*** deniz kıyısında bir martıyla konuşurken görüyormuş dostlarım beni sürekli bir kaptanım çünkü kağıt gemilerden emekli gülemedimki hiç hasta yatağının baş ucunda haberi bu yüzden yoktur annemin sol yanağımdaki gamzeden
komidinin üstündeki ilaçların sayıları arttıkça kutularından yaptığım gökdelenin uzamasına sevinirdim ve bilmezdim annemin yaşantısındaki renkliliğin yanlızca raflara dizili kalan kavanozların içindeki reçeller olduğunu
bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktğı çukuru güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saaatin doğruluğu kadar beni senin gibi birde annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur
sıralanmış saksılar vardı limana bakan penceremizin önünde ve çiçekler arkasında ekmek kırıntıları serpen martı yüzlü bir anne terasta toplanan kadınlar limandaki beyaz geminin ışıkları yanınca dedikodusunu yapmayı unuturlardı tam osaatte sokaktan geçen yazlık sinemadaki kıvırcık kızın annesinin dizlerinin dibinden hiç ayrılmayan uslu bir çocuk gibiydi limanda ki deniz ama sokağa çıkıp dalga olmak geçer içinden
hiç bir bardakta dudak payı bırakmadınız bana bir kaşık sesini bile çok gördünüz şekersiz içerek çaylarınızı iki çocuk rahatlıkla oturduğumuz kapının eşiğine kendi başıma zor sığıyorum bugün büyüdükçe insan yalnızmı kalıyor ne
kabuğunu koparmadan ne bir elma soyabildim nede iyileştire bildim bir yaramı ama karşıma çıkınca kızmadım hiç elma kurduna bendim çünkü bıçağısaplayan onun yurduna
büyüklerle ben yapamıyorum çocuklarda almıyor beni oyunlarına devlet dairesinde yangından kurtarılmıcak sıkışmış bir çekmece gibiyim açılamıyorum sana
kardeşiyle sokaklarda hep bir örnek giydirilen sen nasıl sevmezsin eşitliği yürürken düşen çoraplarını aynı hizaya getirmek için annen değilmiydi önünde diz çöken
yol kenarındaki yamur mazganlarını kumbara sanıp buyüzden en çok denizden alacaklıyım...
31.01.2005 - 18:52
***
deniz kıyısında bir martıyla konuşurken görüyormuş dostlarım beni sürekli
bir kaptanım çünkü kağıt gemilerden emekli
gülemedimki hiç hasta yatağının baş ucunda
haberi bu yüzden yoktur annemin sol yanağımdaki gamzeden
komidinin üstündeki ilaçların sayıları arttıkça
kutularından yaptığım gökdelenin uzamasına sevinirdim
ve bilmezdim annemin yaşantısındaki renkliliğin yanlızca
raflara dizili kalan kavanozların içindeki reçeller olduğunu
bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktğı çukuru
güveniyordum oysa ben sevgimize
vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saaatin doğruluğu kadar
beni senin gibi birde annem terketmişti
ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur
sıralanmış saksılar vardı limana bakan penceremizin önünde
ve çiçekler arkasında ekmek kırıntıları serpen martı yüzlü bir anne
terasta toplanan kadınlar limandaki beyaz geminin ışıkları yanınca
dedikodusunu yapmayı unuturlardı
tam osaatte sokaktan geçen yazlık sinemadaki kıvırcık kızın
annesinin dizlerinin dibinden hiç ayrılmayan uslu bir çocuk gibiydi limanda ki deniz
ama sokağa çıkıp dalga olmak geçer içinden
hiç bir bardakta dudak payı bırakmadınız bana
bir kaşık sesini bile çok gördünüz şekersiz içerek çaylarınızı
iki çocuk rahatlıkla oturduğumuz kapının eşiğine
kendi başıma zor sığıyorum bugün
büyüdükçe insan yalnızmı kalıyor ne
kabuğunu koparmadan ne bir elma soyabildim
nede iyileştire bildim bir yaramı
ama karşıma çıkınca kızmadım hiç elma kurduna
bendim çünkü bıçağısaplayan onun yurduna
büyüklerle ben yapamıyorum
çocuklarda almıyor beni oyunlarına
devlet dairesinde
yangından kurtarılmıcak sıkışmış bir çekmece gibiyim
açılamıyorum sana
kardeşiyle sokaklarda hep bir örnek giydirilen
sen nasıl sevmezsin eşitliği
yürürken düşen çoraplarını aynı hizaya getirmek için annen değilmiydi önünde diz çöken
yol kenarındaki yamur mazganlarını kumbara sanıp buyüzden en çok denizden alacaklıyım...
Toplam 1 mesaj bulundu