❤ Mutlu ❤ Huzurlu ❤ Bir❤ Yıl ❤ Olsun❤ ღ ღ ❤ ╚ ═ ═ ═ ═ ═ ═ ═ ═ ೋ ღ ❤ ღ ೋ ═ ═ ═ ═ ═ ═ ═ ═ ❤ ღ Güne iyi başla, Üzgün olma, Nefret etme, Aşkı yaşa, Yaşamı sev, Dünü unut, Işığını yansıt, Hayırlı Cumalar Ne olursa olsun gülmeyi unutma... diyerek güzel bir gün ve yeni yaşın sana sağlıklı mutlu vede sevdiklerinle birlikte neşe içinde olması dileğimle
Doğum Gününüzü Candan Kutlarım mutlu olmanı kalben dilerim yeni yaşında mutlulukların en güzelini sevdiklerinizle birlikte siz yaşarsınız, dilerim yüzün hep güler, neşeni hiç yitirmezsin. Sevgi dolu kalman ve mutlu olman dileğiyle. Sevdiklerinizle Nice Güzel Mutlu Yıllara Saygı ve Sevgilerimle. ist dan ahmet
Saat 24.00 Konya yolu Ziya sürükler düşlerini el arabasında yol boyu kim bilir ne düşünür Nerden bileceksin Yatılmaz ki düşüne düşenin
Ziya zulada gizli sevda sofrada ekmek gurbetten gelen haber herkes için Bir şey
Ziya zayi olmuş yaşam Ziya kendinden başka herkes
Karşı Metropolitan otel adını bilir Ziya, birde çöpünü ambalaj türlü zibil aliminyumu peti plastiği hepsi janjanlı Gavurca etiketli
içindekinin tadını bilmez amma ziya bilir ki boşu zulada gizli sevdadır sofrada ekmek
Boşu rızk boşu Allah kerim
Aha ziya karşı metropolitan otel yürü rızkına ekmeğine yürü ziya
Sürükle el arabanı düşlerin gibi karşıya karşı metropolitan otel karşı saltanat Senin devletinse ekmeğin İki devlet arasındaki sınır şimdi Konya yoludur Nereye gitsek sınırlar nereye gitsek kaçak nereye gitsek kaçakçı Kato'dan, kızılgedikten öte kaçağa giderdik Çaya cigaraya Geldik Ankara'ya Bu sefer adımızı koydular KAÇAK ÇÖP AVCISI Dinine yanam vazgeçmiyormuş essahtan huylu huyundan Ya bizde var bir arıza Ya bu töresi batası dünya....
DALDI ZİYA! Çocukken elma çalardım komşunun bahçesinden Kuran kursunda anlatınca hoca hırsızlığın cezası Bilmem kaç bin yıl yanmak diye diri diri gece karabasanlarla uyanır öğrendiğim dualarla yarım yamalak iki rekat namaz kılar af diler ağlardım
Şimdi karşı saltanatın çöplerini çalarken fetva veriyor gene birileri onlar hırsız, onlar tinerci Koca puntolarla yazıyorlar Onlar KAÇAK ÇÖP AVCILARI Belki itikatım sarsıldı büyüdükçe belki açlık pelte etti imanımı Ama hırsızlıksa yaptığım İnanmıyorum yanacağıma Ve deliksiz uyuyorum geceleri Korkmuyorum Gözyaşlarımda kurudu çoktan Gözlerimden aksa aksa bu saatten sonra bir tek isyan akar Ben kaçak çöp avcısıyım ve artık AF DİLEMİYORUM hiç kimseden
Saat 24.00 Karanlık saklar Üstünün başının, ellerinin kirini Ayak kırar kokunu İşte Konya yolu Geç sınırı Yürü karşıya Ziya Senin devletinin sınırları O saltanatın çerine çöpüne kadar
İLK ADIM Ekmek kan pahası Ekmek aslanın ağzında derler Ziya'mın ekmeği Aslanın ağzında değil Bir kara şahin'in tekerlekleri arasında
Bir şahin ki Avını gözetir Daha ilk adımını attığında karşıya Şimşek gibi çarpar
Bir şahin ki Ziya'mın düşleri gibi Çarptı mı durmaz kaçar.
Eyüp Büyüyor eknomi Kalkınıyor ülke Yıllık büyüme hızı %8
Kaat 240a gidiyordu 3 yıl evvel Bugün 80 Yıllık büyüme hızı %8 Yoksullaşma hızı %300 Keşanelerde göbekler Yılda %8 büyürken Barakalarda öfke büyüyor Her yıl %300
Teknoloji gelişiyor, büyüyor dünya Kameralı cep telefonları İnternet Bacaklarındaki kılı Kaymak gibi alan Elektirikli ağdalar Ve bilimum zırzavat
globalleşiyoruz Küçük bir köy oldu amma Eyüp yol parasına kıyıp ta Ankara'ya Geldi geleli bir Kızılay'a inemedi hala
Hiç mi merak etmiyorsun Akşam haberlerini
Kim Kiminle Nerede 'Biz sadece arkadaşız birlikte masum bir akşam yemeği yedik' Hangi medar-ı iftarımız sanatçı Bugün neresinden frikik verecek Ve hangi mert Anadolu delikanlısı kardeşimiz 'Halkım beni bilir reklam için yapıyorsam şerefsizim' diyecek
Yaşamak güzel Eyüp daha ne günler var önünde Çıkacak mısın eyüp yola Tutup çekecek misin ziya'yı kolundan Canın pahası
Sana dokunmayan yılan bin yaşasın Babana bile güvenmeyeceksin Böyle emrediyor efendilerin Allah aşkına Eyüp Sen ne zaman söz dinleyeceksin
Var mı kitabında Ortada bırakıp kaçmak arkadaşını senin yüreğin zaten hiç bomba süsü verilmiş pankart olmadı hep patladı zamanlı zamansız kurtardı ziyayı itin dölü gece Belki Eyüp'ün gözlerini kör etmese... Ayırt edecekti o vurup kaçan jipi Eyüp'ün Şahin gözleri
Demin sofrana ekmek diye götüreceğin gazete Üstüne kefen oldu. Birde kefenin cebi yok derler.
Günler geçiyor Eyüp Şimdi Hangi atık kağıt işçisi Biz ne yapabiliriz ki diye Başını önüne eğip, gözlerini kaçırsa Başımız dimdik senin gözlerinle, gözlerinin içine baka baka seni anlatıyoruz ona Eyüp bire bin katarak
Ve kızıyorsan bire bin kattığımız için Bize mütevazılığı öğütlüyorsan Buna hakkın yok Sen niye mütevazı olmadın Düştüğün isyan toprağında Bire onbin verirken Bedrettin başağım.
dudaklarımdan düşmez bu eskittiğim Endülüs şarkısı bilmem ne zaman dilime düştü ne zaman çınladı kulaklarımda belki bir şalın dalgasında kırmızı bir gülüştü
duydu mu kimse bilmem ben avare avare bu şarkıyı söylerken o kızılda yanan güller bir bir yollara dökülürken topuklar yerlere vurulurken duydu mu Endülüs delisi
ben burda böyle delirirken dudaklarımdan düşmesin bu her gün yenilediğim Endülüs şarkısı kimseler duymasın ben söylerken duyulsun ayak sesleri ve yansın ateşte gülün kırmızısı
KIŞIN BANA YAPTIKLARI… I seni bir boşluğa attım gövdemi başka gövdeler bilmeyecek artık boşluk sesi ol.. hoşluk sesi ol.. sonra dönüp üz beni. yüzüm yüzünü terk edeli kıştı. yeni yeni kıştı. kollarım kendi bacaklarımı sarmıştı. fotoğrafta görünmeyen ışıklar vardı. sandalyenin ucuna oturmuştum. gözlerim bacaklarıma dolanan kollarıma, sonra bacaklarıma, sonra daha uzağa, salondan da uzağa, o yok yere bakıyordu. seni bir boşluğa attım gitmek üzereydim kalktım boşluk sesi ol.. hoşluk sesi ol.. gözlerimdeki ay ışığı gözlerinin körlüğü içindi. II hadi benim umarsızım ben ölmek üzereyim yorgunluğum da öyle sabrımın son parçasını da yedim az önce. hadi benim suskunum geçtiğim yılları yaktım ardımda çocukluğumdan gelirken düştüğüm o keskin virajdan sürüklendiğim bu vakte dek sıkıca tuttuğum kırık dökük inançlarım bile ölmek üzere. hadi benim kırgınım kışın bana yaptıklarından, yazın beni öldüren yıldızlarından sonra yitirdiğim mevsimler değil, vaktim yok, baktığım yerleri yaktım içime ağladığım suları da içtim az önce. III seni şimdi bir yabancı gibi karşıma alıp sanki senden bahsetmiyormuşum gibi yapıp sanki benden bahsetmiyormuşum gibi hatta bir aşktan bahsetmiyormuşum gibi fırtınayı ve huzuru anlatacağım sana yılları ve yolları, limanları ve fırtınayı ve aşkın belki hiç adı geçmeyen kuzeyini aşkın bu kuzeyden nasıl düşürüldüğünü, artık sonsuza dek yitirdiğimizi büyünün bitişini, hiç gerekmeyen yıllarda huzur, çok gereken yıllarda da fırtına nasıl yaşanır onu anlatacağım. seni bir yabancı gibi karşıma alıp bunun dayanıklı bir şey olmadığını sürekli kılınmadığını, çünkü aşkın yapılan bir şey olmadığını, başlangıçta bir melek konduğunu sonunda bir kelebek öldüğünü, yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın bir korkular ve alışkanlıklar bütünü olduğunu, bütün bunları sana nasıl anlatacağım? IV kalbim ölü mevsimler gibisin bir şeyin görünmeyen iyi yanları gibi ama bitti mevsim, bir başka yolcu yok sana fark etmez gibisin. kalbim demir masanın küfü, örtünün yırtığı camın kırığı, patlayan freni hayatımın kalbim, anla, bitti mevsim bir başka yolcu yok sana.
gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine. bilemem, belki bu yüzden ben sana yanlış bir yerden edilmiş bir büyük yemin gibiydim.
beni hep aynı yerimden yaralayan o eve yine de döneyim döneyim istedim.
ah benim sesimle söylesem de, inanmazlar benzemiyor çünkü bir dile.
döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm döndüğüm bu sema sensin. döndüğüm.
sen benim kara ömrüme vuran suyumu harelendiren sevincimdin.
onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
titreme daha fazla kalbim.
bağışla kendini artık onu da, bırak gitsin.
o senin en ezel gününden kaderin sen onu nasılsa bin kere daha seveceksin.
...
bir masal bir taş ağırlığında olabilir mi? olurmuş meğer.
birlikte bir masala inanmak istedim ben seninle,sadece bu. sen beni tek tek bıraktın.
benim artık taş taşıyacak, taş kaldıracak, taş atacak halim mi var!
... BİRHAN KESKİN'in
' y'ol ' adlı kitabın'daki tas parcaları siirinden alıntılar.
MİLONGA.. Ilık süt gibiydin Sen, uf uff.. Benim ağzımda bir zehir vardı, Beni bu dünyaya ağzımda, Hoh, Bu zehirle bıraktığında Ben senin kötü olduğunu, Senin kötü olduğunu Anlamamak için, Çok çalıştım.. Benim seninle ilgili Bildim her şey bir Yalandı. Buna çalıştım.. Tersinden bir adaletsizliği Anlamam gerekti benim, Ve ben Hoh, Ben bunun için bir Afrikalı gibi çalıştım.. Ilık süt gibi, Ilık süt gibi olduğun, Hooohhh, Benim uydurmamdı..
Büyük bir oda. Bahçeye açılan bir pencere Ortada bir masa Yanda bir kapı Daha birkaç şey: Örneğin bir yunus balığı camdan, bir heykel Sabah. Duvarda gün tanrıları Rezneler, sedef otları, küpe çiçekleri görünür pencereden Görünür ama görünmez Yani hiçbir şey yerinde değil pek. Bugün ne?
Salı! O bile yerinde değil Bir bardak, bir sürahi yerinden edilmiştir, nereye koysak Nereye? Bilmem! Bir çıkrık bir zaman dışını kolaçan eder şöyle İyi. Biz buna bir durumun sınırsız gelişimi diyoruz Diyoruz; sanki o her şey kadar bir her şeyi getirir, yığar Çıkrık Bir su gürültüsü, bir pul koleksiyonu, bir duanın yaratılışı duyulur bu ara Duyulmaz ama duyulur Başlar çünkü onlar da; yani pul, su gürültüsü, dua Başlar bir insan gibi; süreyi, düzeni ölümü taşımaya
Sabah. Duvarda gün tanrıları Birinin süresiz terlik giyeceği tutmuştur yukarı katta Aşağıda İskemle gıcırtısı, ayak Tütün kokusu, koku Yaz kelebeği tadında bir soluma Yer değiştirme, kımıltı Tekrar soluma Kadın Sessizlik.
II
Gün ışır iyiden iyiye, odanın orta yerinde bir kayalık Sarı bir kertenkele... onunla her şey bir iki sıçrar, durur Başkaldırır, düşer Bir çorak bağırışı, bir taşın ikiye bölünmesi işitilir. Sonra? Bir su arayışı, bir bozgun... Biz buna benzer her şey diyoruz, her şey her şey her şey Çünkü o, kadın Uzanır, sağar bir yokluğun içinden Gene bir yokluğu sağlar, üşenmez Bir gül çukuru tersine döner, bir alev kıyısı doğurganlaşır Çıkar boş kıyılardan katılaşmış akşamüstleri Böler o bakışları bir sarkaç gibi binlere Ama bir zaman gibi değil, bir sarkaç gibi böler Yani olanlar olmuştur bir kere Bir kartal donakalmıştır sıcaktan. Bir U sesi duyulur Yaratılmaya uygun bir ses, U Uzağa bakar kartal. O kadar bakar ki, bakmaz Taş kesilmiştir taş, boynu ileri düşmüştür Tanrım bize bir salıncak! Çok çabuk geçmek için şu olup bitenleri Bir daha, bir daha, bir daha Unutmak unutmak unutmak Tanrım! Taş kesilmemek için taş Bunu evrenin sonsuzluğu diye yorumlar varlığı olmayan bir söz
Kadınsa kımıldamak ister, olmaz Yer değiştirmek ister, olmaz Solumak birdenbire Gene olmaz Olacak bir şey boşuna aranır, boşuna boşuna boşuna Bir kaya daha çatlar Başlar ufacık taşlar yuvarlanmaya Eser bir silinti, bir sisin dağılışındaki öz Çıkar o yunus balığı, o heykel Yaz kelebeği, kapı Sonra?
III
Sonra ne? Sabah! İyi bir gün başlar ne de olsa Tepeden tırnağa beyazlar giyinmiştir kadın Ne var ki bir kadın gibi değil, bir aşk, bir umut gibi değil Bir aralık gibi durur dünyada İşte bir soru! Okurken elinde tuttuğu; okumaz, gene elinde tuttuğu 'Önce hep gece vardı' diyen bir kitapla Biz buna bir sorunun sınırsız gerilimi diyoruz Diyoruz; çünkü o kadın Ne yapsa, neye uygulansa Bir aralıktır şimdi dünyada Bir aralık, bir aralık! Yıllanmış ağaç kabuklarında bir yara Bir geçit, bir su akıntısı, bir bıçak izi Ve batık gemilerden şimdiye arta kalan Bir batışın korkunç, ama hiç bitmeyecek izlenimi Tanrım ona bir salıncak! Bir gidip bir geliversin diye boşlukta Umutla, erinçle, tutkuyla Kendine kendine kendine katlanarak Hani görmeden daha, bilmeden darıldığı kendine Tanrım Ona bir salıncak! Tam burda Gözlüklü, kış akşamları yüzlü bir bahçıvan Sorar o sokak kedisinin dilindeki hızla Sorar o çiçekleri -bir çiçek olmayan yalnız- sorar sorar sorar Nereye kadar bilinmez Hani bir sormasa... korkunç!
Hani bir çalgıcı vardı, başını çalgısına koymasa uyuyamaz Sonra? Sonra ne? İşte bir çamur gibi sıvanmış odaya Karanlık bir kilisenin İhtiyar zangoçunun ağzıyla Günaydın! İyi bir gün başlar ne de olsa
IV
İyi bir gün başlar. Dünyadayız artık. Dünya! Şu tatlı pencereniz. Sizin. Bunu anlamayacak ne var? Pencere Tanıklık ediyor işte. Gün mavisi bir şey. Tanıklık ediyor Pek açık değil. Değil de... Size. Tanıklık ediyor bir de Bunu evrenin sonsuzluğu diye yanıtlar varlığı olmayan bir söz Yok canım! kimsenin bir şey dediği yok, söylenmiş bazı sözler yaşıyor, o kadar İşte Yaşamış bir kadın yaşıyor orada Yitmek, hani durmadan yitmek, ulaşmak bir aşkınlığa Var ya Orada Tek imge kayalardır, işte orada Yaşar hiç konuşmadıklarınız, işte orada Dışa vurmadıklarınız, şimdi orada Her şey hep kayalardır; otlar da böcekler de, sular da Günler de, zamanlar da -Görünen bir zamandır çünkü orada- Bir el yana düşmemiş, kaldı ki birden havada Değilse bir hareket bu, yalnız orada Orada Bir ayak boyu yerde, bir kadın Bırakılmış gibi yıllarca Tanrım ona bir salıncak! Taş kesilmesin diye taş Donakalmasın diye boşlukta.
Hani o balıkçılla yarışan çaylağa Kırpışan gözleriyle bakan gemici Gibi Baksın o da görmeden Ne çıkar ustaymış, erginmiş uzağı görmekte gözleri.
İstanbul deyince aklıma martı denir Yarısı gümüş, yarısı köpük Yarısı balık yarısı kuş İstanbul deyince aklıma bir masal gelir Bir varmış, bir yokmuş
İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir Anadolu'da toprak damlı bir evde Gülcemal üstüne türküler söylenir Süt akar cümle musluklarından Direklerinde güller tomurcuklanır Anadolu'da toprak damlı bir evde çocukluğum Gülcemalle gider İstanbul'a Gülcemalle gelir
İstanbul deyince aklıma Bir sepet kınalı yapıncak gelir Şehzadebaşı'nda akşam üstü Sepetin üstünde üç tane mum Bir kız yanaşır insafsızca dişi Boyuna bosuna kurban olduğum Kalın dudaklarında yapıncağın balı Tepeden tırnağa arzu dolu Sam yeli söğüt dalı harmandalı Bir şarap mahzeninde doğmuş olmalı Şehzadebaşı'nda akşam üstü Yine zevrak-ı derunum Kırılıp kenara düştü
İstanbul deyince aklıma Kapalıçarşı gelir Dokuzuncu Senfoniyle kolkola Cezayir marşı gelir Dört başı mamur bir gelin odası Haraç mezat satılmakta Bir gelinle güvey eksik yatakta Köşede sedef kakmalı tombul bir ut Tamburi Cemil Bey çalıyor eski plakta Sonra ellerinde şamdanlar nargileler Paslı Acem kılıçları Amerikan kovboyları Eller yukarı
Ne kadar da beyaz elbiseleri Amerikan deniz erleri Kocaman bir papatyadan yolunmuşlar gibi Sütten duru buluttan beyaz Beyazın böylesine ölüm yakışır mı dersin Yakışmaz Ama harbederken onlara Bambaşka elbiseler giydirirler Kan rengi, barut rengi, duman rengi Kin tutar kir tutmaz
İstanbul deyince aklıma Kocaman bir dalyan gelir Kimi paslı bir örümcek ağı gibi Gerinir Beykoz'da Kimi Fenerbahçe'de yan gelir Dalyanda kırk tane Orkinos Kırk değirmen taşı gibi dönmektedir Orkinos dediğin balıkların şahı Orkinos mavzerle gözünden vurulur Denizin içinde ağaçlar devrilir Kan çanağına döner dalyanın yüzü Camgöbeği yeşili bulanır Bir çırpıda kırk Orkinos Reisin sevinçten dili dolanır Bir martı gelir konar direğe Atılan Kolyosu havada yutar Bir başkasını beklemez gider Balıkçı gülümser tatlı tatlı Adı Marikadır bu martının der Her zaman böyle gelir böyle gider
İstanbul deyince aklıma Adalar gelir Dünyanın en kötü Fransızcası orda harcanır Çalımından geçilmez altmışlık madamların Ağzı dili olsa da tenhadaki çamların Görüp göreceği rahmeti anlatsa insanların
İstanbul deyince aklıma kuleler gelir Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır Ama şu Kızkulesinin aklı olsa Galata kulesine varır Bir sürü çocukları olur
Kendisi ile bukadar kolay dalga gecen,alay eden sen ile sohbet etmek sohbeti geyik sohbetlerine tasimakta cok ama cok güzel.Seviyorum dedigim az arkadaslarimdan birisisin.
06.03.2014 - 11:52
Doğum Gününüzü Can-ı Gönülden Kutlar sağlık,sıhhat, huzur ve mutluluk dolu nice nice yıllar dilerim.
Sevgi, Saygı ve Muhabbetle
06.03.2014 - 11:28
❤ Mutlu ❤ Huzurlu ❤ Bir❤ Yıl ❤ Olsun❤ ღ
ღ ❤ ╚ ═ ═ ═ ═ ═ ═ ═ ═ ೋ ღ ❤ ღ ೋ ═ ═ ═ ═ ═ ═ ═ ═ ❤ ღ
Güne iyi başla,
Üzgün olma,
Nefret etme,
Aşkı yaşa,
Yaşamı sev,
Dünü unut,
Işığını yansıt,
Hayırlı Cumalar
Ne olursa olsun gülmeyi unutma... diyerek güzel bir gün ve yeni yaşın sana sağlıklı mutlu vede sevdiklerinle birlikte neşe içinde olması dileğimle
06.03.2013 - 15:43
Sevgili antoloji arkadaşım;
Doğum gününüzü en içten dileklerimle kutlar, yaşam boyu başarı ve mutluluklar dilerim.
Hayat sevgi kadar güzel aşk gibi güçlü olsun..
Doğum gününüzün anısına ** RÜYA ** gibi şiirimin şarkısını aşağıdaki linkten dinlemek ister misiniz?
http://www.ibrahimyilmaz-siirleri.com/bestelenen-1.html
** RÜYA GİBİ **
Rüya gibi uçup bitti
O güzelim mutlu anlar
Bir hayaldi geçip gitti
O sevecen tatlı yıllar.
Mazideki o yıllara
Şöyle dönüp bir baksana
Sarhoş eden duygu gibi
Alır bizi kollarına.
Solmaz denen güzellikler
Hep yalanmış yalan meğer
Hayat denen tüm gerçekler
Bir anlık rüyaymış meğer.
Nerde şimdi nerde kaldı
Yalan olan çocukluğum
Bir yıldızdı kaydı gitti
Aşka kanan o gençliğim.
Kutlu olsun doğum günün
Mutlu olsun melek yüzün
Aşkla gülsün bütün ömrün
Sevip sarsın petek gönlün.
İbrahim Yılmaz
Güfte: İbrahim Yılmaz
Beste:Ersin Kayışlı - Mustafa Açıkgöz
Okuyan: Mustafa Açıkgöz
Not:bu şarkının yasal telif hakları mevcuttur.
Bestekar saygıdeğer Ersin Kayışlı hocama ve şarkıyı okuyan saygıdeğer Mustafa Açıkgöz kardeşime sonsuz teşekkürlerimi sunarım...
Ayrıca ANTOLOJİ sayfamdaki şiirlerimi okuyup yorum yaparsanız çok mutlu olurum.
Tekrar nice mutlu yıllar diler. Akçaydan selam ve sevgilerimi iletiyorum.
İbrahim Yılmaz
06.03.2013 - 08:08
Doğum Gününüzü Candan Kutlarım mutlu olmanı kalben dilerim yeni yaşında mutlulukların en güzelini sevdiklerinizle birlikte siz yaşarsınız, dilerim yüzün hep güler, neşeni hiç yitirmezsin. Sevgi dolu kalman ve mutlu olman dileğiyle. Sevdiklerinizle Nice Güzel Mutlu Yıllara Saygı ve Sevgilerimle. ist dan ahmet
22.09.2012 - 18:42
ZİYA İLE EYÜP
Saat 24.00
Konya yolu
Ziya
sürükler düşlerini el arabasında yol boyu
kim bilir ne düşünür
Nerden bileceksin
Yatılmaz ki düşüne düşenin
Ziya
zulada gizli sevda
sofrada ekmek
gurbetten gelen haber
herkes için Bir şey
Ziya
zayi olmuş yaşam
Ziya kendinden başka herkes
Karşı Metropolitan otel
adını bilir Ziya,
birde çöpünü
ambalaj türlü zibil
aliminyumu
peti
plastiği
hepsi janjanlı Gavurca etiketli
içindekinin tadını bilmez amma ziya
bilir ki boşu
zulada gizli sevdadır
sofrada ekmek
Boşu rızk
boşu Allah kerim
Aha ziya karşı metropolitan otel
yürü rızkına
ekmeğine yürü ziya
Sürükle el arabanı düşlerin gibi karşıya
karşı metropolitan otel
karşı saltanat
Senin devletinse ekmeğin
İki devlet arasındaki sınır
şimdi Konya yoludur
Nereye gitsek sınırlar
nereye gitsek kaçak
nereye gitsek kaçakçı
Kato'dan, kızılgedikten öte
kaçağa giderdik
Çaya cigaraya
Geldik Ankara'ya
Bu sefer adımızı koydular
KAÇAK ÇÖP AVCISI
Dinine yanam
vazgeçmiyormuş essahtan huylu huyundan
Ya bizde var bir arıza
Ya bu töresi batası dünya....
DALDI ZİYA!
Çocukken elma çalardım komşunun bahçesinden
Kuran kursunda anlatınca hoca
hırsızlığın cezası
Bilmem kaç bin yıl yanmak diye diri diri
gece karabasanlarla uyanır
öğrendiğim dualarla yarım yamalak
iki rekat namaz kılar
af diler ağlardım
Şimdi karşı saltanatın çöplerini çalarken
fetva veriyor gene birileri
onlar hırsız,
onlar tinerci
Koca puntolarla yazıyorlar
Onlar KAÇAK ÇÖP AVCILARI
Belki itikatım sarsıldı büyüdükçe
belki açlık pelte etti imanımı
Ama hırsızlıksa yaptığım
İnanmıyorum yanacağıma
Ve deliksiz uyuyorum geceleri
Korkmuyorum
Gözyaşlarımda kurudu çoktan
Gözlerimden aksa aksa
bu saatten sonra
bir tek isyan akar
Ben kaçak çöp avcısıyım
ve artık
AF DİLEMİYORUM hiç kimseden
Saat 24.00
Karanlık saklar
Üstünün başının, ellerinin kirini
Ayak kırar kokunu
İşte Konya yolu
Geç sınırı
Yürü karşıya Ziya
Senin devletinin sınırları
O saltanatın çerine çöpüne kadar
İLK ADIM
Ekmek kan pahası
Ekmek aslanın ağzında derler
Ziya'mın ekmeği
Aslanın ağzında değil
Bir kara şahin'in tekerlekleri arasında
Bir şahin ki
Avını gözetir
Daha ilk adımını attığında karşıya
Şimşek gibi çarpar
Bir şahin ki
Ziya'mın düşleri gibi
Çarptı mı durmaz kaçar.
Eyüp
Büyüyor eknomi
Kalkınıyor ülke
Yıllık büyüme hızı %8
Kaat 240a gidiyordu 3 yıl evvel
Bugün 80
Yıllık büyüme hızı %8
Yoksullaşma hızı %300
Keşanelerde göbekler
Yılda %8 büyürken
Barakalarda öfke büyüyor
Her yıl %300
Teknoloji gelişiyor,
büyüyor dünya
Kameralı cep telefonları
İnternet
Bacaklarındaki kılı
Kaymak gibi alan
Elektirikli ağdalar
Ve bilimum zırzavat
globalleşiyoruz
Küçük bir köy oldu amma
Eyüp yol parasına kıyıp ta
Ankara'ya
Geldi geleli bir Kızılay'a inemedi hala
Hiç mi merak etmiyorsun
Akşam haberlerini
Kim
Kiminle
Nerede
'Biz sadece arkadaşız birlikte masum bir akşam yemeği yedik'
Hangi medar-ı iftarımız sanatçı
Bugün neresinden frikik verecek
Ve hangi mert Anadolu delikanlısı kardeşimiz
'Halkım beni bilir reklam için yapıyorsam
şerefsizim' diyecek
Yaşamak güzel Eyüp
daha ne günler var önünde
Çıkacak mısın eyüp yola
Tutup çekecek misin ziya'yı kolundan
Canın pahası
Sana dokunmayan yılan bin yaşasın
Babana bile güvenmeyeceksin
Böyle emrediyor efendilerin
Allah aşkına Eyüp
Sen ne zaman söz dinleyeceksin
Var mı kitabında
Ortada bırakıp kaçmak arkadaşını
senin yüreğin
zaten hiç bomba süsü verilmiş pankart olmadı
hep patladı
zamanlı zamansız
kurtardı ziyayı
itin dölü gece
Belki Eyüp'ün gözlerini kör etmese...
Ayırt edecekti o vurup kaçan jipi
Eyüp'ün Şahin gözleri
Demin sofrana ekmek diye götüreceğin gazete
Üstüne kefen oldu.
Birde kefenin cebi yok derler.
Günler geçiyor Eyüp
Şimdi
Hangi atık kağıt işçisi
Biz ne yapabiliriz ki diye
Başını önüne eğip, gözlerini kaçırsa
Başımız dimdik
senin gözlerinle, gözlerinin içine baka baka
seni anlatıyoruz ona Eyüp
bire bin katarak
Ve kızıyorsan bire bin kattığımız için
Bize mütevazılığı öğütlüyorsan
Buna hakkın yok
Sen niye mütevazı olmadın
Düştüğün isyan toprağında
Bire onbin verirken Bedrettin başağım.
Ali Mendillioglu
17.08.2012 - 12:31
dudaklarımdan düşmez
bu eskittiğim Endülüs şarkısı
bilmem ne zaman dilime düştü
ne zaman çınladı kulaklarımda
belki bir şalın dalgasında
kırmızı bir gülüştü
duydu mu kimse bilmem
ben avare avare
bu şarkıyı söylerken
o kızılda yanan güller
bir bir yollara dökülürken
topuklar yerlere vurulurken
duydu mu Endülüs delisi
ben burda böyle delirirken
dudaklarımdan düşmesin
bu her gün yenilediğim
Endülüs şarkısı
kimseler duymasın ben söylerken
duyulsun ayak sesleri
ve yansın ateşte gülün kırmızısı
Ali Pektaş
10.08.2012 - 13:38
KIŞIN BANA YAPTIKLARI…
I
seni bir boşluğa attım
gövdemi başka gövdeler bilmeyecek artık
boşluk sesi ol..
hoşluk sesi ol..
sonra dönüp üz beni.
yüzüm yüzünü terk edeli kıştı.
yeni yeni kıştı. kollarım kendi
bacaklarımı sarmıştı. fotoğrafta görünmeyen
ışıklar vardı. sandalyenin ucuna oturmuştum.
gözlerim bacaklarıma dolanan kollarıma,
sonra bacaklarıma, sonra daha uzağa, salondan
da uzağa,
o yok yere bakıyordu.
seni bir boşluğa attım
gitmek üzereydim kalktım
boşluk sesi ol..
hoşluk sesi ol..
gözlerimdeki ay ışığı
gözlerinin körlüğü içindi.
II
hadi benim umarsızım
ben ölmek üzereyim
yorgunluğum da öyle
sabrımın son parçasını da yedim
az önce.
hadi benim suskunum
geçtiğim yılları yaktım ardımda
çocukluğumdan gelirken düştüğüm
o keskin virajdan
sürüklendiğim bu vakte dek
sıkıca tuttuğum
kırık dökük inançlarım bile
ölmek üzere.
hadi benim kırgınım
kışın bana yaptıklarından,
yazın beni öldüren yıldızlarından sonra
yitirdiğim mevsimler değil,
vaktim yok,
baktığım yerleri yaktım
içime ağladığım suları da içtim
az önce.
III
seni şimdi bir yabancı gibi karşıma alıp
sanki senden bahsetmiyormuşum gibi yapıp
sanki benden bahsetmiyormuşum gibi
hatta bir aşktan bahsetmiyormuşum gibi
fırtınayı ve huzuru anlatacağım sana
yılları ve yolları, limanları ve fırtınayı
ve aşkın belki hiç adı geçmeyen kuzeyini
aşkın bu kuzeyden nasıl düşürüldüğünü,
artık sonsuza dek yitirdiğimizi
büyünün bitişini,
hiç gerekmeyen yıllarda huzur,
çok gereken yıllarda da fırtına
nasıl yaşanır onu anlatacağım.
seni bir yabancı gibi karşıma alıp
bunun dayanıklı bir şey olmadığını
sürekli kılınmadığını, çünkü aşkın
yapılan bir şey olmadığını,
başlangıçta bir melek konduğunu
sonunda bir kelebek öldüğünü,
yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın
bir korkular ve alışkanlıklar bütünü
olduğunu,
bütün bunları sana
nasıl anlatacağım?
IV
kalbim
ölü mevsimler gibisin
bir şeyin görünmeyen iyi yanları gibi
ama bitti mevsim,
bir başka yolcu yok sana
fark etmez gibisin.
kalbim
demir masanın küfü, örtünün yırtığı
camın kırığı, patlayan freni hayatımın
kalbim, anla, bitti mevsim
bir başka yolcu yok sana.
BİRHAN KESKİN
12.01.2012 - 20:36
MAVİYE MEKÂN
yolumu kırıp dar odalar içinde kaldım
ipek yolunu serdin sıcak kavrulmuş tenin kaldı
bu kadar güzel durduğun denize baktıkça
kaldı kirpiklerim sırtında yaşanmış günlerin
hangi mavinin avlusunda soluksuz söyle
göster beni bıraktığın bu duvarları ören çakıl taşlarını
talanı görmeden içini okşayan kumları şimdi söyle
şaşıyorum şaşırıyorum
bir göçebe gibi biriktirdiğim koyuna
öylece dolaşıyorum denize dağıtmadan tenine şaşıyorum
güz denizinin sürüklediği kırık hançeri
hiçbir maviye mekân olmadı biliyorum
bunu da biliyorum...
METİN FINDIKÇI
17.05.2010 - 12:02
Sesin dudaklarımda fağfur bir Japon tası,
Uzun saçların, bir yaz yağmurunun teması,
Ellerin, semaverden akan çay kadar ılık...
Sesim odaya giren bir serçe kadar ürkek.
Ellerim, açık kalan panjuru gösterecek
Ve saçım, gözlerimin içi gibi karanlık.
Yağmur gibi doldursan odayı sözlerinle
İçinden konuşacak aynalar gözlerinle,
Ve gün avuçlarından kayan gümüş bir balık.
Bir koltuğa sinecek sıcaklığın derinden.
Girecek yaklaşınca başın, kirpiklerinden
Gözlerime ağaçlı bir yol gibi ayrılık.
Sabri Esat Siyavuşg
28.04.2010 - 12:58
Tas Parcalari
ey hayat dedikleri büyük kusur.
ey kimselere değişmediğim
ayrılığın neden bunca ağır?
hani adalet?
bir kasımdan öteki kasıma
bir yanım kör bir yanım sağır
...
dünya ne ki sevgilim?
benim sana yaptığım kubbe yanında.
düşsün, olsun, bırak,
içinde yıldızlar patlıyor.
kolaydır inanmak kadar inanmamak da.
ister sal kendini dünyaya, ister kal yanımda
her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni
yoluna baş koymak diyoruz
biz barbarlar buna.
...
Sözde kalır sevgilim
Sözde kalır bütün sözler
Aşk çünkü, aşk çünkü kendine
Bir yol, bir ideoloji ister.
Bilirim, çöl rüzgarında çalıdır bazı yaşlar.
Sen sevgilim ilerde, biraz daha ilerde
Bir tarihe başlayacaksın, orası işte
Benim tarihimle başlar.
Ve say, geriye doğru,
tek tek
Sende kalsın şimdi al bu taşlar.
...
ben başka bir şey olmak istemem
istemedim başka şey.
sabırla sevgilim sabırla
acılarımız eşitlensin bu şehirde
diye diye.
bu şehirde etten geçip kalbe erişene dek sabırla. tek, sabırla.
kaç kişi var bu şehirde ruhunu sana kubbe, etmiş?
büyük keder içerirmiş, gördüm, anladım
etten geçip aşka varanın sevgisi.
bunun yanında sevgilim unun yanında etin ihaneti,
kısaca
hiçbir şeydir.
şimdi bir masaldan bir peri
sessizce dinlesin beni,
alsın yorgun başımı
alsın cümlemi usulca kalbine koysun.
benim cümle taşıyacak halim yok.
...
en acısını sevgilim
en acısını tadayım istedin:
en acısı buydu.
omurgamı aldın benim.
omurgamı aldın.
omurgamı aldın.
omurgamı.
niye?
...
gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum
yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.
bilemem,
belki bu yüzden
ben sana yanlış bir yerden edilmiş
bir büyük yemin gibiydim.
beni hep aynı yerimden yaralayan o eve
yine de döneyim döneyim istedim.
ah benim sesimle
söylesem de, inanmazlar
benzemiyor çünkü bir dile.
döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm
döndüğüm bu sema sensin. döndüğüm.
sen benim kara ömrüme vuran
suyumu harelendiren sevincimdin.
onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
titreme daha fazla kalbim.
bağışla kendini artık onu da,
bırak gitsin.
o senin en ezel gününden kaderin
sen onu nasılsa bin kere daha seveceksin.
...
bir masal bir taş ağırlığında olabilir mi?
olurmuş meğer.
birlikte bir masala inanmak istedim
ben seninle,sadece bu.
sen beni tek
tek
bıraktın.
benim artık taş taşıyacak,
taş kaldıracak, taş atacak
halim mi var!
...
BİRHAN KESKİN'in
' y'ol ' adlı kitabın'daki tas parcaları siirinden alıntılar.
23.04.2010 - 19:37
MİLONGA..
Ilık süt gibiydin
Sen, uf uff..
Benim ağzımda bir zehir vardı,
Beni bu dünyaya ağzımda,
Hoh,
Bu zehirle bıraktığında
Ben senin kötü olduğunu,
Senin kötü olduğunu
Anlamamak için,
Çok çalıştım..
Benim seninle ilgili
Bildim her şey bir
Yalandı. Buna çalıştım..
Tersinden bir adaletsizliği
Anlamam gerekti benim,
Ve ben
Hoh,
Ben bunun için bir Afrikalı gibi çalıştım..
Ilık süt gibi,
Ilık süt gibi olduğun,
Hooohhh,
Benim uydurmamdı..
BİRHAN KESKİN
28.03.2010 - 14:34
SALINCAK
I
Büyük bir oda. Bahçeye açılan bir pencere
Ortada bir masa
Yanda bir kapı
Daha birkaç şey: Örneğin bir yunus balığı camdan, bir heykel
Sabah. Duvarda gün tanrıları
Rezneler, sedef otları, küpe çiçekleri görünür pencereden
Görünür ama görünmez
Yani hiçbir şey yerinde değil pek. Bugün ne?
Salı! O bile yerinde değil
Bir bardak, bir sürahi yerinden edilmiştir, nereye koysak
Nereye?
Bilmem!
Bir çıkrık bir zaman dışını kolaçan eder şöyle
İyi. Biz buna bir durumun sınırsız gelişimi diyoruz
Diyoruz; sanki o her şey kadar bir her şeyi getirir, yığar
Çıkrık
Bir su gürültüsü, bir pul koleksiyonu, bir duanın yaratılışı duyulur bu ara
Duyulmaz ama duyulur
Başlar çünkü onlar da; yani pul, su gürültüsü, dua
Başlar bir insan gibi; süreyi, düzeni ölümü taşımaya
Sabah. Duvarda gün tanrıları
Birinin süresiz terlik giyeceği tutmuştur yukarı katta
Aşağıda
İskemle gıcırtısı, ayak
Tütün kokusu, koku
Yaz kelebeği tadında bir soluma
Yer değiştirme, kımıltı
Tekrar soluma
Kadın
Sessizlik.
II
Gün ışır iyiden iyiye, odanın orta yerinde bir kayalık
Sarı bir kertenkele... onunla her şey bir iki sıçrar, durur
Başkaldırır, düşer
Bir çorak bağırışı, bir taşın ikiye bölünmesi işitilir. Sonra?
Bir su arayışı, bir bozgun... Biz buna benzer her şey diyoruz, her şey her şey
her şey
Çünkü o, kadın
Uzanır, sağar bir yokluğun içinden
Gene bir yokluğu sağlar, üşenmez
Bir gül çukuru tersine döner, bir alev kıyısı doğurganlaşır
Çıkar boş kıyılardan katılaşmış akşamüstleri
Böler o bakışları bir sarkaç gibi binlere
Ama bir zaman gibi değil, bir sarkaç gibi böler
Yani olanlar olmuştur bir kere
Bir kartal donakalmıştır sıcaktan. Bir U sesi duyulur
Yaratılmaya uygun bir ses, U
Uzağa bakar kartal. O kadar bakar ki, bakmaz
Taş kesilmiştir taş, boynu ileri düşmüştür
Tanrım bize bir salıncak!
Çok çabuk geçmek için şu olup bitenleri
Bir daha, bir daha, bir daha
Unutmak unutmak unutmak
Tanrım!
Taş kesilmemek için taş
Bunu evrenin sonsuzluğu diye yorumlar varlığı olmayan bir söz
Kadınsa kımıldamak ister, olmaz
Yer değiştirmek ister, olmaz
Solumak birdenbire
Gene olmaz
Olacak bir şey boşuna aranır, boşuna boşuna boşuna
Bir kaya daha çatlar
Başlar ufacık taşlar yuvarlanmaya
Eser bir silinti, bir sisin dağılışındaki öz
Çıkar o yunus balığı, o heykel
Yaz kelebeği, kapı
Sonra?
III
Sonra ne? Sabah! İyi bir gün başlar ne de olsa
Tepeden tırnağa beyazlar giyinmiştir kadın
Ne var ki bir kadın gibi değil, bir aşk, bir umut gibi değil
Bir aralık gibi durur dünyada
İşte bir soru!
Okurken elinde tuttuğu; okumaz, gene elinde tuttuğu
'Önce hep gece vardı' diyen bir kitapla
Biz buna bir sorunun sınırsız gerilimi diyoruz
Diyoruz; çünkü o kadın
Ne yapsa, neye uygulansa
Bir aralıktır şimdi dünyada
Bir aralık, bir aralık!
Yıllanmış ağaç kabuklarında bir yara
Bir geçit, bir su akıntısı, bir bıçak izi
Ve batık gemilerden şimdiye arta kalan
Bir batışın korkunç, ama hiç bitmeyecek izlenimi
Tanrım ona bir salıncak!
Bir gidip bir geliversin diye boşlukta
Umutla, erinçle, tutkuyla
Kendine kendine kendine katlanarak
Hani görmeden daha, bilmeden darıldığı kendine
Tanrım
Ona bir salıncak!
Tam burda
Gözlüklü, kış akşamları yüzlü bir bahçıvan
Sorar o sokak kedisinin dilindeki hızla
Sorar o çiçekleri -bir çiçek olmayan yalnız- sorar sorar sorar
Nereye kadar bilinmez
Hani bir sormasa... korkunç!
Hani bir çalgıcı vardı, başını çalgısına koymasa uyuyamaz
Sonra?
Sonra ne? İşte bir çamur gibi sıvanmış odaya
Karanlık bir kilisenin
İhtiyar zangoçunun ağzıyla
Günaydın!
İyi bir gün başlar ne de olsa
IV
İyi bir gün başlar. Dünyadayız artık. Dünya!
Şu tatlı pencereniz. Sizin. Bunu anlamayacak ne var? Pencere
Tanıklık ediyor işte. Gün mavisi bir şey. Tanıklık ediyor
Pek açık değil. Değil de... Size. Tanıklık ediyor bir de
Bunu evrenin sonsuzluğu diye yanıtlar varlığı olmayan bir söz
Yok canım! kimsenin bir şey dediği yok, söylenmiş bazı sözler yaşıyor, o kadar
İşte
Yaşamış bir kadın yaşıyor orada
Yitmek, hani durmadan yitmek, ulaşmak bir aşkınlığa
Var ya
Orada
Tek imge kayalardır, işte orada
Yaşar hiç konuşmadıklarınız, işte orada
Dışa vurmadıklarınız, şimdi orada
Her şey hep kayalardır; otlar da böcekler de, sular da
Günler de, zamanlar da
-Görünen bir zamandır çünkü orada-
Bir el yana düşmemiş, kaldı ki birden havada
Değilse bir hareket bu, yalnız orada
Orada
Bir ayak boyu yerde, bir kadın
Bırakılmış gibi yıllarca
Tanrım ona bir salıncak!
Taş kesilmesin diye taş
Donakalmasın diye boşlukta.
Hani o balıkçılla yarışan çaylağa
Kırpışan gözleriyle bakan gemici
Gibi
Baksın o da görmeden
Ne çıkar ustaymış, erginmiş uzağı görmekte gözleri.
Tanrım size bir salıncak!
EDİP CANSEVER
27.03.2010 - 23:58
KAYBOLANLAR İÇİN
YANIP DURMA AYİNİ
Necat’a gülümseyerek
Ey ölümden ve hayattan olma çocuk
Suna’yı ve denizi bildin
Şimdi bir başka soru bul kendine
bir yakamoz neden durup durup bir dubayı kovalar
gibi örneğin,
Ölümden ve hayattan çok bahsettik
suskun, ağızsız, sözsüz
ilahi bir koronun gülümsemesini istiyorum ben
yerli yersiz
hem neden küçük bir gülümseme için
büyük espriler gerekli bize
ve neden cinnet beşinci kattayken yakalar insanı
ve bu mermer insanlar nasıl olur da
romatizmadan bahsederler?
Ey ölümden ve hayattan olma çocuk
hüt hüt kuşunu ve gözyaşını bildin
peki, niçin bir new york bulur kendine
tatar çağrışımlı ve balkonlu kızlar
saçlarını taşırken çınaraltının serin sabahlarına
ve bir şairin yüzüne niçin kurtlar iner her akşam
durup dururken bir koridor ıssızlığına...
Birhan Keskin
16.01.2010 - 23:45
İstanbul Destanı
İstanbul deyince aklıma martı denir
Yarısı gümüş, yarısı köpük
Yarısı balık yarısı kuş
İstanbul deyince aklıma bir masal gelir
Bir varmış, bir yokmuş
İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir
Anadolu'da toprak damlı bir evde
Gülcemal üstüne türküler söylenir
Süt akar cümle musluklarından
Direklerinde güller tomurcuklanır
Anadolu'da toprak damlı bir evde çocukluğum
Gülcemalle gider İstanbul'a
Gülcemalle gelir
İstanbul deyince aklıma
Bir sepet kınalı yapıncak gelir
Şehzadebaşı'nda akşam üstü
Sepetin üstünde üç tane mum
Bir kız yanaşır insafsızca dişi
Boyuna bosuna kurban olduğum
Kalın dudaklarında yapıncağın balı
Tepeden tırnağa arzu dolu
Sam yeli söğüt dalı harmandalı
Bir şarap mahzeninde doğmuş olmalı
Şehzadebaşı'nda akşam üstü
Yine zevrak-ı derunum
Kırılıp kenara düştü
İstanbul deyince aklıma Kapalıçarşı gelir
Dokuzuncu Senfoniyle kolkola
Cezayir marşı gelir
Dört başı mamur bir gelin odası
Haraç mezat satılmakta
Bir gelinle güvey eksik yatakta
Köşede sedef kakmalı tombul bir ut
Tamburi Cemil Bey çalıyor eski plakta
Sonra ellerinde şamdanlar nargileler
Paslı Acem kılıçları
Amerikan kovboyları
Eller yukarı
Ne kadar da beyaz elbiseleri
Amerikan deniz erleri
Kocaman bir papatyadan yolunmuşlar gibi
Sütten duru buluttan beyaz
Beyazın böylesine ölüm yakışır mı dersin
Yakışmaz
Ama harbederken onlara
Bambaşka elbiseler giydirirler
Kan rengi, barut rengi, duman rengi
Kin tutar kir tutmaz
İstanbul deyince aklıma
Kocaman bir dalyan gelir
Kimi paslı bir örümcek ağı gibi
Gerinir Beykoz'da
Kimi Fenerbahçe'de yan gelir
Dalyanda kırk tane Orkinos
Kırk değirmen taşı gibi dönmektedir
Orkinos dediğin balıkların şahı Orkinos mavzerle gözünden vurulur
Denizin içinde ağaçlar devrilir
Kan çanağına döner dalyanın yüzü
Camgöbeği yeşili bulanır
Bir çırpıda kırk Orkinos
Reisin sevinçten dili dolanır
Bir martı gelir konar direğe
Atılan Kolyosu havada yutar
Bir başkasını beklemez gider
Balıkçı gülümser tatlı tatlı
Adı Marikadır bu martının der
Her zaman böyle gelir böyle gider
İstanbul deyince aklıma Adalar gelir
Dünyanın en kötü Fransızcası orda harcanır
Çalımından geçilmez altmışlık madamların
Ağzı dili olsa da tenhadaki çamların
Görüp göreceği rahmeti anlatsa insanların
İstanbul deyince aklıma kuleler gelir
Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır
Ama şu Kızkulesinin aklı olsa
Galata kulesine varır
Bir sürü çocukları olur
..........
..........
Bedri Rahmi Eyüboğlu
08.12.2009 - 11:49
Bir Seyit Pelitli siiride benden
cesetlerin omuzlarında ki cenaze
hiç bir yolculuk sırtlamaz bizi
çoktan kesilmiş biletimiz
öyle kaldık
adsız ve makyajsız iki duvar gibi birbirimizin karşısında
kimse ağlamıyordu bizden başka
kimse sırtını da vermedi
ve hayat öldü
biz neyi bekliyoruz ki şimdi
bir su çarpsa yıkılacağız
bir rüzgar esse
bir çocuk düşse birimizin dibinde
ki
biz bağışlanamayacak hayatlar taşıyoruz saklımızda
bizim sırrımız bu
kalın kara kalemle
acıların altını çiziyor tanrı
ve hakkımızda okunan kocaman bir yalandır
kırık niyetler
örselenmiş takvimler çivilenmiş göğsümüze
ve her şeye rağmen
kimsenin erişemeyeceği bir göğe kadar uzanıyoruz
ve hayat öldü
kanımızın serinliği bundan
ve
hayat
öldü
aralık/09
Seyit PELİTLİ
04.11.2009 - 13:08
Kendisi ile bukadar kolay dalga gecen,alay eden sen ile sohbet etmek sohbeti geyik sohbetlerine tasimakta cok ama cok güzel.Seviyorum dedigim az arkadaslarimdan birisisin.
Toplam 16 mesaj bulundu