Lale Zar Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkında ...

  • Lale Zar
    Lale Zar

    02.03.2013 - 02:13

    Her şey yerli yerinde; bir dolap uzaklarda
    Azapta bir ruh gibi gıcırdıyor durmadan,
    Bir şeyler hatırlıyor belki maceramızdan
    Kuru güz yaprakları uçuşuyor rüzgarda.

  • Lale Zar
    Lale Zar

    01.03.2013 - 23:28

    Ey çiçek, dedim çiçeğe,
    dedim, bu küçük yaşta sen,
    neden ihtiyar oldun bu kadar,
    dedim, nasıl oldu bu böyle?

    Çocukluktan kurtuldum, dedi çiçek,
    sabah rüzgârını tanıyalı,
    hep yukarlara doğru çıkar
    yukarlardan gelmiş bir ağaç dalı.

    Şunu da söyledi çiçek:
    Madem aslımı tanıdım,
    madem yersizlik âlemi aslım,
    artık bana tek bir şey düşecek:
    Yücelip aslıma gitmek.

    Sus yerter artık,
    var git yokluğa haydi,
    yoklukla yok ol.
    Git, yokluklardan tanı
    yokluktan var olanı.

  • Lale Zar
    Lale Zar

    01.03.2013 - 21:59

    'Şair haklıydı (Tomas Tranströmer) : “Ölüm, doğuştan var olan o leke,/giderek büyüyordu/hepimizin üstünde, kiminde/hızlı, kiminde yavaş.”

    Haklar gasp edildi.

    Dünyanın mahkemeleri tartamadı kırık kalplerin iniltisini.

    Hesaplar ahirete bırakıldı.

    Meleklerin gözü dünyadaydı. Onlarla şenlendi kainat.

    Çoğu insan bezgin kalktı yataktan.

    Kimilerine uzaklar yakın oldu, kimilerine yakınlar uzak.

    Bir çöl rüzgârı altını üstüne getirdi kumların.

    Yine ölüm öldürülmedi.

    Kabir kapısı kapanmadı.

    Ebedi bir saadeti kazanmak ya da kaybetmek en önemli meseleydi.

    Bazıları bunu mesele yaptı, bazıları ölüm yokmuş gibi yaşadı.'

  • Sui Generis
    Sui Generis

    12.11.2012 - 12:15

    Bence de...
    - öyle olsun.

  • Lale Zar
    Lale Zar

    06.10.2012 - 19:34

    Bir ayna parçasından başka beni kim anlar,
    Bir mum gibi erirken bu bitmeyen düğünde?
    Bir kardeş tesellisi verir bana aynalar;
    Aynalar da olmasa işim ne yeryüzünde?
    C.S.

  • Lale Zar
    Lale Zar

    04.10.2012 - 20:07

    Mümine yakışmayan depresyona girmek değil, niye depresyona giriyorum diye isyan etmesidir. Ondan beklenen, niye depresyona girdim, hayat zevkini kaybettim, bula bula beni mi buldu, ya da Zamanın Bedii'nin ifadesiyle, 'Aman ne yaptım böyle başıma geldi diye Rububiyet-i İlahiye'yi tenkid etmek gibi bir halet'e girmemektir.

    Mümin de depresyon yaşar ama onu onurla taşır, dünyanın tüm yüklerini, O'ndan gelen tüm musibetleri, dertleri, tasaları, hüzünleri, acıları onurla taşıdığı gibi. 'Hüküm O'nundur,' diyerek.

    Mümin depresyon ya da başka psikiyatrik rahatsızlıkları; 'Hastalıkla geçen bir ömür, Allah'tan şekva etmemek şartıyla, mümin için ibadet sayıldığına rivayat-ı sahiha vardır,' inancıyla, 'Ey musibet! Eğer O'nun izin ve rızasıyla geldin ise merhaba, safa geldin! ' cümlesiyle selamlar. Sonra da sebepler dairesinde yapılacakları yapmaya koyulur.

    mustafa ulusoy

  • Lale Zar
    Lale Zar

    19.09.2012 - 06:17

    Sen benimle gökyüzünde koşmayı
    Sen benimle ölürken buluşmayı
    Paylaşabilir misin
    Güneşi koklayınca çatlayan bir tohumu
    Irmağın yüreğinde çiçeklenen yangını
    Her akşam yanlızlığı uyandıran toprağı
    Her sabah bir gölgeyi sevindiren yaprağı
    Paylaşabilir misin
    Sen benimle gökleri paylaşabilir misin
    Hani salkım saçaktır bulutlarda sevgiler
    Hani bir turna gibi üryan olunca yürek
    Bahçesinde umuda kanatlanır serviler
    Sen benimle yağmurun nefesini
    Sen benimle tomurcuğun sesini
    Bir hülyanın dalgın avuçlarında
    Gölgesini arayan bir kuşun kafesini
    Paylaşabilir misin
    Her limanda bekleyen benim yanlızlığımdır
    Her geminin demir attığı yerde
    Parçalanan kalbin çığlıklarıyla
    Dağılan kırmızı benim yanlızlığımdır
    Gemilerin güvertesinden sızan
    Tayfaların masum bakışlarında
    Kelepçeler vurulan benim yanlızlığımdır
    Denizin kollarında uyurken kadırgalar
    Zıpkınlanan balığın gözlerinde kıvranan
    Benim yanlızlığımdır
    Sen benimle karanlık gecelerde
    Alabilirmisin avuçlarında
    Denizin dibindeki bir ateş çiçeğini
    Sen benimle kumlara gömülmeyi
    Sen benimle ölürken de gülmeyi
    Paylaşabilir misin
    Yosunlarda ağlayan yitik bir defineyi
    Dalgalara tırmanan kalbin çüzgilerini
    Yıldızlara gül kokusu taşıyan
    Kaptanları ağlatan aşkın ezgilerini
    Paylaşa bilirmisin
    Rıhtımları kıskanan benim ayrılığımdır
    Karaya çıktığında vurulan her askerin
    Kanıyla ıslanan benim ayrılığımdır
    Kursunlanan deniz fenerlerinin
    Kapanan gözkapakları ardında
    Acıların heykelini yontan el
    Benim ayrılığımdır
    Sen benimle rüzgarı tutuşturan alevi
    Kasırgayı,tayfunu,suları yutan devi
    Paylaşabilir misin
    Benim ruhum kuşların öldüğü anda biter
    Senin ruhun kuşları öldürürken dirilir
    Benim ufuklara baktığım yerde
    Yorgun savaşçılar seferden döner
    Senin her umudu yıktığın yerde
    İçimizde yanan kandiller söner
    Şimşekler susunca tükenir sesin
    Bulutlar tutunmuyor kanlı kirpiklerine
    Sen bir yanardağı sevecek kadar
    Mavi değilsin
    Martılardan,mürekkep balığından
    Suları sevmeyi öğrenmelisin
    Adımların öylesine karanlık
    Bana doğru yürüdüğün her sabah
    Ansızın akşam olur
    Senin o kızıl dudaklarında
    Unuturum çiçeklerin adını
    Artık duymalısın uykuda bile
    Kervanları gördüğün mesafeden
    Çöllerin feryadını
    Benim intizarımdır çölde kum fırtınası
    Bedevi bir infilaktır susuzluk
    Her serabın ortasında bunalan
    Her mecnun yüreğinin beyaz kıvrımlarında
    Leylayı arayan benim intizarımdır
    Hani bir ahunun can damarından
    Kelebekler uçar sılaya doğru
    Hani arslanları avlayan bir yiğidin
    Bir vahşinin pençelerinde solan
    Karanfili güvencindir ansızın
    Kelebeğin kanadında büyüyen
    Güvercinin renklerinde uyuyan
    Benim intizarımdır
    Sen benimle bir yılan derisini
    Bir akrebin gözlerinde ölümü
    Bir zakkum türküsünü
    Bir kaktüsün süsünü
    Paylaşa bilir misin
    Sen benimle kumlara gömülmeyi
    Sen benimle ölürken de gülmeyi
    Hani mum ışığında gölgeler de gariptir
    Evlerin duvarında gezinir çaresizlik
    Ağıtlar parçalanır içimizde köz gibi
    Bir yudum suya bile karışır da hüznümüz
    İncecik bir perdedir mutluluk,yanar gider
    Bilmez misin ki,umut bir kuştur konar gider
    Çoğalır kuşkuları tuzağa düşenlerin
    Hani bir ısırgandır güzel yüzlü han kızı
    Örümcek yuvasına bırakır ellerini
    Gergefinde laleye benzetir ahımızı
    Sen benimle mevsimlerin ardında
    Kımıldayan bir ihtilal gülünü
    Paylaşabilir misin
    Samerre’da hu çeken dervişin sızısını
    Hakan sarayında bir alınyazısını
    İstanbulda uyuyan devlerin rüyasını
    Erzurumda hüma kuşunun yuvasını
    Tanrı dağlarında çiğdemin sevdasını
    Paylaşabilir misin
    Sen benimle gökyüzünde koşmayı
    Sen benimle ölürken buluşmayı

    NURULLAH GENÇ

  • Lale Zar
    Lale Zar

    07.09.2012 - 22:25

    İnsan, kendi ruhunun heykeltıraşıdır.

  • Lale Zar
    Lale Zar

    04.09.2012 - 23:26

    'Rabbim bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi,senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et.Neslimi de salih kimseler yap.şüphesiz ben sana döndüm.Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.'

    (Ahkaf 46/15)

  • Lale Zar
    Lale Zar

    24.05.2012 - 05:56

    insanda binlerle hissiyat var.her birisinin aşk gibi iki mertebesi var.biri mecazi biri hakiki.

  • Lale Zar
    Lale Zar

    22.05.2012 - 21:41

    “Ey Allah’ım! Recep ve şabanı bize mübarek kıl, bizi ramazana kavuştur'

  • Lale Zar
    Lale Zar

    07.04.2012 - 17:55

    Sen darda olduğun vakitlerde, sana bahşedilmiş olanlarla elinden geleni yaparsın en güzel çareleri düşünürsün uygularsın.. Fakat yine bir şeyler olmuyorsa o zaman teslim olmayıp kendini yerden yere vurman iyi bir durum değildir. Kendi iç huzurunu bozarsın daha direnmekle. Diren direnebildiğin kadar uygula sana verilmiş olanla, o anki imkanlarınla. Teslim ol demek elin kolun bağlı otur demek değildir. Sadece sen her imkanı denediğin halde olmuyorsa onda senin için belki daha değişik güzellikler olacaktır. Veya senin için hayırlısı neyse o olacaktır.

    Şems-i Tebrizi

  • Lale Zar
    Lale Zar

    19.03.2012 - 18:15

    Varedenˊ in adıyla insanlığa inen Nur
    Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
    Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
    Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
    Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
    En müstesna doğuşa hamiledir kainat
    Yıllardır bozu bulanık suları yudumladım
    Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
    Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
    Hasretin Alev alev içime bir an düştü
    Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü
    Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
    Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
    İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebiˊ nin
    Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
    Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
    Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
    Evlerin arasına dikilir yesil bayrak
    Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak
    Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
    Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
    Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim
    Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü
    Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü
    Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
    Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü
    Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden
    Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
    Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden
    Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina
    Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
    Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin
    Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
    Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide
    Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim
    Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
    Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
    Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
    En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü
    Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
    Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
    Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan
    Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
    Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
    Paramparça, ateşler sahinin hayalleri
    Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
    O mücella çehreni izleseydim ebedi
    Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
    Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
    Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
    Katil sinekler deldi hicabın perdesini
    İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
    Dolaşan ben olsaydım Saveˊ nin damarında
    Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin
    Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
    Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
    Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
    On asırlık ocağın savururdum külünü
    Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
    Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
    Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
    Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
    Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
    Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
    Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü
    Badiye yaylasında koklasaydım izini
    Kefenimi biçseydi Ebvaˊ da esen rüzgar
    Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
    Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
    Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
    Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya
    Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
    Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
    Bahiraˊ dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
    Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
    Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
    Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
    Hakların temeline sanki bir volkan düştü
    Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
    Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
    Erdemin, bereketin doldurur haneleri
    Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
    Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
    Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların
    Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
    Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
    Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
    Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
    İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
    Güvenilen dağlara Kar yağdi birer birer
    Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü
    Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
    Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
    Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
    Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
    Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
    Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından
    Madeni arzuların ardında seyre daldım
    Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
    Senin için görülen bir düş de ben olsaydim
    Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
    Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
    Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
    Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü
    Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
    Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
    Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
    Sesini duymayanlar girdabında boğulur
    Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
    Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin
    Saatlerin ardında hep kendimi aradim
    Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
    Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
    Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
    Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
    Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
    Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü
    Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
    Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve Ay
    Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
    Sümeyraˊ yı arıyor her damlada bir saray
    Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
    Mekanın fırçasında solmayan resim senin
    Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
    Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
    Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
    Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
    Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
    İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
    Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü
    Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın
    İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
    Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
    Nazarın ok misali karanlıkları deler
    Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
    Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin
    Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
    Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
    Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
    Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
    Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
    Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
    Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü
    Nefsinle yeniden çizilecek desenler
    Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek
    Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
    Anneler çocuklara hep seni içirecek
    Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
    Sana müˊ mindir sema; sana muhtaçtır zemin
    Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
    Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
    Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
    Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
    Zedelendi sağduyu; körleşen izˊ an düştü
    Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
    İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü
    Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
    Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
    Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım
    Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım
    Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
    Bahiraˊ dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
    Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
    Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
    Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
    Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
    Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
    Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
    Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
    Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

    NURULLAH GENÇ

  • Lale Zar
    Lale Zar

    08.03.2012 - 11:09

    Ve ant olsun ki,
    hiçbir kurşun, hiçbir çelik,
    hiçbir toprak ve hiçbir vatan,
    daha kutsal değildir insandan!

    y.o.

  • Lale Zar
    Lale Zar

    07.03.2012 - 18:35

    Ey bizi nimetleriyle perverde eden SULTANIMIZ!
    Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, menba’larını göster.
    Ve bizi makarr-ı saltanatına celbet.
    Bizi bu çöllerde mahvettirme.
    Bizi huzuruna al. Bize merhamet et.
    Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir.
    Bizi zeval ve teb’id ile tazib etme.
    Sana müştak ve müteşekkir şu muti raiyyetini başıboş bırakıp idam etme.
    YA RAB! kusurumuzu affet bizi kendine kul kabul et.
    Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl.
    Ruhumuzu cesedimize, kalbimizi nefsimize, aklımızı midemize hakim eyle.
    Lezzeti şükür için isteyen kullarından eyle.
    YA RAB! Resûl-u Ekrem Aleyhissalatü Vesselamın bereketi hürmetine
    bize ihsan ettiğin maddi ve manevi rızkımıza bereket ihsan et! .. Amin! …

  • Lale Zar
    Lale Zar

    02.03.2012 - 19:35

    'Bir parantez vakt-i ömrüm. Ölüm nokta doğum nokta. İsmimden sual edilse, bilin beni üç nokta.'

    n.b.

  • İnci Eskicuma
    İnci Eskicuma

    02.03.2012 - 16:26

    *
    sürekli bir gelecek zaman hızıyla akan damarları
    toprağın derinliğine,
    zamanın olmadığı o gururlu derinliğe doğru
    görkemli bir serüven örgütleyen
    tehditkar bir nehirdi

    ölçüsüz kıvılcımlarıyla
    toprağın içine doğru uzanan her şeyi tutuşturacak,
    göğe, yukarılara, hep yukarılara ağmak telaşında
    sabırsız bir ateşti, kökü.
    külün tarihini, varlığına serperek
    büyüyen

    ateşti. ve suydu. o.
    derinlikti. ve yükseklik.
    ölümden dirime
    bakıştan, boşluğa
    tersine bir ışık.
    ve bir yüzeydi. kendi yüzeyinin yüzünde
    “benim her tarafım yüz” diyen bir yılan süzülüşü
    dikine bir evrende, diklenen.

    neyim ben(!) ünleminin karşılıksız bıraktığı şimdiki zaman uçurumu
    ölmek mırıltısıyla, yaşamak öfkesi arasında açılıp kapanan
    ağzından başlıyordu. suyun ateşi boğduğu
    ateşin suyu yaktığı ağzından.
    o: bütün sır o’nda gizliymiş gibi
    ufka bakıyordu. yüzyıllardır.
    çünkü çöl, dedi ağzı: suyun ve ateşin bakışıdır
    beklenmedik ve birdenbire/
    durdu.
    .
    durdu
    hiç kırpmadan bakan bir göz gibi.
    “gerçek” olmak için, olduğu yerden başkasına doğru
    kaçanları bırakarak.
    aşılamayan ufkun, bükümsüz çeliğiyle seken aklını
    kendisine nişan alarak,
    aklı ki çölde taş

    taş
    o, kusursuz sessizlik!

  • Lale Zar
    Lale Zar

    02.03.2012 - 09:56

    Parmaklarının ucunda atıyor hayatın nabzı.

    Gözlerinde ışıyor yaşam.

    Güneş senin içinde doğup batıyor. Kar hislerinin üzerine yağıp eriyor.

    Karla birlikte sen de eriyorsun, güneşle birlikte her gün battığın gibi.

    Ağaçların dallarının ucunda patlayan tomurcuklar kalbinin içinde çiçekleniyor. Yine kalbinde sararıp soluyor çiçekler.

    Bulutlar kalbinin üzerinde süzülüyor. Kuşlar ruhunda cıvıldaşıyor.

    Kuşlar ruhunda sus pus oluyor.

    Her şey sana şöyle bir uğruyor.

    Bir uğrak yerisin.

    Hangi gölge kalıcıdır, söylesene?

    Kalmaya, dizlerinde derman kalmıyor varlıkların.

    Gidiyorlar.

    Gitmeyin, kalın, diyorsun.

    Sanki sağırlar.

    Yalvarıyorsun. Israrcı bir ev sahibi misali. Biraz daha kalın, diye.

    Bir hoşçakala bile lüzum görmüyorlar.

    Kederle kızgınlık çarpışıyor içinde.

    Yalnızlık kaygısıyla yüzüstü bırakılmanın öfkesi sarmaş dolaş, sana arkadaşlık ediyor.

    Yine kedere kaldın işte.

    Varlıklar bir gölge.

    Hatta belki de gölgelerin gölgeleri.

    Onlar kucağında tutmak, nafile bir çaba.

    Bir damlanın içinde yansıyan ışığı, güneş sanıyorsun.

    Sevincin adı veda olmuş bu dünyada. Buluşmanın adı ayrılık. Sevmenin adı gitmek.

    Yok hayır, kaçırma bakışlarını.

    Gözlerini, varlıkların üzerindeki fanilik damgasına dik. Başka çare yok. Başka bir yolu yok şifanın.

    Öyle diyor ya Zamanın Bedii: 'Hüsün ve cemalleri üstünde fânilik damgasını görür, alâka-i kalbi keser. Eğer kesmezse, mahbupları adedince mânevî cerihalar (yaralar) oluyor.'

    Kaçırma gözlerini faniliğin üzerinden.

    Bir kere daha bak, bin kere daha bak.

    İçin sızım sızım sızlayana dek bak.

    'Fanilik damgası' kalbinin şifası.

    Sonra da şöyle de: 'Madem o hadsiz mahbubat fânidirler, beni bırakıp gidiyorlar. Onlar beni bırakmadan evvel ben onları Yâ Bâkî Ente'l-Bâkî demekle bırakıyorum. Yalnız Sen bâkisin ve Senin ibkân ile mevcudat beka bulabildiğini bilip itikad ederim. Öyleyse, Senin muhabbetinle onlar sevilir. Yoksa alâka-i kalbe lâyık değiller.'

    'Bütün firaklardan gelen feryatlar, aşk-ı bekadan gelen ağlamaların tercümanlarıdır.'

    Yaratılır yaratılmaz, tutuşmuştun bekaya.

    Hep sonsuzluk için ağladın. Hep ebediyet için kederlendin.

    Şair'in (Pedro Salinas) dediği gibi, 'Bir gece gölgeye kapılmış, tutuluvermiştin.'

    Tutulduğun kendi bekan değildi.

    'Bendeki aşk-ı beka, bendeki bekaya değil, belki sebebsiz ve bizzât mahbub olan kemal-i mutlak sahibi, Zât-ı Zülkemal'in ve Zülcemal'in bir isminin bir cilvesinin mahiyetimde bir gölgesi bulunduğundan, fıtratımda o Kâmil-i Mutlak'ın varlığına ve kemaline ve bekasına müteveccih olan muhabbet-i fıtriye, gaflet yüzünden yolunu şaşırmış, gölgeye yapışmış, âyinenin bekasına âşık olmuştu.'

    Baki olan Mutlak Varlık, isminin tecellisini koymuş içine. Kendi bekanı, kendi sonsuzluğunu iste diye değil, O'nun sonsuzluğunu talep et diye. O'nun Baki ismini talep et diye. O'nun Baki ismine ayna ol diye.

    Ne yapmalı peki? Ne etmeli?

    Nedir bizim en mühim işimiz, bu fanilerin arasında bir fani olarak?

    'Elbette insana en lâzım iş, en mühim vazife, o Bâkîye karşı alâka peydâ etmektir ve esmâsına yapışmaktır. Çünkü Bâkî yoluna sarf olunan her şey bir nevi bekaya mazhar olur.'

    Gün gelir, devran döner.

    Sen de gidersin. Ardında bıraktığın gözler senin için yaş döker bu sefer.

    Aklına geldikçe, için titriyor.

    Kim bilir, her an gidiyorsun.

    Varsın olsun. Gitmeyen birine bağlı ya kalbin.

    Bu da kalbinin esintisi olsun.

    m.u.

  • Lale Zar
    Lale Zar

    02.03.2012 - 04:16

    ümidden korkuya, korkudan ümide geçişimi sevdim.
    'nazlı ve zelil' olmamı mı istiyordu benden?
    zelil olmayı öğrendim.
    naz?
    zaten ezelden ismim.
    hiçbir şey istemezdim, bilebilseydim.
    perdeler kalksaydı aradan,
    görebilseydim.
    bir mağara.
    bir dost.
    bir yılan.
    varlığın teyidi.
    ölebilseydim.

    n.b.

  • Lale Zar
    Lale Zar

    01.03.2012 - 20:25

    D/üşüyor içime d/ipsiz bir kova..
    Yaşamak ne zor, kalbi olana...

    İbrahim Tenekeci

  • Lale Zar
    Lale Zar

    01.03.2012 - 18:08

    Yaşadığımız hayat, elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi, oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi, eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir ya kıymet bilmeyiz. Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima orta yerde..


    -Hz.Şems-

  • Lale Zar
    Lale Zar

    26.02.2012 - 21:05

    'Yaşamak Su Misali Akıp Giderken, Bize KaLan Bir Vefa, Bir SeLam, Bir de Habersiz YapıLan GüzeL Duadır..

    demişler...

  • Aside Melek
    Aside Melek

    26.02.2012 - 16:42

    davetlimsiniz beklerim :)) Gül Bakışlılar Grubu 'na
    GÜL BAKIŞLILAR DEMEK..HOŞ BAKAN..RESULCE GÖREN GÖZLÜLER DEMEK..bu minval üzere
    fikir görüş sınırı yok saygı çecevesinde herkes beğendiği savunduğu şeyleri paylaşsın.. şairler şiirleri ile değilde farklı yönleri ilede ben buyum desin.. Mevla ismini andığım..ismi anılan ismi gibi gül bakışlı dostlarla birlikte gül gibi güzel ve hakikatli paylaşımlar nasip etsin...
    davetlimsiniz beklerim efendim :)) sevgilerimle

  • Lale Zar
    Lale Zar

    26.02.2012 - 12:17

    Her Şey Yerli Yerinde..

    Hiçbir şey değişmeyecek o gün
    Göçüvereceksin bu insan kalabalığından
    Gelmemiş gibi olacaksın dünyaya
    Sanki bu odada sen oturmadın
    ...Sen giymedin bu elbiseyi
    Ağlamadın
    Gülmedin
    Yemedin bu ağacın meyvasını
    Bütün maceran
    Bir varmış
    Bir yokmuş...


    Nahit Ulvi Akgün

Toplam 27 mesaj bulundu