“Altıncı Kural: Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Âşık dilsiz olur.” (sf.96)
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 01:52 Düzenle Sil
'Sufi değilsin biliyorum.'
'Olman da gerekmiyor. Sen sadece Rumi ol, yeter.'
çağındeniz
9 Temmuz 2009 01:56 Düzenle Sil
“On Dokuzuncu Kural: Başkalarında saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin hâlde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.” (sf.176)
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 01:59 Düzenle Sil
biz dile söze bakmayız.
gönle hale bakarız edep bilenler başkadır, cani ruh yanmış aşıklar başka. aşk şeriatı bütün dinlerden ayrıdır.
aşıkların şeriatıda Allahtır mezhebide.
1789__ÖKK
9 Temmuz 2009 02:01 Düzenle Sil
“Kırkıncı Kural: Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK’ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.” (sf.415)
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:03 Düzenle Sil
vay beeee.susup dinlemeli bu saatten sonra...
''pc-copat''
9 Temmuz 2009 02:04 Düzenle Sil
On Dördüncü Kural: Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. 'Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir' diye endişe etme.
Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
çağındeniz
9 Temmuz 2009 02:05 Düzenle Sil
gözbebeği; insanlarda yuvarlak,hayvanların çoğunda ise elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı,irise gelen ışığın miktarına göre değişir.karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini,aydınlık ve yakınlık küçültür.yani bu kararsız çember ışık varsa küçülür,ışık yoksa büyür.yakına bakarken de küçüldüğüne göre yakın olan aydınlıktır,aydınlıktadır.uzağın payına karanlık düşer.zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez.aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır.aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için maşuka gözbebeğim diye hitap edilir...
(bunu biyere not etmiştim ama -aşk- kitabına ait olmayabilir,yanıldıysam kusura bakma..elif şafağa ait bu yazı da...)
eyşan_85
9 Temmuz 2009 02:07 Düzenle Sil
İşte böylece sanırım artık Konya’daki vaktim doldu. Gitme vakti geldi. Her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk bir milâd demektir. Şayet “aşktan önce” ve “aşktan sonra” aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. Birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir! (sf.339)
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:08 Düzenle Sil
hayat da tıpkı satranç gibi. bazı hamleleri kazanmak için yaparsın, bazı hamleleri de sırf oyunun akışı bunu gerektirdiği, doğrusu bu olduğu için yapar ve yenilirsin.
çağındeniz
9 Temmuz 2009 02:10 Düzenle Sil
Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşindemi koşmalıyım mecazimi yoksa dünyevi semavi yada cismani mi diye sorma! ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
1789__ÖKK
9 Temmuz 2009 02:10 Düzenle Sil
ne bu yeni bir kutsal kitapmı :)))))
w_aresim
9 Temmuz 2009 02:12 Düzenle Sil
Ne yapayım da ailemin Şems’i benim gözümle görmesini sağlayayım? Tarifi olmayanı nasıl tarif etmeli? Şems benim Rahmet Ummanım, Lütuf Güneşim. Aramızdaki dostluğun derinliği Kuran’ın dördüncü okuması gibi; ya içindesindir kapılır gidersin, ya dışındasındır, neye benzediğini bilemezsin. Zahiren anlamak kabil değil, ancak yaşanınca var.
Maalesef çoğu kimse kulaktan dolma bilgilerle hareket edip başkalarını yargılıyor. Onlara göre Şems asi bir derviş. Serkeş, başıbozuk, ne yapacağı belli olmayan, güven telkin etmeyen biri. Yalan dolana ve dalavereye alışkın olanlar Şems’in sivri ve dürüst dilini takdir etmeye zorlanıyor. Başkalarının yapmacık nezaket gösterdiği yerde Şems inadına dobra dobra konuşuyor. Söyleyeceği ne varsa herkesin yüzüne söylüyor. Kimsenin ardından dedikodu yaptığını görmedim. Benim için Şems koskoca kâinatı çekip çeviren tılsımın zuhur etmiş hâli. Şems’in kalbi bir kervansaraydır, git git bitmez. Odalarında gariban yolcular kalır. O kimseyi dışlamaz.
Ben Şems’de ruhdaşımı buldum. Böylesi bir buluşma hayatta ancak bir kez olur. Otuz yedi yılda bir kez! Herkes bana Şems’i niye bu kadar sevdiğimi sorar. Nasıl cevaplayabilirim ki? Kim ki bu soruyu sorar, demek ki anlamaz; kim ki anlar, zaten bu soruyu sormaz.
“Mecnun’u bu kadar mest ettiğine göre bu Leyla çok özel bir kadın olmalı” dermiş kendi kendine. “Öyle bir kadın ki hemcinslerinden kabekat güzel ve alımlı.” Giderek merakı katlanmış, bildiği ne kadar Ali Cengiz oyunları oynamış ki, Leyla’yı dünya gözüyle bir kerecik görsün.
En nihayetinde Leyla’yı bulup, Halife’nin sarayına getirmişler. Süsleyip püsleyip karşısına çıkarmışlar. Ne var ki Leyla peçesini çekince, Halife Harun Reşit hüsrana uğramış. Sanılmasın ki Leyla çirkinmiş ya da kötürüm veya yaşlı. Ama öyle sıra dışı bir cazibesi yokmuş açıkçası. Sayısız diğer kadın gibi o da noksanları kusurları olan bir faniymiş işte.
Halife hayal kırıklığını saklamamış. “Leyla Leyla dedikleri bu mu Allah aşkına? Mecnun bunun neyine vurulmuş ki? Alelade bir kadın. Ne farkı var ötekilerden? ”
Bunu duyan Leyla gülmüş. “Evet, ben Leyla’yım ama sen Mecnun değilsin ki” diye cevap vermiş. “Sen beni bir de Mecnun’un gözlerinden görebilsen. Sanma ki başka türlü aşk denen sırra erebilirsin.” (sf.240-242)
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:22 Düzenle Sil
'Bir taş, nehre düşmeye görsün, pek anlaşılmaz etkisi. Hafiften aralanır, dalgalanır suyun yüzeyi; çıkardığı tıp sesi akıntının ortasında kaybolur. Ama bir de göle düşsün aynı taş...Etkisi çok daha kalıcı ve sarsıcı olur. O taş var ya o taş, durgun suları savurur. Taşın suya değdiği yerde evvela bir halka peydah olur, halka tomurcuklanır; tomurcuk şekillenir, açar da açar; tomurcuk katmerlenir. Göz açıp kapayıncaya kadar, ufacık bir taş ne işler açar başa. Nehir alışıktır karmaşaya, deli dolu akışa. Atılan taşı içine alır, benimser, sindirir ve sonra da unutur kolaylıkla. Gel gelelim göl hazır değildir böyle dalgalanmaya. Tek bir taş bile yeter onu altüst etmeye, taa dibinden sarsmaya. Göl, taşla buluştuktan sonra, bir daha eskisi gibi olmaz, olamaz.'
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:28 Düzenle Sil
Otuz Yedinci Kural: Tanrı kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölme zamanı
''hand to hand''
“Yirmi Yedinci Kural: Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.” (sf.260)
ELİF ŞAFAK [AŞK KİTABINDAN
bugün heycanla,bunün mutluluk sancısıyla, yeni bir değişiklikle,bugün unutulmayacak bir güzellikle güne başladım.bugün zaten kendine münasır özel bir gün... sevgi dolu özlem kokan yıllar diliyorum CAN
alıntı kitap cümleleri
02.08.2011 - 15:52“Altıncı Kural: Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Âşık dilsiz olur.” (sf.96)
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 01:52 Düzenle Sil
'Sufi değilsin biliyorum.'
'Olman da gerekmiyor. Sen sadece Rumi ol, yeter.'
çağındeniz
9 Temmuz 2009 01:56 Düzenle Sil
“On Dokuzuncu Kural: Başkalarında saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin hâlde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.” (sf.176)
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 01:59 Düzenle Sil
biz dile söze bakmayız.
gönle hale bakarız edep bilenler başkadır, cani ruh yanmış aşıklar başka. aşk şeriatı bütün dinlerden ayrıdır.
aşıkların şeriatıda Allahtır mezhebide.
1789__ÖKK
9 Temmuz 2009 02:01 Düzenle Sil
“Kırkıncı Kural: Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK’ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.” (sf.415)
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:03 Düzenle Sil
vay beeee.susup dinlemeli bu saatten sonra...
''pc-copat''
9 Temmuz 2009 02:04 Düzenle Sil
On Dördüncü Kural: Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. 'Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir' diye endişe etme.
Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
çağındeniz
9 Temmuz 2009 02:05 Düzenle Sil
gözbebeği; insanlarda yuvarlak,hayvanların çoğunda ise elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı,irise gelen ışığın miktarına göre değişir.karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini,aydınlık ve yakınlık küçültür.yani bu kararsız çember ışık varsa küçülür,ışık yoksa büyür.yakına bakarken de küçüldüğüne göre yakın olan aydınlıktır,aydınlıktadır.uzağın payına karanlık düşer.zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez.aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır.aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için maşuka gözbebeğim diye hitap edilir...
(bunu biyere not etmiştim ama -aşk- kitabına ait olmayabilir,yanıldıysam kusura bakma..elif şafağa ait bu yazı da...)
eyşan_85
9 Temmuz 2009 02:07 Düzenle Sil
İşte böylece sanırım artık Konya’daki vaktim doldu. Gitme vakti geldi. Her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk bir milâd demektir. Şayet “aşktan önce” ve “aşktan sonra” aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. Birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir! (sf.339)
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:08 Düzenle Sil
hayat da tıpkı satranç gibi. bazı hamleleri kazanmak için yaparsın, bazı hamleleri de sırf oyunun akışı bunu gerektirdiği, doğrusu bu olduğu için yapar ve yenilirsin.
çağındeniz
9 Temmuz 2009 02:10 Düzenle Sil
Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşindemi koşmalıyım mecazimi yoksa dünyevi semavi yada cismani mi diye sorma! ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
1789__ÖKK
9 Temmuz 2009 02:10 Düzenle Sil
ne bu yeni bir kutsal kitapmı :)))))
w_aresim
9 Temmuz 2009 02:12 Düzenle Sil
Ne yapayım da ailemin Şems’i benim gözümle görmesini sağlayayım? Tarifi olmayanı nasıl tarif etmeli? Şems benim Rahmet Ummanım, Lütuf Güneşim. Aramızdaki dostluğun derinliği Kuran’ın dördüncü okuması gibi; ya içindesindir kapılır gidersin, ya dışındasındır, neye benzediğini bilemezsin. Zahiren anlamak kabil değil, ancak yaşanınca var.
Maalesef çoğu kimse kulaktan dolma bilgilerle hareket edip başkalarını yargılıyor. Onlara göre Şems asi bir derviş. Serkeş, başıbozuk, ne yapacağı belli olmayan, güven telkin etmeyen biri. Yalan dolana ve dalavereye alışkın olanlar Şems’in sivri ve dürüst dilini takdir etmeye zorlanıyor. Başkalarının yapmacık nezaket gösterdiği yerde Şems inadına dobra dobra konuşuyor. Söyleyeceği ne varsa herkesin yüzüne söylüyor. Kimsenin ardından dedikodu yaptığını görmedim. Benim için Şems koskoca kâinatı çekip çeviren tılsımın zuhur etmiş hâli. Şems’in kalbi bir kervansaraydır, git git bitmez. Odalarında gariban yolcular kalır. O kimseyi dışlamaz.
Ben Şems’de ruhdaşımı buldum. Böylesi bir buluşma hayatta ancak bir kez olur. Otuz yedi yılda bir kez! Herkes bana Şems’i niye bu kadar sevdiğimi sorar. Nasıl cevaplayabilirim ki? Kim ki bu soruyu sorar, demek ki anlamaz; kim ki anlar, zaten bu soruyu sormaz.
Halife Harun Reşit’in hikayesi düştü aklıma. Mecnun’un Leyla’yı delidivane sevdiğini duyan Halife Leyla’yı pek merak edermiş.
“Mecnun’u bu kadar mest ettiğine göre bu Leyla çok özel bir kadın olmalı” dermiş kendi kendine. “Öyle bir kadın ki hemcinslerinden kabekat güzel ve alımlı.” Giderek merakı katlanmış, bildiği ne kadar Ali Cengiz oyunları oynamış ki, Leyla’yı dünya gözüyle bir kerecik görsün.
En nihayetinde Leyla’yı bulup, Halife’nin sarayına getirmişler. Süsleyip püsleyip karşısına çıkarmışlar. Ne var ki Leyla peçesini çekince, Halife Harun Reşit hüsrana uğramış. Sanılmasın ki Leyla çirkinmiş ya da kötürüm veya yaşlı. Ama öyle sıra dışı bir cazibesi yokmuş açıkçası. Sayısız diğer kadın gibi o da noksanları kusurları olan bir faniymiş işte.
Halife hayal kırıklığını saklamamış. “Leyla Leyla dedikleri bu mu Allah aşkına? Mecnun bunun neyine vurulmuş ki? Alelade bir kadın. Ne farkı var ötekilerden? ”
Bunu duyan Leyla gülmüş. “Evet, ben Leyla’yım ama sen Mecnun değilsin ki” diye cevap vermiş. “Sen beni bir de Mecnun’un gözlerinden görebilsen. Sanma ki başka türlü aşk denen sırra erebilirsin.” (sf.240-242)
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:22 Düzenle Sil
'Bir taş, nehre düşmeye görsün, pek anlaşılmaz etkisi. Hafiften aralanır, dalgalanır suyun yüzeyi; çıkardığı tıp sesi akıntının ortasında kaybolur. Ama bir de göle düşsün aynı taş...Etkisi çok daha kalıcı ve sarsıcı olur. O taş var ya o taş, durgun suları savurur. Taşın suya değdiği yerde evvela bir halka peydah olur, halka tomurcuklanır; tomurcuk şekillenir, açar da açar; tomurcuk katmerlenir. Göz açıp kapayıncaya kadar, ufacık bir taş ne işler açar başa. Nehir alışıktır karmaşaya, deli dolu akışa. Atılan taşı içine alır, benimser, sindirir ve sonra da unutur kolaylıkla. Gel gelelim göl hazır değildir böyle dalgalanmaya. Tek bir taş bile yeter onu altüst etmeye, taa dibinden sarsmaya. Göl, taşla buluştuktan sonra, bir daha eskisi gibi olmaz, olamaz.'
''hand to hand''
9 Temmuz 2009 02:28 Düzenle Sil
Otuz Yedinci Kural: Tanrı kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölme zamanı
''hand to hand''
“Yirmi Yedinci Kural: Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.” (sf.260)
ELİF ŞAFAK [AŞK KİTABINDAN
kasımda aşk başkadır
26.02.2011 - 15:14KASIM'da
hoyrat ellerin,katı değişmez
zihniyetlerin yetimi..
ilahinin yüreğine yerleştirdiği
vicdanın sesli sahibi..
tezatların ana merkezinde,
iyeliği uygulamış değerlerine..
ayrı iklimlerin,toplumların tohumu,
gururunu baştacı yapmış otağında,
dalmış bilenmez sokaklara..
ha çıkar ha kaçar hesabıyla..
savurmuş, savrulmuş ta..
minnet etmemiş adamına,
olmazı olmaz,söz kaldırmaz..
volkan üzerinde oturur tetikte,
sağır olmamış hayata, hatalara..
Bir ömür geçti kırık dökük,
son demimde umulmazlarımı
yaşadım işte böyle bir yürekte...
NAZ DEMİRBAŞ
ilim
25.02.2011 - 16:31'DİNSİZ İLİM KÖR, İLİMSİZ DİN TOPALDIR
Toplam 3 mesaj bulundu