ben portakal suyu sıkıp içiyorum. duvarda kopya bir munch.. dayı çizmiş.. çığlık.. ses ve inanç.. firuze güzel isim sanki.. öyle bir parça vardı.. nükhet duru mu söylüyordu ne.. belki de sezen aksu.. dışarıda dün gece yağan yağmurun kokusu.. güllerden bir çoğunun yaprağı düşmüş ama.. üzünç.. bine yakın gül var bahçede.. ödemişten almıştık tohumlarını.. bide japon gülleri vardı.. tek mevsimlik çiçeklermiş. geçen kış öldüler.. uzun zaman atmadım saksılarını.. az önce attım:(
sene 89-90 gibi.. üniversite yıllarım. sağlıkçılar bi eylem hazırlığı içinde. yaka kartları basmışlar ve 'açlıkla kahramanlık olmaz' yazıyor.. eylemdem sonra o kartlardan biri elime geçti. haftalarca o kartı yakama takıp doktor ve hemşire arkadaşların evine gidip yemek yedim. sonra bi daha o sloganı hiç kullanmadılar..
çok sık rüya görürüm.. ve en çok aklıma ne takılır biliyor musunuz? ? ya uyuduğumu ve rüya gördüğümü rüyamda görüyorsam. ya hiç bişeyin gerçekliği yoksa.. ya az sonra annem seslenecek ve '-kalk oğlum. okula geç kalacaksın' dicekse. ve ben bi anda sekiz yaşında bi velet olarak uyanacak ve bu gördüklerimin hepsinin bir rüya olduğuna şaşırarak kalacaksam.. delircem yaa.. yine kafam bi dünya sabahın bu saatinde.. bak şimdi buda rüyaymış. uyanıyom ki ne antoloji var ne nedir bölümü..
rüyamda; iki bacaklı garib yaratıklar köpükler ve dumanlar çıkaran canavarın üzerinde yanımdan geçiyorlar,yaratıkların sadece çocukları,yaşlıları ve delileri beni farkediyor şaşkın anlamlı gözleriyle beni işaret edip.bak! bak! kız kulesi diyorlar...
Ölmeme ramak kaldığı gece yatakta terliyor ve cırcır böceklerinin
sesini duyuyordum ve bir kedi dalaşı vardı dışarıda ve ruhumun şiltenin
içinden kayıp yere düştüğünü hissettim...
Hayat,kime ne zaman merhamet edeceği, hangi çocuğunun ne zaman başını okşayacağı belli olmayan bir anneydi. Ne zaman ne kadar süt vereceğini bilemediğimiz koca memeli bir anne... Gözünü bile kırpmadan sütüne zehir katacak kadar hain ve memesinden kan çıkarma pahasına süt verecek kadar şefkatli... İri memelerinin üstünde yatırdığı yavrusuna huzur verdiği gibi, aynı memelerle boğabilirdi de onu. Hangi yavrusu ona güvenebilir ya da ona güvenmeden nefes alabilir ki? Emdiği bu memeden zehirlenmeyi göze almayan çocukları, açlıktan ölmeyi peşin kabul edenlerdir. Bu aşüfte annenin kör çocukları, onun bir tarafını görmezler: Ya güven veren kısmını yada hain kısmını. En acılı çocukları onlardır: Saf güvene kananlarla, hiç güvenmeme tabutuna girenler..
judas'ın anlamının sadece 'kalleş' olduğunu sanan zavallılara duyurulur:
amerikan tarihinde önemli bir yeri olan kuzey-güney savaşının ardından ortaya çıkan büyük haydut çeteleri vahşi batı diye bilinen topraklarda dehşet saçıyordu. işte judas adiyla tanınan alan scott'un hareketli yaşamı bu yıllara rastlar. ünlü pinkerton ulusal dedektiflik bürosu'nun en iyi ajanı olduktan sonra yeraltı dünyasının korkulu düşü ve en büyük düşmanı haline geldi.
fırtınalı geçmisinin kahredici anılarından bir türlü kendini kurtaramayan judas, kin ve nefret dolu bir dünyada yaşamını tek başına sürdürdü. gözünü kırpmadan her tehlikeye karşı koymaya hazır olan bu adam için tek yasa, belindeki tabancasıdır. büronun kurucusu allan pinkerton'un kısa zamanda sonsuz güvenini kazanmış, son derece yetenekli ve cesur; aynı zamanda da dinmek bilmeyen bir inatçı bir sabrı var.
yıllar önce henüz çok gençken bir haydut çetesine katıldı. kambur adiyla bilinen martin cole, andy storr, elvis baynes, pat johnson ve rick o'neal çetenin diğer adamlarıydı.
montana eyaletinin sheridan kasabasındakı bankayı soyacaklardı. alan scott, kasabaya indiği bir gün vivian tyrrel ile tanıştı ve ona aşık oldu. bir sabah şafak sökerken kasabaya saldırdılar. çatışma çıktı ve birçok insan öldü. bu arada martin cole, vivian'ı vurdu. kız hemen öldü. paralarla birlikte dağa kaçtılar. bu arada alan scott kendini sorgulamaya başladı. sonuçta büyük bir pişmanlık duydu. çetenin diğer adamlarıyla çatışmaya girdi. martin cole, elvis baynes ve rick o'neal bu çatışmada alan scott tarafından öldürüldü.
scott, andy storr ve pat johnson'u da yanına alarak kasabaya indi ve sheridan kasabasının şerifi truscott'a teslim oldu. arkadaşlarına ihanet ettigi için ona 'kalleş' anlamına gelen judas denmeye basladi.
galeyana gelen halk, şerif bürosunu bastı ve üç tutukluyu dışarı çıkardı. onları linç etmek üzerelerken kasaba yakınlarında bulunan bir süvari müfrezesi olaya el koydu.
alan scott, beş yıl hapse mahkum oldu ve montana eyaletinin deerlodge hapisanesinde cezasını tamamladı. oradaki hapisane müdürü, alan scott'u yasaların yanında yer almaya ikna etti. cezası bitince de onu allan pinkerton'a gönderdi.
judas-alan scott, tam anlamıyla bir kahraman sayılmaz. kahramandan çok anti-kahraman özellikleri taşır. itici bir tipi ve kişiliği vardir. yalnız ve soğuktur. hatta bürodaki arkadaşları bile onunla bir arada olmak istemez, ondan çekinirler.
judas senaryolarında, diğer çizgiromanlarda pek karşılaşılmayan bir şekilde, psikolojik tahlillere de yer verilmiştir. bu tahliller en yoğun olarak judas'ın kendisiyle başbaşa kaldığı yalnız gecelerinde karşımıza çıkar.
En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur
sırf uzaklaşmak için,
ve geride kalanlar
birinin onlardan
uzaklaşmayı neden isteyebileceğini
bir türlü tam olarak anlayamazlar
' Aşk filmine iki bilet alınmaz.Zaten iki kişilik aşk da olmaz. İki kişinin
birbirine aşık olabilmesi icin üçüncü kişi şarttır. Issız bir adada iki kişi
sevişebilir, kavga edebilir, yemeğini paylaşabilir, beraber şarkı
söyleyebilir... Ama aşık olmazlar. Aşk bir başkasına rağmen yaşanan bir
duygudur. Düşünebilecek başkaları da varken yalnızca onu düşünmek,
sevişebilecek başkaları da varken yalnızca onunla sevişmek istemektir.
O yüzden aşk, en az üç kişiliktir. '
Aklım bir radyoydu ve ben frekanslar arasında istasyon düğmesini
çevirerek
sevecen bir ezgi yakalama uğraşı verdim.
Dijital değildim; onlar parazit yaptılar!
Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. İyi işleri olan sinek kaydı traşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. Ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adam ...
pusu
16.09.2005 - 15:05eşkiya saklanbacı
bu sabah
16.09.2005 - 14:49ben portakal suyu sıkıp içiyorum. duvarda kopya bir munch.. dayı çizmiş.. çığlık.. ses ve inanç.. firuze güzel isim sanki.. öyle bir parça vardı.. nükhet duru mu söylüyordu ne.. belki de sezen aksu.. dışarıda dün gece yağan yağmurun kokusu.. güllerden bir çoğunun yaprağı düşmüş ama.. üzünç.. bine yakın gül var bahçede.. ödemişten almıştık tohumlarını.. bide japon gülleri vardı.. tek mevsimlik çiçeklermiş. geçen kış öldüler.. uzun zaman atmadım saksılarını.. az önce attım:(
kaybolmak
16.09.2005 - 14:44Okudunuz mu bilmem ama Alice Harikalar Diyarında'da, Caroll Lewis (yazım hatası olabilir) tavşanla Alice'in ilk karşılaşmasını şöyle diyaloglar..;
tavşan: nereye gidiyorsun? ?
Alice: bilmiyorum.. kayboldum..
tavşan: nereye gittiğini bilmiyorsan kaybolmuş sayılmazsın! ! ! ! !
açlık
16.09.2005 - 14:15sene 89-90 gibi.. üniversite yıllarım. sağlıkçılar bi eylem hazırlığı içinde. yaka kartları basmışlar ve 'açlıkla kahramanlık olmaz' yazıyor.. eylemdem sonra o kartlardan biri elime geçti. haftalarca o kartı yakama takıp doktor ve hemşire arkadaşların evine gidip yemek yedim. sonra bi daha o sloganı hiç kullanmadılar..
rüya
16.09.2005 - 14:11çok sık rüya görürüm.. ve en çok aklıma ne takılır biliyor musunuz? ? ya uyuduğumu ve rüya gördüğümü rüyamda görüyorsam. ya hiç bişeyin gerçekliği yoksa.. ya az sonra annem seslenecek ve '-kalk oğlum. okula geç kalacaksın' dicekse. ve ben bi anda sekiz yaşında bi velet olarak uyanacak ve bu gördüklerimin hepsinin bir rüya olduğuna şaşırarak kalacaksam.. delircem yaa.. yine kafam bi dünya sabahın bu saatinde.. bak şimdi buda rüyaymış. uyanıyom ki ne antoloji var ne nedir bölümü..
rüya
16.09.2005 - 14:02rüyamda; iki bacaklı garib yaratıklar köpükler ve dumanlar çıkaran canavarın üzerinde yanımdan geçiyorlar,yaratıkların sadece çocukları,yaşlıları ve delileri beni farkediyor şaşkın anlamlı gözleriyle beni işaret edip.bak! bak! kız kulesi diyorlar...
Çünkü
13.09.2005 - 15:51Ölmeme ramak kaldığı gece yatakta terliyor ve cırcır böceklerinin
sesini duyuyordum ve bir kedi dalaşı vardı dışarıda ve ruhumun şiltenin
içinden kayıp yere düştüğünü hissettim...
ben
13.09.2005 - 15:32Bir çember üzerine gerilmiş bu adam tüm sistemleri terk etmeğe
hazırlanıyor..
hayat
11.09.2005 - 15:59Hayat,kime ne zaman merhamet edeceği, hangi çocuğunun ne zaman başını okşayacağı belli olmayan bir anneydi. Ne zaman ne kadar süt vereceğini bilemediğimiz koca memeli bir anne... Gözünü bile kırpmadan sütüne zehir katacak kadar hain ve memesinden kan çıkarma pahasına süt verecek kadar şefkatli... İri memelerinin üstünde yatırdığı yavrusuna huzur verdiği gibi, aynı memelerle boğabilirdi de onu. Hangi yavrusu ona güvenebilir ya da ona güvenmeden nefes alabilir ki? Emdiği bu memeden zehirlenmeyi göze almayan çocukları, açlıktan ölmeyi peşin kabul edenlerdir. Bu aşüfte annenin kör çocukları, onun bir tarafını görmezler: Ya güven veren kısmını yada hain kısmını. En acılı çocukları onlardır: Saf güvene kananlarla, hiç güvenmeme tabutuna girenler..
cep telefonu
10.09.2005 - 17:17Nihayet erkeklerin 'benimki seninkinden küçük' diye böbürleneceği bişey icat oldu.. Heyooo....
judas
08.09.2005 - 08:15judas'ın anlamının sadece 'kalleş' olduğunu sanan zavallılara duyurulur:
amerikan tarihinde önemli bir yeri olan kuzey-güney savaşının ardından ortaya çıkan büyük haydut çeteleri vahşi batı diye bilinen topraklarda dehşet saçıyordu. işte judas adiyla tanınan alan scott'un hareketli yaşamı bu yıllara rastlar. ünlü pinkerton ulusal dedektiflik bürosu'nun en iyi ajanı olduktan sonra yeraltı dünyasının korkulu düşü ve en büyük düşmanı haline geldi.
fırtınalı geçmisinin kahredici anılarından bir türlü kendini kurtaramayan judas, kin ve nefret dolu bir dünyada yaşamını tek başına sürdürdü. gözünü kırpmadan her tehlikeye karşı koymaya hazır olan bu adam için tek yasa, belindeki tabancasıdır. büronun kurucusu allan pinkerton'un kısa zamanda sonsuz güvenini kazanmış, son derece yetenekli ve cesur; aynı zamanda da dinmek bilmeyen bir inatçı bir sabrı var.
yıllar önce henüz çok gençken bir haydut çetesine katıldı. kambur adiyla bilinen martin cole, andy storr, elvis baynes, pat johnson ve rick o'neal çetenin diğer adamlarıydı.
montana eyaletinin sheridan kasabasındakı bankayı soyacaklardı. alan scott, kasabaya indiği bir gün vivian tyrrel ile tanıştı ve ona aşık oldu. bir sabah şafak sökerken kasabaya saldırdılar. çatışma çıktı ve birçok insan öldü. bu arada martin cole, vivian'ı vurdu. kız hemen öldü. paralarla birlikte dağa kaçtılar. bu arada alan scott kendini sorgulamaya başladı. sonuçta büyük bir pişmanlık duydu. çetenin diğer adamlarıyla çatışmaya girdi. martin cole, elvis baynes ve rick o'neal bu çatışmada alan scott tarafından öldürüldü.
scott, andy storr ve pat johnson'u da yanına alarak kasabaya indi ve sheridan kasabasının şerifi truscott'a teslim oldu. arkadaşlarına ihanet ettigi için ona 'kalleş' anlamına gelen judas denmeye basladi.
galeyana gelen halk, şerif bürosunu bastı ve üç tutukluyu dışarı çıkardı. onları linç etmek üzerelerken kasaba yakınlarında bulunan bir süvari müfrezesi olaya el koydu.
alan scott, beş yıl hapse mahkum oldu ve montana eyaletinin deerlodge hapisanesinde cezasını tamamladı. oradaki hapisane müdürü, alan scott'u yasaların yanında yer almaya ikna etti. cezası bitince de onu allan pinkerton'a gönderdi.
judas-alan scott, tam anlamıyla bir kahraman sayılmaz. kahramandan çok anti-kahraman özellikleri taşır. itici bir tipi ve kişiliği vardir. yalnız ve soğuktur. hatta bürodaki arkadaşları bile onunla bir arada olmak istemez, ondan çekinirler.
judas senaryolarında, diğer çizgiromanlarda pek karşılaşılmayan bir şekilde, psikolojik tahlillere de yer verilmiştir. bu tahliller en yoğun olarak judas'ın kendisiyle başbaşa kaldığı yalnız gecelerinde karşımıza çıkar.
abla
06.09.2005 - 12:16ben küçükken çok fakir bi aileydik. benim hiç ablam olmadı. size abla diyebilir miyim? ?
soru
06.09.2005 - 12:12eğer yanıtlarım seni korkutuyorsa sende korkutucu sorular sormaktan vazgeç..
yağmur
06.09.2005 - 12:08kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda..
yara
06.09.2005 - 12:07yaranın kapanıp kapanmadığını anlamak için kabuk kaldırılıp altına bakılmaz.
ölü
06.09.2005 - 12:02ölülerin bildiği tek şey vardır: hayatta olmak daha iyi..
ayrılık
29.08.2005 - 09:20En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur
sırf uzaklaşmak için,
ve geride kalanlar
birinin onlardan
uzaklaşmayı neden isteyebileceğini
bir türlü tam olarak anlayamazlar
aşk
29.08.2005 - 09:06' Aşk filmine iki bilet alınmaz.Zaten iki kişilik aşk da olmaz. İki kişinin
birbirine aşık olabilmesi icin üçüncü kişi şarttır. Issız bir adada iki kişi
sevişebilir, kavga edebilir, yemeğini paylaşabilir, beraber şarkı
söyleyebilir... Ama aşık olmazlar. Aşk bir başkasına rağmen yaşanan bir
duygudur. Düşünebilecek başkaları da varken yalnızca onu düşünmek,
sevişebilecek başkaları da varken yalnızca onunla sevişmek istemektir.
O yüzden aşk, en az üç kişiliktir. '
anne
29.08.2005 - 09:00son rakı kadehimdeki buzdan sörf yapıp,
Atlıların peşine takılıyorum.
Akşam oluyor,
Annem beni çağırmıyor,
Ben de eve gitmiyorum...
insan
29.08.2005 - 08:56Aklım bir radyoydu ve ben frekanslar arasında istasyon düğmesini
çevirerek
sevecen bir ezgi yakalama uğraşı verdim.
Dijital değildim; onlar parazit yaptılar!
Toplam 45 mesaj bulundu