ÜSTAD BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİ (R.A.) Kendi yaşadığı devrin Müceddididir. (MÜCEDDİD: Dini ve içtimai hayattaki o devir için en önemli olan ve tahribatların tamir edilmesi gereken meselenin tamiri için görevlendirilmiş olan zat; Ömer bin Abdulaziz, İmam-ı Rabbani gibi; O'nun devrinin ve bu devrin en önemli meselesi de İmanın kurtarılması ve küfrün mahvedilmesi meselesidir.) Vefat edip Hakka (CC) yürürkenki KELİME-İ ŞEHADETTEN önceki son cümlesi 'merak etmeyin küfrün ve kafirlerin beli kırılmış ve felç olmuşlardır, bundan sonra birşey yapamazlar' olmuştur. Devrimizin ihtiyacına cevap veren mahiyetteki bir nevi Kur'an Tefsiri olan Risale-i Nurların müellifidir.
KÜFÜR VE KAFİRLERE DÜŞAMANDIR, KAFİRLERDE ONA DÜŞMANDIR.
İMANA VE MÜ'MİLERE DOSTTUR, YARANDIR; MÜ'MİNLERDE ONA DOSTTUR.
Vatanımız üzerinde oynanan oyunların, 200 yıldır milletimizin üstüne kara bir bulut gibi çöken kan emici mahlukatın bugünkü temsilcilerinin ve alçakça oyunlarının gerçek aktörleri ve senaryolarıyla ortaya döküldüğü harika bir belgesel dizi film.
HAKİKİ MANADA İNSAN. Devrimizde yaşayan insanların en dertlisi, davasının mecnunu, insanlık alemi ve onun hüsran hali için bir ömür boyu gözyaşlarını ceyhun eden bir HAK (c.c.) ve PEYGAMBER (S.A.V.) aşığı ve yaşadığımız devrin en büyük, en yüce insanı.
Alemlerin Rabbi (c.c.) O'nu ve Davasını anlayabilme şerefine herkesi nail eylesin.
HAYDAR BAŞ'IN 1 RESMİ, 4 İMAM NİKAHLI EŞLERİ VE BOŞADIKLARI
BİRİNCİ EŞİ; “Ayşe B.” ile 1969’ da imam nikahıyla evlendi. 1971’ de resmi nikah yaptı. İlk eşi “Ayşe B.” den 8 çocuğu var.
PARAYI BASTI PROFESÖR OLDU
Bas parayı al profesörlüğü
Bilimsel düşünüşün ne olduğunu bilmediğini konuşmalarıyla bariz biçimde ispat eden bu adamın nasıl profesör olduğunu sanıyorum bir çok kişi merak ediyordur. Doksanlı yılların başında şeyhin gözünde değerli bir yere sahip olan Mustafa Kaplan adındaki hekimin değeri 1994 yılında birden bire düşüşe geçti. Mürit Kaplan şeyhin akademik kariyere zaafının olduğunu biliyordu. Bu zaafı kullanarak eski konumuna yükselmek amacıyla kollarını sıvadı. Eğer şeyhi profesör yapabilirse, şeyhin tekrar sevgisini saygısını kazanacağından müritler arasında da, eskiden olduğu gibi aranılan, hürmet gören, örnek model abi olacaktı. Bundan iyisi can sağlığı. Bir alan araştırması yaptı. Türki Cumhuriyetlerdeki kimi üniversiteleri dolaştı. Girişimlerde bulundu, başarılı olamadı. Tarikatla iş bitiriciliğiyle ünlü, şeyhin televizyonunun genel müdürü Harun Kaydırakçı işe el attı. Böyle bir ganimeti kaçırtmayacak bir tipti. Şeyhin gözünde daha çok vazgeçilmez bir eleman olmak için yapmayacağı bir şey yoktu. Çantasına bir milyon dolar koydu. Türkiye'nin Kuzey Doğusundaki ülkelere doğru yolculuğa çıktı. Şeyh önce Dr. sonra Doç. En sonunda da Prof. Oldu. Kimilerinin senelerce beyin teri dökerek sahip olduğu akademik unvanları, bilimsel düşüncenin ne olduğunu bilmeden ele geçiren şeyh, göstermelik de olsa hangi bilimsel çalışmayla profesör olmuştur? Şu anda bunu kendisini bile hatırlayacağını sanmıyorum. Çünkü, üstünde adının yazdığı kitapları okumuş bile değildir. Çömezlerinin onlarcasına sordum; çoğu şeyhlerinin neyin profesörü olduğunu bilmedikleri gibi akademik sıfat için bilimsel bir tez hazırlamak gerektiğinden dahi habersizdiler. Onlar yalnızca; 'Hocamız büyük adam,' diyor başka bir şey demiyorlardı. Şeyhin isteği de zaten buydu. Şeyhin profesörlük tezi olan İslam Dinin de İnsan Hakları adlı kitap için bir ilahiyat doçentinin değerlendirilmesi şöyleydi: 'Bir lisans öğrencisinin tezi. En kötü öğrencimin tezi bundan daha niteliklidir.? ' 'Profesörlük unvanı eskiden utanılacak bir sıfat değildi. Şimdi beni birisiyle tanıştırırken 'profesör' dedikleri zaman mahcup oluyorum.' Böyle bir serzenişte bulunan Mina Urgan ne kadar da haklı. Bir şeyi hak ederek kazanmanın yüceliğine değer vermeyen, hak etme kavramının anlamsızlığına inanan şeyhin maskelere düşkünlüğü bir saplantı haline gelmiştir.
İKİNCİ EŞİ; Ankara Tıp Fakültesi’nde öğrenci olan “Emine A.” ile 1989 yılında imam nikahı ile evlendi..
ÜÇÜNCÜ EŞİ; Yine Ankara Tıp Fakültesi öğrencisi olan ve balerinlik yapan “Yıldız Y.” ile imam nikahı ile evlendi. “Yıldız Y.” ilk eşinden boşanıp kendisi ile resmi nikah yapacağı vaadiyle Haydar Baş ile evlendi. Resmi nikah yapılacağı vaadine rağmen evlilikleri bugüne kadar imam nikahı ile devam etti.
DÖRDÜNCÜ EŞİ; Yargıtay’ın 15. Dairesi’ nin Üyesi olan İzzet Karadaş’ın kızı SİNEM KARADAŞ ile imam nikahı olarak yaptı. Haydar BAŞ, kızın ailesinin rızasını almaksızın bu nikahı gerçekleştirdi.
DİĞER EŞLERİ; KADIN ZAAFINI; 3 ASİL BİR YEDEK HATUN KURALINI İŞLETEREK, İSLAM’IN VERDİĞİ ÖLÇÜYE UYDURMAYA ÇALIŞAN SAHTE ŞEYH HAYDAR BAŞ; acaba şimdiye kadar bunların dışında kaç kızı imam nikahı ile kandırdı ve onları boşadı.
BÜTÜN BU MASUM BAYANLARIN İSİMLERİNİ VE BİLGİLERİNİ ÇOK YAKINDA BU SİTEDEN ÖĞRENECEKSİNİZ..
Çocukları; İlk eşi “AYŞE B.” tan gerçekte 8 çocuğu olmasına rağmen, nüfus kaydında ilk eşinden olma 17 çocuğunun kayıtlı olduğu biliniyor.
Eşleriyle Kaldığı Ev; Trabzonda müstakil bir apartmanda; her katı ayrı bir eşine tahsis eden Haydar BAŞ, hergün tercih ettiği ayrı bir eşinin yanında kalmaktadır. İstanbul ve Ankara’ya geldiğinde de kendisine ve ailesine tahsis edilmiş ev hazır beklemektedir.
ŞEYHİN, KADIN VE KIZ MÜRİDLERLE SOHBETE ÖZEL İLGİSİ
Ankara'ya gelir gelmez yaptığı ilk iş, kadınlara sohbet edeceğini söylemek olurdu. En kısa zamanda da bayan müritler, şeyhlerini dinlemek için bir evde toplanırlardı. Başka randevularına hiç dikkat etmeyen şeyh, bayanlara sohbet etmek için kararlaştırılan saatte saniye bile geçirmeden geliyordu. Oysa zavallı erkek müritler saatlerce aralarda dolaşır dururlar ama şeyhlerin yüzünü bile göremezlerdi. 1987 yılında, tarikatın yeni yeni palazlandığı günlerde, şeyh Ankara'ya gece saat üçte geldiğinde bile hemen yeni bir kız öğrencinin tarikata katılıp katılmadığını sorardı. Yeni müridenin olduğu eve telefon ettirirdi. Gecenin o saatinde üniversite öğrencisi mürideler uykularından uyandırılırdı. Bedeni kutsal olan şeyhin gelip kendilerini feyzlendirmesi için diz üstü çöküp beklemeye başlarlardı. As hanımlarından birini o zamanlar, bu evlerden birinde gözüne kestirmişti. Fatma Kavak'a işareti çakmış, o da kızın gönlünü etmişti. Gecenin bir saatinde, şeyhin evlerine gelmesini yadırgayıp tarikattan ayrılmış kızlardan bir kaçıyla görüşebildim. Onlardan birinin anlattığına göre, Bahtiyar Kaş, o zamanlar kendilerine şöyle diyormuş: 'Önce fiziksel bir yakınlık kurmalıyız ki, bu daha sonra manevi yakınlığa. dönüşebilsin. Aramızda fiziksel yakınlığı kuramazsak, Allah'tan aldığım feyzi size ulaştıramam.'
O zamanlar, kimi mürideler, şeyhin karısı olan kadını cehennem ateşinin yakmayacağını söylüyorlarmış. Nedense şeyh, yalnızca kız müritlerini feyzlendirmek istiyor. Bunu o kadar çok istiyor ki, gecenin geç saatlerinde onları yataklarından uyandırtabiliyor. Şeyhin müridelerine öze! toplantıları amaçlarına uygun biçimde düzenleniyordu. Mürideler, halılar üzerine diz çöküyorlar, şeyh de görkemli koltuğuna kuruluyor, güya onlara dini öğretiyordu. Hep aynı klişe laflar... Kesinlikle değişen bir şeyler oluyordu elbette. Yeni taze müride yüzleri. Şeyhe gösterilmek istenen bu kızlar, görevlendirilmiş kadınlar tarafından ablukaya alınıyordu'. Bunlara deniyordu ki: 'Sakın ha, şeyhimizin yüzüne bakmayın. Bakarsanız gözleriniz, onun nurundan kör olur.' Tabii ki bu, şeyhin onların yüzünü rahat rahat seyredebilmesi için alınan bir önlemdi. Nedense evli ve güzel olmayan müritielerin gözlerinin kör olması umurlarında değildi. Onlardan bazılarının gözünden şeyh efendinin bakışlarındaki niyet kaçmamıştı.
bediüzzaman said nursi
11.05.2005 - 19:30ÜSTAD BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİ (R.A.) Kendi yaşadığı devrin Müceddididir. (MÜCEDDİD: Dini ve içtimai hayattaki o devir için en önemli olan ve tahribatların tamir edilmesi gereken meselenin tamiri için görevlendirilmiş olan zat; Ömer bin Abdulaziz, İmam-ı Rabbani gibi; O'nun devrinin ve bu devrin en önemli meselesi de İmanın kurtarılması ve küfrün mahvedilmesi meselesidir.) Vefat edip Hakka (CC) yürürkenki KELİME-İ ŞEHADETTEN önceki son cümlesi 'merak etmeyin küfrün ve kafirlerin beli kırılmış ve felç olmuşlardır, bundan sonra birşey yapamazlar' olmuştur. Devrimizin ihtiyacına cevap veren mahiyetteki bir nevi Kur'an Tefsiri olan Risale-i Nurların müellifidir.
KÜFÜR VE KAFİRLERE DÜŞAMANDIR, KAFİRLERDE ONA DÜŞMANDIR.
İMANA VE MÜ'MİLERE DOSTTUR, YARANDIR; MÜ'MİNLERDE ONA DOSTTUR.
şubat soğuğu
10.05.2005 - 15:56Vatanımız üzerinde oynanan oyunların, 200 yıldır milletimizin üstüne kara bir bulut gibi çöken kan emici mahlukatın bugünkü temsilcilerinin ve alçakça oyunlarının gerçek aktörleri ve senaryolarıyla ortaya döküldüğü harika bir belgesel dizi film.
fethullah gülen
29.04.2005 - 19:29ALLAH (CC) AŞKI, PEYGAMBER (SAV) AŞKI, samimiyet, insanlık, BARIŞ
hz.muhammed
28.04.2005 - 19:03İnsanlığın İftihar tablosu SONSUZ NUR,
KAİNATIN VARLIK VESİLESİ VE SEBEBİ,
ALLAH'IN (C.C.) KAİNATI yüzüsuyu hürmetine yarattığı EN YÜCE İNSAN (S.A.V.)
fethullah gülen
28.04.2005 - 18:36HAKİKİ MANADA İNSAN. Devrimizde yaşayan insanların en dertlisi, davasının mecnunu, insanlık alemi ve onun hüsran hali için bir ömür boyu gözyaşlarını ceyhun eden bir HAK (c.c.) ve PEYGAMBER (S.A.V.) aşığı ve yaşadığımız devrin en büyük, en yüce insanı.
Alemlerin Rabbi (c.c.) O'nu ve Davasını anlayabilme şerefine herkesi nail eylesin.
SELAM SANA EY ÇAĞIN DERTLİSİ-
SELAM SANA EY KAHRAMAN! ! ! !
Haydar Baş
24.04.2005 - 18:48HAYDAR BAŞ'IN 1 RESMİ, 4 İMAM NİKAHLI EŞLERİ VE BOŞADIKLARI
BİRİNCİ EŞİ; “Ayşe B.” ile 1969’ da imam nikahıyla evlendi. 1971’ de resmi nikah yaptı. İlk eşi “Ayşe B.” den 8 çocuğu var.
PARAYI BASTI PROFESÖR OLDU
Bas parayı al profesörlüğü
Bilimsel düşünüşün ne olduğunu bilmediğini konuşmalarıyla bariz biçimde ispat eden bu adamın nasıl profesör olduğunu sanıyorum bir çok kişi merak ediyordur. Doksanlı yılların başında şeyhin gözünde değerli bir yere sahip olan Mustafa Kaplan adındaki hekimin değeri 1994 yılında birden bire düşüşe geçti. Mürit Kaplan şeyhin akademik kariyere zaafının olduğunu biliyordu. Bu zaafı kullanarak eski konumuna yükselmek amacıyla kollarını sıvadı. Eğer şeyhi profesör yapabilirse, şeyhin tekrar sevgisini saygısını kazanacağından müritler arasında da, eskiden olduğu gibi aranılan, hürmet gören, örnek model abi olacaktı. Bundan iyisi can sağlığı. Bir alan araştırması yaptı. Türki Cumhuriyetlerdeki kimi üniversiteleri dolaştı. Girişimlerde bulundu, başarılı olamadı. Tarikatla iş bitiriciliğiyle ünlü, şeyhin televizyonunun genel müdürü Harun Kaydırakçı işe el attı. Böyle bir ganimeti kaçırtmayacak bir tipti. Şeyhin gözünde daha çok vazgeçilmez bir eleman olmak için yapmayacağı bir şey yoktu. Çantasına bir milyon dolar koydu. Türkiye'nin Kuzey Doğusundaki ülkelere doğru yolculuğa çıktı. Şeyh önce Dr. sonra Doç. En sonunda da Prof. Oldu. Kimilerinin senelerce beyin teri dökerek sahip olduğu akademik unvanları, bilimsel düşüncenin ne olduğunu bilmeden ele geçiren şeyh, göstermelik de olsa hangi bilimsel çalışmayla profesör olmuştur? Şu anda bunu kendisini bile hatırlayacağını sanmıyorum. Çünkü, üstünde adının yazdığı kitapları okumuş bile değildir. Çömezlerinin onlarcasına sordum; çoğu şeyhlerinin neyin profesörü olduğunu bilmedikleri gibi akademik sıfat için bilimsel bir tez hazırlamak gerektiğinden dahi habersizdiler. Onlar yalnızca; 'Hocamız büyük adam,' diyor başka bir şey demiyorlardı. Şeyhin isteği de zaten buydu. Şeyhin profesörlük tezi olan İslam Dinin de İnsan Hakları adlı kitap için bir ilahiyat doçentinin değerlendirilmesi şöyleydi: 'Bir lisans öğrencisinin tezi. En kötü öğrencimin tezi bundan daha niteliklidir.? ' 'Profesörlük unvanı eskiden utanılacak bir sıfat değildi. Şimdi beni birisiyle tanıştırırken 'profesör' dedikleri zaman mahcup oluyorum.' Böyle bir serzenişte bulunan Mina Urgan ne kadar da haklı. Bir şeyi hak ederek kazanmanın yüceliğine değer vermeyen, hak etme kavramının anlamsızlığına inanan şeyhin maskelere düşkünlüğü bir saplantı haline gelmiştir.
İKİNCİ EŞİ; Ankara Tıp Fakültesi’nde öğrenci olan “Emine A.” ile 1989 yılında imam nikahı ile evlendi..
ÜÇÜNCÜ EŞİ; Yine Ankara Tıp Fakültesi öğrencisi olan ve balerinlik yapan “Yıldız Y.” ile imam nikahı ile evlendi. “Yıldız Y.” ilk eşinden boşanıp kendisi ile resmi nikah yapacağı vaadiyle Haydar Baş ile evlendi. Resmi nikah yapılacağı vaadine rağmen evlilikleri bugüne kadar imam nikahı ile devam etti.
DÖRDÜNCÜ EŞİ; Yargıtay’ın 15. Dairesi’ nin Üyesi olan İzzet Karadaş’ın kızı SİNEM KARADAŞ ile imam nikahı olarak yaptı. Haydar BAŞ, kızın ailesinin rızasını almaksızın bu nikahı gerçekleştirdi.
DİĞER EŞLERİ; KADIN ZAAFINI; 3 ASİL BİR YEDEK HATUN KURALINI İŞLETEREK, İSLAM’IN VERDİĞİ ÖLÇÜYE UYDURMAYA ÇALIŞAN SAHTE ŞEYH HAYDAR BAŞ; acaba şimdiye kadar bunların dışında kaç kızı imam nikahı ile kandırdı ve onları boşadı.
BÜTÜN BU MASUM BAYANLARIN İSİMLERİNİ VE BİLGİLERİNİ ÇOK YAKINDA BU SİTEDEN ÖĞRENECEKSİNİZ..
Çocukları; İlk eşi “AYŞE B.” tan gerçekte 8 çocuğu olmasına rağmen, nüfus kaydında ilk eşinden olma 17 çocuğunun kayıtlı olduğu biliniyor.
Eşleriyle Kaldığı Ev; Trabzonda müstakil bir apartmanda; her katı ayrı bir eşine tahsis eden Haydar BAŞ, hergün tercih ettiği ayrı bir eşinin yanında kalmaktadır. İstanbul ve Ankara’ya geldiğinde de kendisine ve ailesine tahsis edilmiş ev hazır beklemektedir.
ŞEYHİN, KADIN VE KIZ MÜRİDLERLE SOHBETE ÖZEL İLGİSİ
Ankara'ya gelir gelmez yaptığı ilk iş, kadınlara sohbet edeceğini söylemek olurdu. En kısa zamanda da bayan müritler, şeyhlerini dinlemek için bir evde toplanırlardı. Başka randevularına hiç dikkat etmeyen şeyh, bayanlara sohbet etmek için kararlaştırılan saatte saniye bile geçirmeden geliyordu. Oysa zavallı erkek müritler saatlerce aralarda dolaşır dururlar ama şeyhlerin yüzünü bile göremezlerdi. 1987 yılında, tarikatın yeni yeni palazlandığı günlerde, şeyh Ankara'ya gece saat üçte geldiğinde bile hemen yeni bir kız öğrencinin tarikata katılıp katılmadığını sorardı. Yeni müridenin olduğu eve telefon ettirirdi. Gecenin o saatinde üniversite öğrencisi mürideler uykularından uyandırılırdı. Bedeni kutsal olan şeyhin gelip kendilerini feyzlendirmesi için diz üstü çöküp beklemeye başlarlardı. As hanımlarından birini o zamanlar, bu evlerden birinde gözüne kestirmişti. Fatma Kavak'a işareti çakmış, o da kızın gönlünü etmişti. Gecenin bir saatinde, şeyhin evlerine gelmesini yadırgayıp tarikattan ayrılmış kızlardan bir kaçıyla görüşebildim. Onlardan birinin anlattığına göre, Bahtiyar Kaş, o zamanlar kendilerine şöyle diyormuş: 'Önce fiziksel bir yakınlık kurmalıyız ki, bu daha sonra manevi yakınlığa. dönüşebilsin. Aramızda fiziksel yakınlığı kuramazsak, Allah'tan aldığım feyzi size ulaştıramam.'
O zamanlar, kimi mürideler, şeyhin karısı olan kadını cehennem ateşinin yakmayacağını söylüyorlarmış. Nedense şeyh, yalnızca kız müritlerini feyzlendirmek istiyor. Bunu o kadar çok istiyor ki, gecenin geç saatlerinde onları yataklarından uyandırtabiliyor. Şeyhin müridelerine öze! toplantıları amaçlarına uygun biçimde düzenleniyordu. Mürideler, halılar üzerine diz çöküyorlar, şeyh de görkemli koltuğuna kuruluyor, güya onlara dini öğretiyordu. Hep aynı klişe laflar... Kesinlikle değişen bir şeyler oluyordu elbette. Yeni taze müride yüzleri. Şeyhe gösterilmek istenen bu kızlar, görevlendirilmiş kadınlar tarafından ablukaya alınıyordu'. Bunlara deniyordu ki: 'Sakın ha, şeyhimizin yüzüne bakmayın. Bakarsanız gözleriniz, onun nurundan kör olur.' Tabii ki bu, şeyhin onların yüzünü rahat rahat seyredebilmesi için alınan bir önlemdi. Nedense evli ve güzel olmayan müritielerin gözlerinin kör olması umurlarında değildi. Onlardan bazılarının gözünden şeyh efendinin bakışlarındaki niyet kaçmamıştı.
DEVAMI www.haydarbastarikati.com'DA
Toplam 6 mesaj bulundu