dağlarca acılarla ve de sancılarla yürürüz ritminde yürek atışımızın yürürüz ritminde nefes alışımızın yürürüz bitik un-ufak ola ola onca yiğitliğimize bakmadan
hasrettir önümüzde sıra sıra yol yol ayrılıktır dağ dağ acıdır gidilen gurbettir, derttir, mihnettir sineye çekilen dizi dizi
Ne yana vursak üstümüze kararır hava şimşeklenir gökyüzü bıçak bıçak bulutlar yığılır kalır gözlerimize her kirpiğimizde bir deniz çalkalanır. nereye varsak, bağrımıza saplanır ayrılığın oku devriliriz bir ihtiyar çınar gibi ağır ağır garipliğimiz kuşatır dört bir yandan bağlanır elimiz kolumuz nereye varsak sarpa sarar yolumuz
hasret kalırız bir dost gülüşüne hasret kalırız bir dost öpüşüne düğün dernek kurar acılar içerimizde çiçeklere kar düşer umutları yel alır ardımızda nice kimsesiz ölüler kalır ölülerki bizim ölüler, nasıl ki bu acılar bizimse
bir yanı buruk olur çırpınır yüreğimizde bir yanı yaş olur süzülür gözlerimizde akar akar akar dökülür çile denizlerine gurbet rüzgarlarınca acılı ıslak
tufan kopmuş yel savurmuş gayrı oflamak vız gelir gönül fırtınamıza umudumuz ekmeğimiz, acımız kederimiz bir kara sevdamızdır yenemediğimiz
gözyaşlarını saklama benden kaçırma gözlerini gözlerimden oy kurban olduğum derincene bak bu nasıl yazıdır ki gözyaşlarımız kemend olurda boğar bizi ve ardına bakmadan, siler gider izini umudumuzun çıplak ağrılarla bağrımızı eze eze taa… alnımızın çizgilerine yansır acısı. ağrılar toprağında ağıt yakarak bir yitik umutda yitip gitmişiz gayrı dert filiz sürmüştür, hüznümüzün tablosunda bir direnç olmuştur bizde yaşamak o artık karanlık bir gecede diş diş ak yorgana geçirilmiş sancı katmer katmer ülserdir midemizde bir yara ki ayrılığın bir yara ki yoksulluğun yarasıdır oy kurbanım
toprak toprak koktuğumuz nadas nadas süslediğimiz ve de köy köy, ülke ülke boynumuzu büke büke ezgilere işlediğimiz bir yarısı Türkiye’ de bir yarısı yaban ellerde söylenen eğin ağıdı türkülerimiz ……………………. bilmem bu yürek nasıl dayanır derdini kalem olup yazmaya dil olup söylemeye oy kurbanım oy oyy da oy….
Nuri CAN 12/12/1980 Nijmegen
***************************
Adam Gibi Adam Olmak
çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse sen aklı başında kalabilirsen eğer herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır hem kendine güvenebilirsen eğer
bekleyebilirsen usanmadan yalanla karşılık vermezsen yalana kendini evliya sanmadan kin tutmayabilirsen kin tutana
düşlere kapılmadan düş kurabilir yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer ne kazandım diye sevinir ne yıkıldım diye yerinir ikisini de önem vermeyebilirsen eğer
söylediğin doğruyu ve gerçeği büken düzenbaz kandırabilir diye safları dert edinmezsen ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz ve yeniden koyulabilirsen işe
döküp ortaya varını yoğunu bir yazı turada yitirsen bile yitirdiklerini dolamaksızın diline baştan tutabilirsen yolunu
yüreğine, sinirine dayan diyecek direncinden başka şeyin kalmasa da herkesin bırakıp gittiği noktaya sen dayanabilirsen tek başına
herkesle düşüp kalkıp yine de erdemli kalabilirsen unutmayabilirsen halkı krallarla gezsen de dost da düşmanda incitemezse seni ne küçümser nede büyültürsen çevreni
her saatin her dakikasına emeğini katarsan alın terine hakçasına bölüşürsen vicdanındaki adaleti her şeyiyle dünya önüne serilir korktuğun yerde el öpmez hükümran olduğun yerde ezmezsen oğlum adam oldun demektir üstelik adam gibi bir adam.
Şiir: Rudyard KPLİNG
Şiir: çeviri Bülent Ecevit
******************** YüReĞiN üŞüDüĞü GüN
Yüreğin üşüdüğü gün sıcacık bir günü düşün sıcacık bir bahar gününü umudun büyüklüğünü ve sonsuz maviliğini göğün
yüreğin üşüdüğü gün bir çocuğun gülüşünü düşün bir çocuğun beyaz düşünü göveren dal uçlarını çatlayan tomurcuğu ve çiçeklenen yerini her öpüşün
yüreğin üşüdüğü gün bir ormanın gümbürtüsünü düşün bir ırmağın türküsünü bulutların beyazlığını güneşin kızıllığını ve ısıtan yanını özğürlüğün
HaYaT aKıP GiDeRKeN SeNDe aKıP GiTMe, BıRaK o aKSıN Sen SaDeCe SeYReT..
****************
Sırtımızda eski bir ceket
Kırık bir bavul elimizde
Yürürüz izinde acıların
Yüreğimizin üstüne basa basa
Başımız eğik, bağrımız ezik
gözümüzde yaş, gönlümüzde yas
sarıp gurbet yorganlarına umudu
kör bir geçim uğruna düşeriz yollara
hicranı gözlerimize doluyarak
ve suluyarak yüreğimizde hüznü
yürürüz biçare acılı acılı
yürürüz can çekişe çekişe
tutunacak dal ararız, dinleyecek dost
ağlamak ve anlatmak için dünyaya kederimizi
ayrılık boranında korlaşır bağrımız
zorlaşır gülmemiz
solur da solur sevdamız yüreğimizde kımıl kımıl
dağlarca acılarla ve de sancılarla
yürürüz ritminde yürek atışımızın
yürürüz ritminde nefes alışımızın
yürürüz bitik un-ufak ola ola
onca yiğitliğimize bakmadan
hasrettir önümüzde sıra sıra
yol yol ayrılıktır
dağ dağ acıdır gidilen
gurbettir, derttir, mihnettir
sineye çekilen dizi dizi
Ne yana vursak
üstümüze kararır hava
şimşeklenir gökyüzü bıçak bıçak
bulutlar yığılır kalır gözlerimize
her kirpiğimizde bir deniz çalkalanır.
nereye varsak,
bağrımıza saplanır ayrılığın oku
devriliriz bir ihtiyar çınar gibi ağır ağır
garipliğimiz kuşatır dört bir yandan
bağlanır elimiz kolumuz
nereye varsak sarpa sarar yolumuz
hasret kalırız bir dost gülüşüne
hasret kalırız bir dost öpüşüne
düğün dernek kurar acılar içerimizde
çiçeklere kar düşer
umutları yel alır
ardımızda nice kimsesiz ölüler kalır
ölülerki bizim ölüler,
nasıl ki bu acılar bizimse
bir yanı buruk olur çırpınır yüreğimizde
bir yanı yaş olur süzülür gözlerimizde
akar
akar
akar
dökülür çile denizlerine
gurbet rüzgarlarınca acılı ıslak
tufan kopmuş yel savurmuş gayrı
oflamak vız gelir gönül fırtınamıza
umudumuz ekmeğimiz,
acımız kederimiz
bir kara sevdamızdır yenemediğimiz
gözyaşlarını saklama benden
kaçırma gözlerini gözlerimden
oy kurban olduğum
derincene bak
bu nasıl yazıdır ki
gözyaşlarımız
kemend olurda boğar bizi
ve ardına bakmadan,
siler gider izini umudumuzun
çıplak ağrılarla bağrımızı eze eze
taa… alnımızın çizgilerine yansır acısı.
ağrılar toprağında ağıt yakarak
bir yitik umutda yitip gitmişiz
gayrı dert filiz sürmüştür,
hüznümüzün tablosunda
bir direnç olmuştur bizde yaşamak
o artık karanlık bir gecede diş diş
ak yorgana geçirilmiş sancı
katmer katmer ülserdir midemizde
bir yara ki ayrılığın
bir yara ki yoksulluğun yarasıdır
oy kurbanım
toprak toprak koktuğumuz
nadas nadas süslediğimiz
ve de köy köy, ülke ülke
boynumuzu büke büke
ezgilere işlediğimiz
bir yarısı Türkiye’ de
bir yarısı yaban ellerde söylenen
eğin ağıdı türkülerimiz
…………………….
bilmem bu yürek nasıl dayanır
derdini kalem olup yazmaya
dil olup söylemeye
oy kurbanım oy
oyy da oy….
Nuri CAN 12/12/1980 Nijmegen
***************************
Adam Gibi Adam Olmak
çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse
sen aklı başında kalabilirsen eğer
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır
hem kendine güvenebilirsen eğer
bekleyebilirsen usanmadan
yalanla karşılık vermezsen yalana
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana
düşlere kapılmadan düş kurabilir
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer
ne kazandım diye sevinir
ne yıkıldım diye yerinir
ikisini de önem vermeyebilirsen eğer
söylediğin doğruyu ve gerçeği büken düzenbaz
kandırabilir diye safları dert edinmezsen
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz ve
yeniden koyulabilirsen işe
döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın diline
baştan tutabilirsen yolunu
yüreğine, sinirine dayan diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da
herkesin bırakıp gittiği noktaya
sen dayanabilirsen tek başına
herkesle düşüp kalkıp yine de erdemli kalabilirsen
unutmayabilirsen halkı krallarla gezsen de
dost da düşmanda incitemezse seni
ne küçümser nede büyültürsen çevreni
her saatin her dakikasına
emeğini katarsan alın terine
hakçasına bölüşürsen vicdanındaki adaleti
her şeyiyle dünya önüne serilir
korktuğun yerde el öpmez
hükümran olduğun yerde ezmezsen
oğlum adam oldun demektir
üstelik adam gibi bir adam.
Şiir: Rudyard KPLİNG
Şiir: çeviri Bülent Ecevit
********************
YüReĞiN üŞüDüĞü GüN
Yüreğin üşüdüğü gün
sıcacık bir günü düşün
sıcacık bir bahar gününü
umudun büyüklüğünü
ve sonsuz maviliğini göğün
yüreğin üşüdüğü gün
bir çocuğun gülüşünü düşün
bir çocuğun beyaz düşünü
göveren dal uçlarını
çatlayan tomurcuğu
ve çiçeklenen yerini her öpüşün
yüreğin üşüdüğü gün
bir ormanın gümbürtüsünü düşün
bir ırmağın türküsünü
bulutların beyazlığını
güneşin kızıllığını
ve ısıtan yanını özğürlüğün
Nuri CAN