Şebnem Kasapoğlu - Hakkında Yazdığı Tanıtım Y ...

'emeksiz bir gün geçirilebilir ama şiirsiz bir gün asla'...
C.Baudelaıre


'düş kurarken masumsun..düzenbazlık yaparken değil'

Tom Waits (innocent when you dream)

Waits'e ithafen;

'düş kuralım..masum kalalım' :)


ASIL ADALET


insanlarda tek sıcak kanun
üzümden şarap yapmaları
kömürden ateş yapmaları
öpücüklerden insan yapmalarıdır

insanlarda tek zorlu kanun
savaşlarda yoksulluğa karşı
kendilerini ayakta tutmaları
ölüme karşı yaşamalarıdır

insanlarda tek güzel kanun
suyu ışık yapmaları
düşü gerçek yapmaları
düşmanı kardeş yapmalarıdır

hep var olan kanunlardır bunlar
bir çocuğun tâ yüreğinden başlar
yayılır, genişler, uzar gider


PAUL ELUARD

... biliyorum!
herkes Eluard değil ki... :)


HER KİMSEN! ! !


hep...
sevgiyle, öpücüklerden..
çocuk yapılmıyor ki
babalar,
serhoşken de
bırakıyor.. hamile,
anneyi..

olsa da,
anan, resmi
baban,resmi
olsun,
çok güvenme...
piçlik,
izafi...

hem;
boşuna sevinme!
piçlik...
benim için,
küfür değil ki...

soy dediniz de..
fare;
lağımda yaşar,
karanlıkta saklanarak,
ve pislik içinde...
fare işte!
soyu belli değil mi?

14şubat 2007 mübin



MIRILDANDIKLARIM



Kırdın mı incittin mi birilerini
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler?
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
Giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hâlâ sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
Ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
'İçtenliğin' ya da 'dünya görüşünün' kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hâlâ bir umut var mıdır
Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
Ne çıkmaz sokaktayım ne de mutsuz
Sadece rüzgârlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
Kış güneşinin mutlu ettiği bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız
Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim
Senin ve benim, yani bizim için...

M.Mungan


A TOUT LE MONDE

(HERKESE)



neredeydim, hatırlamıyorum
yaşamın bir oyun olduğunu farkettim
ne kadar ciddiye aldıysam
o kadar zorlaştı kuralları

bedelimin ne oldugunu bilemedim
yaşamım gözlerimin önünden geçerken
gördüm ki çok az şey başarabilmişim
esirgenmiş benden tüm istediklerim.

bunları okurken, bilin ki dostlarim
sizinle kalmayı çok isterdim
lutfen gülümseyin aklınıza geldiğimde
giden sadece bedenim.

tüm dünya!
tüm dostalarım!
sizi seviyorum
ama gitmeliyim

bunlar son sözlerim
sonsuza dek tek söyleyebileceğim,
ve bu sözler, beni serbest bırakacaklar.

kalbim yaşıyor olsaydı,
kesinlikle kırılırdı, biliyorum.
ve tüm hatıralarım sizinle kaldı.
kalmadı söyleyecek başka bir şeyim.

devam etmek basit bir şeydir
geride bırakılanlardır zor olan.
bilirsin ki uyuyanlar acı duymaz
yaşayanlardır korkan...

:)

http://www.youtube.com/watch? v=b5en2aQAZ1Y

BULVAR İTİ

Ne zaman sevmek desem bir tedirgin bulvar iti

Gecede

Biraz müzik biraz resim ve çok çok resim

Kim sarmalar bu bebeği

Kimler taşır bu ölüyü

Belirsizliğe



Nerelerde kalır gözüm

Nerelerden döner sesim

Bu ne biçim hayvan ki bu

Beslenir acılardan

Tohum atar kuşaklara kan göllerinde

Bu ne biçim oyun ki bu

Gizlenir gölgesine gerçeğin

Mutluluklar aranır ateş çemberlerinde



Bir umarsız bulvar iti vitrin ışıklarında

Anladım ki birdenbire

Kopmuşum toprağımdan

Kopmuşum masallara süt emziren akşamlarımdan

Köklerim orda sızlar

Yapraklarım bulvarda

Resim diye duvarlarda müzik diye ıslıklarda

O çıldırtan deniz orda

Balıklar tablalarda

Özlemek orda kalmış

Özlemi sevmek burada

Ferhat’sa mendil açmış dileniyor

Güvenpark’da



Taradım bütün sözcükleri

Aşka yer yoktu

Bir kaygulu bulvar iti karanlık çıkmazlarda

Her yöne birden koşan üç ayaklı bir geyik

Koşuyordu masallarda

Koşuyordu imgelerde

Başka yer yoktu



Başımdaki ağrı sendin sesimdeki kuşku sen

Ne düşünsem dört boyuttu

Ne ağrısam dört boyut

Kopmak belki bir ülkeydi

Tutkular eski zindan

Herkes kendi bukağnısının tutkulu demircisi

Bu evleri biz mi yaptık bu yolları biz mi çizdik

Ölümlerden biz mi kaçtık biz mi düştük ölümlere

Senleştirip giriyorum koynuna gecelerin

Senleştirip açıyorum gözlerimi sabaha

Bir şey eksik biliyorum

Bir şey artık

Sen değil

Şafak diye söken sendin

Sendin gülen penceremde

Çayımdaki bahçe sendin

İçimdeki bulut sen

İçimdeki kuş sürüsü

Çabamdaki arılardın

Nere gitsem karşımdaydın

Ama sen yoktun

Sen sahi niçin yoktun



Senleştirip biniyordum külüstür taşıtlara

Senleştirip okşuyordum Osmanlı sokakları

Kan bulaşmış caddeleri

Ölülerli alanları

Tepelenmiş çiçekleri

Kanatılmış mavileri

Senleştirip seviyordum bütün çirkinlikleri

Telefonlara sensin diye koşuyordum

Kanıyordum sensin diye karanlık çağrılara

Susuyordum senleştirip kahpelikleri

Nere gitsem karşımdaydın

Ama sen yoktun

Sen sahi niçin yoktun

Duruyordum seni sanıp yangın çığlıklarına

Yaşamak belki buydu belki de öbür yüzü

Unutmaktı belki güzel

Aramaktı belki sevmek

Beklideki varsıllıktı

Kesindeki yoksulluktu

Yitirmek buydu belki

Yakalamak belki bu

Bu kafesi biz süsledik

Biz aldandık bu süslere

İçimdeki sızı sendin yüzümdeki merak sen

Gitmelerden beklediğim

Kalmalardan korktuğum

Nere gitsem karşımdaydın

Ama sen yoktun

Sen sahi niçin yoktun



İki bulvar itiyiz biz

Renklere dolaşmışız

Ağzımızda ölüm tadı

Tüylerimiz kanlı çamur

İkimiz iki yandan bir koca yalnızlığı

Bir amansız şaşkınlığı ikimiz iki yandan

Dolaştırıp duruyoruz eski zamanlar gibi

Müzelik bir inanmanın ören kapılarında



Anlamamak elde değil

Anlamaksa soykırım

Uçup uçup düşmek kalır inanmaklardan

Kelebekler konuyor yaşlı salyangozlara

Ölülerin gölgesinde diriler güneşleniyor

Yakın artık gemileri

Köprüleri atın artık

Kim ne derse desin artık

Vazgeçin onarımdan

Ne seçilen renklerdeyiz

Ne gidilen yerlerde

Danışıklı gözyaşları

Yapmacık mutluluklar

Soykırımsal bir çoğalma

Solucansı bir eşleşme

Bir yanımız doğumevi bir yanımız Hiroşima

İki bulvar itiyiz biz

Koşulların kölesiyiz

Zincir sesi duydukça sızlar bileklerimiz



Bir kenti tanır gibi tanıdım seni ancak

Etim değdi etim

Otuz altı onda yedi

Çok değil

Elini buldu elim

Otuz altı onda yedi

Çok değil

Öptüm seni

Otuz altı onda yedi

Dudaklarından

Bir kenti yaşar gibi yaşadım seni ancak

Yaşamadım kendimi



Ellerin ellerimdeydi ellerin yoktu

Gözlerin gözlerimdeydi gözlerin yoktu

İki portre gibi yan yanaydık albümde

Uykunda sevişmiştin haberin yoktu

Bir kaçağı tanır gibi tanıdım seni ancak

Tanımadım kendimi



Şarkılarda buldum seni

Yitirdim

Yılgılarda buldum seni

Yitirdim

Resimler bir türlü konuşmuyordu

Fotoğraflar kaçıyordu ben yaklaştıkça

Bir yalanı anlar gibi anladım seni ancak

Anlamadım kendimi

Evin de mi yoktu senin sokağında mı

Adresini silip silip yazıyorlardı

Düşlerin Türkçe miydi hotantoca mı

Çince mi arıyordun Eskimoca mı

Herkeste mi arıyordun ne arıyordun

Neden öyle gülüp gülüp yaşlanıyordun

Bir yüzünü buluyordum öbür yüzün yok

Bir çizgini buluyordum öbür çizgin yok

Olgörüp gelmiyordu adın fırçama

Düş müydün düşünce mi

Anlamıyordum

Uzattıkça ellerimi dağılıp gidiyordun

Kendimden korkuyordum

Yoksa yok muydum



Binlerce göz binlerce yüz binlerce biçim

Aradığım yerde yoktun

Sormadığım yerde var

Etimdeki acı sendin

Kanımdaki kuşku sen

Nere gitsem karşımdaydın

Ama sen yoktun

Sen sahi niçin yoktun



Sen

Sahi

Niçin

Yoktun?

Hasan Hüseyin Korkmazgil



YENİDEN DOĞUŞ

tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir
seni, kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek

ben bu ayette seni ah çektim, ah
ben bu ayette seni
ağaca ve suya ve ateşe aşıladım

yaşam belki
uzun bir caddedir, her gün filesiyle bir kadının geçtiği
yaşam belki
bir urgandır, bir adamın daldan kendini astığı
yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur
yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır
ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi
şapkasını kaldırarak
başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle günaydın diyen

yaşam belki de o tıkalı andır
benim bakışımın senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı
ve bir duyumsama var bunda
benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim.

yalnızlık boyutlarındaki bir odada
aşk boyutlarındaki yüreğim
kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder
saksıda çiçeklerin güzelim yok oluşunu
ve senin bahçemize diktiğin fidanı
ve bir pencere boyutlarında öten
kanarya ötüşlerini

ah...
budur benim payıma düşen
budur benim payıma düşen
benim payıma düşen
bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür
benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette
benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü bir gezintidir

ve ellerini
seviyorum diyen
sesin hüznünde ölmektir

ellerimi bahçeye dikiyorum
yeşereceğim,biliyorum,biliyorum,biliyorum
ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda
yumurtlayacaklar

küpeler takacağım kulaklarıma
ikiz iki kirazdan
ve tırnaklarımı papatya çiçeği yapraklarıyla süsleyeceğim
bir sokak var orada
aynı karışık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla
küçük bir kızın masum gülüşlerini düşünüyorlar
bir gece rüzgarın bizi alıp götürdüğü.

bir sokak var benim yüreğimin
çocukluk mahallesinden çaldığı
zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
ve bir oylumla gebe bırakmak bir zamanın kuru çizgisini
bilinçli bir simgenin oylumu
aynanın konukluğundan dönen

ve böylecedir
birisi ölür
ve birisi yaşar
hiçbir avcı,
çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır

ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
okyanusta yaşayan
ve yüreğini tahta bir kavalda
usul usul çalan
küçük hüzünlü bir peri
geceleri bir öpücükle ölen
ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan

FURUĞ FERRUHZAD