Dedim: Çok yalnizim. Dedin:... ف َ إ ِ ن ّ ِ ي ق َ ر ِ ي ب ٌ Ben ki sana çok yakinim. Bakara-186. Dedim: Evet biliyorum sen bana yakinsin ama ben senden uzagim, keske ben de sana yakin olabilseydim. Dedin: و َ ا ذ ْ ك ُ ر ر ّ َ ب ّ َ ك َ ف ِ ي ن َ ف ْ س ِ ك َ ت َ ض َ ر ّ ُ ع ا ً و َ خ ِ ي ف َ ة ً و َ د ُ و ن َ ا ل ْ ج َ ه ْ ر ِ م ِ ن َ ا ل ْ ق َ و ْ ل ِ ب ِ ا ل ْ غ ُ د ُ و ّ و َ ا ل آ ص َ ا ل ِ Rabbini sabah aksam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Araf-205 Dedim: Bu da senin yardimini ister Dedin: أ َ ل َ ا ت ُ � -ِ ب ّ ُ و ن َ أ َ ن ي َ غ ْ ف ِ ر َ ا ل ل ّ َ ه ُ ل َ ك ُ م ْ ALLAH’in sizi bagislamasini istemez misiniz? Nur-22 Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim. Dedin: و َ ا س ْ ت َ غ ْ ف ِ ر ُ و ا ْ ر َ ب ّ َ ك ُ م ْ ث ُ م ّ َ ت ُ و ب ُ و ا ْ إ ِ ل َ ي ْ ه ِ (Öyleyse) Rabbinizden bagislanma dileyin, sonra O'na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir. Hud-90 Dedim: Çok günahkârim, bu kadar günahla ben ne yaparim? Dedin:أ َ ل َ م ْ ي َ ع ْ ل َ م ُ و ا ْ أ َ ن ّ َ ا ل ل ّ ه َ ه ُ و َ ي َ ق ْ ب َ ل ُ ا ل ت ّ َ و ْ ب َ ة َ ع َ ن ْ ع ِ ب َ ا د ِ ه ِ ALLAH'in, kullarinin tövbesini kabul edecegini.. ve ALLAH'in tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen oldugunu hâlâ bilmezler mi? Tevbe-104. Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artik yüzüm kalmadi. Dedin: ا ل ل ّ َ ه ِ ا ل ْ ع َ ز ِ ي ز ِ ا ل ْ ع َ ل ِ ي م ِ (2) غ َ ا ف ِ ر ِ ا ل ذ ّ َ ن ب ِ و َ ق َ ا ب ِ ل ِ ا ل ت ّ َ و ْ ب ِ ِ ALLAH aziz ve bilendir, o günahlari bagislayan ve kullarinin tövbesini kabul edendir. Gafir-2/3. Dedim: Bunca günahim var,hangisinin tövbesini yapayim? ! Dedin: إ ِ ن ّ َ ا ل ل ّ َ ه َ ي َ غ ْ ف ِ ر ُ ا ل ذ ّ ُ ن ُ و ب َ ج َ م ِ ي ع ً ا ALLAH bütün günahlari bagislayandir. Zümer-53. Dedim: Yani yine gelsem yine beni bagislar misin? Dedin: و َ م َ ن ي َ غ ْ ف ِ ر ُ ا ل ذ ّ ُ ن ُ و ب َ إ ِ ل ا ّ َ ا ل ل ّ ه ُ ALLAH ’tan baska günahlari bagislayacak olan yoktur. Ali Imran-135. Dedim: Ne kadar güzelsin ALLAH’im! Bilmiyorum bu sözlerin karsisinda niçin böylesine içim içime sigmiyor ve erimeye basliyorum, seni çok seviyorum. Dedin: إ ِ ن ّ َ ا ل ل ّ ه َ ي ُ � -ِ ب ّ ُ ا ل ت ّ َ و ّ َ ا ب ِ ي ن َ و َ ي ُ � -ِ ب ّ ُ ا ل ْ م ُ ت َ ط َ ه ّ ِ ر ِ ي ن َ Süphesiz ki ALLAH tövbe edenleri ve temizlenenleri sever. Birden “Ilahim ve Rabbim benim senden baska kimim var” dedim. Sen de أ َ ل َ ي ْ س َ ا ل ل ّ َ ه ُ ب ِ ك َ ا ف ٍ ع َ ب ْ د َ ه ُ “ ALLAH kuluna yetmez mi? ” (Zümer-36) dedin. Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karsi bu kadar iyisin ben ne yapabilirim? Dedin: ي َ ا أ َ ي ّ ُ ه َ ا ا ل ّ َ ذ ِ ي ن َ آ م َ ن ُ و ا ا ذ ْ ك ُ ر ُ و ا ا ل ل ّ َ ه َ ذ ِ ك ْ ر ً ا ك َ ث ِ ي ر ً ا (41) و َ س َ ب ّ ِ � -ُ و ه ُ ب ُ ك ْ ر َ ة ً و َ أ َ ص ِ ي ل ً ا (42) ه ُ و َ ا ل ّ َ ذ ِ ي ي ُ ص َ ل ّ ِ ي ع َ ل َ ي ْ ك ُ م ْ و َ م َ ل َ ا ئ ِ ك َ ت ُ ه ُ ل ِ ي ُ خ ْ ر ِ ج َ ك ُ م م ّ ِ ن َ ا ل ظ ّ ُ ل ُ م َ ا ت ِ إ ِ ل َ ى ا ل ن ّ ُ و ر ِ و َ ك َ ا ن َ ب ِ ا ل ْ م ُ ؤ ْ م ِ ن ِ ي ن َ ر َ � -ِ ي م ً ا Ey inananlar! ALLAH'i çokça zikredin. Ve O'nu sabah-aksam tesbih edin. Sizi karanliklardan aydinliga çikarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur. Melekleri de size istigfar eder. ALLAH, müminlere karsi çok merhametlidir. Ahzap-41/43
Ve Sen Yine Denendiğinde.. Ve Kalbin Daraldığında.. Ve Yine Bütün Kapılar Kapandığında.. Ve Yine Ne Yapman Gerektiğini Bilmediğinde..
Uzun Uzun Düşün Ve Hatırla Yaradanını! Allah Kullarına Kafi Değil mi? ..!
Kulbei Ahzan,Hüzün sarayında bir garip Sultan.,,, Hayatı kalbiyede terketmişse zevki o ilham-i sevdan, Fütursuz kalem yazmamış, gaybı bilen bir yüce Allah, Sevgisi fışkırır yürek aşk ı semazenin,ne kalır,kime cefadan..
Saygı ve hürmetlerimle,, *** Değerli zenne,,,,Yazan kalem,okuyan dil,bir ışık kandil,Yaşayan bir yüreksiniz. A-nı ve mahşeri heyecanı..ruhunda duyan..
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
vaiz bize dün düzahı vasfetti Fuzuli ol vasf senin kulbe-i ahzanın içindir..
Fuzulinin şiirinden mi aldın başka yerden mi duydun bilmem ama antolojide kulbe-i ahzan diye bir rumuz görmek şaşırtıcı ve güzel :)
Bu arada
'ne beyan-ı hale cüret, ne figana takatim var; ne recay-ı vasle gayret, ne firaka kudretim var.' beyitleri Enderunlu Vasıfındır; bir galat- meşhura sebebiyet vermeyelim :)
Derdin derdimdir ve derdimi derdin say. Çift dünyalık bir can say bizi,tek dünyada çift can doğacağız say. sayki cennet açmış uçsuz bucaksız kollarını...sayki bekler seni ve beni ahu gözlü o sevgili.
duy zindandaki,duy bu gür sesi...
Mehtabın yüreğinden bir kaç kelam ile düştüm yüreğine...
biliyorum... sensizligi önereceksin yada umutsuzlugu yarına dokunmamamyı hatta sabah olmasın güneş dogmasın isteyeceksin bende nasıl bir hal var biliyormusun yar.. bil öyleyyse yada bilme ben sensizlige bürüneyim üzerime kalın bir şal diye sensizligi örteyim bu sonbahar böyle idare ederim kışın ne yaparım bilinmez ama ben senin gülümsemelerini güneş ışıgı bilirdim bahar senle gelirdi güneş sendin ayagımı yakan kumsal derimi çatlatan güneş sendin oysa ben senin sevginden öyle yanardımki.. 15 faktör güneş yagı bile fayda etmez genede kömür olurdum :) neyse yar cok yorgunum bu günlerde biraz uyumak bana iyi gelir ha.. bu arada sen nasılsın sormayı unutttum..
satır arası 07/01/2011 /istanbul saat: sana ayrılmış boşvakit
iki dünyanın da alâka menfaatlerinin dışında, müridinin ruhî formasyonunu yapan, yaparken de almadan veren bir gözcü, işaretçi, tasfiyecidir ki, müridin ruhunu kendi aslına biat ettirerek HÂLIK-mahlûk ikiliğini ortadan kaldırır. Bu sûretle müride himmet eder. HİMMET:
Müridi nefsi ile dünya sevgilerinden soyar.
Belâ ve sıkıntıların insanı temizlediğini, başka vazifeleri olmadığını, müride mürşid himmet yolu ile öğretir.
Meselâ duanın bir çekişmek olduğunu öğretir.
Yâni sana, seni öğretir.
Ve kıymetini yükseltir, bilgini sana kaybettirir. Mürşidin yardımı ile müridin makamı yükseldikçe mürid halk gözünde küçülür.
Yıldızlar da böyledir. Kabahat kimsede değildir.
Yıldızda mı kabahat?
Hayır!
Halkda mı?
Hayır!
Bütün kabahat tam anlayıp göremeyen gözlerdedir... Mürşid; ibâdetin ecir ve sevab için yapılmadığını ancak yanaşmak için olduğunu, tereddüt ve şüpheden tamamıyla âri olarak öğreten kimsedir.
Mürşid; müride yanaşmak için evvelâ kalb hazinesinden aşılar yapar. Sonra da mürid tahammül hududuna geldiği zaman gayb hazinesinden verir. Gayb hazinesini müride açmadan evvel, evvelâ ALLAH’ın verdiği dert ve belânın bedava olmadığını söyler, gösterir ve sabır tavsiye eder. Koyun gibi kendisine teslim olmasını ister.
Dünya malının ALLAH muhabbetine engel olmadığını sana anlatır. Fakat dünya malına en küçük muhabbetin ALLAH muhabbetine engel olduğunu anlatır. Bu şu demektir: ALLAH muhabbeti Cenabı HAKK’ın kendisi gibi, yâni şirk ortak kabul etmez.
Bütün müridinin muradı Sultan olmalıdır.
Sultan sana mührü verinceye kadar, mührü vermezse üzülme.
Bu seni yanına almak istiyor demektir.
Sultanın yanında olursan zâten sana iş vermez.
Yorgunluktan da üzülmezsin.
Sana: Temiz vicdanın varsa, onu ferahlatan şeye sevab, içini kemiren şeye de günah isminin verildiğini öğretir.
O zaman cennet ve Cehennemin hikâyeleri kafadan silinir.
Korku sevgiye çevrilir. Bu sevgi, yâni heybet-i ilâhîyeden bahsedildiği zaman, bu heybetden dolayı insan bayılır, düşer.
Bu esrar Cenabı HAKK tarafından gizlenmeseydi insanlar birbirinin yanında bile duramazlardı.
Mürşid; aynı zamanda kazâ ve kaderin çâre âlemini daralttığını sana öğretir.
Kazâ ve kaderin, demir ve mermeri bile erittiğini su hâline getirdiğini gösterir. Gözünün Önünden gayb perdesini kaldırır. Seni hayra, şerre sevkedenlerin yüzlerini gösterir.
Zira ALLAH işinde geçmiş gelecek yoktur.
ALLAH yanında ne sabah var, ne akşam vardır.
Bir velînin, bir hakîki mürşidin hakiki yönü açığa çıksa, ona ibâdet edilmeye başlanır. Bu lakırdılar da rast gele kimsenin kulağına girmeden yana çok yücedir.
Hakiki mürşid, baştan ayağa kadar SÜNNET-İ RESÛLULLAH’tır. Ateşin yakmadığı eşref saatin sırrını öğretecek bir usta ara.
Şeyhin seni daima yanında olmasan bile görür, işitir.
Fakat ne söyler, ne gördüğünü tenkid eder.
Senin teslimiyetine ehemmiyet verir.
Ondan sonra ne söylerse, ne yapın derse düşünmeden yap.
Korkma! .. Sonunda onun himayesindesin...
Sonra erbain çile gelir...
Bunlar ruhun ile nefs ve cesedin savaşı ne hâldedir, onu ölçmek içindir.
Sonra şeyh seni halvate alır.
Bu yaptıklarının neye yaradığını, ne mertebeye çıktığını sana orada televizyon gibi gösterir öğretir...
Bâtınında daima seninle beraberdir.
Beraber bulunursun, beraber yersin, beraber içersin, beraber seyahat edersin.
İnsaniyet ve cesedinde bulunan ilâhî esmâlar başkalaşır...
Gözle El BASÎR tecellî eder,
Kulakla Es SEMİ’ ortaya çıkar.
Uzaklar görünür, işitilir...
Her şeyi görürsün.
Aslını anlarsın.
Ondan sonra şeyh seni tekrar halvete sokar ve başka bir kapıdan çıkarır... Ondan sonra her şey başka renkte, başka şekilde, başka kokudadır. Bu anlatılanlar senelerin sonunda tecellî eder.
Veya etmez.
Amma şeyhin kuvvetli yâni hakiki ise, ki onun hiçbir iddiası yoktur, kendini HİÇ bilir...
O bir nazar ile seni yılların güç eriştireceği hâle bir anda getiriverir... Asıl himmet işte budur ki, şeyhin sevgi ve coşması sonunda ortaya çıkar... Bu nazar, balığı havada, su dışında yaşatır.
Hayvanı su içinde gıdalandırır.
Bu söylediklerim hiçbir kitabda, yazıda yoktur.
Halvet diyarlarındaki yazılardan bir nebzedir.
Bu lâkırdılardan bir damla bile kimseye söylemedim.
Söylediklerim kapalı, değişik sohbet ve nasihatlardır. Yazılarımızda, kitablarımızda bunlar kelimelerin içine gizlenmiştir.
Dikkat edilirse kulağa birşeyler fısıldar, akla birşeyler aktarır.
Amma okunanları amel hâline getirmek şarttır...
Dünyada doğruluk köprüsünden geçmek Sırat köprüsünden geçmekten daha çetindir.
Bu yolda yürüyenler geri dönemezler.
Dönenler ancak yoldan dönenlerdir.
Hazreti Musa ağaçtan şu hitabı aldı.
“Ben ALLAH’ım! ”
Şimdi: “İşte o ağaç ALLAH’tır! ” dese küfre düşer. Ve yine her kim bu sözü:
“ALLAH söylemedi! ” dese yine küfre düşer. Sûret-i tecellîsine bu şekilde inkıyad etmek lâzımdır.
Burayı yüzlerce defa okumanızı dilerim.
İlâhî esmâların su ve toprakla karışmasından husule gelen şekil insandır. Bu şekil insan cesedidir ki onda oturmak ve bütün hassa ve ilâhî hünerleri göstermek, ALLAH’ın emrinde olan RUH’a verilmiştir. Ruh, bu cesedde iken konuşur, işitir, görür.
Bu cesede ER REZZAK ile RIZK verilir.
EL KAVi ile kudret, kuvvet ve enerji verilir. Ruh bu cesedle insan ismini alır.
Bu menba’dan feyezan ile Fazilet, Merhamet, Şevfkat, Adalet ve bütün ulvî hassalar dediğimiz ruhun âdemiyet hamulesinden nebean eder.
Bu misafire hürmet için; temiz olmak, haram sokmamak, hased etmemek, dedikodu etmemek lâzımdır.
ALLAH’ın öyle kulları vardır ki diğer kullara baktıkları zaman onlara saadet libası giydirirler. Bu gibilerle konuşanlar bazen onlara hürmet ederler.
Bazen şüpheye düşer bocalarlar.
Karşılarındakileri daima gaflet içine sokarlar.
Böylelikle kendilerini saklarlar.
Bazıları da onları hakikaten sezer, hürmet ederler.
Zamanı geldi mi onların feyz ve sevgilerine mazhar olurlar. Tahta içinde büyüyen kurt, tahtanın fidanlık hâlini bilmez. Sivrisinek ne bilir bu bağ kimin?
Baharda doğar, kışta ölür. Eşşek, sahibinden eşşekliği yüzünden kaçar.
Irmağın kadrini bilse ayağını sokacağı yerde başını daldırırdı...
İrşad makamına daha ayağını basmamış, kendilerine meşayih süsü vererek etrafına mürid toplamış, irşad davasında bulunurlar.
Müridleri vardır.
Yek diğerine “sultanım! ” veya “efendi hazretleri! ” diye hitaptarıyla kendilerini dünya halkına velî tanıtırlar.
“Biz mârifet ehliyiz! ” derler.
Evliyâ sözlerini, tasavvufi cümleleri satan dellallara rastladım.
Sin Lâm Ti Elif Nûn yazın.
Bunu okuyun SULTAN değil mi?
Bu Sin’in mukabili YASİN’dir.
Ondan sonra LÂM geliyor. Elif Lâm, NÛN: Nûr sûresi
Bunlar sultanın mânâsını verirler.
Kur’ân dilinde burhan demektir, Velî mânâsına gelir.
Mârifet ilimdir.
Bu ilim de RABB’iyle arasında perdeyi kaldırmaya yarar.
Hakikati göremez. Eğer eşyaları zâhiri gören velî olsaydı hiç kimse azaba müstehak olmazdı. Mârifet sahibi velâyet sahibi değildir.
Hatta yediler başka, kırklar velâyet sahibi değildirler.
Bu mürşidler velâyet makamına ayak basmış olsaydı, irşad davasında bulunmazlar ve kendilerini halk arasında aziz bilip ve HAKK katında uzak olmazlardı, kendilerini velî tanıtmazlardı.
Resûlullah âhirete intikal eder etmez, nübüvvet ALLAH’ın izniyle velâyete tebeddül olundu.
Nübüvvetin hükmü tamam oldu.
Velâyet devri ortaya çıktı.
Resûlullah efendimizin ruhî kudreti evliyâda zâhir oldu. Evliyâ öyle kimselerdir ki, bütün âleme ve her şeye gizlidir.
Her ilmi bilirler.
Dünya halkı, tasarrufun kimin elinde olduğunu bilmediğinden dolayı, evliyâ zamanında bilinmez.
Zâhiri varlığı her ne kadar gizli değilse de hakiki sırrı gizlidir.
Bu gün velâyet devri olduğu için kudret makamı evliyânındır.
Evliyâya sürülen Resûlullah’ın nübüvvetidir.
Bugün bir velî bundan üç yüz sene evvelki bir velînin yükü üç bin kilo ise, bu günkünün otuz bin kilodur.
Âhirete, kıyamete yakın, ALLAH’ın sevmediği işler o kadar çok olacak ki Cenabı ALLAH azap vermesin diye, Resûlullah’ın ruhaniyeti müteessir olmasın diye, velîler omuzlarının üzerine almışlardır bunu. Eskiden bir velîyi kızdırmak için on sene uğraşacaksan, bugün üçyüz senede kızdıramazsm.
ALLAH bu devirde Es SABÛR esmâsıyla tecellî ediyor. Resûlü Ekrem’in cesedi mübârekleri arzda iken rahmet hâlâ devam ediyor.
Dilerlerse bir anda şarktan garba varırlar. Bunlara Ehlullah derler.
Velâyet ve nübüvvetin ikisi de nûrdur.
O nûr, velînin varlığından vücudundan doğup çıkınca, buna velâyet denir.
Bu nûrun açıklanması;
Enbiyâya farzdır. Peygamberlere. Evliyâya menn edilmiştir.
Çünkü nübüvvet tekdir.
Peygamberlik iddia etmiş olur.
Onun için yasaktır... Her hâlin kendine has özü ve sözü vardır.
Her velînin kelâmı başkadır.
Kendi makamına göre görünür irşad ederler.
Hilme bürünmüşlerdir, halkın ayıbını örterler, affederler, cefâya mütehammildirler. Aslında ALLAH’dan gelen, fakat zâhirde kullardan görünen hallere razı olurlar.
Herkes velîyi anlayamaz.
Velâyet sırrını kimseye göstermezler.
Her velîyi gizleyen birçok perdeler vardır.
Bu günün ulema ve mürşidlerinin ağzında bir tasavvuf kelimesi gidip durur.
Tasavvufun özü vardı, hakikati vardı fakat ağızda dolaşan ismi yoktu. Bugün ise sadece isim var, özü kalmadı, hakikati de yok oldu.
Bir kimsenin içi dışından daha değerli olursa onun adına velî denir. İçi dışı aynı olursa ona da âlim derler. Dışı içinden kıymetli olursa ona da câhil damgasını vururlar. Size daima söyledik yazdık, imâ ettik, sen bildiğin gibi gidersin. Her şeyin sonu vardır.
Onun için bedesten lâflarından uzaklaş, agam, beyim, hacım,alim geçinen zalim.?
merhaba (hazan kuytusu): ( bu gülümsememin sanaldaki imlası, başını hafifçe yana yatırarak bakmalısın((
siyasal çıkışlı ve müfettişim; evli ve babayım.
kelimelerle oynamayı ve mısralarla uğraşmayı seviyorum
peki, (anlayış) ile.. dibenot:massmaviyse iç sesim, paranteze alıyorum evet, ((
dibetavassut: Ne meyl-i külbe-i ahzân ne seyr-i sohbet-i yârân Ne ta’n-ı zâhid-i nâdân ne ceng ü ne cidâlim var Meyl: Eğilim, arzu Ceng: Harp Külbe: Kulübe Cidâl: Mücâdele, kavga Ahzân: Hüzünler Yârân: Dostlar Ta’n: Kötüleme, kınama [Hüzünler kulübesinde bulunma arzum olmadığı gibi; ham softa-kaba yobaz tipindeki sığ ve mürâî dindarı eleştirmeye de bakmam; kavga-gürültü içinde de değilim.] (Külbe-i ahzân, hüzünler kulübesi demek olup, ıstılahta oğlu Hazreti Yusuf Peygamberin hasretiyle babası Hazreti Yakup Peygamberin –aliyhimesselâm- senelerce ağladığı ve neticede gözlerini kaybettiği evdir. Şiirimizde aşık hep külbe-i ahzanda, ma’şuk da –azîz- saraylarda tahayyül edilir. Taşlıcalı bu beytinde, külbe-i ahzanda çile çekme fikrinden de, sevgiliye vâsıl olma arzûsundan da uzakta olduğunu; zımnen irâde ve ihtiyârının kalmadığını; nitekim bir sonraki yani son beyitte de görüleceği üzere cüz’î irâdesini küllî irâdeye râm edip, her türlü arzûdan sıyrıldığını; yani rıza makamını anlatmaktadır.) Cihân fânidir ey Yahyâ Hüvel-Hayyü Hüvel-Bâkî Değişmem atlas-ı çarha benim bir köhne şâlım var Fânî: Geçici Hüve: O Hayy: Hayat sahibi Bâkî: Ebedî, kalıcı Çarh: Felek [Her şey fânî; Bâkî olan yalnız Allah. Dilenci kıyafetini andıran elbisemi, paha biçilmez kumaşlara vermem ben. Rıza makamındayım.] Son beyte benzer şekilde Sünbülzâde Vehbî’ den: Vehbiyâ rif’at bulanlar zîver-i irfân ile Atlas-ı çarha değişmez hırka-i peşmînesin [İrfan süsü ile yükseklik bulanlar, yün hırkalarını, feleğin atlas kumaşına değişmezler.]
ne muhteşem (dil) de ecdadımız var meğer değil mi, sevgili kuytu(( (dil) , eski dilde malumdur yahhu, gönüldür vesselam...
bu (sayıklamalar) , başka bir seslenme yolu bulunamayışındandır ve sayın ki, (turkuaz sarığınız) şal olsun da taa ki göresiniz (dilimi) sevgili derviş((
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim. Bugün sardunyalarım da açmadı Belki de küskün renklere Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım Sensiz soluyorum anlayacağın Mavi mavi ölüyorum
Duyuyor musun, orada mısın, Var mısın, yok musun? Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak Aklıma her geldiğinde ağlayarak....
grubumuza katılırsanız cok seviniriz, davetlimsiniz saygıyla, sevgiyle
Kapanmayan Avuç İçimsin Birgün Mevlana eve girer ve hanımı ona sorar; bu kadar aşıksın Mevlaya şükürler...olsun bu aşkı yaşayıp yaşatana peki bana ne kadar aşıksın der; Mevlana hanımına şöyle der; Sen benim; Yaradan’dan ötürü yaradıLanı sevişim,Bir adım geLene on adım gidişimsin...Ve herkesi oLduğu gibi kabuL edişimsin...Sen benim; Bugünüme şükür ve... yarınıma dua edişim,AzLa yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin, Ve kapanmayan avuç içimsin..sevgilerimle ankaradan alperen astsubay
Ben bir şair olarak sana şiir eklemeyecem gerekde yok zaten okuyorsundur Ben Sana Güneş kadar sıcak, kar tanesi kadar berrak, yağmur kadar saf ve Temiz bir ömür dileyeceğim mutlu ol mutlu kal
nasrettin hoca gece vakti bir köye girer. tabi mevsim kış ve üşümektedir. derken köyün köpekleri hocaya saldırırlar.. hoca yerden bir taş alıp köpeklere fırlatmak ister..fakat kış olduğundan taşlar yere donmuştur,hangi taşa elini atsa yerinden kaldıramaz..
yaklaşan köpeklere bakıp,nasıl bir köye geldim böyle,itleri salıp taşları bağlamışlar..demiş..
işte böyle resimler konur,mesajlar kapatılır sonra Allah Lailahe illallah denir..
Ne hâlimi arz etmeye cür'et edebiliyorum, ne de feryat etmeye takatım var. Ne vuslat umudu için gayrete geliyorum, ne de ayrılığa güç yetirebiliyorum... //Hz.Mevlana//
Üc aylarimiz Mübarek olsun Kubei Ahzan güzel kardesim:
Güldeste Şiir Grubu – ma davetlimsiniz...
Şiir. Edebiyat. Sanat.Felsefe. Seviyeli güncel konularda paylaşım
Bu güzel atmosferde siz kardeşimizide aramızda görmekten kıvanç duyarız... Onur konuğumsunuz bekliyoruz aşağıdaki vermiş oldugum linkten ulaşabilirsiniz...
ey benim sîne-i nurum,ey benim nûr-u aynım,ey benim sabrı cemîl’im,şimdilerde yakubî bir soluktur içime çektiğim,dilimin kıyısına dokunan, bir baba yüreğinin niyazı kadar beyaz;artık bana güzel bir sabır yakışır!”dilim, yusuf’umu besleyen bir dua içi ...
12.06.2013 - 16:21
Dedim: Çok yalnizim. Dedin:... ف َ إ ِ ن ّ ِ ي ق َ ر ِ ي ب ٌ Ben ki sana çok yakinim. Bakara-186. Dedim: Evet biliyorum sen bana yakinsin ama ben senden uzagim, keske ben de sana yakin olabilseydim. Dedin: و َ ا ذ ْ ك ُ ر ر ّ َ ب ّ َ ك َ ف ِ ي ن َ ف ْ س ِ ك َ ت َ ض َ ر ّ ُ ع ا ً و َ خ ِ ي ف َ ة ً و َ د ُ و ن َ ا ل ْ ج َ ه ْ ر ِ م ِ ن َ ا ل ْ ق َ و ْ ل ِ ب ِ ا ل ْ غ ُ د ُ و ّ و َ ا ل آ ص َ ا ل ِ Rabbini sabah aksam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Araf-205 Dedim: Bu da senin yardimini ister Dedin: أ َ ل َ ا ت ُ � -ِ ب ّ ُ و ن َ أ َ ن ي َ غ ْ ف ِ ر َ ا ل ل ّ َ ه ُ ل َ ك ُ م ْ ALLAH’in sizi bagislamasini istemez misiniz? Nur-22 Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim. Dedin: و َ ا س ْ ت َ غ ْ ف ِ ر ُ و ا ْ ر َ ب ّ َ ك ُ م ْ ث ُ م ّ َ ت ُ و ب ُ و ا ْ إ ِ ل َ ي ْ ه ِ (Öyleyse) Rabbinizden bagislanma dileyin, sonra O'na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir. Hud-90 Dedim: Çok günahkârim, bu kadar günahla ben ne yaparim? Dedin:أ َ ل َ م ْ ي َ ع ْ ل َ م ُ و ا ْ أ َ ن ّ َ ا ل ل ّ ه َ ه ُ و َ ي َ ق ْ ب َ ل ُ ا ل ت ّ َ و ْ ب َ ة َ ع َ ن ْ ع ِ ب َ ا د ِ ه ِ ALLAH'in, kullarinin tövbesini kabul edecegini.. ve ALLAH'in tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen oldugunu hâlâ bilmezler mi? Tevbe-104. Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artik yüzüm kalmadi. Dedin: ا ل ل ّ َ ه ِ ا ل ْ ع َ ز ِ ي ز ِ ا ل ْ ع َ ل ِ ي م ِ (2) غ َ ا ف ِ ر ِ ا ل ذ ّ َ ن ب ِ و َ ق َ ا ب ِ ل ِ ا ل ت ّ َ و ْ ب ِ ِ ALLAH aziz ve bilendir, o günahlari bagislayan ve kullarinin tövbesini kabul edendir. Gafir-2/3. Dedim: Bunca günahim var,hangisinin tövbesini yapayim? ! Dedin: إ ِ ن ّ َ ا ل ل ّ َ ه َ ي َ غ ْ ف ِ ر ُ ا ل ذ ّ ُ ن ُ و ب َ ج َ م ِ ي ع ً ا ALLAH bütün günahlari bagislayandir. Zümer-53. Dedim: Yani yine gelsem yine beni bagislar misin? Dedin: و َ م َ ن ي َ غ ْ ف ِ ر ُ ا ل ذ ّ ُ ن ُ و ب َ إ ِ ل ا ّ َ ا ل ل ّ ه ُ ALLAH ’tan baska günahlari bagislayacak olan yoktur. Ali Imran-135. Dedim: Ne kadar güzelsin ALLAH’im! Bilmiyorum bu sözlerin karsisinda niçin böylesine içim içime sigmiyor ve erimeye basliyorum, seni çok seviyorum. Dedin: إ ِ ن ّ َ ا ل ل ّ ه َ ي ُ � -ِ ب ّ ُ ا ل ت ّ َ و ّ َ ا ب ِ ي ن َ و َ ي ُ � -ِ ب ّ ُ ا ل ْ م ُ ت َ ط َ ه ّ ِ ر ِ ي ن َ Süphesiz ki ALLAH tövbe edenleri ve temizlenenleri sever. Birden “Ilahim ve Rabbim benim senden baska kimim var” dedim. Sen de أ َ ل َ ي ْ س َ ا ل ل ّ َ ه ُ ب ِ ك َ ا ف ٍ ع َ ب ْ د َ ه ُ “ ALLAH kuluna yetmez mi? ” (Zümer-36) dedin. Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karsi bu kadar iyisin ben ne yapabilirim? Dedin: ي َ ا أ َ ي ّ ُ ه َ ا ا ل ّ َ ذ ِ ي ن َ آ م َ ن ُ و ا ا ذ ْ ك ُ ر ُ و ا ا ل ل ّ َ ه َ ذ ِ ك ْ ر ً ا ك َ ث ِ ي ر ً ا (41) و َ س َ ب ّ ِ � -ُ و ه ُ ب ُ ك ْ ر َ ة ً و َ أ َ ص ِ ي ل ً ا (42) ه ُ و َ ا ل ّ َ ذ ِ ي ي ُ ص َ ل ّ ِ ي ع َ ل َ ي ْ ك ُ م ْ و َ م َ ل َ ا ئ ِ ك َ ت ُ ه ُ ل ِ ي ُ خ ْ ر ِ ج َ ك ُ م م ّ ِ ن َ ا ل ظ ّ ُ ل ُ م َ ا ت ِ إ ِ ل َ ى ا ل ن ّ ُ و ر ِ و َ ك َ ا ن َ ب ِ ا ل ْ م ُ ؤ ْ م ِ ن ِ ي ن َ ر َ � -ِ ي م ً ا Ey inananlar! ALLAH'i çokça zikredin. Ve O'nu sabah-aksam tesbih edin. Sizi karanliklardan aydinliga çikarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur. Melekleri de size istigfar eder. ALLAH, müminlere karsi çok merhametlidir. Ahzap-41/43
Ve Sen Yine Denendiğinde..
Ve Kalbin Daraldığında..
Ve Yine Bütün Kapılar Kapandığında..
Ve Yine Ne Yapman Gerektiğini Bilmediğinde..
Uzun Uzun Düşün Ve Hatırla Yaradanını!
Allah Kullarına Kafi Değil mi? ..!
19.04.2012 - 10:19
Her ne kadar sizi şahsen tanımasamda, siz değerli şiir sever dostun;
sevdikleriyle birlikte, sağlıklı mutlu ve umutlu nice yaşlar ve yıllar kutlaması dileğiyle;
** Doğum gününü kutlarım **
Ve;
en güzel hayat,
en güzel çiçek,
en güzel yıldız,
en güzel şans,
en güzel sevgi, mutluluk ve en güzel aşk seninle olsun
Kalan ömrün şimdiye kadar geçen yıllarından ve ömründen daha güzel,, acı ve hüzünlerden uzak ve anlamlı olsun..
Aldığınız duyduğunuz tüm haberler
Yüzünüzü güldürsün......
Başarılar sağlığınızın en yakın dostu olsun....
Sevdiklerinizin sesi her yerde sizinle beraber olsun...
Bu dileklerde benden sana doğum günü hediyem olsun
Sevgili ve değerli dostum İnsanların birbirleriyle acılarını ve mutluluklarını paylaşmak kadar güzel ne olabilir ki...
= :))))))
Sağlık ve Mutluluğuna
Saygı ve sevgiler N. K (Neco)
23.12.2011 - 02:29
Kulbei Ahzan,Hüzün sarayında bir garip Sultan.,,,
Hayatı kalbiyede terketmişse zevki o ilham-i sevdan,
Fütursuz kalem yazmamış, gaybı bilen bir yüce Allah,
Sevgisi fışkırır yürek aşk ı semazenin,ne kalır,kime cefadan..
Saygı ve hürmetlerimle,,
***
Değerli zenne,,,,Yazan kalem,okuyan dil,bir ışık kandil,Yaşayan bir yüreksiniz.
A-nı ve mahşeri heyecanı..ruhunda duyan..
20.12.2011 - 12:40
Kulbéi Ahzan - mrb nasılsınız bu ne dmek
20.12.2011 - 11:21
vayy be :)
18.12.2011 - 20:33
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
17.12.2011 - 12:07
merhaba nasılsınız
06.07.2011 - 21:34
vaiz bize dün düzahı vasfetti Fuzuli
ol vasf senin kulbe-i ahzanın içindir..
Fuzulinin şiirinden mi aldın başka yerden mi duydun bilmem ama antolojide kulbe-i ahzan diye bir rumuz görmek şaşırtıcı ve güzel :)
Bu arada
'ne beyan-ı hale cüret, ne figana takatim var;
ne recay-ı vasle gayret, ne firaka kudretim var.' beyitleri Enderunlu Vasıfındır; bir galat- meşhura sebebiyet vermeyelim :)
16.02.2011 - 17:05
Hüzün Sarayında Bir Garip Sultan.
Derdin derdimdir ve derdimi derdin say. Çift dünyalık bir can say bizi,tek dünyada çift can doğacağız say. sayki cennet açmış uçsuz bucaksız kollarını...sayki bekler seni ve beni ahu gözlü o sevgili.
duy zindandaki,duy bu gür sesi...
Mehtabın yüreğinden bir kaç kelam ile düştüm yüreğine...
'Fe eyne tezhebûn' 'cennet, cennet, cennete inşaAllah..'
kalbi mecruha bir zerre hu,dudağına bir damla su....sevgimlesin....
10.01.2011 - 11:10
biliyorum... sensizligi önereceksin yada umutsuzlugu yarına dokunmamamyı hatta sabah olmasın güneş dogmasın isteyeceksin bende nasıl bir hal var biliyormusun yar.. bil öyleyyse yada bilme ben sensizlige bürüneyim üzerime kalın bir şal diye sensizligi örteyim bu sonbahar böyle idare ederim kışın ne yaparım bilinmez ama ben senin gülümsemelerini güneş ışıgı bilirdim bahar senle gelirdi güneş sendin ayagımı yakan kumsal derimi çatlatan güneş sendin oysa ben senin sevginden öyle yanardımki.. 15 faktör güneş yagı bile fayda etmez genede kömür olurdum :) neyse yar cok yorgunum bu günlerde biraz uyumak bana iyi gelir ha.. bu arada sen nasılsın sormayı unutttum..
satır arası 07/01/2011 /istanbul
saat: sana ayrılmış boşvakit
07.01.2011 - 17:04
yazamazsınız efendim..
bunlar görünüp eleştiriye kapananlardır..
profiline resmini koyup sonra mesaj yazmayı engelleyen kişilerdir...
02.01.2011 - 19:51
yine kapanmışız arkadaşım
01.01.2011 - 22:48
öncelikle iyi akşamlar size yazmak istiyorum lakin yazamıyorum
26.11.2010 - 22:07
MÜRŞİD:
iki dünyanın da alâka menfaatlerinin dışında, müridinin ruhî formasyonunu
yapan, yaparken de almadan veren bir gözcü, işaretçi, tasfiyecidir ki, müridin ruhunu kendi aslına biat ettirerek HÂLIK-mahlûk ikiliğini ortadan kaldırır. Bu sûretle müride himmet eder.
HİMMET:
Müridi nefsi ile dünya sevgilerinden soyar.
Belâ ve sıkıntıların insanı temizlediğini, başka vazifeleri olmadığını, müride mürşid himmet yolu ile öğretir.
Meselâ duanın bir çekişmek olduğunu öğretir.
Yâni sana, seni öğretir.
Ve kıymetini yükseltir, bilgini sana kaybettirir.
Mürşidin yardımı ile müridin makamı yükseldikçe mürid halk gözünde küçülür.
Yıldızlar da böyledir.
Kabahat kimsede değildir.
Yıldızda mı kabahat?
Hayır!
Halkda mı?
Hayır!
Bütün kabahat tam anlayıp göremeyen gözlerdedir...
Mürşid; ibâdetin ecir ve sevab için yapılmadığını ancak yanaşmak için olduğunu, tereddüt ve şüpheden tamamıyla âri olarak öğreten kimsedir.
Mürşid; müride yanaşmak için evvelâ kalb hazinesinden aşılar yapar.
Sonra da mürid tahammül hududuna geldiği zaman gayb hazinesinden verir.
Gayb hazinesini müride açmadan evvel, evvelâ ALLAH’ın verdiği dert ve belânın bedava olmadığını söyler, gösterir ve sabır tavsiye eder.
Koyun gibi kendisine teslim olmasını ister.
Dünya malının ALLAH muhabbetine engel olmadığını sana anlatır.
Fakat dünya malına en küçük muhabbetin ALLAH muhabbetine engel olduğunu anlatır.
Bu şu demektir:
ALLAH muhabbeti Cenabı HAKK’ın kendisi gibi, yâni şirk ortak kabul etmez.
Bütün müridinin muradı Sultan olmalıdır.
Sultan sana mührü verinceye kadar, mührü vermezse üzülme.
Bu seni yanına almak istiyor demektir.
Sultanın yanında olursan zâten sana iş vermez.
Yorgunluktan da üzülmezsin.
Sana: Temiz vicdanın varsa, onu ferahlatan şeye sevab, içini kemiren şeye de günah isminin verildiğini öğretir.
O zaman cennet ve Cehennemin hikâyeleri kafadan silinir.
Korku sevgiye çevrilir.
Bu sevgi, yâni heybet-i ilâhîyeden bahsedildiği zaman, bu heybetden dolayı insan bayılır, düşer.
Bu esrar Cenabı HAKK tarafından gizlenmeseydi insanlar birbirinin yanında bile duramazlardı.
Mürşid; aynı zamanda kazâ ve kaderin çâre âlemini daralttığını sana öğretir.
Kazâ ve kaderin, demir ve mermeri bile erittiğini su hâline getirdiğini gösterir.
Gözünün Önünden gayb perdesini kaldırır.
Seni hayra, şerre sevkedenlerin yüzlerini gösterir.
Zira ALLAH işinde geçmiş gelecek yoktur.
ALLAH yanında ne sabah var, ne akşam vardır.
Bir velînin, bir hakîki mürşidin hakiki yönü açığa çıksa, ona ibâdet edilmeye başlanır.
Bu lakırdılar da rast gele kimsenin kulağına girmeden yana çok yücedir.
Hakiki mürşid, baştan ayağa kadar SÜNNET-İ RESÛLULLAH’tır.
Ateşin yakmadığı eşref saatin sırrını öğretecek bir usta ara.
Şeyhin seni daima yanında olmasan bile görür, işitir.
Fakat ne söyler, ne gördüğünü tenkid eder.
Senin teslimiyetine ehemmiyet verir.
Ondan sonra ne söylerse, ne yapın derse düşünmeden yap.
Korkma! ..
Sonunda onun himayesindesin...
Sonra erbain çile gelir...
Bunlar ruhun ile nefs ve cesedin savaşı ne hâldedir, onu ölçmek içindir.
Sonra şeyh seni halvate alır.
Bu yaptıklarının neye yaradığını, ne mertebeye çıktığını sana orada televizyon gibi gösterir öğretir...
Bâtınında daima seninle beraberdir.
Beraber bulunursun, beraber yersin, beraber içersin, beraber seyahat edersin.
Seni birçok mânevî zâtlarla tanıştırır.
Kırkları görürsün, yedilerle konuşursun, üçlerle sohbet edersin.
Dörtlerle mânen irtibat kurarsın...
İnsaniyet ve cesedinde bulunan ilâhî esmâlar başkalaşır...
Gözle El BASÎR tecellî eder,
Kulakla Es SEMİ’ ortaya çıkar.
Uzaklar görünür, işitilir...
Her şeyi görürsün.
Aslını anlarsın.
Ondan sonra şeyh seni tekrar halvete sokar ve başka bir kapıdan çıkarır... Ondan sonra her şey başka renkte, başka şekilde, başka kokudadır.
Bu anlatılanlar senelerin sonunda tecellî eder.
Veya etmez.
Amma şeyhin kuvvetli yâni hakiki ise, ki onun hiçbir iddiası yoktur, kendini HİÇ bilir...
O bir nazar ile seni yılların güç eriştireceği hâle bir anda getiriverir...
Asıl himmet işte budur ki, şeyhin sevgi ve coşması sonunda ortaya çıkar...
Bu nazar, balığı havada, su dışında yaşatır.
Hayvanı su içinde gıdalandırır.
Bu söylediklerim hiçbir kitabda, yazıda yoktur.
Halvet diyarlarındaki yazılardan bir nebzedir.
Bu lâkırdılardan bir damla bile kimseye söylemedim.
Söylediklerim kapalı, değişik sohbet ve nasihatlardır.
Yazılarımızda, kitablarımızda bunlar kelimelerin içine gizlenmiştir.
Dikkat edilirse kulağa birşeyler fısıldar, akla birşeyler aktarır.
Amma okunanları amel hâline getirmek şarttır...
Dünyada doğruluk köprüsünden geçmek Sırat köprüsünden geçmekten daha çetindir.
Bu yolda yürüyenler geri dönemezler.
Dönenler ancak yoldan dönenlerdir.
Hazreti Musa ağaçtan şu hitabı aldı.
“Ben ALLAH’ım! ”
Şimdi: “İşte o ağaç ALLAH’tır! ” dese küfre düşer.
Ve yine her kim bu sözü:
“ALLAH söylemedi! ” dese yine küfre düşer.
Sûret-i tecellîsine bu şekilde inkıyad etmek lâzımdır.
Burayı yüzlerce defa okumanızı dilerim.
İlâhî esmâların su ve toprakla karışmasından husule gelen şekil insandır. Bu şekil insan cesedidir ki onda oturmak ve bütün hassa ve ilâhî hünerleri göstermek, ALLAH’ın emrinde olan RUH’a verilmiştir.
Ruh, bu cesedde iken konuşur, işitir, görür.
Bu cesede ER REZZAK ile RIZK verilir.
EL KAVi ile kudret, kuvvet ve enerji verilir.
Ruh bu cesedle insan ismini alır.
Bu menba’dan feyezan ile Fazilet, Merhamet, Şevfkat, Adalet ve bütün ulvî hassalar dediğimiz ruhun âdemiyet hamulesinden nebean eder.
Bu misafire hürmet için; temiz olmak, haram sokmamak, hased etmemek, dedikodu etmemek lâzımdır.
ALLAH’ın öyle kulları vardır ki diğer kullara baktıkları zaman onlara saadet libası giydirirler.
Bu gibilerle konuşanlar bazen onlara hürmet ederler.
Bazen şüpheye düşer bocalarlar.
Karşılarındakileri daima gaflet içine sokarlar.
Böylelikle kendilerini saklarlar.
Bazıları da onları hakikaten sezer, hürmet ederler.
Zamanı geldi mi onların feyz ve sevgilerine mazhar olurlar.
Tahta içinde büyüyen kurt, tahtanın fidanlık hâlini bilmez.
Sivrisinek ne bilir bu bağ kimin?
Baharda doğar, kışta ölür.
Eşşek, sahibinden eşşekliği yüzünden kaçar.
Irmağın kadrini bilse ayağını sokacağı yerde başını daldırırdı...
İrşad makamına daha ayağını basmamış, kendilerine meşayih süsü vererek etrafına mürid toplamış, irşad davasında bulunurlar.
Müridleri vardır.
Yek diğerine “sultanım! ” veya “efendi hazretleri! ” diye hitaptarıyla kendilerini dünya halkına velî tanıtırlar.
“Biz mârifet ehliyiz! ” derler.
Evliyâ sözlerini, tasavvufi cümleleri satan dellallara rastladım.
Sin
Lâm
Ti
Elif
Nûn yazın.
Bunu okuyun SULTAN değil mi?
Bu Sin’in mukabili YASİN’dir.
Ondan sonra LÂM geliyor. Elif Lâm,
NÛN: Nûr sûresi
Bunlar sultanın mânâsını verirler.
Kur’ân dilinde burhan demektir, Velî mânâsına gelir.
Mârifet ilimdir.
Bu ilim de RABB’iyle arasında perdeyi kaldırmaya yarar.
Mârifet sahibi her şeyin sıfatını görür.
Hakikatini göremez.
Sıfatların tevhidi mârifetdir.
Bu tevhidi bilmekle velî olmuş olamaz.
Hakikati göremez.
Eğer eşyaları zâhiri gören velî olsaydı hiç kimse azaba müstehak olmazdı.
Mârifet sahibi velâyet sahibi değildir.
Hatta yediler başka, kırklar velâyet sahibi değildirler.
Bu mürşidler velâyet makamına ayak basmış olsaydı, irşad davasında bulunmazlar ve kendilerini halk arasında aziz bilip ve HAKK katında uzak olmazlardı, kendilerini velî tanıtmazlardı.
Resûlullah âhirete intikal eder etmez, nübüvvet ALLAH’ın izniyle velâyete tebeddül olundu.
Nübüvvetin hükmü tamam oldu.
Velâyet devri ortaya çıktı.
Resûlullah efendimizin ruhî kudreti evliyâda zâhir oldu.
Evliyâ öyle kimselerdir ki, bütün âleme ve her şeye gizlidir.
Her ilmi bilirler.
Dünya halkı, tasarrufun kimin elinde olduğunu bilmediğinden dolayı, evliyâ zamanında bilinmez.
Zâhiri varlığı her ne kadar gizli değilse de hakiki sırrı gizlidir.
Bu gün velâyet devri olduğu için kudret makamı evliyânındır.
Evliyâya sürülen Resûlullah’ın nübüvvetidir.
Bugün bir velî bundan üç yüz sene evvelki bir velînin yükü üç bin kilo ise, bu günkünün otuz bin kilodur.
Âhirete, kıyamete yakın, ALLAH’ın sevmediği işler o kadar çok olacak ki Cenabı ALLAH azap vermesin diye, Resûlullah’ın ruhaniyeti müteessir olmasın diye, velîler omuzlarının üzerine almışlardır bunu.
Eskiden bir velîyi kızdırmak için on sene uğraşacaksan, bugün üçyüz senede kızdıramazsm.
ALLAH bu devirde Es SABÛR esmâsıyla tecellî ediyor.
Resûlü Ekrem’in cesedi mübârekleri arzda iken rahmet hâlâ devam ediyor.
Kıyamet en son Mekke’de kopacak.
Beş dakika sonra da Medinede.
Cebrail, Mikâil, israfil, Azrail aleyhisselâm gelecekler.
Cesed-i Resûlullah’ı arzdan kaldıracaklar.
Dünya halkının arasında gizli yürüyenler vardır.
HAKK’dan başka onları kimse bilmez.
Bunlara eşyanın sıfatları da perde olmaz.
Onlara gizli bir şey yoktur.
Dilerlerse bir anda şarktan garba varırlar.
Bunlara Ehlullah derler.
Velâyet ve nübüvvetin ikisi de nûrdur.
O nûr, velînin varlığından vücudundan doğup çıkınca, buna velâyet denir.
Bu nûrun açıklanması;
Enbiyâya farzdır. Peygamberlere.
Evliyâya menn edilmiştir.
Çünkü nübüvvet tekdir.
Peygamberlik iddia etmiş olur.
Onun için yasaktır...
Her hâlin kendine has özü ve sözü vardır.
Her velînin kelâmı başkadır.
Kendi makamına göre görünür irşad ederler.
Hilme bürünmüşlerdir, halkın ayıbını örterler, affederler, cefâya mütehammildirler.
Aslında ALLAH’dan gelen, fakat zâhirde kullardan görünen hallere razı olurlar.
Herkes velîyi anlayamaz.
Velâyet sırrını kimseye göstermezler.
Her velîyi gizleyen birçok perdeler vardır.
Bu günün ulema ve mürşidlerinin ağzında bir tasavvuf kelimesi gidip durur.
Tasavvufun özü vardı, hakikati vardı fakat ağızda dolaşan ismi yoktu.
Bugün ise sadece isim var, özü kalmadı, hakikati de yok oldu.
Bir kimsenin içi dışından daha değerli olursa onun adına velî denir.
İçi dışı aynı olursa ona da âlim derler.
Dışı içinden kıymetli olursa ona da câhil damgasını vururlar.
Size daima söyledik yazdık, imâ ettik, sen bildiğin gibi gidersin.
Her şeyin sonu vardır.
Onun için bedesten lâflarından uzaklaş, agam, beyim, hacım,alim geçinen zalim.?
23.11.2010 - 10:53
merhaba (hazan kuytusu):
(
bu gülümsememin sanaldaki imlası,
başını hafifçe yana yatırarak bakmalısın((
siyasal çıkışlı ve müfettişim;
evli ve babayım.
kelimelerle oynamayı ve mısralarla uğraşmayı seviyorum
peki,
(anlayış) ile..
dibenot:massmaviyse iç sesim, paranteze alıyorum evet,
((
dibetavassut:
Ne meyl-i külbe-i ahzân ne seyr-i sohbet-i yârân
Ne ta’n-ı zâhid-i nâdân ne ceng ü ne cidâlim var
Meyl: Eğilim, arzu
Ceng: Harp
Külbe: Kulübe
Cidâl: Mücâdele, kavga
Ahzân: Hüzünler
Yârân: Dostlar
Ta’n: Kötüleme, kınama
[Hüzünler kulübesinde bulunma arzum olmadığı gibi; ham softa-kaba yobaz tipindeki sığ ve mürâî dindarı eleştirmeye de bakmam; kavga-gürültü içinde de değilim.]
(Külbe-i ahzân, hüzünler kulübesi demek olup, ıstılahta oğlu Hazreti Yusuf Peygamberin hasretiyle babası Hazreti Yakup Peygamberin –aliyhimesselâm- senelerce ağladığı ve neticede gözlerini kaybettiği evdir.
Şiirimizde aşık hep külbe-i ahzanda, ma’şuk da –azîz- saraylarda tahayyül edilir.
Taşlıcalı bu beytinde, külbe-i ahzanda çile çekme fikrinden de, sevgiliye vâsıl olma arzûsundan da uzakta olduğunu; zımnen irâde ve ihtiyârının kalmadığını; nitekim bir sonraki yani son beyitte de görüleceği üzere cüz’î irâdesini küllî irâdeye râm edip, her türlü arzûdan sıyrıldığını; yani rıza makamını anlatmaktadır.)
Cihân fânidir ey Yahyâ Hüvel-Hayyü Hüvel-Bâkî
Değişmem atlas-ı çarha benim bir köhne şâlım var
Fânî: Geçici
Hüve: O
Hayy: Hayat sahibi
Bâkî: Ebedî, kalıcı
Çarh: Felek
[Her şey fânî; Bâkî olan yalnız Allah. Dilenci kıyafetini andıran elbisemi, paha biçilmez kumaşlara vermem ben. Rıza makamındayım.]
Son beyte benzer şekilde Sünbülzâde Vehbî’ den:
Vehbiyâ rif’at bulanlar zîver-i irfân ile
Atlas-ı çarha değişmez hırka-i peşmînesin
[İrfan süsü ile yükseklik bulanlar, yün hırkalarını, feleğin atlas kumaşına değişmezler.]
ne muhteşem (dil) de ecdadımız var meğer değil mi, sevgili kuytu((
(dil) , eski dilde malumdur yahhu,
gönüldür vesselam...
bu (sayıklamalar) ,
başka bir seslenme yolu bulunamayışındandır ve
sayın ki, (turkuaz sarığınız) şal olsun da taa ki göresiniz (dilimi) sevgili derviş((
pek'ii...
12.09.2010 - 15:53
Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim.
Bugün sardunyalarım da açmadı
Belki de küskün renklere
Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım
Sensiz soluyorum anlayacağın
Mavi mavi ölüyorum
Duyuyor musun, orada mısın,
Var mısın, yok musun?
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak
Aklıma her geldiğinde ağlayarak....
grubumuza katılırsanız cok seviniriz, davetlimsiniz saygıyla, sevgiyle
http://gruplar.antoloji.com/leyla-bir-ozge-candir-siir-ve-paylasim-grubu
23.08.2010 - 15:17
Kapanmayan Avuç İçimsin
Birgün Mevlana eve girer ve hanımı ona sorar; bu kadar aşıksın Mevlaya şükürler...olsun bu aşkı yaşayıp yaşatana peki bana ne kadar aşıksın der;
Mevlana hanımına şöyle der;
Sen benim; Yaradan’dan ötürü yaradıLanı sevişim,Bir adım geLene on adım gidişimsin...Ve herkesi oLduğu gibi kabuL edişimsin...Sen benim; Bugünüme şükür ve... yarınıma dua edişim,AzLa yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin,
Ve kapanmayan avuç içimsin..sevgilerimle
ankaradan alperen astsubay
21.08.2010 - 01:30
Ben bir şair olarak sana şiir
eklemeyecem
gerekde yok zaten okuyorsundur
Ben Sana
Güneş kadar sıcak,
kar tanesi kadar berrak,
yağmur kadar saf ve Temiz
bir ömür dileyeceğim
mutlu ol mutlu kal
14.08.2010 - 18:09
ulasamaz olduk size
14.08.2010 - 15:04
nasrettin hoca gece vakti bir köye girer. tabi mevsim kış ve üşümektedir.
derken köyün köpekleri hocaya saldırırlar..
hoca yerden bir taş alıp köpeklere fırlatmak ister..fakat kış olduğundan taşlar yere donmuştur,hangi taşa elini atsa yerinden kaldıramaz..
yaklaşan köpeklere bakıp,nasıl bir köye geldim böyle,itleri salıp taşları bağlamışlar..demiş..
işte böyle resimler konur,mesajlar kapatılır sonra Allah Lailahe illallah denir..
14.08.2010 - 11:59
Merhaba ogüzel yüreğinize selam vermek istedim ama mesajalra kapalıymışsınız sanırım bizde lütfedip burdan yazdık umarım yüreğinizde kabul görür
14.07.2010 - 22:47
Ne hâlimi arz
etmeye cür'et edebiliyorum, ne de feryat etmeye takatım var. Ne
vuslat umudu için gayrete geliyorum, ne de ayrılığa güç
yetirebiliyorum...
//Hz.Mevlana//
10.07.2010 - 10:49
Selâmünaleyküm MERHABA :)
Üc aylarimiz Mübarek olsun Kubei Ahzan güzel kardesim:
Güldeste Şiir Grubu – ma davetlimsiniz...
Şiir. Edebiyat. Sanat.Felsefe.
Seviyeli güncel konularda paylaşım
Bu güzel atmosferde siz kardeşimizide aramızda görmekten kıvanç duyarız...
Onur konuğumsunuz bekliyoruz aşağıdaki vermiş oldugum linkten ulaşabilirsiniz...
http://gruplar.antoloji.com/guldeste-siir-grubu/
Teşekkürler...
Fatima Hümeyra Kavak
10.07.2010 - 02:27
hem ataist olacaksın hemde derviş. bırak bu işleri ve saçma sapan yorumlar yapma. şu güzel insanı da kendine uydurma...
Toplam 33 mesaj bulundu