bir hatıra. Hasan Aksay anlatıyor: 80 öncesi. Saraylar Meclis'e bağlı ya, sarayları incelemek için Meclis'ten bir heyet seçiliyor.. Kayıtlar inceleniyor.. Altın bir Kur'an mahfazası var, içinde bir zarf. Açıp okutuyorlar, ne yazıyor diye. Heyette AP'li, CHP'li, MSP'li üyeler var.. CHP'li üye ikide bir Hasan Aksay'a takılıyor ve padişahların özel hayatları ile ilgili alaycı şeyler söylüyor.. Sözkonusu belge okunup belge ile ilgili açıklamalar yapılınca CHP'li üye gözleri dolu dolu gelip Hasan Aksay'dan özür diliyor.
Olay şöyle: Vahidüddin tehdit ve şantajla bir İngiliz gemisine bindirilip gönderilirken, son anda yolculukta okumak için bir Kur'an-ı Kerim istiyor.. Hemen gidip saraydan getiriyorlar.. Altın mahfazalı bir Kur'an. Vahidüddin, İtalya'ya varınca hemen Kur'an-ı Kerim'in mahfazasını çıkarıp, bir mektupla bizim sefarete gönderiyor. 'Bu altın kap, beytülmale aittir. Ümmete aid olan bir malın yerine iadesi ricasıyla' iade ediyor.
Allah ın varlığına gönülden inanıyorum..O nun yüce varlığını büütn bneliğimle kabulleniyorum..zira tek başına tesadüfün ve madde kanunlarının bize protonları,elektronları,atomları,amino asitleir,protoplazmayı veya zekayı izah edebileceğini katiyyen düşünmeiyorum...bunun içinde Allah ın varlığını kabul ediyorum..müşahad eettiğim kainat fenomenleirni çepeçevre izah edebilecek biricik mantık kaidesinin O nun mukaddes varlığına dayancağını kabul ediyorum...(prof.dr.(tabiiilimler-irwing william)
namaza (yad atesetüre-yine yazanın notu) çağrıldığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar.bu davranış onalrın düşünmeyen (onlarda burda-eh artık biliyorsunuz yazanın notu) bir toplum olmalarındandır..(maide 58)
bi de bizi düşünüyoz diye kandıracaklar..yer miiyiz..
ey iman edenler! siz kendinize bakın.siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez..hepinizn dönüşü Allah adır...O siz eyaptıklarınızı bildirecektir..(maide 105-dün gece ki dersim bu sureydi da ondan hep ondan yazdım)
dinci kabul ettiğimiz ve benimsediğimizibi kavram değildir..art niyetli kimselerin kullandığı ve uydurduğu bir kavramdır..
kabul ettiğimiz ve benimsediğimiz kavram dindardır...
dindar dinin emirlerini yerine getiren yasaklarından kaçınan kimsedir..daha öncede yazdığımız gibi dindarın aşırısı olmaz...dinin emir ve yasakları aşırı değildir...
herkesin kırık aldığı sınavda dersini çalışıp iyi not alan öğrenci ne kadar yanlış yapıyor ve kırık alan öğrenciler üzerinde baskı oluşturuyorsa dindarda- dinin emirleirni yerine getirip yasaklarından kaçınan kimse -diğer müslümanlar üzerinde o kadar yanlış yapıyor baskı oluşturuyordur..
müslümanın müslümandan baskı hissetmeside yeni çıktı..
evvel yokti..
İslâm hukûkunda şâhidlik konusuna ayrı bir önem verilmiştir. Sebebi ise, adâleti sağlama husûsundaki titizliktir. Çünkü adâletin gerçekleşmesi, ancak şâhidlerin doğru ifâdeleriyle mümkündür. Bu yüzden İslâm Dînî, şâhidlerin sözlerinin geçerli sayılması için, onlarda adâlet, hürriyet, İslâm ve şehâdet lâfzı gibi özellikleri şart koşmuştur. Şâhidin dış görünümü bu sıfatları taşırsa yeterlidir, için tezkiyesi gerekmez. Ancak hadlerde ve kısasta, için tezkiyesi de şarttır. Çünkü bunlar, ağır cezâyı gerektirdiğinden içini de bilmek gerekli görülmüştür. (173)
Kur’ân-ı Kerîm’de şâhidlikle ilgili olarak şöyle buyurulmaktadır:
'Ey îmân edenler!
Adâleti titizlikle ayakta tutan hâkimler ve Allâh için şâhidlik eden insanlar olun! . (O hükmünüz veya şâhidliğiniz) velev ki kendinizin veya ana ve babalarınızın ve yakın hısımlarınızın aleyhine olsun! . İsterse onlar, zengin veya fakir bulunsun! ..' (174)
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, yalan şâhidlik konusunda birgün ashâbına üç kere:
'Büyük günahların en büyüğünü size haber vereyim mi? ' diye sormuşlar, onların da:
'Hay hay buyurun Yâ Rasûlallâh! ' demeleri üzerine şöyle buyurmuşlardır:
'Allâh’a şirk koşmak, anaya, babaya karşı gelmek..'
Bundan sonra da Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, yaslandıkları yerden doğrularak:
'Dikkat ediniz, biri de yalan şâhidliktir! ..' diye o kadar tekrar etmişler ki, ashâb-ı kirâm, bu manzara karşısında şaşırıp:
'Keşke sükût etse! ..' diye temennîde bulunmuşlardır. (175)
Şâhidliğin maddî cezâsı da vardır. Meselâ, zinâ isnadı ile birinin aleyhine şehadette bulunmak ve gerektiği şekilde bunu isbat edememek, şâhidin seksen değnek yemesine ve bir daha sözünün muteber tutulmamasına yol açar (176) .
İşte İslâm hukûkunda şâhidliğin bu tehlikeli ve ağır sorumluluğu dikkate alınarak, kadına bir mes’ûliyet arkadaşı verilmiştir. Ve bunun içindir ki, Allâh hakkı olarak cezâları tertip ve tayin edilmiş bulunan zinâ, zinâ ile iftirâ, içki, hırsızlık gibi fiillerde ve bir de kısasta kadın şâhidlikten muaf tutulmuştur (177) .
Hanefî mezhebinin müctehidleri, had ve kısâs dışındaki bütün dâvâlarda iki erkeğin şâhidliğini veya bir erkekle iki kadının şâhidliğini câiz ve yeterli görmüşlerdir. (178)
Şâhidlikte esas mes’ele hakkın zâyî olmaması ve adâlete gölge düşürülmemesidir. Bazen ölüme kadar varan had ve kısas cezâlarında kadının şâhidliğine mürâcaat edilmemesinin hikmeti, bu gibi ağır cezâlarda en küçük bir şüpheye mahal verilmemesi hassasiyetidir. Çünkü kısas gibi ciddî bir dâvâda eksik bir beyanla, bir insan ölebilecek veya ölümü hak ettiği halde bir cânî kurtulacaktır. Kadınlardaki unutkanlık, acıma duygusu, hislerine mağlub olmak gibi bir durum bu mes’eleye gölge düşürebilir. Zîrâ Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:
'Gücünüzün yettiği kadar, şüphelerle had cezâlarını düşürünüz! ..' buyurmuşlardır. (179)
İslâm hukûkunda erkeklerin vâkıf olamayacağı ve tamamen kadınların ilgi sahası olan doğum, bekâret, emzirme ve aybaşı gibi kadınlara mahsûs hallerde, erkeğin değil, sadece kadının hattâ tek kadının şâhidliği yeterlidir. (180) Bu gibi konulara, kadınların çokça şâhid olmaları ve erkeklerden fazla gözlem ve tecrübelere sahip bulunmaları sebebiyle, tek kadının şâhidliği bile geçerli sayılmıştır. Hattâ Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in emzirme konusunda tek kadının şâhidliğini kabul ettiği bilinmektedir. (181) . Nitekim:
'Erkeklerin muttalî olmadıkları şeylerde kadınların şâhidliği makbûldür.' (182) buyurması bunun en güzel delîlidir.
Doğum için de tek bir kadının şâhidliği kabûl edilmektedir. Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz:
'Doğum konusunda bir kadının şâhidliği yeterlidir..' (183) buyurmaktadırlar.
Hz. Ömer (r.a.) , boşanma konusunda yalnız başına kadınların şâhidliğini kabul etmiştir. Hz. Ali (r.a.) da, bir çocuğun öldürülmesine şâhid olan kadınların şâhidliğini muteber saymıştır (184) .
Hattâ ashâb-ı kirâm, çocukların kendi aralarında cereyân eden yaralama hâdiselerinde, yine çocukların şâhidliğini kabûl ederlerdi 185) .
İbn-i Kayyım, âlimlerin şu konuda ittifâk ettiklerini kaydeder:
'Normal zamanlarda bazı hususlarda şâhidlikleri kabûl olunmayan kimselerin, ihtiyaç ve zarûret hâlinde, hakkın zâyî olmaması için aynı hâdiseler hakkındaki şâhidlikleri kabûl olunabilir.' (186)
İslâm hukûkunda bazı konularda iki kadının bir erkek şâhid yerine geçmesi, kadınların erkeğin yarısı kabul edilmesinden veya erkekten daha aşağı görülmesinden dolayı değil, kendi yaratılışlarından, fizyolojik ve psikolojik özelliklerinden dolayıdır. Kendileriyle ilgili konularda yalnız başlarına şâhidliklerinin geçerli sayılması da bunun en açık ve en güzel isbâtıdır. Allâh Teâlâ, kadının his dünyâsını zengin yaratmıştır. Çabuk sevinir, çabuk üzülür. Onun esas mizacı, heyecandır ve heyecanlarıyla yaşar. Muhâkemeden daha çok duygularıyla hareket eder. Merhamet ve şefkat tarafı ağır bastığından hâdiselere sevgiyle yaklaşır.
Ayrıca kadının en büyük vasfı anneliktir. Anne, tabiî olarak vaktinin çoğunu ev içinde, çocuklarının bakımı ve terbiyesiyle geçirir. Dışarıda, cemiyette cereyan eden hâdiselere fazla şâhid olamaz.
Bu sebeple, şâhidlik gibi ağır sorumluluğu olan bir olayda kadınlara yardımcı bir arkadaş verilerek kolaylık getirilmiştir.
İki kadın şâhid olunca, kadınlardan birisi 'Diğeri nasıl olsa işin aslını söyleyecek' diyerek, şâhidliğini rahat ve doğru bir şekilde yapar. Öbür kadın da aynı şekilde ve aynı mantıkla şâhidlik vazîfesini yerine getirir. Her ikisi de kalben müsterih ve rahat olurlar. Bu durum, hem kadınların yaratılışına ve tabiatına uygundur, hem de onlara bir rahmet ve kolaylıktır. Ayrıca hâkimin karşısında kadının tek başına şâhidlik yapmasının mahremiyet açısından sakıncası da önlenmiş olur. Aslında iki kadının şâhidliğinin bir erkeğin şâhidliğine denk olduğu iddiâsı, gerçeklerle hiçbir ilgisi olmayan asılsız bir iddiâdır. Konu ile ilgili olarak Bakara sûresinin 282. âyet-i kerîmesinde şöyle buyrulur:
'Ey îmân edenler! Belirli bir vâdeye kadar birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın. Bunu, aranızda bir kâtib doğru olarak yazsın. Erkeklerinizden iki de şâhid tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa, şâhidlerden kendilerine güvendiğiniz bir erkek ve -biri unutunca diğerinin hatırlatması için- iki kadın yeter.' Yukarıda görüldüğü gibi bir bütün olarak ele alındığında, âyetin genel olarak şâhidliği düzenleyen umûmî bir hüküm koymadığı, âyet-i kerîmedeki hükmün sadece vâdeli borçlanmalarla ilgili olduğu açıkça görülür.
Âyet-i kerîmede iki kadının şâhidliğinin bir erkeğin şâhidliğine denk sayıldığı değil, iki kadın şâhid bulundurulması gerektiği ifâde edilmektedir.
İki kadın şâhid önerilmesinin sebebi, birisi yanılırsa diğerinin ona hatırlatması içindir. Ancak âyette 'iki kadın şâhidden biri mutlaka yanılır veya unutur' denmemektedir. 'Yanılırsa veya unutursa' denmektedir.
O halde iki kadın şâhidden birisi, şâhidlik ettiği borçlanma akdiyle ilgili olarak yanılmaz veya unutmazsa, şâhidliğini tam olarak yaptığı için, erkek şâhid ile kadın şâhidin şâhidlikleri yeterli, aynı zamanda eşit değerde olacaktır. Bu ise kadının şâhidliğinin, erkeğin şâhidliğine denk olabileceğini gösterir.
Vahdettin
23.07.2005 - 22:21bir hatıra. Hasan Aksay anlatıyor: 80 öncesi. Saraylar Meclis'e bağlı ya, sarayları incelemek için Meclis'ten bir heyet seçiliyor.. Kayıtlar inceleniyor.. Altın bir Kur'an mahfazası var, içinde bir zarf. Açıp okutuyorlar, ne yazıyor diye. Heyette AP'li, CHP'li, MSP'li üyeler var.. CHP'li üye ikide bir Hasan Aksay'a takılıyor ve padişahların özel hayatları ile ilgili alaycı şeyler söylüyor.. Sözkonusu belge okunup belge ile ilgili açıklamalar yapılınca CHP'li üye gözleri dolu dolu gelip Hasan Aksay'dan özür diliyor.
Olay şöyle: Vahidüddin tehdit ve şantajla bir İngiliz gemisine bindirilip gönderilirken, son anda yolculukta okumak için bir Kur'an-ı Kerim istiyor.. Hemen gidip saraydan getiriyorlar.. Altın mahfazalı bir Kur'an. Vahidüddin, İtalya'ya varınca hemen Kur'an-ı Kerim'in mahfazasını çıkarıp, bir mektupla bizim sefarete gönderiyor. 'Bu altın kap, beytülmale aittir. Ümmete aid olan bir malın yerine iadesi ricasıyla' iade ediyor.
devrik cümle
23.07.2005 - 21:43cümle devrik...
vazgeçmek
23.07.2005 - 21:42seçiş....
kitap okumanın zararları
23.07.2005 - 21:42alışkanlık yapar....
türban
11.10.2004 - 23:50başınız üstündedir ya da değil....
türban
11.10.2004 - 23:50emir Allah tan...
sen benim hiçbirşeyimsin
09.10.2004 - 16:38köpek işte...gaytasın da da sanrıda...
şaşılacak gibi değil...
hiç
09.10.2004 - 15:56o bile var....anlayın artık...
necip fazıl kısakürek
02.10.2004 - 15:54kelimeleirde yaktın be üstad....mekanı cennet olsun...seni seviyoruz...
necip fazıl kısakürek
02.10.2004 - 15:53usandım boş yere hep gitmler gelmelerden
bırakın uyuyayım yandım kelimelerden....
necip fazıl kısakürek
02.10.2004 - 15:53ilgisizlik her şeyden kesilmiş ilgisizlik
bilmeyiz ki en büyük ilme denk bilgiisizlik
allah (c.c)
28.09.2004 - 20:05Allah ın varlığına gönülden inanıyorum..O nun yüce varlığını büütn bneliğimle kabulleniyorum..zira tek başına tesadüfün ve madde kanunlarının bize protonları,elektronları,atomları,amino asitleir,protoplazmayı veya zekayı izah edebileceğini katiyyen düşünmeiyorum...bunun içinde Allah ın varlığını kabul ediyorum..müşahad eettiğim kainat fenomenleirni çepeçevre izah edebilecek biricik mantık kaidesinin O nun mukaddes varlığına dayancağını kabul ediyorum...(prof.dr.(tabiiilimler-irwing william)
hz.muhammed
28.09.2004 - 12:34mustafa:
çok arınmış
hz.muhammed
28.09.2004 - 12:34nesib:
asil,temiz soylu
hz.muhammed
28.09.2004 - 12:33emin:
doğru ve güvenilir
hz.muhammed
28.09.2004 - 12:33ecved: en iyi,en cömert
hz.muhammed
28.09.2004 - 12:32ekrem: en şerefli
türban
26.09.2004 - 21:23namaza (yad atesetüre-yine yazanın notu) çağrıldığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar.bu davranış onalrın düşünmeyen (onlarda burda-eh artık biliyorsunuz yazanın notu) bir toplum olmalarındandır..(maide 58)
bi de bizi düşünüyoz diye kandıracaklar..yer miiyiz..
türban
26.09.2004 - 21:20rabbinden sana indirilen onlardan bir çoğunun(o çoğunlukta burda-yazanın notu)) küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır...(maide 68)
türban
26.09.2004 - 21:17ey iman edenler! siz kendinize bakın.siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez..hepinizn dönüşü Allah adır...O siz eyaptıklarınızı bildirecektir..(maide 105-dün gece ki dersim bu sureydi da ondan hep ondan yazdım)
türban
22.09.2004 - 19:22bizim tek istediğimiz özgürlük inandığımız gibi yaşamak...
din ve vicdan hürriyeti istiyoruz..
türban
22.09.2004 - 19:20dinci kabul ettiğimiz ve benimsediğimizibi kavram değildir..art niyetli kimselerin kullandığı ve uydurduğu bir kavramdır..
kabul ettiğimiz ve benimsediğimiz kavram dindardır...
dindar dinin emirlerini yerine getiren yasaklarından kaçınan kimsedir..daha öncede yazdığımız gibi dindarın aşırısı olmaz...dinin emir ve yasakları aşırı değildir...
herkesin kırık aldığı sınavda dersini çalışıp iyi not alan öğrenci ne kadar yanlış yapıyor ve kırık alan öğrenciler üzerinde baskı oluşturuyorsa dindarda- dinin emirleirni yerine getirip yasaklarından kaçınan kimse -diğer müslümanlar üzerinde o kadar yanlış yapıyor baskı oluşturuyordur..
müslümanın müslümandan baskı hissetmeside yeni çıktı..
evvel yokti..
bakalım daha neler işiteceğiz...
türban
19.09.2004 - 22:55kıyamet gününde alimleirn mürekekbi ile şehitleirn kanı tartılır alimleirn mürekekbi şehitleirn kanından dah ağır gelir..(hadis i şerif)
bizim alimlerimiz mürekkebleri şehitleirn kanından ağır gelen peygamberin (alimler peygambeirn varisleridir-hadis i şerif) varisi alimlerdir..
bozuntu alimler sizin dir...bozmaya çalışmalarından belli değil mi..
islam için olumlu yazdıkları tek bi şey var mı..
bir din bu kadar kötü mü olur...!
türban
15.09.2004 - 20:45KADIN VE ŞÂHİDLİK
(886 kelime)
(8 okuma)
İslâm hukûkunda şâhidlik konusuna ayrı bir önem verilmiştir. Sebebi ise, adâleti sağlama husûsundaki titizliktir. Çünkü adâletin gerçekleşmesi, ancak şâhidlerin doğru ifâdeleriyle mümkündür. Bu yüzden İslâm Dînî, şâhidlerin sözlerinin geçerli sayılması için, onlarda adâlet, hürriyet, İslâm ve şehâdet lâfzı gibi özellikleri şart koşmuştur. Şâhidin dış görünümü bu sıfatları taşırsa yeterlidir, için tezkiyesi gerekmez. Ancak hadlerde ve kısasta, için tezkiyesi de şarttır. Çünkü bunlar, ağır cezâyı gerektirdiğinden içini de bilmek gerekli görülmüştür. (173)
Kur’ân-ı Kerîm’de şâhidlikle ilgili olarak şöyle buyurulmaktadır:
'Ey îmân edenler!
Adâleti titizlikle ayakta tutan hâkimler ve Allâh için şâhidlik eden insanlar olun! . (O hükmünüz veya şâhidliğiniz) velev ki kendinizin veya ana ve babalarınızın ve yakın hısımlarınızın aleyhine olsun! . İsterse onlar, zengin veya fakir bulunsun! ..' (174)
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, yalan şâhidlik konusunda birgün ashâbına üç kere:
'Büyük günahların en büyüğünü size haber vereyim mi? ' diye sormuşlar, onların da:
'Hay hay buyurun Yâ Rasûlallâh! ' demeleri üzerine şöyle buyurmuşlardır:
'Allâh’a şirk koşmak, anaya, babaya karşı gelmek..'
Bundan sonra da Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, yaslandıkları yerden doğrularak:
'Dikkat ediniz, biri de yalan şâhidliktir! ..' diye o kadar tekrar etmişler ki, ashâb-ı kirâm, bu manzara karşısında şaşırıp:
'Keşke sükût etse! ..' diye temennîde bulunmuşlardır. (175)
Şâhidliğin maddî cezâsı da vardır. Meselâ, zinâ isnadı ile birinin aleyhine şehadette bulunmak ve gerektiği şekilde bunu isbat edememek, şâhidin seksen değnek yemesine ve bir daha sözünün muteber tutulmamasına yol açar (176) .
İşte İslâm hukûkunda şâhidliğin bu tehlikeli ve ağır sorumluluğu dikkate alınarak, kadına bir mes’ûliyet arkadaşı verilmiştir. Ve bunun içindir ki, Allâh hakkı olarak cezâları tertip ve tayin edilmiş bulunan zinâ, zinâ ile iftirâ, içki, hırsızlık gibi fiillerde ve bir de kısasta kadın şâhidlikten muaf tutulmuştur (177) .
Hanefî mezhebinin müctehidleri, had ve kısâs dışındaki bütün dâvâlarda iki erkeğin şâhidliğini veya bir erkekle iki kadının şâhidliğini câiz ve yeterli görmüşlerdir. (178)
Şâhidlikte esas mes’ele hakkın zâyî olmaması ve adâlete gölge düşürülmemesidir. Bazen ölüme kadar varan had ve kısas cezâlarında kadının şâhidliğine mürâcaat edilmemesinin hikmeti, bu gibi ağır cezâlarda en küçük bir şüpheye mahal verilmemesi hassasiyetidir. Çünkü kısas gibi ciddî bir dâvâda eksik bir beyanla, bir insan ölebilecek veya ölümü hak ettiği halde bir cânî kurtulacaktır. Kadınlardaki unutkanlık, acıma duygusu, hislerine mağlub olmak gibi bir durum bu mes’eleye gölge düşürebilir. Zîrâ Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:
'Gücünüzün yettiği kadar, şüphelerle had cezâlarını düşürünüz! ..' buyurmuşlardır. (179)
İslâm hukûkunda erkeklerin vâkıf olamayacağı ve tamamen kadınların ilgi sahası olan doğum, bekâret, emzirme ve aybaşı gibi kadınlara mahsûs hallerde, erkeğin değil, sadece kadının hattâ tek kadının şâhidliği yeterlidir. (180) Bu gibi konulara, kadınların çokça şâhid olmaları ve erkeklerden fazla gözlem ve tecrübelere sahip bulunmaları sebebiyle, tek kadının şâhidliği bile geçerli sayılmıştır. Hattâ Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in emzirme konusunda tek kadının şâhidliğini kabul ettiği bilinmektedir. (181) . Nitekim:
'Erkeklerin muttalî olmadıkları şeylerde kadınların şâhidliği makbûldür.' (182) buyurması bunun en güzel delîlidir.
Doğum için de tek bir kadının şâhidliği kabûl edilmektedir. Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz:
'Doğum konusunda bir kadının şâhidliği yeterlidir..' (183) buyurmaktadırlar.
Hz. Ömer (r.a.) , boşanma konusunda yalnız başına kadınların şâhidliğini kabul etmiştir. Hz. Ali (r.a.) da, bir çocuğun öldürülmesine şâhid olan kadınların şâhidliğini muteber saymıştır (184) .
Hattâ ashâb-ı kirâm, çocukların kendi aralarında cereyân eden yaralama hâdiselerinde, yine çocukların şâhidliğini kabûl ederlerdi 185) .
İbn-i Kayyım, âlimlerin şu konuda ittifâk ettiklerini kaydeder:
'Normal zamanlarda bazı hususlarda şâhidlikleri kabûl olunmayan kimselerin, ihtiyaç ve zarûret hâlinde, hakkın zâyî olmaması için aynı hâdiseler hakkındaki şâhidlikleri kabûl olunabilir.' (186)
İslâm hukûkunda bazı konularda iki kadının bir erkek şâhid yerine geçmesi, kadınların erkeğin yarısı kabul edilmesinden veya erkekten daha aşağı görülmesinden dolayı değil, kendi yaratılışlarından, fizyolojik ve psikolojik özelliklerinden dolayıdır. Kendileriyle ilgili konularda yalnız başlarına şâhidliklerinin geçerli sayılması da bunun en açık ve en güzel isbâtıdır. Allâh Teâlâ, kadının his dünyâsını zengin yaratmıştır. Çabuk sevinir, çabuk üzülür. Onun esas mizacı, heyecandır ve heyecanlarıyla yaşar. Muhâkemeden daha çok duygularıyla hareket eder. Merhamet ve şefkat tarafı ağır bastığından hâdiselere sevgiyle yaklaşır.
Ayrıca kadının en büyük vasfı anneliktir. Anne, tabiî olarak vaktinin çoğunu ev içinde, çocuklarının bakımı ve terbiyesiyle geçirir. Dışarıda, cemiyette cereyan eden hâdiselere fazla şâhid olamaz.
Bu sebeple, şâhidlik gibi ağır sorumluluğu olan bir olayda kadınlara yardımcı bir arkadaş verilerek kolaylık getirilmiştir.
İki kadın şâhid olunca, kadınlardan birisi 'Diğeri nasıl olsa işin aslını söyleyecek' diyerek, şâhidliğini rahat ve doğru bir şekilde yapar. Öbür kadın da aynı şekilde ve aynı mantıkla şâhidlik vazîfesini yerine getirir. Her ikisi de kalben müsterih ve rahat olurlar. Bu durum, hem kadınların yaratılışına ve tabiatına uygundur, hem de onlara bir rahmet ve kolaylıktır. Ayrıca hâkimin karşısında kadının tek başına şâhidlik yapmasının mahremiyet açısından sakıncası da önlenmiş olur. Aslında iki kadının şâhidliğinin bir erkeğin şâhidliğine denk olduğu iddiâsı, gerçeklerle hiçbir ilgisi olmayan asılsız bir iddiâdır. Konu ile ilgili olarak Bakara sûresinin 282. âyet-i kerîmesinde şöyle buyrulur:
'Ey îmân edenler! Belirli bir vâdeye kadar birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın. Bunu, aranızda bir kâtib doğru olarak yazsın. Erkeklerinizden iki de şâhid tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa, şâhidlerden kendilerine güvendiğiniz bir erkek ve -biri unutunca diğerinin hatırlatması için- iki kadın yeter.' Yukarıda görüldüğü gibi bir bütün olarak ele alındığında, âyetin genel olarak şâhidliği düzenleyen umûmî bir hüküm koymadığı, âyet-i kerîmedeki hükmün sadece vâdeli borçlanmalarla ilgili olduğu açıkça görülür.
Âyet-i kerîmede iki kadının şâhidliğinin bir erkeğin şâhidliğine denk sayıldığı değil, iki kadın şâhid bulundurulması gerektiği ifâde edilmektedir.
İki kadın şâhid önerilmesinin sebebi, birisi yanılırsa diğerinin ona hatırlatması içindir. Ancak âyette 'iki kadın şâhidden biri mutlaka yanılır veya unutur' denmemektedir. 'Yanılırsa veya unutursa' denmektedir.
O halde iki kadın şâhidden birisi, şâhidlik ettiği borçlanma akdiyle ilgili olarak yanılmaz veya unutmazsa, şâhidliğini tam olarak yaptığı için, erkek şâhid ile kadın şâhidin şâhidlikleri yeterli, aynı zamanda eşit değerde olacaktır. Bu ise kadının şâhidliğinin, erkeğin şâhidliğine denk olabileceğini gösterir.
Toplam 70 mesaj bulundu