Emek vardı ne zamandır, daha sevginin esemesi yokken Cesur yüreklerin ürettiği, alev kadar kanlı, denizler kadar terlemiş Ekmeği, buğusunda vaftiz eden, Masum, üretken, ilahi..
Eceli ile susuzluğunu gideren Cami ile kavgalı bir can yoldaşım olmadı hiçbir zaman Ellerim soğuk metalden üretilmiş kadar mekanik, anlamsız, hissiz. Lanetler ezberliyorum hala içimdeki ölümsüzlük tanrısına İçimdeki tanrı da ölebilir mi? Mabet sandığım büyük denizde öldüğüm gün gibi.
Atlas bir kumaş mı seriliydi büyük denizin yüzeyine Cesaretin adını illa ben mi koymalıyım “ilk karşılaşma” diye Eski bir ahitten öğrenmiştim, senin uzağını özlemeyi Lerzan bir tanrının, içimdeki tanrı ile sevişirken ölmesi Ellerini tutmamdan mıdır küçük denizde. Meleğin saflığı ve tanrının açık sözlülüğü müdür öldüren…? ? ? ._._._._._._._._._._._._._._._._._._._._._ Kızılın en kızılı alevler Ve yangınlar arasında Sırtımızda İki solukluk zamanda Alınabilecek ne varsa -anılarımız ve düşlerimiz yüreğimize çapraz çekili makineli tüfekleri ve kulaklarımızda havan sesleriyle bırakıp kaçarken kendimizi savaş meydanında bilemedik ölümden kaçışımız ölüme koşuşumuzdu ‘kendimiz’siz. Bilemedik Havanlarla havaya uçurulan Anılarımız ve düşlerimizdi Sırtımızda sandığımız Ama Son gözyaşı damlamızda Kaçırmayı başardık kinimizi Şimdi naylon evlerde Büyüyüp serpilen o. şimdi gözlerimizden bebelerimize emzirdiğimiz o. yağmuruysa kara kış ayazında tavanda buğu soluğumuz …. evet, boşaltıldı köyümüz evet, birer boşaltılmış köy içimiz ama şu çocuk var ya şu çocuk damarında kin dolanan şu çocuk umudumuz bekle ey savaş ağası bekle ey burjuva bekleyin kan içiciler hesabımız var ve sen tarih bekle sayfalarına yazılacak daha çok şey var ateş kızıllığından kan kızıllığına…..
Emek vardı ne zamandır, daha sevginin esemesi yokken
Cesur yüreklerin ürettiği, alev kadar kanlı, denizler kadar terlemiş
Ekmeği, buğusunda vaftiz eden,
Masum, üretken, ilahi..
Eceli ile susuzluğunu gideren
Cami ile kavgalı bir can yoldaşım olmadı hiçbir zaman
Ellerim soğuk metalden üretilmiş kadar mekanik, anlamsız, hissiz.
Lanetler ezberliyorum hala içimdeki ölümsüzlük tanrısına
İçimdeki tanrı da ölebilir mi?
Mabet sandığım büyük denizde öldüğüm gün gibi.
Atlas bir kumaş mı seriliydi büyük denizin yüzeyine
Cesaretin adını illa ben mi koymalıyım “ilk karşılaşma” diye
Eski bir ahitten öğrenmiştim, senin uzağını özlemeyi
Lerzan bir tanrının, içimdeki tanrı ile sevişirken ölmesi
Ellerini tutmamdan mıdır küçük denizde.
Meleğin saflığı ve tanrının açık sözlülüğü müdür öldüren…? ? ?
._._._._._._._._._._._._._._._._._._._._._
Kızılın en kızılı alevler
Ve yangınlar arasında
Sırtımızda
İki solukluk zamanda
Alınabilecek ne varsa
-anılarımız ve düşlerimiz
yüreğimize çapraz çekili
makineli tüfekleri
ve kulaklarımızda
havan sesleriyle
bırakıp kaçarken kendimizi
savaş meydanında
bilemedik
ölümden kaçışımız
ölüme koşuşumuzdu ‘kendimiz’siz.
Bilemedik
Havanlarla havaya uçurulan
Anılarımız ve düşlerimizdi
Sırtımızda sandığımız
Ama
Son gözyaşı damlamızda
Kaçırmayı başardık kinimizi
Şimdi naylon evlerde
Büyüyüp serpilen
o.
şimdi gözlerimizden
bebelerimize emzirdiğimiz
o.
yağmuruysa
kara kış ayazında
tavanda buğu
soluğumuz
….
evet, boşaltıldı köyümüz
evet, birer boşaltılmış köy içimiz
ama şu çocuk
var ya şu çocuk
damarında kin dolanan şu çocuk
umudumuz
bekle ey savaş ağası
bekle ey burjuva
bekleyin kan içiciler
hesabımız var
ve sen tarih
bekle
sayfalarına yazılacak
daha çok şey var
ateş kızıllığından
kan kızıllığına…..
.....................................................