ülkücü bu kelimeyi bile duyduğumda yüreğimin titrediğin kalbimin büyük bir hızla attığı islam iman inanç ahlakını özümsemiş türklüğün şuurunu yüreğinde nakış nakış işlemiş vatanınından başka ne gidecek bir yeri ne de sevecek bir yari olan türk-islam ülküsünün türk milliyetçilerinin fedaileri onlarki vatan sevmenin ustaları onlarki ülkü denen nazlı gelinin sevdalıları... Allah yar ve yardımcınız olsun ülküdaşlarım.... ne mutlu türküm diyene....
Günlerden 3 Haziran, televizyonda haber seyrediyorum. Ekranda Başbakan'ın 'zeka timsali' damadının kanalı, haber 'Nazım Hikmet'in ölüm yıldönümü'...
Ekranın sağ üst köşesinde 'Vatan Şairi' etiketi.
Hayat hikayesini yazacak değilim, o kadar gözümüzün içine soktular ki hepsini biliyoruz. Nerede doğduğunu, nasıl 'vatanı için' komünist olduğunu, Rusya'ya 'biat' ettiğini, arkasında bıraktığı çocuklarını, aldattığı gözü yaşlı kadınlarını; her nedense hayattayken ait hissetmediği benliğinin öldükten sonra bu ülkeyi nasıl arzuladığını...
Nazım'ın hikayesi Türk Edebiyat tarihinin en önemli kurmacası. Vatan şairliği de bu kurmacanın zirve noktası. Nazımın 'hikayesini' bildiğim için sordum, tanımlamaya şaşırdığım için, hangi vatanın şairi diye.
Bizi böyle düşünmeye sevkeden şey, geçtiğimiz yıllarda kaldırılan, kuru bir Bakanlar Kurulu kararı mı?
Nazım'ın 'ihaneti' Bakanlar Kurulu kararıyla değil, hayatıyla tescil edilmişti. İşte bu yüzden hangi vatana ait olduğu da Bakanlar Kurulu Kararı ile değil, vatanına ettiği hizmet ve ömrü boyunca takip ettiği çizgi ile tespit edilmesi gerekirdi.
İşte o çizgiyi gözler önüne seren birkaç ayrıntı...
30 Haziran 1951, Cumhuriyet gazetesi 1. Sayfa. Haber: Şakşakçı Kızıl Şair hava alanında 'beni yaratan Stalin'dir' diye bağırdı ve vatanının Rusya olduğunu söyledi. Moskova radyosu dün akşamki yayınlarında Kızıl Şair Nazım Hikmet'in Moskova'ya vardığını ve havaalanında beyanatta bulunurken 'beni yaratan Stalindir' diye bağırdığını bildirmiştir. Gene Moskova radyosuna göre, Kızıl Şair Stalin'i göklere çıkaran şu sözleri de sarf etmiştir:
'- Gözlerimin ışığını Stalin'e borçluyum, her şeyimi ona borçluyum, o beni yarattı, o beni yaşatıyor.'
Nazım'ı yaratan Stalin'i biliyoruz; ömrü Orta Asya Türklüğünü katletmekle geçmiş, hızını alamayıp Kars'ı Ardahan'ı istemek 'küstahlığı'nda bulunmuş, en az Hitler kadar kanlı bir tiran...
Devam edelim Cumhuriyet haberlerine. 1 Temmuz 1951: 'Moskova 'ebedi' gazetesi Hikmet'e, hatta Pravdadan bile fazla yer ayırmış ve komünist şairin 'Türkiye'de Amerikanlar' başlıklı bir makelesini yayınlamıştır. Nazım Hikmet bu yazısında 'Türk burjuva sınıfının her türlü hicab hissini kaybettğini ve burjuvaların Türkiye'yi Birleşik Amerika'ya sattıklarını' ileri sürmüş ve Türkiye'de Sovyetler Birliği'ne karşı harb için hummalı hazırlıklar yapıldığını iddia etmiştir.'
Kurtuluş savaşı destanı ile 'coştuğumuz', ilk gençlik yıllarında yazdığı bir kaç şiirine dayanılarak'Vatan şairi' diye yutturulmaya çalışılan Nazım'ın 'olgunluk dönemi' şiirlerine de bir göz atalım...
'Köyde bebeler ağlıyor/Uyku uyutmuyor açlık
Yaramı sarıver bacım, jandarmalarla çarpıştık
Görüp durur yolumu/Emzikli bir kadıncağız/
Biz on kere onbin memet/On kere on bin kaçağız.
(Asker Kaçakları)
****
'Kışlamız gömülünce karanlığa/İneceğim sokağa pencereden
Bir saat içinde varırım dağa/Gel dağa çıkalım İzmirli teğmen
Kuvayı Milliye kanı damarda/Asker ocağının şanı damarda
Bekler bizi yüzbin yiğit dağlarda/Gel dağa çıkalım İzmirli teğmen.'
(İzmirli Teğmen)
Nazım'ın Atatürk'ü çok sevdiğini iddia edenler de var tabii. Onun İstiklal Harbi'ne katkısından bahsedenler nerede, nasıl olduğunu bir türlü anlatamadıkları hizmetlerini anlata anlata bitiremiyorlar. Bakalım 'vatan şairi'nin Mustafa Kemal sevgisi nasıl bir şeymiş?
'Trabzon'da bir motor açılıyor/Sa-hil-de-ka-la-ba-lık
Motoru taşlıyorlar/Son perdeye başlıyorlar!
Burjuva, Kemal'in omzuna binmiş
Kemal kumandanın kordonuna
Kumandan kahyanın cebine inmiş
Kahya adamların donuna/Uluyorlar/Hav..Hav..Hak..Tü
Yoldaş unutma bunu/Burjuvazi ne zaman aldatsa bizi
Böyle haykırır/Hav..Hav...Hak..Tü..'
(28 Kanuni Sani)
Kendini 'yaratan', gözlerinin ışığı Stalin'in ölümü üzerine yazdığı 5 Mart 1953 şiirinde ise Stalin Yoldaş'ın arkasından döktüğü gözyaşlarını 'muhteşem' dizeleriyle şöyle ifade ediyor:
'İlk önce kim kime/Metin ol kardeşim diyecek
İlk önce kim kime/Baş sağlığı dileyecek?
Hepinizindi o/Hepimizindir yoldaşlarım
Acınızı duyuyorum/Sizin duyduğunuz gibi.
......
Nazım yolunu seçmişti, kendi gönlü ile; bilerek ve isteyerek. O 'gönül' ile Rusya'ya sığındı. İlk gençlik yıllarında yaptığı gibi. Bu bir mecburiyet değildi; ancak alışkanlık olarak nitelendirilebilir.
Sağlığında 'vatan'ı ancak 'kaçmak' için hatırlayan Nazım'ın 'beni Anadolu'da bir köye gömün' sözünün ne derece gerçek, ne derece 'samimi' olduğu kendi satırları gözler önüne seriyor. Aşağıdaki mektup Nazım tarafından kendini 'yaratan' Stalin'den sonra işbaşına gelen Kruşçev'e yazılmış. 'Vatan şairi'nin SSCB vatandaşlığına geçmek için 'ricasını' birlikte okuyalım:
'Saygıdeğer Nikita Sergeyeviç,
19 yaşından beri, yalnızca kalbim ve kafamla değil, geçmişimle de Sovyetler Birliğine bağlıyım. Bolşevik Partisi'ne ilk olarak 1923 yılında üye oldum. Ardında, 1924 yılında yine Moskova'da 1925 yılı başında Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi oldum. Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'ni bitirdim, parti işleri için Türkiye'ye gittim. 1925 yılı sonunda, Ankara'da yeraltı çalışması gösterdiğim için gıyaben 15 yıl hapis cezasına çarptırıldım. Sonra yine Moskova'ya döndüm. 1928 yılında Türkiye'de parti işleri ile uğraştım. O zamandan 1950 yılına kadar toplam 56 yıl hapis cezasına çarptırılmama karşın, toplam 17 yıl cezaevinde kaldım. Başta Sovyet halkı olmak üzere, ilerici insanların mücadelesi sonucu cezaevinden çıkarıldım. Ben sayılı komünist şairlerdenim. Çok mutluyum, çünkü Büyük Ekim Devrimi'nin beşinci yıldönümünü Moskova'da kutladım. Bu nedenle de şiir yazdım. SBKP'nin 22nci kongresini kutladım. Bu nedenle de şiir yazdım. Artık 10 yıldır Moskova'da yaşıyorum, ailem de yanımda. Bütün Sovyet halkı gibi, buradaki yaşama alıştım. Saygıdeğer Nikita Sergeyeviç, yardım edin, ben Sovyet vatandaşı olmak istiyorum.'
Ne diyelim. Medya kalantorlarının 'vatan şairi' ancak böyle bir şey olurdu zaten...
Bulgaristan göçmeni bir ailenin çocuğuydu. Ailece Bursa'nın İnegöl kazasında oturuyor, İstanbul Edebiyat Fakültesi Coğrafya bölümü son sınıfta okuyordu.
Fakülteye sokulmayan Ülkücü Yüksek Öğretmen Okulu öğrencilerinin karnelerini imzalatmak üzere okuluna gittiğinde, Vural Yıldırımoğlu, Yusuf Kayabaşı, Ali Menekşe, Feridun Şakar ve Vahram Apik isimli komünist anarşistlerin öncülüğünü yaptığı silahlı grubun yaylım ateşine maruz kalarak ağır yaralandı.
Okulun dışında gruplar halinde toplanan komünist militanlar, ambulansı içeri sokmadıkları için hastahaneye zamanında götürülemeyerek kan kaybından şehit düştü. (8 Haziran 1970)
Cenazesi, Bursa Emirsultan Mezarlığına defnedildi.
Şehit olduğu zaman cebinden 35 kuruş para çıkmış ve otopsi sırasında da üç gündür hiç bir şey yememiş olduğu tesbit edilmişti.
Yusuf İmamoğlu Türk İslam davasının ne ilk, ne de son şehididir. Aziz şehidimiz Yusuf İmamoğlu'nun ve diğer şehitlerimizin hesabı bir gün sorulacaktır.' Başbuğ Türkeş (8 haziran 1970 Marmara Öğrenci Lokali)
YUSUF İMAMOĞLU'NA AİT BİR ŞİİR
Unutturacaklarmış benliğimizi,
Kundaklayacaklarmış kimliğimizi,
Yeniden göstermek için varlığımızı,
Haydi yiğit! Haydi yeni akına!
Ülkümüzün cihan varsın farkına!
Kur'an'a rehber diye sarıldık,
Eğilmedik, düştük öldük, kırıldık,
Ne yazık düşmanı dışta bilirdik,
Haydi yiğit! Haydi yeni akına!
Ülkümüzün cihan varsın farkına!
Elimizi Hak'tan yana açarak,
Zafer ışığını coşup saçarak,
Maziden atiye bir yol açarak,
Haydi yiğit! Haydi yeni akına!
Ülkümüzün cihan varsın farkına!
İmamoğlu getir bu aşkı dile,
Atıver kendini şu coşkun sele,
Kimbilir kaç yürek çarpar seninle,
Haydi yiğit! Haydi yeni akına!
Ülkümüzün cihan varsın farkına!
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi Süleyman Özmen 22 yaşındaydı. Yüksek Öğretmen Okulunda komünist militanlar tarafından sıkıştırılarak, 72 saat mahsur bırakılan ülkücü arkadaşlarına yardım edebilmek için ülküdaşlarıyla birlikte Yüksek Öğretmen Okulu'na gelir. Mahsur kalan arkadaşlarına ekmek götürmek ister. Sabaha karşı meydana gelen büyük çatışmada kızıl silahlar kan kusar. Kurşunlar Süleyman Özmen'e isabet edecek, kaldırıldığı Numune Hastanesinde beş gün süren yaşam mücadelesinde, omuriliğine saplanan kurşunun yaptığı hasar neticesinde şahadet mertebesine ulaşacaktır.. Allah mekanını cennet kılsın ülküdaşların senin yolunda özmenem
Öz menem! ...
Öz menem! ...
Onlar kabuk...öz menem! ..
Sen yelde savrulan kül..
Yüreklerde köz menem! ..
Ülkü uğruna şehid
Men Süleyman Özmen' em! ..
Ne Kafkasya, ne Prut
Şu bin yıllık anayurt!
Kurşunlanan bir Bozkurt,
Çıkarılan göz menem! ..
o bizim dündar ağamız Büyük Türk milliyetçisi, dava adamı ve gönül eri ülkü ocaklarıının kurulmasında büyük rolü ve büyük payı olan abide-i şahsiyetimiz büyük ülkü adamı türk milliyetçileri seni unutmayacak Allah mekanını cennet eylesin
İşit beni, dinle beni, duy beni
Eğlendirmez düğün, dernek, toy beni
Yar beni, hey... Dil beni hey... Oy beni.
Dündar ağam bizi koyup gitti bil!
Uçmağ' içre, bir menzile yetti bil!
Ülkü yolu diken olur, taş olur..
Yağsız ayran, kuru ekmek aş olur..
Kim derdi ki Ağama bir iş olur? ...
Kahpe felek bize oyun etti bil!
Attığı taş bağrımıza battı bil!
Uluna da Bozkurtlarım.. Uluna;
Uluna da ince aylar doluna..
Gafil durup güvenirsen soluna;
Başın üzre sefil baykuş öttü bil!
Özyurdunu iki pula sattı bil!
Tanrı bilir; dün de bizim, yarın da...
Bir gün olur, bir sabah tan yerinde,
Dalgalanır dokuz tuğ, gönderinde,
Türkmen ağam nağrasını attı bil!
Otağ kurup gölgesinde yattı bil!
Yol demeyen, yel demeyen yürüyem
Göğüs verem, şu dağlan kürüyem!
Ben Oğuz'un dediği Gök Bürüyem
Yine doğum sancıları tuttu bil!
Tanrıdağ'da kalk borusu öttü bil!
Sanmayın bu, ağlamaya ağıttır.
Bu ağamın kavlince bir öğüttür.
Ağlamak ne? Dündar ağam şehiddir.
Ağlar isen, kaşlarını çatı bil!
Oraları birbirine kattı bil.
aşırı sempati duyduğum gerçekten çok sevdiğim bir takım ve semt çünkü karşıyakalılık bir isyandır bir başkaldırıdır... bir sevgidir bir efsanedir izmirli değiliz biz KARŞIYAKALIYIZ..
gerçek imparatorun adananın aslanı galatasarayın iftaharı gururu türklüğün simgesi sert mizaçlı yufka yürekli fatih terim türk futboluna kazandırdıkların ve yaşattırdıklarınla sen heo kalbimizinm baş köşesinde olacaksın türk futbolu ve galatasaraylılar seni hiç bir zaman unutmayacak...
o bir cihan padişahı o bir çınar o benim ideolüm o osmanlının yüz akı o yüreğindekileri yazıya dökmesini bilecek kadar şair ruhlu o islam dinini yüceltecek kadar müslüman ruhlu o bir türk o fatih sultanın torunu eğer bugun şii değilsek alwvi değilsek bu cihan padişahı yavuz sultan sayesindedir bugun islam dini afrikada ve asyada hüküm sürüyorsa bu yavuz sultan selim sayesindedir mekanın cennet olsun padişahım torunlarınız ecdadın izinde sen rahat uyu...
büyük üstad kaşgarlı mahmutun türk dilinin dünyadaki en güzel en saf en büyük en akıcı en üstün dil olduğunu gösteren bir eseridir ne güzel türkçe konuşmak türkçe düşünmek ve türkçe yaşamak
Edebiyat nedir sorusuna yüzyıllar boyunca değişik yanıtlar verilmiştir. Gerçekten de nedir edebiyat? Bir söz, bir dil etkinliği midir sadece? Nasıl ve neden başlamış, kültürün içindeki yeri ne olmuştur? İnsan ve toplum hayatındaki yeri nedir? Yazar kimdir? Okuyucunun yazar ve ürünüyle ilişkisi nasıl kurulur? Kuşkusuz bu soruları bir bu kadar daha uzatabiliriz edebiyat bence hayatı belli bir düzlem içinde yazıya dökmektir.. edebiyat yaşadıklarımızı oyuna dökmektir.. güzel ya hayatta oyunun ta kendisi değil mi
Aytmatov, milletinin tarih boyunca kazandığı sosyal, kültürel, ahlaki, edebi, askeri yani bütün maddi ve manevi zenginliğini eserlerine yansıtmış, yaşadığı coğrafyanın insanının tarih içinde kazandığı değerleri, acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini yazıya döküp ölümsüzleştirmiş, halkının içinde düştüğü zor durumları eserlerinde en güzel şekilde anlatmış, onların çözümlerine dair ipuçları göstermiş, eserlerinde kendi ifadesi ile ‘tipik insan’ı ortaya koymaya çalışmış bir yazardır. Hikayelerinde milletinin temel mülkü olan milli hafızaya ait efsane, destan, masal hikaye ve türküleri, bunların meydana geldiği şartları, ardındaki hikayeleri, insanları kullanırken, Kırgız Türk kültürünü, psikolojisiyle, duyuş ve anlayış tarzıyla, maddi manevi zenginliğiyle o kültürü bina edenlerin evlatlarına yeniden hatırlatmaya çalışmış. Hikayelerinde halkının değerlerini, dertlerini, varsa onun içindeki çürümeyi anlatan yazarın en önemli özelliği, özüne bağlılık, kendinden, halkından, coğrafyasından haberdar olma olarak kendini gösteriyor. Hikayelerinde, Kırgız Türklerinin zengin şifahi kültürüne ait efsaneleri, masalları, türküleri kullanışında gözlenen coşku da yazarın bu yanının en bariz göstergesi durumundadır. ALLAH makanını cennet eylesin
işçilik bayramı maskesi altına girilerek her türlü olay yapılan bayramı bahane ederik türk milletinin bölünmez bütünlüğüne zarar verecek haraket edenlerin odağı olan bu bayramı bayram gibi kutlamayanları kınıyorum...
gerçekten çok dikkatli yapılması gereken bir tercih düşünsenize hayatınız bu tercihlerle şekilleniyor yaşamınız bu tercihlere göre yol alıyor istedğiniz mesleği istediğiniz üniversiteyei ve istediğniz şehri yazarken mutlaka yüreğinizin sesini dinleyin çünkü sizi en iyi anlayacak olanda o ses...
osman öztunç benim için bir idol o türk milliyetçiliğinin yiğit sesi o bize öz benliğimizi hatırladan bize muakaddes değerleri benimseten türk olmanın gurur ve şuurunu aşılatan islamın iman inanç ve ahlakıtını yansıtan sanatçıdır onu anlatmak için dünyaya onun baktıkı gözle bakmalıyız o bir ülkü adamıdır o bir sevda adamıdır
dokuz ışık mekanı cenet başbuğp türkeşin müslüman türk milletine aşılatmak istediği bir görüştür dokuz ışık türk milliyetçilerinin olmazsa olmazlarındandır gerçektende çok iyi anliz edilmesi gereken doktrindir dokuz ışığın önemi okuyanca ve hayata geçirilince daha çok iyi anlaşılacaktır
canım memleketim vuslatın dağlara vurduğu sevdanın ateşli şekilde yaşandığı mert insanlarının namertlere selam bile vermediği hayallerin bile gerçeke dönüşebilceği 300000 nufusyla türkiyenin en büyük ilçesi olan her zaman devletinin yanında yer alan bir il gibi bir ilçe
o ülkücü hareketin lideri o türk türk milliyetçilerinin saygın dürüst seviyeli ağırbaşlı lideri gerçekten milliyetçi harekete çok şey kazandıran ülkü ocaklarına nizam getiren lider
mekanın cenet olsun başbuğum izindeyiz ülkücü gençlik olrak hep bıraktığın ışık sayesinde önümüz aydınlık başbuğum unutmadık ne seni ne bize bıraktığın ülküyü çok arıyoruz seni çok sesini duruşunu ilkeli siyasetini ne mozaiki ulan! ! lafını kükrerdin aslan gibi varlığın bile çakallara yeter di gel başbuğum gel ülkemizin ne hale geldiğini gör
milliyetçilik ülkesini kültürünü tarihini değerlerini korumak savunmaktır bizim milliyetçilik anlayışımızda asla ırkçılığa bölgecilike ve kavmiyetçiliğe asla yer yoktur Milliyetçiliğin en önemli kaynakları dil, kültür, din, gelenek ve tarih şuurunun bilimsel dayanak ve açılımlarla geliştirilmesi ve geleceğin kuşaklarına da hitap edecek argümanları bünyesinde barındırması sayılabilir. türk milliyetçiliği milliyetçileri kucaklayıcıdır. Bizim milliyetçiliğimiz bize iftira atanların dediği gibi, kafatasçı bir milliyetçilik değildir. Biz milliyetçilik derken; öncelikle vatan topraklarında yaşayan milletimizin menfaatleri diyoruz, yerkürede yaşayan Müslüman Türk milletinin menfaatleri diyoruz. Türk milliyetçiliği derken Ortadoğu da Türk devletinden habersiz, izinsiz at koşturulmasın diyoruz.
Bizim milliyetçiliğimiz kapsayıcıdır. Bizim milliyetçiliğimiz kucaklayıcıdır. Bizim milliyetçiliğimizde insan sevgisi vardır. Bizim milliyetçiliğimizde paylaşma ve bölüşme; Bizim milliyetçiliğimizde adalet ve hakkaniyet vardır Bilge Kağan'ın öğüdü vardır, Dede Korkut'un bilgeliği. Yunus Emre'nin sevgisi vardır, Hacı Bektaş'ın erdemi. Fatih'in vizyonu vardır, Mehmetçiğin cesareti. Atatürk'ün önderliği vardır. Başbuğ Alparslan Türkeş Bey'in çağrısı vardır.
Türk milliyetçiliğini eleştirmek cahillerin görevi olsa gerek. Türk tarihine bakıldığında yüce Türk milleti başka milletlere uşaklık etmediği gibi gücü yeten milletlere de koruyucu kalkan olmuştur
Ülkü, insanın ya kendi milleti veya bütün insanlık için ulaşılmasını şiddetle arzu ettiği son hedeftir. Arzu ve hayal edilen son hedefe varmak gayesiyle, yorulup yılmadan, bıkıp usanmadan fazilet ve cesaretle, fedakarca çalışanlara da Ülkücü denir. Hayatlarını insanlığa hizmet uğrunda harcayan peygamberlerle, bazı filozof ve ilim adamları birer ülkücü sayılırlar. Kendilerini milletlerine adayan büyük liderler, cihangir başbuğlar ve kahraman askerlerle, milliyetçi ilim, fikir ve san’at adamları da tam manasıyla birer ülkücüdürler. Ülkücü, bağlandığı davanın asaleti ile gurur duymalı, bunu göğsünü gere gere söyleyebilmelidir. Fakat hiçbir zaman hizmetleri ile övünmemelidir. Başkalarının ne alkışlamasına, ne de takdirine ihtiyaç duymalıdır. Onun kıymetini erbabı zaten bilir. Diğer insanlar da bilse ne çıkar, bilmese ne çıkar? Hizmetlerimizin bedelini “aferin” olarak dahi beklemek bize yakışmaz. Kimse bizi zorla veya türlü vaatlerde ülkücü yapmadı. Kendimiz inanarak, isteyerek ve koşarak bu yolu tuttuk. Herkes bizi alkışlamak mecburiyetinde değildir. Sadece vazifesini yapmış insanların kavuştuğu vicdan huzurundan daha büyük mükafat olur mu? Bugün Ülkücüler bir yandan Türk Milletini tehdit eden komünizm, hümanizm, kozmopolitiklik, bölgecilik, mezhepçilik ve anarşizm gibi bütün yıkıcı akımlara karşı en tesirli mücadeleyi vermekte, bir yandan da cemiyetimizi içten kemiren fakirlik, yoksulluk, haksızlık başıbozukluk, nemelazımcılık ve vurdumduymazlık gibi içtimai hastalıklarla savaşmaktadırlar. Müesseseleri sarmış olan laçkalığı, beyinleri işgal eden yanlış bilgileri, şahsiyetleri kemiren aşağılık duygusunu yok etmek için büyük gayretler göstermektedirler.
Bundan dolayı, bütün düşmanlara üstün gelerek kutsal davayı kazanmak ve uzak hedefe ulaşmak için Ülkücüler bir karınca sabrı ile, bir arı titizliği ile çalışmaktadırlar. Bu yolun yolcuları 14 ile 24 yaş arasındaki, Türk gençleridir. Hemen hepsi fakir Anadolu çocuklarıdır. İçlerinde ne bir paşazade, ne bir bakan, müsteşar, profesör, büyükelçi ve ithalatçı çocuğu bulunduğunu sanmıyorum. Uşaklı, bahçıvanlı otomobilli ailelerin kolejlerde okuyan çocukları ne diye “ülkücü” olsun? Hem nasıl olsun? Bunların biraz zekileri sosyalist ve ilerici, biraz dengesizleri eli silahlı kızıl anarşist, ahmakları da diskotek ve kulüp tiryakisi olmaktadırlar. Kendilerine ne zerrece vatan- millet sevgisi, ne de milli, dini ahlaki bir terbiye verilmediği için böylelerinden başka türlü davranış zaten beklenemez. Halbuki ülkücülük her şeyden önce disiplinli, ölçülü, ahlaklı, terbiyeli, inançlı, milli gelenek ve töreye bağlı olmayı gerektirir, sonra da hudutsuz bir fedakarlığı şart koşar. Onun için ancak kökünden kopmamış, aslını unutmamış ve milletine yabancılaşmamış aile çocukları ülkücü olabilmektedirler.
Bu çocuklar seçtikleri ülkücülük yolu uğrunda ne çocuklarını, ne de gençliği yaşayabiliyorlar. Düşününüz; 16 yaşındaki lise öğrencisi 120 milyonluk dünya Türklüğünün dert ve ıstıraplarını teninde duyuyor. Kendisini bu ıstırapları dindirmekle vazifeli sayıyor. Yüklendiği vazifeyi ifa edememenin acısı ile kıvranıyor. Almanya da ki Türk işçilerinin çilesini bu genç düşünüyor… Okulsuz, doktorsuz, yolsuz ve ışıksız Türk köylüsünün bu yokluk çölünden niçin hala kurtulamadığını ve nasıl kurtulacağını kendi kendine bu genç soruyor…
Doğu Türkistan’da, Rusya’da, Bulgaristan, Batı Trakya, Kıbrıs ve Kerkük’te katledilen, zulüm gören ve ezilen milyonlarca esir Türk’ü bu genç hatırlıyor… Çünkü bütün bundan mes’ul olanlar, olması gerekenler ortada yok… Mevcutlar da gaflet ve dalalet içinde. İşte ülkücüler bir yandan da bu “gaflet ve dalalet” içinde bulunanlara “dur! ” demek üzere hazırlanıyor. Bu uğurda durmadan okuyor, araştırıyor, soruyor, münakaşa ediyor. Teşkilatlanıyor. Kitap yazdırıyor, dergi çıkarıyor, gazete yazıyor… Köye gidiyor; işçiye, esnafa, tüccara, aydına ve resmi yetkililere acı gerçekleri anlatıyor. Onları uyarmaya ve vazife yapmaya çağırıyor…
kübra keşke onu kelimelerde bu kadar güzel ve rahat anlatabilseydi o kelimelerin bile anlatamayacağı kadar mükemmel olan bana aşkı sevgiyi erdemliği insanlığı hayatı ve kısacası güzel olan herşeyi öğreten bir abidei kişiliğin sahibidir o kalbimin tek sahibi gönlümün tek varisidir onu anlatmak için dünyaya onun gözüyle bakmak gerekir iyiki varsın aşkım iyiki seni sevmişim
bir kalbimin orda oldugunu söyleyerek söze başlayacağım gerçektende çankırı diğer 81 illerimiz gibi türkienin güzel yerlerinden biri gerek tarihi gerek sosyal durumu bakımından türkiyenin bir aynasıdır mükemmel insanlarıyla küçük ama şirin görünümüyle güzel bir yer aşkım herşeyim canım benimin de biricik memleketi işte çankırı seni bu yüzden seviyorum
ahmet şafak bir türkiye aşığı bir vatan sevdalısıdır o ne başkalrının önünde eğilir nede diz çöker o sadece inandığı hayatı yaşayan bir dava adamıdır efendi kişiliğiyle mütevazi yaşamıyla o bizim ideolümüzdür
ülkücü
30.07.2008 - 14:38ülkücü bu kelimeyi bile duyduğumda yüreğimin titrediğin kalbimin büyük bir hızla attığı islam iman inanç ahlakını özümsemiş türklüğün şuurunu yüreğinde nakış nakış işlemiş vatanınından başka ne gidecek bir yeri ne de sevecek bir yari olan türk-islam ülküsünün türk milliyetçilerinin fedaileri onlarki vatan sevmenin ustaları onlarki ülkü denen nazlı gelinin sevdalıları... Allah yar ve yardımcınız olsun ülküdaşlarım.... ne mutlu türküm diyene....
nazım hikmet
30.07.2008 - 14:32Günlerden 3 Haziran, televizyonda haber seyrediyorum. Ekranda Başbakan'ın 'zeka timsali' damadının kanalı, haber 'Nazım Hikmet'in ölüm yıldönümü'...
Ekranın sağ üst köşesinde 'Vatan Şairi' etiketi.
Hayat hikayesini yazacak değilim, o kadar gözümüzün içine soktular ki hepsini biliyoruz. Nerede doğduğunu, nasıl 'vatanı için' komünist olduğunu, Rusya'ya 'biat' ettiğini, arkasında bıraktığı çocuklarını, aldattığı gözü yaşlı kadınlarını; her nedense hayattayken ait hissetmediği benliğinin öldükten sonra bu ülkeyi nasıl arzuladığını...
Nazım'ın hikayesi Türk Edebiyat tarihinin en önemli kurmacası. Vatan şairliği de bu kurmacanın zirve noktası. Nazımın 'hikayesini' bildiğim için sordum, tanımlamaya şaşırdığım için, hangi vatanın şairi diye.
Bizi böyle düşünmeye sevkeden şey, geçtiğimiz yıllarda kaldırılan, kuru bir Bakanlar Kurulu kararı mı?
Nazım'ın 'ihaneti' Bakanlar Kurulu kararıyla değil, hayatıyla tescil edilmişti. İşte bu yüzden hangi vatana ait olduğu da Bakanlar Kurulu Kararı ile değil, vatanına ettiği hizmet ve ömrü boyunca takip ettiği çizgi ile tespit edilmesi gerekirdi.
İşte o çizgiyi gözler önüne seren birkaç ayrıntı...
30 Haziran 1951, Cumhuriyet gazetesi 1. Sayfa. Haber: Şakşakçı Kızıl Şair hava alanında 'beni yaratan Stalin'dir' diye bağırdı ve vatanının Rusya olduğunu söyledi. Moskova radyosu dün akşamki yayınlarında Kızıl Şair Nazım Hikmet'in Moskova'ya vardığını ve havaalanında beyanatta bulunurken 'beni yaratan Stalindir' diye bağırdığını bildirmiştir. Gene Moskova radyosuna göre, Kızıl Şair Stalin'i göklere çıkaran şu sözleri de sarf etmiştir:
'- Gözlerimin ışığını Stalin'e borçluyum, her şeyimi ona borçluyum, o beni yarattı, o beni yaşatıyor.'
Nazım'ı yaratan Stalin'i biliyoruz; ömrü Orta Asya Türklüğünü katletmekle geçmiş, hızını alamayıp Kars'ı Ardahan'ı istemek 'küstahlığı'nda bulunmuş, en az Hitler kadar kanlı bir tiran...
Devam edelim Cumhuriyet haberlerine. 1 Temmuz 1951: 'Moskova 'ebedi' gazetesi Hikmet'e, hatta Pravdadan bile fazla yer ayırmış ve komünist şairin 'Türkiye'de Amerikanlar' başlıklı bir makelesini yayınlamıştır. Nazım Hikmet bu yazısında 'Türk burjuva sınıfının her türlü hicab hissini kaybettğini ve burjuvaların Türkiye'yi Birleşik Amerika'ya sattıklarını' ileri sürmüş ve Türkiye'de Sovyetler Birliği'ne karşı harb için hummalı hazırlıklar yapıldığını iddia etmiştir.'
Kurtuluş savaşı destanı ile 'coştuğumuz', ilk gençlik yıllarında yazdığı bir kaç şiirine dayanılarak'Vatan şairi' diye yutturulmaya çalışılan Nazım'ın 'olgunluk dönemi' şiirlerine de bir göz atalım...
'Köyde bebeler ağlıyor/Uyku uyutmuyor açlık
Yaramı sarıver bacım, jandarmalarla çarpıştık
Görüp durur yolumu/Emzikli bir kadıncağız/
Biz on kere onbin memet/On kere on bin kaçağız.
(Asker Kaçakları)
****
'Kışlamız gömülünce karanlığa/İneceğim sokağa pencereden
Bir saat içinde varırım dağa/Gel dağa çıkalım İzmirli teğmen
Kuvayı Milliye kanı damarda/Asker ocağının şanı damarda
Bekler bizi yüzbin yiğit dağlarda/Gel dağa çıkalım İzmirli teğmen.'
(İzmirli Teğmen)
Nazım'ın Atatürk'ü çok sevdiğini iddia edenler de var tabii. Onun İstiklal Harbi'ne katkısından bahsedenler nerede, nasıl olduğunu bir türlü anlatamadıkları hizmetlerini anlata anlata bitiremiyorlar. Bakalım 'vatan şairi'nin Mustafa Kemal sevgisi nasıl bir şeymiş?
'Trabzon'da bir motor açılıyor/Sa-hil-de-ka-la-ba-lık
Motoru taşlıyorlar/Son perdeye başlıyorlar!
Burjuva, Kemal'in omzuna binmiş
Kemal kumandanın kordonuna
Kumandan kahyanın cebine inmiş
Kahya adamların donuna/Uluyorlar/Hav..Hav..Hak..Tü
Yoldaş unutma bunu/Burjuvazi ne zaman aldatsa bizi
Böyle haykırır/Hav..Hav...Hak..Tü..'
(28 Kanuni Sani)
Kendini 'yaratan', gözlerinin ışığı Stalin'in ölümü üzerine yazdığı 5 Mart 1953 şiirinde ise Stalin Yoldaş'ın arkasından döktüğü gözyaşlarını 'muhteşem' dizeleriyle şöyle ifade ediyor:
'İlk önce kim kime/Metin ol kardeşim diyecek
İlk önce kim kime/Baş sağlığı dileyecek?
Hepinizindi o/Hepimizindir yoldaşlarım
Acınızı duyuyorum/Sizin duyduğunuz gibi.
......
Hüngür hüngür ağlamak geçiyor içimden
Tutuyorum kendimi/Aynı metanetle
Seviyorum onu, Marks'ı, Engels'i, Lenin'i
Sevdiğim gibi'
Nazım yolunu seçmişti, kendi gönlü ile; bilerek ve isteyerek. O 'gönül' ile Rusya'ya sığındı. İlk gençlik yıllarında yaptığı gibi. Bu bir mecburiyet değildi; ancak alışkanlık olarak nitelendirilebilir.
Sağlığında 'vatan'ı ancak 'kaçmak' için hatırlayan Nazım'ın 'beni Anadolu'da bir köye gömün' sözünün ne derece gerçek, ne derece 'samimi' olduğu kendi satırları gözler önüne seriyor. Aşağıdaki mektup Nazım tarafından kendini 'yaratan' Stalin'den sonra işbaşına gelen Kruşçev'e yazılmış. 'Vatan şairi'nin SSCB vatandaşlığına geçmek için 'ricasını' birlikte okuyalım:
'Saygıdeğer Nikita Sergeyeviç,
19 yaşından beri, yalnızca kalbim ve kafamla değil, geçmişimle de Sovyetler Birliğine bağlıyım. Bolşevik Partisi'ne ilk olarak 1923 yılında üye oldum. Ardında, 1924 yılında yine Moskova'da 1925 yılı başında Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi oldum. Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'ni bitirdim, parti işleri için Türkiye'ye gittim. 1925 yılı sonunda, Ankara'da yeraltı çalışması gösterdiğim için gıyaben 15 yıl hapis cezasına çarptırıldım. Sonra yine Moskova'ya döndüm. 1928 yılında Türkiye'de parti işleri ile uğraştım. O zamandan 1950 yılına kadar toplam 56 yıl hapis cezasına çarptırılmama karşın, toplam 17 yıl cezaevinde kaldım. Başta Sovyet halkı olmak üzere, ilerici insanların mücadelesi sonucu cezaevinden çıkarıldım. Ben sayılı komünist şairlerdenim. Çok mutluyum, çünkü Büyük Ekim Devrimi'nin beşinci yıldönümünü Moskova'da kutladım. Bu nedenle de şiir yazdım. SBKP'nin 22nci kongresini kutladım. Bu nedenle de şiir yazdım. Artık 10 yıldır Moskova'da yaşıyorum, ailem de yanımda. Bütün Sovyet halkı gibi, buradaki yaşama alıştım. Saygıdeğer Nikita Sergeyeviç, yardım edin, ben Sovyet vatandaşı olmak istiyorum.'
Ne diyelim. Medya kalantorlarının 'vatan şairi' ancak böyle bir şey olurdu zaten...
Yusuf İmamoğlu
28.07.2008 - 13:24Bulgaristan göçmeni bir ailenin çocuğuydu. Ailece Bursa'nın İnegöl kazasında oturuyor, İstanbul Edebiyat Fakültesi Coğrafya bölümü son sınıfta okuyordu.
Fakülteye sokulmayan Ülkücü Yüksek Öğretmen Okulu öğrencilerinin karnelerini imzalatmak üzere okuluna gittiğinde, Vural Yıldırımoğlu, Yusuf Kayabaşı, Ali Menekşe, Feridun Şakar ve Vahram Apik isimli komünist anarşistlerin öncülüğünü yaptığı silahlı grubun yaylım ateşine maruz kalarak ağır yaralandı.
Okulun dışında gruplar halinde toplanan komünist militanlar, ambulansı içeri sokmadıkları için hastahaneye zamanında götürülemeyerek kan kaybından şehit düştü. (8 Haziran 1970)
Cenazesi, Bursa Emirsultan Mezarlığına defnedildi.
Şehit olduğu zaman cebinden 35 kuruş para çıkmış ve otopsi sırasında da üç gündür hiç bir şey yememiş olduğu tesbit edilmişti.
Yusuf İmamoğlu Türk İslam davasının ne ilk, ne de son şehididir. Aziz şehidimiz Yusuf İmamoğlu'nun ve diğer şehitlerimizin hesabı bir gün sorulacaktır.' Başbuğ Türkeş (8 haziran 1970 Marmara Öğrenci Lokali)
YUSUF İMAMOĞLU'NA AİT BİR ŞİİR
Unutturacaklarmış benliğimizi,
Kundaklayacaklarmış kimliğimizi,
Yeniden göstermek için varlığımızı,
Haydi yiğit! Haydi yeni akına!
Ülkümüzün cihan varsın farkına!
Kur'an'a rehber diye sarıldık,
Eğilmedik, düştük öldük, kırıldık,
Ne yazık düşmanı dışta bilirdik,
Haydi yiğit! Haydi yeni akına!
Ülkümüzün cihan varsın farkına!
Elimizi Hak'tan yana açarak,
Zafer ışığını coşup saçarak,
Maziden atiye bir yol açarak,
Haydi yiğit! Haydi yeni akına!
Ülkümüzün cihan varsın farkına!
İmamoğlu getir bu aşkı dile,
Atıver kendini şu coşkun sele,
Kimbilir kaç yürek çarpar seninle,
Haydi yiğit! Haydi yeni akına!
Ülkümüzün cihan varsın farkına!
Süleyman Özmen
28.07.2008 - 13:22Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi Süleyman Özmen 22 yaşındaydı. Yüksek Öğretmen Okulunda komünist militanlar tarafından sıkıştırılarak, 72 saat mahsur bırakılan ülkücü arkadaşlarına yardım edebilmek için ülküdaşlarıyla birlikte Yüksek Öğretmen Okulu'na gelir. Mahsur kalan arkadaşlarına ekmek götürmek ister. Sabaha karşı meydana gelen büyük çatışmada kızıl silahlar kan kusar. Kurşunlar Süleyman Özmen'e isabet edecek, kaldırıldığı Numune Hastanesinde beş gün süren yaşam mücadelesinde, omuriliğine saplanan kurşunun yaptığı hasar neticesinde şahadet mertebesine ulaşacaktır.. Allah mekanını cennet kılsın ülküdaşların senin yolunda özmenem
Öz menem! ...
Öz menem! ...
Onlar kabuk...öz menem! ..
Sen yelde savrulan kül..
Yüreklerde köz menem! ..
Ülkü uğruna şehid
Men Süleyman Özmen' em! ..
Ne Kafkasya, ne Prut
Şu bin yıllık anayurt!
Kurşunlanan bir Bozkurt,
Çıkarılan göz menem! ..
Dinmez gönül sancımız,
Derinleşir acımız...
Alınmazsa öcümüz
Dövülecek diz menem! ...
Ok bir kez çıktı yaydan..
Geçtik düğünden, toydan..
Şimdi hep meydan meydan...
Söylenecek söz menem! ...
Bitsin bu kızıl oyun! ..
Açılsın bahtı ay' ın! ..
Altay' da kurultayın
Toplandığı güz menem! ...
Vur Bozkurt' um! ! . Vur tilkiye...
Vur.. kurtulsun Türkiye...
Sizi büyük ülküye
Götürecek iz, menem! ...
Ülkü uğrunda şehid
Men Süleyman Özmenem!
dündar taşer
27.07.2008 - 23:22o bizim dündar ağamız Büyük Türk milliyetçisi, dava adamı ve gönül eri ülkü ocaklarıının kurulmasında büyük rolü ve büyük payı olan abide-i şahsiyetimiz büyük ülkü adamı türk milliyetçileri seni unutmayacak Allah mekanını cennet eylesin
İşit beni, dinle beni, duy beni
Eğlendirmez düğün, dernek, toy beni
Yar beni, hey... Dil beni hey... Oy beni.
Dündar ağam bizi koyup gitti bil!
Uçmağ' içre, bir menzile yetti bil!
Ülkü yolu diken olur, taş olur..
Yağsız ayran, kuru ekmek aş olur..
Kim derdi ki Ağama bir iş olur? ...
Kahpe felek bize oyun etti bil!
Attığı taş bağrımıza battı bil!
Uluna da Bozkurtlarım.. Uluna;
Uluna da ince aylar doluna..
Gafil durup güvenirsen soluna;
Başın üzre sefil baykuş öttü bil!
Özyurdunu iki pula sattı bil!
Tanrı bilir; dün de bizim, yarın da...
Bir gün olur, bir sabah tan yerinde,
Dalgalanır dokuz tuğ, gönderinde,
Türkmen ağam nağrasını attı bil!
Otağ kurup gölgesinde yattı bil!
Yol demeyen, yel demeyen yürüyem
Göğüs verem, şu dağlan kürüyem!
Ben Oğuz'un dediği Gök Bürüyem
Yine doğum sancıları tuttu bil!
Tanrıdağ'da kalk borusu öttü bil!
Sanmayın bu, ağlamaya ağıttır.
Bu ağamın kavlince bir öğüttür.
Ağlamak ne? Dündar ağam şehiddir.
Ağlar isen, kaşlarını çatı bil!
Oraları birbirine kattı bil.
karşıyaka
27.07.2008 - 23:19aşırı sempati duyduğum gerçekten çok sevdiğim bir takım ve semt çünkü karşıyakalılık bir isyandır bir başkaldırıdır... bir sevgidir bir efsanedir izmirli değiliz biz KARŞIYAKALIYIZ..
fatih terim
27.07.2008 - 23:17gerçek imparatorun adananın aslanı galatasarayın iftaharı gururu türklüğün simgesi sert mizaçlı yufka yürekli fatih terim türk futboluna kazandırdıkların ve yaşattırdıklarınla sen heo kalbimizinm baş köşesinde olacaksın türk futbolu ve galatasaraylılar seni hiç bir zaman unutmayacak...
yavuz sultan selim
27.07.2008 - 23:15o bir cihan padişahı o bir çınar o benim ideolüm o osmanlının yüz akı o yüreğindekileri yazıya dökmesini bilecek kadar şair ruhlu o islam dinini yüceltecek kadar müslüman ruhlu o bir türk o fatih sultanın torunu eğer bugun şii değilsek alwvi değilsek bu cihan padişahı yavuz sultan sayesindedir bugun islam dini afrikada ve asyada hüküm sürüyorsa bu yavuz sultan selim sayesindedir mekanın cennet olsun padişahım torunlarınız ecdadın izinde sen rahat uyu...
divanı lügatit türk
27.07.2008 - 17:20büyük üstad kaşgarlı mahmutun türk dilinin dünyadaki en güzel en saf en büyük en akıcı en üstün dil olduğunu gösteren bir eseridir ne güzel türkçe konuşmak türkçe düşünmek ve türkçe yaşamak
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE....
edebiyat
27.07.2008 - 17:19Edebiyat nedir sorusuna yüzyıllar boyunca değişik yanıtlar verilmiştir. Gerçekten de nedir edebiyat? Bir söz, bir dil etkinliği midir sadece? Nasıl ve neden başlamış, kültürün içindeki yeri ne olmuştur? İnsan ve toplum hayatındaki yeri nedir? Yazar kimdir? Okuyucunun yazar ve ürünüyle ilişkisi nasıl kurulur? Kuşkusuz bu soruları bir bu kadar daha uzatabiliriz edebiyat bence hayatı belli bir düzlem içinde yazıya dökmektir.. edebiyat yaşadıklarımızı oyuna dökmektir.. güzel ya hayatta oyunun ta kendisi değil mi
cengiz aytmatov
27.07.2008 - 17:16Aytmatov, milletinin tarih boyunca kazandığı sosyal, kültürel, ahlaki, edebi, askeri yani bütün maddi ve manevi zenginliğini eserlerine yansıtmış, yaşadığı coğrafyanın insanının tarih içinde kazandığı değerleri, acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini yazıya döküp ölümsüzleştirmiş, halkının içinde düştüğü zor durumları eserlerinde en güzel şekilde anlatmış, onların çözümlerine dair ipuçları göstermiş, eserlerinde kendi ifadesi ile ‘tipik insan’ı ortaya koymaya çalışmış bir yazardır. Hikayelerinde milletinin temel mülkü olan milli hafızaya ait efsane, destan, masal hikaye ve türküleri, bunların meydana geldiği şartları, ardındaki hikayeleri, insanları kullanırken, Kırgız Türk kültürünü, psikolojisiyle, duyuş ve anlayış tarzıyla, maddi manevi zenginliğiyle o kültürü bina edenlerin evlatlarına yeniden hatırlatmaya çalışmış. Hikayelerinde halkının değerlerini, dertlerini, varsa onun içindeki çürümeyi anlatan yazarın en önemli özelliği, özüne bağlılık, kendinden, halkından, coğrafyasından haberdar olma olarak kendini gösteriyor. Hikayelerinde, Kırgız Türklerinin zengin şifahi kültürüne ait efsaneleri, masalları, türküleri kullanışında gözlenen coşku da yazarın bu yanının en bariz göstergesi durumundadır. ALLAH makanını cennet eylesin
1 Mayıs İşçi Bayramı
27.07.2008 - 17:12işçilik bayramı maskesi altına girilerek her türlü olay yapılan bayramı bahane ederik türk milletinin bölünmez bütünlüğüne zarar verecek haraket edenlerin odağı olan bu bayramı bayram gibi kutlamayanları kınıyorum...
Öss Tercihleri
27.07.2008 - 17:10gerçekten çok dikkatli yapılması gereken bir tercih düşünsenize hayatınız bu tercihlerle şekilleniyor yaşamınız bu tercihlere göre yol alıyor istedğiniz mesleği istediğiniz üniversiteyei ve istediğniz şehri yazarken mutlaka yüreğinizin sesini dinleyin çünkü sizi en iyi anlayacak olanda o ses...
osman öztunç
07.07.2008 - 22:05osman öztunç benim için bir idol o türk milliyetçiliğinin yiğit sesi o bize öz benliğimizi hatırladan bize muakaddes değerleri benimseten türk olmanın gurur ve şuurunu aşılatan islamın iman inanç ve ahlakıtını yansıtan sanatçıdır onu anlatmak için dünyaya onun baktıkı gözle bakmalıyız o bir ülkü adamıdır o bir sevda adamıdır
Kürtçenin ikinci resmi dil olması
06.12.2007 - 13:01türkiyenin tek resmi dili var o da türkçedir ne başka bir dile ihtitaç var ne de başka bir dil kullanmaya türkÇE dilimiz türkiye anayurdumuz
dokuz ışık
11.11.2007 - 21:13dokuz ışık mekanı cenet başbuğp türkeşin müslüman türk milletine aşılatmak istediği bir görüştür dokuz ışık türk milliyetçilerinin olmazsa olmazlarındandır gerçektende çok iyi anliz edilmesi gereken doktrindir dokuz ışığın önemi okuyanca ve hayata geçirilince daha çok iyi anlaşılacaktır
siverek
11.11.2007 - 21:08canım memleketim vuslatın dağlara vurduğu sevdanın ateşli şekilde yaşandığı mert insanlarının namertlere selam bile vermediği hayallerin bile gerçeke dönüşebilceği 300000 nufusyla türkiyenin en büyük ilçesi olan her zaman devletinin yanında yer alan bir il gibi bir ilçe
devlet bahçeli
11.11.2007 - 21:05o ülkücü hareketin lideri o türk türk milliyetçilerinin saygın dürüst seviyeli ağırbaşlı lideri gerçekten milliyetçi harekete çok şey kazandıran ülkü ocaklarına nizam getiren lider
elbet bir gün devletin başına DEVLET gelecek
başbuğ
11.11.2007 - 21:02mekanın cenet olsun başbuğum izindeyiz ülkücü gençlik olrak hep bıraktığın ışık sayesinde önümüz aydınlık başbuğum unutmadık ne seni ne bize bıraktığın ülküyü çok arıyoruz seni çok sesini duruşunu ilkeli siyasetini ne mozaiki ulan! ! lafını kükrerdin aslan gibi varlığın bile çakallara yeter di gel başbuğum gel ülkemizin ne hale geldiğini gör
milliyetçilik
26.09.2007 - 15:47milliyetçilik ülkesini kültürünü tarihini değerlerini korumak savunmaktır bizim milliyetçilik anlayışımızda asla ırkçılığa bölgecilike ve kavmiyetçiliğe asla yer yoktur Milliyetçiliğin en önemli kaynakları dil, kültür, din, gelenek ve tarih şuurunun bilimsel dayanak ve açılımlarla geliştirilmesi ve geleceğin kuşaklarına da hitap edecek argümanları bünyesinde barındırması sayılabilir. türk milliyetçiliği milliyetçileri kucaklayıcıdır. Bizim milliyetçiliğimiz bize iftira atanların dediği gibi, kafatasçı bir milliyetçilik değildir. Biz milliyetçilik derken; öncelikle vatan topraklarında yaşayan milletimizin menfaatleri diyoruz, yerkürede yaşayan Müslüman Türk milletinin menfaatleri diyoruz. Türk milliyetçiliği derken Ortadoğu da Türk devletinden habersiz, izinsiz at koşturulmasın diyoruz.
Bizim milliyetçiliğimiz kapsayıcıdır. Bizim milliyetçiliğimiz kucaklayıcıdır. Bizim milliyetçiliğimizde insan sevgisi vardır. Bizim milliyetçiliğimizde paylaşma ve bölüşme; Bizim milliyetçiliğimizde adalet ve hakkaniyet vardır Bilge Kağan'ın öğüdü vardır, Dede Korkut'un bilgeliği. Yunus Emre'nin sevgisi vardır, Hacı Bektaş'ın erdemi. Fatih'in vizyonu vardır, Mehmetçiğin cesareti. Atatürk'ün önderliği vardır. Başbuğ Alparslan Türkeş Bey'in çağrısı vardır.
Türk milliyetçiliğini eleştirmek cahillerin görevi olsa gerek. Türk tarihine bakıldığında yüce Türk milleti başka milletlere uşaklık etmediği gibi gücü yeten milletlere de koruyucu kalkan olmuştur
ülkü
21.09.2007 - 17:40Ülkü, insanın ya kendi milleti veya bütün insanlık için ulaşılmasını şiddetle arzu ettiği son hedeftir. Arzu ve hayal edilen son hedefe varmak gayesiyle, yorulup yılmadan, bıkıp usanmadan fazilet ve cesaretle, fedakarca çalışanlara da Ülkücü denir. Hayatlarını insanlığa hizmet uğrunda harcayan peygamberlerle, bazı filozof ve ilim adamları birer ülkücü sayılırlar. Kendilerini milletlerine adayan büyük liderler, cihangir başbuğlar ve kahraman askerlerle, milliyetçi ilim, fikir ve san’at adamları da tam manasıyla birer ülkücüdürler. Ülkücü, bağlandığı davanın asaleti ile gurur duymalı, bunu göğsünü gere gere söyleyebilmelidir. Fakat hiçbir zaman hizmetleri ile övünmemelidir. Başkalarının ne alkışlamasına, ne de takdirine ihtiyaç duymalıdır. Onun kıymetini erbabı zaten bilir. Diğer insanlar da bilse ne çıkar, bilmese ne çıkar? Hizmetlerimizin bedelini “aferin” olarak dahi beklemek bize yakışmaz. Kimse bizi zorla veya türlü vaatlerde ülkücü yapmadı. Kendimiz inanarak, isteyerek ve koşarak bu yolu tuttuk. Herkes bizi alkışlamak mecburiyetinde değildir. Sadece vazifesini yapmış insanların kavuştuğu vicdan huzurundan daha büyük mükafat olur mu? Bugün Ülkücüler bir yandan Türk Milletini tehdit eden komünizm, hümanizm, kozmopolitiklik, bölgecilik, mezhepçilik ve anarşizm gibi bütün yıkıcı akımlara karşı en tesirli mücadeleyi vermekte, bir yandan da cemiyetimizi içten kemiren fakirlik, yoksulluk, haksızlık başıbozukluk, nemelazımcılık ve vurdumduymazlık gibi içtimai hastalıklarla savaşmaktadırlar. Müesseseleri sarmış olan laçkalığı, beyinleri işgal eden yanlış bilgileri, şahsiyetleri kemiren aşağılık duygusunu yok etmek için büyük gayretler göstermektedirler.
Bundan dolayı, bütün düşmanlara üstün gelerek kutsal davayı kazanmak ve uzak hedefe ulaşmak için Ülkücüler bir karınca sabrı ile, bir arı titizliği ile çalışmaktadırlar. Bu yolun yolcuları 14 ile 24 yaş arasındaki, Türk gençleridir. Hemen hepsi fakir Anadolu çocuklarıdır. İçlerinde ne bir paşazade, ne bir bakan, müsteşar, profesör, büyükelçi ve ithalatçı çocuğu bulunduğunu sanmıyorum. Uşaklı, bahçıvanlı otomobilli ailelerin kolejlerde okuyan çocukları ne diye “ülkücü” olsun? Hem nasıl olsun? Bunların biraz zekileri sosyalist ve ilerici, biraz dengesizleri eli silahlı kızıl anarşist, ahmakları da diskotek ve kulüp tiryakisi olmaktadırlar. Kendilerine ne zerrece vatan- millet sevgisi, ne de milli, dini ahlaki bir terbiye verilmediği için böylelerinden başka türlü davranış zaten beklenemez. Halbuki ülkücülük her şeyden önce disiplinli, ölçülü, ahlaklı, terbiyeli, inançlı, milli gelenek ve töreye bağlı olmayı gerektirir, sonra da hudutsuz bir fedakarlığı şart koşar. Onun için ancak kökünden kopmamış, aslını unutmamış ve milletine yabancılaşmamış aile çocukları ülkücü olabilmektedirler.
Bu çocuklar seçtikleri ülkücülük yolu uğrunda ne çocuklarını, ne de gençliği yaşayabiliyorlar. Düşününüz; 16 yaşındaki lise öğrencisi 120 milyonluk dünya Türklüğünün dert ve ıstıraplarını teninde duyuyor. Kendisini bu ıstırapları dindirmekle vazifeli sayıyor. Yüklendiği vazifeyi ifa edememenin acısı ile kıvranıyor. Almanya da ki Türk işçilerinin çilesini bu genç düşünüyor… Okulsuz, doktorsuz, yolsuz ve ışıksız Türk köylüsünün bu yokluk çölünden niçin hala kurtulamadığını ve nasıl kurtulacağını kendi kendine bu genç soruyor…
Doğu Türkistan’da, Rusya’da, Bulgaristan, Batı Trakya, Kıbrıs ve Kerkük’te katledilen, zulüm gören ve ezilen milyonlarca esir Türk’ü bu genç hatırlıyor… Çünkü bütün bundan mes’ul olanlar, olması gerekenler ortada yok… Mevcutlar da gaflet ve dalalet içinde. İşte ülkücüler bir yandan da bu “gaflet ve dalalet” içinde bulunanlara “dur! ” demek üzere hazırlanıyor. Bu uğurda durmadan okuyor, araştırıyor, soruyor, münakaşa ediyor. Teşkilatlanıyor. Kitap yazdırıyor, dergi çıkarıyor, gazete yazıyor… Köye gidiyor; işçiye, esnafa, tüccara, aydına ve resmi yetkililere acı gerçekleri anlatıyor. Onları uyarmaya ve vazife yapmaya çağırıyor…
kübra
18.09.2007 - 12:54kübra keşke onu kelimelerde bu kadar güzel ve rahat anlatabilseydi o kelimelerin bile anlatamayacağı kadar mükemmel olan bana aşkı sevgiyi erdemliği insanlığı hayatı ve kısacası güzel olan herşeyi öğreten bir abidei kişiliğin sahibidir o kalbimin tek sahibi gönlümün tek varisidir onu anlatmak için dünyaya onun gözüyle bakmak gerekir iyiki varsın aşkım iyiki seni sevmişim
çankırı
16.09.2007 - 21:50bir kalbimin orda oldugunu söyleyerek söze başlayacağım gerçektende çankırı diğer 81 illerimiz gibi türkienin güzel yerlerinden biri gerek tarihi gerek sosyal durumu bakımından türkiyenin bir aynasıdır mükemmel insanlarıyla küçük ama şirin görünümüyle güzel bir yer aşkım herşeyim canım benimin de biricik memleketi işte çankırı seni bu yüzden seviyorum
ahmet şafak
13.01.2007 - 19:14ahmet şafak bir türkiye aşığı bir vatan sevdalısıdır o ne başkalrının önünde eğilir nede diz çöker o sadece inandığı hayatı yaşayan bir dava adamıdır efendi kişiliğiyle mütevazi yaşamıyla o bizim ideolümüzdür
Toplam 25 mesaj bulundu