İranlı şair der ki; AŞK ’a uçarsan kanadın yanar... Bu söze cevaben Mevlana da der ki; AŞK 'a uçmazsan kanat neye yarar... Yunus emre de ekliyor; AŞK' a vardıktan sonra kanadı kim arar...
Kimi sevsem, onun hep uzakta bir sevdiği vardı, unutamadığı ilk aşkı ya da onu terk edip giden sevgilisi... Kimi derinden sevsem, o bir başkasını derinden hatırlardı. Öylesine çok sevdim ki onları, başkalarına duydukları sevgiyi anlatmalarını sessizce, içim acıyla kanayarak dinledim. Beni yitirmekten hiç korkmadılar; çünkü onlara göre fazla iyidim; bu yüzden ilk anda vazgeçilebilirdi benden. Beni terk edenlerden tek bir isteğim olurdu. 'Ne olur, bir daha beni aramayın! Çünkü ben kolay unutamıyorum. Çünkü ben size duyduğum o akıl dışı aşk yüzünden keder bahçemi dağıtıyorum. Çocukluğumun o güzel bahçesini.' Böyle derdim onlara ama yine de ararlardı beni... Soluksuz ve umutsuz kaldıkları bir gece mutlaka akıllarına ben gelirdim... O, yedek sevgili! ...
Adına aşk koyduğun o büyük boşluğa ben koca bir hayat sığdırdım... Beni sevmemene isyan edip kaçmak, sende aradıklarımı hayatla doldurmaya çalışmak, ruhumun en büyük yanılgısıydı... Hayat bana en acımasız yüzünü sevgini inkar ettiğim zamanlarda gösterdi... Ve şimdi asıl olmam gereken yerde, hayata başladığım yerde, kalbindeyim... Vazgeçilmez oluşunun sırrı bu işte: Senin olmadığın yerde ne olduğunu biliyorum...
Aşk; .insanların etine kadar işlemiş bir nasırdır..ya canın acıya acıya adım atacaksın,ya da canını acıta acıta söküp atacaksın...her iki yolda tek bir gerçek olacak; CANIN ÇOK AMA ÇOK YANACAK...
Neden Herşey bittikten sonra, Duyulur ki pişmanlıklar? Neden herkes unutulduktan sonra, Acıtırki yaşanmamışlıklar Gel gör ki: Bir yığın oldu ölenler... Neden 'VAZGEÇİLDİKTEN' sonra, Gelirki beklenenler?
Yaşlı bir kızılderili olarak sakin bir kasabada ömrünün son yıllarını yaşayan Don Juan’ın hayata bakışını onunla beraber 2 yıl yaşamış olan Amerikalı bir yazar kitaplaştırmış. Özlü bazı tespitlerini izin verirseniz sizlerle paylaşmak istiyorum. İnsanları dört sınıfa ayırıyor bu kızılderili bilge: 1. Alelâde insan 2. Avcı...... 3. Savaşçı 4. Bilge kişiler •Alelâde insan; başına gelen olaylara ya şükreder, ya da küfreder. •Avcı; iyi bir gözlemcidir. dikkatini yoğunlaştırmayı öğrenir ve savaşçı olmaya bir geçiş devresidir. •Savaşçı; hayatın gayesinin öğrenmek olduğunu bilir. Bilginin kendisi değil, neticesi önemlidir onun için. •Savaşçı öyle bilgiler öğrenmek ister ki, edindiği şeyler onu hayatta daha bilge, daha güçlü, daha hür yapsın. •Savaşçı, kendi egosunu arka plâna atarak öğrenmek ve öğrendiklerini anlamlı bir bütün oluşturacak şekilde sentezlemek ister. •Savaşçı tutumu içinde kazandığı her bilgi, “savaşçı”nın kendini daha iyi tanımasına yol açar. İnsanın kendini gerçek mânâda tanıması için, kendi egosunu, hatta kendi bakış tarzını ikinci plâna atması gerekir. •Savaşçı, karşısındaki insanları etkileyen tüm faktörleri, o insanların bakış açılarını, onları yargılamadan, kendi gerçekleri içinde anlamayı hedefler… •Gerçek hayatta “savaşçı”nın silahı, şuuru, cephanesi de irade gücüdür. •Savaşçı, öyle bir iç huzur geliştirmek ister ki, bu iç huzur çevre şartlarından bağımsız olsun. •Hangi çevrede olunursa olunsun barış ve mutlulukla dolu olmanın yolu, şuuru geliştirmektir. Bunun için de irade güçlendirilmelidir. İnsan, kendini mutsuz eden olaylardan kaçmadan, olayların kendisini nasıl etkilediğini bütünüyle anlamalıdır. •Savaşçı, karşısına çıkan her sıkıntılı durumu olgunluğa ulaşması için bir fırsat olarak görür. •Savaşçı, gerçekleştirmek istediği hedefe ulaşmak için başarı ve yenilgiye değil, o süreç içinde en akıllı, en etkili, en bilge olanı tüm iradesiyle kullanıp kullanmadığına önem verir. •Yargılamaktan değil, öğrenmek ve anlamaktan giden yolda ilerleyen savaşçı nihayet “Bilge”liğe ulaşır. Şimdi, lütfen bizden binlerce kilometre uzaktaki bir yerden, tamtam sesleri ve kızılderili çığlıkları arasından süzülen bilge bir kızılderilinin hayata bakış açısını ve kendi değerlerimizi, başımızı ellerimizin arasına alarak beş dakikalığına olsa da düşünelim.rBİR BİLGE KIZILDERELİNİN HAYATA BAKIŞI
Çok uzak bir adada yaşayan güzeller güzeli Ahtapot ve çok yakışıklı bir akrep birbirlerine aşık olmuşlar. Fakat ikisi de birbirinden korkuyormuş. Ahtapot akrepden onu zehirli iğnesiyle sokar diye, akrep ise Ahtapotun uzun kolları onu boğar diye Fakat daha fazla dayanamayarak ikiside birbirlerine kollarını uzatmışlar....Ahtapot en kötü ihtimalle bir kolumu veririm, nasıl olsa yerine yenisi gelir diye düşünmüş. Akrep ise Onun için kendimi feda edebilirim demiş. Birbirlerini çok seviyorlarmış. O kadar mutlularmış ki bütün hayvanlar çok kıskanıyormuş onları... Zamanla akrepden sıkılmaya başlamış ahtapot, aklında açık denizler varmış hep. Oralara gidip başka hayvanlarla tanışmanın hayalini kuruyormuş. Güzelliğini bu şekilde geçirmemek için Okyanuslara doğru yüzmeye başlamış. Terk edilen akrep günlerce sahilde onun dönmesini beklemiş. Ardından çok ağlamış fakat göz pınarları olmadığı için, hep içine akmış göz yaşları. Okyanusların en güzel sularında süzülen ahtapot yeni yerler gördükçe işte gerçek mutluluk diye düşünüyormuş içinden. Akrebi çoktan unutmuş. Derken birden bir balıkçı ağına dolanmış olarak bulmuş kendisini. Kurtulmaya çalıştıkca daha çok dolanıyormuş. Onu gemiye çekmişler. Balıkçılar ahtapotun kollarını kesip geri denize atmışlar. Kesilen kollarıysa içki masalarında meze olarak kullanılmak üzere bir restorana satılacakmış. Canı çok yanan ve ne yapacağını bilemeyen ahtapot eski aşkı akrebe dönmeye karar vermiş fakat kolları olmadığı için yüzemiyormuş artık. Terk edilen akrepse onsuz olmaktansa ölmeyi tercih etmiş ve zehirli iğnesiyle kendisini sokmuş. Diğer hayvanlardan yardım isteyen ahtapot akrebe ulaşmak üzereymiş. Akrebin yanına vardığında ise akrebi ölmek üzereyken yakalamış. Akrep son nefesini verirken evet işte ben bu güzellik için kendimi feda ettim demiş içinden. Gerçek aşkının akrep olduğu anlamış ahtapot. Ama artık ne ahtapotun onu saracak kolları kalmış, ne de akrebin onu tekrar sevebilecek kalbi... Herşey zamanında yaşandığında güzeldir...
sensizliğe yol aldım gidiyorum bulunduğum şehride terk ediyorum hatta ettim gidiyorum. yollardayım ailemi dinlemedim hep asiydim özgür ruhtum ya yıllar yılı kafama göre takıldım.şimdi yüreğimin götürdügü yoldayım artık şimdi göçmen kuşlar misaliyim özgürlüğüne koşan at gibiyim ah bir ben deliyim yüregimi koydum artık cebime aklım nereye hükmetti düştüm yola şimdi hayallerimin peşindeyim yakaladımda sanırım inanıyorum ki senli günleride bir gün gelecek unutacağım en azından unutmayı umut ediyorum bu yolculuğun daha güzel aşklara yelken açması umuduyla tüm hayallerimi öptüm kocamanından tanrımada yaşattığı tüm güzellikler için sonsuz sevgilerin en güzel ışığını yolluyorum bana çizdiği bu kısa mutluluk dolu yolda nalan................
Seversiniz bazen... Bir kuşu beslemek misali, karşınızdaki insanı sevginizle beslersiniz.
Farklıdır sevmesi insanların... Kimi kafese tıkar kuşunu öyle besler, alır özgürlüğünü elinden, seviyorum sanır. Öyle sandıkça sıkar karşısındakini, bunaltır. Ufacık bir fırsat bulsa kaçmak, kurtulmak ister artık kuş.
Aslında korkularından... yapar insan bunu, karşısındaki insana anlatamaz, anlatmasını bilmez. Bir başka insana gitmesini istemez.
Her koca devin koca korkuları vardır, kimse bilmez. Kimi de serbest bırakır kuşunu. Salıverir gökyüzüne, döner gelir elbet der, döner gelir seviyorsa.
Alır riski çekinse de birşeylerden. Bilir ki; koysa kafese bir gün kesin kaçıp gidecek, bir gün kesin terkedecek. Serbest bırakır! Döner gelir o da karnı acıktıkça, yüreği sevgiye acıktıkça.
Ne kadar çekinse de bilir geri döneceğini adam. Bilir başka yerlere, başka kişilere gitse de bir gün, bir şekilde geri döneceğini...
Kuş ta bilir daha iyisinin olmadığını ama bazen nankörlüğü tutar. Unutur onun için yapılanları, uğramaz olur bir zaman...
Başka kapılarda, başka pencerelerde aynını arar. Ama bilmez başkalarda hiç aynılık bulunmaz. Pişman olur, geri döner bir zaman sonra.
Öyle yenik, öyle mağlup döner ki hem de... Artık kafese girmeye bile razı olmuştur.
Şanslıdır... Eğer geri döndüğünde açık bir pencere veya aynı evde, aynı kişileri bulabilirse... Eğer terkettikleri taşınmamış, Aynı yerde kalabilmişse
Kürkçü mü olmak zordur; her gittiğinde geri dönecek olan tilkiyi bekleyen.... tilki mi olmak zordur; her gidişinde aynı yere dönecek olan.. Kürkçü mü daha karaktersizdir; her gelişinde tilkiyi affeden? yoksa tilki midir karaktersiz olan her gidişin sonunda aynı adrese döneceğini bile bile giden! ! ! ! ! ! ...
O bütün alışkanlıklardan Ve bütün sıradanlıklardan öteye, Yorumsuz bir hayatı seçiyorum. Doyamadım inan, Kanamadım sevgiye...
Korkulu geceleri sayar gibi, Deprem gecesinde bir yıldız, Birdenbire kayar gibi; Ellerim kurtulacak ellerinden, Bir kuru dal, ağacından Çatırdayıp kopar gibi...
Aşksa bitti... Gülse, hiç dermedik. Bul kendini kuytularda, hadi dal! Seninle bir bütün olabilirdik... Hoşça kal gözümün nuru, Hoşça kal...
Vakit tamam! .. seni terk ediyorum. Bu, kırık ve incecik Bir veda havasıdır. Tutuşan ellerimden Parmak uçlarına değen sıcaklık, İncinen bir hayatın yarasıdır...
Kalacak tüm izlerin hayatımda. Gözümden bir damla yaş, Sızlayıp resmine aktığında; Bir yer bulabilsem keşke Bir yer, seni hatırlatmayan; Kan tarlası gelincik şafağında...
Ölümse, korktun. Savaşsa, hep kaçtın... Vur kendini kuşkularda, hadi al! Sen bir suydun oysa, Sen bir ilaçtın... Hoşça kal canımın içi, Hoşça kal.
Gün olur da bıkarsa kalbim, bu uzun ve hiç bitmeyecek geçmeyi bilmeyen şu gecelerden kapatırız bir gece yarısı bu aşk sayfasını kendimizi bitiririz Sonra ne olur? sayende aşkı unutmayı öğrendimder gidersin.
fırtınaya kapılınca teknemiz Alabora olup Bizi bilinmez girdaplara çekince Akıntılarda bulduk kendimizi Korkudan veda bile etmeden terkettik biz birbirimizi
Unutma! Gerçekte sen ne hissediyorsan, o her zaman doğrudur.
Hayatta senin için neyin doğru olduğunu, bir tek içindeki ses söyleyebilir. Dolayısı ile içindeki ses ile konuşmayı öğren.
İçindeki sesin kendine has nedenleri vardır ki akıl hiçbir zaman anlayamaz.
Her gün kendinle kalmak için zaman ayır ve kalbini dinle.
Tüm diğerleri farklı hissedebilir, farklı düşünebilir ama bu senin hissettiklerinin yanlış olduğunu göstermez, sadece onlardan farklı olduğunu gösterir.
Sadece, onların bakış açılarını anlamaya çalış. Hemfikir olmaya çalışma!
Bazen içindeki ses sana zor geleni yapmanı söyleyebilir… Korkma… ve içindeki sesi dinlemeye devam et…
Her yanlışında kendini acımasızca eleştirip üzme…
Gereğinden fazla üzülmek, bugünün gücünü tüketir, yarınlarının güzelliklerini çalar.
Aksine, başını okşa, kendini kucakla ve her şeyin geçeceğini kendine hatırlat.
Yaşadıklarının senin için önemli bir ders olduğunu bil.
Bu tecrübe ile aldığın bilgiyi incele, bir dahaki sefer için hazırlıklarını yap.
Kimsenin senin adına karar vermesine izin verme, ama başkalarının da haklı olabileceklerini unutma.
Asla başka insanlar üzülmesin diye kendini üzme.
Unutma! Sen kaldırabiliyorsan onlar da kaldırabilir.
Her zaman ama her zaman, mutlaka kendine iyi davran.
Sen buna layıksın!
Hayatta en büyük dostun sen olabileceği gibi, en büyük düşmanın da sen olabilir.
Seçimini yap ve kendin için dost mu yoksa düşman mı olacağına karar ver.
Yaşamdaki tüm acılarını atlatabilirsin, her şeye rağmen mutlu olmayı başarabilirsin,
istersen kötü alışkanlıklarını bırakabilir ve her zaman yeniden başlayabilirsin.
Bugün, hayata yeniden başla! ilk adımın kendini bağışlamak olsun!
Tıpkı kasvetli ve bulutlu bir havanın ardından kendini gösteren güneş gibi olabilirsin.
Ve aynı güneş gibi, ay gibi, her gün ve her gece bıkmadan usanmadan yeniden doğabilirsin.
Asla tecrübe kazanmaktan kaçma… Ne kadar zor olursa olsun, yeniden ayağa kalk ve devam et!
İnan bana, o tecrübelere ihtiyacın var…
Unutma! Yapılacak daha nice yeni hatalar var, öğrenilecek daha nice yeni dersler var, tekrar tekrar aynı hatalara düşmek niye?
Unutma!
Her şey sende gizli.
Hayatın kötü bir yola girmişse, direksiyondakinin sen olduğunu hatırla!
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnız, güçlü hissettiğin kadar güçlüsün.
Gürültü patırtının ortasında sükûnetle dolaş, sükûnette huzur bulunduğunu unutma. Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun. Bağışla ve unut. Ama kimseye teslim olma.
İçten ol; telaşsız, kısa ve açık seçik konuş. Başkal...arına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; çünkü, dünyada herkesin bir öyküsü vardır. Yalnız planlarının değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen; hayattaki tek dayanağın odur. Seveceğin bir işi seçersen yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle seveceksin ki, başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken, verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın.
Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma. Çevrene önerilerde bulun ama hükmetme. İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki: insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri sonsuz uzunluktaki bir kumsalda tek bir kum taneciğinden fazla değildir.
Aşka burun kıvırma sakın; o çöl ortasındaki yemyeşil bir bahçedir. O bahçeye lâyık bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.
Kaybetmeyi ahlâksız bir kazanca tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlûp olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.
Yılların geçmesine öfkelenme; gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme. Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini rüzgâra göre ayarla. Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir...
Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki, evreni yargılamak imkânsızdır. Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içinde ol.
Hatırlar mısın doğduğun zamanları? Sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlulukla gülümse.
Sabırlı, sevecen, erdemli ol. Eninde sonunda bütün servetin sensin. Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya, yine de insanoğlunun biricik güzel mekânıdır.Devamını Gör
08.05.2010 - 22:40
Aѕ Lα Dσ ğRυ zα м α η Dα Dσ ğRυ iη Sα η Çıк м α z Kα r$ι nα ..! Yα zα м α η у α Lnı$tι r, yα Dα iη Sα η ....
06.05.2010 - 04:48
bıraktıgın yerde olabilirim.... ama bıraktıgın gibi degilim...
şimdi daha çok akıllandım...
22.04.2010 - 15:32
İranlı şair der ki; AŞK ’a uçarsan kanadın yanar... Bu söze cevaben Mevlana da der ki; AŞK 'a uçmazsan kanat neye yarar... Yunus emre de ekliyor; AŞK' a vardıktan sonra kanadı kim arar...
09.04.2010 - 21:21
Kimi sevsem, onun hep uzakta bir sevdiği vardı, unutamadığı ilk aşkı ya da onu terk edip giden sevgilisi... Kimi derinden sevsem, o bir başkasını derinden hatırlardı. Öylesine çok sevdim ki onları, başkalarına duydukları sevgiyi anlatmalarını sessizce, içim acıyla kanayarak dinledim. Beni yitirmekten hiç korkmadılar; çünkü onlara göre fazla iyidim; bu yüzden ilk anda vazgeçilebilirdi benden. Beni terk edenlerden tek bir isteğim olurdu. 'Ne olur, bir daha beni aramayın! Çünkü ben kolay unutamıyorum. Çünkü ben size duyduğum o akıl dışı aşk yüzünden keder bahçemi dağıtıyorum. Çocukluğumun o güzel bahçesini.' Böyle derdim onlara ama yine de ararlardı beni... Soluksuz ve umutsuz kaldıkları bir gece mutlaka akıllarına ben gelirdim... O, yedek sevgili! ...
Adına aşk koyduğun o büyük boşluğa
ben koca bir hayat sığdırdım...
Beni sevmemene isyan edip kaçmak,
sende aradıklarımı hayatla doldurmaya çalışmak,
ruhumun en büyük yanılgısıydı...
Hayat bana en acımasız yüzünü
sevgini inkar ettiğim zamanlarda gösterdi...
Ve şimdi asıl olmam gereken yerde,
hayata başladığım yerde,
kalbindeyim...
Vazgeçilmez oluşunun sırrı bu işte:
Senin olmadığın yerde ne olduğunu biliyorum...
cezmi ersöz
07.04.2010 - 15:42
Aşk; .insanların etine kadar işlemiş bir nasırdır..ya canın acıya acıya adım atacaksın,ya da canını acıta acıta söküp atacaksın...her iki yolda tek bir gerçek olacak; CANIN ÇOK AMA ÇOK YANACAK...
06.04.2010 - 02:09
Neden Herşey bittikten sonra, Duyulur ki pişmanlıklar?
Neden herkes unutulduktan sonra, Acıtırki yaşanmamışlıklar
Gel gör ki: Bir yığın oldu ölenler...
Neden
'VAZGEÇİLDİKTEN' sonra, Gelirki beklenenler?
01.04.2010 - 00:44
Yaşlı bir kızılderili olarak sakin bir kasabada ömrünün son yıllarını yaşayan Don Juan’ın hayata bakışını onunla beraber 2 yıl yaşamış olan Amerikalı bir yazar kitaplaştırmış. Özlü bazı tespitlerini izin verirseniz sizlerle paylaşmak istiyorum.
İnsanları dört sınıfa ayırıyor bu kızılderili bilge:
1. Alelâde insan 2. Avcı...... 3. Savaşçı 4. Bilge kişiler
•Alelâde insan; başına gelen olaylara ya şükreder, ya da küfreder.
•Avcı; iyi bir gözlemcidir. dikkatini yoğunlaştırmayı öğrenir ve savaşçı olmaya bir geçiş devresidir.
•Savaşçı; hayatın gayesinin öğrenmek olduğunu bilir. Bilginin kendisi değil, neticesi önemlidir onun için.
•Savaşçı öyle bilgiler öğrenmek ister ki, edindiği şeyler onu hayatta daha bilge, daha güçlü, daha hür yapsın.
•Savaşçı, kendi egosunu arka plâna atarak öğrenmek ve öğrendiklerini anlamlı bir bütün oluşturacak şekilde sentezlemek ister.
•Savaşçı tutumu içinde kazandığı her bilgi, “savaşçı”nın kendini daha iyi tanımasına yol açar. İnsanın kendini gerçek mânâda tanıması için, kendi egosunu, hatta kendi bakış tarzını ikinci plâna atması gerekir.
•Savaşçı, karşısındaki insanları etkileyen tüm faktörleri, o insanların bakış açılarını, onları yargılamadan, kendi gerçekleri içinde anlamayı hedefler…
•Gerçek hayatta “savaşçı”nın silahı, şuuru, cephanesi de irade gücüdür.
•Savaşçı, öyle bir iç huzur geliştirmek ister ki, bu iç huzur çevre şartlarından bağımsız olsun.
•Hangi çevrede olunursa olunsun barış ve mutlulukla dolu olmanın yolu, şuuru geliştirmektir. Bunun için de irade güçlendirilmelidir. İnsan, kendini mutsuz eden olaylardan kaçmadan, olayların kendisini nasıl etkilediğini bütünüyle anlamalıdır.
•Savaşçı, karşısına çıkan her sıkıntılı durumu olgunluğa ulaşması için bir fırsat olarak görür.
•Savaşçı, gerçekleştirmek istediği hedefe ulaşmak için başarı ve yenilgiye değil, o süreç içinde en akıllı, en etkili, en bilge olanı tüm iradesiyle kullanıp kullanmadığına önem verir.
•Yargılamaktan değil, öğrenmek ve anlamaktan giden yolda ilerleyen savaşçı nihayet “Bilge”liğe ulaşır.
Şimdi, lütfen bizden binlerce kilometre uzaktaki bir yerden, tamtam sesleri ve kızılderili çığlıkları arasından süzülen bilge bir kızılderilinin hayata bakış açısını ve kendi değerlerimizi, başımızı ellerimizin arasına alarak beş dakikalığına olsa da düşünelim.rBİR BİLGE KIZILDERELİNİN HAYATA BAKIŞI
30.03.2010 - 22:09
Çok uzak bir adada yaşayan güzeller güzeli Ahtapot ve çok yakışıklı bir akrep birbirlerine aşık olmuşlar. Fakat ikisi de birbirinden korkuyormuş. Ahtapot akrepden onu zehirli iğnesiyle sokar diye, akrep ise Ahtapotun uzun kolları onu boğar diye Fakat daha fazla dayanamayarak ikiside birbirlerine kollarını uzatmışlar....Ahtapot en kötü ihtimalle bir kolumu veririm, nasıl olsa yerine yenisi gelir diye düşünmüş. Akrep ise Onun için kendimi feda edebilirim demiş. Birbirlerini çok seviyorlarmış. O kadar mutlularmış ki bütün hayvanlar çok kıskanıyormuş onları...
Zamanla akrepden sıkılmaya başlamış ahtapot, aklında açık denizler varmış hep. Oralara gidip başka hayvanlarla tanışmanın hayalini kuruyormuş. Güzelliğini bu şekilde geçirmemek için Okyanuslara doğru yüzmeye başlamış. Terk edilen akrep günlerce sahilde onun dönmesini beklemiş. Ardından çok ağlamış fakat göz pınarları olmadığı için, hep içine akmış göz yaşları. Okyanusların en güzel sularında süzülen ahtapot yeni yerler gördükçe işte gerçek mutluluk diye düşünüyormuş içinden. Akrebi çoktan unutmuş. Derken birden bir balıkçı ağına dolanmış olarak bulmuş kendisini. Kurtulmaya çalıştıkca daha çok dolanıyormuş. Onu gemiye çekmişler. Balıkçılar ahtapotun kollarını kesip geri denize atmışlar. Kesilen kollarıysa içki masalarında meze olarak kullanılmak üzere bir restorana satılacakmış. Canı çok yanan ve ne yapacağını bilemeyen ahtapot eski aşkı akrebe dönmeye karar vermiş fakat kolları olmadığı için yüzemiyormuş artık. Terk edilen akrepse onsuz olmaktansa ölmeyi tercih etmiş ve zehirli iğnesiyle kendisini sokmuş. Diğer hayvanlardan yardım isteyen ahtapot akrebe ulaşmak üzereymiş. Akrebin yanına vardığında ise akrebi ölmek üzereyken yakalamış. Akrep son nefesini verirken evet işte ben bu güzellik için kendimi feda ettim demiş içinden. Gerçek aşkının akrep olduğu anlamış ahtapot. Ama artık ne ahtapotun onu saracak kolları kalmış, ne de akrebin onu tekrar sevebilecek kalbi...
Herşey zamanında yaşandığında güzeldir...
27.03.2010 - 12:20
GEÇ KALDIN SANMA
Sende bırak da git bensiz bu beni.
Alışmışım sanma her şeyim yeni.
Saysam sana bitmez gelen gideni.
Aşktan yana şansım hep böyle gider.
Niceleri sevdim deyip kaçtılar.
Seven yüreğime oyun yaptılar.
Ayrılmak isterken üste çıktılar.
Kara yazgılıymış bendeki kader.
Her gelen vurmuş ya sende vur durma.
Gidince bakıp da hallerim sorma.
Dayanır yüreğim biterim sanma.
Bir yara da senden kalır da gider.
Gülmedi ki yüzüm bileli kendim.
Ben seven oldum da hiç sevilmedim.
Candan sevenleri asla görmedim.
Ne cilveler yaptı bilsen bu kader.
Hadi sende sıra vur şu hançeri.
Kemiye değmeden girsin içeri.
Hadi soldur bende açan gülleri.
Korkma kanım akmaz artık bu sefer.
24.03.2010 - 00:30
sensizliğe yol aldım gidiyorum
bulunduğum şehride terk ediyorum
hatta ettim gidiyorum.
yollardayım
ailemi dinlemedim hep asiydim özgür ruhtum ya yıllar yılı kafama göre takıldım.şimdi
yüreğimin götürdügü yoldayım artık
şimdi göçmen kuşlar misaliyim
özgürlüğüne koşan at gibiyim
ah bir ben deliyim
yüregimi koydum artık cebime aklım nereye hükmetti düştüm yola
şimdi hayallerimin peşindeyim yakaladımda sanırım
inanıyorum ki senli günleride bir gün gelecek unutacağım
en azından unutmayı umut ediyorum
bu yolculuğun daha güzel aşklara yelken açması umuduyla
tüm hayallerimi öptüm kocamanından
tanrımada yaşattığı tüm güzellikler için sonsuz sevgilerin en güzel ışığını yolluyorum bana çizdiği bu kısa mutluluk dolu yolda
nalan................
23.03.2010 - 22:03
bu gece bir yıldız kaydı ve bu sana son elvedaydı
07.03.2010 - 21:09
Bir kadın gittiğinde...
Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde
'yetim-öksüz' kalan çok
olur:
Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski
düğmeler, özenle
saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki
kurdeleler...
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar,
yetim kalmıştır
tabaklar.
Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.
Sık sık boynunu büker 'sarıkız'.
O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz,
değerini kimse anlayamaz
krom hac tasının.
Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz.
Bir kadın gittiğinde...
Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir
ağır işçi, bir
temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci...
Bir anne gider...
Bir dost...
Bir arkadaş...
Bir sevgili...
Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde.
Kapı eşiğindeki 'Dikkat et...' duyulmaz, annesi
gitmiştir 'geç kalma'nın.
Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak
giderler.
Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında. Ve
bir kadın
gittiğinde pek çok 'yetim' bırakmıştır arkasında.....
alıntı
06.03.2010 - 19:38
Seversiniz bazen...
Bir kuşu beslemek misali,
karşınızdaki insanı sevginizle beslersiniz.
Farklıdır sevmesi insanların...
Kimi kafese tıkar kuşunu öyle besler,
alır özgürlüğünü elinden, seviyorum sanır.
Öyle sandıkça sıkar karşısındakini, bunaltır.
Ufacık bir fırsat bulsa kaçmak,
kurtulmak ister artık kuş.
Aslında korkularından... yapar insan bunu,
karşısındaki insana anlatamaz, anlatmasını bilmez.
Bir başka insana gitmesini istemez.
Her koca devin koca korkuları vardır, kimse bilmez.
Kimi de serbest bırakır kuşunu.
Salıverir gökyüzüne,
döner gelir elbet der, döner gelir seviyorsa.
Alır riski çekinse de birşeylerden.
Bilir ki; koysa kafese bir gün kesin kaçıp gidecek,
bir gün kesin terkedecek.
Serbest bırakır!
Döner gelir o da karnı acıktıkça,
yüreği sevgiye acıktıkça.
Ne kadar çekinse de bilir geri döneceğini adam.
Bilir başka yerlere, başka kişilere gitse de
bir gün, bir şekilde geri döneceğini...
Kuş ta bilir daha iyisinin olmadığını
ama bazen nankörlüğü tutar.
Unutur onun için yapılanları,
uğramaz olur bir zaman...
Başka kapılarda, başka pencerelerde aynını arar.
Ama bilmez başkalarda hiç aynılık bulunmaz.
Pişman olur, geri döner bir zaman sonra.
Öyle yenik, öyle mağlup döner ki hem de...
Artık kafese girmeye bile razı olmuştur.
Şanslıdır...
Eğer geri döndüğünde açık bir pencere
veya aynı evde, aynı kişileri bulabilirse...
Eğer terkettikleri taşınmamış,
Aynı yerde kalabilmişse
05.03.2010 - 12:02
Sıkılırda birgün dosta arkadaşa ihtiyacın olursa başını kaldır yeter hemen yanında bulutların arkasındayım GÜNEŞİN OĞLU
28.02.2010 - 19:32
HADİ GİT..
Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!
Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.
Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar.
Mademki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.
Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.
Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.
Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın.
Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak!
Sanma ki fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez.
Her darbene tahammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.
Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.
Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!
Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!
Mademki aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.
Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!
Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!
Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm!
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.
Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum!
Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git! ...
CEMAL SAFİ
28.02.2010 - 15:10
TELEFONDA SEN
Bundan daha güzel müjde mi olur?
Merhaba diyorsun telefonda sen,
Sen ki konuşursun derdim mi kalır?
Nasılsın diyorsun telefonda sen...
Bu gece misketi çaldırmaz mıyım,
Başkenti ayağa kaldırmaz mıyım,
Sesini duyup da çıldırmaz mıyım!
Delisin, diyorsun telefonda sen...
Sağlığını düşün herşeyden önce,
Kendine iyi bak içme her gece
Seni Seviyorum, hem de delice!
Bilesin, diyorsun telefonda sen...
Mutluluk ne kadar kolaymış meğer,
Sevginin kadrini bilseydik eğer,
Kim ne derse desin, çekmeye değer,
Çilesin, diyorsun telefonda sen...
Çoktan terk ederdim, bu şehri, çoktan,
Arar diye caydım her yolculuktan,
Dostlar ne âlemde, çoluk çocuktan
Ne haber, diyorsun telefonda sen...
Sabrımı yenmese hasret nöbetim,
Arayıp sormaya yoktu niyetim.
O anda hapşırdın, çok yaşa dedim,
Beraber, diyorsun telefonda sen...
Albümde görünce aklıma esti,
Berbere uğradım dün akşam üstü,
Resmime bakarak saçımı kesti
Severdin, diyorsun telefonda sen...
Sevgi bu, insanı böyle inceltir,
Aklın ermediği yere yöneltir.
Sen de şiirlerinde böyle yüceltir,
Överdin, diyorsun telefonda sen...
Biraz da fedakâr olsaydın keşke,
Ne verdin destanlar yazdığın aşka?
Ömründen üç gece, hepsi bu, başka?
Ne verdin, diyorsun telefonda sen...
Hem içme diyorsun, içme de çıldır!
Hem de kalk şu anda bir kadeh doldur,
Hadi sağlığına şerefe kaldır,
Çınçınlat, diyorsun telefonda sen...
Bu yıl kurak geçti, bahar da yaz da,
Erik de olmadı, dut da, kiraz da,
Neler söylüyorum, lütfen biraz da,
Sen anlat, diyorsun telefonda sen...
Ne söylersen söyle, sen ne dersen de!
Anlat düşmanımı düşte görsen de!
Bir sigara yaksam, izin versen de;
Devam et, diyorsun telefonda sen...
Seni dinlemekten güzel şey mi var?
Çölde şırıl şırıl akan su kadar,
Yeter konuştuğum, benden bu kadar,
Merhamet, diyorsun telefonda sen...
Gelirsem görünme, kendini gizle,
Seni yağmalarım, yerim bu hızla!
Yerin kulağı var, açılma fazla,
Orda kal, diyorsun telefonda sen..
Canım ne istiyor şu anda bilsen?
Ah mümkün olsa da bulup da gelsen,
Kendi ellerinde incecik dilsen,
Portakal, diyorsun telefonda sen...
Afedersin bazen sapıtıyorum,
Böyle saçma sapan lâf ediyorum,
Kapı çalınıyor, kapatıyorum,
Hoşçakal, diyorsun telefonda sen...
CEMAL SAFİ
28.02.2010 - 04:23
Kürkçü mü olmak zordur; her gittiğinde geri dönecek olan tilkiyi bekleyen.... tilki mi olmak zordur; her gidişinde aynı yere dönecek olan.. Kürkçü mü daha karaktersizdir; her gelişinde tilkiyi affeden? yoksa tilki midir karaktersiz olan her gidişin sonunda aynı adrese döneceğini bile bile giden! ! ! ! ! ! ...
22.02.2010 - 07:16
Vakit tamam! .. seni terk ediyorum.
O bütün alışkanlıklardan
Ve bütün sıradanlıklardan öteye,
Yorumsuz bir hayatı seçiyorum.
Doyamadım inan,
Kanamadım sevgiye...
Korkulu geceleri sayar gibi,
Deprem gecesinde bir yıldız,
Birdenbire kayar gibi;
Ellerim kurtulacak ellerinden,
Bir kuru dal, ağacından
Çatırdayıp kopar gibi...
Aşksa bitti...
Gülse, hiç dermedik.
Bul kendini kuytularda, hadi dal!
Seninle bir bütün olabilirdik...
Hoşça kal gözümün nuru,
Hoşça kal...
Vakit tamam! .. seni terk ediyorum.
Bu, kırık ve incecik
Bir veda havasıdır.
Tutuşan ellerimden
Parmak uçlarına değen sıcaklık,
İncinen bir hayatın yarasıdır...
Kalacak tüm izlerin hayatımda.
Gözümden bir damla yaş,
Sızlayıp resmine aktığında;
Bir yer bulabilsem keşke
Bir yer, seni hatırlatmayan;
Kan tarlası gelincik şafağında...
Ölümse, korktun.
Savaşsa, hep kaçtın...
Vur kendini kuşkularda, hadi al!
Sen bir suydun oysa,
Sen bir ilaçtın...
Hoşça kal canımın içi,
Hoşça kal.
Yusuf Hayaloğlu
21.02.2010 - 18:59
Son haziran akşamında
Son haziran akşamında yalnızlığın üzerimde
Her zaman balkona oturmuş ben yine hayallerimdeki sen
Ayrılığın getirdiği yalnızlıkla başbaşa bu beden
Bırakıp gittiğin andaki gibi ruhum karanlık
Ve hala gözlerim nemli
Artık kalemimden yapraklara dökülüyor yalnızlık
İkimiz aynı şehirdeyiz
Yollarımız uzak ama semtlerimiz karşı karşıya
Ben gelmiyorum artık penceremden bakıyorum buluştuğumuz çarşıya
Sen beni terk ettin ben koskoca şehri terk edeceğim
Artık benim gibi şehirde sende bensiz kal
Ben gidiyorum hoşçakal sevdiğim hoşçakal
Recep Özdemir
17.02.2010 - 06:21
Gün olur da bıkarsa kalbim, bu uzun ve hiç bitmeyecek geçmeyi bilmeyen şu gecelerden kapatırız bir gece yarısı bu aşk sayfasını kendimizi bitiririz Sonra ne olur? sayende aşkı unutmayı öğrendimder gidersin.
13.02.2010 - 02:03
fırtınaya kapılınca teknemiz
Alabora olup
Bizi bilinmez girdaplara çekince
Akıntılarda bulduk kendimizi
Korkudan veda bile etmeden terkettik biz birbirimizi
'Dikkat et ağırdır aşkın bedeli'
11.02.2010 - 00:16
nalan hanım duygusal ve canayakılıgınız guzel bır sey tanımasamda yuzunuzdekı sıcaklıgı gorebılıyorum sevgı ve saygılarımı ıletırım
10.02.2010 - 23:07
Unutma! Gerçekte sen ne hissediyorsan, o her zaman doğrudur.
Hayatta senin için neyin doğru olduğunu, bir tek içindeki ses söyleyebilir. Dolayısı ile içindeki ses ile konuşmayı öğren.
İçindeki sesin kendine has nedenleri vardır ki akıl hiçbir zaman anlayamaz.
Her gün kendinle kalmak için zaman ayır ve kalbini dinle.
Tüm diğerleri farklı hissedebilir, farklı düşünebilir ama bu senin hissettiklerinin yanlış olduğunu göstermez, sadece onlardan farklı olduğunu gösterir.
Sadece, onların bakış açılarını anlamaya çalış. Hemfikir olmaya çalışma!
Bazen içindeki ses sana zor geleni yapmanı söyleyebilir… Korkma… ve içindeki sesi dinlemeye devam et…
Her yanlışında kendini acımasızca eleştirip üzme…
Gereğinden fazla üzülmek, bugünün gücünü tüketir, yarınlarının güzelliklerini çalar.
Aksine, başını okşa, kendini kucakla ve her şeyin geçeceğini kendine hatırlat.
Yaşadıklarının senin için önemli bir ders olduğunu bil.
Bu tecrübe ile aldığın bilgiyi incele, bir dahaki sefer için hazırlıklarını yap.
Kimsenin senin adına karar vermesine izin verme, ama başkalarının da haklı olabileceklerini unutma.
Asla başka insanlar üzülmesin diye kendini üzme.
Unutma! Sen kaldırabiliyorsan onlar da kaldırabilir.
Her zaman ama her zaman, mutlaka kendine iyi davran.
Sen buna layıksın!
Hayatta en büyük dostun sen olabileceği gibi, en büyük düşmanın da sen olabilir.
Seçimini yap ve kendin için dost mu yoksa düşman mı olacağına karar ver.
Yaşamdaki tüm acılarını atlatabilirsin, her şeye rağmen mutlu olmayı başarabilirsin,
istersen kötü alışkanlıklarını bırakabilir ve her zaman yeniden başlayabilirsin.
Bugün, hayata yeniden başla! ilk adımın kendini bağışlamak olsun!
Tıpkı kasvetli ve bulutlu bir havanın ardından kendini gösteren güneş gibi olabilirsin.
Ve aynı güneş gibi, ay gibi, her gün ve her gece bıkmadan usanmadan yeniden doğabilirsin.
Asla tecrübe kazanmaktan kaçma… Ne kadar zor olursa olsun, yeniden ayağa kalk ve devam et!
İnan bana, o tecrübelere ihtiyacın var…
Unutma! Yapılacak daha nice yeni hatalar var, öğrenilecek daha nice yeni dersler var, tekrar tekrar aynı hatalara düşmek niye?
Unutma!
Her şey sende gizli.
Hayatın kötü bir yola girmişse, direksiyondakinin sen olduğunu hatırla!
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnız, güçlü hissettiğin kadar güçlüsün.
Seçimi yapacak olan sensin….
09.02.2010 - 20:00
Gürültü patırtının ortasında sükûnetle dolaş, sükûnette huzur bulunduğunu unutma. Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun. Bağışla ve unut. Ama kimseye teslim olma.
İçten ol; telaşsız, kısa ve açık seçik konuş. Başkal...arına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; çünkü, dünyada herkesin bir öyküsü vardır. Yalnız planlarının değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen; hayattaki tek dayanağın odur. Seveceğin bir işi seçersen yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle seveceksin ki, başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken, verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın.
Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma. Çevrene önerilerde bulun ama hükmetme. İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki: insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri sonsuz uzunluktaki bir kumsalda tek bir kum taneciğinden fazla değildir.
Aşka burun kıvırma sakın; o çöl ortasındaki yemyeşil bir bahçedir. O bahçeye lâyık bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.
Kaybetmeyi ahlâksız bir kazanca tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlûp olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.
Yılların geçmesine öfkelenme; gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme. Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini rüzgâra göre ayarla. Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir...
Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki, evreni yargılamak imkânsızdır. Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içinde ol.
Hatırlar mısın doğduğun zamanları? Sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlulukla gülümse.
Sabırlı, sevecen, erdemli ol. Eninde sonunda bütün servetin sensin. Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya, yine de insanoğlunun biricik güzel mekânıdır.Devamını Gör
Toplam 77 mesaj bulundu