'emeksiz bir gün geçirilebilir ama şiirsiz bir gün asla'... C.Baudelaıre
'düş kurarken masumsun..düzenbazlık yaparken değil'
Tom Waits (innocent when you dream)
Waits'e ithafen;
'düş kuralım..masum kalalım' :)
ASIL ADALET
insanlarda tek sıcak kanun üzümden şarap yapmaları kömürden ateş yapmaları öpücüklerden insan yapmalarıdır
insanlarda tek zorlu kanun savaşlarda yoksulluğa karşı kendilerini ayakta tutmaları ölüme karşı yaşamalarıdır
insanlarda tek güzel kanun suyu ışık yapmaları düşü gerçek yapmaları düşmanı kardeş yapmalarıdır
hep var olan kanunlardır bunlar bir çocuğun tâ yüreğinden başlar yayılır, genişler, uzar gider
PAUL ELUARD
... biliyorum! herkes Eluard değil ki... :)
HER KİMSEN! ! !
hep... sevgiyle, öpücüklerden.. çocuk yapılmıyor ki babalar, serhoşken de bırakıyor.. hamile, anneyi..
olsa da, anan, resmi baban,resmi olsun, çok güvenme... piçlik, izafi...
hem; boşuna sevinme! piçlik... benim için, küfür değil ki...
soy dediniz de.. fare; lağımda yaşar, karanlıkta saklanarak, ve pislik içinde... fare işte! soyu belli değil mi?
14şubat 2007 mübin
MIRILDANDIKLARIM
Kırdın mı incittin mi birilerini Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler? Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda? Yeniden düşünmeliyim Dostluklarımı, ilişkilerimi Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı Yitirdim mi yoksa masumiyetimi? Borçlarımı ödedim mi? Doğru seçtim mi soruların fiillerini? Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış, Giysilerim ütülü, odam düzenli mi? Geri verdim mi aldıklarımı: Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları, Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi? Yokladım mı duygularımı Hâlâ sevebiliyor muyum insanları? Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma Ovmalı umutları Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar Gece telefonları, ıssız konuşmalar Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey O kadar çok anlattım ki Kendime kaldım anlatmaktan... Bunaldım kendisiyle boğuşmasını Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan, Ofset duyarlılıklardan Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum 'İçtenliğin' ya da 'dünya görüşünün' kirletmediği Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar Hâlâ bir umut var mıdır Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde Ne çıkmaz sokaktayım ne de mutsuz Sadece rüzgârlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken Kış güneşinin mutlu ettiği bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim Senin ve benim, yani bizim için...
M.Mungan
A TOUT LE MONDE
(HERKESE)
neredeydim, hatırlamıyorum yaşamın bir oyun olduğunu farkettim ne kadar ciddiye aldıysam o kadar zorlaştı kuralları
bedelimin ne oldugunu bilemedim yaşamım gözlerimin önünden geçerken gördüm ki çok az şey başarabilmişim esirgenmiş benden tüm istediklerim.
bunları okurken, bilin ki dostlarim sizinle kalmayı çok isterdim lutfen gülümseyin aklınıza geldiğimde giden sadece bedenim.
tüm dünya! tüm dostalarım! sizi seviyorum ama gitmeliyim
bunlar son sözlerim sonsuza dek tek söyleyebileceğim, ve bu sözler, beni serbest bırakacaklar.
kalbim yaşıyor olsaydı, kesinlikle kırılırdı, biliyorum. ve tüm hatıralarım sizinle kaldı. kalmadı söyleyecek başka bir şeyim.
devam etmek basit bir şeydir geride bırakılanlardır zor olan. bilirsin ki uyuyanlar acı duymaz yaşayanlardır korkan...
:)
http://www.youtube.com/watch? v=b5en2aQAZ1Y
BULVAR İTİ
Ne zaman sevmek desem bir tedirgin bulvar iti
Gecede
Biraz müzik biraz resim ve çok çok resim
Kim sarmalar bu bebeği
Kimler taşır bu ölüyü
Belirsizliğe
Nerelerde kalır gözüm
Nerelerden döner sesim
Bu ne biçim hayvan ki bu
Beslenir acılardan
Tohum atar kuşaklara kan göllerinde
Bu ne biçim oyun ki bu
Gizlenir gölgesine gerçeğin
Mutluluklar aranır ateş çemberlerinde
Bir umarsız bulvar iti vitrin ışıklarında
Anladım ki birdenbire
Kopmuşum toprağımdan
Kopmuşum masallara süt emziren akşamlarımdan
Köklerim orda sızlar
Yapraklarım bulvarda
Resim diye duvarlarda müzik diye ıslıklarda
O çıldırtan deniz orda
Balıklar tablalarda
Özlemek orda kalmış
Özlemi sevmek burada
Ferhat’sa mendil açmış dileniyor
Güvenpark’da
Taradım bütün sözcükleri
Aşka yer yoktu
Bir kaygulu bulvar iti karanlık çıkmazlarda
Her yöne birden koşan üç ayaklı bir geyik
Koşuyordu masallarda
Koşuyordu imgelerde
Başka yer yoktu
Başımdaki ağrı sendin sesimdeki kuşku sen
Ne düşünsem dört boyuttu
Ne ağrısam dört boyut
Kopmak belki bir ülkeydi
Tutkular eski zindan
Herkes kendi bukağnısının tutkulu demircisi
Bu evleri biz mi yaptık bu yolları biz mi çizdik
Ölümlerden biz mi kaçtık biz mi düştük ölümlere
Senleştirip giriyorum koynuna gecelerin
Senleştirip açıyorum gözlerimi sabaha
Bir şey eksik biliyorum
Bir şey artık
Sen değil
Şafak diye söken sendin
Sendin gülen penceremde
Çayımdaki bahçe sendin
İçimdeki bulut sen
İçimdeki kuş sürüsü
Çabamdaki arılardın
Nere gitsem karşımdaydın
Ama sen yoktun
Sen sahi niçin yoktun
Senleştirip biniyordum külüstür taşıtlara
Senleştirip okşuyordum Osmanlı sokakları
Kan bulaşmış caddeleri
Ölülerli alanları
Tepelenmiş çiçekleri
Kanatılmış mavileri
Senleştirip seviyordum bütün çirkinlikleri
Telefonlara sensin diye koşuyordum
Kanıyordum sensin diye karanlık çağrılara
Susuyordum senleştirip kahpelikleri
Nere gitsem karşımdaydın
Ama sen yoktun
Sen sahi niçin yoktun
Duruyordum seni sanıp yangın çığlıklarına
Yaşamak belki buydu belki de öbür yüzü
Unutmaktı belki güzel
Aramaktı belki sevmek
Beklideki varsıllıktı
Kesindeki yoksulluktu
Yitirmek buydu belki
Yakalamak belki bu
Bu kafesi biz süsledik
Biz aldandık bu süslere
İçimdeki sızı sendin yüzümdeki merak sen
Gitmelerden beklediğim
Kalmalardan korktuğum
Nere gitsem karşımdaydın
Ama sen yoktun
Sen sahi niçin yoktun
İki bulvar itiyiz biz
Renklere dolaşmışız
Ağzımızda ölüm tadı
Tüylerimiz kanlı çamur
İkimiz iki yandan bir koca yalnızlığı
Bir amansız şaşkınlığı ikimiz iki yandan
Dolaştırıp duruyoruz eski zamanlar gibi
Müzelik bir inanmanın ören kapılarında
Anlamamak elde değil
Anlamaksa soykırım
Uçup uçup düşmek kalır inanmaklardan
Kelebekler konuyor yaşlı salyangozlara
Ölülerin gölgesinde diriler güneşleniyor
Yakın artık gemileri
Köprüleri atın artık
Kim ne derse desin artık
Vazgeçin onarımdan
Ne seçilen renklerdeyiz
Ne gidilen yerlerde
Danışıklı gözyaşları
Yapmacık mutluluklar
Soykırımsal bir çoğalma
Solucansı bir eşleşme
Bir yanımız doğumevi bir yanımız Hiroşima
İki bulvar itiyiz biz
Koşulların kölesiyiz
Zincir sesi duydukça sızlar bileklerimiz
Bir kenti tanır gibi tanıdım seni ancak
Etim değdi etim
Otuz altı onda yedi
Çok değil
Elini buldu elim
Otuz altı onda yedi
Çok değil
Öptüm seni
Otuz altı onda yedi
Dudaklarından
Bir kenti yaşar gibi yaşadım seni ancak
Yaşamadım kendimi
Ellerin ellerimdeydi ellerin yoktu
Gözlerin gözlerimdeydi gözlerin yoktu
İki portre gibi yan yanaydık albümde
Uykunda sevişmiştin haberin yoktu
Bir kaçağı tanır gibi tanıdım seni ancak
Tanımadım kendimi
Şarkılarda buldum seni
Yitirdim
Yılgılarda buldum seni
Yitirdim
Resimler bir türlü konuşmuyordu
Fotoğraflar kaçıyordu ben yaklaştıkça
Bir yalanı anlar gibi anladım seni ancak
Anlamadım kendimi
Evin de mi yoktu senin sokağında mı
Adresini silip silip yazıyorlardı
Düşlerin Türkçe miydi hotantoca mı
Çince mi arıyordun Eskimoca mı
Herkeste mi arıyordun ne arıyordun
Neden öyle gülüp gülüp yaşlanıyordun
Bir yüzünü buluyordum öbür yüzün yok
Bir çizgini buluyordum öbür çizgin yok
Olgörüp gelmiyordu adın fırçama
Düş müydün düşünce mi
Anlamıyordum
Uzattıkça ellerimi dağılıp gidiyordun
Kendimden korkuyordum
Yoksa yok muydum
Binlerce göz binlerce yüz binlerce biçim
Aradığım yerde yoktun
Sormadığım yerde var
Etimdeki acı sendin
Kanımdaki kuşku sen
Nere gitsem karşımdaydın
Ama sen yoktun
Sen sahi niçin yoktun
Sen
Sahi
Niçin
Yoktun?
Hasan Hüseyin Korkmazgil
YENİDEN DOĞUŞ
tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir seni, kendinde tekrarlayarak çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek
ben bu ayette seni ah çektim, ah ben bu ayette seni ağaca ve suya ve ateşe aşıladım
yaşam belki uzun bir caddedir, her gün filesiyle bir kadının geçtiği yaşam belki bir urgandır, bir adamın daldan kendini astığı yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi şapkasını kaldırarak başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle günaydın diyen
yaşam belki de o tıkalı andır benim bakışımın senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı ve bir duyumsama var bunda benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim.
yalnızlık boyutlarındaki bir odada aşk boyutlarındaki yüreğim kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder saksıda çiçeklerin güzelim yok oluşunu ve senin bahçemize diktiğin fidanı ve bir pencere boyutlarında öten kanarya ötüşlerini
ah... budur benim payıma düşen budur benim payıma düşen benim payıma düşen bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü bir gezintidir
ve ellerini seviyorum diyen sesin hüznünde ölmektir
ellerimi bahçeye dikiyorum yeşereceğim,biliyorum,biliyorum,biliyorum ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda yumurtlayacaklar
küpeler takacağım kulaklarıma ikiz iki kirazdan ve tırnaklarımı papatya çiçeği yapraklarıyla süsleyeceğim bir sokak var orada aynı karışık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla küçük bir kızın masum gülüşlerini düşünüyorlar bir gece rüzgarın bizi alıp götürdüğü.
bir sokak var benim yüreğimin çocukluk mahallesinden çaldığı zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu ve bir oylumla gebe bırakmak bir zamanın kuru çizgisini bilinçli bir simgenin oylumu aynanın konukluğundan dönen
ve böylecedir birisi ölür ve birisi yaşar hiçbir avcı, çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır
ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum okyanusta yaşayan ve yüreğini tahta bir kavalda usul usul çalan küçük hüzünlü bir peri geceleri bir öpücükle ölen ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan
'emeksiz bir gün geçirilebilir ama şiirsiz bir gün asla'...
C.Baudelaıre
'düş kurarken masumsun..düzenbazlık yaparken değil'
Tom Waits (innocent when you dream)
Waits'e ithafen;
'düş kuralım..masum kalalım' :)
ASIL ADALET
insanlarda tek sıcak kanun
üzümden şarap yapmaları
kömürden ateş yapmaları
öpücüklerden insan yapmalarıdır
insanlarda tek zorlu kanun
savaşlarda yoksulluğa karşı
kendilerini ayakta tutmaları
ölüme karşı yaşamalarıdır
insanlarda tek güzel kanun
suyu ışık yapmaları
düşü gerçek yapmaları
düşmanı kardeş yapmalarıdır
hep var olan kanunlardır bunlar
bir çocuğun tâ yüreğinden başlar
yayılır, genişler, uzar gider
PAUL ELUARD
... biliyorum!
herkes Eluard değil ki... :)
HER KİMSEN! ! !
hep...
sevgiyle, öpücüklerden..
çocuk yapılmıyor ki
babalar,
serhoşken de
bırakıyor.. hamile,
anneyi..
olsa da,
anan, resmi
baban,resmi
olsun,
çok güvenme...
piçlik,
izafi...
hem;
boşuna sevinme!
piçlik...
benim için,
küfür değil ki...
soy dediniz de..
fare;
lağımda yaşar,
karanlıkta saklanarak,
ve pislik içinde...
fare işte!
soyu belli değil mi?
14şubat 2007 mübin
MIRILDANDIKLARIM
Kırdın mı incittin mi birilerini
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler?
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
Giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hâlâ sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
Ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
'İçtenliğin' ya da 'dünya görüşünün' kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hâlâ bir umut var mıdır
Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
Ne çıkmaz sokaktayım ne de mutsuz
Sadece rüzgârlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
Kış güneşinin mutlu ettiği bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız
Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim
Senin ve benim, yani bizim için...
M.Mungan
A TOUT LE MONDE
(HERKESE)
neredeydim, hatırlamıyorum
yaşamın bir oyun olduğunu farkettim
ne kadar ciddiye aldıysam
o kadar zorlaştı kuralları
bedelimin ne oldugunu bilemedim
yaşamım gözlerimin önünden geçerken
gördüm ki çok az şey başarabilmişim
esirgenmiş benden tüm istediklerim.
bunları okurken, bilin ki dostlarim
sizinle kalmayı çok isterdim
lutfen gülümseyin aklınıza geldiğimde
giden sadece bedenim.
tüm dünya!
tüm dostalarım!
sizi seviyorum
ama gitmeliyim
bunlar son sözlerim
sonsuza dek tek söyleyebileceğim,
ve bu sözler, beni serbest bırakacaklar.
kalbim yaşıyor olsaydı,
kesinlikle kırılırdı, biliyorum.
ve tüm hatıralarım sizinle kaldı.
kalmadı söyleyecek başka bir şeyim.
devam etmek basit bir şeydir
geride bırakılanlardır zor olan.
bilirsin ki uyuyanlar acı duymaz
yaşayanlardır korkan...
:)
http://www.youtube.com/watch? v=b5en2aQAZ1Y
BULVAR İTİ
Ne zaman sevmek desem bir tedirgin bulvar iti
Gecede
Biraz müzik biraz resim ve çok çok resim
Kim sarmalar bu bebeği
Kimler taşır bu ölüyü
Belirsizliğe
Nerelerde kalır gözüm
Nerelerden döner sesim
Bu ne biçim hayvan ki bu
Beslenir acılardan
Tohum atar kuşaklara kan göllerinde
Bu ne biçim oyun ki bu
Gizlenir gölgesine gerçeğin
Mutluluklar aranır ateş çemberlerinde
Bir umarsız bulvar iti vitrin ışıklarında
Anladım ki birdenbire
Kopmuşum toprağımdan
Kopmuşum masallara süt emziren akşamlarımdan
Köklerim orda sızlar
Yapraklarım bulvarda
Resim diye duvarlarda müzik diye ıslıklarda
O çıldırtan deniz orda
Balıklar tablalarda
Özlemek orda kalmış
Özlemi sevmek burada
Ferhat’sa mendil açmış dileniyor
Güvenpark’da
Taradım bütün sözcükleri
Aşka yer yoktu
Bir kaygulu bulvar iti karanlık çıkmazlarda
Her yöne birden koşan üç ayaklı bir geyik
Koşuyordu masallarda
Koşuyordu imgelerde
Başka yer yoktu
Başımdaki ağrı sendin sesimdeki kuşku sen
Ne düşünsem dört boyuttu
Ne ağrısam dört boyut
Kopmak belki bir ülkeydi
Tutkular eski zindan
Herkes kendi bukağnısının tutkulu demircisi
Bu evleri biz mi yaptık bu yolları biz mi çizdik
Ölümlerden biz mi kaçtık biz mi düştük ölümlere
Senleştirip giriyorum koynuna gecelerin
Senleştirip açıyorum gözlerimi sabaha
Bir şey eksik biliyorum
Bir şey artık
Sen değil
Şafak diye söken sendin
Sendin gülen penceremde
Çayımdaki bahçe sendin
İçimdeki bulut sen
İçimdeki kuş sürüsü
Çabamdaki arılardın
Nere gitsem karşımdaydın
Ama sen yoktun
Sen sahi niçin yoktun
Senleştirip biniyordum külüstür taşıtlara
Senleştirip okşuyordum Osmanlı sokakları
Kan bulaşmış caddeleri
Ölülerli alanları
Tepelenmiş çiçekleri
Kanatılmış mavileri
Senleştirip seviyordum bütün çirkinlikleri
Telefonlara sensin diye koşuyordum
Kanıyordum sensin diye karanlık çağrılara
Susuyordum senleştirip kahpelikleri
Nere gitsem karşımdaydın
Ama sen yoktun
Sen sahi niçin yoktun
Duruyordum seni sanıp yangın çığlıklarına
Yaşamak belki buydu belki de öbür yüzü
Unutmaktı belki güzel
Aramaktı belki sevmek
Beklideki varsıllıktı
Kesindeki yoksulluktu
Yitirmek buydu belki
Yakalamak belki bu
Bu kafesi biz süsledik
Biz aldandık bu süslere
İçimdeki sızı sendin yüzümdeki merak sen
Gitmelerden beklediğim
Kalmalardan korktuğum
Nere gitsem karşımdaydın
Ama sen yoktun
Sen sahi niçin yoktun
İki bulvar itiyiz biz
Renklere dolaşmışız
Ağzımızda ölüm tadı
Tüylerimiz kanlı çamur
İkimiz iki yandan bir koca yalnızlığı
Bir amansız şaşkınlığı ikimiz iki yandan
Dolaştırıp duruyoruz eski zamanlar gibi
Müzelik bir inanmanın ören kapılarında
Anlamamak elde değil
Anlamaksa soykırım
Uçup uçup düşmek kalır inanmaklardan
Kelebekler konuyor yaşlı salyangozlara
Ölülerin gölgesinde diriler güneşleniyor
Yakın artık gemileri
Köprüleri atın artık
Kim ne derse desin artık
Vazgeçin onarımdan
Ne seçilen renklerdeyiz
Ne gidilen yerlerde
Danışıklı gözyaşları
Yapmacık mutluluklar
Soykırımsal bir çoğalma
Solucansı bir eşleşme
Bir yanımız doğumevi bir yanımız Hiroşima
İki bulvar itiyiz biz
Koşulların kölesiyiz
Zincir sesi duydukça sızlar bileklerimiz
Bir kenti tanır gibi tanıdım seni ancak
Etim değdi etim
Otuz altı onda yedi
Çok değil
Elini buldu elim
Otuz altı onda yedi
Çok değil
Öptüm seni
Otuz altı onda yedi
Dudaklarından
Bir kenti yaşar gibi yaşadım seni ancak
Yaşamadım kendimi
Ellerin ellerimdeydi ellerin yoktu
Gözlerin gözlerimdeydi gözlerin yoktu
İki portre gibi yan yanaydık albümde
Uykunda sevişmiştin haberin yoktu
Bir kaçağı tanır gibi tanıdım seni ancak
Tanımadım kendimi
Şarkılarda buldum seni
Yitirdim
Yılgılarda buldum seni
Yitirdim
Resimler bir türlü konuşmuyordu
Fotoğraflar kaçıyordu ben yaklaştıkça
Bir yalanı anlar gibi anladım seni ancak
Anlamadım kendimi
Evin de mi yoktu senin sokağında mı
Adresini silip silip yazıyorlardı
Düşlerin Türkçe miydi hotantoca mı
Çince mi arıyordun Eskimoca mı
Herkeste mi arıyordun ne arıyordun
Neden öyle gülüp gülüp yaşlanıyordun
Bir yüzünü buluyordum öbür yüzün yok
Bir çizgini buluyordum öbür çizgin yok
Olgörüp gelmiyordu adın fırçama
Düş müydün düşünce mi
Anlamıyordum
Uzattıkça ellerimi dağılıp gidiyordun
Kendimden korkuyordum
Yoksa yok muydum
Binlerce göz binlerce yüz binlerce biçim
Aradığım yerde yoktun
Sormadığım yerde var
Etimdeki acı sendin
Kanımdaki kuşku sen
Nere gitsem karşımdaydın
Ama sen yoktun
Sen sahi niçin yoktun
Sen
Sahi
Niçin
Yoktun?
Hasan Hüseyin Korkmazgil
YENİDEN DOĞUŞ
tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir
seni, kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek
ben bu ayette seni ah çektim, ah
ben bu ayette seni
ağaca ve suya ve ateşe aşıladım
yaşam belki
uzun bir caddedir, her gün filesiyle bir kadının geçtiği
yaşam belki
bir urgandır, bir adamın daldan kendini astığı
yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur
yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır
ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi
şapkasını kaldırarak
başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle günaydın diyen
yaşam belki de o tıkalı andır
benim bakışımın senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı
ve bir duyumsama var bunda
benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim.
yalnızlık boyutlarındaki bir odada
aşk boyutlarındaki yüreğim
kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder
saksıda çiçeklerin güzelim yok oluşunu
ve senin bahçemize diktiğin fidanı
ve bir pencere boyutlarında öten
kanarya ötüşlerini
ah...
budur benim payıma düşen
budur benim payıma düşen
benim payıma düşen
bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür
benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette
benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü bir gezintidir
ve ellerini
seviyorum diyen
sesin hüznünde ölmektir
ellerimi bahçeye dikiyorum
yeşereceğim,biliyorum,biliyorum,biliyorum
ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda
yumurtlayacaklar
küpeler takacağım kulaklarıma
ikiz iki kirazdan
ve tırnaklarımı papatya çiçeği yapraklarıyla süsleyeceğim
bir sokak var orada
aynı karışık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla
küçük bir kızın masum gülüşlerini düşünüyorlar
bir gece rüzgarın bizi alıp götürdüğü.
bir sokak var benim yüreğimin
çocukluk mahallesinden çaldığı
zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
ve bir oylumla gebe bırakmak bir zamanın kuru çizgisini
bilinçli bir simgenin oylumu
aynanın konukluğundan dönen
ve böylecedir
birisi ölür
ve birisi yaşar
hiçbir avcı,
çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır
ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
okyanusta yaşayan
ve yüreğini tahta bir kavalda
usul usul çalan
küçük hüzünlü bir peri
geceleri bir öpücükle ölen
ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan
FURUĞ FERRUHZAD