Demir ökçeli bir çarık akşamların ayağında Bir soğuk postal sabahın ayazı Yaprak dökmüş çıplak bir ağaç Demir parmaklıklar arkasında eskimiş bir yazı
Ökse uçlarında kuşlar mahkum Yarı kapalı evde tüten bir duman Aşkı elinden alınmış bir kaçak Sokaklar arasında küllenmiş bir zaman
Gökte bir parlama, gökte bir patlama Damların çörtenlerinden şırıltı sesleri Çocukların umut dolu avuçlarında Yitik bir kentin yagmur sevinci
Meydanda kocaman bir ağaç, koca bir deli Yükselen binaların arasında kadınlar Bir dağın karnına koymuş şu şehri Deniz aşırı rıhtımı bekler uzaklar
Rindler ne der bilmem, bu çekime Tabiatı kalbinde saklayan çizerler Ne der bu şekilsiz çevrime Molozlar arasında suskun şairler.. .
Talip Aydemir
Eleni
İstanbul Balıklı Rum Hastanesinden içeri Bir yaşlı kadın girdi, üstelik Rum, adı da Eleni Girmiş vakt-i zamanında, zaman-ı mekana Üzerinde beyaz esvaplar, maruzat verir doktora Hazır, bürülmüş, kapıda kefen beyaz Ama Eleni, ama Eleni dimdik ayakta hele telli saçları Penceresine konan kardan serçe kuşları İstanbul Balıklı Rum Hastanesinin koridoru uzun uzun Belli ki ömür burada kıssadan uzun Koridorlar, koğuşlar dökmüş saçlarını tel tel Eleni, Eleni sırma saçlarınla olmuşsun şimdi kel.. Dudaklar büzülmüş, bel egilmiş, göz torbalı Eleni'nin kalbi hala onsekizinde olmalı Kimler geçti bilirmisin surlar içinde bu hastanede Kiminin arkada gözü, kiminin Eminönü'nde Kimi bıçak sırtında, kimi bıçağın altında Kimi geçim derdinde kimi kaybolan zamanda istanbul Balıklı Rum Hastanesinin bahçesinde güller açtı Kaldırdı eleni ellerini, tanrıya açtı Çamlar açtı, kavak açtı, duvar açtı ellerini Yalvardı tanrıya kurtar diye beni... Aksanı İstanbullu Balıkçı Hayri'den ögrenmiş Rastgele demeyi hüznün sümbülü Eleni Hep yedi tepe derdi, derdim de olsa yedi tepe Sonunda gözlük takıldı, gözlüksüz mavi gözlere. Balıklı Rum Hastanesinde bir kız yatar Üstelik Rum adıda Eleni Mavi gözleriyle, sırma saçları, ince belli Eleni İstanbul'un arka sokaklarını, lüks restorantlarını En iyi o bilir, ondandır ayağının kırığı En fazla iki gün durdu hastane loşunda Yeni loş duvarlar arasında kayboldu zannımca Silivrikapıyı bilmezdi, edecek kalıcı mekan Ne dost kalacak çevreden, ne de serv-i revan.. .
Talip Aydemir
Düş
Sandım ki fil dişinden yapılmış bir kule Uzanmış önümde, üzerinde pulcuklar Yalnızlık üzerinde düşten bir perde Sadakat kokuyordu kör yakamozlar
Seslerden bir sıra inci gibi dizildi Bırakmıştım kendimi düşümün arkasına İrkildim yarı uykum delindi Rıhtımda küreklerin bir şakırdısıyla
Kulemde bir sarsıntı, keder Yarısına kadar açılmış bir perdeydi bu Hayatın hep bir ucunu gözlemlediğim yer Ulaşılmaz elmastan zırhlı saraydı bu
Uyandım bir ucundan tuttum eteklerini Savurdu, arkasına sıgındıgım kuleden Yalnız bıraktı boynuma dizilen inciler Perdeleri kaldırdığım, dolandıgım iplerden.. .
Talip Aydemir
Tutku
Bırakıyorum artık seni ayrılıyorum senden Son trenle dönüyorum buluştuğumuz yerden Uzak artık sana gözlerim Ellerim uzak, hayallerim uzak Dönüyorum artık aşk sözcüklerinin düştüğü yerden
Sevgiliye ilk yazılan mektuplar gibi kırgın Son mektup gibi acımasız, hırçın Bütün dağ menekşelerini sana bırakıyorum Hepsi senin bulutlu bir gökyüzü, yosunlar Bu kimsesiz kaldırım, şu kör lamba, sokaklar
Parklar senin artık, o ulu çınarlar, kavaklar Seni bekliyor ellerini tutup bakamadığım mavmalar Sesini duysun bütün istanbul Sabahın ilk vaktinde bülbüller dinlesin seni Haliç selam dursun, martılar duysun sesini
Sen yaşanılası kadın sen balıkların anası Sen yücesin, sen kız kulesinin yalnızlıgı Ama aşk değil senin adın; tutku! Bırakıyorum yine de seni sarayların nakışlarında Bir dönence yalnızlığının seni tuttuğunda.. .
Talip Aydemir İspinoz
Son gözyaşları içimde yürüyorum Tam yüzelli metre taş duvarlar arasında Son nefes alışlarım, kokuşmuş Belki son çıkışım volta atmaya
Ayaklarına demir mahmuzlar takılı hayat Sefil yaşayan insanlar Açlığın tam ortasında çocuklar Unutamıyorum, utanıyorum hey hat
Artık gezmeyeceğim nane kokan mahallem Göremeyeceğim arka sokaklı kadın Ve şimdi ispinozlar gibi özgür kafeste Öttükçe ölen, gözleri kör bir mahkumum.. .
ŞEHİR
Demir ökçeli bir çarık akşamların ayağında
Bir soğuk postal sabahın ayazı
Yaprak dökmüş çıplak bir ağaç
Demir parmaklıklar arkasında eskimiş bir yazı
Ökse uçlarında kuşlar mahkum
Yarı kapalı evde tüten bir duman
Aşkı elinden alınmış bir kaçak
Sokaklar arasında küllenmiş bir zaman
Gökte bir parlama, gökte bir patlama
Damların çörtenlerinden şırıltı sesleri
Çocukların umut dolu avuçlarında
Yitik bir kentin yagmur sevinci
Meydanda kocaman bir ağaç, koca bir deli
Yükselen binaların arasında kadınlar
Bir dağın karnına koymuş şu şehri
Deniz aşırı rıhtımı bekler uzaklar
Rindler ne der bilmem, bu çekime
Tabiatı kalbinde saklayan çizerler
Ne der bu şekilsiz çevrime
Molozlar arasında suskun şairler..
.
Talip Aydemir
Eleni
İstanbul Balıklı Rum Hastanesinden içeri
Bir yaşlı kadın girdi, üstelik Rum, adı da Eleni
Girmiş vakt-i zamanında, zaman-ı mekana
Üzerinde beyaz esvaplar, maruzat verir doktora
Hazır, bürülmüş, kapıda kefen beyaz
Ama Eleni, ama Eleni dimdik ayakta hele telli saçları
Penceresine konan kardan serçe kuşları
İstanbul Balıklı Rum Hastanesinin koridoru uzun uzun
Belli ki ömür burada kıssadan uzun
Koridorlar, koğuşlar dökmüş saçlarını tel tel
Eleni, Eleni sırma saçlarınla olmuşsun şimdi kel..
Dudaklar büzülmüş, bel egilmiş, göz torbalı
Eleni'nin kalbi hala onsekizinde olmalı
Kimler geçti bilirmisin surlar içinde bu hastanede
Kiminin arkada gözü, kiminin Eminönü'nde
Kimi bıçak sırtında, kimi bıçağın altında
Kimi geçim derdinde kimi kaybolan zamanda
istanbul Balıklı Rum Hastanesinin bahçesinde güller açtı
Kaldırdı eleni ellerini, tanrıya açtı
Çamlar açtı, kavak açtı, duvar açtı ellerini
Yalvardı tanrıya kurtar diye beni...
Aksanı İstanbullu Balıkçı Hayri'den ögrenmiş
Rastgele demeyi hüznün sümbülü Eleni
Hep yedi tepe derdi, derdim de olsa yedi tepe
Sonunda gözlük takıldı, gözlüksüz mavi gözlere.
Balıklı Rum Hastanesinde bir kız yatar
Üstelik Rum adıda Eleni
Mavi gözleriyle, sırma saçları, ince belli Eleni
İstanbul'un arka sokaklarını, lüks restorantlarını
En iyi o bilir, ondandır ayağının kırığı
En fazla iki gün durdu hastane loşunda
Yeni loş duvarlar arasında kayboldu zannımca
Silivrikapıyı bilmezdi, edecek kalıcı mekan
Ne dost kalacak çevreden, ne de serv-i revan..
.
Talip Aydemir
Düş
Sandım ki fil dişinden yapılmış bir kule
Uzanmış önümde, üzerinde pulcuklar
Yalnızlık üzerinde düşten bir perde
Sadakat kokuyordu kör yakamozlar
Seslerden bir sıra inci gibi dizildi
Bırakmıştım kendimi düşümün arkasına
İrkildim yarı uykum delindi
Rıhtımda küreklerin bir şakırdısıyla
Kulemde bir sarsıntı, keder
Yarısına kadar açılmış bir perdeydi bu
Hayatın hep bir ucunu gözlemlediğim yer
Ulaşılmaz elmastan zırhlı saraydı bu
Uyandım bir ucundan tuttum eteklerini
Savurdu, arkasına sıgındıgım kuleden
Yalnız bıraktı boynuma dizilen inciler
Perdeleri kaldırdığım, dolandıgım iplerden..
.
Talip Aydemir
Tutku
Bırakıyorum artık seni ayrılıyorum senden
Son trenle dönüyorum buluştuğumuz yerden
Uzak artık sana gözlerim
Ellerim uzak, hayallerim uzak
Dönüyorum artık aşk sözcüklerinin düştüğü yerden
Sevgiliye ilk yazılan mektuplar gibi kırgın
Son mektup gibi acımasız, hırçın
Bütün dağ menekşelerini sana bırakıyorum
Hepsi senin bulutlu bir gökyüzü, yosunlar
Bu kimsesiz kaldırım, şu kör lamba, sokaklar
Parklar senin artık, o ulu çınarlar, kavaklar
Seni bekliyor ellerini tutup bakamadığım mavmalar
Sesini duysun bütün istanbul
Sabahın ilk vaktinde bülbüller dinlesin seni
Haliç selam dursun, martılar duysun sesini
Sen yaşanılası kadın sen balıkların anası
Sen yücesin, sen kız kulesinin yalnızlıgı
Ama aşk değil senin adın; tutku!
Bırakıyorum yine de seni sarayların nakışlarında
Bir dönence yalnızlığının seni tuttuğunda..
.
Talip Aydemir
İspinoz
Son gözyaşları içimde yürüyorum
Tam yüzelli metre taş duvarlar arasında
Son nefes alışlarım, kokuşmuş
Belki son çıkışım volta atmaya
Ayaklarına demir mahmuzlar takılı hayat
Sefil yaşayan insanlar
Açlığın tam ortasında çocuklar
Unutamıyorum, utanıyorum hey hat
Artık gezmeyeceğim nane kokan mahallem
Göremeyeceğim arka sokaklı kadın
Ve şimdi ispinozlar gibi özgür kafeste
Öttükçe ölen, gözleri kör bir mahkumum..
.
Talip Aydemir