Her şey yerli yerinde; bir dolap uzaklarda Azapta bir ruh gibi gıcırdıyor durmadan, Bir şeyler hatırlıyor belki maceramızdan Kuru güz yaprakları uçuşuyor rüzgarda.
Bir ayna parçasından başka beni kim anlar, Bir mum gibi erirken bu bitmeyen düğünde? Bir kardeş tesellisi verir bana aynalar; Aynalar da olmasa işim ne yeryüzünde? C.S.
Mümine yakışmayan depresyona girmek değil, niye depresyona giriyorum diye isyan etmesidir. Ondan beklenen, niye depresyona girdim, hayat zevkini kaybettim, bula bula beni mi buldu, ya da Zamanın Bedii'nin ifadesiyle, 'Aman ne yaptım böyle başıma geldi diye Rububiyet-i İlahiye'yi tenkid etmek gibi bir halet'e girmemektir.
Mümin de depresyon yaşar ama onu onurla taşır, dünyanın tüm yüklerini, O'ndan gelen tüm musibetleri, dertleri, tasaları, hüzünleri, acıları onurla taşıdığı gibi. 'Hüküm O'nundur,' diyerek.
Mümin depresyon ya da başka psikiyatrik rahatsızlıkları; 'Hastalıkla geçen bir ömür, Allah'tan şekva etmemek şartıyla, mümin için ibadet sayıldığına rivayat-ı sahiha vardır,' inancıyla, 'Ey musibet! Eğer O'nun izin ve rızasıyla geldin ise merhaba, safa geldin! ' cümlesiyle selamlar. Sonra da sebepler dairesinde yapılacakları yapmaya koyulur.
Sen benimle gökyüzünde koşmayı Sen benimle ölürken buluşmayı Paylaşabilir misin Güneşi koklayınca çatlayan bir tohumu Irmağın yüreğinde çiçeklenen yangını Her akşam yanlızlığı uyandıran toprağı Her sabah bir gölgeyi sevindiren yaprağı Paylaşabilir misin Sen benimle gökleri paylaşabilir misin Hani salkım saçaktır bulutlarda sevgiler Hani bir turna gibi üryan olunca yürek Bahçesinde umuda kanatlanır serviler Sen benimle yağmurun nefesini Sen benimle tomurcuğun sesini Bir hülyanın dalgın avuçlarında Gölgesini arayan bir kuşun kafesini Paylaşabilir misin Her limanda bekleyen benim yanlızlığımdır Her geminin demir attığı yerde Parçalanan kalbin çığlıklarıyla Dağılan kırmızı benim yanlızlığımdır Gemilerin güvertesinden sızan Tayfaların masum bakışlarında Kelepçeler vurulan benim yanlızlığımdır Denizin kollarında uyurken kadırgalar Zıpkınlanan balığın gözlerinde kıvranan Benim yanlızlığımdır Sen benimle karanlık gecelerde Alabilirmisin avuçlarında Denizin dibindeki bir ateş çiçeğini Sen benimle kumlara gömülmeyi Sen benimle ölürken de gülmeyi Paylaşabilir misin Yosunlarda ağlayan yitik bir defineyi Dalgalara tırmanan kalbin çüzgilerini Yıldızlara gül kokusu taşıyan Kaptanları ağlatan aşkın ezgilerini Paylaşa bilirmisin Rıhtımları kıskanan benim ayrılığımdır Karaya çıktığında vurulan her askerin Kanıyla ıslanan benim ayrılığımdır Kursunlanan deniz fenerlerinin Kapanan gözkapakları ardında Acıların heykelini yontan el Benim ayrılığımdır Sen benimle rüzgarı tutuşturan alevi Kasırgayı,tayfunu,suları yutan devi Paylaşabilir misin Benim ruhum kuşların öldüğü anda biter Senin ruhun kuşları öldürürken dirilir Benim ufuklara baktığım yerde Yorgun savaşçılar seferden döner Senin her umudu yıktığın yerde İçimizde yanan kandiller söner Şimşekler susunca tükenir sesin Bulutlar tutunmuyor kanlı kirpiklerine Sen bir yanardağı sevecek kadar Mavi değilsin Martılardan,mürekkep balığından Suları sevmeyi öğrenmelisin Adımların öylesine karanlık Bana doğru yürüdüğün her sabah Ansızın akşam olur Senin o kızıl dudaklarında Unuturum çiçeklerin adını Artık duymalısın uykuda bile Kervanları gördüğün mesafeden Çöllerin feryadını Benim intizarımdır çölde kum fırtınası Bedevi bir infilaktır susuzluk Her serabın ortasında bunalan Her mecnun yüreğinin beyaz kıvrımlarında Leylayı arayan benim intizarımdır Hani bir ahunun can damarından Kelebekler uçar sılaya doğru Hani arslanları avlayan bir yiğidin Bir vahşinin pençelerinde solan Karanfili güvencindir ansızın Kelebeğin kanadında büyüyen Güvercinin renklerinde uyuyan Benim intizarımdır Sen benimle bir yılan derisini Bir akrebin gözlerinde ölümü Bir zakkum türküsünü Bir kaktüsün süsünü Paylaşa bilir misin Sen benimle kumlara gömülmeyi Sen benimle ölürken de gülmeyi Hani mum ışığında gölgeler de gariptir Evlerin duvarında gezinir çaresizlik Ağıtlar parçalanır içimizde köz gibi Bir yudum suya bile karışır da hüznümüz İncecik bir perdedir mutluluk,yanar gider Bilmez misin ki,umut bir kuştur konar gider Çoğalır kuşkuları tuzağa düşenlerin Hani bir ısırgandır güzel yüzlü han kızı Örümcek yuvasına bırakır ellerini Gergefinde laleye benzetir ahımızı Sen benimle mevsimlerin ardında Kımıldayan bir ihtilal gülünü Paylaşabilir misin Samerre’da hu çeken dervişin sızısını Hakan sarayında bir alınyazısını İstanbulda uyuyan devlerin rüyasını Erzurumda hüma kuşunun yuvasını Tanrı dağlarında çiğdemin sevdasını Paylaşabilir misin Sen benimle gökyüzünde koşmayı Sen benimle ölürken buluşmayı
'Rabbim bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi,senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et.Neslimi de salih kimseler yap.şüphesiz ben sana döndüm.Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.'
Sen darda olduğun vakitlerde, sana bahşedilmiş olanlarla elinden geleni yaparsın en güzel çareleri düşünürsün uygularsın.. Fakat yine bir şeyler olmuyorsa o zaman teslim olmayıp kendini yerden yere vurman iyi bir durum değildir. Kendi iç huzurunu bozarsın daha direnmekle. Diren direnebildiğin kadar uygula sana verilmiş olanla, o anki imkanlarınla. Teslim ol demek elin kolun bağlı otur demek değildir. Sadece sen her imkanı denediğin halde olmuyorsa onda senin için belki daha değişik güzellikler olacaktır. Veya senin için hayırlısı neyse o olacaktır.
Varedenˊ in adıyla insanlığa inen Nur Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat En müstesna doğuşa hamiledir kainat Yıllardır bozu bulanık suları yudumladım Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım Hasretin Alev alev içime bir an düştü Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebiˊ nin Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla Evlerin arasına dikilir yesil bayrak Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri Paramparça, ateşler sahinin hayalleri Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım O mücella çehreni izleseydim ebedi Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü Katil sinekler deldi hicabın perdesini İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü Dolaşan ben olsaydım Saveˊ nin damarında Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin Ebedi aşka giden esrarlı yollarında Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü On asırlık ocağın savururdum külünü Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü Badiye yaylasında koklasaydım izini Kefenimi biçseydi Ebvaˊ da esen rüzgar Seninle yıkasaydım acılar dehlizini Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu Bahiraˊ dan süzülen bir yaş da ben olsaydım Haritanın en beyaz noktasına kan düştü Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi Hakların temeline sanki bir volkan düştü Firakınla kavrulur çölde kum taneleri Ahuların içinde sevdan akkor gibidir Erdemin, bereketin doldurur haneleri Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir Şemsiyesi altında yürürsün bulutların Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların Devlerin esrarını aynalara sorsaydım Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü Güvenilen dağlara Kar yağdi birer birer Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından Madeni arzuların ardında seyre daldım Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini Senin için görülen bir düş de ben olsaydim Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır Sesini duymayanlar girdabında boğulur Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin Saatlerin ardında hep kendimi aradim Bir melal zincirine takıldı parmaklarım Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve Ay Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde Sümeyraˊ yı arıyor her damlada bir saray Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin Mekanın fırçasında solmayan resim senin Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü İniltiler geliyor doğudan ve batıdan Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın Nazarın ok misali karanlıkları deler Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü Nefsinle yeniden çizilecek desenler Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler Anneler çocuklara hep seni içirecek Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin Sana müˊ mindir sema; sana muhtaçtır zemin Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü Zedelendi sağduyu; körleşen izˊ an düştü Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım Bahiraˊ dan süzülen bir yaş da ben olsaydım Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım Senin için görülen bir düş de ben olsaydım Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Ey bizi nimetleriyle perverde eden SULTANIMIZ! Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, menba’larını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celbet. Bizi bu çöllerde mahvettirme. Bizi huzuruna al. Bize merhamet et. Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir. Bizi zeval ve teb’id ile tazib etme. Sana müştak ve müteşekkir şu muti raiyyetini başıboş bırakıp idam etme. YA RAB! kusurumuzu affet bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Ruhumuzu cesedimize, kalbimizi nefsimize, aklımızı midemize hakim eyle. Lezzeti şükür için isteyen kullarından eyle. YA RAB! Resûl-u Ekrem Aleyhissalatü Vesselamın bereketi hürmetine bize ihsan ettiğin maddi ve manevi rızkımıza bereket ihsan et! .. Amin! …
* sürekli bir gelecek zaman hızıyla akan damarları toprağın derinliğine, zamanın olmadığı o gururlu derinliğe doğru görkemli bir serüven örgütleyen tehditkar bir nehirdi
ölçüsüz kıvılcımlarıyla toprağın içine doğru uzanan her şeyi tutuşturacak, göğe, yukarılara, hep yukarılara ağmak telaşında sabırsız bir ateşti, kökü. külün tarihini, varlığına serperek büyüyen
ateşti. ve suydu. o. derinlikti. ve yükseklik. ölümden dirime bakıştan, boşluğa tersine bir ışık. ve bir yüzeydi. kendi yüzeyinin yüzünde “benim her tarafım yüz” diyen bir yılan süzülüşü dikine bir evrende, diklenen.
neyim ben(!) ünleminin karşılıksız bıraktığı şimdiki zaman uçurumu ölmek mırıltısıyla, yaşamak öfkesi arasında açılıp kapanan ağzından başlıyordu. suyun ateşi boğduğu ateşin suyu yaktığı ağzından. o: bütün sır o’nda gizliymiş gibi ufka bakıyordu. yüzyıllardır. çünkü çöl, dedi ağzı: suyun ve ateşin bakışıdır beklenmedik ve birdenbire/ durdu. . durdu hiç kırpmadan bakan bir göz gibi. “gerçek” olmak için, olduğu yerden başkasına doğru kaçanları bırakarak. aşılamayan ufkun, bükümsüz çeliğiyle seken aklını kendisine nişan alarak, aklı ki çölde taş
Güneş senin içinde doğup batıyor. Kar hislerinin üzerine yağıp eriyor.
Karla birlikte sen de eriyorsun, güneşle birlikte her gün battığın gibi.
Ağaçların dallarının ucunda patlayan tomurcuklar kalbinin içinde çiçekleniyor. Yine kalbinde sararıp soluyor çiçekler.
Bulutlar kalbinin üzerinde süzülüyor. Kuşlar ruhunda cıvıldaşıyor.
Kuşlar ruhunda sus pus oluyor.
Her şey sana şöyle bir uğruyor.
Bir uğrak yerisin.
Hangi gölge kalıcıdır, söylesene?
Kalmaya, dizlerinde derman kalmıyor varlıkların.
Gidiyorlar.
Gitmeyin, kalın, diyorsun.
Sanki sağırlar.
Yalvarıyorsun. Israrcı bir ev sahibi misali. Biraz daha kalın, diye.
Bir hoşçakala bile lüzum görmüyorlar.
Kederle kızgınlık çarpışıyor içinde.
Yalnızlık kaygısıyla yüzüstü bırakılmanın öfkesi sarmaş dolaş, sana arkadaşlık ediyor.
Yine kedere kaldın işte.
Varlıklar bir gölge.
Hatta belki de gölgelerin gölgeleri.
Onlar kucağında tutmak, nafile bir çaba.
Bir damlanın içinde yansıyan ışığı, güneş sanıyorsun.
Sevincin adı veda olmuş bu dünyada. Buluşmanın adı ayrılık. Sevmenin adı gitmek.
Yok hayır, kaçırma bakışlarını.
Gözlerini, varlıkların üzerindeki fanilik damgasına dik. Başka çare yok. Başka bir yolu yok şifanın.
Öyle diyor ya Zamanın Bedii: 'Hüsün ve cemalleri üstünde fânilik damgasını görür, alâka-i kalbi keser. Eğer kesmezse, mahbupları adedince mânevî cerihalar (yaralar) oluyor.'
Kaçırma gözlerini faniliğin üzerinden.
Bir kere daha bak, bin kere daha bak.
İçin sızım sızım sızlayana dek bak.
'Fanilik damgası' kalbinin şifası.
Sonra da şöyle de: 'Madem o hadsiz mahbubat fânidirler, beni bırakıp gidiyorlar. Onlar beni bırakmadan evvel ben onları Yâ Bâkî Ente'l-Bâkî demekle bırakıyorum. Yalnız Sen bâkisin ve Senin ibkân ile mevcudat beka bulabildiğini bilip itikad ederim. Öyleyse, Senin muhabbetinle onlar sevilir. Yoksa alâka-i kalbe lâyık değiller.'
'Bütün firaklardan gelen feryatlar, aşk-ı bekadan gelen ağlamaların tercümanlarıdır.'
Yaratılır yaratılmaz, tutuşmuştun bekaya.
Hep sonsuzluk için ağladın. Hep ebediyet için kederlendin.
Şair'in (Pedro Salinas) dediği gibi, 'Bir gece gölgeye kapılmış, tutuluvermiştin.'
Tutulduğun kendi bekan değildi.
'Bendeki aşk-ı beka, bendeki bekaya değil, belki sebebsiz ve bizzât mahbub olan kemal-i mutlak sahibi, Zât-ı Zülkemal'in ve Zülcemal'in bir isminin bir cilvesinin mahiyetimde bir gölgesi bulunduğundan, fıtratımda o Kâmil-i Mutlak'ın varlığına ve kemaline ve bekasına müteveccih olan muhabbet-i fıtriye, gaflet yüzünden yolunu şaşırmış, gölgeye yapışmış, âyinenin bekasına âşık olmuştu.'
Baki olan Mutlak Varlık, isminin tecellisini koymuş içine. Kendi bekanı, kendi sonsuzluğunu iste diye değil, O'nun sonsuzluğunu talep et diye. O'nun Baki ismini talep et diye. O'nun Baki ismine ayna ol diye.
Ne yapmalı peki? Ne etmeli?
Nedir bizim en mühim işimiz, bu fanilerin arasında bir fani olarak?
'Elbette insana en lâzım iş, en mühim vazife, o Bâkîye karşı alâka peydâ etmektir ve esmâsına yapışmaktır. Çünkü Bâkî yoluna sarf olunan her şey bir nevi bekaya mazhar olur.'
Gün gelir, devran döner.
Sen de gidersin. Ardında bıraktığın gözler senin için yaş döker bu sefer.
ümidden korkuya, korkudan ümide geçişimi sevdim. 'nazlı ve zelil' olmamı mı istiyordu benden? zelil olmayı öğrendim. naz? zaten ezelden ismim. hiçbir şey istemezdim, bilebilseydim. perdeler kalksaydı aradan, görebilseydim. bir mağara. bir dost. bir yılan. varlığın teyidi. ölebilseydim.
Yaşadığımız hayat, elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi, oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi, eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir ya kıymet bilmeyiz. Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima orta yerde..
davetlimsiniz beklerim :)) Gül Bakışlılar Grubu 'na GÜL BAKIŞLILAR DEMEK..HOŞ BAKAN..RESULCE GÖREN GÖZLÜLER DEMEK..bu minval üzere fikir görüş sınırı yok saygı çecevesinde herkes beğendiği savunduğu şeyleri paylaşsın.. şairler şiirleri ile değilde farklı yönleri ilede ben buyum desin.. Mevla ismini andığım..ismi anılan ismi gibi gül bakışlı dostlarla birlikte gül gibi güzel ve hakikatli paylaşımlar nasip etsin... davetlimsiniz beklerim efendim :)) sevgilerimle
Hiçbir şey değişmeyecek o gün Göçüvereceksin bu insan kalabalığından Gelmemiş gibi olacaksın dünyaya Sanki bu odada sen oturmadın ...Sen giymedin bu elbiseyi Ağlamadın Gülmedin Yemedin bu ağacın meyvasını Bütün maceran Bir varmış Bir yokmuş...
02.03.2013 - 02:13
Her şey yerli yerinde; bir dolap uzaklarda
Azapta bir ruh gibi gıcırdıyor durmadan,
Bir şeyler hatırlıyor belki maceramızdan
Kuru güz yaprakları uçuşuyor rüzgarda.
01.03.2013 - 23:28
Ey çiçek, dedim çiçeğe,
dedim, bu küçük yaşta sen,
neden ihtiyar oldun bu kadar,
dedim, nasıl oldu bu böyle?
Çocukluktan kurtuldum, dedi çiçek,
sabah rüzgârını tanıyalı,
hep yukarlara doğru çıkar
yukarlardan gelmiş bir ağaç dalı.
Şunu da söyledi çiçek:
Madem aslımı tanıdım,
madem yersizlik âlemi aslım,
artık bana tek bir şey düşecek:
Yücelip aslıma gitmek.
Sus yerter artık,
var git yokluğa haydi,
yoklukla yok ol.
Git, yokluklardan tanı
yokluktan var olanı.
01.03.2013 - 21:59
'Şair haklıydı (Tomas Tranströmer) : “Ölüm, doğuştan var olan o leke,/giderek büyüyordu/hepimizin üstünde, kiminde/hızlı, kiminde yavaş.”
Haklar gasp edildi.
Dünyanın mahkemeleri tartamadı kırık kalplerin iniltisini.
Hesaplar ahirete bırakıldı.
Meleklerin gözü dünyadaydı. Onlarla şenlendi kainat.
Çoğu insan bezgin kalktı yataktan.
Kimilerine uzaklar yakın oldu, kimilerine yakınlar uzak.
Bir çöl rüzgârı altını üstüne getirdi kumların.
Yine ölüm öldürülmedi.
Kabir kapısı kapanmadı.
Ebedi bir saadeti kazanmak ya da kaybetmek en önemli meseleydi.
Bazıları bunu mesele yaptı, bazıları ölüm yokmuş gibi yaşadı.'
12.11.2012 - 12:15
Bence de...
- öyle olsun.
06.10.2012 - 19:34
Bir ayna parçasından başka beni kim anlar,
Bir mum gibi erirken bu bitmeyen düğünde?
Bir kardeş tesellisi verir bana aynalar;
Aynalar da olmasa işim ne yeryüzünde?
C.S.
04.10.2012 - 20:07
Mümine yakışmayan depresyona girmek değil, niye depresyona giriyorum diye isyan etmesidir. Ondan beklenen, niye depresyona girdim, hayat zevkini kaybettim, bula bula beni mi buldu, ya da Zamanın Bedii'nin ifadesiyle, 'Aman ne yaptım böyle başıma geldi diye Rububiyet-i İlahiye'yi tenkid etmek gibi bir halet'e girmemektir.
Mümin de depresyon yaşar ama onu onurla taşır, dünyanın tüm yüklerini, O'ndan gelen tüm musibetleri, dertleri, tasaları, hüzünleri, acıları onurla taşıdığı gibi. 'Hüküm O'nundur,' diyerek.
Mümin depresyon ya da başka psikiyatrik rahatsızlıkları; 'Hastalıkla geçen bir ömür, Allah'tan şekva etmemek şartıyla, mümin için ibadet sayıldığına rivayat-ı sahiha vardır,' inancıyla, 'Ey musibet! Eğer O'nun izin ve rızasıyla geldin ise merhaba, safa geldin! ' cümlesiyle selamlar. Sonra da sebepler dairesinde yapılacakları yapmaya koyulur.
mustafa ulusoy
19.09.2012 - 06:17
Sen benimle gökyüzünde koşmayı
Sen benimle ölürken buluşmayı
Paylaşabilir misin
Güneşi koklayınca çatlayan bir tohumu
Irmağın yüreğinde çiçeklenen yangını
Her akşam yanlızlığı uyandıran toprağı
Her sabah bir gölgeyi sevindiren yaprağı
Paylaşabilir misin
Sen benimle gökleri paylaşabilir misin
Hani salkım saçaktır bulutlarda sevgiler
Hani bir turna gibi üryan olunca yürek
Bahçesinde umuda kanatlanır serviler
Sen benimle yağmurun nefesini
Sen benimle tomurcuğun sesini
Bir hülyanın dalgın avuçlarında
Gölgesini arayan bir kuşun kafesini
Paylaşabilir misin
Her limanda bekleyen benim yanlızlığımdır
Her geminin demir attığı yerde
Parçalanan kalbin çığlıklarıyla
Dağılan kırmızı benim yanlızlığımdır
Gemilerin güvertesinden sızan
Tayfaların masum bakışlarında
Kelepçeler vurulan benim yanlızlığımdır
Denizin kollarında uyurken kadırgalar
Zıpkınlanan balığın gözlerinde kıvranan
Benim yanlızlığımdır
Sen benimle karanlık gecelerde
Alabilirmisin avuçlarında
Denizin dibindeki bir ateş çiçeğini
Sen benimle kumlara gömülmeyi
Sen benimle ölürken de gülmeyi
Paylaşabilir misin
Yosunlarda ağlayan yitik bir defineyi
Dalgalara tırmanan kalbin çüzgilerini
Yıldızlara gül kokusu taşıyan
Kaptanları ağlatan aşkın ezgilerini
Paylaşa bilirmisin
Rıhtımları kıskanan benim ayrılığımdır
Karaya çıktığında vurulan her askerin
Kanıyla ıslanan benim ayrılığımdır
Kursunlanan deniz fenerlerinin
Kapanan gözkapakları ardında
Acıların heykelini yontan el
Benim ayrılığımdır
Sen benimle rüzgarı tutuşturan alevi
Kasırgayı,tayfunu,suları yutan devi
Paylaşabilir misin
Benim ruhum kuşların öldüğü anda biter
Senin ruhun kuşları öldürürken dirilir
Benim ufuklara baktığım yerde
Yorgun savaşçılar seferden döner
Senin her umudu yıktığın yerde
İçimizde yanan kandiller söner
Şimşekler susunca tükenir sesin
Bulutlar tutunmuyor kanlı kirpiklerine
Sen bir yanardağı sevecek kadar
Mavi değilsin
Martılardan,mürekkep balığından
Suları sevmeyi öğrenmelisin
Adımların öylesine karanlık
Bana doğru yürüdüğün her sabah
Ansızın akşam olur
Senin o kızıl dudaklarında
Unuturum çiçeklerin adını
Artık duymalısın uykuda bile
Kervanları gördüğün mesafeden
Çöllerin feryadını
Benim intizarımdır çölde kum fırtınası
Bedevi bir infilaktır susuzluk
Her serabın ortasında bunalan
Her mecnun yüreğinin beyaz kıvrımlarında
Leylayı arayan benim intizarımdır
Hani bir ahunun can damarından
Kelebekler uçar sılaya doğru
Hani arslanları avlayan bir yiğidin
Bir vahşinin pençelerinde solan
Karanfili güvencindir ansızın
Kelebeğin kanadında büyüyen
Güvercinin renklerinde uyuyan
Benim intizarımdır
Sen benimle bir yılan derisini
Bir akrebin gözlerinde ölümü
Bir zakkum türküsünü
Bir kaktüsün süsünü
Paylaşa bilir misin
Sen benimle kumlara gömülmeyi
Sen benimle ölürken de gülmeyi
Hani mum ışığında gölgeler de gariptir
Evlerin duvarında gezinir çaresizlik
Ağıtlar parçalanır içimizde köz gibi
Bir yudum suya bile karışır da hüznümüz
İncecik bir perdedir mutluluk,yanar gider
Bilmez misin ki,umut bir kuştur konar gider
Çoğalır kuşkuları tuzağa düşenlerin
Hani bir ısırgandır güzel yüzlü han kızı
Örümcek yuvasına bırakır ellerini
Gergefinde laleye benzetir ahımızı
Sen benimle mevsimlerin ardında
Kımıldayan bir ihtilal gülünü
Paylaşabilir misin
Samerre’da hu çeken dervişin sızısını
Hakan sarayında bir alınyazısını
İstanbulda uyuyan devlerin rüyasını
Erzurumda hüma kuşunun yuvasını
Tanrı dağlarında çiğdemin sevdasını
Paylaşabilir misin
Sen benimle gökyüzünde koşmayı
Sen benimle ölürken buluşmayı
NURULLAH GENÇ
07.09.2012 - 22:25
İnsan, kendi ruhunun heykeltıraşıdır.
04.09.2012 - 23:26
'Rabbim bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi,senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et.Neslimi de salih kimseler yap.şüphesiz ben sana döndüm.Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.'
(Ahkaf 46/15)
24.05.2012 - 05:56
insanda binlerle hissiyat var.her birisinin aşk gibi iki mertebesi var.biri mecazi biri hakiki.
22.05.2012 - 21:41
“Ey Allah’ım! Recep ve şabanı bize mübarek kıl, bizi ramazana kavuştur'
07.04.2012 - 17:55
Sen darda olduğun vakitlerde, sana bahşedilmiş olanlarla elinden geleni yaparsın en güzel çareleri düşünürsün uygularsın.. Fakat yine bir şeyler olmuyorsa o zaman teslim olmayıp kendini yerden yere vurman iyi bir durum değildir. Kendi iç huzurunu bozarsın daha direnmekle. Diren direnebildiğin kadar uygula sana verilmiş olanla, o anki imkanlarınla. Teslim ol demek elin kolun bağlı otur demek değildir. Sadece sen her imkanı denediğin halde olmuyorsa onda senin için belki daha değişik güzellikler olacaktır. Veya senin için hayırlısı neyse o olacaktır.
Şems-i Tebrizi
19.03.2012 - 18:15
Varedenˊ in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat
Yıllardır bozu bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Hasretin Alev alev içime bir an düştü
Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebiˊ nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin arasına dikilir yesil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak
Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim
Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü
Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü
Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden
Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin
Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim
Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü
Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler sahinin hayalleri
Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
Dolaşan ben olsaydım Saveˊ nin damarında
Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü
Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü
Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebvaˊ da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya
Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahiraˊ dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü
Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların
Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara Kar yağdi birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü
Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından
Madeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydim
Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü
Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin
Saatlerin ardında hep kendimi aradim
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü
Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve Ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyraˊ yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin
Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü
Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin
Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü
Nefsinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana müˊ mindir sema; sana muhtaçtır zemin
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen izˊ an düştü
Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahiraˊ dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
NURULLAH GENÇ
08.03.2012 - 11:09
Ve ant olsun ki,
hiçbir kurşun, hiçbir çelik,
hiçbir toprak ve hiçbir vatan,
daha kutsal değildir insandan!
y.o.
07.03.2012 - 18:35
Ey bizi nimetleriyle perverde eden SULTANIMIZ!
Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, menba’larını göster.
Ve bizi makarr-ı saltanatına celbet.
Bizi bu çöllerde mahvettirme.
Bizi huzuruna al. Bize merhamet et.
Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir.
Bizi zeval ve teb’id ile tazib etme.
Sana müştak ve müteşekkir şu muti raiyyetini başıboş bırakıp idam etme.
YA RAB! kusurumuzu affet bizi kendine kul kabul et.
Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl.
Ruhumuzu cesedimize, kalbimizi nefsimize, aklımızı midemize hakim eyle.
Lezzeti şükür için isteyen kullarından eyle.
YA RAB! Resûl-u Ekrem Aleyhissalatü Vesselamın bereketi hürmetine
bize ihsan ettiğin maddi ve manevi rızkımıza bereket ihsan et! .. Amin! …
02.03.2012 - 19:35
'Bir parantez vakt-i ömrüm. Ölüm nokta doğum nokta. İsmimden sual edilse, bilin beni üç nokta.'
n.b.
02.03.2012 - 16:26
*
sürekli bir gelecek zaman hızıyla akan damarları
toprağın derinliğine,
zamanın olmadığı o gururlu derinliğe doğru
görkemli bir serüven örgütleyen
tehditkar bir nehirdi
ölçüsüz kıvılcımlarıyla
toprağın içine doğru uzanan her şeyi tutuşturacak,
göğe, yukarılara, hep yukarılara ağmak telaşında
sabırsız bir ateşti, kökü.
külün tarihini, varlığına serperek
büyüyen
ateşti. ve suydu. o.
derinlikti. ve yükseklik.
ölümden dirime
bakıştan, boşluğa
tersine bir ışık.
ve bir yüzeydi. kendi yüzeyinin yüzünde
“benim her tarafım yüz” diyen bir yılan süzülüşü
dikine bir evrende, diklenen.
neyim ben(!) ünleminin karşılıksız bıraktığı şimdiki zaman uçurumu
ölmek mırıltısıyla, yaşamak öfkesi arasında açılıp kapanan
ağzından başlıyordu. suyun ateşi boğduğu
ateşin suyu yaktığı ağzından.
o: bütün sır o’nda gizliymiş gibi
ufka bakıyordu. yüzyıllardır.
çünkü çöl, dedi ağzı: suyun ve ateşin bakışıdır
beklenmedik ve birdenbire/
durdu.
.
durdu
hiç kırpmadan bakan bir göz gibi.
“gerçek” olmak için, olduğu yerden başkasına doğru
kaçanları bırakarak.
aşılamayan ufkun, bükümsüz çeliğiyle seken aklını
kendisine nişan alarak,
aklı ki çölde taş
taş
o, kusursuz sessizlik!
…
02.03.2012 - 09:56
Parmaklarının ucunda atıyor hayatın nabzı.
Gözlerinde ışıyor yaşam.
Güneş senin içinde doğup batıyor. Kar hislerinin üzerine yağıp eriyor.
Karla birlikte sen de eriyorsun, güneşle birlikte her gün battığın gibi.
Ağaçların dallarının ucunda patlayan tomurcuklar kalbinin içinde çiçekleniyor. Yine kalbinde sararıp soluyor çiçekler.
Bulutlar kalbinin üzerinde süzülüyor. Kuşlar ruhunda cıvıldaşıyor.
Kuşlar ruhunda sus pus oluyor.
Her şey sana şöyle bir uğruyor.
Bir uğrak yerisin.
Hangi gölge kalıcıdır, söylesene?
Kalmaya, dizlerinde derman kalmıyor varlıkların.
Gidiyorlar.
Gitmeyin, kalın, diyorsun.
Sanki sağırlar.
Yalvarıyorsun. Israrcı bir ev sahibi misali. Biraz daha kalın, diye.
Bir hoşçakala bile lüzum görmüyorlar.
Kederle kızgınlık çarpışıyor içinde.
Yalnızlık kaygısıyla yüzüstü bırakılmanın öfkesi sarmaş dolaş, sana arkadaşlık ediyor.
Yine kedere kaldın işte.
Varlıklar bir gölge.
Hatta belki de gölgelerin gölgeleri.
Onlar kucağında tutmak, nafile bir çaba.
Bir damlanın içinde yansıyan ışığı, güneş sanıyorsun.
Sevincin adı veda olmuş bu dünyada. Buluşmanın adı ayrılık. Sevmenin adı gitmek.
Yok hayır, kaçırma bakışlarını.
Gözlerini, varlıkların üzerindeki fanilik damgasına dik. Başka çare yok. Başka bir yolu yok şifanın.
Öyle diyor ya Zamanın Bedii: 'Hüsün ve cemalleri üstünde fânilik damgasını görür, alâka-i kalbi keser. Eğer kesmezse, mahbupları adedince mânevî cerihalar (yaralar) oluyor.'
Kaçırma gözlerini faniliğin üzerinden.
Bir kere daha bak, bin kere daha bak.
İçin sızım sızım sızlayana dek bak.
'Fanilik damgası' kalbinin şifası.
Sonra da şöyle de: 'Madem o hadsiz mahbubat fânidirler, beni bırakıp gidiyorlar. Onlar beni bırakmadan evvel ben onları Yâ Bâkî Ente'l-Bâkî demekle bırakıyorum. Yalnız Sen bâkisin ve Senin ibkân ile mevcudat beka bulabildiğini bilip itikad ederim. Öyleyse, Senin muhabbetinle onlar sevilir. Yoksa alâka-i kalbe lâyık değiller.'
'Bütün firaklardan gelen feryatlar, aşk-ı bekadan gelen ağlamaların tercümanlarıdır.'
Yaratılır yaratılmaz, tutuşmuştun bekaya.
Hep sonsuzluk için ağladın. Hep ebediyet için kederlendin.
Şair'in (Pedro Salinas) dediği gibi, 'Bir gece gölgeye kapılmış, tutuluvermiştin.'
Tutulduğun kendi bekan değildi.
'Bendeki aşk-ı beka, bendeki bekaya değil, belki sebebsiz ve bizzât mahbub olan kemal-i mutlak sahibi, Zât-ı Zülkemal'in ve Zülcemal'in bir isminin bir cilvesinin mahiyetimde bir gölgesi bulunduğundan, fıtratımda o Kâmil-i Mutlak'ın varlığına ve kemaline ve bekasına müteveccih olan muhabbet-i fıtriye, gaflet yüzünden yolunu şaşırmış, gölgeye yapışmış, âyinenin bekasına âşık olmuştu.'
Baki olan Mutlak Varlık, isminin tecellisini koymuş içine. Kendi bekanı, kendi sonsuzluğunu iste diye değil, O'nun sonsuzluğunu talep et diye. O'nun Baki ismini talep et diye. O'nun Baki ismine ayna ol diye.
Ne yapmalı peki? Ne etmeli?
Nedir bizim en mühim işimiz, bu fanilerin arasında bir fani olarak?
'Elbette insana en lâzım iş, en mühim vazife, o Bâkîye karşı alâka peydâ etmektir ve esmâsına yapışmaktır. Çünkü Bâkî yoluna sarf olunan her şey bir nevi bekaya mazhar olur.'
Gün gelir, devran döner.
Sen de gidersin. Ardında bıraktığın gözler senin için yaş döker bu sefer.
Aklına geldikçe, için titriyor.
Kim bilir, her an gidiyorsun.
Varsın olsun. Gitmeyen birine bağlı ya kalbin.
Bu da kalbinin esintisi olsun.
m.u.
02.03.2012 - 04:16
ümidden korkuya, korkudan ümide geçişimi sevdim.
'nazlı ve zelil' olmamı mı istiyordu benden?
zelil olmayı öğrendim.
naz?
zaten ezelden ismim.
hiçbir şey istemezdim, bilebilseydim.
perdeler kalksaydı aradan,
görebilseydim.
bir mağara.
bir dost.
bir yılan.
varlığın teyidi.
ölebilseydim.
n.b.
01.03.2012 - 20:25
D/üşüyor içime d/ipsiz bir kova..
Yaşamak ne zor, kalbi olana...
İbrahim Tenekeci
01.03.2012 - 18:08
Yaşadığımız hayat, elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi, oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi, eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir ya kıymet bilmeyiz. Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima orta yerde..
-Hz.Şems-
26.02.2012 - 21:05
'Yaşamak Su Misali Akıp Giderken, Bize KaLan Bir Vefa, Bir SeLam, Bir de Habersiz YapıLan GüzeL Duadır..
demişler...
26.02.2012 - 16:42
davetlimsiniz beklerim :)) Gül Bakışlılar Grubu 'na
GÜL BAKIŞLILAR DEMEK..HOŞ BAKAN..RESULCE GÖREN GÖZLÜLER DEMEK..bu minval üzere
fikir görüş sınırı yok saygı çecevesinde herkes beğendiği savunduğu şeyleri paylaşsın.. şairler şiirleri ile değilde farklı yönleri ilede ben buyum desin.. Mevla ismini andığım..ismi anılan ismi gibi gül bakışlı dostlarla birlikte gül gibi güzel ve hakikatli paylaşımlar nasip etsin...
davetlimsiniz beklerim efendim :)) sevgilerimle
26.02.2012 - 12:17
Her Şey Yerli Yerinde..
Hiçbir şey değişmeyecek o gün
Göçüvereceksin bu insan kalabalığından
Gelmemiş gibi olacaksın dünyaya
Sanki bu odada sen oturmadın
...Sen giymedin bu elbiseyi
Ağlamadın
Gülmedin
Yemedin bu ağacın meyvasını
Bütün maceran
Bir varmış
Bir yokmuş...
Nahit Ulvi Akgün
Toplam 27 mesaj bulundu