özlemenin Ne demek olduğunu sor bana, Yetmiş iki dilde anlatabilirim Kitabını yazabilirim sayfalarca. Yalnızlığın rezilliğini Kokuşmuşluğunu Ve çıplaklığını da. Ama hiç kimse Kavuşmanın güzelliğini Sormasın bana / anlatamam. Ben sana hiç kavuşmadım ki!
Bilmiyorum Dudakların nasıldır. Sıcak mı ateş topu kadar, Yoksa soğuk mu Buza kesmiş bir bardak su gibi? Kıvrımlarına, Kırmızı karanfiller mi tutunmuş, Küle gizlenmiş kor mu var? Tenime değdiğinde dudakların Cemre mi düşer bedenime, Mızrap değen bir saz teli gibi Titrer mi yüreğim bilmiyorum. Ben hiç dudaklarına dokunmadım ki!
Bir kadını sardığında kolların, Ürkek ceylânlar Nasıl kurtulur tuzağından? Dolu yemiş yaprak gibi Nasıl titrer bir yürek? Ellerin nasıl okşar bir bedeni, Goncalar Nasıl güle döner sıcaklığınla / bilmiyorum. Hiç sana sarılıp yatmadım ki!
Ama hiç kimse / kavuşmayı, İki derenin birbirine karışıp Sarmaş dolaş aktığı yatağın yorgunluğunu Sormasın bana,anlatamam. Çünkü seninle ben, Ayrı kaynaktan doğmuş Sularında hasretleri taşıyan Başka denizlere koşan iki ırmağız. Birbirimize uzak topraklarda tüketirken yılları Aynamızda ayrı gökleri yansıtırız. İşte onun için İki dere nasıl karışır birbirine Nasıl sığar iki nehir bir yatağa /bilmiyorum. Seninle Hiç aynı yatakta coşmadım ki!
Sen bana /yalnızca Ve sadece Kahpe sensizliği sor Rezil beklemeyi, özlemeyi sor. Tanrı şahidimdir Kurda kuşa Dağa taşa bile anlatabilirim. Demem o ki uzaktaki yakınım: Vuslatlara yabancıyım,
***Acele karar vermeyin*** Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.” Bugün hayatımda taşların bir kez daha yerinden oynadığını,tam düze çıktım derken bir kez daha başladığım noktaya geri döndüğümü düşünürken bu hikâyeyi hatırladım birden.Bu tuhaf döngü daha kaç kez tekrar edecek bilemiyorum…Bekleyip görmekten başka seçeneğim yok. “Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.” demiş ya filozof, öyleyse neden her yeni gelen parçaya son parçaymış muamelesi yapıyozuz ki? Yani neden bi başka parçanın da gelip herşeyi tekrar değiştirebileceğini bildiğimiz halde peşin hüküm veriyoruz? Yok peşin hüküm vermiyorsam neden bunca tasa? Mümkün mü acaba resimdeki o adam gibi, büsbütün dışından bakabilmek içinde bulunduğumuz duruma? Ya da mümkün mü hikayedeki yaşlı adam gibi her defasında “Bu olay henüz bir başlangıç.Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.” deyip yorum yapmadan,sadece yaşamak? Mümkün mü…
Kendi yolunda yürü. Başını dik tut. Kendini yenilmiş hissetme. Kişisel hayatını yaşa. Kahramanı, baş rol oyuncusu sensin. Bu senin öykün, sen sadece yaşa. Yüreğinin sesini dinleyerek, yüreğinin diliyle konuşarak yaşa. Tşk dost...
dedim ki kendi kendime; kaybettiğin şeylerin arkasından oturup ağlıyacağına, ileride kazanacakların için şimdiden oturup mutlu olmaya bak.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
Aşk dünyana ruhuna doğsun Yemyeşil baharlar mevsimin olsun Şen olsun gül yüzün sevda ile gülsün En derin duygular aşkına dolsun Gülen çehrene buseler konsun Üzüntü ırasın seni bulmasın Latif gergefler gibi zarif bir gülsün
Ne hesabını veremeyeceğim bir günüm oldu ne de vicdanımı lekeleyen bir geçmişim... Ne hissettiysem onu söyledim, onu yaşadım... Yaşadığım bir tek andan bile pişmanlık duymadım... Asla keşkelerim olmadı... Hiçbir zaman kendimle vicdan mahkemesi yapmak zorunda kalmadım... Karşıma bazen gerçek yüzler, bazen sahteler çık...tı ama olsun ben yine sadece hislerimle yaşadım.. Asla sevmediğim birine seni seviyorum demedim, ya da asla birini severken karşılığını beklemedim... Dostluğuma değer biçmedim, sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim... Sevdiysem sonuna kadar gittim,bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim... Bazen çok kırıldım, bazen belki de kırdım... Ama hata insana mahsustur dedim..Affettim, af diledim.. Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yinede affettim.. Onlar belki beni saflıkla yargıladılar.Belki de içten içe sinsice güldüler... Ama asıl unuttukları şuydu... Ben aldanmadım... Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar... Bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için... Kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için...... Oysa ben hiç insan kaybetmedim... Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar..
05.09.2012 - 15:53
özlemenin
Ne demek olduğunu sor bana,
Yetmiş iki dilde anlatabilirim
Kitabını yazabilirim sayfalarca.
Yalnızlığın rezilliğini
Kokuşmuşluğunu
Ve çıplaklığını da.
Ama hiç kimse
Kavuşmanın güzelliğini
Sormasın bana / anlatamam.
Ben sana hiç kavuşmadım ki!
Bilmiyorum
Dudakların nasıldır.
Sıcak mı ateş topu kadar,
Yoksa soğuk mu
Buza kesmiş bir bardak su gibi?
Kıvrımlarına,
Kırmızı karanfiller mi tutunmuş,
Küle gizlenmiş kor mu var?
Tenime değdiğinde dudakların
Cemre mi düşer bedenime,
Mızrap değen bir saz teli gibi
Titrer mi yüreğim bilmiyorum.
Ben hiç dudaklarına dokunmadım ki!
Bir kadını sardığında kolların,
Ürkek ceylânlar
Nasıl kurtulur tuzağından?
Dolu yemiş yaprak gibi
Nasıl titrer bir yürek?
Ellerin nasıl okşar bir bedeni,
Goncalar
Nasıl güle döner sıcaklığınla / bilmiyorum.
Hiç sana sarılıp yatmadım ki!
Kısacası:
Tatmadım kavuşmayı / anlatamam.
Ama,
Seni özlemenin kitabını yazabilirim.
Anlatabilirim daldaki kuşa / topraktaki solucana.
Yokluğunda yıllardır
Özlemine dayanmayı öğrendim
Yokluğuna katlanmayı
Aşağılık avunmayı öğrendim nasılsa
Ustası oldum beklemenin
Tükenmek pahasına.
Ama hiç kimse / kavuşmayı,
İki derenin birbirine karışıp
Sarmaş dolaş aktığı yatağın yorgunluğunu
Sormasın bana,anlatamam.
Çünkü seninle ben,
Ayrı kaynaktan doğmuş
Sularında hasretleri taşıyan
Başka denizlere koşan iki ırmağız.
Birbirimize uzak topraklarda tüketirken yılları
Aynamızda ayrı gökleri yansıtırız.
İşte onun için
İki dere nasıl karışır birbirine
Nasıl sığar iki nehir bir yatağa /bilmiyorum.
Seninle
Hiç aynı yatakta coşmadım ki!
Sen bana /yalnızca
Ve sadece
Kahpe sensizliği sor
Rezil beklemeyi, özlemeyi sor.
Tanrı şahidimdir
Kurda kuşa
Dağa taşa bile anlatabilirim.
Demem o ki uzaktaki yakınım:
Vuslatlara yabancıyım,
11.06.2012 - 00:51
***Acele karar vermeyin***
Hayatın küçük bir dilimine bakıp
tamamı hakkında karar vermekten kaçının.
Karar; aklın durması halidir.
Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi,
dolayısı ile gelişmeyi durdurur.
Buna rağmen akıl,
insanı daima karara zorlar.
Çünkü gelişme halinde olmak
tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.
Oysa gezi asla sona ermez.
Bir yol biterken yenisi başlar.
Bir kapı kapanırken, başkası açılır.
Bir hedefe ulaşırsınız ve
daha yüksek bir hedefin hemen
oracıkta olduğunu görürsünüz.”
Bugün hayatımda taşların bir kez daha yerinden oynadığını,tam düze çıktım derken bir kez
daha başladığım noktaya geri döndüğümü düşünürken bu hikâyeyi hatırladım birden.Bu tuhaf döngü daha kaç kez tekrar edecek bilemiyorum…Bekleyip görmekten başka seçeneğim yok.
“Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.” demiş ya filozof, öyleyse neden her yeni gelen parçaya son parçaymış muamelesi yapıyozuz ki? Yani neden bi başka parçanın da gelip herşeyi tekrar değiştirebileceğini bildiğimiz halde peşin hüküm veriyoruz? Yok peşin hüküm vermiyorsam neden bunca tasa? Mümkün mü acaba resimdeki o adam gibi, büsbütün dışından bakabilmek içinde bulunduğumuz duruma? Ya da mümkün mü hikayedeki yaşlı adam gibi her defasında “Bu olay henüz bir başlangıç.Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.” deyip yorum yapmadan,sadece yaşamak? Mümkün mü…
02.05.2012 - 23:35
Arkada bıraktığın şeyleri düşünme!
Kendi yolunda yürü.
Başını dik tut.
Kendini yenilmiş hissetme.
Kişisel hayatını yaşa.
Kahramanı, baş rol oyuncusu sensin.
Bu senin öykün, sen sadece yaşa.
Yüreğinin sesini dinleyerek, yüreğinin diliyle konuşarak yaşa.
Tşk dost...
27.03.2012 - 15:34
Nasılsın dost?
22.03.2012 - 01:07
Hıçkırıklar..
Sahile vuran deli dalgalara
Şahidim olsun düşen her damla yaş
Seni unuttuğum yoksun zamanlar…
Acırım ağlayacak yer gök taşlar
Nerede yeşeren umutlarımız
Hani o kulplu çay bardaklarımız
Oysa birlikte çay içecektik biz
Yok, oldu duraklar ve yollarımız
Sahilde kumlarda kaldı izimiz
Seninle izlerimiz tek ismimiz
Vurgun yemiş ne yazık kaderimiz
Resmimiz oldu şimdi ayrılıklar
Geceyi maviye çalan siyah renk
Hoş seda ne garip düşün ki ahenk
Olur, mu hiç acı mutluluğa denk
Boğazımda düğümdü hıçkırıklar.
FİLİZ AKTAŞ OKUTUCU
26.09.2011 - 23:13
Ben Bu Köyün Delisiyim
Beni bilen böyle bilsin
Ben dostluğun delisiyim
Akıl irfan sizde kalsın
Ben bu köyün delisiyim
Bu acılar bitene dek
Ağlayanlar gülene dek
Bu can bende ölene dek
Ben bu köyün delisiyim
Sesi çıkmaz kırık sazın
Tadı olmaz susuz yazın
Mezarıma öyle yazın
Ben bu köyün delisiyim
Ne köleyim ne de bir kul
Vicdan bir borç hayat okul
Alın sizin olsun akıl
Ben bu köyün delisiyim
Benim yolum aşkın yolu
Benim yolum hakkın yolu
Bir tek derdim Anadolu
Ben bu köyün delisiyim
Sizde para sizde banka
Sizde silah sizde bomba
Bende dostluk bende sevda
Ben bu köyün delisiyim
Haydi koşun savaşmaya
Bu dünyayı paylaşmaya
Ben bakarım çocuklara
Ben bu köyün delisiyin
Aşk okurum aşk yazarım
Aşktır benim tek pınarım
Size değmesin nazarım
Ben bu köyün delisiyim
Yaşayın siz aklı selim
Boşverin siz benim halim
Siz bir dahi siz bir alim
Ben bu köyün delisiyim
Benim yolum gönül yolu
Benim yolum sevda yolu
Bir tek derdim Anadolu
Ben bu köyün delisiyim
Ben bu yurdun delisiyim...
30.08.2011 - 22:00
Üstüm başım toz içinde
Önüm arkam pus içinde
Sakallarım pas içinde
Siz benim nasıl yandığımı
Nereden bileceksiniz?
Bir fidandım derildim
Fırtınaydım duruldum
Yoruldum çok yoruldum
Siz benim neler çektiğimi
Nereden bileceksiniz?
Taş duvarlar yıkıp geldim
Demirleri söküp geldim
Hayatımı yakıp geldim hey
Siz benim neden kaçtığımı
Nerden bileceksiniz?
Gökte yıldız söner şimdi
Annem beni anar simdi
Sevdiğim var kanar şimdi
Siz benim niye içtiğimi
Nerden bileceksiniz?
Bir pınardım kan oldum
Yol kenarı han oldum
Yanıldım ah ziyan oldum
Siz benim neden sustuğumu
Nerden bileceksiniz?
10.05.2011 - 03:38
Genç adamın biri,dermiş babasına her gün;
'Benim de dostlarım var, Sendeki dost gibi'
Baba, itiraz eder,
...
'Olmaz öyle çok dost, hakikisi belki bir, belki iki,
Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki...'
Devam eder durur konuşma...
Aralarında başlar bir tartışma,
Karar verirler bir sınava, Dostun hakikisini anlamaya...
Bir akşam bir koyun keserler, Ve koyarlar çuvala.
Baba der ki oğluna,
'Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna'.
Çuvaldan kanlar damlamakta,Sanki öldürmüşler de bir adamı, Koymuşlar çuvala,
Dıştan böyle sanılmakta. Delikanlı sırtlar çuvalı, Gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı.
O dost, bakar ki;
bir çuvala hem de kanlı,
Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına, Almaz içeri arkadaşını,
Böylece tek tek dolaşır delikanlı, Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır. evlat geriye döner.Ama içten yıkılır...
Babasına dönerek; haklıymışsın baba ' der.
Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana.
Baba:
'Hayır Evlat 'der, benim bir dostum var bildiğim.
Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona.
Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar. Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar...
Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir.
O dost, delikanlıyı alır hemen içeri.
Geçerler arka bahçeye. Bir çukur kazarlar birlikte,
Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye,
Üzerine de serpiştirirler toprak. Belli olmasın diye dikerler sarmısak...
Genç adam gelir babasına;
'Baba, işte dost buymuş' diye konuşunca,
Babası; 'daha erken, o belli olmaz daha.
Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga,
Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona,
işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi.
Sonra gel olanları anlat bana...'
Genç adam, aynen yapar babasının dediğini,
Maksadı anlamaktır dostun hakikisini,
babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!
Der ki tokadı yiyen DOST;
'Git de söyle BABANA, biz satmayız Sarımsak tarlasını böyle iki tokada'!
Dost dediğin;
Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile Seni Sevmeli...
Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile Sana Sarılmalı...
Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile Sana Dayanmalı...
Dost dediğin;
Bütün dünya seni üzdüğünde Sana moral vermeli.
Güzel haberler aldığında seninle sevinmeli
Ve ağladığında, seninle ağlamalı...
Ama hepsinden daha çok;
Dost matematiksel olmalı;
Sevinci çarpmalı...
Üzüntüyü bölmeli...
Geçmişi çıkarmalı...
Yarını toplamalı...
Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı...
Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı...
İşi bitince seni bir tarafa atmamalı...
30.03.2011 - 02:13
dedim ki kendi kendime; kaybettiğin şeylerin arkasından oturup ağlıyacağına, ileride kazanacakların için şimdiden oturup mutlu olmaya bak.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
28.03.2011 - 21:50
Hasretim sana / Elif 'im
Buram buram kızım kokuyor her yer...
Küçük bir kız çocuğunun gülümsemesinde buluyorum gamzelerini
Sonra tuttuğum eller sen oluyor
Kokluyorum onları ciğerime basıp ağlıyorum
Bazı gecelerime ortak oluyorsun
Uykudan ter kan içinde kalkıyorum.
Yine sensizliğin kabusu.
Bugün yine rüyama geldin güzel gözlüm
' hadi anne seni bekliyorum' dedin.
Gelmeyi çok istedim...
Ya kardeşin...
O ne olacak?
05.01.2011 - 08:40
Aşk dünyana ruhuna doğsun
Yemyeşil baharlar mevsimin olsun
Şen olsun gül yüzün sevda ile gülsün
En derin duygular aşkına dolsun
Gülen çehrene buseler konsun
Üzüntü ırasın seni bulmasın
Latif gergefler gibi zarif bir gülsün
29.08.2010 - 14:32
Ne hesabını veremeyeceğim bir günüm oldu ne de vicdanımı lekeleyen bir geçmişim... Ne hissettiysem onu söyledim, onu yaşadım... Yaşadığım bir tek andan bile pişmanlık duymadım... Asla keşkelerim olmadı... Hiçbir zaman kendimle vicdan mahkemesi yapmak zorunda kalmadım... Karşıma bazen gerçek yüzler, bazen sahteler çık...tı ama olsun ben yine sadece hislerimle yaşadım.. Asla sevmediğim birine seni seviyorum demedim, ya da asla birini severken karşılığını beklemedim... Dostluğuma değer biçmedim, sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim... Sevdiysem sonuna kadar gittim,bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim... Bazen çok kırıldım, bazen belki de kırdım... Ama hata insana mahsustur dedim..Affettim, af diledim.. Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yinede affettim.. Onlar belki beni saflıkla yargıladılar.Belki de içten içe sinsice güldüler... Ama asıl unuttukları şuydu... Ben aldanmadım... Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar... Bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için... Kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için...... Oysa ben hiç insan kaybetmedim... Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar..
08.02.2010 - 20:38
_____________@@__@_@@@_____
_____________@__@@_____@_____
____________@@_@__@_____@_____
___________@@@_____@@___@@@@@_____
__________@@@@______@@_@____@@_____
_________@@@@_______@@______@_@_____
_________@@@@_______@_______@_____
_________@@@@@_____@_______@_____
__________@@@@@____@______@_____
___________@@@@@@@______@_____
__@@@_________@@@@@_@_____
@@@@@@@________@@_____
_@@@@@@@_______@_____
__@@@@@@_______@@_____
___@@_____@_____@_____
____@______@____@_____@_@@_____
_______@@@@_@__@@_@_@@@@@_____
_____@@@@@@_@_@@__@@@@@@@_____
____@@@@@@@__@@______@@@@@_____
____@@@@@_____@_________@@@_____
____@@_________@__________@_____
_____@_________@_____
_______________@_____
____________@_@_____
_____________@@_@_____
______________@@_____
______________@_____
sevgi ve selamlarımla...
Toplam 13 mesaj bulundu