Ali Kocaoğlu - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

Şiir, 1

DENİZ KIZI İÇİN ŞİİRLER

Sen bir deniz kızısın, saçları
Düşlerimin erimince uzayan
Yağmurda kıpırtılı, güneşte gümüşsün
Bir yakamoz ağı, geceyle atılan

Sen bir deniz kızısın, doğanın
Yüzgörümlüğü olsun diye bana sunduğu
Allayıp pulladığı ayışığının
Yelin, terkisine atıp kapıma koyduğu

Sen bir deniz kızısın, yaşamla ölümü
İki kaşının arasında öpüşür buldum
Yaşamı seçtiysem sensin nedeni
Ölümdeki sonsuzluğa seninle erdim...

Şiir, II

Sen yollara yürürsen, çiçekler de yürür
Şaşarım gülüşünün ardından güneş doğmazsa
Bir çocuk, kapıları kırıp kırlara koşmazsa
O ufuk çizgisinin düşüncesiyle özgür

Bedeni ışık olup da yüzüme akan düş
Eğninde samanyolu, ülker, çobanyıldızı
O uzak kıyıların, mersinlerin kızı
Deyin ki, şairin yüreğinde açan bir gülmüş...

Şiir, III

Günlerce gözlerinin aylasında
Dağılıp, devindi bütün biçimler
Kimi bir çocuk sevinci buldum orada
Kimi de uçsuz bucaksız keder

Günlerce gözlerinin aylasında
Dönüp durdum bir gece kelebeği gibi
Kanına sinmek için, o ipek soluğuna
Işığına gömüldüm de yaktım kendimi...

Şiir, IV

Seviyorum, ırmaklar gibi boşanıyor
Bu sözcükler yüreğimden
Deniz oluyor da sonra, köpürüp inleyen
Bütün kıyılarımda saçların uzanıyor

Seviyorum, hiç solmayan bir çiçeğe
Dal olmanın sevincini duyar gibi
Uçsuz bucaksız gökyüzü belki
Senin kanatlandığın bir mavilikte

Seviyorum, bu sevdanın seninle
Bitmeyeceğine inanacak kadar
Yüreğimi dolamadım ki ben telörgülerle
Sen gidersen, sana benzeyenler var...

Şiir, V

Ellerini tutarken kanın sızıyor damarlarıma
Gözlerinle gözlerim arasında incecik bir köprü
Kuruluyor ve üstünde iki yürek düşe kalka
Yürüyor, kirpiklerinin kıvrımlarına düğümlü

Usuldan bir yağmur başlıyor sonra
Bir damla düşüyor aramıza ve giderek bir ırmak
Oluyor da, biz iki ayrı kıyıda
Bakışıp duruyoruz el sallayarak...

Şiir, VI

Bedeninin her noktasından söz alıyorum
Öpmek için, uğurlarken seni ayrılığa
Boğazımdaki taş güle dönüşüyor
Öyle görünüyor, dudaklarımın ucunda

Beni böyle anımsa, böyle düşün istiyorum
Gülümseyen bir adam, ağlar gibi, sarsak
Anla ki, yitik bir ülkeyi korumaya benzer
Bir şairin sevgilisi olmak...

Şiir,VII

Okyanusun taşması bile bir damlanın günahıdır
Ki sen bir ırmaktın yaşamımda
Bütün çelişkilerin barıştığı bir alan
Aykırı bir düş, bütün karabasanlara

Bir çiçeği sıkıştırıp dudağımın ucuna
Tek bir söz söylemeden insanlara seni soruyorum şimdi:
O ki, yürek gönderlerine her sabah çektiğim bayraktır
Ölümden sonra inandığım tek dünya... görmediniz mi?

Şiir, VIII

Seni gülüşü gül olup da açan kız
Uzandığım her kapıda yüzümü saran esinti
Seni, yürüyüşü yağmur, kokusu nergis
Seni, turuncu düş, seni deniz mavisi...

Eksik kalmış tek sözcüğü uzun bir şiirin
Bir dalın açmamış o son tomurcuğu
Yüreğime selamsız sabahsız girdiğin
Belli, geçerek o dikensiz yolu

Seni, yaz günleri topraktan tüten buğu
O bir anlık, bir solukluk yağmurlardan sonra
Seni, sevincin yangını, acının külü
Gittin artık, bu şiirler kaldı bana

Gittin artık, ardında mavi bir tütsü
Saçarak, geniş ufuklarından sonsuzluğun
Ey kara sevdalarımın göçmen kuşu
Diyemem istesem de, seni unuttum...

Şiir, IX

Gene şiirlere dönmeliyim, dargın ve uzak
Bir gülüşü parçalayarak içimde
Yaşamım hep böyle sürüp gidecek
Karşılıksız soruların bildik seyrinde

Gene şiirlere dönmeliyim, yenilmiş
Binlerce kez taşlanmış bir adam olarak
Şiirde kazanan aşkta yitirirmiş
Zar tutanlar gülebilirmiş ancak

Gene şiirlere dönmeliyim, öyle kırgın
Öyle yalnızım ki, sığmıyorum sözcüklere
Gene şiirlere, şiirlere sevgilim
Burgaçlar yaratarak yorgun beynimde...

Şiir, X

Yazıya dökülmemiş masallar, saza vurulmamış türküler gibisin içimde
Unutulmaya yakın, bir köşede saklanan
Uyanılmış düşler gibisin gecenin bir yerinde
Sabah olunca kopuk kopuk anımsanan

Yüreğime oyalar işledi sevdan, turuncu, mavi
İpekten portakallar, deniz köpükleri, ama
Bütün turuncular donuk kırmızıya
Ve bütün maviler mora dönüşüyor şimdi..

Şiir, XI

Yardım et bana, çıkayım bu uçurumdan
Biraz da senin ellerinle kurtulur dünya
Sen beni seversen çocuklar büyür
Karşılık bularak bütün sorularına

Yardım et bana, çok acı çekiyorum
Bu şiir her sözcüğüyle bir yara bende
Nasıl ki, yayından fırlayan ok
Yatağına gerisin geri dönerse

Sensin, sevgilimsin, beni bilirsin
Usandım artık dünyayı sorgulamaktan
Yardım et bana, kendimle barışayım
Kanıtlar devşirerek taştan, topraktan..

Şiir, XII

Şair, sevmedi seni o esmer çiçek
Bu sevdada konuşacak şimdi ne kaldı?
O Havva ki, Adem’i kaburga kemiğinden
Bir kez olsun yaratmadı

Şair, sevmedi seni o esmer çiçek
Bedeni bir taş gibi gömülse de sularına
Boğuldu bütün denizlerinde, bunaldı
Ve birdenbire çekip gitti sonra

Şair, sevmedi seni o esmer çiçek
O aykırı düşlerin senin, soruların gelini
Yitirdi rengini, yadsıdı anlamını artık
Hep kendine bakan bir ayna gibi..

Şiir, XIII

Burada bitiyor bir sevda, yenisi nerde?
başlar; ya da başlar mı bilmem?
Kendi derinliğiyle dolan bir kuyu mu
Yüreğim; kendi boşluğuyla yetinen?

Burada bitiyor bir sevda, ele avuca
Sığmayan kederle, kimi gülüşler ve bir
O kadar da unutulmaya yatkın anılar
Bırakarak geride; belki de birkaç şiir..

Sürüp gidecek yaşamım, kimi yerlerde
Sanki yeniden okur gibi bir romanı
Ve gülümser gibi yine aynı şeylere
Sıkıntılı, dalgın; çoğunlukla acılı.

Burada bitiyor bir sevda, kaldım işte
Yine dağlar, uçurumlar arasında bir başıma.
Burada bitiyor bir sevda, önsöz gibiydi
Bir çağrıydı, daha nice yeni sevdaya...

Şiir, XIV

Onun dolaştığı yollara yağmur yağmasın
Yıllar sonra bulayım ayak izlerini
Onun saçlarını yel savurmasın
Dursun kıvrımları öyle, öptüğüm gibi

Nasıl unuturum ki gülüşü gül olanı
Sevgilimdi, ya da ben öyle sanırdım
O gitti, elimde bir çiçek dağınıklığı
Bütün yolların ucunda kalakaldım.

Deniz, ona çok sevdiğimi söyle
Bir gün gelir de kıyına böyle durursa
Sularını kollarım bil, o ak köpüklerinle
Onu bir de benim için okşa...

Sunu

Ben dünyanın yitiği, yaşamın üveyoğluyum
Acıyım, acıdan da öte bir şeyim belki

Bir kız sevdim gülüşü düşlere akan
Benim dışımdaki her yerden gelirdi sesi

Burgaçlandı birdenbire gözleri- boğuldum..

AHMET ERHAN


EŞSESLİ HÜZÜNLER

I
sen bir bozkır çağında eskilerine bürünememiş
kan revan bir nedenin sonucuydun. rengin
kaç mevsime gebe kaldı kaç deniz büyüttün
eşsesli bir hüzündü gözlerin. haykırışlar içinde boğulurken
can yeleğini kuşanamayan gözlerini kuşatmalara
sürükleyemediysem suç kimin…

esrik yalanların acımasız kızı
seni mevsimler kadar çok sevemedik belki
ve fakat soysuz sevgilerin burukluğu var adreslerinde
raflarda sıkışmış kitaplar kadar asiydin aşklara
havalandırma saati gelip de geçiyor hayatın. sen
esirliğini kabul ettiğin günden bu yana hüzünleri
koruyamıyorum serseri yağmurlardan

kırık enstrümanlardan çıkan seslerle yapılıyor artık
aşklar. bir çobanın yalnızlığı gibi kalsaydım keşke
diyorum bırakıp martıları bırakıp denizleri kentin
sonbaharına çekiliyorsun saçların ıslanıyor

dalları tersine büyüyen ağaçlar var parklarında.
elleri velut aşklar... vivaldi doğuralım istersen ve birkaç
yayımlanmamış şiirden bahsetsin dudaklarımız. ankara
başı vurulmuş bir şehir. çocuklar doğurur belki aşklarımıza
ruhanî müzikler satılıyor varoşların keskin sokaklarında
dişlileri kırılmış girdaplara kapılıyor yüzler. nehirlerini
boşalt gidelim bir kavim büyütür parasız hüzünlere susarız.



II
hangi barok tansıktı bizi soluksuz bir kentin
çıkış kapısına bırakan hangi yamaçtan koptuk da geldik
ve mümkün müydü o gelin gibi
süslediğimiz yolların bakireliği.
okuduğumuz şiirlere hangi yüzümüz daha yakındı.
ucuz adımlar kaldı bize eski mahallelerden. ikinci el
aşklar... son yağmur en çok bizi ıslatamadı

köprüm yıkıldı şiirleri ısıtan iki dudak arasında.
artık yeni kumlar ara nehirlerime.
su simgesini bırakmasın. bırakmasın ayrık bir düşe kendini
bir deli buluşmaydı bize bakan her şey
yüzünde o çok bilinmeyen kelimelerin gölgesi durur hâlâ
devrim'in şiirlerinde öpüşürsek kovmazlar bizi.
hazırlan o zaman ve dudaklarını ıslatmadan öp yeni günü
parmaklarına sıkışsın özlemlerim.

'trenim öldü' diyen şairin yolları var elimde. el değmeden üretilen steril düşlerim.ilk yazda yıkanmadan yenen
akasyaların tadı.martılar, o livingston devrinden artırdığımız göz yaşlarından burcu burcu çoğalan martılar.

su gibi aksın 'nocturne' kulaklarımızda
salına salına yürüyelim sokakları
çoğalırsa da peşimiz sıra çoğalsın yalanlar
sen dününü bir kapta ayrı ısıt yine de
belki ünlemi oluruz bir aşkın ve şiirin
bir güneş yağar şehre
karanlığı aydınlanır içimizin...


III

bir izmarit gibi eziyorum tüm yüzleşmeleri. ellerimde buğulanıyor tüm suretler, şehrin en yüksek yerinde kalıyor gözlerim. sorulmamış hesapların kırıntıları var caddelerde sokaklarda... yapay yüzler yapay sevişmeler ve yapaylığın aslı geziyor her yerde. bir sen kalıyorsun avuçlarımda ısınan, sonbahar sabahına yakışır türkçe yüzünle.

nadasa bıraktım öykümü
uysal bekleyişler isyana sürüklüyor kahramanlarımı
toprak topaklanmış yüzünü seriyor önümüze
kurursak bu güneşte kim sular
sevişmeye ve çoğalmaya aç bedenimizi, yeter mi bir yağmur duası yeniden yeşermek için.

ey isyan!
sende kalsın şair yanım,
sen bırak verilmemiş ne varsa
içimde sorulmamış bütün soruları sen bırak...
bir ömrün soğuk damgasını sen vur kimliklerimize


IV
sebepsiz sonuçlar hanesinde kaldı zaman
sürek avından bu yana acı bir berdevandır
acemi isyanlara bulaşmış
koy beni ömrümün yongası
içinde asılı bir yalnızlık barındıran
bu bedene sığamam artık
koy beni en ince yerinde kalayım zamanın

nadasa bıraktım öykümü
şairliğim yansın istiyorum
aşkın düzensiz fiillerinde yüklem olmak yakışır bu şiire


V
sen bir bozkır çağında eskilerine bürünememiş
kan revan bir nedenin sonucuydun. rengin
kaç mevsime gebe kaldı kaç deniz büyüttün
eşsesli bir hüzündü gözlerin.
haykırışlar içinde boğulurken
can yeleğini kuşanamayan gözlerini kuşatmalara
sürükleyemediysem suç benim

ÖZGÜR ÖZMERAL