siirin basinda yazdigini cozemedim :)) anladigim kadariyla mesaj bolumune yazman istendi sende buraya yazmayi tercih ettin :) nasil anladim bak cok sekiyim demi :)) siir icin ayrica tesekkurler sehir demissin ben sehrimden memnunum fazlasiyla :) orada kast edilen hangi sehir bilemicem tabi :)
bende zaten fazla giremiyorum sekilde gordugun gibin..simdi geldim gidiyorum mesela..sende kendine iyi bak arkidis...suziye selam :)) solemesende olur tamam kizma :))
' Anlatsam inanmazlar... Masal derler... Masala inanmazlar, sanki hakikati bilirmiş gibi, sanki hakikatin sırrına ermiş gibi... Sorarım size, MASALA İNANMAYAN GERÇEĞE İNANIR MI hiç? .. ' .............................................................Zafer Akkaş
Benim ortak olur kendileri :))) Şimdilik dert ortağım, daha sonra Masal Hastanesi açacaz onla....
Kavuşmak özgürlükse özgürdük ikimizde Elleri çığlık çığlık yan yana iki dunya İkimiz iki daldan iki hırçın su gibi akıp gelmiştik Buluşmuştuk bir kavşakta Unutmustuk ayrılığı yok saymıştık özlemeyi Şarkımıza dalmıştık Mutluluk mavi çocuk oynardı bahçemizde Acı çekmek özgürlükse Özgürüz ikimizde O yuvasız çalıkuşu Bense kafeste kanarya O dolaşmış daldan dala Savurmuş yüreğini Ben bölmüşüm yüreğimi Başkaldıran dizeler. Aramakmış oysa sevmek Özlemekmiş oysa sevmek Bulup bulup yitirmekmiş Düşsel bir oyuncagi. Yalanmış hepsi yalan Yalanmış hepsi yalan Sevmek diye bir şey varmış Sevmek diye bir şey yokmuş Acı çektim günlerce Acı çektim susarak Şu kısacık konuklukta Deprem kargaşasında Yaşadım bir kaç bin yıl Acılara tutunarak Acı çekmek özgürlükse Özgürüz ikimizde Acılardan arta kalan İşte bu bakışlarmış Buğu diye gözlerinde Gün batımı bulutlarmış. .
Gözler önünde işte Gittikçe arınıyorum kendimden Her giden güzelleşir Gidiyorum güzelleşmek için Unutulsun diye çirkinliklerim Gelecek birisi güzeldir Gelince güzel değil Hele gelmişse çirkin Yaşam, ölüm gelecek diye güzel Ey güzeller güzeli beklediğim Kaç saatim, kaç dakikam ya da saniyem Artık ne gelmek ne de gitmek Yaşamın en zor yanı beklemek Hiçbirimiz beklemedik doğmayı, Doğduğumuzdan beri beklediğimiz ÖLMEK
Monna Rosa, siyah güller, ak güller; Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak. Kanadı kırık kuş merhamet ister; Ah, senin yüzünden kana batacak, Monna Rosa, siyah güller, ak güller!
*
Ulur aya karşı kirli çakallar, Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa. Monna Rosa, bugün bende bir hal var, Yağmur iğri iğri düşer toprağa, Ulur aya karşı kirli çakallar.
Zeytin ağacının karanlığıdır Elindeki elma ile başlayan... Bir yakut yüzükte aydınlanan sır, Sıcak ve minnacık yüzündeki kan, Zeytin ağacının karanlığıdır.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar, Ve vardır her vahşi çiçekte gurur. Bir mumun ardında bekleyen rüzgar, Işıksız ruhumu sallar da durur, Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
Ellerin, ellerin ve parmakların Bir nar çiçeğini eziyor gibi.. Ellerinden belli olur bir kadın. Denizin dibinde geziyor gibi Ellerin, ellerin ve parmakların.
Açma pencereni, perdeleri çek: Monna Rosa, seni görmemeliyim. Bir bakışın ölmem için yetecek; Anla Monna Rosa, ben öteliyim... Açma pencereni, perdeleri çek.
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna; Saat on ikidir, söndü lambalar. Uyu da turnalar gelsin rüyana, Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar; Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna.
*
Akşamları gelir incir kuşları, Konarlar bahçemin incirlerine; Kiminin rengi ak, kiminin sarı. Ah, beni vursalar bir kuş yerine! Akşamları gelir incir kuşları...
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni İncir kuşlarının bakışlarında. Hayatla doldurur bu boş yelkeni O masum bakışlar... Su kenarında Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa: Henüz dinlemedin benden türküler. Benim aşkım uymaz öyle her saza, En güzel şarkıyı bir kurşun söyler... Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak, Meyvalar sabırla olgunlaşırmış. Bir gün gözlerimin ta içine bak: Anlarsın ölüler niçin yaşarmış, Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.
Artık inan bana muhacir kızı, Dinle ve kabul et itirafımı. Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı Alev alev sardı her tarafımı, Artık inan bana muhacir kızı.
Altın bilezikler, o korkulu ten, Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne; Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen, Bir tüy ki, kapalı geceye, güne; Altın bilezikler, o korkulu ten!
*
Monna Rosa, siyah güller, ak güller, Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak. Kanadı kırık kuş merhamet ister; Ah, senin yüzünden kana batacak, Monna Rosa, siyah güller, ak güller!
1952, İlkbahar.
II. ÖLÜM VE ÇERÇEVELER
Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı; Garip bir yolculuk, tren ve Gülce. Bir hançer bölüyor, ah, rüyaları: Bir rüya, bir hançer, bir el; ve, ve, ve...
*
Lambalar yanıyor, hafif ve sarı; Gece kar yağacak sabaha kadar. Toprakta et, kemik çıtırtıları... Yarı ölüleri bir korku tutar Değince bir taşa kafatasları. -Ölüler ki yalnız tırnakları var, Ve yalnız burkulmuş diz kapakları...-
*
Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı, Açıyor elini göğe bir kadın. Uzuyor, uzuyor, uzuyor saçları Uğrunda ölen güzel kızların...
*
Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı; Esmer delikanlı, hatıra ve kan. Yeşil gözlü kızın hıçkırıkları Sızıyor bir kapı aralığından; Lambalar yanıyor, hafif ve sarı.
*
Lambalar yanıyor, hafif ve sarı; Çocuklara açar mağaraları Gün görmemiş kuşlar ve örümcekler. İlan-ı aşk eden dil balıkları Aşina suları çabuk terkeder...
Lambalar yanıyor, hafif ve sarı; Bakıyor ateşe, küle böcekler. Köpekler parçalar kanaryaları Mektupları bir boz ağaç kurdu yer. Baykuşlar ötüyor harabelerde; Yanıyor lambalar, hafif ve sarı. Bir kaza kurşunu bulur her yerde Süvarisiz şaha kalkan atları... Bir ruhun ışığı vardır göklerde, Lambalar yanıyor, hafif ve sarı; Ötüyor baykuşlar harabelerde.
Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı; Titriyor yıldırım düşmüş gibi yer. Bekledi arzuyla karanlıkları Anneler, babalar, erkek kardeşler. Ta içinde duyar ani bir ağrı, Bir hüzün şarkısı tutturur gider Anneler, babalar, erkek kardeşler.
Lambalar yanıyor, hafif ve sarı; Her yatak dopdolu, bir yatak bomboş. Bir neşe şarkısı tutturur gider
Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı; İnce yelkenleri alıyor yeller. Titretir kalpleri ve bayrakları Gemiden toprağa uzanan eller. Lambalar yanıyor, hafif ve sarı, Bir yosun köküne hasret kalacak Gizli hazineler, su yılanları...
İnce yelkenleri alıyor yeller; Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı. Beyaz pelerinli hür tayfaları Kendine bağlıyor siyah kediler; Titriyor gönüller ve kara bayrak, Bir yosun köküne hasret kalacak Gemiden toprağa uzanan eller. Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı.
*
Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı, Garip bir yolculuk, tren ve Gülce. Bölüyor bir hançer, ah, rüyaları: Bir rüya, bir hançer, bir el; ve, ve, ve...
1952, Yaz
III. PİŞMANLIK VE ÇİLELER
Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür; Bir odun parçası aydınlatır ocağı. Anne ateşin önünde perişan, Anne ateşin içinde hür... Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür.
Yağmurlar sırtıyla sırtımın arasındadır; Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın. Bin parçaya böldü beni bir divane sır, Sesi geliyor sesi günahkar çocukların; Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın arasındadır.
Gönüller yanarak kavuşacaktı; Yüzdeki ıstırap, çile ocağı, Onun bu ocakta yanan toprağı, Bir gece rüyamda avuçlarımı yaktı, Gönüller yanarak kavuşacaktı.
Benim gözlerim yeşildir, onun gözleri kara; Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara.
*
Annenin başı elleri arasında, Parmağında aydınlık günlerden kalma yüzük. Bir fotoğraf asılıdır duvarda: Aynaya, geceye, maziye dönük, Annenin başı elleri arasında,
Bir tüfeğin burnu havadadır, Ateş almak üzredir, mermisiz. Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım, Siz beni ne anlarsınız siz! Bir tüfek ateş almak üzredir, mermisiz...
Bir saman çöpüne tutunmuş kızların Eteğini ben çektim. NEyleyim göğsümü kara dağın sert rüzgarı doldurmuş, Annemden ilk sütü Gülce'de içtim. Ankara'ya, çatal dağa biz zindandan gün vurmuş: Az kalsın yerine ben ölecektim Bir saman çöpüne tutunmuş kızların...
Kediler halıları parçalıyor, Kırmızı bir ışık düşüyor yere. Annenin dizinde derman yok, Annenin kafası iki parçadır.
Ateşte sarı gül açan saksılar, Kızarmış bir ekmek gibi duruyor; Kulağıma garip sesler geliyor. Kuş yumurtasından çıkan insanlar Ahırda bir ata eğer vuruyor, Kulağıma garip sesler geliyor.
Ben bir şarkı, ben bir tüyüm; Ben Meryemin yanağındaki tüyüm. Beni bir azizin nefesi uçurur, Kalbimde Allahın elleri durur. Cici ayaklarım iplikle bağlı, Ben onun sılası, kendimin gurbetiyim; Ben bir azizin hasreti, Ben Meryem'in yanağındaki tüyüm.
Benim gözlerim yeşildir, evet evet, onun gözleri kara; Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara...
*
Ocak sönüyor, ateş kül oluyor. Annenin saçları beyaz, Anne saçlarını yoluyor. Ateşin içinde gül açar, servi büyür, ardıç büyür, çocuk büyür; Ocak sönüyor, ateş kül oluyor, Anne ruhunda ruhuma eğiliyor.
Yaralı kuş kanadını ısıtan Bir güneş toprağı yarıp çıkacak. Kadınlar sansa da yaşadığını, Şarkısız kaldıkça yaşamayacak. Kadınları şarkılar, geceler aydınlatır. Kadınları şarkılar, akrepler aydınlatır. Kadınları şarkılar, zehirler aydınlatır...
*
Artık ben gideceğim, ata eğer vuruyorlar. Hatıralarımı birer birer yakacağım. Entarimi parça parça edip Zehirli kirpilere bırakacağım. Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp Göğsüme siyah bir gül takacağım. Batan güne doğru kurşunlar sıkıp Kendimi boşluğa bırakacağım. Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz... Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım, Siz beni ne anlarsınız siz! Artık ben gideceğim atım kişniyor; Bir bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor, Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz, bir deniz; Beni onun gözleri çağırıyor, duramam duramam.
Benim gözlerim yeşildir, ah, onun gözleri kara; Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara...
1952, Güz
VE MONNA ROSA
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi. Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara: Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi. Koyverip telli pullu saçlarımı rüzgara, Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun. Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü; Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun. Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti: Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun, Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü...
Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa; Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar. Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa, İçine gül koyduğum tüfek ölmeğe başlar. Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar. Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağa.
Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır Ve kediler her gece sürünür yastıklara. Denizleri bahtiyar eden günler kısalır; Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara, Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır. Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır.
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık! Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi. Sana da, Monna Rosa, taş bebeği bıraktık, Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi. Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık; Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi... Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim; Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura. Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim, İtimat edeceğim şu belalı yağmura. Ruhuma bayrak yapıp ben teslim edeceğim Asılmış bir adamın iki eli yağmura. Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim.
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni Ve bir şehir yaratmak, ruhundan Gülce diye. Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni Katıvermek sessizce söylenen bir türküye. Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya, Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni.
Sana tavuskuşunun içime girdiğini Son, en son söz olarak söylemek istiyorum. İçime girdiğini, tüyünü yolduğunu Son, en son söz olarak söylemek istiyorum. İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu, Bana da bir çift ak kanat kaldığını Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi. Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara; Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi. Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara. Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
17.04.2006 - 11:29
DİYARBEKİR KÜÇELERİ
UY AMMAN YAR AMMAN
YAR DOLDUR ŞİŞELERİ
SENİN O KAŞIN GÖZÜN
ÖLDÜRÜR NİCELERİ
:))) oğuz aksaç söylüyodu yazayım dedim :)))
15.04.2006 - 18:03
ooo sen bitmişsin...
söndürmeye çalışanların önüne geç...
kim ve ne olursa olsun! ! ! !
14.04.2006 - 18:16
heee olumede gule oynaya giderim diyosun kisaca :))
ya bak nasil anladim ama :))
13.04.2006 - 17:36
cok aciklayici oldu tesekkurler ama zilgit ne demek :))
13.04.2006 - 14:29
hehehe...
komik biri.... sevimli....
iyi birine benziyo tanıyayım daha çok yazıcam..
: :)))
mumları söndürme
11.04.2006 - 23:31
________$$$$$$$$______$$$$$$$$$_________
______$$$$$$$$$$$$__$$$$$$$$$$$$$_______
_____$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$______
_____$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$______
_____$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$______
______$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$_______
________$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$$_________
___________$$$$$$$$$$$$$$$$$____________
_____________$$$$$$$$$$$$$______________
________________$$$$$$$_________________
___$$$___$$$______$$$______$$$___$$$____
__$$$$$_$$$$$_____________$$$$$_$$$$$___
__$$$$$$$$$$$_____________$$$$$$$$$$$___
____$$$$$$$_________________$$$$$$$_____
______$$$_____________________$$$_______
_______$_______________________$________
11.04.2006 - 23:29
mumlar sönmesin lo.....
ne oldu rumuzuna...?
11.04.2006 - 20:57
:)) nick degismis yine ama manasini cozemedim :))
07.04.2006 - 16:30
siirin basinda yazdigini cozemedim :)) anladigim kadariyla mesaj bolumune yazman istendi sende buraya yazmayi tercih ettin :) nasil anladim bak cok sekiyim demi :))
siir icin ayrica tesekkurler sehir demissin ben sehrimden memnunum fazlasiyla :) orada kast edilen hangi sehir bilemicem tabi :)
bende zaten fazla giremiyorum sekilde gordugun gibin..simdi geldim gidiyorum mesela..sende kendine iyi bak arkidis...suziye selam :)) solemesende olur tamam kizma :))
05.04.2006 - 23:43
hadi hadii... :)) yakala görelim bakalım :)) ......... iyi yürekli muuum :)) yakalasan da bişey yapmassın sen :)
kalbin temis :) ........ naaplım:D ben kazandım :)))
05.04.2006 - 19:14
kafamı kırcakmışşş......... :))
05.04.2006 - 16:08
' Anlatsam inanmazlar...
Masal derler...
Masala inanmazlar, sanki hakikati bilirmiş gibi,
sanki hakikatin sırrına ermiş gibi...
Sorarım size, MASALA İNANMAYAN GERÇEĞE İNANIR MI hiç? .. '
.............................................................Zafer Akkaş
Benim ortak olur kendileri :)))
Şimdilik dert ortağım, daha sonra Masal Hastanesi açacaz onla....
Di mi ortak :))
03.04.2006 - 15:57
evet arkidisim fazla giremiyorum nete..ama olsun biliyorum ben vefasiz olamassin sen :)) bak siir gibin oldu :)
sende kendine iyi bak
01.04.2006 - 15:04
üfleyince sönmeyen tek mum! ....
heehee :))) .......................
hep böyle kall :))
(ördek bide) ..... :) anladın sen :)))))))
31.03.2006 - 16:26
uzun zamandir tanidigim ve asla tanidigima pisman olmadigim birisidir o :))
iyki varsin kanki :))
04.02.2006 - 01:43
Kırklardağı'nın yüzü
Karanlık sardı düzü
Ben öleydim Suzi-Suzi
Ziyaret çarptı bizi
Köprüaltı kapkara
Anne gel beni ara
Saçlarım kumlara batmış
Tarak getir de tara
Köprünün orta gözü
Sular apardı düzü
Ben öleydim Suzi-Suzi
Dicle ayırdı bizi...
-aaa başımın etini yedin suzi de suzi :)) :)) heheh :) :) ....
sana keman_cı dan hediye olsun :)
28.01.2006 - 12:53
Mumlar hep yansın olur mu? ...tatlı şey seni görebilelim.... :))
27.01.2006 - 08:09
alışmak sevmekten daha zor geliyor....
kimin şarkısı bilmiyorum ama ben de alıştım buraya.. :))
ne yapacağız....tatlı şey...
seviyorum seni...
ekmeği tuza banıp
banıp yer gibi....
26.01.2006 - 19:31
HAYAT IŞIĞIN HİÇ SÖNMESİN :)))
19.01.2006 - 13:42
Baharda kuşlar gibi geldin kondun dalıma
Susamıştın sevgiye
Çiçekler sundum sana
Seversin diye, Seversin diye
İstemem senden başka birini
Tamamlıyoruz birbirimizi
Kusurumuz sevilmek sevmek olursa
Kusursuz olmaz insan hayata
18.01.2006 - 10:17
Kavuşmak özgürlükse özgürdük ikimizde
Elleri çığlık çığlık yan yana iki dunya
İkimiz iki daldan iki hırçın su gibi akıp gelmiştik
Buluşmuştuk bir kavşakta
Unutmustuk ayrılığı yok saymıştık özlemeyi
Şarkımıza dalmıştık
Mutluluk mavi çocuk oynardı bahçemizde
Acı çekmek özgürlükse
Özgürüz ikimizde
O yuvasız çalıkuşu
Bense kafeste kanarya
O dolaşmış daldan dala
Savurmuş yüreğini
Ben bölmüşüm yüreğimi
Başkaldıran dizeler.
Aramakmış oysa sevmek
Özlemekmiş oysa sevmek
Bulup bulup yitirmekmiş
Düşsel bir oyuncagi.
Yalanmış hepsi yalan
Yalanmış hepsi yalan
Sevmek diye bir şey varmış
Sevmek diye bir şey yokmuş
Acı çektim günlerce
Acı çektim susarak
Şu kısacık konuklukta
Deprem kargaşasında
Yaşadım bir kaç bin yıl
Acılara tutunarak
Acı çekmek özgürlükse
Özgürüz ikimizde
Acılardan arta kalan
İşte bu bakışlarmış
Buğu diye gözlerinde
Gün batımı bulutlarmış.
.
02.01.2006 - 09:49
Gözler önünde işte
Gittikçe arınıyorum kendimden
Her giden güzelleşir
Gidiyorum güzelleşmek için
Unutulsun diye çirkinliklerim
Gelecek birisi güzeldir
Gelince güzel değil
Hele gelmişse çirkin
Yaşam, ölüm gelecek diye güzel
Ey güzeller güzeli beklediğim
Kaç saatim, kaç dakikam ya da saniyem
Artık ne gelmek ne de gitmek
Yaşamın en zor yanı beklemek
Hiçbirimiz beklemedik doğmayı,
Doğduğumuzdan beri beklediğimiz
ÖLMEK
AZİZ NESİN
21.12.2005 - 08:32
Dün denk gelemedik üzüldüm...Doğum günün kutlu olsun...
Bir Doğum Günü İçin
Göklerin yüzü güldü mü
Dünyaya geldiğin zaman?
Azgın sular duruldu mu
Dünyaya geldiğin zaman?
Güneşler gibi tek miydin?
Ay ışığından ak mıydın?
Böyle nazlı çiçek miydin?
Dünyaya geldiğin zaman?
Yıldızlar halin sordu mu?
Bulutlar selam durdu mu?
Yerlerin kalbi vurdu mu?
Dünyaya geldiğin zaman?
Aşkını candan duymuşum,
Canım yoluna koymuşum.
Tam dokuz yaşındaymışım
Dünyaya geldiğin zaman.
Kimbilir nasıl güzeldin,
Göklerden yere süzüldün...
Benim alnıma yazıldın
Dünyaya geldiğin zaman
Sabahattin Ali
16.12.2005 - 13:35
I. AŞK VE ÇİLELER
Monna Rosa, siyah güller, ak güller;
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!
*
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa.
Monna Rosa, bugün bende bir hal var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.
Zeytin ağacının karanlığıdır
Elindeki elma ile başlayan...
Bir yakut yüzükte aydınlanan sır,
Sıcak ve minnacık yüzündeki kan,
Zeytin ağacının karanlığıdır.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur,
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi..
Ellerinden belli olur bir kadın.
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların.
Açma pencereni, perdeleri çek:
Monna Rosa, seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek;
Anla Monna Rosa, ben öteliyim...
Açma pencereni, perdeleri çek.
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna;
Saat on ikidir, söndü lambalar.
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna.
*
Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine;
Kiminin rengi ak, kiminin sarı.
Ah, beni vursalar bir kuş yerine!
Akşamları gelir incir kuşları...
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar... Su kenarında
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa:
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza,
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler...
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak:
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.
Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı,
Artık inan bana muhacir kızı.
Altın bilezikler, o korkulu ten,
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne;
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,
Bir tüy ki, kapalı geceye, güne;
Altın bilezikler, o korkulu ten!
*
Monna Rosa, siyah güller, ak güller,
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!
1952, İlkbahar.
II. ÖLÜM VE ÇERÇEVELER
Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı;
Garip bir yolculuk, tren ve Gülce.
Bir hançer bölüyor, ah, rüyaları:
Bir rüya, bir hançer, bir el; ve, ve, ve...
*
Lambalar yanıyor, hafif ve sarı;
Gece kar yağacak sabaha kadar.
Toprakta et, kemik çıtırtıları...
Yarı ölüleri bir korku tutar
Değince bir taşa kafatasları.
-Ölüler ki yalnız tırnakları var,
Ve yalnız burkulmuş diz kapakları...-
*
Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı,
Açıyor elini göğe bir kadın.
Uzuyor, uzuyor, uzuyor saçları
Uğrunda ölen güzel kızların...
*
Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı;
Esmer delikanlı, hatıra ve kan.
Yeşil gözlü kızın hıçkırıkları
Sızıyor bir kapı aralığından;
Lambalar yanıyor, hafif ve sarı.
*
Lambalar yanıyor, hafif ve sarı;
Çocuklara açar mağaraları
Gün görmemiş kuşlar ve örümcekler.
İlan-ı aşk eden dil balıkları
Aşina suları çabuk terkeder...
Lambalar yanıyor, hafif ve sarı;
Bakıyor ateşe, küle böcekler.
Köpekler parçalar kanaryaları
Mektupları bir boz ağaç kurdu yer.
Baykuşlar ötüyor harabelerde;
Yanıyor lambalar, hafif ve sarı.
Bir kaza kurşunu bulur her yerde
Süvarisiz şaha kalkan atları...
Bir ruhun ışığı vardır göklerde,
Lambalar yanıyor, hafif ve sarı;
Ötüyor baykuşlar harabelerde.
Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı;
Titriyor yıldırım düşmüş gibi yer.
Bekledi arzuyla karanlıkları
Anneler, babalar, erkek kardeşler.
Ta içinde duyar ani bir ağrı,
Bir hüzün şarkısı tutturur gider
Anneler, babalar, erkek kardeşler.
Lambalar yanıyor, hafif ve sarı;
Her yatak dopdolu, bir yatak bomboş.
Bir neşe şarkısı tutturur gider
Birinci, ikinci, üçüncü sarhoş;
Kurşunlar sıkılır göklere doğru,
Serçe yavruları yuvada titrer.
Lambalar yanıyor, hafif ve sarı...
*
Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı;
İnce yelkenleri alıyor yeller.
Titretir kalpleri ve bayrakları
Gemiden toprağa uzanan eller.
Lambalar yanıyor, hafif ve sarı,
Bir yosun köküne hasret kalacak
Gizli hazineler, su yılanları...
İnce yelkenleri alıyor yeller;
Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı.
Beyaz pelerinli hür tayfaları
Kendine bağlıyor siyah kediler;
Titriyor gönüller ve kara bayrak,
Bir yosun köküne hasret kalacak
Gemiden toprağa uzanan eller.
Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı.
*
Bir lamba yanıyor, hafif ve sarı,
Garip bir yolculuk, tren ve Gülce.
Bölüyor bir hançer, ah, rüyaları:
Bir rüya, bir hançer, bir el; ve, ve, ve...
1952, Yaz
III. PİŞMANLIK VE ÇİLELER
Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür;
Bir odun parçası aydınlatır ocağı.
Anne ateşin önünde perişan,
Anne ateşin içinde hür...
Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür.
Yağmurlar sırtıyla sırtımın arasındadır;
Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın.
Bin parçaya böldü beni bir divane sır,
Sesi geliyor sesi günahkar çocukların;
Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın arasındadır.
Gönüller yanarak kavuşacaktı;
Yüzdeki ıstırap, çile ocağı,
Onun bu ocakta yanan toprağı,
Bir gece rüyamda avuçlarımı yaktı,
Gönüller yanarak kavuşacaktı.
Benim gözlerim yeşildir, onun gözleri kara;
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara.
*
Annenin başı elleri arasında,
Parmağında aydınlık günlerden kalma yüzük.
Bir fotoğraf asılıdır duvarda:
Aynaya, geceye, maziye dönük,
Annenin başı elleri arasında,
Bir tüfeğin burnu havadadır,
Ateş almak üzredir, mermisiz.
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
Siz beni ne anlarsınız siz!
Bir tüfek ateş almak üzredir, mermisiz...
Bir saman çöpüne tutunmuş kızların
Eteğini ben çektim.
NEyleyim göğsümü kara dağın sert rüzgarı doldurmuş,
Annemden ilk sütü Gülce'de içtim.
Ankara'ya, çatal dağa biz zindandan gün vurmuş:
Az kalsın yerine ben ölecektim
Bir saman çöpüne tutunmuş kızların...
Kediler halıları parçalıyor,
Kırmızı bir ışık düşüyor yere.
Annenin dizinde derman yok,
Annenin kafası iki parçadır.
Hükmedemiyor insan ruhuna ateş,
Rüzgar hükmedemiyor incecik perdelere;
Kediler halıları parçalıyor.
Ateşte sarı gül açan saksılar,
Kızarmış bir ekmek gibi duruyor;
Kulağıma garip sesler geliyor.
Kuş yumurtasından çıkan insanlar
Ahırda bir ata eğer vuruyor,
Kulağıma garip sesler geliyor.
Ben bir şarkı, ben bir tüyüm;
Ben Meryemin yanağındaki tüyüm.
Beni bir azizin nefesi uçurur,
Kalbimde Allahın elleri durur.
Cici ayaklarım iplikle bağlı,
Ben onun sılası, kendimin gurbetiyim;
Ben bir azizin hasreti,
Ben Meryem'in yanağındaki tüyüm.
Benim gözlerim yeşildir, evet evet, onun gözleri kara;
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara...
*
Ocak sönüyor, ateş kül oluyor.
Annenin saçları beyaz,
Anne saçlarını yoluyor.
Ateşin içinde gül açar, servi büyür, ardıç büyür, çocuk büyür;
Ocak sönüyor, ateş kül oluyor,
Anne ruhunda ruhuma eğiliyor.
Yaralı kuş kanadını ısıtan
Bir güneş toprağı yarıp çıkacak.
Kadınlar sansa da yaşadığını,
Şarkısız kaldıkça yaşamayacak.
Kadınları şarkılar, geceler aydınlatır.
Kadınları şarkılar, akrepler aydınlatır.
Kadınları şarkılar, zehirler aydınlatır...
*
Artık ben gideceğim, ata eğer vuruyorlar.
Hatıralarımı birer birer yakacağım.
Entarimi parça parça edip
Zehirli kirpilere bırakacağım.
Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp
Göğsüme siyah bir gül takacağım.
Batan güne doğru kurşunlar sıkıp
Kendimi boşluğa bırakacağım.
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz...
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
Siz beni ne anlarsınız siz!
Artık ben gideceğim atım kişniyor;
Bir bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor,
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz, bir deniz;
Beni onun gözleri çağırıyor, duramam duramam.
Benim gözlerim yeşildir, ah, onun gözleri kara;
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara...
1952, Güz
VE MONNA ROSA
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara:
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
Koyverip telli pullu saçlarımı rüzgara,
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun.
Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü;
Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun.
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti:
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun,
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü...
Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa;
Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar.
Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa,
İçine gül koyduğum tüfek ölmeğe başlar.
Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar.
Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağa.
Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
Ve kediler her gece sürünür yastıklara.
Denizleri bahtiyar eden günler kısalır;
Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara,
Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır.
Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara
Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır.
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi.
Sana da, Monna Rosa, taş bebeği bıraktık,
Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi.
Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık;
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi...
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim;
Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura.
Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim,
İtimat edeceğim şu belalı yağmura.
Ruhuma bayrak yapıp ben teslim edeceğim
Asılmış bir adamın iki eli yağmura.
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim.
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
Ve bir şehir yaratmak, ruhundan Gülce diye.
Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
Katıvermek sessizce söylenen bir türküye.
Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya,
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni.
Sana tavuskuşunun içime girdiğini
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
İçime girdiğini, tüyünü yolduğunu
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu,
Bana da bir çift ak kanat kaldığını
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara;
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara.
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
1952, Kış (Yılbaşı Gecesi)
Toplam 50 mesaj bulundu