Aşkta gizi beslemek, aşk şöminesine odun atmaktır. Bir aşkın sahip olduğu en değerli şey içinde barındırdığı gizdir.
* Âşık kişi aynı zamanda potansiyel bir katildir. O her an aşkını öldürmek için suikast planları hazırlar. Ve ancak aşkını öldürdüğünde kendisini aynı anda hem olağanüstü rahat ve o derece de mutsuz hisseder
turkiye de kurulan turk-sol orgutlerinin toplami heralde dunyadaki sol orgutlerine esittir.
cok iyi slogan atar guzel pankart asarlar, soyle yilda bir iki de ses bombasi koyup kendilerini bi b. sanarlar.
Turkiye solu her zaman kendi kimligi ile celiski icinde yasamistir.
turk Solu, eger ozgurluk ve demokrasi olgulari ile kendini tanimliyorsa Turkiye de buna en fazla ihtiyac duyan Kurt jalkiyla ittifak yaparak kendi kimligini bulabilir. turk solu, ozgurluk ve demokrasiye en fazla ihtiyaci olan bir halkin sorunlarina cozumleyici yaklasmadan kendisi icin dogru bir politika ortaya koyamaz.
bu kadar parçalanmis, ufak tefek bi hale getirilmis turk solundan degil kurtlere turklere bile hayir gelmez.
turkiyede ben solcuyum diyen insan tc kimliginden utanmalidir, bunu yapabilen ise cok az, bunlarin disindakiler ise hepsi lanetlenmis bi sekilde yasiyorlardir.
palavralarla yasayan turk soluna sunu demek istiyorum solculuk sadece marks ve engels okuyarak olunmuyor, biraz pratik lutfen
denizlerin kemikleri sizliyordur........
utanin
yerin dibine girin
12 Eylül darbecileri...
Pazar günü 12 Eylül'dü. 12 Eylül askeri darbesinin 24. yıldönümü... Türkiye gibi tek parti rejiminden gelen, militarist bir yapıya sahip ülkeye 12 Eylül iyice daraltılmış bir deli gömleği giydirdi.
O gömlek bugün bile onca uyum yasasına rağmen yırtılmış değil. İşte örneğin YÖK... Üniversiteleri kışlaya döndüren, üniversite yönetimi ile askeri darbeci mantık arasında fark bırakmayan yapısına rağmen hayatta. Üstelik ne yasa, ne de içindeki 12 Eylül zihniyetli yöneticileri değişiyor.
O gömleği yırtamayan bir ülkenin anayasal düzenini silah zoruyla yok eden darbecileri de yargılaması zaten beklenemez. Üstelik bugün bile asker vesayeti, rejimin üzerindeki ağırlığını sürdürmek için direnmekte.
Demokratik ülkelerle Türkiye arasındaki fark da zaten o noktada katmerleniyor. Türkiye'yi yönetenlerin ezeli rakibi sayılan Yunanistan, Türkiye'ye kapatılması çok zor bir fark attı. Türkiye'yi yönetenler de Yunanistan lafını yalayıp yuttu. Artık hiçbir yetkili Yunanistan ile ezeli rekabetten söz etmiyor. Çünkü Türkiye'yi yönetenler Yunanistan'ın başarısı karşısında ağır bir hezimete uğradılar.
Yunanistan, 1981 yılında AB'ye girmiş ve tüm sosyo-ekonomik göstergeler açısından Türkiye'yi çoktan sollamışsa, artık euro kullanıyorsa, bunun temelinde 1967 Askeri Darbesi'nin sorumlularını yargılayarak cezalandıracak kadar demokratik bir enerjiye sahip olması yatıyor. Orada cuntacı albaylar hâlâ hapiste yatıyor, bizdekiler ise itibar noktalarında.
Türkiye 12 Eylül ile yüzleşmedikçe sağlığına tam olarak kavuşamaz. Darbeye karşı hesap sorma iradesine sahip olmayan, demokrasisini cuntalara karşı savunamayan bir toplum ezikliğiyle yaşar. AB üyesi olsa da bu tortu bir yerlerde durmaya devam eder. 12 Eylül yargılanmadıkça, demokrasi hep biraz eksikli olacak.
çeçenlere bakin da kurtlerin kiymetini anlayin, çeçenlerin yaptigi eylemleri kurtler istese on mislisini yapar ama niye yapmiyor cunku bu ulkede turk-kurt kardesligi hala olmemis
Osman Baydemir Amed'de Mardin Kapı Semti'nde bulunan polis noktasında çıkan çatışma sonucu yaşamını yitiren Bekçi Abbas Yoldaş'ın da ziyaretine gitmistir ve yasamini yitiren gerillaninda bu bir turk kurt kardesligi ornegidir, sayin Osman Baydemir i burdan kutluyorum,
Alçaklık ve vatanseverlik...
Bana sorarsanız, dağa taşa “önce vatan”, “bir Türk cihana bedeldir” türünden sözler yerine durumumuza en çok uyan şu ünlü cümleyi yazmalıyız:
“Her alçağın son sığınağı vatanseverliktir.”
Belli ki Jonathan Swift, bu sözü söylemeden önce epeyce alçaklık görmüş.
Ama sanırım ne o ne de bir başkası “vatanseverlik” sözcüğünün bizdeki kadar pespayeleştiğine şahit olmamıştır.
Ne kadar katil, hırsız, kaçakçı, haraççı varsa hepsi de “vatansever.”
Üstelik de hepsinin vatanseverliğine fetva veren bir “devlet yetkilisi” var arkalarında.
Bizim devletin zirvesi “türban kavgalarına” tepe üstü atlarken hiçbirinin devletin içine mafyanın sızmasından rahatsız olmaması, katillerin ceplerinde rengarenk pasaportlarla dolaşmasını bir sorun haline getirmemesi de “devlet yönetimi” denilen şeyin bizde ne kadar tuhaf anlaşıldığının şaşırtıcı bir göstergesi.
Kamu alanına “türban girer mi girmez mi” derken o alanlar çoktan mafyanın eline geçmiş bile.
Hangi mafyacıyı yakalasalar ardında heyula gibi bir devlet gölgesi ortaya çıkıyor.
Neredeyse bütün mafyacılar “devlet görevlisi”.
Kim bunları devlet görevlisi yaptı?
Kim bunların devletle hala ilişkisini sürdürmesine göz yumuyor?
Kim kolluyor bu mafyacıları?
Mafyacılarla iş birliği yapan “emeklilerin” devletin içindeki bağlantıları kimler?
Böylesine açıkça mafyayla ortaklık etme cüretini onlara kim veriyor?
Devletin çok kirlendiğini, bu kirliliğin çok derinlere nüfuz ettiğini artık çok net görebiliyoruz.
Devletin bu kirliliğinden şikayetçi olan kimse yok mu gerçekten devletin içinde?
Bu ülke türban kavgasına harcadığı enerjinin onda birini mafya meselesine harcasaydı bugün temiz bir devletimiz olurdu.
Vatanseverlik payesi, kırmızı kurdeleli madalyalarla mafyacıların göğsüne asılmazdı.
Özellikle güneydoğudaki iç savaş sırasında devlet kavramının hukuk kavramından koparıldığı, devletin içinde çeteler oluştuğu, bu çetelere “vatanseverlik” kisvesi altında inanılmaz bir suç özgürlüğü bağışlandığı ve işlenen suçlardan kazanılan paraların bazı devletle memurlarıyla mafyanın paylaştığı artık biliniyor.
Bu konuda raporlar bile yayınlandı.
Bu ilişkilerin hala sürmesine niye izin veriliyor peki?
Haraç gelirlerini hala mı paylaşıyorlar?
Mafyayı temizlemek güç bir iş değildir.
Devlet isterse yirmi dört saatte bu “vatanseverlerin” çanına ot tıkar.
Ama zor olan devletin içini temizlemek.
Devletin içinde birileri bu mafya ilişkilerinden belli ki hala büyük paralar kazanıyor.
Başka türlü ne koca bir şehrin yönetimi uyuşturucu kaçakçılarına bağışlanır ne de mafyacıların cebinden kırmızı yeşil pasaportlar çıkar.
Birileri hala bir zamanlar işlenen “faili meçhul” cinayetlerin yüzü suyu hürmetine soygunculuğu sürdürebileceklerine, devlet tarafından korunacaklarına inanıyorlar.
Gerek içerde gerekse dışarda devlet itibarını yeniden kazanmak, saygıdeğer bir kimliğe kavuşmak istiyorsa bu mafya-devlet ilişkisini kökünden kopartmak, sorumluları teşhir edip cezalandırmak zorunda.
Uyuşturucu paralarının, haraç kazançlarının devletin içindeki birilerinin cebine akmasına olanak veren kanallar kesilmedikçe bu ülkede insanlar huzur ve güven içinde yaşayamayacaklar.
Bir ülkenin bütün rezilleri “vatansever” olamaz.
Eğer buna izin verirseniz “vatanseverleriniz” zengin, vatanınız da rezil olur.
Devleti, bu rezilleri “kamu alanından” uzaklaştırmaya ikna etmek için ne yapmak lazım acaba?
Cevap veriyorum
Eli böğründe analardan
Mahpuslardan ve acılardan
Çokça bahsediyorum
Çünkü başını kuma
Saklayanlardan tiksindim
Başkaldırıyorum
Yine söylüyorum
Kırmızı rujlu sokakların
Aşağılık pazarlıkların
Adı anılmayacak benle
Bir dalgayım halkdenizinde
Köpürdüm
Başkaldırıyorum
Ben bir namlu ağzıyım
Omuz vermiş halkına
Başkaldırıyorum işte
Varın benim farkıma
Yine söylüyorum
Gözü bağlanmış korkulardan
Yasaklardan baskılardan
Asla irkilmiyorum
Çünkü kan emici yarasadan
çıldırdım
Başkaldırdım
Ve söz veriyorum
Üç kağıtçının ve pezevengin
Teslimiyetin yolu
uğramayacak bana
Bir çiçeğim halk
ormanında fıskırdım
Başkaldırıyorum
Ben bir bıçak ucuyum
kavga vermiş halkına
Başkaldırıyorum işte
herkes varsın farkıma
:) bir ikizler burcu olarak sunu diyebilirim, ikizler burcu birsey yapmak istediginde veya bir yere gitmek istediginde asla onu tutmaya kalkismayin, cunku nafile yinede yapar, gider
alphae cima gelince o turk kurt kardesliginin yasayan gercek bir ornegi, kendisi turktur hatta odasinda turk bayragi asili, web cam dan gordum :))
ve bende asiri olmasada kurt haklarini savunurum, ikimiz cok iyi dostuz bu konuda tartisiriz ama hic birbirimizi kirmadik,
iste size turk kurt kardesliginin ornegi ben ve alphae
Şimdi saat sensizliğin ertesi
Yıldız doğmuş gökyüzü ay aydın
Avutulmuş çocuklar çoktan sustu
Birben kaldım tenhasında...
Gecenin avutulmamıs ben.
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
Ki bu yaşlar utangaç boynunun
kolyesi olsun
Buda benim sana
ayrılırken hediyem olsun.
Soytarılık etmeden
güldürebilmek seni
Ekmek çalmadan doyurabilmek
Ve haksızlık etmeden
doğan güneşe
Bütün aydınlıkları içine
sezebilmek gibi
Mülteci isteklerim oldu
arasıra biliyorsun
Şimdi iyi niyetlerimi bir bir
yargılayıp asiyorum
Bu son olsun, son olsun.
Şimdi saat yokluğunun belası
Sensiz gelen sabaha günaydın
İşi gücü olanlar çoktan gitti
Bir ben kaldım voltasında gecenin
Hic uyumamış ben
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
Ki bu yaşlar utangaç
boynun kolyesi olsun
Bu da benim sana
Ayrılırken hediyem olsun.
Kafamı duvara vurmadan
tanıyabilmek seni
Beyninin icindekileri anlıyabilmek ve
Yitirmeden yüzündeki anlık
tebessümü
Bütün saatleri öyleyce
Dondurabilmek için
Çıldırasıya paraladım kendimi
Lanet olsun
Artık sigarayı üç pakete
çıkarttım günde
Olsun gözüm olsun,
ne olacaksa olsun
1978 Gaziantep dogumlu, adim deniz, muzik zevklerim, ozgun muzik, anadolu rock, kurt muzigi, doga dusmani degilim ama sehri daha cok severim, yanlizlik kadar guzel bi kadin tanimiyorum, eskiden siir denmez ama biseyler karaliyordum son zamanlarda ilh ...
ahmet kaya
24.10.2004 - 12:4650 yil sonra hala dinleyecegim olumsuz buyuk bir sanatci,
aşk
30.09.2004 - 23:33cennet ve cehennem
aşk
27.09.2004 - 21:13kafa agrisindan baska bisey degildir
aşk
27.09.2004 - 21:12Aşk, bağımlılık, tutku ve tanrısal istekler arasında esen bir fırtınadır. Fırtına dindiğinde belki de geriye kalan tek şey alışkanlıktır.
*Aşk, bir mıknatısa benzeyen, bir tarafıyla karşı konulmaz çekimi olan diğer tarafıyla sürekli iten dinamik ve çelişkili bir süreçtir.
*Aşkı, sevgiyle ve tutkuyla karıştıran insan, gerçek aşkı bulduğunu anladığı anda tökezler.
*Bir ayağıyla kaçan, diğeriyle kovalayan kişi, tutkulu bir âşıktan başka bir şey değildir.
*Aşk, cennetin kapısında cehennemi dilenmektir.
*Bağımlılık körse, alışkanlık ve saplantı âmadır. Aşksa bunların karışımından ibarettir.
*Âşıkların korkusu birbirlerini kaybetme değil, birbirlerini kaybettiklerinde kendilerini kaybetme korkusudur.
*Aşk, çoğunlukla inkâr edilir. Ama aşk, inkârın inkârıdır
erola anar
aşk
27.09.2004 - 21:11Aşkta gizi beslemek, aşk şöminesine odun atmaktır. Bir aşkın sahip olduğu en değerli şey içinde barındırdığı gizdir.
* Âşık kişi aynı zamanda potansiyel bir katildir. O her an aşkını öldürmek için suikast planları hazırlar. Ve ancak aşkını öldürdüğünde kendisini aynı anda hem olağanüstü rahat ve o derece de mutsuz hisseder
ölüm
27.09.2004 - 14:37ölüme teslim olacagim ama hayata asla
adolf hitler
22.09.2004 - 14:54sabun enflasyonuna neden olan zat
sosyalizm
19.09.2004 - 23:48Lanetlenmis turk solu.
turkiye de kurulan turk-sol orgutlerinin toplami heralde dunyadaki sol orgutlerine esittir.
cok iyi slogan atar guzel pankart asarlar, soyle yilda bir iki de ses bombasi koyup kendilerini bi b. sanarlar.
Turkiye solu her zaman kendi kimligi ile celiski icinde yasamistir.
turk Solu, eger ozgurluk ve demokrasi olgulari ile kendini tanimliyorsa Turkiye de buna en fazla ihtiyac duyan Kurt jalkiyla ittifak yaparak kendi kimligini bulabilir. turk solu, ozgurluk ve demokrasiye en fazla ihtiyaci olan bir halkin sorunlarina cozumleyici yaklasmadan kendisi icin dogru bir politika ortaya koyamaz.
bu kadar parçalanmis, ufak tefek bi hale getirilmis turk solundan degil kurtlere turklere bile hayir gelmez.
turkiyede ben solcuyum diyen insan tc kimliginden utanmalidir, bunu yapabilen ise cok az, bunlarin disindakiler ise hepsi lanetlenmis bi sekilde yasiyorlardir.
palavralarla yasayan turk soluna sunu demek istiyorum solculuk sadece marks ve engels okuyarak olunmuyor, biraz pratik lutfen
denizlerin kemikleri sizliyordur........
utanin
yerin dibine girin
sosyalizm
19.09.2004 - 16:25sosyalizm işçi sınıfına kendini bilmeyi, kendi bilincine ulaşmayı öğretti, ve boş hayallerin yerine bilimi koydu.
12 eylül
14.09.2004 - 19:05Mehmet Altan
12 Eylül darbecileri...
Pazar günü 12 Eylül'dü. 12 Eylül askeri darbesinin 24. yıldönümü... Türkiye gibi tek parti rejiminden gelen, militarist bir yapıya sahip ülkeye 12 Eylül iyice daraltılmış bir deli gömleği giydirdi.
O gömlek bugün bile onca uyum yasasına rağmen yırtılmış değil. İşte örneğin YÖK... Üniversiteleri kışlaya döndüren, üniversite yönetimi ile askeri darbeci mantık arasında fark bırakmayan yapısına rağmen hayatta. Üstelik ne yasa, ne de içindeki 12 Eylül zihniyetli yöneticileri değişiyor.
O gömleği yırtamayan bir ülkenin anayasal düzenini silah zoruyla yok eden darbecileri de yargılaması zaten beklenemez. Üstelik bugün bile asker vesayeti, rejimin üzerindeki ağırlığını sürdürmek için direnmekte.
Demokratik ülkelerle Türkiye arasındaki fark da zaten o noktada katmerleniyor. Türkiye'yi yönetenlerin ezeli rakibi sayılan Yunanistan, Türkiye'ye kapatılması çok zor bir fark attı. Türkiye'yi yönetenler de Yunanistan lafını yalayıp yuttu. Artık hiçbir yetkili Yunanistan ile ezeli rekabetten söz etmiyor. Çünkü Türkiye'yi yönetenler Yunanistan'ın başarısı karşısında ağır bir hezimete uğradılar.
Yunanistan, 1981 yılında AB'ye girmiş ve tüm sosyo-ekonomik göstergeler açısından Türkiye'yi çoktan sollamışsa, artık euro kullanıyorsa, bunun temelinde 1967 Askeri Darbesi'nin sorumlularını yargılayarak cezalandıracak kadar demokratik bir enerjiye sahip olması yatıyor. Orada cuntacı albaylar hâlâ hapiste yatıyor, bizdekiler ise itibar noktalarında.
Türkiye 12 Eylül ile yüzleşmedikçe sağlığına tam olarak kavuşamaz. Darbeye karşı hesap sorma iradesine sahip olmayan, demokrasisini cuntalara karşı savunamayan bir toplum ezikliğiyle yaşar. AB üyesi olsa da bu tortu bir yerlerde durmaya devam eder. 12 Eylül yargılanmadıkça, demokrasi hep biraz eksikli olacak.
türk-kürt kardeştir
04.09.2004 - 14:22çeçenlere bakin da kurtlerin kiymetini anlayin, çeçenlerin yaptigi eylemleri kurtler istese on mislisini yapar ama niye yapmiyor cunku bu ulkede turk-kurt kardesligi hala olmemis
türk-kürt kardeştir
11.08.2004 - 14:12Osman Baydemir Amed'de Mardin Kapı Semti'nde bulunan polis noktasında çıkan çatışma sonucu yaşamını yitiren Bekçi Abbas Yoldaş'ın da ziyaretine gitmistir ve yasamini yitiren gerillaninda bu bir turk kurt kardesligi ornegidir, sayin Osman Baydemir i burdan kutluyorum,
sosyalizm
08.08.2004 - 22:46utopya
tarihin en büyük yalanları
23.07.2004 - 04:01size yol yapacagim
dehap
20.07.2004 - 14:09ahmer altan
Alçaklık ve vatanseverlik...
Bana sorarsanız, dağa taşa “önce vatan”, “bir Türk cihana bedeldir” türünden sözler yerine durumumuza en çok uyan şu ünlü cümleyi yazmalıyız:
“Her alçağın son sığınağı vatanseverliktir.”
Belli ki Jonathan Swift, bu sözü söylemeden önce epeyce alçaklık görmüş.
Ama sanırım ne o ne de bir başkası “vatanseverlik” sözcüğünün bizdeki kadar pespayeleştiğine şahit olmamıştır.
Ne kadar katil, hırsız, kaçakçı, haraççı varsa hepsi de “vatansever.”
Üstelik de hepsinin vatanseverliğine fetva veren bir “devlet yetkilisi” var arkalarında.
Bizim devletin zirvesi “türban kavgalarına” tepe üstü atlarken hiçbirinin devletin içine mafyanın sızmasından rahatsız olmaması, katillerin ceplerinde rengarenk pasaportlarla dolaşmasını bir sorun haline getirmemesi de “devlet yönetimi” denilen şeyin bizde ne kadar tuhaf anlaşıldığının şaşırtıcı bir göstergesi.
Kamu alanına “türban girer mi girmez mi” derken o alanlar çoktan mafyanın eline geçmiş bile.
Hangi mafyacıyı yakalasalar ardında heyula gibi bir devlet gölgesi ortaya çıkıyor.
Neredeyse bütün mafyacılar “devlet görevlisi”.
Kim bunları devlet görevlisi yaptı?
Kim bunların devletle hala ilişkisini sürdürmesine göz yumuyor?
Kim kolluyor bu mafyacıları?
Mafyacılarla iş birliği yapan “emeklilerin” devletin içindeki bağlantıları kimler?
Böylesine açıkça mafyayla ortaklık etme cüretini onlara kim veriyor?
Devletin çok kirlendiğini, bu kirliliğin çok derinlere nüfuz ettiğini artık çok net görebiliyoruz.
Devletin bu kirliliğinden şikayetçi olan kimse yok mu gerçekten devletin içinde?
Bu ülke türban kavgasına harcadığı enerjinin onda birini mafya meselesine harcasaydı bugün temiz bir devletimiz olurdu.
Vatanseverlik payesi, kırmızı kurdeleli madalyalarla mafyacıların göğsüne asılmazdı.
Özellikle güneydoğudaki iç savaş sırasında devlet kavramının hukuk kavramından koparıldığı, devletin içinde çeteler oluştuğu, bu çetelere “vatanseverlik” kisvesi altında inanılmaz bir suç özgürlüğü bağışlandığı ve işlenen suçlardan kazanılan paraların bazı devletle memurlarıyla mafyanın paylaştığı artık biliniyor.
Bu konuda raporlar bile yayınlandı.
Bu ilişkilerin hala sürmesine niye izin veriliyor peki?
Haraç gelirlerini hala mı paylaşıyorlar?
Mafyayı temizlemek güç bir iş değildir.
Devlet isterse yirmi dört saatte bu “vatanseverlerin” çanına ot tıkar.
Ama zor olan devletin içini temizlemek.
Devletin içinde birileri bu mafya ilişkilerinden belli ki hala büyük paralar kazanıyor.
Başka türlü ne koca bir şehrin yönetimi uyuşturucu kaçakçılarına bağışlanır ne de mafyacıların cebinden kırmızı yeşil pasaportlar çıkar.
Birileri hala bir zamanlar işlenen “faili meçhul” cinayetlerin yüzü suyu hürmetine soygunculuğu sürdürebileceklerine, devlet tarafından korunacaklarına inanıyorlar.
Gerek içerde gerekse dışarda devlet itibarını yeniden kazanmak, saygıdeğer bir kimliğe kavuşmak istiyorsa bu mafya-devlet ilişkisini kökünden kopartmak, sorumluları teşhir edip cezalandırmak zorunda.
Uyuşturucu paralarının, haraç kazançlarının devletin içindeki birilerinin cebine akmasına olanak veren kanallar kesilmedikçe bu ülkede insanlar huzur ve güven içinde yaşayamayacaklar.
Bir ülkenin bütün rezilleri “vatansever” olamaz.
Eğer buna izin verirseniz “vatanseverleriniz” zengin, vatanınız da rezil olur.
Devleti, bu rezilleri “kamu alanından” uzaklaştırmaya ikna etmek için ne yapmak lazım acaba?
Herhalde cumhurbaşkanımıza, başbakanımıza, generallerimize, bürokratlarımıza, rektörlerimize kibarca sormak gerekiyor:
Bizim mafyacıları kamu alanından uzaklaştırmanız için türban takmalarını mı beklememiz gerekiyor?
19 Temmuz 2004, Pazartesi
ahmet kaya
16.07.2004 - 15:08Başkaldiriyorum
Cevap veriyorum
Eli böğründe analardan
Mahpuslardan ve acılardan
Çokça bahsediyorum
Çünkü başını kuma
Saklayanlardan tiksindim
Başkaldırıyorum
Yine söylüyorum
Kırmızı rujlu sokakların
Aşağılık pazarlıkların
Adı anılmayacak benle
Bir dalgayım halkdenizinde
Köpürdüm
Başkaldırıyorum
Ben bir namlu ağzıyım
Omuz vermiş halkına
Başkaldırıyorum işte
Varın benim farkıma
Yine söylüyorum
Gözü bağlanmış korkulardan
Yasaklardan baskılardan
Asla irkilmiyorum
Çünkü kan emici yarasadan
çıldırdım
Başkaldırdım
Ve söz veriyorum
Üç kağıtçının ve pezevengin
Teslimiyetin yolu
uğramayacak bana
Bir çiçeğim halk
ormanında fıskırdım
Başkaldırıyorum
Ben bir bıçak ucuyum
kavga vermiş halkına
Başkaldırıyorum işte
herkes varsın farkıma
ikizler burcu
13.07.2004 - 17:13:) bir ikizler burcu olarak sunu diyebilirim, ikizler burcu birsey yapmak istediginde veya bir yere gitmek istediginde asla onu tutmaya kalkismayin, cunku nafile yinede yapar, gider
türban
11.07.2004 - 17:13istenilen ozgurluk demokrasi turban icinde gecerli, birakin herkes istedigi gibi yasasin
leyla zana
11.07.2004 - 17:08verilen degeri iyi degerlendirirse gelecekte kurtlerin anasi olabilir
nasılsın
10.07.2004 - 18:24sanane....
hayatta en cok kullandigimiz kelimelerden biri,
*neyi unuttugumu unutacak kadar unuttum seni*
yılmaz erdoğan
09.07.2004 - 23:51ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyorum
*neyi unuttugumu unutacak kadar unuttum seni*
dehap
08.07.2004 - 21:08alphae cima gelince o turk kurt kardesliginin yasayan gercek bir ornegi, kendisi turktur hatta odasinda turk bayragi asili, web cam dan gordum :))
ve bende asiri olmasada kurt haklarini savunurum, ikimiz cok iyi dostuz bu konuda tartisiriz ama hic birbirimizi kirmadik,
iste size turk kurt kardesliginin ornegi ben ve alphae
ayrılık şarkıları
07.07.2004 - 23:50Ahmet Kaya
Ayriliğin Hediyesi
Şimdi saat sensizliğin ertesi
Yıldız doğmuş gökyüzü ay aydın
Avutulmuş çocuklar çoktan sustu
Birben kaldım tenhasında...
Gecenin avutulmamıs ben.
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
Ki bu yaşlar utangaç boynunun
kolyesi olsun
Buda benim sana
ayrılırken hediyem olsun.
Soytarılık etmeden
güldürebilmek seni
Ekmek çalmadan doyurabilmek
Ve haksızlık etmeden
doğan güneşe
Bütün aydınlıkları içine
sezebilmek gibi
Mülteci isteklerim oldu
arasıra biliyorsun
Şimdi iyi niyetlerimi bir bir
yargılayıp asiyorum
Bu son olsun, son olsun.
Şimdi saat yokluğunun belası
Sensiz gelen sabaha günaydın
İşi gücü olanlar çoktan gitti
Bir ben kaldım voltasında gecenin
Hic uyumamış ben
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
Ki bu yaşlar utangaç
boynun kolyesi olsun
Bu da benim sana
Ayrılırken hediyem olsun.
Kafamı duvara vurmadan
tanıyabilmek seni
Beyninin icindekileri anlıyabilmek ve
Yitirmeden yüzündeki anlık
tebessümü
Bütün saatleri öyleyce
Dondurabilmek için
Çıldırasıya paraladım kendimi
Lanet olsun
Artık sigarayı üç pakete
çıkarttım günde
Olsun gözüm olsun,
ne olacaksa olsun
* neyu unuttugumu unutacak kadar unuttum seni*
ölüm
07.07.2004 - 23:38olume teslim olacagim ama hayata asla
*neyi unuttugumu unutacak kadar unuttum seni*
Toplam 40 mesaj bulundu