İslâm Dîni, kadın-erkek bütün insanların yaratılışta eşit olduğunu ilan ederek, kadını, insanlık şeref ve haysiyetine, gerçek benliğine ve kişiliğine kavuşturmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:
'Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sizi, sırf birbirinizle tanışmanız için büyük büyük cemiyetlere, küçük küçük kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, sizin Allah nezdinde en şerefliniz takvaca en ileride olanınızdır.' (60)
'Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan, ondan da yine onun zevcesini vücûda getiren ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten Rabb’inizden korkun! ' (61)
Kur’ân-ı Kerîm, kadın ile erkek arasında hiçbir ayırım yapmamakta, her ikisine de aynı hak ve sorumlulukları yüklemektedir. Bununla ilgili olarak âyet-i kerîmede: 'Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, tâate devam eden erkekler ve tâate devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevâzî erkekler ve mütevâzî kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allâh’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfât hazırlamıştır.' (62) buyurulur. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de:
'Şüphe yok ki, kadınlar erkeklerin dengi, benzeri ve tam bir eşidir.' (63) buyurur.
Diğer bir hadîs-i şerîfte:
'Kadın-erkek bütün insanlar, tarak dişleri gibi birbirlerine eşittirler.' (64) buyurulur.
*
Hz. Ömer (r.a.) bir gün Medîne-i Münevvere’de Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in minberine çıkıp cemâate hutbe îrâd etmiş, hutbesinde müslümânlara, evlenirken mehri azaltmalarını söylemişti. Kadın cemâatten uzun boylu bir hanım çıkıp:
'Ey Ömer, bunu söylemeğe hakkın yoktur! '
demiş ve Kur’ân-ı Kerîm’den en-Nisâ sûresinin 20. ve 21. âyet-i kerîmelerini delîl göstermişti. Bunun üzerine Halîfe:
'Allâh Allâh! Kadın, Ömer’le mübâhase etmiş ve onu susturmuş! ..' diyerek sözünü geri almıştı. (65)
Yine Hz. Ömer (r.a.) , halîfeliği esnasında kadınlarla istişârede bulunuyor, onların görüşlerini alıyordu. Hz. Ömer (r.a.) , kızı Hz. Hafsa (r.anha) ’ya, kadınların kocalarından ne kadar süre ayrı kalmaya sabredeceklerini sormuş, kızının O’na verdiği cevaba uygun olarak, bu süreyi dört ay olarak belirlemiştir. Ayrıca Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in Hz. Aişe (r.anhâ) hakkında:
'Dîninizin yarısını bu Hümeyrâ’dan öğreniniz! ' buyurması da dikkat çekicidir.
Bu örneklerden; kadın için aklî ve dînî yönden herhangi bir eksikliğin söz konusu olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Eğer böyle olsaydı, aklî yönden eksik olan bir varlığın, herhangi bir dînî sorumluluğunun olmaması gerekirdi. Oysa kadın ve erkek her müslümanın, Allâh’ın emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak hususunda aynı derecede mükellef oldukları, âyet-i kerîmelerde açıkça belirtilmektedir. (66)
*
Dînî sorumluluk bakımından da erkekle kadın arasında eşitlik vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de:
'Mü’min olduğu halde, erkek ve kadından kim bir takım sâlih amellerde bulunursa, işte bu gibiler cennete girerler ve zerre kadar zulmedilmezler.' (67)
âyetiyle inanıp da iyi işler işleyen herkesin, erkek olsun kadın olsun, aynı şekilde mükâfâta kavuşacakları ve kendilerine en küçük bir haksızlığın yapılmayacağı belirtilmektedir.
Başka bir âyet-i kerîmede de:
'Erkek ve kadın, mü’min olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfâtlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeliyle veririz..' (68) buyurulur.
Bu âyet-i kerîmede yüce Allâh, kadın-erkek ayırımı yapmadan, inanıp sâlih amel işleyenlere güzel bir hayat yaşatacağını müjdelemektedir.
İslâm dînine göre kadın ve erkek, birbirlerinin hak yoldaki yardımcısı ve destekleyicisidirler. Birbirlerini Allah yolunda ilerlemeye teşvik ederek, yaratılışlarının amacı olan dünyâ ve âhıret mutluluğunu kazanmaya çalışırlar. Kur’ân-ı Kerîm de:
'Mü’min erkekler de, mü’min kadınlar da birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdır. İyiliği emrederler, kötülükten vaz geçirmeye çalışırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, Allah’a ve Rasûlü’ne itâat ederler. İşte bunları, Allah rahmetiyle bağışlayacaktır. Gerçekten Allah, Azîz’dir, Hakîm’dir.' (69) buyurarak kadını hakîkî mânâda insan olma mertebesine ulaştırmıştır.
İslâm Dîni, kadın hakları üzerinde titizlikle durmuş ve kadını, hiçbir nizâm ve sistemin veremediği müstesnâ bir makâma sâhib kılmıştır. Nitekim Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerîm’inde:
'Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.' (50) buyurmuştur.
Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz de erkekleri, kadınların hak ve hukûkunu gözetmeye dâvet etmekte ve bu konuda:
'Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh’dan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh’ın bir emâneti olarak aldınız.' (51) buyurmaktadır.
Başka bir hadîs-i şerîflerinde de:
'Sizin en hayırlınız, ehline (eşine ve çocuklarına) en hayırlı olanınızdır. Ve ben de ehline karşı en hayırlı olanınızım.' (52) buyurur.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, erkeklere, kadınlara dâimâ iyi davranmalarını tavsiye ederek:
'Mü’minlerin îmân bakımından en olgunu ve en hayırlısı, hanımına karşı en hayırlı olanıdır.' (53) buyurmaktadır.
'Ey insanlar! Kadınlar hakkında Allâh’dan korkunuz! Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır. Kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır.' buyurarak daha yedinci yüzyılda yüzyirmi dört bin müslüman hacı namzedine karşı, kadınların haklarını ilk olarak açıklamışlardır.
Muâviye bin Hayde (r.a.) der ki; Rasûlullâh (s.a.v.) ’e:
'Ey Allâh’ın Peygamberi, bizim herhangi birimizin hanımının, kocası üzerindeki hakkı nedir? ' dedim. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: 'Yediğin gibi onu da yedirmek, giydiğin gibi onu da giydirmek ve yüzüne vurmamak, onu kötülememek, bir de darılıp ayrı yatmaya mecbûr kaldığında onu, ancak ev içinde yapmaktır.' (54) Başka bir hadîs-i şerîflerinde:
'Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, onları dövmeyin, onlara çirkin demeyin, fenâ söz söylemeyin! ' (55) buyurmuşlardır.
Kadınlarla iyi geçinmek Kur’ân-ı Kerîm’in emridir:
'Kadınlarınızla iyi geçinin; eğer onlardan hoşlanmadı iseniz bile! .. Olabilir ki bir şey, sizin hoşunuza gitmez de, Allâh onda bir çok hayır takdîr etmiş bulunur.' (56)
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bu konuda:
'Kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz! ' (57) buyurmaktadır. Kadınlara karşı daima hoşgörülü olmalıdır. Nitekim bir hadîs-i şerîfte:
'Mü’min bir erkek, mü’min bir kadına kızıp darılmasın! Eğer onun bir huyundan hoşlanmazsa, öbüründen memnûn olabilir.' (58) buyurulur.
Bir insanın her işi ve her huyu hoşumuza gitmeyebilir. Fakat iyi niyetli ve ülfet edilir insan, kendi hanımında hoşuna gidecek nice meziyetler bulabilir. Onlarla kendisini memnûn ve mes’ûd edebilir. Bunun için ayıp aramaya değil, meziyet aramaya bakmalıdır. Zîrâ mârifet iltifâta tâbîdir. İltifatsız mârifet zâyîdir. (59)
İslâm Dîni, kadına en büyük değeri vermiş ve onun namuslu, temiz, vakarlı, haysiyetli ve şerefli bir tarzda yaşamasını sağlamıştır. İslâm nazarında kadın, şefkat, merhamet, hürmet duyulması ve nezâket gösterilmesi gereken asîl ve nezîh bir varlıktır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, kadınların nârin, nâzik ve kibâr olduklarına işâretle, onların hiç kırılmaması ve incitilmemesi gerektiğini tavsiye etmişlerdir. Bir hadîs-i şerîflerinde:
'... Kadınlar hakkında hayırlı olup nezâketle muâmele etmenize dâir vasiyyetime itâat ediniz! Çünkü onlar eğe kemiğinden yaratılmıştır. Eğe kemiğinin en eğri tarafı üst kısmı (ortası) dır. Eğer sen onu doğrultmaya uğraşırsan, kırarsın; kendi hâline bırakırsan, daima eğri kalır. O halde kadınlar hakkında hayır öğüdüme dikkat ediniz! ' (1) buyurur.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ’e ilk defâ inanan ve O’na en büyük desteği veren Hz. Hatîce (r.anha) vâlidemizdir. Nitekim Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Hatîce (r.anha) vâlidemiz hakkında şöyle buyurur:
'Allâh bana Hatîce’den hayırlı bir kadın vermemiştir. Bütün insanlar beni yalanlarken, O beni tasdîk etmiş; insanlar benden kaçarken, O beni malı ile desteklemiştir. Ve Allâh bana başka hanımlardan değil, O’ndan çocuk ihsân etmiştir.' (2)
Kadın, aynı zamanda ilk İslâm şehîdidir. Hz. Ammâr (r.a.) ’ın annesi Hz. Sümeyye (r.anha) , Mekke’de müslümanlığı ilk kabul edenlerden ve bu yüzden dayanılmaz işkencelere uğrayanlardandı. Kendisine İslâm’dan ayrılması için yapılan her türlü eziyet ve zulme rağmen, hak yoldan dönmedi. Sonunda Sümeyye (r.anha) , Ebû Cehl’in süngüsü altında can vermiş ve Allâh yolunda ilk İslâm şehîdi olmak şeref ve mertebesine erişmiştir. (3)
Kur’ân-ı Kerîm’de 'en-Nisâ'(Kadınlar) isimli, yüz yetmiş altı âyetlik uzun bir sûre olduğu gibi, ayrıca 'Meryem' diye Hz. Îsâ (a.s.) ’ın annesine atfedilen doksan sekiz âyetlik müstakil bir sûre daha vardır. Bunlardan başka; 'en-Nûr, el-Ahzâb, el-Mümtehine, et-Tahrîm ve et-Talâk' sûreleri de kadınlarla ilgili çeşitli konuları içine almaktadır.
İslâm Dîni’nde kadın, âile ocağında temel eğitimi veren ilk öğretmen ve mükemmel bir eğitimcidir. Çocuğun terbiyesi, yetişmesi, her yönden gelişmesi, daha küçük yaşta iken güzel alışkanlıklar kazanması ve faydalı bilgilerle donatılması husûsunda annenin rolü çok büyüktür. Baba, evin nafakasının temini için ömrünün ekserîsini âilesinden dışarıda geçirmekte, çocuğu ile yeteri kadar meşgul olamamaktadır. Bu durumda, çocuğu asıl yetiştiren ve terbiye eden anne olmaktadır. Nitekim peygamberler, mürşid-i kâmiller, velîler, sultanlar ve daha nice büyük insanlar, hep mümtaz annelerin kucaklarında yetişmişlerdir.
Ahlâk kitaplarımızda; çarşıdan alınan değişik yeni bir şeyi, çocuklara bölüştürürken önce kızlardan başlanarak ikrâm edilmesi tavsiye edilmiş, kız çocukları daha hassas ve nâziktirler, diye düşünülmüştür.
Kız çocuklarının bakımı ve terbiyesi için her türlü fedâkârlıkta bulunan anne ve babaların, büyük fazîlet ve ecir sâhibi olacaklarını Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, şu hadîs-i şerîfleriyle beyân buyurmuşlardır:
'Kim, (iki veya üç) kız çocuğunu erginlik çağına erişinceye kadar besleyip büyütürse, kıyâmet gününde -iki parmağını birleştirerek- onunla şöylece beraber oluruz.' (4)
Bu da, yüce dînimizin kadına verdiği üstün değeri gösterir.
TESETTÜR:
Örtünme. Dînin bildirdiği şekilde örtünme. (Bkz. Setr-i Avret)
Tesettür, İslâmiyet'te pek mühim bir konudur. Avret yerini örtmek, namazda da, namaz dışında da farzdır, mutlaka lâzımdır. Mükellef olan yâni âkil (akıllı) ve bâliğ (ergen ve evlenecek yaşa gelmiş olan) insanın namaz kılarken açması veya her zaman ba şkasına göstermesi ve başkasının bakması haram olan yerlerine avret mahalli denir. Hanefî ve Şâfiî mezhebinde erkeklerin namaz için avret mahalli, göbekten diz altına kadardır.Hanefî mezhebinde, hür olan kadınların ellerinden ve yüzlerinden başka her yerleri, bilekleri, sarkan saçları ve ayaklarının altı namaz için avrettir. (İbn-i Âbidîn)
not:yazı tarzımın dışında kalan yazıları netten asıyorum...googleden aratırsanız nerden astığımı bulabilirsiniz...
'Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler'...nur 31...
hocanın(vaiz) biri...hergün kürsüye çıkar bir ayet okur inermiş..(o da benim gibi tekrarı seviyormuş herhal) ..bu hal bir süre devam etmiş...cemaat(cümbürü) bir süre sonra bundan rahatsız olmuş..hocayı şikayet etmişler..
hocaya sormuşlar
-neden böyle yapıyorsun..
hoca demiş
- ne yapıyorum..
demişler ki
-kürsüye çıkıp bir ayet okuyup iniyor muşsun...
hoca demiş
-ne okuyorum...
demişler ki(cümbür cemaat)
-'Peygamber, Rabbinden ne indirildiyse ona iman etti, müminler de. Hepsi, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve: 'Peygamberleri arasında hiçbir ayırım yapmayız.' diye Peygamberlerine inandılar ve: 'İşittik ve boyun eğdik, bağışlamanızı dileriz, ey Rabbimiz! Dönüş sanadır! ' dediler. bakara 285...ayetini okuyorsun..
hoca demiş ki
-işte bundan yapıyorum...başka şeyler söylemiş olsaydım..cümbür cemaattan duyacak olmayacaktık...gördüğünüz üzre cümbür cemaat tek ayeti öğrenmiş...
teşbihte hata olmaz...
ısrarla bazı şeyleri yazmış olmamız hoca misali..
herkes öğrenmiştir ki ümit ediyoruz (cemaatin kapasitesine bağlı)
inanç bakımından insan üç kısımdır(mümin münafık kafir)
iman için çok bilmek gerekmemektedir..bilinmesi gereken
Allah tek
muhammed peygamber...
yoksa anlamak yok anlar giib olmak mı var
o zaman saçları yolunuz..(akıl için)
ayeti tekrar yazıyoruz...
'Peygamber, Rabbinden ne indirildiyse ona iman etti, müminler de. Hepsi, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve: 'Peygamberleri arasında hiçbir ayırım yapmayız.' diye Peygamberlerine inandılar ve: 'İşittik ve boyun eğdik, bağışlamanızı dileriz, ey Rabbimiz! Dönüş sanadır! ' dediler. '
tesettür farzdır...
yerine getirilmemesi Allah ın hoşnut olduğu bir durum değildir...inanıp yerine getirmeyen günahkar mümin,inanmayıp inkar eden kafir,inanmayıp inandım diyen münafık olur(başka bir şık yok)
devletin temel amaç ve görevi kişilerin refah,huzur ve mutluluğunu
sağlamak,kişileirn temel hak ve hürüyetleirni sosyal hukuk devletiv eadalet ilkleri ile bağdaşmıyacak(dünyada hiç bir sosyal hukuk devleitnde başörtüüsü yasak değildir-yasak sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşır değildir..) surette sınırlayan siyasal(yasak tamamiyle siyasidir) ekonomik ve sosyal engelelri kaldırmaya insanın manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır...
anayasal hakkımız olarak devletin temel amaç ve görevleirni yerine getirerek,manevi (başörtüsü vazgeçilemez manevi varlığımızdır) varlığımızın gelişmesi için gerekli şartları hazırlamasını talep ediyoruz..
Madde 24.- Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.
Kimse ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Onlara (Peygamber'in hanımlarına) , babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları (mümin kadınlar) ve ellerinin altında bulunan câriyelerinden dolayı bir günah yoktur. (Ey Peygamber hanımları!) Allah'tan korkun; şüphesiz Allah, her şeye şahittir.
Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
selam oza..evde geceleyin
ya da uzakta bir yerde nered olurs aolsun
havlarken köpekler yalarken kendi gözyaşlarını
senin soluğundur duyduğum ses
selam oza...
türban
15.09.2004 - 20:44DÎNİMİZDE KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ
(545 kelime)
(9 okuma)
İslâm Dîni, kadın-erkek bütün insanların yaratılışta eşit olduğunu ilan ederek, kadını, insanlık şeref ve haysiyetine, gerçek benliğine ve kişiliğine kavuşturmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:
'Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sizi, sırf birbirinizle tanışmanız için büyük büyük cemiyetlere, küçük küçük kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, sizin Allah nezdinde en şerefliniz takvaca en ileride olanınızdır.' (60)
'Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan, ondan da yine onun zevcesini vücûda getiren ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten Rabb’inizden korkun! ' (61)
Kur’ân-ı Kerîm, kadın ile erkek arasında hiçbir ayırım yapmamakta, her ikisine de aynı hak ve sorumlulukları yüklemektedir. Bununla ilgili olarak âyet-i kerîmede: 'Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, tâate devam eden erkekler ve tâate devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevâzî erkekler ve mütevâzî kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allâh’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfât hazırlamıştır.' (62) buyurulur. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de:
'Şüphe yok ki, kadınlar erkeklerin dengi, benzeri ve tam bir eşidir.' (63) buyurur.
Diğer bir hadîs-i şerîfte:
'Kadın-erkek bütün insanlar, tarak dişleri gibi birbirlerine eşittirler.' (64) buyurulur.
*
Hz. Ömer (r.a.) bir gün Medîne-i Münevvere’de Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in minberine çıkıp cemâate hutbe îrâd etmiş, hutbesinde müslümânlara, evlenirken mehri azaltmalarını söylemişti. Kadın cemâatten uzun boylu bir hanım çıkıp:
'Ey Ömer, bunu söylemeğe hakkın yoktur! '
demiş ve Kur’ân-ı Kerîm’den en-Nisâ sûresinin 20. ve 21. âyet-i kerîmelerini delîl göstermişti. Bunun üzerine Halîfe:
'Allâh Allâh! Kadın, Ömer’le mübâhase etmiş ve onu susturmuş! ..' diyerek sözünü geri almıştı. (65)
Yine Hz. Ömer (r.a.) , halîfeliği esnasında kadınlarla istişârede bulunuyor, onların görüşlerini alıyordu. Hz. Ömer (r.a.) , kızı Hz. Hafsa (r.anha) ’ya, kadınların kocalarından ne kadar süre ayrı kalmaya sabredeceklerini sormuş, kızının O’na verdiği cevaba uygun olarak, bu süreyi dört ay olarak belirlemiştir. Ayrıca Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in Hz. Aişe (r.anhâ) hakkında:
'Dîninizin yarısını bu Hümeyrâ’dan öğreniniz! ' buyurması da dikkat çekicidir.
Bu örneklerden; kadın için aklî ve dînî yönden herhangi bir eksikliğin söz konusu olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Eğer böyle olsaydı, aklî yönden eksik olan bir varlığın, herhangi bir dînî sorumluluğunun olmaması gerekirdi. Oysa kadın ve erkek her müslümanın, Allâh’ın emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak hususunda aynı derecede mükellef oldukları, âyet-i kerîmelerde açıkça belirtilmektedir. (66)
*
Dînî sorumluluk bakımından da erkekle kadın arasında eşitlik vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de:
'Mü’min olduğu halde, erkek ve kadından kim bir takım sâlih amellerde bulunursa, işte bu gibiler cennete girerler ve zerre kadar zulmedilmezler.' (67)
âyetiyle inanıp da iyi işler işleyen herkesin, erkek olsun kadın olsun, aynı şekilde mükâfâta kavuşacakları ve kendilerine en küçük bir haksızlığın yapılmayacağı belirtilmektedir.
Başka bir âyet-i kerîmede de:
'Erkek ve kadın, mü’min olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfâtlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeliyle veririz..' (68) buyurulur.
Bu âyet-i kerîmede yüce Allâh, kadın-erkek ayırımı yapmadan, inanıp sâlih amel işleyenlere güzel bir hayat yaşatacağını müjdelemektedir.
İslâm dînine göre kadın ve erkek, birbirlerinin hak yoldaki yardımcısı ve destekleyicisidirler. Birbirlerini Allah yolunda ilerlemeye teşvik ederek, yaratılışlarının amacı olan dünyâ ve âhıret mutluluğunu kazanmaya çalışırlar. Kur’ân-ı Kerîm de:
'Mü’min erkekler de, mü’min kadınlar da birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdır. İyiliği emrederler, kötülükten vaz geçirmeye çalışırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, Allah’a ve Rasûlü’ne itâat ederler. İşte bunları, Allah rahmetiyle bağışlayacaktır. Gerçekten Allah, Azîz’dir, Hakîm’dir.' (69) buyurarak kadını hakîkî mânâda insan olma mertebesine ulaştırmıştır.
türban
15.09.2004 - 20:43İSLÂM’DA KADIN HAKLARI
(331 kelime)
(12 okuma)
İslâm Dîni, kadın hakları üzerinde titizlikle durmuş ve kadını, hiçbir nizâm ve sistemin veremediği müstesnâ bir makâma sâhib kılmıştır. Nitekim Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerîm’inde:
'Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.' (50) buyurmuştur.
Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz de erkekleri, kadınların hak ve hukûkunu gözetmeye dâvet etmekte ve bu konuda:
'Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh’dan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh’ın bir emâneti olarak aldınız.' (51) buyurmaktadır.
Başka bir hadîs-i şerîflerinde de:
'Sizin en hayırlınız, ehline (eşine ve çocuklarına) en hayırlı olanınızdır. Ve ben de ehline karşı en hayırlı olanınızım.' (52) buyurur.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, erkeklere, kadınlara dâimâ iyi davranmalarını tavsiye ederek:
'Mü’minlerin îmân bakımından en olgunu ve en hayırlısı, hanımına karşı en hayırlı olanıdır.' (53) buyurmaktadır.
Vedâ Haccı’ndaki meşhûr hutbesinde Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:
'Ey insanlar! Kadınlar hakkında Allâh’dan korkunuz! Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır. Kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır.' buyurarak daha yedinci yüzyılda yüzyirmi dört bin müslüman hacı namzedine karşı, kadınların haklarını ilk olarak açıklamışlardır.
Muâviye bin Hayde (r.a.) der ki; Rasûlullâh (s.a.v.) ’e:
'Ey Allâh’ın Peygamberi, bizim herhangi birimizin hanımının, kocası üzerindeki hakkı nedir? ' dedim. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: 'Yediğin gibi onu da yedirmek, giydiğin gibi onu da giydirmek ve yüzüne vurmamak, onu kötülememek, bir de darılıp ayrı yatmaya mecbûr kaldığında onu, ancak ev içinde yapmaktır.' (54) Başka bir hadîs-i şerîflerinde:
'Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, onları dövmeyin, onlara çirkin demeyin, fenâ söz söylemeyin! ' (55) buyurmuşlardır.
Kadınlarla iyi geçinmek Kur’ân-ı Kerîm’in emridir:
'Kadınlarınızla iyi geçinin; eğer onlardan hoşlanmadı iseniz bile! .. Olabilir ki bir şey, sizin hoşunuza gitmez de, Allâh onda bir çok hayır takdîr etmiş bulunur.' (56)
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bu konuda:
'Kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz! ' (57) buyurmaktadır. Kadınlara karşı daima hoşgörülü olmalıdır. Nitekim bir hadîs-i şerîfte:
'Mü’min bir erkek, mü’min bir kadına kızıp darılmasın! Eğer onun bir huyundan hoşlanmazsa, öbüründen memnûn olabilir.' (58) buyurulur.
Bir insanın her işi ve her huyu hoşumuza gitmeyebilir. Fakat iyi niyetli ve ülfet edilir insan, kendi hanımında hoşuna gidecek nice meziyetler bulabilir. Onlarla kendisini memnûn ve mes’ûd edebilir. Bunun için ayıp aramaya değil, meziyet aramaya bakmalıdır. Zîrâ mârifet iltifâta tâbîdir. İltifatsız mârifet zâyîdir. (59)
türban
15.09.2004 - 20:42İSLAM'DA KADININ DEĞERİ
(421 kelime)
(15 okuma)
İslâm Dîni, kadına en büyük değeri vermiş ve onun namuslu, temiz, vakarlı, haysiyetli ve şerefli bir tarzda yaşamasını sağlamıştır. İslâm nazarında kadın, şefkat, merhamet, hürmet duyulması ve nezâket gösterilmesi gereken asîl ve nezîh bir varlıktır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, kadınların nârin, nâzik ve kibâr olduklarına işâretle, onların hiç kırılmaması ve incitilmemesi gerektiğini tavsiye etmişlerdir. Bir hadîs-i şerîflerinde:
'... Kadınlar hakkında hayırlı olup nezâketle muâmele etmenize dâir vasiyyetime itâat ediniz! Çünkü onlar eğe kemiğinden yaratılmıştır. Eğe kemiğinin en eğri tarafı üst kısmı (ortası) dır. Eğer sen onu doğrultmaya uğraşırsan, kırarsın; kendi hâline bırakırsan, daima eğri kalır. O halde kadınlar hakkında hayır öğüdüme dikkat ediniz! ' (1) buyurur.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ’e ilk defâ inanan ve O’na en büyük desteği veren Hz. Hatîce (r.anha) vâlidemizdir. Nitekim Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Hatîce (r.anha) vâlidemiz hakkında şöyle buyurur:
'Allâh bana Hatîce’den hayırlı bir kadın vermemiştir. Bütün insanlar beni yalanlarken, O beni tasdîk etmiş; insanlar benden kaçarken, O beni malı ile desteklemiştir. Ve Allâh bana başka hanımlardan değil, O’ndan çocuk ihsân etmiştir.' (2)
Kadın, aynı zamanda ilk İslâm şehîdidir. Hz. Ammâr (r.a.) ’ın annesi Hz. Sümeyye (r.anha) , Mekke’de müslümanlığı ilk kabul edenlerden ve bu yüzden dayanılmaz işkencelere uğrayanlardandı. Kendisine İslâm’dan ayrılması için yapılan her türlü eziyet ve zulme rağmen, hak yoldan dönmedi. Sonunda Sümeyye (r.anha) , Ebû Cehl’in süngüsü altında can vermiş ve Allâh yolunda ilk İslâm şehîdi olmak şeref ve mertebesine erişmiştir. (3)
Kur’ân-ı Kerîm’de 'en-Nisâ'(Kadınlar) isimli, yüz yetmiş altı âyetlik uzun bir sûre olduğu gibi, ayrıca 'Meryem' diye Hz. Îsâ (a.s.) ’ın annesine atfedilen doksan sekiz âyetlik müstakil bir sûre daha vardır. Bunlardan başka; 'en-Nûr, el-Ahzâb, el-Mümtehine, et-Tahrîm ve et-Talâk' sûreleri de kadınlarla ilgili çeşitli konuları içine almaktadır.
İslâm Dîni’nde kadın, âile ocağında temel eğitimi veren ilk öğretmen ve mükemmel bir eğitimcidir. Çocuğun terbiyesi, yetişmesi, her yönden gelişmesi, daha küçük yaşta iken güzel alışkanlıklar kazanması ve faydalı bilgilerle donatılması husûsunda annenin rolü çok büyüktür. Baba, evin nafakasının temini için ömrünün ekserîsini âilesinden dışarıda geçirmekte, çocuğu ile yeteri kadar meşgul olamamaktadır. Bu durumda, çocuğu asıl yetiştiren ve terbiye eden anne olmaktadır. Nitekim peygamberler, mürşid-i kâmiller, velîler, sultanlar ve daha nice büyük insanlar, hep mümtaz annelerin kucaklarında yetişmişlerdir.
Ahlâk kitaplarımızda; çarşıdan alınan değişik yeni bir şeyi, çocuklara bölüştürürken önce kızlardan başlanarak ikrâm edilmesi tavsiye edilmiş, kız çocukları daha hassas ve nâziktirler, diye düşünülmüştür.
Kız çocuklarının bakımı ve terbiyesi için her türlü fedâkârlıkta bulunan anne ve babaların, büyük fazîlet ve ecir sâhibi olacaklarını Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, şu hadîs-i şerîfleriyle beyân buyurmuşlardır:
'Kim, (iki veya üç) kız çocuğunu erginlik çağına erişinceye kadar besleyip büyütürse, kıyâmet gününde -iki parmağını birleştirerek- onunla şöylece beraber oluruz.' (4)
Bu da, yüce dînimizin kadına verdiği üstün değeri gösterir.
ismet özel
14.09.2004 - 21:15üstad şiir yazsın..hep şiir yazsın..son kitabını hiç tutmadım...
türban
14.09.2004 - 21:02TESETTÜR:
Örtünme. Dînin bildirdiği şekilde örtünme. (Bkz. Setr-i Avret)
Tesettür, İslâmiyet'te pek mühim bir konudur. Avret yerini örtmek, namazda da, namaz dışında da farzdır, mutlaka lâzımdır. Mükellef olan yâni âkil (akıllı) ve bâliğ (ergen ve evlenecek yaşa gelmiş olan) insanın namaz kılarken açması veya her zaman ba şkasına göstermesi ve başkasının bakması haram olan yerlerine avret mahalli denir. Hanefî ve Şâfiî mezhebinde erkeklerin namaz için avret mahalli, göbekten diz altına kadardır.Hanefî mezhebinde, hür olan kadınların ellerinden ve yüzlerinden başka her yerleri, bilekleri, sarkan saçları ve ayaklarının altı namaz için avrettir. (İbn-i Âbidîn)
not:yazı tarzımın dışında kalan yazıları netten asıyorum...googleden aratırsanız nerden astığımı bulabilirsiniz...
türban
14.09.2004 - 20:49ayrıca kafa kesmek bana zorla kafa açtırılmasından daha adil görünüyor..
kafanız kesilince bir kez izizet içerisinde ölüyorsunuz..
kafanız açtırılınca her açılışta ölüp zillet içeriisinde yaşamaya mahkum ediliyorsunuz..
türban
12.09.2004 - 15:00şimdi kürsüye çıkıp bir ayet okuyup inelim...
'Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler'...nur 31...
dikkat...emir mümin kadınlaradır...
türban
12.09.2004 - 14:47konuyu şimdi dağıtacağım..
hocanın(vaiz) biri...hergün kürsüye çıkar bir ayet okur inermiş..(o da benim gibi tekrarı seviyormuş herhal) ..bu hal bir süre devam etmiş...cemaat(cümbürü) bir süre sonra bundan rahatsız olmuş..hocayı şikayet etmişler..
hocaya sormuşlar
-neden böyle yapıyorsun..
hoca demiş
- ne yapıyorum..
demişler ki
-kürsüye çıkıp bir ayet okuyup iniyor muşsun...
hoca demiş
-ne okuyorum...
demişler ki(cümbür cemaat)
-'Peygamber, Rabbinden ne indirildiyse ona iman etti, müminler de. Hepsi, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve: 'Peygamberleri arasında hiçbir ayırım yapmayız.' diye Peygamberlerine inandılar ve: 'İşittik ve boyun eğdik, bağışlamanızı dileriz, ey Rabbimiz! Dönüş sanadır! ' dediler. bakara 285...ayetini okuyorsun..
hoca demiş ki
-işte bundan yapıyorum...başka şeyler söylemiş olsaydım..cümbür cemaattan duyacak olmayacaktık...gördüğünüz üzre cümbür cemaat tek ayeti öğrenmiş...
teşbihte hata olmaz...
ısrarla bazı şeyleri yazmış olmamız hoca misali..
herkes öğrenmiştir ki ümit ediyoruz (cemaatin kapasitesine bağlı)
inanç bakımından insan üç kısımdır(mümin münafık kafir)
iman için çok bilmek gerekmemektedir..bilinmesi gereken
Allah tek
muhammed peygamber...
yoksa anlamak yok anlar giib olmak mı var
o zaman saçları yolunuz..(akıl için)
ayeti tekrar yazıyoruz...
'Peygamber, Rabbinden ne indirildiyse ona iman etti, müminler de. Hepsi, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve: 'Peygamberleri arasında hiçbir ayırım yapmayız.' diye Peygamberlerine inandılar ve: 'İşittik ve boyun eğdik, bağışlamanızı dileriz, ey Rabbimiz! Dönüş sanadır! ' dediler. '
işittik...iman ettik...
kandil gecesi
11.09.2004 - 23:44kandil
müslümanlarca mübarek sayılıp kutlanan özel geceler...
osmanlı padişahı 2.selim döneminde(1566-1574) camiler aydınlatılıp minarelerde kandiller yakılarak kutlandığı için bu gecelere kandil denilmiştir..(bunlar mevlid,regaib,mirac,berat ve kadir geceleridir.) (islam ansiklopedisi)
türban
30.08.2004 - 23:58ve
tesettür farzdır...
yerine getirilmemesi Allah ın hoşnut olduğu bir durum değildir...inanıp yerine getirmeyen günahkar mümin,inanmayıp inkar eden kafir,inanmayıp inandım diyen münafık olur(başka bir şık yok)
her ne yazmışsak yazdıklarımızın arkasındayız...
yazdığımız inandığımızdır..
inandığımız dinimizdir
dinimiz budur...
inananlar neyi tartışıyor...
türban
27.08.2004 - 10:40rabbimiz en büyük kerem sahibidir...
türban
27.08.2004 - 10:39oku! insana bilmedikleirni belleten,kalemle(yazmayı) öğreten rabbin en büyük kerem sahibidir...(alak 3,4,5)
türban
27.08.2004 - 10:38yaratan rabbinin adıyla oku...(alak 1)
(yaratan rabbinin adıyla oku..başını açarak değil)
türban
25.08.2004 - 21:40şimdi
devletin temel amaç ve görevi kişilerin refah,huzur ve mutluluğunu
sağlamak,kişileirn temel hak ve hürüyetleirni sosyal hukuk devletiv eadalet ilkleri ile bağdaşmıyacak(dünyada hiç bir sosyal hukuk devleitnde başörtüüsü yasak değildir-yasak sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşır değildir..) surette sınırlayan siyasal(yasak tamamiyle siyasidir) ekonomik ve sosyal engelelri kaldırmaya insanın manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır...
anayasal hakkımız olarak devletin temel amaç ve görevleirni yerine getirerek,manevi (başörtüsü vazgeçilemez manevi varlığımızdır) varlığımızın gelişmesi için gerekli şartları hazırlamasını talep ediyoruz..
haksız değiliz...
hakkımızı istiyoruz...
türban
25.08.2004 - 21:27Madde 24.- Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.
Kimse ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
türban
25.08.2004 - 21:27Madde 17.- Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
türban
25.08.2004 - 21:26Madde 12.- Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
türban
20.08.2004 - 19:10ahzab 55
Onlara (Peygamber'in hanımlarına) , babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları (mümin kadınlar) ve ellerinin altında bulunan câriyelerinden dolayı bir günah yoktur. (Ey Peygamber hanımları!) Allah'tan korkun; şüphesiz Allah, her şeye şahittir.
türban
20.08.2004 - 19:09ahzab 59
Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
oza
19.08.2004 - 00:20selam oza..evde geceleyin
ya da uzakta bir yerde nered olurs aolsun
havlarken köpekler yalarken kendi gözyaşlarını
senin soluğundur duyduğum ses
selam oza...
oza
19.08.2004 - 00:19n eacı bu denli geç rastlamak sana
ve böyleisne erken ayrı kalmak sonuçta
oza
19.08.2004 - 00:18sevgi o süslü ocaklarmıdır eski evlerdeki
kopmak mı gerekir büütn bunlardan şimdi
oza
19.08.2004 - 00:17ey altın sesli flütçü o doyumsuz şiiirn o sesin
hırçın sularıyla bir barajın alabalıkla rgibi ölmesin
oza
19.08.2004 - 00:16görmemek ne acı seni şimdi
v egörmek bir zevzek sürüüs arasında
senden pay çıkarırken kendine he rbiir
hiç klaır acısı bunun ölümün yanında
Toplam 70 mesaj bulundu