince gösteremiyoruz. Bunun bir çok sebebi olabilir. Bunlardan kanaatimizce en önemlisi: insanın kendisi ile barışık olamamasıdır. İnsanımız, kendisine güvenmiyor, inanmıyor. Kendisini yeterince tanımıyor. En önemlisi kendisini sevmiyor, saygı duymuyor. Eğer insanın kendisine saygı ve sevgisi kalmamışsa, kendisi ile barışık olması da mümkün değildir.

    Düşünün, en son ne zaman aynaya bakıp, kendinize gülümsediniz. Bu sabah kaç kişiye merhaba, günaydın ya da hayırlı sabahlar dediniz. Yoksa her gördüğünüz, tanıdığınız kişi için bu işte öyle biridir diye olumsuz mu düşündünüz? Ayıbını mı aradınız? Bu sabah trafikte içinizden kaç kişiye bir şeyler mırıldandınız. Kaç defa yardıma ihtiyacı olan insanları gördüğünüzde başınızı çevirdiniz. Okulda, sınıfta, sırada kaç kişiye kötü davrandınız. Arkadaşlarınızı, bencilliğinizden dolayı üzdünüz. Yönetici iseniz, idarenizdeki kaç insanı yeterince dinlemediğiniz için kırdınız. Yoksa siz sadece kendinizi mi düşünüyorsunuz?

    Hoşgörü bir vurdumduymazlık değildir. Hoşgörü görmezlikten gelmek hiç değildir. Hoşgörü kendini bilmektir. Hoşgörü haddini bilmektir. Hoşgörü haddini bilerek sürdürülen hayat biçimidir. Hoşgörü bir anlayıştır, anlayışlı olmanın adıdır, sevginin yoludur. Hataları düzeltebilmedir. Yoksa bana ne lazımcılık değildir. Anlayışın kendisidir. Hoşgörü, çağın getirdiği sorunların, aç gözlülüğün, doyumsuzluluğun, sevgi yoksunluğunun, güvensizliğin çaresi olabilecek bir anlayış tarzıdır, insanın özüdür.

    Görülen odur ki bugün insanımız kendisi ile barışık değil. Her gün, haberlere baktığınızda olayların bir çoğunun sebebinin hoşgörüsüzlükten kaynaklanıp kaynaklanmadığını bir düşünün... İnsan kendisi ile barışık olamadığı zaman, toplumda kendisi barışık olamıyor. Sonra da herkes bir başkasını suçluyor. Çünkü en kolayı bu.

    Hz. Mevlana: “ Ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim. Sen de onlara benim gibi iyi gözle bak.” Diyor ve ekliyor.

    “Bakın! Toplumsal bunalımların, kavga ve dövüş ortamının tek ve en güçlü doğuş sebebi sevgi eksikliğidir. Bunun en doğru tedavi yolu ise sevgiyi aramak, yaşamak, uygulamaktır. Hoşgörülü olursanız seversiniz. Sevilirsiniz. Karar verirseniz ve de bu yolda çalışırsanız her şeye ulaşırsınız! ”

    Hoşgörü ustası Hz.Mevlana, gibi Yunus Emre, Bektaş Veli, Karaca Sultan da insanları hoşgörüye davet etmişler ve yaşadıkları dönemde Anadolu’yu bir hoşgörü cennetine çevirmişlerdi. Ama bugün aynı Anadolu’da hoşgörü yerine daha çok hoşgörüsüzlük almış başını gidiyor.

    Toplumda hoşgörüye dönüşün, hoşgörüyü davranışa dönüştürmenin yolu, hoşgörünün yayılması, insanın sevgiyi yaşamasına, kendisine saygı duymasına, kendisi ile barışık olmasına bağlıdır. Hoşgörünün bir hayat biçimine dönüştürülmesi gereklidir. Bunun için de, Hz. Mevlana ve diğer hoşgörü ustalarının peşinden daha fazla gitmek, onları daha fazla anlamaya çalışmak gereklidir.

    Yazımızı hoşgörü ustalarının öğüdü ile bitirelim:

    - “ Yıktığın varsa yapacaksın.
    Ağlattığın varsa güldüreceksin.
    Döktüğün varsa dolduracaksın.
    Çıplakları giydirecek, açları doyuracak. Az halkı çok edeceksin. Ve en önemlisi:
    Eline,diline, beline sahip olacaksın! ”

    Hoşgörülü olacaksın.

    H. Fikri Ulusoy

  • Olay Olay
    Olay Olay

    26.09.2010 - 13:10

    .........................Hz. Muhammed’in Eşsiz Kişiliği.......................

    * Daima düşünceliydi...
    * Susması, konuşmasından uzun sürerdi...
    * Lüzumsuz yere konuşmaz; konuştuğunda ne fazla, ne eksik söz kullanırdı...
    * Dünya işleri için...kızmazdı...
    * Kötü söz söylemezdi...
    * Affediciliği tabii idi...
    * İntikam almazdı...
    * Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi...
    * Kendisini üç şeyden alıkoymuştu: Kimseyle çekişmezdi. Çok konuşmazdı. Boş şeylerle uğraşmazdı...
    * İmanı, umutsuzluğa düşürmezdi...
    * Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı...
    * Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınar ve ayıplardı...
    * Kimsenin kusurunu araştırmazdı...
    * Kimseye, hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi...
    * Yanında en son konuşanı, ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi...
    * Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse, o da güler; bir şeye hayret ederlerse, o da onlara uyarak hayret ederdi...
    * Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi...
    * Her zaman ağırbaşlıydı...
    * Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı...
    * Kelimeleri, parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı...
    * Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü; ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükûnetle rahatça yürürdü...
    * Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi...
    * Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak şöyle demişti: 'Sen dünyada garip bir kimse yahut bir yolcu gibi ol! '
    * Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir haletle dururdu...
    * Adet üzere sarf edilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı...
    * Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı...
    * Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki onlardan ayırt edilemezdi...
    * Önüne ne konulursa yerdi...
    * Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı...
    * Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı...
    * Sabahları evinden çıkarken şöyle söylerdi: “İlahi, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım.”
    * Sıradan değildi; ama sıradan insanlar gibi yaşardı.
    * O, Hz. Peygamber'di.
    * Efendimizdi. (Aleyhissalatü vesselam)

    yasın yıldırım

  • Olay Olay
    Olay Olay

    25.09.2010 - 09:52

    BU YAZIYI HER SABAH OKUYUN

    Birine sevginizin tümünü sunmak, Asla sizi de ayni sekilde seveceginin garantisi degildir.


    Sevgiye karsilik beklemeyin; Sadece sevginin karsidakinin kalbinde büyümesini bekleyin; fakat olmazsa da, sizin kalbinizde büyüdügüne emin olun.

    Birine çarpilmak için bir an yeterlidir, birinden hoslanmak bir saat, ve birini sevmek içinde bir gün yeterlidir, ama birini unutmak ise bir ömür sürer.

    Görünüse aldanmayin; kandirici olabilir. Zenginlige aldanmayin; yok olur gidebilir. Sizi güldüren birini seçin çünkü karanlik bir günü aydinlatan sey bir gülümsemedir.Kalbinizi gülümsetebilen birini bulun.

    Öyle zamanlar vardir ki, bazen birini öylesine çok özlersiniz ki, onu hayallerinizden çikarip, gerçek hayatta kucaklamak istersiniz. Hayal etmek istediginiz seyi hayal edin, gitmek istediginiz yere gidin, olmak istediginiz kisi olun, çünkü yasayabileceginiz tek bir hayatiniz var ve tüm bunlari yapabilmek için tek bir sansiniz.


    Sizi tatli kilacak kadar yeterli mutlulugunuz olsun, güçlü kilacak kadar aci deneyiminiz, insan kilacak kadar üzüntünüz, ve sizi mutlu kilmaya yetecek kadar umudunuz olsun.

    Daima kendinizi baskalarinin ayakkabilarina koyun.Eger ayaklariniz aciyorsa, o kisininkiler de aciyordur.

    En mutlu kisiler, herseyin en iyisine sahip olanlar degildir, onlar karsilarina çikan herseyin degerini en iyi bilenlerdir.

    Mutluluk, aglayanlar, incinenler, arastirma yapanlar, ve çabalayanlar için vardir, çünkü böyle insanlar hayatlarina giren her insanin önemini takdir edenlerdir.

    Ask bir gülücük ile baslar, bir öpücük ile gelisir, ve bir gözyasi ile son bulur.

    En parlak gelecek, unutulmus bir geçmisin üstünde yükselir, geçmisinizdeki kalp kirikliklarini ve hatalari silmezseniz hayatin içinde ilerleme sansiniz olmaz.


    SEVİN.. SEVİN.. SEVİN.. HİÇBİRŞEYİ VE HİÇKİMSEYİ DÜŞÜNMEDEN SEVİN.. SEVGİNİZİ, SEVDİĞİNİZİ ELDE ETMEK İÇİN HER YOLU DENEYİN.

    BİRGÜN HERŞEY ÇOK GEÇ OLABİLİR. UNUTMAYIN!



    CAN DÜNDAR

  • Olay Olay
    Olay Olay

    24.09.2010 - 18:59

    Sevgisiz iman olmaz


    Bugün insanlar birbirini sevmiyor. Bakışlar bakışlara mermiden farksız; soğuk ve yaralayıcı. Herkes karşısındakine elde edebileceği menfaat kadar değer veriyor. Karşısındaki insandan bir çıkarı olmayanlar birbirine “selam” dahi vermekten çekiniyor. Oysa selam, insanlar arasında muhabbet bağını güçlendiren, birbirlerine yaklaştıran en önemli unsurlardan biriydi. O güzeller güzelinin canları titreten uyarısını sanki duymamış gibi yaşamaya başladık. Efendimiz s.a.v.:


    “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, iman etmedikçe Cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Aranızda birbirinizi sevmeyi gerçekleştirecek bir şeyi size haber vereyim mi? Selamı aranızda yayınız! ” buyuruyordu.


    Bizler asıl problemin “imanî” noktada olduğunu anlamakta zorlanıyor veya anlamak istemiyor, yanlış reçetelerle tedavi yolları arıyorduk.


    Aramızda yaygınlaştırmamız gereken selamı kestiğimiz günden beri de birbirimize olan sevgimiz azalıyor, kaybolma noktasına geliyordu. Çünkü birbirine yaklaşmak yerine, birbirimizden uzaklaşıyor, birbirinden uzaklaştıkça birbirini anlayamaz, tanıyamaz, hatta nefret eder duruma geliyorduk.


    Huzur ve mutlulukları başka yerlerde arar olmuştuk. Sevginin ve mutluluğun asıl kaynaklarından uzaklarda aranması insanı gün geçtikçe karanlık bir kuyunun derinliklerine çekiyordu. Ve insan o karanlık dünyada ışıksız, sevgisiz, hissiz yaşarken, etrafında başka kimselerin var olduğunu unutup, sadece “ben” varım düşüncesiyle yaşamaya devam ettikçe menfaatine engel olacak her türlü engeli ortadan kaldırmakta bir sakınca görmüyordu.


    Cahiliye devrinde putlara gösterilen sevginin yerini günümüzde yine cansız olan, insana karşı bir tebessümü, teşekkürü bile olmayan nesnelerin aldığını görmekteyiz. Çağdaş denilen insanın, maddeci yönüyle Cahiliye toplumundan geri kalır bir yanı yok gibi. Aradan geçen bunca zamana karşılık, o karanlık dönemde olduğu gibi, insanlar arasındaki ilişkilerin sevgiye değil menfaate dayalı olduğunu üzülerek görmekteyiz.


    Sevmek yaratılıştan verilmiştir


    Sevmek duygusu bebeklikten itibaren geliştirilen bir duygudur. İlk tomurcuklar bir bebeğin çeşitli ihtiyaçlarını karşılayan annesine karşı tatlı gülücüklerle başlar. Bebek öncelikle annesini, babasını sever. Sonra ailesindeki fertleri. Bu sevgi halesi merkezden muhite doğru büyüyen bir sevgidir.


    Sevgi gören, sevgiyi bir soluk gibi hep içinde hisseden çocuk herkese, her varlığa karşı aynı sevgiyi gösterecektir. İlk izler, ağaçların gövdelerine kazınan birtakım şekiller gibi kalıcıdır. Ağaçlar büyüdükçe o şekiller de ağaçların gövdesinde büyüdükleri gibi, çocukların dünyasına atılan ilk çizgiler de onlarla birlikte büyüyüp gelişecektir. Güzel bir fıtrat üzere dünyaya gönderilmiş insanın bu güzelliğini korumak ve muhafaza etmek öncelikle aileye düşen bir görevdir. Aksi takdirde ilk zararı görecek olan da yine aile olacaktır.


    Zahmetsiz, ücretsiz olarak insanın karşısındakine sunabileceği en güzel armağan sevgidir. Bazen bir tatlı söz, bazen bir gülüşle ifade edilen sevginin zor bir yanı yok. Sevgi, verdikçe azalan değil, aksine çoğalan bir duygudur. Güneş gibi hem kaynağını hem de değdiği her yeri ısıtan ve ışıtan bir özelliğe sahip.


    Yaşadığımız problemlerin, şikayetçi olduğumuz davranışların temelinde sevgisizlik yatmaktadır. Sevgi ile aşılmayacak bir sıkıntı, çözümlenmeyecek bir problem yoktur. İnsana düşen, doğuştan kendisine bahşedilmiş sevgi kabiliyetini geliştirmektir. Çünkü insan, iyiliğe de kötülüğe de meyilli bir varlık olarak yaratılmıştır.


    İnsanın iyi yönünü geliştirecek olan öncelikle anne ve babadır. “U” şeklindeki bir tüp gibi iyilik ve kötülüğe meyli bünyesinde taşıyan çocuğa her zaman iyi, doğru, güzel olanlar verilirse, tüpün diğer ucunda sıkışan kötülüğe meyilli duygular bir müddet sonra oradan dökülüp kaybolacaktır. Sadece güzelliklerle dolan insan kötülüğü bilmeyecek, tanımayacak. Bütün benliği iyiliklerle dolu insan, her varlığa “güzel” nazarıyla bakacak ve onun dünyasında kötülüğün yeri kalmayacaktır. Ve bilecektir ki, O yaratmışsa güzeldir, anlamlıdır, değerlidir.


    Yaratılmışlar içinde en özel yere sahip olan, yaratılanların en şereflisine, insana, daha “özge” bir nazarla bakacaktır. Öldürmek bir yana, onu incitmekten dahi kaçınacaktır. Bir insanın küçültülmüş bir âlem olduğunu ancak O’nu bilmekle kavrayacaktır. O’nu bilmeyen, bulmayan için ise insanın da herhangi bir maddeden farkı kalmayacaktır.


    Efendimiz’in sevgisi


    Boş bir kâğıt hükmünde olup, güzelliklerin yazılmasını bekleyen çocuklarımıza öncelikle Allah sevgisini öğretmek gerek. O’nu seven bir gönül hiçbir zaman kötülüğe meyletmeyecek. Onun sevgisini kaybetme korkusuyla yaşayan insanın, dünyanın kirine günahına bulaşması kolay olmayacaktır.


    İnsan bu dünyada güzel ahlâkıyla gerçek insanlığa ulaşmış olur. Anne ve babanın çocuklarına bırakacağı en güzel miras da güzel ahlâktır. Güzel ahlâkın yolu da sevgiden geçer. Çocuklar neyi görür, neyi yaşarsa onu öğrenirler.


    Her konuda olduğu gibi, bu anlamda da insanlığa en güzel örnek Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz’dir. Bazı kimseler, Peygamberimiz’in Sahabi çocuklarını okşayıp öpmesini garip karşılıyorlardı. Kendilerinde olmayan bu güzel huyun, en güzel şekilde O’nda görülmesini tam olarak anlayamıyorlardı. Bir defasında Akra bin Hâbis, O’nu, Hz. Hasan’ı öperken görmüş ve: “Ey Allah’ın elçisi, benim on çocuğum var ve şimdiye kadar hiçbirini öpmedim” demişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber s.a.v. “Bilesin ki, merhamet etmeyene merhamet edilmez.” buyurmuştur.


    Rahmet Peygamberi s.a.v.’in kuşatıcı ve engin merhameti sadece insanları değil, ağaçları, çiçekleri, bütün yaratılanları içine almıştı. O, Allah’ın yarattığı eşsiz güzelliklere sahip tabiata duyarsız kimseleri Allah’ın azabıyla ikaz etmiştir: “Kim bir sidre ağacını keserse, Allah onun başını Cehenneme sarkıtır.” Çevreye ve tabiata karşı duyarlı olanları da mükâfatla müjdeler. “Bir Müslüman ağaç diker veya bir şey eker de ondan bir kuş, bir insan veya bir hayvan faydalanırsa, bu onun için bir sadaka olur.” buyurarak, bütün canlılara karşı insanların merhametli, duyarlı olmasını öğütler.


    Barışa götürecek tek yol


    Sevginin bulunmadığı yerde imandan söz etmenin imkanı yoktur. İman, kalpte sevgi çiçeğini açtırdığı ölçüde kendisi de anlam kazanır. Hz. Mevlâna “Biz aşkın çocuklarıyız, annemiz aşktır bizim.” derken insanı doğuran ve besleyen özelliğin sevgi olduğunu anlatır. Yine “benim dinim aşktır” derken de, İslâm’ın sevgi dini olduğunu dile getirir.


    İnsanların birbirini sevmesi, kucaklaması için çok sebep varken, kin gütmesi, yok etmesi için hiçbir sebep yok aslında. Çıkarları için birbirlerini ezenler, yok sayanlar, elinden gelen her türlü vahşeti sergileyenlerin “çıkar”ları hangi yüksekliğe kadar çıktı? Hiçbirinin başını göklere değdiren bir kazancı olmadı. Kimileri hep kendisiyle kalacak zannettiklerini terk edip gitti, kimilerinin de her şeyden çok değer verdiği “madde”ler bir “an” içinde yokluklara karıştı.


    Sosyal yaraların ve hastalıkların tek çaresi sevgiyle kucaklaşmaktır. Hangi sebeple olursa olsun, son zamanlarda moda olan “öteki” kelimesini dilimizden kovma zamanıdır. Gelmeden gitmeli çünkü bünyemize, yapımıza uyumsuz bir kelime. İnancımızla, kültürümüzle barışık olmayan bu kelime yerine kaynaştırıcı, kucaklayıcı kelimeler kullanmak tek çaremiz olmalı.


    Öncelikle “insan” olarak insanlıkta kardeş olduğumuz bilincini uyandırmalıyız. Hepimizin topraktan yaratılmış olması sebebiyle gelen kardeşliğimiz var. Bizler bir ana ve babanın, Hz. Âdem’in ve Hz. Havva’nın çocuklarıyız. Bu kardeşlik evrensel anlamda bir kardeşliktir.


    Daha özde, dinde kardeşlik, İslâm kardeşliğidir. “İnananlar ancak kardeştir” ilkesini tam olarak yaşayanlar arasında husumetler, kinler nefretler olmaz. Kardeşler ancak yardımlaşır, paylaşır, bölüşür. Kendisi için istediğini kardeşi için istemek, kendisi için istemediğini kardeşi için de istememek düsturu insanlar arasındaki kenetlenmeyi, yardımlaşmayı dolayısıyla sevgi bağlarını kuvvetlendirmeyi sağlayacaktır. Sevgi, kardeşlik ve dostluğun gelişmesi toplumsal hayatın güçlenmesini sağlayacaktır.


    Sevgi ışık; nefret karanlıktır. Sevgi ışığının kaynağı Yaratan’dır. Sevgi, sevgiyi var edenden beslenmiyorsa anlamsız demektir. O’nu sevmek sevgi alfabesinin ilk harfidir. O’nu bulduktan, O’nu sevdikten sonra her müşkül hallolacaktır. Yarına kalmayacak olan, dünyevî davaların boğuşmanın, didişmenin anlamsızlığı içinde kaybolmadan yaşayalım ve biz dahi bitirelim Yunus ile:


    “Ben gelmedim dâvi içinBenim işim sevi içinDostun evi gönüllerdirGönüller yapmaya geldim.”


    alıntı

  • Olay Olay
    Olay Olay

    24.09.2010 - 16:06

    YANLIŞ ATILAN ADIMLARIN CEZASI HiC BiTMEZMiŞ


    40 yıl




    Kırkıncı evlilik yıldönümleriydi... Güzel bir akşam yemegi ve
    ardından güzel ve romantik bir film ve gece olmuştu.
    Beraber yine aynı yastığa başlarını koyarak uyudular...

    Gece sabaha karşı uyanan kadın eşini yanında göremedi. Mutfaktan
    hafif bir ışık geldiğini farketti. eşi mutfakta masada oturuyor;
    yanıbaşında içinde çok az kalmış bir şişe viski, bir elinde
    bardak diğerinde sönmek üzere bir sigara,
    gözleri küllüğün içindeki küllere ve izmaritlere dalmış derin
    derin düşünüyor.

    -'Hayırdır tatlım uykun mu kaçtı? Bu saatte ne yapıyosun burda? '

    Adam irkilerek kendine geldi ve eşine baktı, sonra yine dalgın
    dalgın konuşmaya başladı;

    - 'Hatırlıyor musun kırk yıl önceydi. Annenlerin evde olmadığı
    bir gece beni eve almıştın. Üzerinde çiçek motifli kırmızı bir
    elbise vardı, çok hoş bir parfüm sürmüştün. O gece çok
    eğlenmiştik... '

    Aradan onca uzun zaman geçmesine rağmen eşinin o geceyi en ince
    detaylarına kadar hatırlaması karşısında kadın çok mutlu olmuş
    yüzünde tatlı bir tebessüm ve sevgi ifadesiyle kocasının omzuna
    başını koymuş her tavrıyla ' hadi devam et ' havasına girmişti.

    Adam yüzünde hafif acı ve kahreder bir ifade ile devam etti:
    -' Sonra annen bizi yarı çıplak yakalamıştı ve bana bu
    rezilliği, seninle evlenerek temizlemezsem beni hapislerde kırk yıl
    süründüreceğini söylemişti...'

    Biten sigarasını küllüge bırakıp yeni bir tane yaktı ve deriiiin
    bir nefes çekerken kadın dayanamadı;

    -' Evet, Devam et'

    -' Bu gün çıkmış olacaktım'



    alıntı

  • Olay Olay
    Olay Olay

    24.09.2010 - 12:04

    SULEYMAN HILMI TUNAHAN EFENDI HAZRETLERININ

    GENCLERE BES NASIHATI

    Adapazarli Osman HESLEK tahsil yillarinda Hazretin yaninda ve himayesinde bulunmustu.Kendisi hazretin akrabalarindandi.Ziraat mektebine devam ettigi bu yillarda Hazretten aldigi manevi terbiye,feyz ve ogrendigi hikmetli seyler onun bundan sonraki hayati icin kendisine cok buyuk bir muvaffakiyet dusturu olmustur.

    Hele ona hazretin bes maddede toplanan nasihatlari vardir ki hepimiz icin ve bilhassa onun gibi yetisme cagindaki butun gencler icin ne guzel bir dustur,zira Hazret ona buyurmusturki; Evladim ben sana imanin alti sartini islamin esaslarini ogrettim.Artik dini vazifelerini yapacagindan suphem yoktur.Fakat bes nasihatim vardirki onlara riayet edersen dunyada huzurun olur,ahirette yerin olur.

    Bu cok muhim nasihatlar sunlardir.

    1-Allah yolunda ol,dosdogru ol,verdigin sozun eri ol.Evladim agzin laf ediyorsa; dilinli dogru ol,sozunde dogru ol,sana inanan kisilere karsi sozunden cayma.{su adam sozun eridir dedirt} Eger,sozunu tutarsan oz olur,o seni cennete goturur,tutmassan koz olur.

    Elinle dogru ol,kolunu muzirda degil yardim isinde kullan.
    Tartiyla,kantarla,terazi,kilogramla satis yapan bir is yapiyorsan terazinde dogru ol.

    Eger metre ile olcen bir is yapiyorsan metren ile dogru ol.
    Gaz,yag litre ile satilan bir is yapiyorsan,litrenle dogru ol.Bir milim eksik olmasin.
    Dogrunun dogrulugu butun sulalesine akseder.Hepsini hayra goturur.

    2-insanlari sev,kimseyi kendinden hakir gorme.Tevazu sahibi ol.Zira en buyuk ziynet ne sovelye alyans yuzuk,ne atlas elbise,ne madalya,ne su,ne bu?

    Alcak gonulluluk ve tevazudur.Mutevazi olan kimse en guzel ziyneti takinmistir.Kimseyi kendinden asagi gorme.Hayatta haste atmeden say,kiskanmadan sev.Bazi insanlar baskasindakini istemez.Oyle yapma.

    Gipta et,fakat hased etme.Zira Allahin huzuruna fesatla cikilmaz.
    Insanlar muhteliftir.Bazisi daha kabiliyetli,bazisi daha yakisiklidir.*Ben niye onun yerinde olmayayim* deme,elindekinden de olursun.*Allah bana bir verirse,arkadasima iki versin* diye dusunursen,seninki uc olur.

    Eger arkadasin veya komsun boyle dusunmuyorsa: onunki ikide kalir.Haset eden elindekinden de olur.

    Memur oldugun zaman sana gelen vatandaslara sakin yuksekten bakma,yanina geleni ayakta bekletme, yaninda daima bir sandalye bulundur ve oturtuver.Biraz dinlendirdikten sonar halini hatirini sor,isini hallet,eger baskasindan bitecekse delalet et.Sakin ha *bugun git yarin gel* deme.Isini bitiriver.Eger oyle yapmazsan on parmagim yakanda olacaktir.

    Eger memursan ve basinda mudurun varsa,hased etmeden say,kiskanmadan sev.Kendinden asagidaki birisi muvaffakiyet gosteriyorsa kiskanmadan sev ona imkan ve firsat ver,bu adam yarin benim yerime gecer diye kiskanma,baktinki senden daha muvaffak olacak makamini on aver.iste vatanperverlik budur.

    3-Caliskan ol,uretici ol.Zira Peygamber efendimiz *Calismak ibadettir* buyuruyor.Evladim,alin teri olmadan hic bir seyin kiymeti bilinmez.Uretici ol,tarlani ek,mahsulunu al,komsuna ver,agac dik.Islamiyet sadece ibadetten ibaret degildir.*once calismak sonra dua dinin esasi,Kabul olunur ancak calisanin duasi*

    Sadaka-I cariye iyi evlat yetistirmek,ilmi eser birakmak ve agac dikmektir ki agac dikmek en efdalidir.

    Bunun icin,biz heykel dikmeyecegiz,yesil agac,yesil abideler dikecegiz.
    Bir dut agaci 400 sene,ceviz agaci 700 sene,kestane agaci 900 sene,cinar agaci 1500 sene yasar.Ihlamiur agaci dik,cicegi sifalidir

    Bursa”da Osman GAZI”nin ve Orhan GAZI’nin diktigi cinar agaci hala yasiyor,bin senelik cinarlar var.

    Bak oglum! Ben yuzlerce talebe okuttum.Ben reklami sevmem kendimi methetmek gibi olur.Bunu baskalarina soylemedim.Ama sen bil.Benim fatih,Beyazid Cami yaninda birer tane cinar agacim var.

    Osman HESLEK *Efendim agac dikecek yer nerede buluyorsunuz*diye sorunca; Evladim benim heryerde talebelerim var,giderim onlarin yanina.Agac dikme mevsiminde nerede olursak orada dikeriz.Ilk once Tavas’ta diktik,evvelki sene Eskisehir’de,daha evvelki sene Edirne’de.Memleketin hertarafi bizim icin vatandir.*

    4-Bildigini ogret,temizlikte ornek ol.Munevver kisi; munevvir kisi demektir.Oyleleri varki uc fakulte bitirmis birsey ogretmez hased eder kiskanir.Gercek munevver bildigini ogreten yayan ve yapan kisidir.

    Temizlik imanin yarisidir.Temizlik ibadettir.Eger sokakta birisi bir densizlik bir hata yapmissa(yola pislik atmissa) sen onu ayagin ucuyla ortuver.

    5-Gunde enaz bir kisiye iyilik et,gonlunu al.Cunku cennetin yolu gonul almaktan gecer.Gonul almak cennetin firdevs kapisini acmaktadir.Bu bes maddenin enkolayi,fakat en icten geleni de budur.

    Bir gonul kazanmak kirk vakit nafile namaza bedeldir.Bir gonulu kirmak ise,kirk vakit namazin sevabini kaybettirir. Ben sabahlari kalkerken

    *Yarabbi bugun bana en az bir kisiye iyilik yapmak nasip et* diye dua ederim.

    Yolda gidiyorsun; Baktin bir teyze,bir amca zenbiline,sepetine birseyler almis gidiyor.Al elinden,gittigin yere kadar biraz goturuver.O dinlenir,rahat eder,bir soluk alir.

    Tramvaya,otobuse bindin,oturdun.Bir iki durak ileride yolcular cogaldi,yasli adam vardir,kadin vardir,kalk ona yer ver.Ista bunlar da birer iyiliktir.Evden ciktiginda vaya eve gelirken karsidan gelen ilk kisiye once sen selam ver,onun vermesini beklersen olmaz.Evvela sen ver,iste ozaman da sana karsiligini verecektir.

    Veren el alan elden azizdir.Sunan gonul,alan alan gonulden azizdir…..

    Efendi Hazretleri Muhatabi olan Osman HESLEK ‘e *mutluluk nedir? * (Biz ona saadet diyoruz) diye sorunca; Osman HESLEK’te *Efendim; Bir insanin imkanlari olur,istedigini alir,istedigini giyer,istedigini yer* deyince
    Hazret; sakin ha! Cok seylere sahip olursun yiyemezsin.Yersin cikaramassin,mutluluk o degildir.

    MUTLULUK; * ben bir insane iyilik ederim,yaptigim iyiligin sevinci,dalga dalga onun yuzunde harelenir, iste ben o zaman mutlu olurum* diyerek mutlulugu boyle tariff etmislerdir.

    Okulu bitirip memur olarak Diyarbekir’e tayin edilen Osman HESLEK izine geldiginde; Hazret ona *Evladim git okulunu ziyaret et. Hocalarinin elini op*buyuruyorlar.

    Efendi Hazretleri Silistire’de bes alti yaslarinda iken babasiyla camiye giderlmis.Donerken bir manda yavrusu,yetismekte olan sogut agacina surtunup yikacakmis,babasi Suleyman kos manda yavrusunu oradan kov demis.Uzaklastirinca sogudu kurtardin buda bir iyilik demis.Yine yanindan gecerken bir bocek suya sirtustu dusmus,alda bir kenara koyuver kalkar gider buda bir iyiliktir buyurmus.

    *Bu nasihatlar; muhatap olan Osman HESLEK tarafindan Hasan ARIKAN’a,ondan da bize intikal etmistir.
    **Efendi hazretleri ihlamur agacini cok severdi.
    ***Sehzadebasi Camiinin sag tarafinda uc tane cinar,sol tarafinda da iki tane Dis- budak,iki tane Akcagac vardir.

    Su anda 50 yaslarinda olan bu agaclari Suleyman Efendi Hazretleri ile nasihatlarin muhatabi olan Osman HESLEK beraberce dikmislerdir.

  • Olay Olay
    Olay Olay

    18.09.2010 - 17:32

    Nerede bir dert varsa, deva oraya gider; neresi alçaksa, su oraya akar.

    Yüce Allah, üstünlük bakımından gözyaşını, şehitlerin kanlarıyla bir tutmadadır.

    Kimin gönlü illetlerden arınmışsa onun duası, ululuk sahibi Allah’a kadar varır, makbul olur.

    Eğer duada güzel bir nefese sahip değilsen yürü, özü sözü doğru kardeşlerden dua iste!

    Dertsiz dua soğuktur, bir işe yaramaz. Dertli dua ve niyaz, gönülden, aşktan gelir.

    Dua ederken O’na kırık bir gönülle el kaldır.
    Çünkü Allah’ın merhamet ve ihsanı, gönlü kırık kişiye doğru uçar.
    Rahmetler saçan dua kapısını kim vurdu da ona yüzlerce baharla icabet edilmedi?

    Allah, yalvarıp yakaranlara ihsanda bulundu mu onlara
    ihsan ettiği şeylerle beraber, uzun da bir ömür bağışlar.

    Allah, ne alırsa onun karşılığını verir. Veliler bu sebeple O’na itiraz etmezler.

    Bağını mı yaktı? Sana bir bağ dolusu üzüm ihsan eder; yas içinde neşe verir.

    O, elsiz çolağa el verir. Gamlara maden olan kişiye neşeli, sarhoş bir gönül bağışlar.

    Allah bize yardım etmek dilerse, bize yalvarmak ve münacatta bulunmak meylini verir.

    O’nun için ağlayan göz ne mübarektir!

    Onun aşkıyla yanıp kavrulan yürek ne mukaddestir!

    Her ağlamanın sonu gülmektir. Sonunu gören adam mübarek bir kuldur.

    Akarsu nerdeyse orası yeşerir; nerde gözyaşı dökülürse oraya rahmet nazil olur.

    Yusuf değilsen bari Yakub ol; onun gibi matlûbuna erişmek için ağla!

    O elbiseyi elde etmek istersen cesedindeki göz çocuğunu ağlat!

    Nerede bir dert varsa deva, oraya gider; neresi alçaksa, su oraya akar.

    Bulut ağlamadıkça yeşillik nasıl güler? Çocuk ağlamadıkça süt nasıl coşar?

    Gülmeler, ağlamalarda gizlidir. Ey sâf ve temiz kişi! Defineyi yıkık yerlerde ara!

    Kardeş, duadan ayrılma! Kabul edilmiş, edilmemiş, bununla bir işin yok senin!



    Hz Mevlânâ- Mesnevî

  • Olay Olay
    Olay Olay

    16.09.2010 - 18:05

    Annem

    Bak yine gözlerim yaşlı.
    Hem de biraz hasta gibiyim.
    Şuan en çok senin şefkatli ve
    Pamuk ellerine hasretim...

    O sıcacık nefesinle sar beni.
    Güzel sesinle doldur içimi.
    Sevgi taşan gözlerin gözlerim de olsun.
    Üşüyorum anne ısıt beni...

    En çok da kalbim yaralı annem.
    Sevmeyi senden öğrendim ben.
    Ama kimse senin gibi sevemedi.
    Meğer senmişsin tek gerçek seven...

    Çok mutsuzum çoook...
    Bir o kadar da yorgun.
    İçimde dinmez bir fırtınaya tutuldum.
    Gel annem bak yüzüm de solgun...

    Al yüzümü yine ellerinin arasına.
    Sıcak sımsıcak sarıl bana.
    Buseler kondur en değerlisinden.
    Acıyla solmuş yüzüme gül dudaklarınla...

    Koşulsuz, şartsız verdiğin sevginle,
    Isıt üşüyen ruhumu annem.
    Bana öğrettiklerini tekrar
    Sen hatırlat bana birtanem...

    Hep aldanmaktan yalanlardan,
    Bıktım, usandım.
    Bir sen benimsin bir de sabrım.
    Ama artık sabrım da kalmadı.
    Seni üzmeyeceğini bilsem
    Düşünmeden Canıma kıyardım...

    Şimdi sadece özlemim sana
    Sadece sen merhem olursun yaralarıma.
    Sevgin öyle büyük, öyle yüce ki,
    Senin gibi seven olmadı hiç hayatımda...

    Sakın sende beni bırakma.
    Beni tek sevenden ayırma.
    Tüm sevgisizliklere alışırım katlanırım da.
    Ama annem senin sevginden yoksunluk
    İnan tek sebep olur yıkılışıma...



    Aslı Demirel

  • Olay Olay
    Olay Olay

    16.09.2010 - 09:56

    Aşk Koyar Mısın Bu Masalın Adını? ...


    Aşk iğnesiyle dikilince bir dikiş, kıyamete kadar sökülmez imiş.

    Aşk ile insan elbet güneşe benzer ve aşksız gönül misali taşa benzer

    Hayatı aşka bölünce aşk çoğalır;

    Bütün hayatları toplasan geriye Aşk kalır.

    MEVLANA



    Aşk Koyar Mısın Bu Masalın Adını? ...



    Bir bahar gecesi; kaybolmuş bir kalemin tatlı hıçkırıkları, belki sevinç, belki de acı...

    Aşk koyar mısın bu masalın adını?

    Aynı ayın farklı hilalleriyiz, aynı duyguların bilir kaçıncı sahibiyiz...

    Yastığa konduğunda uyku tutmayan başlar, hayallere konduğunda keder tutmayan onlar...

    Onların, onlar gibilerin, onlara benzeyenlerin, onlarla bezenenlerin ve bizim için diyelim ki:

    Ey gönül!

    Sessiz kalma, susma çok konuşan var diye, içinde salınan çocukluğu haykır önce, korkma geç kalırımda annem azarlar diye, daha okunacak, okuyacak çok ezanımız var üzülme, mecnun ol, kapa gözlerini, bir salıncakta hayal et kendini, kuşlar kıskansın uçmaya yeltenen hayallerini, bağır hiç olmadığı kadar, gül çürük dişlerine inat, çekinme ve merak etme beğenilmem diye, sen önce bir sev gerisi gelir yeni pabuçların gibi yürüye yürüye...

    Yine diyelim ki; ey gönül!

    Eğme başını yürürken, kaç bahar gördüysen o kadar genç olmalısın şimdi, duymuyor musun, sana sesleniyor gül, karanfil, nilüfer, lale, orkide, menekşe, senin için ötüyor tüm kuşlar, vuslata ersin göz kapakların, ciğerlerin doysun çiçeklerin hoş rengine, kollarını bırak iki yanına, kaldır başını, seyret masmavi göğü, bulutları, sevdaları, mutlulukları, sensin bu mutluluğun kaynağı ve sen olmalısın sevda yolculuğuna çıkmış bu geminin yegâne kaptanı...

    Bir daha diyelim ki; ey gönül!

    Utanma ve sıkılma söyleyemediğin şeyler için, sen değilsin bir tek ve sen yaratılmadın bir tek, boş ver rüzgâr dağıtsın saçlarını, sarıl hayallerine sımsıkı, beklemekten sıkılma unutma ki kışında yazında var bir baharı, senin dilinle dillenecek, busenle kıymetlenecek, kafiyenle hecelerine bölünecek bir yazın, yazgınla yaza dönecek geçirdiğin tüm baharların. Bitsin bu hasret, öyle ya bitmeli artık bu hasret, Ferhat ölmemeli bu hikâyede, Yusuf gözyaşı dökmemeli bu öyküde, ayrılık çizmedim bu dünyaya, resmetmedim hiçbir hüznü bu masalda...

    Önce heceler birleşmeli, sonra çocukluğum yeşermeli, gençlik görünmeli karşı tepeden, bir kulaç yanında Leyla'sı bitmeli, geceye çalmamalı bu gündüz, dillere destan olmalı nâmı...

    Sevdayla ve ayın'la ve kaf'la ve şın'la söylenmeli ve aşk konulmalı bu masalın adı..

    Sahi...

    Aşk koyar mısın bu masalın adını?

    Mahmut Sayar

  • Olay Olay
    Olay Olay

    16.09.2010 - 08:24

    Önce Seni bulmakları kendimden bildim
    Övündüm kendimi şanslı saydım çünkü En Büyüğü seviyordum
    Sonra okudum ki;

    BAYEZİD BESTAMİ(RA) :

    İşin başında dört şeyi yanlış bellemiştim Zira öyle zannettim ki ben O’nu istiyor zikrediyor biliyor seviyorum. İşin sonunda uyanıp gördüm ki O benden önce beni istiyor anıyor biliyor ve seviyormuş.”

    Anladım ki Sen beni bulmadan ben bir çöl gibiyim bağrımda her daim kızgın bir güneş ne yağmurum vardı ne de serabım…
    Önce Seni bulmaları kendinden bildim
    Aklım dedi; bak seni O’nun yolunda kıldım
    Sonra düşündüm bu aklı veren beni benden önce tanıyordu
    Beni benden önce bulmuştu
    Bu düşüncelerimi bile O dilemeseydi düşünemeyeceğimi bilerek vurdum nefsime dert yularını…
    Bu aklı verdiyse beni sevmiş ben onu sevmeden önce çünkü;
    Aklı pusula gibi kullananlar ancak sevgiliyi bulabilirler…
    Sonra zikretmelerimle övündüm ama O beni daha önce zikretmiş ki dilim onun lisanıyla şeref bulsun
    Seven sevdiğinde çok iddialı ki sevilene paha biçilmez hediyelerle donatıyor göz kulak dil her azamı vermişse Yaradan istemeden

    Kusursuz ve noksansız…
    sevgi denmez mi buna ve ancak hediyeler sevilene verilir

    Önce O beni sevdi ki hayat buldum
    Ben aciz ne verdim buna karşılık çoğu zaman zikrini bile iş güç arasında söylemez olur dil
    “ben ALLAH’ı seviyorum”
    Sevmek
    Sevmek; beyaz bir gül gibi olmalı hep mis gibi kokmalıhem de görüntüsüyle arı duru olmalı
    Sevgisine talip olduğumuzu yansıtıyor mu gönlümüzyada o gönül onu ağırlayacak kadar tertemiz mi?
    Sevgide iddialıysak önce sevgilinin hediyesine sadık kalmalıydık bence
    Doğarken günahsızlık hediye edilmiş bize koruyabildik mi?
    Kusursuz sevgi için hazırlığımız var mı?
    Misafir gelince veya gezmelere gidince özenle süsleniriz de
    Seviyoruz dediğimizin makamına sevgiliye yakışır biçimde çıkıyor muyuz acaba?
    Yine soruyorum önce biz mi sevdik
    Türlü türlü nimetlerle bizi donatan mı yoksa?
    Önce sevmeler bize ait değil hiçbir zaman
    Sevgi kavramı bile bize bir armağan
    Sevgili gizlide aramak en güzelidir de kaç gece sevgimiz uğruna sabahladık
    Kaç gece uykularımızı muhabbet kılıcıyla baltaladıkdua yağmurunda ruhumuzu yıkadık
    Sevilene layık olma derdiyle ağladık
    Sevgisinde iddialı olanlar ben sevdim diyenler sevgilisine sevgilerini ispat etmeleri lazım
    Zaten doğru olanda bu değimli
    Sevgi söylenmeyince gömülü bir hazine gibidir
    O hazine sandık da kaldıkça ne kıymeti olabilir ki sadece dışarıdan bakılınca görünen tahtadır…
    Bir davamız varsa Hak namına kuru olmamalı
    Her sevgili anılınca gönlümüzde ab-ı hayat pınarları çağlamalı
    Zaten aşık olanlar bilir sevilen her hücreyi düşünceyi aklı ve de kalbi kaplar
    Daralır nefesler hatırlandıkça sevilen içi garip garip bir heyecan sarar…
    “ALLAH’ım ben seni seviyorum”
    diye iddia ediyoruz ya bunu aklımıza sormak lazım günde ne kadar düşünüyor
    Gönlümüze sormak lazım kaç heyecanla titremenin sebebidir
    Seven sevdiğiyle her dem beraber olmalı
    Ruh her an Onu bulmalı
    Bir Mecnunu Leyla’ya dönüştüren aşk damarlarımızda dolaşıyor mu acaba
    Bir Muhiddin Arabî olup ben sevgiliyim diyebiliyor muyuz?
    Sevgi sevilene teslim olmaktır azadken köle olmaktır
    Köle ise bir yavuz uğrunca kalbi duran cariye gibi olmadıkça yanı;
    Seven sevdiğinin yolunda ölmedikçe iddiasında ne derece samımıdır acaba?
    Seven sevilenin sıfatına bürünmelidir
    Kendine bakınca onu göstermelidir aynalar
    Bir bakalım kendimize ve yansımamıza
    Fazla uzağa gitmeye gerek yok yaşadığımız mekâna bakalım sevgiliye layık mı?
    Gönlümüze bakalım sevgiliyi ağırlayacak kadar özel mi?
    Sevgi ben olmayı bırakıp sen olmaksa
    Sevgi kendini sevgiliye adamaksa
    Yardan serden ve de candan geçmekse
    Ve bu sorulara dil tereddütsüz evet derse
    Sevmişiz biz bizi Seveni
    Sevgi terk etmektir cümle dünya malını tasasını gamını
    Bir tek şey dahi bırakmamaktır
    işte o zaman ilahı ferman yankılanır gönül semalarından;

    Yere göğe sığmadım mümin kulumun kalbine sığdım..


    alıntı

Toplam 168 mesaj bulundu