açılımı modern eğitim dersanesi..
önünden bile geçmek istemediğim dersane..az biraz çalışma imkanı buldm da sonra arkama bakmadan kaçtım; emperyalizmin uşağı olmuş herkes yaw.
'asala'yı protesto için bir ermeni vatandaş taksim'de kendini yaktı'
diyordu gazeteler 11 ağustos 1982'de..
evet asala terör örgütünün 7 ağustos günü esenboğa hava alanına düzenlediği ve 8 kişinin ölüp 72 kişinin yaralandığı saldırı sonrasında, örgüte tepki olarak; ermeni asıllı türk uyruklu artin penik kendini yaktı...içinde bulunduğumuz şu günlerde adının ve sanının bilinmesi gereken bir vatandaş diye düşündüğüm için bu terimi ekleme gereği duydum..bugün sözde soykırımı kabul ettirmeye çalışıyorlar ama aslında 4t planı uygulanıyor: 'terör', 'tanınma', 'tazminat' ve 'toprak'= ve bir ermeni ülkesi..
artin penik 15 ağustos günü ebedî âleme göçtü..peki son sözlerini duymak ister miydiniz...
soru işaretinden sonraki boşluğu kapamayı öğrendiniz artık..
..diyerek bir de tahtaya vururlar..okuyun bakalım:
Neden 'Tahtaya vurmanın', nazar değmesini önlediğine inanılır?
Bu inanç, çok tanrılı paganizmin yaşandığı günlerde, insanların, iyilik cin ve perilerinin ağaçların içinde bulunduklarına inanmasından kaynaklanmaktadır.
Ağaca veya tahtaya vurmanın altında o kimsenin bu ruhani varlıklara seslenerek onların, kendisini veya yakınlarını, olası kötülüklerden korunmasını istemesi yatar.
kopyala-yapıştır yapmayı hiç sevmem ama bu çok ilginç geldi..
Mevsiminden önce yetişen meyveye ve sebzeye neden 'Turfanda' denir?
Çin Halk Cumhuriyeti'nde, başkenti Urumçi olan Sincan (Xinjiang) yöresinde, 'Turfan' adında bir vaha* vardır. Bu vaha, Lut Gölü'nden sonra dünyanın ikinci büyük çukur yeridir. Çince'de buranın adı Tulupan'dır,
Öztürkçe adı ise Turpan'dır anlamı da kutsal yerler, çölde bir vaha demektir.
İsmini, bulunduğu vahadan alan Turfan şehri, İpek Yolu'nun geçtiği noktalardan biridir. Burası hemen hemen hiç yağmur almayan kurak bir yerdir, çünkü bu bölgede yağmur damlaları daha yere ulaşmadan, sıcak nedeniyle buharlaşıverir. Buna karşın, kuzeydeki Tanrı dağları'nda eriyen kar suları, 2000 yıldır uygulanan ve karez sistemi olarak bilinen yeraltı tünelleri yoluyla Turfan'a ulaşır ve havzayı zirai yönden çok verimli bir hale getirir. Yedi sekiz yüz yıl evvel olduğu gibi, bugün de suyu bol ve havası sıcak olan bu havzada üzüm, kavun ve karpuzun yanısıra, her türlü meyve ve sebze yetiştirilmekte, buğday ve pamuk ekimi ile ipekçilik yaygın olarak yapılmaktadır. Turfan vahası hakkında verdiğim bu bilgiden sonra, gelelim meyve sebzeye verilen 'Turfanda' kelimesinin nasıl oluştuğuna.
Eskiden, kış aylarında İpek Yolu'nu izleyerek Anadolu'ya gelen yolcular, yolculukları sırasında yedikleri yemekleri ballandıra ballandıra anlatırken 'Aman efendim, bir patlıcan dolması yedik ki ağzınıza layıktı, salatalar, domatesler nefisti. Hele o kavun yok mu, bal gibi tatlıydı' gibilerden sözler söyleyince, içinde bulundukları kara kış gününde, Anadolu'nun soğuk yörelerinde yaşayan ve bu gibi yiyeceklere hasret kalan evsahipleri, söylenenlere inanmadıklarını ifade eden bir eda ile 'Aman efendim bu mevsimde nerede bulup yediniz ki' diye sorarlarmış. O zaman, ziyaretçilerin bu soruya yanıtı 'Turfanda efendim, Turfanda' olurmuş. İşte bu ya da buna benzer konuşmalardan dolayı, mevsiminden önce yetişen meyveye ve sebzeye, 'turfanda' adı verilmiştir.
Vaha*. Arapça'dır. Çöl ortasında suyu ve yeşilliği olan yer demektir.
bak. http://www.denizce.com/sahipak001.asp
ayrıca bu sayfadaki 'sabotaj' kelimesinin serüveni de çok ilginç geldi..
mahçubiyet ile latif sözler karşısında söylenebilir, ya da bunun tersi durumlarda..
'karşılık olarak' manasını taşıyan arapça zarftır.
mukâbele, mufâ'alet babındadır ve öznesi bakımından işteşlik(müşareket, ortaklık, birliktelik) bildirir..bir işin karşılıklı yapıldığını ifade eder.
yani, ben de sizin adınıza aynı düşünceleri, duyguları paylaşıyorum demek yerine bunu kullanabilirsiniz.amma da uzattım lafı be!
alphae diye bi rumuz vardı, iyi yazardı, niye gitti ki..
bir de inanmayan kesim, niye inanmadığını 'sık sık' dile getirmeye ihtiyaç duyar? daha doğrusu bu bir ihtiyaç mıdır?
ben inanıyorum, ama ortalıkta bas bas bağırmıyorum.
neden bazıları domuz etinin yenebileceğini savunurken, kurban bayramlarında 'katil olmayın' çağrısı yapar?
neden insanlar önyargıya eğilimlidirler?
neden ben, sen,o; 'biz' varken? ? ? neden bu kutuplaşmalar?
neden insanlar toplumda bilir kişi rolünde hariçten gazel okurlar da, sözleri ile eylemleri arasında hiçbir ortak yön bulunmaz...
neden yine insanlar programlanmış robot gibi bir hayat yaşarlar da yaptıkları işlerin felsefesini düşünmezler...
burda kalalım, bu önemli; yaptığın işin felsefesini düşünmek, bilmek!
bunu düşünün...
eşyâya mânâ yansır; düşünülerek ve içten gelerek alındığında güzel..
lâkin bugün (birçok şey gibi) bu da basmakalıp fikir sahibi kişiler tarafından gerçekleştirilen sıradan bir eylem halini aldı.
14 şubat sevgililer günüymüş; bütün milletin kutladığı ve anlamını dahi bilmediği bir gündür bu.neden kutlar insanlar bu günü anlamam!
(bu arada hediye: arapça, türkçesi; armağan)
..... öyle yıkma kendini, öyle mahzun, öyle garip... nerede olursan ol, içerde, dışarda, derste, sırada, yürü üstüne üstüne tükür yüzüne celladın, fırsatçının, fesatçının, hayının... dayan kitap ile dayan ...
aramızda nüans farkı var
13.01.2007 - 13:12=))
nüans farkı; farkın farkı..
fevkaladenin fevki ya da suyun suyu oluyor ammaaa farkın farkı nasıl olacak? işte orası muamma...
aşktanda öte
13.01.2007 - 13:10'da' bağlacının kelimeden ayrı durmasını istediğim terim..
bu da takıntılı olduğum durumlardan.
med dersanesi
13.01.2007 - 12:55açılımı modern eğitim dersanesi..
önünden bile geçmek istemediğim dersane..az biraz çalışma imkanı buldm da sonra arkama bakmadan kaçtım; emperyalizmin uşağı olmuş herkes yaw.
banu avar
13.01.2007 - 12:45tanınması gereken bir 'şahsiyet'
sınırlar arasında diye bir program yapıyor trt 1'de.
kaçırmayın derim ben! (ısrarla hem de)
karıştırmak
13.01.2007 - 12:42'karşı'nın da aynı kökten geldiğini duyunca şaşırmıştım.
açıklamasını sufaya hocaya bırakalım zîra o çok daha güzel açıklıyor.
muhattap
13.01.2007 - 10:31aslı 'muhâtab' (ya da muhatap das diyebiliriz)
ama tek 't' ile, genelde bu yazım hatası yapılır.
kendisine söz söylenilen, hitâbolunan anlamındadır.
hutbe de aynı köktendir,
hitâp da,
hâtip de; hitâp eden, hutbe okuyan demektir...
edgün
13.01.2007 - 10:22eski türkçede 'iyi' anlamını karşılayan kelime..
edgün-edgü-eyü-iyi
gelişimi böyle idi yanlış hatırlamıyorsam..
yaş
13.01.2007 - 01:08yeni yıla girmemizle birlikte antolojinin bize +1 hediye ettiği zaman dilimi :((
böyle bir reklam da vardı, şimdi aklıma geldi; bir yaşıma daha girdim valla :)) margarin reklamıydı sanırım..
opet reklamları
13.01.2007 - 00:33çok gıcık!
Artin Penik
12.01.2007 - 23:36'asala'yı protesto için bir ermeni vatandaş taksim'de kendini yaktı'
diyordu gazeteler 11 ağustos 1982'de..
evet asala terör örgütünün 7 ağustos günü esenboğa hava alanına düzenlediği ve 8 kişinin ölüp 72 kişinin yaralandığı saldırı sonrasında, örgüte tepki olarak; ermeni asıllı türk uyruklu artin penik kendini yaktı...içinde bulunduğumuz şu günlerde adının ve sanının bilinmesi gereken bir vatandaş diye düşündüğüm için bu terimi ekleme gereği duydum..bugün sözde soykırımı kabul ettirmeye çalışıyorlar ama aslında 4t planı uygulanıyor: 'terör', 'tanınma', 'tazminat' ve 'toprak'= ve bir ermeni ülkesi..
artin penik 15 ağustos günü ebedî âleme göçtü..peki son sözlerini duymak ister miydiniz...
soru işaretinden sonraki boşluğu kapamayı öğrendiniz artık..
Şeytan Kulağına Kurşun
12.01.2007 - 13:13..diyerek bir de tahtaya vururlar..okuyun bakalım:
Neden 'Tahtaya vurmanın', nazar değmesini önlediğine inanılır?
Bu inanç, çok tanrılı paganizmin yaşandığı günlerde, insanların, iyilik cin ve perilerinin ağaçların içinde bulunduklarına inanmasından kaynaklanmaktadır.
Ağaca veya tahtaya vurmanın altında o kimsenin bu ruhani varlıklara seslenerek onların, kendisini veya yakınlarını, olası kötülüklerden korunmasını istemesi yatar.
turfanda terimin bağlantısından (linkinden demiyoruz :)) alıntıdır...
turfanda
12.01.2007 - 12:55kopyala-yapıştır yapmayı hiç sevmem ama bu çok ilginç geldi..
Mevsiminden önce yetişen meyveye ve sebzeye neden 'Turfanda' denir?
Çin Halk Cumhuriyeti'nde, başkenti Urumçi olan Sincan (Xinjiang) yöresinde, 'Turfan' adında bir vaha* vardır. Bu vaha, Lut Gölü'nden sonra dünyanın ikinci büyük çukur yeridir. Çince'de buranın adı Tulupan'dır,
Öztürkçe adı ise Turpan'dır anlamı da kutsal yerler, çölde bir vaha demektir.
İsmini, bulunduğu vahadan alan Turfan şehri, İpek Yolu'nun geçtiği noktalardan biridir. Burası hemen hemen hiç yağmur almayan kurak bir yerdir, çünkü bu bölgede yağmur damlaları daha yere ulaşmadan, sıcak nedeniyle buharlaşıverir. Buna karşın, kuzeydeki Tanrı dağları'nda eriyen kar suları, 2000 yıldır uygulanan ve karez sistemi olarak bilinen yeraltı tünelleri yoluyla Turfan'a ulaşır ve havzayı zirai yönden çok verimli bir hale getirir. Yedi sekiz yüz yıl evvel olduğu gibi, bugün de suyu bol ve havası sıcak olan bu havzada üzüm, kavun ve karpuzun yanısıra, her türlü meyve ve sebze yetiştirilmekte, buğday ve pamuk ekimi ile ipekçilik yaygın olarak yapılmaktadır. Turfan vahası hakkında verdiğim bu bilgiden sonra, gelelim meyve sebzeye verilen 'Turfanda' kelimesinin nasıl oluştuğuna.
Eskiden, kış aylarında İpek Yolu'nu izleyerek Anadolu'ya gelen yolcular, yolculukları sırasında yedikleri yemekleri ballandıra ballandıra anlatırken 'Aman efendim, bir patlıcan dolması yedik ki ağzınıza layıktı, salatalar, domatesler nefisti. Hele o kavun yok mu, bal gibi tatlıydı' gibilerden sözler söyleyince, içinde bulundukları kara kış gününde, Anadolu'nun soğuk yörelerinde yaşayan ve bu gibi yiyeceklere hasret kalan evsahipleri, söylenenlere inanmadıklarını ifade eden bir eda ile 'Aman efendim bu mevsimde nerede bulup yediniz ki' diye sorarlarmış. O zaman, ziyaretçilerin bu soruya yanıtı 'Turfanda efendim, Turfanda' olurmuş. İşte bu ya da buna benzer konuşmalardan dolayı, mevsiminden önce yetişen meyveye ve sebzeye, 'turfanda' adı verilmiştir.
Vaha*. Arapça'dır. Çöl ortasında suyu ve yeşilliği olan yer demektir.
bak. http://www.denizce.com/sahipak001.asp
ayrıca bu sayfadaki 'sabotaj' kelimesinin serüveni de çok ilginç geldi..
vişne
12.01.2007 - 12:31slavca; 'vişnya' dan gelmiş(tdk'ye göre) ve türkçeden arapçaya da 'vişnetün' olarak geçmiş(oğuz düzgün'e göre)
farsça; âlû-bâlû
farsçası çok hoşmuş..öğrenmek gerek bu dili.
Dersaadet
12.01.2007 - 12:07ya da başka bir deyişle; şehr-i âzam.
kendimi ait hissedemediğim bir büyük şehir..
aynı zamanda bırakıp gidemediğim..
Bilmukabele
12.01.2007 - 12:01mahçubiyet ile latif sözler karşısında söylenebilir, ya da bunun tersi durumlarda..
'karşılık olarak' manasını taşıyan arapça zarftır.
mukâbele, mufâ'alet babındadır ve öznesi bakımından işteşlik(müşareket, ortaklık, birliktelik) bildirir..bir işin karşılıklı yapıldığını ifade eder.
yani, ben de sizin adınıza aynı düşünceleri, duyguları paylaşıyorum demek yerine bunu kullanabilirsiniz.amma da uzattım lafı be!
merak
12.01.2007 - 00:54alphae diye bi rumuz vardı, iyi yazardı, niye gitti ki..
bir de inanmayan kesim, niye inanmadığını 'sık sık' dile getirmeye ihtiyaç duyar? daha doğrusu bu bir ihtiyaç mıdır?
ben inanıyorum, ama ortalıkta bas bas bağırmıyorum.
neden bazıları domuz etinin yenebileceğini savunurken, kurban bayramlarında 'katil olmayın' çağrısı yapar?
neden insanlar önyargıya eğilimlidirler?
neden ben, sen,o; 'biz' varken? ? ? neden bu kutuplaşmalar?
neden insanlar toplumda bilir kişi rolünde hariçten gazel okurlar da, sözleri ile eylemleri arasında hiçbir ortak yön bulunmaz...
neden yine insanlar programlanmış robot gibi bir hayat yaşarlar da yaptıkları işlerin felsefesini düşünmezler...
burda kalalım, bu önemli; yaptığın işin felsefesini düşünmek, bilmek!
bunu düşünün...
hadi eyvallah...
para
09.01.2007 - 00:18madde insana değil, insan maddeye hükmedebilmeli..
insan gibi yaşamak ve yaşatmak adına ki vazifedir!
para
09.01.2007 - 00:01bugün uğruna ruhların satıldığı kağıt parçaları..
ne bir fikir akımı ne de bir inanç sistemi; işte bütün dünyaya hükmeden!
Yaradan nankörlükten korusun..(Âmin)
üç şey
08.01.2007 - 23:42inanmak+güvenmek=sukut-ı hayal
değişmez!
üç mesele
08.01.2007 - 23:36ismet özel'in bir kitabı var üç mesele diye; teknik-medeniyet-yabancılaşma idi(sanırım)
ayraç kullanmak yerine kitabın köşesini kıvırmak
08.01.2007 - 23:09takıntılı olduğum nâdir durumlardandır bu.yapmam, yapılmasını tasvip etmem, yapanı sevmem....vs...
ve kalemin iyi bir ayraç olduğu kanısındayım.
hediye almak
08.01.2007 - 09:33eşyâya mânâ yansır; düşünülerek ve içten gelerek alındığında güzel..
lâkin bugün (birçok şey gibi) bu da basmakalıp fikir sahibi kişiler tarafından gerçekleştirilen sıradan bir eylem halini aldı.
14 şubat sevgililer günüymüş; bütün milletin kutladığı ve anlamını dahi bilmediği bir gündür bu.neden kutlar insanlar bu günü anlamam!
(bu arada hediye: arapça, türkçesi; armağan)
sarhoş
08.01.2007 - 00:39ser-hôş; farsça birleşik sıfat.
(ser:baş, hoş:iyi)
ayva
08.01.2007 - 00:25azeri türkçesinde; héyva..
kulağa çok hoş geliyor.
Toplam 433 mesaj bulundu