AK-ŞEMS-ED-DİN (DİNİN AK VE APAYDINLIK GÜNEŞİ ANLAMINA GELİR)
İSTANBUL'UN MANEVİ FATİHİ
FATİH SULTAN MEHMET HANI YETİŞTİREN ZAT
VELİ KİŞİ
ALİM KİŞİ
TIP,FEN İLİMLER,ASTRONOMİ VE BİR ÇOK İLİM DALINDA
ÜST DÜZEY ALİM OLDUKTAN SONRA
HACI BAYRAMI VELİ HAZRETLERİ İLE TANIŞMIŞ
ONUN TALEBESİ OLMUŞ
PAYEYE ERDİKTEN SONRA
HACI BAYRAMI VELİ HAZRETLERİ'NİN İŞARETİ İLE
ŞEHZADE MEHMET'İ YETİŞTİRMEKLE VAZİFELENMİŞ
İSTANBUL'UN FETHİ'NDE MANEN VE İLMEN ÇOK BÜYÜK KATKILARI OLMUŞ ZAT.
SEVGİ VE HOŞGÖRÜ ABİDESİ
GÜNÜMÜZ İSTANBUL'U
HATTA İSTANBUL MERKEZLİ BİR TARİHİMİZ
ONDAN İZLER TAŞIR
O İSTANBUL'UN MANEVİ FATİHİ
Sokak İstiklal Caddesi
Bir garip grup ki garibi guraba
Şanlı Türk Polisine atarlarken kahkaha
Ben hep derdim Sevgi ve Hoşgörü
Bu sahnede gözlerim öyle ki doldu
Ruhumda acı bir sızı ki
Kahretmedim asla
Garip bir gençlik gördüm ve göz yaşı döktüm
Nereden bileceklerdi içimdeki hüznü
Polise atıyorlarken kırmızı uçakları
Saygıdan yoksun bir tavır uçuruyorlar gönlümün diline
Hoş gör diyorum hoş gör ne olur sev diye diye
Kendimi ikna odasına çekiyorum
Ve içlerinden birisi diyor ki polise
Yunan sokaklarındaki gibi hadi vursana
Vurda görsünler sokaklar kimin
Diyor şuurunu kaybetmiş garibim
Ve öyle ki şanlı yiğidim polisim aldırır mı bu şeytan oyununa
Mert ve Cesametli bakışlar
Omuzlar dik olabildiğince
Suratlara çarpan uçaklar
Tahriktir kahkahalar
Akşama dek sabırla kıpırdamadılar
Ve garibi guraba gençlerimiz
Aldanmışlardı bir oyuna
Bir oyun ki kulaklara fısıldayan şeytan yorulmuştu susmuştu
Öyle ki gençlerin kanlarında ki doğruluk sesini duyurmuştu
Çekildiler bedbin bezgin ve umutsuz gençler
Yorgunda artık,çilekeş bedenler
Polis halen şanlı ve dik duruyor
Sokak ağır ağır boşalıyor
Şeytan yangın istemişti
Kıvılcım yeter demişti
Bir kıvılcıma dahi meydan yok
Yok artık bu son direnişin
Geliyor sevmediğin aydınlık neslim
Sen yan artık umutsuzluk ateşinde
Bizler sevgi ve hoşgörü neşesinde
Baharlar bekliyoruz
Baharlar
Kış biteli çok oldu
Güzde dün bitti
Öyle ki bugün bahar
22 aralık pazar sabahı İstikal Caddesi'nde yaşanan talihsiz hadiseye ithafen yazıldı hiç dokunulmadı olduğu gibi aktarıldı.
yandı bu gönlüm
yandı bu gönlüm
yanmakta derman buldu bu gönlüm
bayramım imdi bayramım imdi
yar ile bayram ederler şimdi
hamdü senalar
hamdü senalar
yar ile bayram kıldı bu gönlüm
(hacı bayramı veli)
gözü gönlü hak aşkından gözyaşıyla dolmuş
dolmuş ve boşalmış
günümüze tesiri olmuş
hakkın kutsi bir kulu.
rabbim öyle kulları başımızdan eksik etmesin. amin.
cemil meriç ten duyduğum kadarıyla
herbirisi dokuza yakın dil bilen dünyaca ünlü bir çoğu japon olan
yedi sosyoloji profosörünün,
dünyanın bu insanın görüşlerine ihtiyacı var dedikleridir.
dünya böyle diyor.
benim görüşümse ne olur artık bilemem
fethullah gülen nasıl biridir dersen: bu ülkede dünya haritasının önünde dikilip cümleler kurabilecek olan, buna 'hakkı' olan nadir kişilerdendir kendisi...
çünkü hayal kurmayı, büyük düşünmeyi son yüzyılda unutan, büyük düşünmesi istenmeyen bir ulusun büyük düşünen bir evladıdır...
hayallerinin içeriğinden daha önemli olan şey belki de 'hayal kurabilmesidir'
hayatını bize doğru gelir ya da gelmez bir amaç için adamış,
bir hayale bir ömür vermiştir...
sadece tabelalardan ibaret olan, halkı hep hor gören, halkın hakemliğine güvenmeyen jakoben zihniyetler tabi ki sözkonusu şahsiyeti sevmeyeceklerdir.
zaten dini duyguları olan halkın, bu dini duygular doğrultusunda hareket etmesini halkın dini duygularını sömürüyor şeklinde hilkat garibesi bile olamayacak, -mevcut bütün sosyal bilimlere aykırı- bir gariplikte değerlendiren, zihinleri yobazlaşmış insanlar da belki onu anlamayacaklardır...
bir insanın dindar olmasını onu karalamak için yeterli görecek kadar küçük düşünen insanların onu ve hayalini anlamalarını beklemek belki beyhudedir...
beyinlerinin kıvrımlarında sıkışıp kalmış, kendi daracık dünyalarının dışına çıkamamış, ülke küçük olsun ama bizim olsun mantığına ülkeyi ve çocuklarını kurban etmeye çalışan zihniyetlerde, belki 'yeryüzü' ile ilgili hayaller kuran onu anlamayacaktır... hayallerinin peşinden koşmayı bilen, bunu teoride ve pratikde kabul ettiğiniz ya da etmeğiniz şekillerde gerçekleştiren bu insan dünyada adını sanını bilmediğiniz ülkelerde bile türkçe konuşulan okullar açılmasına, o okullarda türkiyeye ve türk halkına sempati duyan insanların yetişmesine vesile olmuştur.
türkiye de birilerinin yüzyil önce yaptığını, onların ülkelerinde yaparak skoru eşitlemeyi akıl edebilmiştir.
bu ülkenin istiklal marşının oralarda okunmasına vesile olmuştur.
ona söven insanlar yaptıklarının binde birini başka bir amaç için yapmış olsaydı 'kahraman' olurlardı.
HABİL VE KABİLİN KABİLİ NASIL YANİ?
dünya kurulduğu günden bu yana
habil ve kabilin temsilcileri oldu
kabillik birileri tarafından temsil edildi
günümüzde bunun temsilcileri hakkında bir dava başlatıldı
davaya şanlı türk destanımızın adı verildi
ihtimal dünyayı kaosa sürükleyen büyük ahtapotunun
türkiyede ki temsilcileri bu çete
çetenin iç yapısı çökertilecek gibi
ancak bir kolu kopan bu çok kollu ahtapot halen güçlü ve yaşıyor
onu dünya üzerinde durduracak tek bir şey var, o da
anadolu insanında ki millet ruhu
bu millet ruhu sevgi ve kardeşlik temsilcisi anadolu insanımızın
yer yüzüne yayılması ve gittiği her yerde
özünde ki sevgi ve kardeşlik tohumlarını
gönüllere saçmak ve
ne olursan ol gel demek
gönlünde her insanı buyur edeceğin bir sandalye olsun demek
aç aça bildiğin kadar sineni ummanlar gibi dolsun
kalmasın hiç alaka duymadığın bir gönül demek
işte anadolu insanının millet ruhu
bu kutsi ruhun evlatları şimdi gençler ve
beşikteki bebeklerimiz, oynayan çocuklarımız
bu ruh ile sevgi ve kardeşlik füzeleri dünyanın her yerine fırlatmalı
savaş ve zulm bitmeli
o zaman ahtapot ölecek
ülkemiz içinde akan kanlar da dinecek
ve unutmadan
ergenekon davasında ki bahse konu örgüt büyük ahtapotun kolu
ve bu kol üzerinde vantozlar var kan emen zehirli yapılar
işte onlar doğumuzu ve batımızı kana bulayan onlarca küçük örgüt ne diyelim
sevgi ve kardeşlik temsilcisi anadolu insanı
kutsi millet ruhunun hakkını verir ve
şu alemde ki güzleri bahara çevirir
dünya harbleri kıştaydı
şimdi ümitvarız güzde bitiyor
güneş karanlığı yakaladı ve boğuyor
bahar çağı yakındır dostlar
yakındır çok yakın
üzerimize düşen vazife damarlarımızda hissettiğimiz sorgulamalarımızda gizli
tembel olmayacağız
çok kitap okuyacağız
kutsal değerlerimiz olacak sahipleneceğiz
bir gayemiz olacak
boş insan değil bir gaye insanı olacağız
insanları aydınlatmak için dolmalıyız
boşluğumuz olmamalı.
sevgiyle kalın dostlar......sevgiyle kalın.
abd kul demek
abdullah Allah'ın kulu demek olduğu gibi
abid ibadet eden kula verilen isim
abdiyet ise ibadet etme ameliyesi
ubidiyet ibadet mana derinliği itibariyle abd kökünden geldiği gibi
ibadet olmadanda abd olunmuyor
kul olmak kulluk yapmaktan geçiyor
* (( Bir tulû’ kadar gurûbu seyretmek de tatlı,))
* Her gurûb, (( bir tulû’a emâre)) bu âlemde,
* ((gerçeğinin tulû ve gurûbları yaşanır.))
* ((insanın gönlüne tulû)) eden
(( Bir tulû’ kadar gurûbu seyretmek de tatlı,))
Rûh, bir kısım sihirli duygularla kanatlı..
Her gurûb, (( bir tulû’a emâre)) bu âlemde,
Karanlığın arkasında ışıktan bir perde.
Geceleri gökler pırıl pırıl çehresiyle,
Hep bir türkü söyler o müthiş hendesesiyle.
.............(m.f.gülen)
tulû’ kırık mızrapta böyle geçerken
tasvvuf konulu bir metnin içinde
Haşyet, kâmil mânâda bir enbiyâ hususiyetidir; nebiler; sürekli içinde, âdetâ İsrafil'in sûrunun duyulduğu bu atmosferde ve Hakk'ın azamet ü celâlinin savleti karşısında bir can ile ölür, birkaç can televvünü ile dirilirler. Onların his, şuur ve idrâk ufuklarında her zaman:
ف َ ل َ م ّ َ ا ت َ ج َ ل ّ َ ى ر َ ب ّ ُ ه ُ ل ِ ل ْ ج َ ب َ ل ِ ج َ ع َ ل َ ه ُ د َ ك ّ ً ا و َ خ َ ر ّ َ م ُ و س َ ى ص َ ع ِ ق ً ا
'Cenâb-ı Hak azametle dağa tecelli edince, dağ şak şak oldu, parçalandı ve Mûsâ kendinden geçip bayıldı.'[11] ((gerçeğinin tulû ve gurûbları yaşanır.)) (m.f.gülen kalbin zümrüt tepeleri 'Havf ve Haşyet' bahsi)
başka bir metinde
Bağış, ihsan, hak vergisi ve ekstra ilâhî lütuflar mânâsına gelen mevhibe; kalbe gelen, içe doğan ve ((insanın gönlüne tulû)) eden vârid –biz bunu daha ziyade çoğul olarak 'vâridât' şeklinde kullanırız– tasavvufçulara göre, yoldakilere Cenâb-ı Hakk'ın özel bir teveccühü, bir iltifatı, bir atiyyesi ve bazı ahvâlde hususi bir tenvir ve irşadıdır ki, buna, hak yolcularının her şeyi doğru görüp doğru değerlendirmeleri için zaman zaman onların iç dünyalarında tecellî eden 'envâr-ı sıfât' veya 'envâr-ı esmâ' demek de mümkündür. (m.f.gülen kalbin zümrüt tepeleri 'Vâridât ve Mevhibe ' bahsi)
tulû ümit ışıltıları,
gurûb'un zıttı
kalpte duyulan itminan duygusu
mehtabın sırrı
bir doğum emaresi
doğum yapan annenin tebessümü
tulû hakkında kalbimin beyan ettiği kadar
aslında derin ve sırlı bir sözcük
sözcükler içindeki yeri 'taşlar içinde kıymetli ve sırlı bir taş gibi'
RENE MAGRITTE
Belçikalı ressam. Gerçeküstücülüğün önde gelen sanatçısı olan Magritte, Delvaux ile birlikte bu akımın Belçikada‘ki en önemli temsilcisidir.1916-1918 arasında aralıklı olarak devam ettiği Brüksel akademisinde simgeci constant Montald ve Gisbert Combaz‘ın öğrencisi oldu. 1919‘da ressam Pierre Louise Floquet‘den fütürüzmi öğrendi. 1922-1924 arasında Servanckx ile doyut denemelere girişti.Ancak 1922‘de G.de Chirico‘nun yapıtlarını tanıdıktan sonra sanat anlayışını bütünüyle değiştirdi. Yazar arkadaşları Camille Goemans E.L.T. mesens Paul Nouge gibi, oda çeşitli dergilere yazılar yazdı. Dada hareketine ve Fransız gerçek fransız gerçeküstücülerine koşut etkinliklere geçti. 1927-1930 yılları arasında Paris yakınlarında Perreux‘da yaşayan Magritte, Eluard ve Breton ile yakın dostluk kurdu.Sanatçı bütün yapıtlarında yaşamın gizemi ve dünyanın anlamsızlığı üstüne metafizik bir sorgulamaya girişir. Magritte, Eluard‘ın Chants de Maldoror adlı yaptılarınıda resimlemiştir. Mektup ve çeşitli yazıları 1979‘da derlenerek kitap haline getirildi.
Masiva Yunus Emre hazretlerinin bir mısrasında geçiyor
ve anlamıda hissediliyor bir nebze;
şöyle diyor Yunus Emre hazretleri
'Masivadan bekliyorken bir haber
perde kalktı öyle gördüm ben beni
ben taşrada arar iken o can içinde can imiş (can içre can imiş) '
burada masivadan - ötelerden haber beklemek
hak dostunun tasavvufun derinliklerinde ki seyehatinde bir yere varmış olduğu
ve vardığı noktada kalbin dereceyi hayatını farketmesi,
aradığının masivanın (taşra anlamına gelecek olan masivada değilde)
iç derinliklerde can içre can olan bir masiva alemde saklı olduğu hissediliyor.
'biz size şah damarınızdan daha yakınız ' ayeti
'sığmam dedi hak arz-ı semaya kenzen bilindi dil madeninde' İbrahim Hakkı Hazretleri
gibi beyanlar ışığında ki manalar masiva ile ilişkilendirildiğinde,
tasavvuftan doğması hasebiyle masiva sözcüğünün
iç alemin derinliklerinde bir buud olduğu hissediliyor
yakında ki uzaklık, yanı başımızdaki öteler, can içre canın ulaşıldığı yerin adı
Masivadan masivaya yolcu olan insan
Dağlardan Dağlara koşan ceylan
Masivada onu yolcu eden
Masivada onu bekliyor
İnna Lillah ve İnna İleyhi Raciun
Haktan geldik hakka yolcuyuz
(fakir)
'ben bir yolcuyum bir ağaç altında konakladıktan sonra yoluna devam eden bir yolcuyum benim dünyayla ne alakam olabilir ' hadisi şerif
yolcu olan ruh ise ruhun mekanı masiva olsa gerek
bu güzel kelimenin kalemimin darlığı nispetinde manası olarak kabul edilmesi ümidiyle.
kulluk yolunda eleri kelepçeli ayakları prangalı bir yolcudur insankulluk ruhta kelepçe dünyapranga bedenyollar çetin yollarda bir yolcusahte rüyalardır sanma ki herşey yolundaherşey yolundayasa bir sorun var orda....bu yol yokuştur menzil çoktur der ...
lâlezâr
23.12.2008 - 15:46Lâlim lâlezârında lâlelerle
Melâlim lâl renginde hâlelerle
Hilâlim helâldir tüm nalelerle
Durmam dönerim hep pervânelerle
Lâlinle melâlim hilâline helâldir
Bütün nâlelerim yüzünün hâlesinde
Yorgun yorgun yorgun bir pervaneyim…
Pervane
23.12.2008 - 15:45Lâlim lâlezârında lâlelerle
Melâlim lâl renginde hâlelerle
Hilâlim helâldir tüm nalelerle
Durmam dönerim hep pervânelerle
Lâlinle melâlim hilâline helâldir
Bütün nâlelerim yüzünün hâlesinde
Yorgun yorgun yorgun bir pervaneyim…
akşemseddin hazretleri
22.12.2008 - 17:43AK-ŞEMS-ED-DİN (DİNİN AK VE APAYDINLIK GÜNEŞİ ANLAMINA GELİR)
İSTANBUL'UN MANEVİ FATİHİ
FATİH SULTAN MEHMET HANI YETİŞTİREN ZAT
VELİ KİŞİ
ALİM KİŞİ
TIP,FEN İLİMLER,ASTRONOMİ VE BİR ÇOK İLİM DALINDA
ÜST DÜZEY ALİM OLDUKTAN SONRA
HACI BAYRAMI VELİ HAZRETLERİ İLE TANIŞMIŞ
ONUN TALEBESİ OLMUŞ
PAYEYE ERDİKTEN SONRA
HACI BAYRAMI VELİ HAZRETLERİ'NİN İŞARETİ İLE
ŞEHZADE MEHMET'İ YETİŞTİRMEKLE VAZİFELENMİŞ
İSTANBUL'UN FETHİ'NDE MANEN VE İLMEN ÇOK BÜYÜK KATKILARI OLMUŞ ZAT.
SEVGİ VE HOŞGÖRÜ ABİDESİ
GÜNÜMÜZ İSTANBUL'U
HATTA İSTANBUL MERKEZLİ BİR TARİHİMİZ
ONDAN İZLER TAŞIR
O İSTANBUL'UN MANEVİ FATİHİ
istiklal caddesi
22.12.2008 - 16:51İstiklal Caddesinde Bir Bahar Esintisi.
Sokak İstiklal Caddesi
Bir garip grup ki garibi guraba
Şanlı Türk Polisine atarlarken kahkaha
Ben hep derdim Sevgi ve Hoşgörü
Bu sahnede gözlerim öyle ki doldu
Ruhumda acı bir sızı ki
Kahretmedim asla
Garip bir gençlik gördüm ve göz yaşı döktüm
Nereden bileceklerdi içimdeki hüznü
Polise atıyorlarken kırmızı uçakları
Saygıdan yoksun bir tavır uçuruyorlar gönlümün diline
Hoş gör diyorum hoş gör ne olur sev diye diye
Kendimi ikna odasına çekiyorum
Ve içlerinden birisi diyor ki polise
Yunan sokaklarındaki gibi hadi vursana
Vurda görsünler sokaklar kimin
Diyor şuurunu kaybetmiş garibim
Ve öyle ki şanlı yiğidim polisim aldırır mı bu şeytan oyununa
Mert ve Cesametli bakışlar
Omuzlar dik olabildiğince
Suratlara çarpan uçaklar
Tahriktir kahkahalar
Akşama dek sabırla kıpırdamadılar
Ve garibi guraba gençlerimiz
Aldanmışlardı bir oyuna
Bir oyun ki kulaklara fısıldayan şeytan yorulmuştu susmuştu
Öyle ki gençlerin kanlarında ki doğruluk sesini duyurmuştu
Çekildiler bedbin bezgin ve umutsuz gençler
Yorgunda artık,çilekeş bedenler
Polis halen şanlı ve dik duruyor
Sokak ağır ağır boşalıyor
Şeytan yangın istemişti
Kıvılcım yeter demişti
Bir kıvılcıma dahi meydan yok
Yok artık bu son direnişin
Geliyor sevmediğin aydınlık neslim
Sen yan artık umutsuzluk ateşinde
Bizler sevgi ve hoşgörü neşesinde
Baharlar bekliyoruz
Baharlar
Kış biteli çok oldu
Güzde dün bitti
Öyle ki bugün bahar
22 aralık pazar sabahı İstikal Caddesi'nde yaşanan talihsiz hadiseye ithafen yazıldı hiç dokunulmadı olduğu gibi aktarıldı.
halil karakaş
hacı bayram veli
21.12.2008 - 17:06yandı bu gönlüm
yandı bu gönlüm
yanmakta derman buldu bu gönlüm
bayramım imdi bayramım imdi
yar ile bayram ederler şimdi
hamdü senalar
hamdü senalar
yar ile bayram kıldı bu gönlüm
(hacı bayramı veli)
gözü gönlü hak aşkından gözyaşıyla dolmuş
dolmuş ve boşalmış
günümüze tesiri olmuş
hakkın kutsi bir kulu.
rabbim öyle kulları başımızdan eksik etmesin. amin.
fethullah gülen
21.12.2008 - 17:01cemil meriç ten duyduğum kadarıyla
herbirisi dokuza yakın dil bilen dünyaca ünlü bir çoğu japon olan
yedi sosyoloji profosörünün,
dünyanın bu insanın görüşlerine ihtiyacı var dedikleridir.
dünya böyle diyor.
benim görüşümse ne olur artık bilemem
fethullah gülen
21.12.2008 - 16:52fethullah gülen nasıl biridir dersen: bu ülkede dünya haritasının önünde dikilip cümleler kurabilecek olan, buna 'hakkı' olan nadir kişilerdendir kendisi...
çünkü hayal kurmayı, büyük düşünmeyi son yüzyılda unutan, büyük düşünmesi istenmeyen bir ulusun büyük düşünen bir evladıdır...
hayallerinin içeriğinden daha önemli olan şey belki de 'hayal kurabilmesidir'
hayatını bize doğru gelir ya da gelmez bir amaç için adamış,
bir hayale bir ömür vermiştir...
sadece tabelalardan ibaret olan, halkı hep hor gören, halkın hakemliğine güvenmeyen jakoben zihniyetler tabi ki sözkonusu şahsiyeti sevmeyeceklerdir.
zaten dini duyguları olan halkın, bu dini duygular doğrultusunda hareket etmesini halkın dini duygularını sömürüyor şeklinde hilkat garibesi bile olamayacak, -mevcut bütün sosyal bilimlere aykırı- bir gariplikte değerlendiren, zihinleri yobazlaşmış insanlar da belki onu anlamayacaklardır...
bir insanın dindar olmasını onu karalamak için yeterli görecek kadar küçük düşünen insanların onu ve hayalini anlamalarını beklemek belki beyhudedir...
beyinlerinin kıvrımlarında sıkışıp kalmış, kendi daracık dünyalarının dışına çıkamamış, ülke küçük olsun ama bizim olsun mantığına ülkeyi ve çocuklarını kurban etmeye çalışan zihniyetlerde, belki 'yeryüzü' ile ilgili hayaller kuran onu anlamayacaktır... hayallerinin peşinden koşmayı bilen, bunu teoride ve pratikde kabul ettiğiniz ya da etmeğiniz şekillerde gerçekleştiren bu insan dünyada adını sanını bilmediğiniz ülkelerde bile türkçe konuşulan okullar açılmasına, o okullarda türkiyeye ve türk halkına sempati duyan insanların yetişmesine vesile olmuştur.
türkiye de birilerinin yüzyil önce yaptığını, onların ülkelerinde yaparak skoru eşitlemeyi akıl edebilmiştir.
bu ülkenin istiklal marşının oralarda okunmasına vesile olmuştur.
ona söven insanlar yaptıklarının binde birini başka bir amaç için yapmış olsaydı 'kahraman' olurlardı.
Ergenekon
19.12.2008 - 17:35HABİL VE KABİLİN KABİLİ NASIL YANİ?
dünya kurulduğu günden bu yana
habil ve kabilin temsilcileri oldu
kabillik birileri tarafından temsil edildi
günümüzde bunun temsilcileri hakkında bir dava başlatıldı
davaya şanlı türk destanımızın adı verildi
ihtimal dünyayı kaosa sürükleyen büyük ahtapotunun
türkiyede ki temsilcileri bu çete
çetenin iç yapısı çökertilecek gibi
ancak bir kolu kopan bu çok kollu ahtapot halen güçlü ve yaşıyor
onu dünya üzerinde durduracak tek bir şey var, o da
anadolu insanında ki millet ruhu
bu millet ruhu sevgi ve kardeşlik temsilcisi anadolu insanımızın
yer yüzüne yayılması ve gittiği her yerde
özünde ki sevgi ve kardeşlik tohumlarını
gönüllere saçmak ve
ne olursan ol gel demek
gönlünde her insanı buyur edeceğin bir sandalye olsun demek
aç aça bildiğin kadar sineni ummanlar gibi dolsun
kalmasın hiç alaka duymadığın bir gönül demek
işte anadolu insanının millet ruhu
bu kutsi ruhun evlatları şimdi gençler ve
beşikteki bebeklerimiz, oynayan çocuklarımız
bu ruh ile sevgi ve kardeşlik füzeleri dünyanın her yerine fırlatmalı
savaş ve zulm bitmeli
o zaman ahtapot ölecek
ülkemiz içinde akan kanlar da dinecek
ve unutmadan
ergenekon davasında ki bahse konu örgüt büyük ahtapotun kolu
ve bu kol üzerinde vantozlar var kan emen zehirli yapılar
işte onlar doğumuzu ve batımızı kana bulayan onlarca küçük örgüt ne diyelim
sevgi ve kardeşlik temsilcisi anadolu insanı
kutsi millet ruhunun hakkını verir ve
şu alemde ki güzleri bahara çevirir
dünya harbleri kıştaydı
şimdi ümitvarız güzde bitiyor
güneş karanlığı yakaladı ve boğuyor
bahar çağı yakındır dostlar
yakındır çok yakın
üzerimize düşen vazife damarlarımızda hissettiğimiz sorgulamalarımızda gizli
tembel olmayacağız
çok kitap okuyacağız
kutsal değerlerimiz olacak sahipleneceğiz
bir gayemiz olacak
boş insan değil bir gaye insanı olacağız
insanları aydınlatmak için dolmalıyız
boşluğumuz olmamalı.
sevgiyle kalın dostlar......sevgiyle kalın.
zarafet
17.12.2008 - 08:49ZARAFET
ZİYARET
ZİYAFET (başkalarına sunma anlamında)
insanda olması gereken üç haslet
abdal
17.12.2008 - 08:39HAK AŞKINDAN BAŞI DÖNEN KULDUR ABDAL
abd
17.12.2008 - 08:36abd kul demek
abdullah Allah'ın kulu demek olduğu gibi
abid ibadet eden kula verilen isim
abdiyet ise ibadet etme ameliyesi
ubidiyet ibadet mana derinliği itibariyle abd kökünden geldiği gibi
ibadet olmadanda abd olunmuyor
kul olmak kulluk yapmaktan geçiyor
kul oldum kul oldum kul oldum (mevlana)
tulû
02.12.2008 - 09:44* (( Bir tulû’ kadar gurûbu seyretmek de tatlı,))
* Her gurûb, (( bir tulû’a emâre)) bu âlemde,
* ((gerçeğinin tulû ve gurûbları yaşanır.))
* ((insanın gönlüne tulû)) eden
(( Bir tulû’ kadar gurûbu seyretmek de tatlı,))
Rûh, bir kısım sihirli duygularla kanatlı..
Her gurûb, (( bir tulû’a emâre)) bu âlemde,
Karanlığın arkasında ışıktan bir perde.
Geceleri gökler pırıl pırıl çehresiyle,
Hep bir türkü söyler o müthiş hendesesiyle.
.............(m.f.gülen)
tulû’ kırık mızrapta böyle geçerken
tasvvuf konulu bir metnin içinde
Haşyet, kâmil mânâda bir enbiyâ hususiyetidir; nebiler; sürekli içinde, âdetâ İsrafil'in sûrunun duyulduğu bu atmosferde ve Hakk'ın azamet ü celâlinin savleti karşısında bir can ile ölür, birkaç can televvünü ile dirilirler. Onların his, şuur ve idrâk ufuklarında her zaman:
ف َ ل َ م ّ َ ا ت َ ج َ ل ّ َ ى ر َ ب ّ ُ ه ُ ل ِ ل ْ ج َ ب َ ل ِ ج َ ع َ ل َ ه ُ د َ ك ّ ً ا و َ خ َ ر ّ َ م ُ و س َ ى ص َ ع ِ ق ً ا
'Cenâb-ı Hak azametle dağa tecelli edince, dağ şak şak oldu, parçalandı ve Mûsâ kendinden geçip bayıldı.'[11] ((gerçeğinin tulû ve gurûbları yaşanır.)) (m.f.gülen kalbin zümrüt tepeleri 'Havf ve Haşyet' bahsi)
başka bir metinde
Bağış, ihsan, hak vergisi ve ekstra ilâhî lütuflar mânâsına gelen mevhibe; kalbe gelen, içe doğan ve ((insanın gönlüne tulû)) eden vârid –biz bunu daha ziyade çoğul olarak 'vâridât' şeklinde kullanırız– tasavvufçulara göre, yoldakilere Cenâb-ı Hakk'ın özel bir teveccühü, bir iltifatı, bir atiyyesi ve bazı ahvâlde hususi bir tenvir ve irşadıdır ki, buna, hak yolcularının her şeyi doğru görüp doğru değerlendirmeleri için zaman zaman onların iç dünyalarında tecellî eden 'envâr-ı sıfât' veya 'envâr-ı esmâ' demek de mümkündür. (m.f.gülen kalbin zümrüt tepeleri 'Vâridât ve Mevhibe ' bahsi)
tulû
02.12.2008 - 09:41tulû ümit ışıltıları,
gurûb'un zıttı
kalpte duyulan itminan duygusu
mehtabın sırrı
bir doğum emaresi
doğum yapan annenin tebessümü
tulû hakkında kalbimin beyan ettiği kadar
aslında derin ve sırlı bir sözcük
sözcükler içindeki yeri 'taşlar içinde kıymetli ve sırlı bir taş gibi'
rene magritte
21.11.2008 - 10:16RENE MAGRITTE
Belçikalı ressam. Gerçeküstücülüğün önde gelen sanatçısı olan Magritte, Delvaux ile birlikte bu akımın Belçikada‘ki en önemli temsilcisidir.1916-1918 arasında aralıklı olarak devam ettiği Brüksel akademisinde simgeci constant Montald ve Gisbert Combaz‘ın öğrencisi oldu. 1919‘da ressam Pierre Louise Floquet‘den fütürüzmi öğrendi. 1922-1924 arasında Servanckx ile doyut denemelere girişti.Ancak 1922‘de G.de Chirico‘nun yapıtlarını tanıdıktan sonra sanat anlayışını bütünüyle değiştirdi. Yazar arkadaşları Camille Goemans E.L.T. mesens Paul Nouge gibi, oda çeşitli dergilere yazılar yazdı. Dada hareketine ve Fransız gerçek fransız gerçeküstücülerine koşut etkinliklere geçti. 1927-1930 yılları arasında Paris yakınlarında Perreux‘da yaşayan Magritte, Eluard ve Breton ile yakın dostluk kurdu.Sanatçı bütün yapıtlarında yaşamın gizemi ve dünyanın anlamsızlığı üstüne metafizik bir sorgulamaya girişir. Magritte, Eluard‘ın Chants de Maldoror adlı yaptılarınıda resimlemiştir. Mektup ve çeşitli yazıları 1979‘da derlenerek kitap haline getirildi.
mâsivâ
14.11.2008 - 15:22Masiva Yunus Emre hazretlerinin bir mısrasında geçiyor
ve anlamıda hissediliyor bir nebze;
şöyle diyor Yunus Emre hazretleri
'Masivadan bekliyorken bir haber
perde kalktı öyle gördüm ben beni
ben taşrada arar iken o can içinde can imiş (can içre can imiş) '
burada masivadan - ötelerden haber beklemek
hak dostunun tasavvufun derinliklerinde ki seyehatinde bir yere varmış olduğu
ve vardığı noktada kalbin dereceyi hayatını farketmesi,
aradığının masivanın (taşra anlamına gelecek olan masivada değilde)
iç derinliklerde can içre can olan bir masiva alemde saklı olduğu hissediliyor.
'biz size şah damarınızdan daha yakınız ' ayeti
'sığmam dedi hak arz-ı semaya kenzen bilindi dil madeninde' İbrahim Hakkı Hazretleri
gibi beyanlar ışığında ki manalar masiva ile ilişkilendirildiğinde,
tasavvuftan doğması hasebiyle masiva sözcüğünün
iç alemin derinliklerinde bir buud olduğu hissediliyor
yakında ki uzaklık, yanı başımızdaki öteler, can içre canın ulaşıldığı yerin adı
Masivadan masivaya yolcu olan insan
Dağlardan Dağlara koşan ceylan
Masivada onu yolcu eden
Masivada onu bekliyor
İnna Lillah ve İnna İleyhi Raciun
Haktan geldik hakka yolcuyuz
(fakir)
'ben bir yolcuyum bir ağaç altında konakladıktan sonra yoluna devam eden bir yolcuyum benim dünyayla ne alakam olabilir ' hadisi şerif
yolcu olan ruh ise ruhun mekanı masiva olsa gerek
bu güzel kelimenin kalemimin darlığı nispetinde manası olarak kabul edilmesi ümidiyle.
Toplam 15 mesaj bulundu