BENİ HATIRLAMAK İÇİN GÖZLERİMİ:gün ışığını,bir bebeğin yüzünü,bir kadının gözlerinde ki sevgiyi görmemiş bir adama verin. KALBİMİ:kendi kalbi ona acı vermekten başka bir işe yaramamış birine verin. KANIMI:bir otomobilin enkazı altından çıkarılmış olan gence verin.Verin ki torunlarının oynadığını görene dek yaşasın. BÖBREKLERİMİ:haftadan haftaya yaşaması makinaya bağlı olan birine verin. KEMİKLERİMİ:alın ve sakat bir çocuğun yürümesinin yolunu bulun. Eğer bir şeyleri gömmeniz gerekiyorsa,suçlarımı,hatalarımı,insanlara karşı olan önyargılarımı gömün. Günahlarımı şeytana,ruhumu tanrıya verin.Eğer yeri gelir de beni hatırlamak isterseniz bunu size ihtiyacı olan birine yardım ederek yapın.Eğer tüm bu isteklerimi yapıyorsanız ben sonsuza dek yaşayacağım....
BUTUN ORGANLARIMI BAGISLADIM.....HADI SIZDE DUSUNUN..
MENDİLİMDE KAN SESLERİ
Her yere yetişilir Hiçbir şeye geç kalınmaz ama Çocuğum beni bağışla Ahmet Abi sen de bağışla Boynu bükük duruyorsam eğer İçimden öyle geldiği için değil Ama hiç değil Ah güzel Ahmet abim benim İnsan yaşadığı yere benzer O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer Suyunda yüzen balığa Toprağını iten çiçeğe Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine Konyanın beyaz Antebin kırmızı düzlüğüne benzer Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir Denize benzer ki dalgalıdır bakışları Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına Öylesine benzer ki Ve avlularına (Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi) Ve sözlerine (Yani bir cep aynası alım-satımına belki) Ve bir gün birinin adres sormasına benzer Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına Minibüslerine, gecekondularına Hasretine, yalanına benzer Anısı işsizliktir Acısı bilincidir Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan Gülemiyorsun ya, gülmek Bir halk gülüyorsa gülmektir Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi. Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden Dirseğin iskemleye dayalı - Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben Cıgara paketinde yazılar resimler Resimler: cezaevleri Resimler: özlem Resimler: eskidenberi Ve bir kaşın yukarı kalkık Sevmen acele Dostluğun çabuk Bakıyorum da simdi O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde. Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi Biz eskiden seninle İstasyonları dolaşırdık bir bir O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar Nazilli kokardı Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen Kadının ütülü patiskalardan bir teni Upuzun boynu Kirpikleri Ve sana Ahmet Abi uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki Sofranı kurardı Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi Çocuklar doğururdu Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi O çocuklar büyüyecek O çocuklar büyüyecek O çocuklar... Bilmezlikten gelme Ahmet Abi Umudu dürt Umutsuzluğu yatıştır Diyeceğim şu ki Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse Çocuklar, kadınlar, erkekler Trenler tıklım tıklım Trenler cepheye giden trenler gibi İşçiler Almanya yolcusu işçiler Kadınlar Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi Ellerinde bavullar, fileler Kolonyalar, su şişeleri, paketler Onlar ki, hepsi Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler Ah güzel Ahmet Abim benim Gördün mü bak Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar Ve dağılmış pazar yerlerine memleket Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile Gelse de Öyle sürekli değil Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün O kadar çabuk O kadar kısa İşte o kadar. Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar Mendilimde kan sesleri.
EDİP CANSEVER
Sarı Yalnızlık (Deneme) Üzgünüm aşkım diyerek vadalaşmıştım senle… Kokun hala düşüncelerimin tüm kıvrımlarında geziniyor… Hücrelerim senin bana bağışladığın yaşam güzelliklerinin resimleriyle dolu… Büyüklüğünde büyüdüğüm sihir! Seni çok özledim… Bekleyişlerimin kuytulardaki sesi senin saklı aydınlığında yolunu buluyor… Gücümün tükendiğini hissettiğim anlar dostlarım boğaziçindeki ihtişamın tamamlayıcısı olan martıların çığlıklarını dinletiyorlar… Teller arası mucizeden martılar bana şarkı söylüyorlar… Kanayan yüreğimi o yaşam dolu gagalarından çıkan tını ile onarmaya çalışıyorlar… Hatta bir tanesinin sesi bana çok tanıdık geldi... Çığlığı diğerlerinin çığlığından daha tiz ve keskindi… Sen söylemiştin martıların çığlıklarında hüzünlü şarkılar saklıdır o yüzden her birinin çığlığı farklı farklıdır demiştin… O martıyı tanıdım senden giderken yüreğime eşlik eden, en son sınıra kadar benimle birlikte uçan martıydı… Ama senin gibi oda bir yere kadar gelebildi benimle... Boğaziçi köprüsü; yaşım, yangınım, duygum… Onunla aynı yılda doğmuş aynı yangınla kavrulmuşuz… O seni kıtalarla birleştirdi, sen beni savaşlarımın en zor muharebelerinde en keskin kılıçlarla kuşattın… Yanındayım, arkandayım, içindeyim, düşlerindeyim dedin… Hüzünlerimin en ince kıvrımlarına saldın, tarihinden getirdiğin Çırağan’da sakladığın en değerli hazinelerindeki kokuyu… Bu armağanın şiirimin ve geleceğimin en güzel ayrıntısı oldu… Bazen Boğaziçi köprüsünün ayaklarında küçük küçük ıslaklıklar görülüyormuş… Yağmur yağmadığı halde bu küçük damlacıkların nereden geldiğine bir anlam veremiyormuş insanlar… Onlar bilmiyor ki geceleri senin düş gemine binip yanına geldiğimi…! Onlar bilmiyorlar ki gecenin kapıları kapanınca aydınlığa, ayaklarının ucuna oturup sarı yalnızlıklarımda çoğalttığım damlacıkları sana armağan ettiğimi…! İstanbul’ un her yerinde yalnızlık ses verebilir yüreklere… Ama istiklal…! İstiklal, yalnızlığın can çekiştiği insan sağanağı, renk sağanağı, yaşam sağanağındadır… Belki de sarı yalnızlıklarda her köşeye sıkıştığımda İstiklal’ine sığınmam susan yüreğimi caddenin renkli ritmine atmam ondandır… Kız kulesinin hikâyesini ilk anlattığında gözlerimden boşalan yaşlar şimdi kendim için akıyor… Hero ile Leandros’ un aşkına her gece şahitlik yapan Kız Kulesi şimdi sana olan hasretimi, her gece büyük bir özlemle sana gelen beni öykü olarak anlatıyor onun ışığında yaşamı anlamlandırmaya gelen yüreklere… Onlar boğazın sularında yüreklerini sonsuzluğun maviliğinde birleştirirken, ben bozkırın kahverengi dağlarındaki buğulu bakış oldum… Bana verdiğin ve Topkapı’nın surlarına bıraktığın yüreğime bağdaş kuran düş çiçeklerini sana geldiğim her gece kokluyorum… Dinmiş lodoslar sözünü tutmadı… Bana ne senin, ne de düş çiçeklerinin kokusunu getiriyorlar… Biliyor musun! ? Kadıköy iskelesinde gözleri denizin enginliğinde sevişen iki sevdalının kopyaladığım bakışlarında saklıyorum seni… Martılar kuru yük gemilerine kafa tutarcasına kanat çırparken, onlar iskelenin düş tadında ama gerçek yaşam imgelerinin banktaki sessiz ve en gerçek izleriydi… Senin gökyüzünden, senin Yeditepeli bağrından yüreğimi kopardıkları vakitten itibaren sesimin tınısı renklerimin anlamı değişti… Bozkırın sarı yalnızlığındaki şiir oldum… Şiir içinde sarı yalnızlık oldum… Kısacası aşkım, sensizliğin içinde seni büyütüp geçmişin kırıntılarıyla besliyorum kuytulara sinmiş umudumu… Sakla beni; Surlarının tarih kokan duvarlarında… Özle beni; Eminönü’ ün de uçuşan güvercinlerin gözlerinde… Duy beni; Tuzla sahilinde kayalıkların arasındaki dalgaların oynaşmasında… Öp beni; Hüznü kucakladığım boğaz içinin mavi ıslaklığında… Gidiyorum aşkım… Yine gelebilmek için gidiyorum… Gidebilmek; gelmeyi başaracak cesur yüreklerin yaşam savaşındaki ilk galibiyeti, sessizlikler içindeki ilk sesidir… Aşkım, umudum, İstanbul’ um……
........BAĞIŞLA Ya zamanından çok erken gelirim.. Dünya'ya geldiğim gibi, Ya zamanından çok geç, Seni bu yaşta sevdiğim gibi.... Mutluluğa hep geç kalırım. Hep erken giderim mutsuzluğa.. Ya herşey bitmiştir çoktan, Ya hiçbirşey başlamamış... Öyle bir zamanında geldim ki yaşamın, Ölüme erken,sevgiye geç.. Yine gecikmişim bağışla sevgilim.. Sevgiye on kala,ölüme beş...... AZİZ NESİN
Buruk bir mutluluk yaşarsın Kimselerin bilmediği zamanlarda Her aklına gelişinde Yada Aklından hiç çıkmayışına Gülümsersin Hüzünlü ve yarım gülümsemelerin Sıcaklığı yayılır yüzünün kıvrımlarına Bilinir bilinmez bir şarkının içinde Kaybolarak Kopar dağılır bir şeyler Giderken durduramadık birbirimizi Ellerimiz yetmedi Sen giderken ben sesimi geceye verdim Kaldır gözlerini karanlığa bak Sesimi gör gecede çığlık çığlığa Sesimi kaydırma Gecenin isimsiz sabahında ........alıntı.........
ÜLKEME BENZER GÖZLERİN Ülkeme benzer gözlerin Bazen ahulu Bazen buğulu Deler geçer yüreğimi Kirpiklerin ağulu Ülkeme benzer gözlerin Bakışın Bir direnişin manifestosu Kapama gözlerini Kaybederim sevdamı Ben sensiz şaşarım Şaşırırım yolu Ülkeme benzer gözlerin Denizlerince bilge Toprağınca üretken Dağlarınca us Nehrince çılgın Güneşince sıcak Baharınca coşkulu Kaşların Kafkas kartalı Fırat’tır coşar deli dolu Yeşilinde Dicle akar Dağlar dayanmaz bakışına Çeliği büker Bir işmarınla Bin yiğit baştan çıkar Ülkeme benzer gözlerin Gâh düşlü Gâhı telaşlı Sevgi dolu Güzünce yaşlı Çiçeğe durmuş papatya gibi gülüşlü Umut dolu gözlerin maviye çalar Ondördünde ay gibi bakar Anadolu gibi asil ağırbaşlı Ülkeme benzer gözlerin Bazen eser bir deli rüzgar Türküye durur Yemyeşil bir selvi bir çınar Kimi zaman kine Dirence kesmiş yüreğin Belli ki için için kanar Belli ki kendini Kökünü kökenini Belli ki geçmişini Yitmişini arar Ülkeme benzer gözlerin Kavgan sınıfsal Acın cinsel Her yanda kin Örselenmiş sevdan Harami Hoyrat ellerde Dişlenmiş memelerin kan kokar Bilirim Bu sahte Bu eğreti Bu düzmece Bu bet bu beter Bu lanet düzeni O bakışların utancı yakar Bilirim Cinselliğin Sınıfsallığın Köleliğin zincirini Yine sevdan kırar Bir umudum sende Bu dokuz kapılı zulmün kalesini Yıkarsa Bu gözlerin hıncı yıkar Sen ki asi Sen ki asil Sen ki güzel narin, Sen tertip sen düzen Sen güllerce kibar Sen ki nazlı nazenin Sen cilve işve cazibe Ve sen ki dilber Kolay değil Durman duyarsız kalman öylesine Kolay değil Asiye, anne Soyulana Sövülene yar olmak kolay değil Ezilene sözcü Direnene dövülene gözcü olmak da öyle Havva Anamız ki Bedelinin cennet Bedelinin sürgün İblis Ve nefisle kavga Olduğunu bile bile İsyan etmişken Gelmezken ipe sapana sen Örgütlemişken Adem Baba'yı yasağa yulara Korkağa, yalakaya Yalağa yalamığa helalli olmak Hırsıza haine hanım olmak Hele ki sülüğe sümsüğe nikahlı olmak Ölümden de beter Ülkeme benzer gözlerin, Sen ki Gördes’li Makbule Sultanahmet’te Halide, Nakiye Erzurum’ da Nene Hatun İzmir de Asker Saime Amasyalı Adil kızı Zeynep Tarsuslu Kara Fatma Osmaniy’de Kılavuz Hatice, Tayyar rahmiye, Erzincanlı Osman kızı Emine Binbaşı Ayşe Kadın Bimem ki hangi sayfaya sığar Her dağa Bir karış toprağa Batarsa güneş seninle doğar Ögürlüğe,azatlığa Her güzlliğe Mührünü vurmuş adın Sen yar Sen ana Sen ki Kadeş’e mürünü vuran kadın Tavana Üretken Kibele Sen özgür kadın amazon Sen ki İsa’ya Musa’ya Mustafa Kemale Yani sen Güneşe Güzele Gülüşe gebe
Troyalı Helen’den Aslı’ya Şirine Şu çile çeken annene; Sevdasını taşır nice aşkların Güvercin gibi barışın Bir salkım üzüm gibi kardeşliğin Hasrettir sevgiye Çalışmaya ve bilgiye
Yaprak gibi bölüşmeye Bahar durmuş toprak gibi üretmeye Susamışın bayrak gibi hürriyetine O olmayası O kahrolası İlk aletin keşfinden bu güne Kalmışsın Gücün merhametine
Bilmez misin Bu zehri Bu kahrı Bu çamur çepel nehri Bu cünüp, bu cenabet şehri Yıkayıp yursa Göz yaşların yıkar
Başağa durmuş buğday benizli Karanfil gibi esmer Gül gibi pembe Çiğdem gibi beyaz tenli Bir nice güzelin Özlemini taşır Hakkın adaletin Aşkın sevginin Eğersiz amasızının Hesapsız kitapsızının En basit bir canlı kadar özgür olmanın
Ülkeme benzer gözlerin Gözlerinde görürüm Haini laini Riyayı yalanı Gözerinle gülerim Sevdanın Sevişin Sevincin Sevginin En safını En yalınını En özelini
Gözlerinde yaşarım Devrimin Değişimin Eytişimin en hasını En güzelini
Can demişim sana Canan demişim Yar demiş yanmışım Yaren etmişim Ayağım taşa takılsa Adını anmışım
Gülüşünü gül Ninnini türküme dil Saçını sazıma tel Yüreğini sevdama yol etmişim
Bilirim Kanını Cananını Sevdanı Her şeyini Her yanını verdin Ölümüne sevdin bilirim
Sen ki asi Sen ki asil Sen ki güzel narin, Sen erenler evliyalar Nice yiğitler anası Sen vefa, Sen cefa Sen Meryem Sen Havva Kanını can etmişsin Kara sevdalısına En acılısına yavrunun En belalısına yârin
Gelmişim kapına Son umudum yeşilinde Gök mavisinde Gözlerinin Zeytin karasında
Üçlerin Kırkların yedilerin Yüzü suyu hürmetine
Göklerin Denizlerin Toprağın ve yıldızların Havada uçan Dalda açanların Yerde bitenlerin sevdasına Düşenlerin Düşünenlerin Yitip gidenlerin Hakkına hatırasına Tut da elini Al götür sevdanı yarınlara Sen veririsin bilirim Aşkın da acının da en güzelini
Çocukların Çiçeklerin Kuşların böceklerin hatırına Ne olur Allah aşkına Ülkene sevdana ve özgürlüğüne Kapama gözlerini
BENİ HATIRLAMAK İÇİN
GÖZLERİMİ:gün ışığını,bir bebeğin yüzünü,bir kadının gözlerinde ki sevgiyi görmemiş bir adama verin.
KALBİMİ:kendi kalbi ona acı vermekten başka bir işe yaramamış birine verin.
KANIMI:bir otomobilin enkazı altından çıkarılmış olan gence verin.Verin ki torunlarının oynadığını görene dek yaşasın.
BÖBREKLERİMİ:haftadan haftaya yaşaması makinaya bağlı olan birine verin.
KEMİKLERİMİ:alın ve sakat bir çocuğun yürümesinin yolunu bulun.
Eğer bir şeyleri gömmeniz gerekiyorsa,suçlarımı,hatalarımı,insanlara karşı olan önyargılarımı gömün.
Günahlarımı şeytana,ruhumu tanrıya verin.Eğer yeri gelir de beni hatırlamak isterseniz bunu size ihtiyacı olan birine yardım ederek yapın.Eğer tüm bu isteklerimi yapıyorsanız ben sonsuza dek yaşayacağım....
BUTUN ORGANLARIMI BAGISLADIM.....HADI SIZDE DUSUNUN..
MENDİLİMDE KAN SESLERİ
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben
Cıgara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenberi
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da simdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
İstasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
İşte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.
EDİP CANSEVER
Sarı Yalnızlık (Deneme)
Üzgünüm aşkım diyerek vadalaşmıştım senle…
Kokun hala düşüncelerimin tüm kıvrımlarında geziniyor…
Hücrelerim senin bana bağışladığın yaşam güzelliklerinin resimleriyle dolu…
Büyüklüğünde büyüdüğüm sihir! Seni çok özledim…
Bekleyişlerimin kuytulardaki sesi senin saklı aydınlığında yolunu buluyor…
Gücümün tükendiğini hissettiğim anlar dostlarım boğaziçindeki ihtişamın tamamlayıcısı olan martıların çığlıklarını dinletiyorlar…
Teller arası mucizeden martılar bana şarkı söylüyorlar…
Kanayan yüreğimi o yaşam dolu gagalarından çıkan tını ile onarmaya çalışıyorlar…
Hatta bir tanesinin sesi bana çok tanıdık geldi...
Çığlığı diğerlerinin çığlığından daha tiz ve keskindi…
Sen söylemiştin martıların çığlıklarında hüzünlü şarkılar saklıdır
o yüzden her birinin çığlığı farklı farklıdır demiştin…
O martıyı tanıdım senden giderken yüreğime eşlik eden,
en son sınıra kadar benimle birlikte uçan martıydı…
Ama senin gibi oda bir yere kadar gelebildi benimle...
Boğaziçi köprüsü; yaşım, yangınım, duygum…
Onunla aynı yılda doğmuş aynı yangınla kavrulmuşuz…
O seni kıtalarla birleştirdi,
sen beni savaşlarımın en zor muharebelerinde en keskin kılıçlarla kuşattın…
Yanındayım, arkandayım, içindeyim, düşlerindeyim dedin…
Hüzünlerimin en ince kıvrımlarına saldın,
tarihinden getirdiğin Çırağan’da sakladığın en değerli hazinelerindeki kokuyu…
Bu armağanın şiirimin ve geleceğimin en güzel ayrıntısı oldu…
Bazen Boğaziçi köprüsünün ayaklarında küçük küçük ıslaklıklar görülüyormuş…
Yağmur yağmadığı halde bu küçük damlacıkların nereden geldiğine bir anlam veremiyormuş insanlar…
Onlar bilmiyor ki geceleri senin düş gemine binip yanına geldiğimi…!
Onlar bilmiyorlar ki gecenin kapıları kapanınca aydınlığa, ayaklarının ucuna oturup sarı yalnızlıklarımda çoğalttığım damlacıkları sana armağan ettiğimi…!
İstanbul’ un her yerinde yalnızlık ses verebilir yüreklere…
Ama istiklal…! İstiklal, yalnızlığın can çekiştiği insan sağanağı, renk sağanağı,
yaşam sağanağındadır…
Belki de sarı yalnızlıklarda her köşeye sıkıştığımda İstiklal’ine sığınmam susan yüreğimi caddenin renkli ritmine atmam ondandır…
Kız kulesinin hikâyesini ilk anlattığında gözlerimden boşalan yaşlar şimdi kendim için
akıyor…
Hero ile Leandros’ un aşkına her gece şahitlik yapan Kız Kulesi
şimdi sana olan hasretimi, her gece büyük bir özlemle sana gelen beni öykü olarak anlatıyor onun ışığında yaşamı anlamlandırmaya gelen yüreklere…
Onlar boğazın sularında yüreklerini sonsuzluğun maviliğinde birleştirirken,
ben bozkırın kahverengi dağlarındaki buğulu bakış oldum…
Bana verdiğin ve Topkapı’nın surlarına bıraktığın yüreğime
bağdaş kuran düş çiçeklerini sana geldiğim her gece kokluyorum…
Dinmiş lodoslar sözünü tutmadı…
Bana ne senin, ne de düş çiçeklerinin kokusunu getiriyorlar…
Biliyor musun! ?
Kadıköy iskelesinde gözleri denizin enginliğinde sevişen iki sevdalının kopyaladığım bakışlarında saklıyorum seni…
Martılar kuru yük gemilerine kafa tutarcasına kanat çırparken, onlar iskelenin düş tadında ama gerçek yaşam imgelerinin banktaki sessiz ve en gerçek izleriydi…
Senin gökyüzünden, senin Yeditepeli bağrından yüreğimi kopardıkları vakitten itibaren sesimin tınısı renklerimin anlamı değişti…
Bozkırın sarı yalnızlığındaki şiir oldum…
Şiir içinde sarı yalnızlık oldum…
Kısacası aşkım, sensizliğin içinde seni büyütüp geçmişin kırıntılarıyla besliyorum kuytulara sinmiş umudumu…
Sakla beni;
Surlarının tarih kokan duvarlarında…
Özle beni;
Eminönü’ ün de uçuşan güvercinlerin gözlerinde…
Duy beni;
Tuzla sahilinde kayalıkların arasındaki dalgaların oynaşmasında…
Öp beni;
Hüznü kucakladığım boğaz içinin mavi ıslaklığında…
Gidiyorum aşkım…
Yine gelebilmek için gidiyorum…
Gidebilmek; gelmeyi başaracak cesur yüreklerin yaşam savaşındaki ilk galibiyeti,
sessizlikler içindeki ilk sesidir…
Aşkım, umudum, İstanbul’ um……
........BAĞIŞLA
Ya zamanından çok erken gelirim.. Dünya'ya geldiğim gibi,
Ya zamanından çok geç, Seni bu yaşta sevdiğim gibi....
Mutluluğa hep geç kalırım.
Hep erken giderim mutsuzluğa..
Ya herşey bitmiştir çoktan,
Ya hiçbirşey başlamamış...
Öyle bir zamanında geldim ki yaşamın,
Ölüme erken,sevgiye geç..
Yine gecikmişim bağışla sevgilim..
Sevgiye on kala,ölüme beş......
AZİZ NESİN
Buruk bir mutluluk yaşarsın
Kimselerin bilmediği zamanlarda
Her aklına gelişinde
Yada
Aklından hiç çıkmayışına
Gülümsersin
Hüzünlü ve yarım gülümsemelerin
Sıcaklığı yayılır yüzünün kıvrımlarına
Bilinir bilinmez bir şarkının içinde
Kaybolarak
Kopar dağılır bir şeyler
Giderken durduramadık birbirimizi
Ellerimiz yetmedi
Sen giderken ben sesimi geceye verdim
Kaldır gözlerini karanlığa bak
Sesimi gör gecede çığlık çığlığa
Sesimi kaydırma
Gecenin isimsiz sabahında
........alıntı.........
ÜLKEME BENZER GÖZLERİN
Ülkeme benzer gözlerin
Bazen ahulu
Bazen buğulu
Deler geçer yüreğimi
Kirpiklerin ağulu
Ülkeme benzer gözlerin
Bakışın
Bir direnişin manifestosu
Kapama gözlerini
Kaybederim sevdamı
Ben sensiz şaşarım
Şaşırırım yolu
Ülkeme benzer gözlerin
Denizlerince bilge
Toprağınca üretken
Dağlarınca us
Nehrince çılgın
Güneşince sıcak
Baharınca coşkulu
Kaşların Kafkas kartalı
Fırat’tır coşar deli dolu
Yeşilinde Dicle akar
Dağlar dayanmaz bakışına
Çeliği büker
Bir işmarınla
Bin yiğit baştan çıkar
Ülkeme benzer gözlerin
Gâh düşlü
Gâhı telaşlı
Sevgi dolu
Güzünce yaşlı
Çiçeğe durmuş papatya gibi gülüşlü
Umut dolu gözlerin maviye çalar
Ondördünde ay gibi bakar
Anadolu gibi asil ağırbaşlı
Ülkeme benzer gözlerin
Bazen eser bir deli rüzgar
Türküye durur
Yemyeşil bir selvi bir çınar
Kimi zaman kine
Dirence kesmiş yüreğin
Belli ki için için kanar
Belli ki kendini
Kökünü kökenini
Belli ki geçmişini
Yitmişini arar
Ülkeme benzer gözlerin
Kavgan sınıfsal
Acın cinsel
Her yanda kin
Örselenmiş sevdan
Harami
Hoyrat ellerde
Dişlenmiş memelerin kan kokar
Bilirim
Bu sahte
Bu eğreti
Bu düzmece
Bu bet bu beter
Bu lanet düzeni
O bakışların utancı yakar
Bilirim
Cinselliğin
Sınıfsallığın
Köleliğin zincirini
Yine sevdan kırar
Bir umudum sende
Bu dokuz kapılı zulmün kalesini
Yıkarsa
Bu gözlerin hıncı yıkar
Sen ki asi
Sen ki asil
Sen ki güzel narin,
Sen tertip sen düzen
Sen güllerce kibar
Sen ki nazlı nazenin
Sen cilve işve cazibe
Ve sen ki dilber
Kolay değil
Durman duyarsız kalman öylesine
Kolay değil
Asiye, anne
Soyulana Sövülene
yar olmak kolay değil
Ezilene sözcü
Direnene dövülene gözcü olmak da öyle
Havva Anamız ki
Bedelinin cennet
Bedelinin sürgün
İblis
Ve nefisle kavga
Olduğunu bile bile
İsyan etmişken
Gelmezken ipe sapana sen
Örgütlemişken Adem Baba'yı yasağa yulara
Korkağa, yalakaya
Yalağa yalamığa helalli olmak
Hırsıza haine hanım olmak
Hele ki sülüğe sümsüğe nikahlı olmak
Ölümden de beter
Ülkeme benzer gözlerin,
Sen ki
Gördes’li Makbule
Sultanahmet’te Halide, Nakiye
Erzurum’ da Nene Hatun
İzmir de Asker Saime
Amasyalı Adil kızı Zeynep
Tarsuslu Kara Fatma
Osmaniy’de Kılavuz Hatice, Tayyar rahmiye,
Erzincanlı Osman kızı Emine
Binbaşı Ayşe Kadın
Bimem ki hangi sayfaya sığar
Her dağa
Bir karış toprağa
Batarsa güneş seninle doğar
Ögürlüğe,azatlığa
Her güzlliğe
Mührünü vurmuş adın
Sen yar
Sen ana
Sen ki
Kadeş’e mürünü vuran kadın Tavana
Üretken Kibele
Sen özgür kadın amazon
Sen ki
İsa’ya
Musa’ya
Mustafa Kemale
Yani sen
Güneşe
Güzele
Gülüşe gebe
Troyalı Helen’den
Aslı’ya Şirine
Şu çile çeken annene;
Sevdasını taşır nice aşkların
Güvercin gibi barışın
Bir salkım üzüm gibi kardeşliğin
Hasrettir sevgiye
Çalışmaya ve bilgiye
Yaprak gibi bölüşmeye
Bahar durmuş toprak gibi üretmeye
Susamışın bayrak gibi hürriyetine
O olmayası
O kahrolası
İlk aletin keşfinden bu güne
Kalmışsın
Gücün merhametine
Bilmez misin
Bu zehri
Bu kahrı
Bu çamur çepel nehri
Bu cünüp, bu cenabet şehri
Yıkayıp yursa
Göz yaşların yıkar
Başağa durmuş buğday benizli
Karanfil gibi esmer
Gül gibi pembe
Çiğdem gibi beyaz tenli
Bir nice güzelin
Özlemini taşır
Hakkın adaletin
Aşkın sevginin
Eğersiz amasızının
Hesapsız kitapsızının
En basit bir canlı kadar özgür olmanın
Ülkeme benzer gözlerin
Gözlerinde görürüm
Haini laini
Riyayı yalanı
Gözerinle gülerim
Sevdanın
Sevişin
Sevincin
Sevginin
En safını
En yalınını
En özelini
Gözlerinde yaşarım
Devrimin
Değişimin
Eytişimin en hasını
En güzelini
Can demişim sana
Canan demişim
Yar demiş yanmışım
Yaren etmişim
Ayağım taşa takılsa
Adını anmışım
Gülüşünü gül
Ninnini türküme dil
Saçını sazıma tel
Yüreğini sevdama yol etmişim
Bilirim
Kanını
Cananını
Sevdanı
Her şeyini
Her yanını verdin
Ölümüne sevdin bilirim
Sen ki asi
Sen ki asil
Sen ki güzel narin,
Sen erenler evliyalar
Nice yiğitler anası
Sen vefa,
Sen cefa
Sen Meryem
Sen Havva
Kanını can etmişsin
Kara sevdalısına
En acılısına yavrunun
En belalısına yârin
Gelmişim kapına
Son umudum yeşilinde
Gök mavisinde
Gözlerinin
Zeytin karasında
Üçlerin
Kırkların yedilerin
Yüzü suyu hürmetine
Göklerin
Denizlerin
Toprağın ve yıldızların
Havada uçan
Dalda açanların
Yerde bitenlerin sevdasına
Düşenlerin
Düşünenlerin
Yitip gidenlerin
Hakkına hatırasına
Tut da elini
Al götür sevdanı yarınlara
Sen veririsin bilirim
Aşkın da acının da en güzelini
Çocukların
Çiçeklerin
Kuşların böceklerin hatırına
Ne olur
Allah aşkına
Ülkene sevdana ve özgürlüğüne
Kapama gözlerini
Mahmut NAZİK 13.04.2009 Mersin