en çok lakap takılan isim hasan ismidir.çevrenizdeki hasan isimli kişileri şöyle bi zihninizden geçirin.aşağı yukarı hepsinin bi lakabı vardır.isimlerin insanın kaderi üzerinde etkileri vardır. yazılacak çok şey varda hasanları incitmeyelim.
gün eyüp peygamberin günü adamın birinin iki karısı var.ve kadınlarında aşağı yukarı aynı zamanlarda çocuk sahibi omuşlar. ve yaz günü harmandalar.harman yaparlarken işlerine dalmışlar bu esnada kurt kundaktaki çocuklardan birini kapar. alıp götürür. kalan cocuğu iki kadında kendi cocuğu olduğunu idda eder.cocuğunu kaptıran kadın kocasının gözünden düşeceği için öbür kadının cocuğunu kendi çocuğu olduğunu söyler. öbür kadında cocuğunun kendisinin olduğunu iddia eder.koca bi karar veremez. eyüp peygamberin huzuruna çıkarlar.derdini anlatır. bu çocuğun hangi kadının olduğunu bulmasını ister.eyüp peygamber kadının birine sorar bu çocuk senin mi der kadın kendi çocuğu olduğunu söyler öbür kadına sorar o kadında cocuğun kendi çocuğu olduğunu söyler ve eyüp peygamber çok ağlayan kadına çocuğu verir. öbür kadının tüm itirazlarına rağmen.ve giderler bu esnada eyüp peygamberin oğlu süleyman peygamber gelir daha 13 yaşlarındadır. ve babasına yanlış karar verdiğini söyler. nasıl anladığını sorar. süleyman peygamber sen onları geri çağırt ben gerçek anneyi bulucam der. aileyi çağırırlar. süleyman peygamber iki kadınada sorar çocuğun kimin olduğunu ikiside kendi çocukları olduğunu idda eder. bu arada üç muhafız çağırır ikisine çocuğu kollarından tutmalarını söyler üçüncü muhafıza kılıcını çıkartmasını söyler. kadının biri sorar sen ne yapıcaksın der. süleyman peygamber ben bi karar veremedim çocuğu ortadan ikiye böldürücem yarısını sana yarısınıda öbür kadına vereceğini söyler. kadının biri bu sözlerden sonra aman aman çocuğun annesi o ben değilim o alsın cocuğu der bu sözler üzerine süleyman peygamber cocuğu alır ve cocuğu istemeyen anneye verir. çünkü fedakarlık yapan gercek anne birzdaha diretirse kendi çocuğunun ölümüne sebeb olacak.benim evladım yaşasın yeterki varsın annesi o olsun. diyen kadın gercek anne. çünkü bi cocuk anne için sevgidir sevgi fedakarlık yaptırır sevgiye zarar vermez. şimdi biri çıkıp şehitlere kelle diyorsa ve ençok ta şehit yakınları incinip tepki gösteriyorsa sebebide hep sevgidir.çünkü en sevdikleri varlıkları vatan ları için feda eden şehit anneleri evlatlarına kelle dendiğinde. yürekleri acıyor. neden. sevdiklerine hakaret sayıyorlar. inciniyorlar.çünkü sevilen yüceltilir. aşalanmaz.incitilmez şehitlerini seven biride onlara kelle diye hitap etmez edemez. dil sürçse bile kalp buna izin vermez o anda ağızadan yanlışlıkla çıksa kalp hemen onu dile düzelttirir ama düzeltmiyorsa. kalp şehitleri sevmiyordur.o zaman da ya akılda bi sorun vardır. yada bunu söyleyenin benesinde bi sorun vardır.(peygamber isimlerini karıştırıyor olabilirim ama konun özü budur)
akıl la ilgili iki yazı yazdım. ve benzerlik ve farkları aklın alet çantası gibidir diyerek bi benzetme kullandım. ve bu iki yazıyı yazdığım günden beri hep benzerlik ve farklar dediğimiz bu alet çantası kimin bu alet çantası hangi ustanın bu alet çantasını kim yada ne kullanıyor gibi bi soruyu hep bekledim.ne kadar meraksız bi toplumuz.
aslında herkez farkı kullanır düşünürken ama kullandığını fark etmez.tüm akıl yürütmeleri farklar ve benzerliklerle yapılır.ve herşey zıttıyla bilinir farkı benzerliklerle benzerlikleride farkla biliriz anlam da hep zıtıyla ortaya çıkar. sıcağı soğukla biliriziz zararı karla iyiyi kötüyle.ve herşey zıttıyla var olur.kainatın düzeni bunun üzerine kurulmuştur.en zor kavradığım bilgi farkların benzerliğiydi.mesela hiç daha önce yimediğiniz bi yemek varsayalım kavak mantarı yediniz bi akşam yanında da bol limonlu bi marul salatası çok beğendiniz. bir kaç gün sonra tekrar kavak mantarı aldınız kocaman bi demet marul yanında. ve yine harika bi yemek yediniz. bir hafta sonra yine kavakmantarı yaptınız yine yanında marul salatası yine çok harika. bir hafta sonra yine kavak mantarı ama bu sefer marul salatası yok.ve gece müthiş bi karın ağrısı belkide gözünüzü hastanede açıyorsunuz. burda beyin yeterli miktarda acı hissedildiğinde. mutlaka sebebini arar. ve bi neden bulmak içinde farklardan yararlanır.bu mantarı daha önce üçkez yedim hiç bişey olmamıştı neden şimdi dokundu der. ve iki durumun arasındaki farkları aramaya başlar. ve ilk tespit ilk üç yemekte mantar yemeğinin yanında hep marul salatası vardı dokunmamıştı son yemekte yine aynı mantar yemeği ama yanında marul salatası yoktu diye tespit eder.. mantar aynı mantar ama sadece salata yok farklı olan salatanın olmaması.ilk üç yemek te sorun yok benzer durum dördüncü yemekte sorun var. salatanın olmadığı yemekle sancılanmanın olduğu yemek iki farklı durum birbirinin sebebi gibi gözüküyor bir farklı durum diğer farklı durum la örtüşüyor.farklardan benzerlik bulmak.
mevlana derki
sırat köprüsü kıldan ince kılıçtan keskindir benimse üstüne binalar kurasım gelir der.aslında bu bi mecazdır. metefordur.meteforlarsa aynı corafi bi bölgenin haritası gibidir nasılki hiç bilmediğiniz bi yerde elinizde o bölgenin haritası varsa ve siz o haritayi doğru okuyabilirseniniz o bölgeyi az çok billirsiniz. yolunuzu bulursunuz.mecazlarda aynı harita gibidir.meleküt alemin de yazmışım arabinin yazdıklarını ikinci tecelli ikinci taayyün derken bi bölgenin corafi yapısı ve o corafi yapının haritası gibi bi durumunu tarif ettiğini düşünüyorum.
herşey çağrıştırıcıdır. semboller,simgeler, sıfatlar ve bunlar hep algıdır.çağrıştırıcıdır.ve herşey çağrıştırıla bilir.sevgide çağrıştırılır yaratıcılıkta. başarıda çağrıştırıla bilir.
pazarlarda limon satan tezgahtar bağırıyor çaya çorbaya ızgaraya salataya limon diye kuantumda bu durumda kuantum saat kuantum bilgisayar kuantum elektirik kuantum düşün ce kuantum felsefe kuantum satıyor kardeşim haydi çaya çorbaya ızgaraya salataya kuantum :))))
hadi beyin fırtınası yapalım: geçen yıl meksika körfezinde petrol platformu patlamış dört beş ay denize ham petrol akmıştı.. bi sürü hayvan hayatını kaybetmişti. yaklaşık yetmiş derecelik bi sıcaklıkla fışkıran petrol meksika körfezini siyaha boyamıştı. acaba petrolün 70 derecelik sıcaklığı ve deniz yüzeyini siyaha bayamasından meksika körfezindeki suyun sıcaklığı kaç derece ısınmıştır. golfistirim sıcak su akıntısına kaç derecelik ivme kazandırmıştır.çünkü golfistirim sucak su akıntısının başlangıcı ve kaynağı meksika körfezidir. ve geçen kış ingiltere nin yaşadığı ağır kış şartlarını hafifletmişmidir.eğer petrol sızıntısı golfistirim sıcak su akıntısını güçlendirdiyese bu tanrının bi lutfumudur yoksa birileri tanrının işinemi karışmıştır? ? ? .
bugün müthiş bi öngörüde bulunacağım size. güney kıbrıs rum kesimi mısırla kıbrıs arasındaki bölgede mısırla karşılıklı yaptığı annaşmalara dayanarak doğal gaz ve petrol aramalarına başladı afrodit denilen bölgedede sondaj çalışmalarına israilin desteği ile başladılar bizde savaş gemilerimizi ve araştırma gemisi yolladık savaş çığlıkları atıyoruz ve rest çekiyoruz. bakın bu krizin sonunda neler olacak kıbrıs rum kesimiyle masaya oturacağız ve kıbrısın tamamının çevresinde çıkan çıkacak petrol ve doğalgazlar ortaktır diye bi anlaşma imzalıcaz . ama işin aslı iskendurun körfeziyle kıbrıs arasındaki dünyadaki en büyük doğalgaz rezervinden biri olan bölgeye rumları ortak edeceğiz.peki ben böyle bi öngörüyü neye dayanarak yapıyorum kısacası nerden cıkartıyorum bunları .
bir bundan yaklaşık on yıl önce türk petrolleri ve amarikalı bi ortakla birlikte bi ingiliz araştırma şirketine doğalgaz araştırması yaptırıyorlar iskendurun körfezi bölgesinde.araştırmanın resmi sonuçlarını bilmiyorum ama araştırma yapan geminin kaptanının söyledikleri aynen şöyle iskendurun körfezi bölgesinde öyle müthiş doğal gaz yatakları tespit ettik ki burdan çıkacak doğalgaz türkiyeyi sıçratır bi zamanlar hollandada bulunan büyük doğalgaz yataklarından bile daha büyük bi rezerv demiştir.
iki sanıyorum üç dört yıl önce kuzeykıbrıs türk cumhurıyeti ile güney kıbrıs rum kesimin arasındaki müzakerelerde rum tarafı herzaman sınır bölgelerinden toprak talep ederken son müzakerede iskandurun körfezine en yakın güney kesimine en uzak bölgeden toprak talep etmiştir o zamanlar kimse buna bi anlam verememişti. kıbrısın güneyindesin ama kuzeyden iskendurun körfezinine yakın yerden toprak talep ediyorsun o günlerde gazeteler harita üzerinde vermişlerdi rumların istediği bölgeyi.
üç kuzey kıbrıs türk devletinin cumhurbaşkanı başbakana siştem ediyor türkiyeyle petrol ve doğalgaz arama anlaşması imzaladık ama nasıl bi anlaşma imzaladık hala anlamadım diyor. sitem ediyor.
ve benim öngörüm rumlar mısırla kıbrıs arasında doğalgaz aramalarını bizi sıkıştırmak kıbrısın tamamının çevresindeki rezevlere ortak olmak için yapıyorlar. gerilimi tırmandıracaklar sonra araya birileri girecek ara bulucu olacak ve kıbrıs rum kesimi iskendurun körfeziyle kıbrıs arasında bulunan doğal gaz rezervlerinde pay sahibi olucak. ihşallah yanılıyorumdur.
metaforlarla yazılan şiirler daha hoş ve güzeldir. meteforlar ve benzerlikler şiirde çok önemlidir.
hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım
kükremiş sel gibiyim enginlere sığmam taşarım
metaforlar yani mecazlar kelimelerin kaldıracı dır kelimelerin duygu yükünü arttırır.
dervişin biri devesiyle çölde giderken bi çalının gölgesinde baygın vaziyette bi adam görür hemen su tulumuyla birlikte devesinden iner ve adama tam su içirecekken baygın adam birden canlanır ve dervişi birkaç yumrukla yere yıkar ve deveyi de alarak oradan uzaklaşmaya başlar derviş yattığı yerden devesini alan adamın arkasında bağırır bu yaptığını sakın bi yerde anlatma der.çünkü gerçekten ihtiyacı olan çölde kalmış insanlara karşı şüphe ve endişeyle bakılacaktır. bu günde sapa sağlam eli ayağı tutupta yada parası olup da dilenen insanların haberlerini duyuyoruz ve sırf bu yüzden gerçekten ihtiyacı olan insanlardan o sahtekarları ayırt edemediğimiz yada acaba kandırılıyormuyuz şüphesiyle dilencilere yardım etmiye biliyoruz.ve gerçekten ihtiyacı olanlara o yardımı yapamıyoruz.sadakayı alan haceti ihtiyacı görüldüğü için mutluluk hissedicektir ve sadakayı verende derin bi huzur hissedicektir ama bu sahtekar insanlar iki tarafında o lezzetli mutluluğu hissetmesine engel oluyorlar.ruhumuzun o duyguyu hissetmeye o kadar çok ihtiyacı varki.
polemik iyidirrrrrrr. de eğer patern kırmasını bilmiyorsanız polemiye girmeyin.mesela bigün fener galatasaray tartışması var.tartışma iyice sertleşti kahve karışacak. millet yumruk yumruğa birbirine girecek.elimi göleğimin cebine soktum aynı bi hakemin kart cıkarması gibi serçe sana kırmızı kart gösteriyorum dedim sonra öbürüne sanada kırmızı kart sanada üç kişiye sizi oyundan attım dedim.o sert tartışma gülüşmelere tebessümlere dönüşüverdi.
kıskanmak nüklüer enerji gibidir.sevgili yada bi çiftin arasına bi başka kişi girdiğinde ortaya müthiş bi enerji çikar aynı nüklüer bomba gibi nasıl atomun çekirdeğini oluşturan poratonun içine dışarıdan praton atıldığında atomun çekirdeği parçalanmaya başlar çünkü sayısal değeri bozulan çekirdeğin yapısı bozulur. ve ortyaya nüklüer güç çıkar ve bu enerji hem atomu yok eder hemde çevresini mahveder kıskançlık hissini bu yüzden nüklüer enerjiye benzetirim.
Kadının biri kocasına dedi ki: Ey adamlığı bir adımda aşan! Bana hiç bakmıyorsun, neden? Ne zamana kadar bu horlukta kalacağım? Kocası dedi ki: Boğazına bakıyorum, çıplağım ama elim ayağım var, çalışıp çabalıyorum. Güzelim, ere kadının boğazına ve elbisesine bakmak farzdır. Ben ikisine de bakıyorum. Bu hususlarda eksiğin gediğim yok. Kadın, gömleğinin yenini gösterdi. Pek kaba ve kirliydi. Dedi ki: Kabalığından bedenimi yiyor. Kimse kimseye bu çeşit elbise verir mi? Kocası a kadın dedi, sana bir sorum var: Yoksul adamım ben elimden bu geliyor. Doğru, bu çok kaba, çok çirkin, fakat ey düşünceli kadın, bir düşün. Bu mu daha kötü yoksa boşanmak mı? Bu mu daha kötü, yoksa boşanmak mı? Bu mu sana daha kötü geliyor yoksa ayrılık mı? Ey kınayıp duran bela, yoksulluk, eziyet ve mihnet de böyledir işte. Şüphe yok ki heva ve hevesi terk etmek acıdır ama Tanrıdan uzak olma acılığından daha iyidir. Savaş ve oruç güçtür, çetindir. Fakat bu güçlük ve çetinlik, Tanrının kulu kendinden uzaklaştırmasından, böyle bir derde uğratmasından yeğdir. İhsan ve lütuflar ıssı Tanrı, bir gün, ey benim hastam, ey benim mihnetime uğrayan kul, nasılsın? Derse hiç zahmet ve eziyet kalır mı? Hatta böyle demese bile, böyle dediğini duymasan, anlamasan bile senin o zevkin yok mu? Tanrının senin hatırını sormasıdır işte. Gönül hekimleri olan güzeller, hastaların hatırını sormaya düşkündürler. Utanır, söz olmasın derlerse bir çare bulurlar, yine haber gönderirler. Haber bile göndermeseler bunu düşünürler ya. Hasılı hiçbir sevgili yoktur ki aşkından haberi olmasın? Ey duyulmamış, eşsiz hikayeler arayan, aşıkların hikayesini oku. Bunca uzun zamanlardır kaynar durursun ama yine de tatar aşı gibi yarı pişman bir haldesin ey kadid olmuş adam! Bir ömürdür Tanrı adaletini görmüş, o tadı almışsın da yine görmeyenlerden daha namahremsin. Talebelik eden üstat olur. Öyle olduğu halde sen günden güne geri gitmişsin a inatçı kör. Anandan babandan haberin yok, geceyle gündüzden de ibret almamışsın. ÖRNEK: Bir arif, papazın birine sordu: Sen mi daha yaşlısın sakalın mı? Papaz dedi ki: Ben ondan önce doğdum. Sakalsız nice zamanlarım var. Arif dedi ki: Sakalın ağarmış, eski halini terk etmiş. Öyle olduğu halde yazıklar olsun, kötü huyun hala dönmemiş! O senden önce doğmuş seni geçmiş. Sense tirit sevdası ile böylece kala kalmışsın. Önce doğduğun renktesin hala. Ondan bir adım bile ileri atmamışsın. Hala kaptaki ekşi ayransın. Hala o yoğurdun yağını ayıramamışsın. Hala balçık küpteki hamursun, bir ömürdür ateşli tandırdasın ama hala pişmemişsin. Heves yeli ile başın dönüyor ama tepedeki ot gibi ayağın toprakta. Musa kavmi gibi Tih çölünün ıssısında, durduğun yerde tam kırk yıl kala kalmışsın a akılsız adam! Her gün ta akşama kadar koşup duruyorsun. Fakat kendini yine de ilk konak yerinde görmedesin. O öküze aşık oldukça şu üç yüz yıllık uzaklıktan kurtulamazsın. Onların da gönüllerinden öküzün hayali çıkmadıkça ıssı bir girdaba benzeyen o çölde kaldılar. Bu öküzü bir tarafa bırak, Tanrıdan sonsuz lütuflara ermiş, nihayetsiz nimetler görmüşsün. Fakat öküz tabiatlısın, onun için o büyük büyük iyilikler, bu öküzün aşkı ile gönlünden gidiverdi. Bari şimdi bedeninin bütün cüzilerinden sor. Şu dilsiz uzuvlarının yüzlerce dili vardır. Aleme rızk veren Tanrının nimetlerinin zikri zaman yapraklarında gizlenmiştir. Sen gece gündüz hikaye arar durursun. Halbuki senin cüzilerinin cüzileri, sana hikayeler söyler durur. Onlar yokluktan var olalı nice neşeler gördüler, nice gamlar tattılar. Çünkü hiçbir cüzi lezzetsiz bitmez. Istıraplarla zayıflar, kuru kalır. Halbuki senin cüzün kaldı da o iyilik, o nimet, aklından gitti. Daha doğrusu gitmedi,beş duygunla yedi endamından gizlendi. Yaz gibi hani. Yazın pamuk biter de o kalır, fakat yaz hatırlanmaz olur. Yahut da buz gibi. Kışın olur da kış gizlenir, buz bize kalır. Bu o güçlükten bir armağandır. Kışın da yazın armağanları şu meyvelerdir. Ey yiğit bunun gibi senin her cüzün de bedenin de Tanrının bir nimetini söylemededir. Şu kadın gibi yirmi oğlu vardı da her oğlu, bir güzel halini anlatmadadır. Sarhoşluk ve oynaşma olmadıkça gebe kalınmaz. Bahar olmayınca bahçelerde bir şey doğar mı? Gebelerle kucaklarındaki çocuklar, baharın o kadınlarından aşkına delalet eder. Her ağaç çocuklarını emzirmededir. Hepsi, Meryem gibi gizli bir padişahtan gebe kalmıştır. Ateş sula gizlenir ama üstünde yüz binlerce köpük coşar. Ateş pek gizlidir, fakat köpük, on parmağı ile ateşin varlığına delalet etmededir. Vuslat sarhoşlarının cüzileri de, bunun gibi hal ve söz timsallerinden gebe kalır. Hal güzelliğine karşı ağızları açık kalmıştır onların. Gözleri cihan nakşına örtülmüştür. O doğanlar bu dört unsurdan doğmazlar. Onun için de bu gözlere görünmezler. Onlar, tecelliden doğmuşlardır. Bu yüzden renksiz perdeyle örtülüdürler. Doğmuşlar dedim ya, hakikatte doğmamışlar da. Bu söz, ancak anlatmak için söylenmiş bir sözdür. Sus da “Kul-söyle” padişahı söylesin. Bu çeşit güllere karşı bülbüllük satmaya kalkışma. Bu gül, coşmuş köpürmüş, söyleyip duran bir güldür. Ey bülbül, bana karşı sözü kes de kulak kesil. Her ikisi de yani hal de, söz de, tertemiz iki güzele benzer. Vuslat sırrına iki adil şahittir bunlar. Bu iki seçilmiş latif güzellik de gebeliklere ve geçmiş zamandaki haşirlere şahadet ederler. Yeniden yeniye gelen temmuz ayında buzun, her an kış hikayelerini söylemesi gibi. Hani buz da soğuk rüzgarları, zemheriyi, yaz günlerinde o güç zamanları söyler ya. Kışın meyve ve Tanrı lütfunun hikayelerini anlatır. Güneşin gülümsediği zamanları, çimen gelinlerine dokunup eksiltmesini söyler. İşte onun gibi senden de hal gitti, cüzün o halin armağanı olarak kaldı. Ya ona sor, yahut da hatırla. Gama giriftar oldumu çeviksen derhal sıçrar, o ümitsiz deminden kurtulursun. Ona, ey hali, nimetleri o yüceliği inkar eden gam, dersin... Her dem baharda, neşede değilsin de gül yığınına benzeyen bedenin, neyin ambarı ya? Gül yığını bedenin, düşüncen de gül suyu gibi. Gül suyu, gülü inkar ediyor ha. Şaşılacak şey bu işte! Nimetleri inkar eden maymun huylulardan saman bile esirgenir. Fakat peygamber huylu kişilere güneş ve bulut, saçı olarak saçılır. O küfür inadı, maymun adetidir. Şu hamd-ü şükürse Peygamberin yoludur. Perdelerin yırtılması, maymun huylulara neler etti? Peygambere benzeyenlerse ibadetleri, ne faydalar verdi! Mamur yerlerde kuduz köpekler vardır. Yücelik ve nur definesi, yıkık yerlerdedir. Şu doğma, ayın tutulmasından olmasaydı bunca filozof, yolu kaybeder miydi hiç? Akıllı fikirli kişiler, bu yol yitirme yüzünden burunlarının üstünde ahmaklık dağını gördüler. bu hikaye mevlananın mesnevisindeki zamanın yapraklarındaki giz hikayesidir.
muhalefet milletvekillerinin erken secim istediği ve iktidarın da erken secime gitmemekte direndiği durumlarda.muhalefet millet vekillerinin topluca istifa ederek meclis aritmetiğini secime gitmek zorunda bırakacak sayıda eksilmesi durumu.yani meclisteki millet vekili sayısının belirli bi sayının altına düştüğü durumlarda mecburen secim kararı alınıyor olması nedeniyle millet vekillerinin topluca istifası durumu na sinei millete dönmek diye adlandırıyorlar.
zamanın birinde bi padişah var birde cariyesi var gerçi padişahın bir çok cariyesi var ama birini çok seviyor.günlerden bir gün cariye çok rahatsızlanıyor.beti benzi sararıyor.yataklara düşüyor. padişah cariyesini o halde gördükçe çok üzülüyor.ve zamanının en iyi hekimlerine haber salıyor cariyemimi düzelten hekim ne dilerse dilesin benden diyor servet vadediyor.o günün tüm hekimleri geliyor muayene ediyorlar cariyeyi hepsi ken di zannın ca teşhiş koyuyorlar. tedavi uyguluyorlar ama ne hikmetse teşhişler ve tedeviler hiç bir sonuç vermiyor hatta aksi tesir yapıyor diyelim ateşi düşürmek için sirke veriyorlar ateş daha fazla artıyor kabızlık için hint yağı veriyorlar sıkın tı daha bi artıyor cariyenin durumu gitgide daha da kötüleşiyor.padişah iki gözü iki çeşme mabede koşup ellerini açıyor dua ediyor ve ilahi doktoru çağırıyor.ilahi doktor geldiğinde cariyeyi konuşarak muayene ediyor.ve dönüp padişaha padişahım cariyeniz çok hasta ama ümitsiz değil ve rahatsızlığıda bedeninde değil ruhunda diyor. ve cariyeniz aşık olmuş uzaklarda bi yerde bi sarrafa aşık olmuş tez elden buraya gelmesi lazım yoksa cariyeniz düzelmez diyor padişah değerli hediyelerden yollayarak sarrafı sarayına davet ediyor sarraf tez elden padişahın davetini yerine getiriyor. saraya geldiğinde hemen cariyenin odasına götürülüyor. cariye sarrafı gördüğünde neşe leniyor yüzü gülüyor sararmış benzine renk geliyor dudakları al al oluyor ve çok kısa bisürede ayağa kalkıyor iyileşiyor mutlu günlerine geri dönüyor. bu sefer ilahi doktor sarrafa acı ilaç hazırlıyor ve içiriyor. sarrafın keyfi kaçıp hastalanıyor beti benzi sararıyor neşesini yakışıklılığını kaybediyor.ve gitgide çöküyor cariyede sarraftan yavaş yavaş soğuyor uzaklaşıyor. ve bu dertten kurtuluyor. bu mesnevide gerçek aşk ile ilgili hikaye bence bu hikayenin anlatmak istediği. aslında bizim içsel dünyamız. cariye beden.padişah akıl. sarraf aşk.ilahi doktorda yad etmek tir.aklın tüm derdi bedenin isteklerini yerine getirmektir.ve onu tehlike ve sıkıntılardan korumak ve esirgemektir.aşkta isteklerimiz arzularımız hoşlandığımız çoştuğumuz gurur duyduğumuz huzur duyduğumuz sevgi hissettiğimiz anlardır.meyildir kısaca.her azamızla farklı şeylere meylederiz.ilahi doktorda yad etmektir. sıkıntılı anlarda yad ederiz. hissettiğimiz acıyı tarif eden sözcüklerde acı ilaç.bunlarda aslında sır değil esas sır ben de isim ve sıfatlardan arınmış ben de isim ve sıfatlar olmadığındaysa tarifte olmuyor.hatta ben diyen harflerde yok
bir dekar bir dönüm on dekar bir hektar. bir dekar dört de dört dikildiğinde 60 tane ağaç alır. dört buçuk metreye dört buçuk metre dikildiğinde 50 tane ağaç dikilir. bir dekara yaklaşık 200 tane bağ fidanı dikilir.
insan kainatın özetidir.özet nedir. mesela bi filmin konusunu üç beş satırla özetleye biliriz ve konusunu okuduğumuz filmin tamamı hakkında az çok bi fikir sahibi olabiliyoruz. insan da eğer kainatın özetiyse ki ben buna gönülden inanıyorum kendimizi anladığımızda insanı bildiğimizde kainat hakkında bi fikir sahibi ola biliriz.mesela kuantumda elekturonun zamanı delip geçmek gibi bi özelliği olduğundan bahseder.bu bilgiyle bugün televizyonlarda tünel diyotu diyer bi parça ve bilgisayarlarda kullanılan bu sistem kuantumun bu bilgisiyle yapılmıştır.ve bendiyorumki eğer biz insanlar kainatın özetiysek ve bütün alemler bizde mevcutsa. bu halde bizde mevcut olmalı.ve ruhumuzla zamanı delip geçebileceğimizi düşünüyorum.mesela güneydoğuda şehit düşen askerimiz burası son günü şehit düşenlerin yeridir diyor ve askerliğinin son günü şehit oluyor bu tesadüfmü şimdi. dudaklarımızdan dökülen tüm sözcükler hissettiklerimizdir hissedilmeyen hiç bişey kelimelere dökülmez.işte tüm mesele hissettiklerimizi analiz edebilmek.ve bunun için bedenimiz ve kalbimiz mükemmel bi laboratuar.(not yazdığım şeyleleri çok ta önemsemeyin sonuçta bu yazdıklarım felsefefi bi teori)
bir nedenin sonuçlarının etkileri o nedenin nedenimidir? diye bi soru sormuştum kendime. cevap: her zaman değil ama bir nedenin sonuçlarının ettkileri o nedenin nedeniyse. bu bi döngüye dönüşmüş demektir. ve artık kendi kendinin varlık sebebidir. gibi bi cevap çıkıyor ortaya.
insan kendini tavuk gibi hissediyor. günde üç öğün besliyorlar ve en değerli şeyini yani hürriyetini elinden alıyorlar aman çocuklarımızı çok iyi yetiştirelim.edep,haya sabır,allah korkusu,hak ve adil olma hislerini onlara hissettirerek şevkat sevgi ve merhametle büyütelim onları
sevginin rengi beyazdır.hz. isa da sevginin ta kendisidir.çünkü bedenini sadaka olmuştur tüm insanlığa. kendisini çarmaha gerenler için tanrıdan af dilerken tek kutuplu olduğunu anlıyoruz sadece sevgidir o.çünkü sevgi sadece korur. beddua etmez. ettiği anda da sevgi değildir zıttıdır. amerikalılar beyaz bi saray yaptılar adınıda beyaz saray koydular. sırrı temsil eden pramidin üstünenede mana gözünü koydular. bugün beyaz saray hala beyaz ama manası artık kırmızıyı temsil ediyor. çünkü dünyada yaptıkları zulüm ve haksızlıklar para için herşeyin mübah olduğu ihtiras ve gücü temsil eden kırmızı bi saraydır mana icabıyla
ben hayretten ibaretim desem abartmış olmam .herşeyi merak ettim en sonda kendimi merak etmeye başladım . nasıl düşündüğümü duygularımı nasıl oluşturduğumu .nasıl hissettiğimi merak etmeye başladım . daha sonrada hissettiğim duygularımın neler old ...
hasan
13.12.2011 - 11:57en çok lakap takılan isim hasan ismidir.çevrenizdeki hasan isimli kişileri şöyle bi zihninizden geçirin.aşağı yukarı hepsinin bi lakabı vardır.isimlerin insanın kaderi üzerinde etkileri vardır. yazılacak çok şey varda hasanları incitmeyelim.
şehit
13.11.2011 - 00:13gün eyüp peygamberin günü adamın birinin iki karısı var.ve kadınlarında aşağı yukarı aynı zamanlarda çocuk sahibi omuşlar. ve yaz günü harmandalar.harman yaparlarken işlerine dalmışlar bu esnada kurt kundaktaki çocuklardan birini kapar. alıp götürür. kalan cocuğu iki kadında kendi cocuğu olduğunu idda eder.cocuğunu kaptıran kadın kocasının gözünden düşeceği için öbür kadının cocuğunu kendi çocuğu olduğunu söyler. öbür kadında cocuğunun kendisinin olduğunu iddia eder.koca bi karar veremez. eyüp peygamberin huzuruna çıkarlar.derdini anlatır. bu çocuğun hangi kadının olduğunu bulmasını ister.eyüp peygamber kadının birine sorar bu çocuk senin mi der kadın kendi çocuğu olduğunu söyler öbür kadına sorar o kadında cocuğun kendi çocuğu olduğunu söyler ve eyüp peygamber çok ağlayan kadına çocuğu verir. öbür kadının tüm itirazlarına rağmen.ve giderler bu esnada eyüp peygamberin oğlu süleyman peygamber gelir daha 13 yaşlarındadır. ve babasına yanlış karar verdiğini söyler. nasıl anladığını sorar. süleyman peygamber sen onları geri çağırt ben gerçek anneyi bulucam der. aileyi çağırırlar. süleyman peygamber iki kadınada sorar çocuğun kimin olduğunu ikiside kendi çocukları olduğunu idda eder. bu arada üç muhafız çağırır ikisine çocuğu kollarından tutmalarını söyler üçüncü muhafıza kılıcını çıkartmasını söyler. kadının biri sorar sen ne yapıcaksın der. süleyman peygamber ben bi karar veremedim çocuğu ortadan ikiye böldürücem yarısını sana yarısınıda öbür kadına vereceğini söyler. kadının biri bu sözlerden sonra aman aman çocuğun annesi o ben değilim o alsın cocuğu der bu sözler üzerine süleyman peygamber cocuğu alır ve cocuğu istemeyen anneye verir. çünkü fedakarlık yapan gercek anne birzdaha diretirse kendi çocuğunun ölümüne sebeb olacak.benim evladım yaşasın yeterki varsın annesi o olsun. diyen kadın gercek anne. çünkü bi cocuk anne için sevgidir sevgi fedakarlık yaptırır sevgiye zarar vermez. şimdi biri çıkıp şehitlere kelle diyorsa ve ençok ta şehit yakınları incinip tepki gösteriyorsa sebebide hep sevgidir.çünkü en sevdikleri varlıkları vatan ları için feda eden şehit anneleri evlatlarına kelle dendiğinde. yürekleri acıyor. neden. sevdiklerine hakaret sayıyorlar. inciniyorlar.çünkü sevilen yüceltilir. aşalanmaz.incitilmez şehitlerini seven biride onlara kelle diye hitap etmez edemez. dil sürçse bile kalp buna izin vermez o anda ağızadan yanlışlıkla çıksa kalp hemen onu dile düzelttirir ama düzeltmiyorsa. kalp şehitleri sevmiyordur.o zaman da ya akılda bi sorun vardır. yada bunu söyleyenin benesinde bi sorun vardır.(peygamber isimlerini karıştırıyor olabilirim ama konun özü budur)
akıl
02.11.2011 - 00:45akıl la ilgili iki yazı yazdım. ve benzerlik ve farkları aklın alet çantası gibidir diyerek bi benzetme kullandım. ve bu iki yazıyı yazdığım günden beri hep benzerlik ve farklar dediğimiz bu alet çantası kimin bu alet çantası hangi ustanın bu alet çantasını kim yada ne kullanıyor gibi bi soruyu hep bekledim.ne kadar meraksız bi toplumuz.
akıl
02.11.2011 - 00:22aslında herkez farkı kullanır düşünürken ama kullandığını fark etmez.tüm akıl yürütmeleri farklar ve benzerliklerle yapılır.ve herşey zıttıyla bilinir farkı benzerliklerle benzerlikleride farkla biliriz anlam da hep zıtıyla ortaya çıkar. sıcağı soğukla biliriziz zararı karla iyiyi kötüyle.ve herşey zıttıyla var olur.kainatın düzeni bunun üzerine kurulmuştur.en zor kavradığım bilgi farkların benzerliğiydi.mesela hiç daha önce yimediğiniz bi yemek varsayalım kavak mantarı yediniz bi akşam yanında da bol limonlu bi marul salatası çok beğendiniz. bir kaç gün sonra tekrar kavak mantarı aldınız kocaman bi demet marul yanında. ve yine harika bi yemek yediniz. bir hafta sonra yine kavakmantarı yaptınız yine yanında marul salatası yine çok harika. bir hafta sonra yine kavak mantarı ama bu sefer marul salatası yok.ve gece müthiş bi karın ağrısı belkide gözünüzü hastanede açıyorsunuz. burda beyin yeterli miktarda acı hissedildiğinde. mutlaka sebebini arar. ve bi neden bulmak içinde farklardan yararlanır.bu mantarı daha önce üçkez yedim hiç bişey olmamıştı neden şimdi dokundu der. ve iki durumun arasındaki farkları aramaya başlar. ve ilk tespit ilk üç yemekte mantar yemeğinin yanında hep marul salatası vardı dokunmamıştı son yemekte yine aynı mantar yemeği ama yanında marul salatası yoktu diye tespit eder.. mantar aynı mantar ama sadece salata yok farklı olan salatanın olmaması.ilk üç yemek te sorun yok benzer durum dördüncü yemekte sorun var. salatanın olmadığı yemekle sancılanmanın olduğu yemek iki farklı durum birbirinin sebebi gibi gözüküyor bir farklı durum diğer farklı durum la örtüşüyor.farklardan benzerlik bulmak.
sırat köprüsü
26.10.2011 - 00:38mevlana derki
sırat köprüsü kıldan ince kılıçtan keskindir benimse üstüne binalar kurasım gelir der.aslında bu bi mecazdır. metefordur.meteforlarsa aynı corafi bi bölgenin haritası gibidir nasılki hiç bilmediğiniz bi yerde elinizde o bölgenin haritası varsa ve siz o haritayi doğru okuyabilirseniniz o bölgeyi az çok billirsiniz. yolunuzu bulursunuz.mecazlarda aynı harita gibidir.meleküt alemin de yazmışım arabinin yazdıklarını ikinci tecelli ikinci taayyün derken bi bölgenin corafi yapısı ve o corafi yapının haritası gibi bi durumunu tarif ettiğini düşünüyorum.
sırrullah
26.10.2011 - 00:02sırr ullah
ayet ullah
fett ullah
marefet ullah sır ullah ta. ullah olanlar haybeye ullah olmuyor.
çağrıştırmak
21.10.2011 - 23:43herşey çağrıştırıcıdır. semboller,simgeler, sıfatlar ve bunlar hep algıdır.çağrıştırıcıdır.ve herşey çağrıştırıla bilir.sevgide çağrıştırılır yaratıcılıkta. başarıda çağrıştırıla bilir.
kuantum
05.10.2011 - 02:11pazarlarda limon satan tezgahtar bağırıyor çaya çorbaya ızgaraya salataya limon diye kuantumda bu durumda kuantum saat kuantum bilgisayar kuantum elektirik kuantum düşün ce kuantum felsefe kuantum satıyor kardeşim haydi çaya çorbaya ızgaraya salataya kuantum :))))
kuantum
05.10.2011 - 01:59parçacık. enerji parçacıkları.
Beyin fırtınası
01.10.2011 - 00:22hadi beyin fırtınası yapalım: geçen yıl meksika körfezinde petrol platformu patlamış dört beş ay denize ham petrol akmıştı.. bi sürü hayvan hayatını kaybetmişti. yaklaşık yetmiş derecelik bi sıcaklıkla fışkıran petrol meksika körfezini siyaha boyamıştı. acaba petrolün 70 derecelik sıcaklığı ve deniz yüzeyini siyaha bayamasından meksika körfezindeki suyun sıcaklığı kaç derece ısınmıştır. golfistirim sıcak su akıntısına kaç derecelik ivme kazandırmıştır.çünkü golfistirim sucak su akıntısının başlangıcı ve kaynağı meksika körfezidir. ve geçen kış ingiltere nin yaşadığı ağır kış şartlarını hafifletmişmidir.eğer petrol sızıntısı golfistirim sıcak su akıntısını güçlendirdiyese bu tanrının bi lutfumudur yoksa birileri tanrının işinemi karışmıştır? ? ? .
öngörü
29.09.2011 - 02:59bugün müthiş bi öngörüde bulunacağım size. güney kıbrıs rum kesimi mısırla kıbrıs arasındaki bölgede mısırla karşılıklı yaptığı annaşmalara dayanarak doğal gaz ve petrol aramalarına başladı afrodit denilen bölgedede sondaj çalışmalarına israilin desteği ile başladılar bizde savaş gemilerimizi ve araştırma gemisi yolladık savaş çığlıkları atıyoruz ve rest çekiyoruz. bakın bu krizin sonunda neler olacak kıbrıs rum kesimiyle masaya oturacağız ve kıbrısın tamamının çevresinde çıkan çıkacak petrol ve doğalgazlar ortaktır diye bi anlaşma imzalıcaz . ama işin aslı iskendurun körfeziyle kıbrıs arasındaki dünyadaki en büyük doğalgaz rezervinden biri olan bölgeye rumları ortak edeceğiz.peki ben böyle bi öngörüyü neye dayanarak yapıyorum kısacası nerden cıkartıyorum bunları .
bir bundan yaklaşık on yıl önce türk petrolleri ve amarikalı bi ortakla birlikte bi ingiliz araştırma şirketine doğalgaz araştırması yaptırıyorlar iskendurun körfezi bölgesinde.araştırmanın resmi sonuçlarını bilmiyorum ama araştırma yapan geminin kaptanının söyledikleri aynen şöyle iskendurun körfezi bölgesinde öyle müthiş doğal gaz yatakları tespit ettik ki burdan çıkacak doğalgaz türkiyeyi sıçratır bi zamanlar hollandada bulunan büyük doğalgaz yataklarından bile daha büyük bi rezerv demiştir.
iki sanıyorum üç dört yıl önce kuzeykıbrıs türk cumhurıyeti ile güney kıbrıs rum kesimin arasındaki müzakerelerde rum tarafı herzaman sınır bölgelerinden toprak talep ederken son müzakerede iskandurun körfezine en yakın güney kesimine en uzak bölgeden toprak talep etmiştir o zamanlar kimse buna bi anlam verememişti. kıbrısın güneyindesin ama kuzeyden iskendurun körfezinine yakın yerden toprak talep ediyorsun o günlerde gazeteler harita üzerinde vermişlerdi rumların istediği bölgeyi.
üç kuzey kıbrıs türk devletinin cumhurbaşkanı başbakana siştem ediyor türkiyeyle petrol ve doğalgaz arama anlaşması imzaladık ama nasıl bi anlaşma imzaladık hala anlamadım diyor. sitem ediyor.
ve benim öngörüm rumlar mısırla kıbrıs arasında doğalgaz aramalarını bizi sıkıştırmak kıbrısın tamamının çevresindeki rezevlere ortak olmak için yapıyorlar. gerilimi tırmandıracaklar sonra araya birileri girecek ara bulucu olacak ve kıbrıs rum kesimi iskendurun körfeziyle kıbrıs arasında bulunan doğal gaz rezervlerinde pay sahibi olucak. ihşallah yanılıyorumdur.
şiir
19.09.2011 - 08:08metaforlarla yazılan şiirler daha hoş ve güzeldir. meteforlar ve benzerlikler şiirde çok önemlidir.
hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım
kükremiş sel gibiyim enginlere sığmam taşarım
metaforlar yani mecazlar kelimelerin kaldıracı dır kelimelerin duygu yükünü arttırır.
sadaka
15.09.2011 - 02:25dervişin biri devesiyle çölde giderken bi çalının gölgesinde baygın vaziyette bi adam görür hemen su tulumuyla birlikte devesinden iner ve adama tam su içirecekken baygın adam birden canlanır ve dervişi birkaç yumrukla yere yıkar ve deveyi de alarak oradan uzaklaşmaya başlar derviş yattığı yerden devesini alan adamın arkasında bağırır bu yaptığını sakın bi yerde anlatma der.çünkü gerçekten ihtiyacı olan çölde kalmış insanlara karşı şüphe ve endişeyle bakılacaktır. bu günde sapa sağlam eli ayağı tutupta yada parası olup da dilenen insanların haberlerini duyuyoruz ve sırf bu yüzden gerçekten ihtiyacı olan insanlardan o sahtekarları ayırt edemediğimiz yada acaba kandırılıyormuyuz şüphesiyle dilencilere yardım etmiye biliyoruz.ve gerçekten ihtiyacı olanlara o yardımı yapamıyoruz.sadakayı alan haceti ihtiyacı görüldüğü için mutluluk hissedicektir ve sadakayı verende derin bi huzur hissedicektir ama bu sahtekar insanlar iki tarafında o lezzetli mutluluğu hissetmesine engel oluyorlar.ruhumuzun o duyguyu hissetmeye o kadar çok ihtiyacı varki.
polemik
13.09.2011 - 16:53polemik iyidirrrrrrr. de eğer patern kırmasını bilmiyorsanız polemiye girmeyin.mesela bigün fener galatasaray tartışması var.tartışma iyice sertleşti kahve karışacak. millet yumruk yumruğa birbirine girecek.elimi göleğimin cebine soktum aynı bi hakemin kart cıkarması gibi serçe sana kırmızı kart gösteriyorum dedim sonra öbürüne sanada kırmızı kart sanada üç kişiye sizi oyundan attım dedim.o sert tartışma gülüşmelere tebessümlere dönüşüverdi.
kıskanmak
09.09.2011 - 12:48kıskanmak nüklüer enerji gibidir.sevgili yada bi çiftin arasına bi başka kişi girdiğinde ortaya müthiş bi enerji çikar aynı nüklüer bomba gibi nasıl atomun çekirdeğini oluşturan poratonun içine dışarıdan praton atıldığında atomun çekirdeği parçalanmaya başlar çünkü sayısal değeri bozulan çekirdeğin yapısı bozulur. ve ortyaya nüklüer güç çıkar ve bu enerji hem atomu yok eder hemde çevresini mahveder kıskançlık hissini bu yüzden nüklüer enerjiye benzetirim.
zaman
08.09.2011 - 12:25Kadının biri kocasına dedi ki: Ey adamlığı bir adımda aşan! Bana hiç bakmıyorsun, neden? Ne zamana kadar bu horlukta kalacağım? Kocası dedi ki: Boğazına bakıyorum, çıplağım ama elim ayağım var, çalışıp çabalıyorum. Güzelim, ere kadının boğazına ve elbisesine bakmak farzdır. Ben ikisine de bakıyorum. Bu hususlarda eksiğin gediğim yok. Kadın, gömleğinin yenini gösterdi. Pek kaba ve kirliydi. Dedi ki: Kabalığından bedenimi yiyor. Kimse kimseye bu çeşit elbise verir mi? Kocası a kadın dedi, sana bir sorum var: Yoksul adamım ben elimden bu geliyor. Doğru, bu çok kaba, çok çirkin, fakat ey düşünceli kadın, bir düşün. Bu mu daha kötü yoksa boşanmak mı? Bu mu daha kötü, yoksa boşanmak mı? Bu mu sana daha kötü geliyor yoksa ayrılık mı? Ey kınayıp duran bela, yoksulluk, eziyet ve mihnet de böyledir işte. Şüphe yok ki heva ve hevesi terk etmek acıdır ama Tanrıdan uzak olma acılığından daha iyidir. Savaş ve oruç güçtür, çetindir. Fakat bu güçlük ve çetinlik, Tanrının kulu kendinden uzaklaştırmasından, böyle bir derde uğratmasından yeğdir. İhsan ve lütuflar ıssı Tanrı, bir gün, ey benim hastam, ey benim mihnetime uğrayan kul, nasılsın? Derse hiç zahmet ve eziyet kalır mı? Hatta böyle demese bile, böyle dediğini duymasan, anlamasan bile senin o zevkin yok mu? Tanrının senin hatırını sormasıdır işte. Gönül hekimleri olan güzeller, hastaların hatırını sormaya düşkündürler. Utanır, söz olmasın derlerse bir çare bulurlar, yine haber gönderirler. Haber bile göndermeseler bunu düşünürler ya. Hasılı hiçbir sevgili yoktur ki aşkından haberi olmasın? Ey duyulmamış, eşsiz hikayeler arayan, aşıkların hikayesini oku. Bunca uzun zamanlardır kaynar durursun ama yine de tatar aşı gibi yarı pişman bir haldesin ey kadid olmuş adam! Bir ömürdür Tanrı adaletini görmüş, o tadı almışsın da yine görmeyenlerden daha namahremsin. Talebelik eden üstat olur. Öyle olduğu halde sen günden güne geri gitmişsin a inatçı kör. Anandan babandan haberin yok, geceyle gündüzden de ibret almamışsın. ÖRNEK: Bir arif, papazın birine sordu: Sen mi daha yaşlısın sakalın mı? Papaz dedi ki: Ben ondan önce doğdum. Sakalsız nice zamanlarım var. Arif dedi ki: Sakalın ağarmış, eski halini terk etmiş. Öyle olduğu halde yazıklar olsun, kötü huyun hala dönmemiş! O senden önce doğmuş seni geçmiş. Sense tirit sevdası ile böylece kala kalmışsın. Önce doğduğun renktesin hala. Ondan bir adım bile ileri atmamışsın. Hala kaptaki ekşi ayransın. Hala o yoğurdun yağını ayıramamışsın. Hala balçık küpteki hamursun, bir ömürdür ateşli tandırdasın ama hala pişmemişsin. Heves yeli ile başın dönüyor ama tepedeki ot gibi ayağın toprakta. Musa kavmi gibi Tih çölünün ıssısında, durduğun yerde tam kırk yıl kala kalmışsın a akılsız adam! Her gün ta akşama kadar koşup duruyorsun. Fakat kendini yine de ilk konak yerinde görmedesin. O öküze aşık oldukça şu üç yüz yıllık uzaklıktan kurtulamazsın. Onların da gönüllerinden öküzün hayali çıkmadıkça ıssı bir girdaba benzeyen o çölde kaldılar. Bu öküzü bir tarafa bırak, Tanrıdan sonsuz lütuflara ermiş, nihayetsiz nimetler görmüşsün. Fakat öküz tabiatlısın, onun için o büyük büyük iyilikler, bu öküzün aşkı ile gönlünden gidiverdi. Bari şimdi bedeninin bütün cüzilerinden sor. Şu dilsiz uzuvlarının yüzlerce dili vardır. Aleme rızk veren Tanrının nimetlerinin zikri zaman yapraklarında gizlenmiştir. Sen gece gündüz hikaye arar durursun. Halbuki senin cüzilerinin cüzileri, sana hikayeler söyler durur. Onlar yokluktan var olalı nice neşeler gördüler, nice gamlar tattılar. Çünkü hiçbir cüzi lezzetsiz bitmez. Istıraplarla zayıflar, kuru kalır. Halbuki senin cüzün kaldı da o iyilik, o nimet, aklından gitti. Daha doğrusu gitmedi,beş duygunla yedi endamından gizlendi. Yaz gibi hani. Yazın pamuk biter de o kalır, fakat yaz hatırlanmaz olur. Yahut da buz gibi. Kışın olur da kış gizlenir, buz bize kalır. Bu o güçlükten bir armağandır. Kışın da yazın armağanları şu meyvelerdir. Ey yiğit bunun gibi senin her cüzün de bedenin de Tanrının bir nimetini söylemededir. Şu kadın gibi yirmi oğlu vardı da her oğlu, bir güzel halini anlatmadadır. Sarhoşluk ve oynaşma olmadıkça gebe kalınmaz. Bahar olmayınca bahçelerde bir şey doğar mı? Gebelerle kucaklarındaki çocuklar, baharın o kadınlarından aşkına delalet eder. Her ağaç çocuklarını emzirmededir. Hepsi, Meryem gibi gizli bir padişahtan gebe kalmıştır. Ateş sula gizlenir ama üstünde yüz binlerce köpük coşar. Ateş pek gizlidir, fakat köpük, on parmağı ile ateşin varlığına delalet etmededir. Vuslat sarhoşlarının cüzileri de, bunun gibi hal ve söz timsallerinden gebe kalır. Hal güzelliğine karşı ağızları açık kalmıştır onların. Gözleri cihan nakşına örtülmüştür. O doğanlar bu dört unsurdan doğmazlar. Onun için de bu gözlere görünmezler. Onlar, tecelliden doğmuşlardır. Bu yüzden renksiz perdeyle örtülüdürler. Doğmuşlar dedim ya, hakikatte doğmamışlar da. Bu söz, ancak anlatmak için söylenmiş bir sözdür. Sus da “Kul-söyle” padişahı söylesin. Bu çeşit güllere karşı bülbüllük satmaya kalkışma. Bu gül, coşmuş köpürmüş, söyleyip duran bir güldür. Ey bülbül, bana karşı sözü kes de kulak kesil. Her ikisi de yani hal de, söz de, tertemiz iki güzele benzer. Vuslat sırrına iki adil şahittir bunlar. Bu iki seçilmiş latif güzellik de gebeliklere ve geçmiş zamandaki haşirlere şahadet ederler. Yeniden yeniye gelen temmuz ayında buzun, her an kış hikayelerini söylemesi gibi. Hani buz da soğuk rüzgarları, zemheriyi, yaz günlerinde o güç zamanları söyler ya. Kışın meyve ve Tanrı lütfunun hikayelerini anlatır. Güneşin gülümsediği zamanları, çimen gelinlerine dokunup eksiltmesini söyler. İşte onun gibi senden de hal gitti, cüzün o halin armağanı olarak kaldı. Ya ona sor, yahut da hatırla. Gama giriftar oldumu çeviksen derhal sıçrar, o ümitsiz deminden kurtulursun. Ona, ey hali, nimetleri o yüceliği inkar eden gam, dersin... Her dem baharda, neşede değilsin de gül yığınına benzeyen bedenin, neyin ambarı ya? Gül yığını bedenin, düşüncen de gül suyu gibi. Gül suyu, gülü inkar ediyor ha. Şaşılacak şey bu işte! Nimetleri inkar eden maymun huylulardan saman bile esirgenir. Fakat peygamber huylu kişilere güneş ve bulut, saçı olarak saçılır. O küfür inadı, maymun adetidir. Şu hamd-ü şükürse Peygamberin yoludur. Perdelerin yırtılması, maymun huylulara neler etti? Peygambere benzeyenlerse ibadetleri, ne faydalar verdi! Mamur yerlerde kuduz köpekler vardır. Yücelik ve nur definesi, yıkık yerlerdedir. Şu doğma, ayın tutulmasından olmasaydı bunca filozof, yolu kaybeder miydi hiç? Akıllı fikirli kişiler, bu yol yitirme yüzünden burunlarının üstünde ahmaklık dağını gördüler. bu hikaye mevlananın mesnevisindeki zamanın yapraklarındaki giz hikayesidir.
sine-i millet
05.09.2011 - 02:57muhalefet milletvekillerinin erken secim istediği ve iktidarın da erken secime gitmemekte direndiği durumlarda.muhalefet millet vekillerinin topluca istifa ederek meclis aritmetiğini secime gitmek zorunda bırakacak sayıda eksilmesi durumu.yani meclisteki millet vekili sayısının belirli bi sayının altına düştüğü durumlarda mecburen secim kararı alınıyor olması nedeniyle millet vekillerinin topluca istifası durumu na sinei millete dönmek diye adlandırıyorlar.
köylü
23.08.2011 - 03:00köylü ulusun efendisidir. ruhu efendidir köylünün
aşk
21.08.2011 - 11:53zamanın birinde bi padişah var birde cariyesi var gerçi padişahın bir çok cariyesi var ama birini çok seviyor.günlerden bir gün cariye çok rahatsızlanıyor.beti benzi sararıyor.yataklara düşüyor. padişah cariyesini o halde gördükçe çok üzülüyor.ve zamanının en iyi hekimlerine haber salıyor cariyemimi düzelten hekim ne dilerse dilesin benden diyor servet vadediyor.o günün tüm hekimleri geliyor muayene ediyorlar cariyeyi hepsi ken di zannın ca teşhiş koyuyorlar. tedavi uyguluyorlar ama ne hikmetse teşhişler ve tedeviler hiç bir sonuç vermiyor hatta aksi tesir yapıyor diyelim ateşi düşürmek için sirke veriyorlar ateş daha fazla artıyor kabızlık için hint yağı veriyorlar sıkın tı daha bi artıyor cariyenin durumu gitgide daha da kötüleşiyor.padişah iki gözü iki çeşme mabede koşup ellerini açıyor dua ediyor ve ilahi doktoru çağırıyor.ilahi doktor geldiğinde cariyeyi konuşarak muayene ediyor.ve dönüp padişaha padişahım cariyeniz çok hasta ama ümitsiz değil ve rahatsızlığıda bedeninde değil ruhunda diyor. ve cariyeniz aşık olmuş uzaklarda bi yerde bi sarrafa aşık olmuş tez elden buraya gelmesi lazım yoksa cariyeniz düzelmez diyor padişah değerli hediyelerden yollayarak sarrafı sarayına davet ediyor sarraf tez elden padişahın davetini yerine getiriyor. saraya geldiğinde hemen cariyenin odasına götürülüyor. cariye sarrafı gördüğünde neşe leniyor yüzü gülüyor sararmış benzine renk geliyor dudakları al al oluyor ve çok kısa bisürede ayağa kalkıyor iyileşiyor mutlu günlerine geri dönüyor. bu sefer ilahi doktor sarrafa acı ilaç hazırlıyor ve içiriyor. sarrafın keyfi kaçıp hastalanıyor beti benzi sararıyor neşesini yakışıklılığını kaybediyor.ve gitgide çöküyor cariyede sarraftan yavaş yavaş soğuyor uzaklaşıyor. ve bu dertten kurtuluyor. bu mesnevide gerçek aşk ile ilgili hikaye bence bu hikayenin anlatmak istediği. aslında bizim içsel dünyamız. cariye beden.padişah akıl. sarraf aşk.ilahi doktorda yad etmek tir.aklın tüm derdi bedenin isteklerini yerine getirmektir.ve onu tehlike ve sıkıntılardan korumak ve esirgemektir.aşkta isteklerimiz arzularımız hoşlandığımız çoştuğumuz gurur duyduğumuz huzur duyduğumuz sevgi hissettiğimiz anlardır.meyildir kısaca.her azamızla farklı şeylere meylederiz.ilahi doktorda yad etmektir. sıkıntılı anlarda yad ederiz. hissettiğimiz acıyı tarif eden sözcüklerde acı ilaç.bunlarda aslında sır değil esas sır ben de isim ve sıfatlardan arınmış ben de isim ve sıfatlar olmadığındaysa tarifte olmuyor.hatta ben diyen harflerde yok
dekar
20.08.2011 - 20:52bir dekar bir dönüm on dekar bir hektar. bir dekar dört de dört dikildiğinde 60 tane ağaç alır. dört buçuk metreye dört buçuk metre dikildiğinde 50 tane ağaç dikilir. bir dekara yaklaşık 200 tane bağ fidanı dikilir.
insan
20.08.2011 - 15:40insan kainatın özetidir.özet nedir. mesela bi filmin konusunu üç beş satırla özetleye biliriz ve konusunu okuduğumuz filmin tamamı hakkında az çok bi fikir sahibi olabiliyoruz. insan da eğer kainatın özetiyse ki ben buna gönülden inanıyorum kendimizi anladığımızda insanı bildiğimizde kainat hakkında bi fikir sahibi ola biliriz.mesela kuantumda elekturonun zamanı delip geçmek gibi bi özelliği olduğundan bahseder.bu bilgiyle bugün televizyonlarda tünel diyotu diyer bi parça ve bilgisayarlarda kullanılan bu sistem kuantumun bu bilgisiyle yapılmıştır.ve bendiyorumki eğer biz insanlar kainatın özetiysek ve bütün alemler bizde mevcutsa. bu halde bizde mevcut olmalı.ve ruhumuzla zamanı delip geçebileceğimizi düşünüyorum.mesela güneydoğuda şehit düşen askerimiz burası son günü şehit düşenlerin yeridir diyor ve askerliğinin son günü şehit oluyor bu tesadüfmü şimdi. dudaklarımızdan dökülen tüm sözcükler hissettiklerimizdir hissedilmeyen hiç bişey kelimelere dökülmez.işte tüm mesele hissettiklerimizi analiz edebilmek.ve bunun için bedenimiz ve kalbimiz mükemmel bi laboratuar.(not yazdığım şeyleleri çok ta önemsemeyin sonuçta bu yazdıklarım felsefefi bi teori)
neden
20.08.2011 - 15:00bir nedenin sonuçlarının etkileri o nedenin nedenimidir? diye bi soru sormuştum kendime. cevap: her zaman değil ama bir nedenin sonuçlarının ettkileri o nedenin nedeniyse. bu bi döngüye dönüşmüş demektir. ve artık kendi kendinin varlık sebebidir. gibi bi cevap çıkıyor ortaya.
cezaevi
20.08.2011 - 14:59insan kendini tavuk gibi hissediyor. günde üç öğün besliyorlar ve en değerli şeyini yani hürriyetini elinden alıyorlar aman çocuklarımızı çok iyi yetiştirelim.edep,haya sabır,allah korkusu,hak ve adil olma hislerini onlara hissettirerek şevkat sevgi ve merhametle büyütelim onları
beyaz
20.08.2011 - 14:58sevginin rengi beyazdır.hz. isa da sevginin ta kendisidir.çünkü bedenini sadaka olmuştur tüm insanlığa. kendisini çarmaha gerenler için tanrıdan af dilerken tek kutuplu olduğunu anlıyoruz sadece sevgidir o.çünkü sevgi sadece korur. beddua etmez. ettiği anda da sevgi değildir zıttıdır. amerikalılar beyaz bi saray yaptılar adınıda beyaz saray koydular. sırrı temsil eden pramidin üstünenede mana gözünü koydular. bugün beyaz saray hala beyaz ama manası artık kırmızıyı temsil ediyor. çünkü dünyada yaptıkları zulüm ve haksızlıklar para için herşeyin mübah olduğu ihtiras ve gücü temsil eden kırmızı bi saraydır mana icabıyla
Toplam 396 mesaj bulundu