Kimya Hatun Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • mevlana

    13.03.2011 - 16:41

    Konuşmak bir 'MANA' ise Susmak binbir Mana... 'HERKES' konuşmasına konuşur Lakin Sükut 'YÜREKLI' olanda yeşerir Hz. Mevlana

  • ümmet

    03.03.2011 - 22:09

    İslam toplumu

  • 5n1k

    27.02.2011 - 22:13

    Ne-Nerede-Ne Zaman-Nasıl-Neden-Kiminle?

  • mücahit

    27.02.2011 - 22:01

    Kutsal ülküler uğruna savaşan kişiler alperen...

  • hayat

    27.02.2011 - 21:59

    Yağmurlu ikindi uykularında görülen hüzünlü bir rüya gibiydi hayat..

  • Yusuf Ziya Arpacık

    01.03.2010 - 10:13

    usuf Ziya ARPACIK

    1 Mayıs 1958 yılında Erzurum'da dünyaya geldi. Çocukluk yılları zor tabiat şartlarıyla mücadele içerisinde geçti. Gençlik döneminde ise, 1980 öncesindeki fırtınalı savaş günlerinin tam orta yerinde bulmuştu kendisini. İstanbul Üniversitesi’nde Tarih ilmi tahsil ederken, 13 Şubat 1978’de hapse düştü. Sür-günden sürgüne yollandığı zindanlardan defalarca kaçmaya teşebbüs etmesine rağmen, Sağmalcılar ve Yozgat cezaevinden olmak üzere iki sefer firara
    muvaffak oldu...

    Tamamı yaklaşık on yıl olan hapis hayatının yarısını hücrelerde geçirmek zorunda bırakılmış, kitaplar vasıtasıyla kendi kendine yabancı dil öğrenirken, cezaevlerindeki ecnebi tutuklularla bu lisanların pratiğini yapabilmiştir. Hapishaneden çıkınca da 'nerede kalmıştık? ' diyerek dış dünyadaki mücadelesine kaldığı yerden tekrar başlayıp, 1992 yılında Karabağ savaşında kardeşlerine yardım için Kafkaslar’a, 2003 işgaline karşı Kerkük’e koşmuş ve devamı itibarı ile birçok ülkede Türk düşmanlarına karşı 'fiziki etkinlikler’' örgütlemiş ve kendisi de faal olarak katılmıştır. Bu arada çıkan öğrenci affından faydalanarak devam ettiği üniversiteden, 27 sene sonra da olsa tahsilini tamamlayarak diplomasını alabilmiştir.

    Evli ve üç evlat babası olan yazar İngilizce, Arapça, Farsça ve Rusça bilmektedir.

    Başlıca eserleri;

    BAŞEĞMEDİLER
    YOLBAŞI
    KAN FIRTINASI
    GÜN DOĞARKEN
    OSMAN BATUR

  • Ali Kınık

    18.07.2009 - 00:43

    Ali KINIK Kimdir?
    1974 yılında,Malatya’nın Akçadağ ilçesinde doğmuştur. Elazığ Fırat Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Yazıları ve şiirleri, bir çok gazete ve dergilerde yayımlandı. Ayrıca, şarkıları ve şiirleri bir çok sanatçı tarafından albümlerde seslendirildi. Şu ana kadar piyasaya çıkmış olan 5 tane müzik albümü vardır.

    Albümlerin isimleri ve piyasaya çıktığı şirket isimleri şunlardır:

    Beni Öldü Say (Kültür Müzik-1996)

    Bu Şarkı (Şölen Müzik-2003)

    Bir Millet Uyanıyor (Zeybek Müzik-2005)

    Duvar Yazısı (Ati Müzik-2006)

    İsyan Şarkıları (Ateş Müzik-2008)

  • alişan satılmış

    18.07.2009 - 00:42

    Alişan SATILMIŞ ÜLKÜCÜ SAVAŞCI...ÖLÜME KAHKAHA ATAR AMA İHANETE ASLA TEBESSÜM ETMEZ

  • milliyetçilik

    18.07.2009 - 00:36

    MİLLİYETÇİLİK
    Her sey Türk milleti için, Türk milleti ile beraber ve Türk milletine göre sözleriyle özetlenebilecek, Türk milletine baglilik, sevgi ve Türkiye devletine sadakat ve hizmettir.

  • 3 mayıs

    02.05.2009 - 13:03

    Milletlerin geçmişlerinde unutulmaması gereken önemli zamanlar vardır. Önemli olayların başlangıç, bitiş veya meydana geliş günleri anma veya kutlama günleri olarak hatırlanır ileriki yıllarda…1Ocak Küba Bağımsızlık Günü, 11Şubat İran Milli Günü, 23 Mart Pakistan Milli Günü, 12 Haziran Filipinler Bağımsızlık Bildirgesi, 4 Temmuz ABD Bağımsızlık Bildirgesi, 1 Eylül Libya Devrim Yıldönümü, 23 Aralık Japonya İmparatorunun Doğum Günü v. b…..

    Dünya tarihine binlerce yıldır kahramanlar, dehalar hediye eden yüce milletimizin anma ve kutlama günleri tüm milletlerinkinden daha çok ve önemlidir. Ne yazık ki bu yüce ulusun adaleti, hoşgörüsü, kahramanlığı ve yönetiminden rahatsız olan bazı çıkar çevreleri zaman zaman dış düşmanların destekledikleri içerideki hainleri devreye sokarak özümüz, kimliğimiz, kültürümüz, inancımızı unutturma, yok etme çalışmaları gayretine girmişlerdir. Böyle zamanlarda milliyetçi, vatansever Türk aydınları, bu satılık beyinlere kimliğimizi, kültürümüzü hatırlatmak zorunda kalmışlardır. Böyle olaylardan birisi de 3 Mayıs 1944 tarihinde yaşanan olaylardır.

    1942 Yılında ülke başbakanımız olan Şükrü Saraçoğlu aynı zamanda Türkçü bir yönetici olarak da tanınmaktadır.Bu durumunu meclis konuşmalarında sık sık dile getirmektedir. Lakin aynı dönemlerde devlet kadrolarına tescillenmiş solcular atanmaktadır. MEB’e getirilen Hasan Ali Yücel kominist olduğunu çekinmeden söyleyen arkadaş gurubunu da bakanlığı kadrolarına ve üniversitelere atıyordu. Eski koministlerden İ. Hakkı Baltacıoğlu fikrinin yanlışlığını anlayıp özüne döndükten sonra Eminönü Halkevinde konferans verirken, salonu dolduran solcu gençler konferansı proveke ederler. Olaylar çıkarırlar.

    Durumun vahametini gören rahmetli Hüseyin Nihal Atsız Orhun dergisini 1944 Mart ve Nisan sayılarında başbakan ve devlet yetkililerini uyarmak için iki ayrı açık mektup yayınlar. Devletin içine girerek,beynine hükmetmeye çalışan virüsleri ve amaçlarını Türk halkına ifşa eder.”… üniversitede devlet parasıyla okuyan talebeler yanlış yoldalar. Demek ki koynumuzda yılan besliyoruz. Sinsi zehirli yılanlar.Bekledikleri yerlerden yemleri geldiği zaman devleti arkadan vuracaklar. Kızıl sabahı Türkiye’ye getirmek isteyen yabancı ordulara ajanlık yapacaklar…”şeklinde kaygılarını açıkça dile getirir.

    Türk Milletine yazılan açık mektup MEB başındaki Hasan Ali Yücel’i telaşlandırır.İşin içine tescilli koministlerden Sebahattin Ali de karışır. Zamanın Ulus Gazetesi başyazarı Falih Rıfkı Atay’ın da teşviki ile Atsız mahkemeye verilir. 26 Nisan 1944 tarihinde yapılan ilk duruşmaya üniversite gençliği büyük ilgi gösterir. Atsız Beğ mahkeme heyetine” Sebahattin Ali’den sorulsun. Hıyanetini ispat edelim mi? Buna razı mı? ” şeklinde sorar. Sebahattin Ali sessiz kalır. İkinci celse 3 Mayısta yapılır. Büyük gençlik kalabalığının bir kısmı mahkeme salonunda Nihal Atsız’ı yalnız bırakmazken binlercesi de Ulus Meydanında protesto yürüyüşü yapar. Dava 9 mayısa ertelenir. Atsız tevkif edilir. Ülke çapında Türkçülere eziyet edilip tutuklamalar başlatılır.Zeki Velidi Togan,Fethi Tevetoğlu, Necdet Sançar ve büyük dava adamı Alparslan Türkeş tutuklanır.

    7 eylül 1944 günü tutuklanıp işkenceye maruz kalan 23 Türk Milliyetçisi “Gizli teşkilat kurma, düzeni bozmak, ihtilal hazırlığı yapmak..v.b. “ bahaneleri ile yargı önüne çıkarılırlar.” Irkçılık Turancılık” adı verilen dava 65 oturum devam eder. Mahkeme 29 Mart 1945 tarihinde sonuçlanır. Rahmetli Nihal Atsız 6,5 yıl hapse mahkum olur. Temyiz edilen karar daha sonra 1 numaralı sıkıyönetim mahkemesince bozulur.böylece Atsız 1,5 yıl tutuklu kaldıktan sonra 23 Ekim 1945 tarihinde tahliye edilir. Askeri Temyiz Bozma kararında şu şekilde ifade verir.

    “ KİMSEDEN HAKSIZ YERE BİR ŞEY TALEP ETMİYORUZ. ATALARIMIZDAN KALAN MİRASIN MEFAHİRİMİZİN GÖMÜLÜ OLDUĞU TOPRAKLARIN BİZİM OLMZSI ÜLKÜSÜNÜ KALBİMİZDE TAŞIYORUZ. ORALARI UNUTMAMAK İSTİYORUZ.

    BEN BUNLARI ŞAHSIM İÇİN İSTEMİYORUM.ORALARDA ÇİFTLİK VEYA APARTMAN YAPACAK DEĞİLİM. MİLLETİM İÇİN DÜŞÜNDÜĞÜM HAKLARDAN DOLAYI KİMSE BANA VATAN HAİNİ DİYEMEZ. BU ÇİRKEF İFTİRAYI İADE ETMEYE DE TENEZZÜL ETMİYORUM. KİMİN HAİN, KİMİN VATANPERVER OLDUĞUNU TARİH TAYİN EDECEKTİR. HATTA ETMİŞTİR BİLE. “

    3 Mayıs daha sonraki yıllarda rahmetli Atsız’ın da arzusu doğrultusunda 1954 yılından itibaren TÜRKÇÜLER GÜNÜ olarak kutlanmaya başlanır. Bu günün, yine rahmetli BAŞBUĞ tarafından çok önemsendiği,her yıldönümünde bizzat kendi katılımıyla Atsız’ın kabri başında dualar okutulup tekbirler getirildiği hepimizce malum olan anma programıdır.

    Bizler,geleceğimize ışık tutan Türkçü, Turancı liderlerimizi bir taraftan rahmet ve şükranla anarken diğer taraftan da onların inançları, idealleri uğruna çektiği çileleri unutmamalıyız. Geçmişimizden ibret alarak gelecekte karşılaşabileceğimiz zorluklara, hıyanetlere hazırlıklı olmalıyız.

    Tüm Türk Dünyasının 3 Mayıs Türkçülük Günü Kutlu Olsun.

  • tuana

    23.04.2009 - 02:11

    'tüvana' Farsça bir kelime olup 'güçlü' anlamına gelmektedir Türkçe'ye tuana olarak geçmiştir Tuana 'Cennete ilk düşen yağmur damlası' şeklinde de kullanılır
    sorularla islamiyet

  • 23 nisan

    23.04.2009 - 02:04

    Ulu önder Atatürk hem çocuklara olan sevgisinden hem de bugünlerin sonsuza kadar unutulmamasını istediği için Türkiye Büyük Millet Meclisi' nin açıldığı yani Türk Milletinin özgürlüğe adım adım yaklaştığı günü (23 Nisan 1920) Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak adlandırılmasını istemiş ve yarının büyüklerine hediye etmiştir.
    Türk Milleti özgürlüğüne ve bağımsızlığına tarih boyunca büyük önem vermiştir. Türklerin bu yaşayış biçimine yönetim biçimi ise demokrasidir. Türkler demokrasiyi ilkel çağlardan itibaren kullanmaya başlamış ve bunu bir yaşayış biçimi haline getirmiştir. Türkler bu yaşayış biçimine kasteden tüm düşmanlara karşı savaş açmış ve bu savaşlarda üstünlük sağlamaya var gücüyle çalışmıştır.
    Mustafa Kemal de bağımsızlığa verdiği önemi: ' Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir ' sözüyle dile getirmiştir. O bu sözüyle geçmişten bu güne Türklerin özgürlüklerine verdiği önemi de belirtmiştir.
    Bizlere düşen ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin özgürlüğünü ne şartlar altında kazandığını asla unutmamaktır. Unutmamalıyız ki, bugün bile ülkemizi parçalamak isteyen düşmanlara karşı şartlar ne olursa olsun başkaldırıp direniş gösterebilelim.

  • dua etmek

    23.04.2009 - 01:50

    Kuran'a Göre Dua

    'Çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek' anlamlarına gelen dua, Kuran'a göre 'kulun bütün benliğiyle Allah'a yönelmesi' ya da 'gücü sınırlı ve sonlu bir varlık olan insanın, sınırsız ve sonsuz bir kudret karşısında acizliğini kabul ederek yardım dilemesi' şeklinde tanımlanmaktadır.

    Allah inancı olan her insanın çeşitli şekillerde dua ettiği bir gerçektir. Ancak insanların oldukça büyük bir kısmı duayı, sadece darlık ve sıkıntı anında elden gelen tüm ihtimaller denendikten sonra Allah'ı hatırlamak şeklinde anlamaktadırlar. Bu insanlar üzerlerindeki sıkıntı geçince bir sonraki darlık ve sıkıntı anına kadar Allah'ı unutur ve ondan bir şey talep etmeyi akıllarının ucundan dahi geçirmezler.

    İnsanların başka bir bölümünde de son derece hatalı bir dua anlayışı hüküm sürmektedir. Bu insanlar için dua, küçük yaşlardan itibaren ailenin yaşlı bir ferdi tarafından öğretilen anlaşılmaz bazı sözlerdir. İnsanların bu tür dualarında Allah'ın varlığı, birliği, büyüklüğü, kudreti, insanları sürekli olarak görüp-işittiği, dualara icabet edeceği fazla düşünülmez. Önceden ezberlenmiş olan dua kalıpları tekrarlanır, durur. Oysa kitabımızın da konusu olan, Allah'ın Kuran aracılığıyla insanlara duyurduğu dua çok farklıdır.

    Kuran'a göre dua etmek, Allah'a ulaşabilmenin en kolay yoludur. Şimdi Allah'ın sıfatlarını bir düşünelim. O, insana şah damarından daha yakın olan, herşeyi bilen, işitendir... İnsanın içinden geçirdiği tek bir düşünce bile Allah'tan gizli kalmaz. O halde samimi olarak Allah'tan bir istekte bulunmak için insanın sadece düşünmesi bile yetmektedir. İşte Allah'a ulaşmak bu denli kolaydır.

    İnsan kulluk bilincinde olduğu sürece Allah Katında bir değer kazanabilir. Bu yüzden insanın Allah'a yönelmesi, hataları konusunda Allah'a itirafta bulunması ve sadece Allah'tan yardım dilemesi gerekmektedir. Bunun dışında bir davranış tarzı Allah'a karşı büyüklenmektir ki, Kuran'da bunun cezasının sonsuz cehennem olduğu bildirilir.

    Günümüz toplumlarında dikkat çeken bir gerçek, diğer birçok ibadet gibi duanın da terk edilmiş bir gelenek olarak düşünüldüğüdür. Aslında bu düşüncenin gelişmesinin perde arkasında 'Allah'tan bağımsız, kendi kendisine işleyen bir dünya' olabileceği telkini yatmaktadır. İnsanların büyük bir kısmı ister istemez yaşantılarının başlangıcından sonuna kadar tüm olayların kendilerinin ve çevrelerindeki insanların kontrolünde cereyan eden olaylar olduğunu düşünürler. Bu yüzden de ölümle burun buruna gelmeden ya da çok büyük bir felaketle karşılaşmadan Allah'a dua etme ihtiyacı duymazlar. Oysa bu büyük bir yanılgıdır. Bu yanılgıda öyle bir noktaya gelenler olur ki, bunlar duayı adeta geçmiş zamanlardan günümüze kadar ulaşmış bir sihir tekniği olarak algılarlar. Halbuki dua, yaşamın geneline yayılacak başlıbaşına bir ibadettir.

    İnsanların tamamı duaya muhtaçtır. Fakir ve zor şartlar altında yaşayan birinin zengin bir insana göre duaya daha fazla ihtiyacı olduğunu düşünmek, dua konusunu temelinden yanlış anlamak demektir. Maddi durumu iyi olan, hayatta tüm istediklerine kavuştuğunu düşünen bir insanın duaya ihtiyacı olmadığını düşünmek son derece hatalıdır. Çünkü bu durumda dua etmenin tek sebebinin dünyevi arzuların tatmini olduğu anlamı çıkmaktadır. Oysa müminler hem dünya hayatları için, hem de ahiretleri için dua ederler. Dua beraberinde tevekkülü de getirir. Dua eden insan, karşısına çıkabilecek zor ya da kolay her türlü durumu, tüm olayları, kainatın Yaratıcısı ve Hakimi olan Allah'ın takdirine bırakmış demektir. Bir problemi çözmenin ya da önlemenin bütün yollarının evrendeki tüm kudretin sahibi olan Allah'a dayandığını bilmek, tüm işleri ona havale etmek ve sadece ona dua etmek, mümin için bir ferahlık ve güven kaynağıdır.

  • Tasavvuf Ehlinden Özlü Sözler

    18.04.2009 - 02:09

    'Kafir bile olsan, hiç kimsenin kalbini kırma. Çünkü kalbi kırmak Allh'ü Taala'yı kırmaktır. Gönlü kırık zavallı garip birini görsen, yarasına merhem koy, yoldaşı ve yardımcısı ol.'

  • fuzuli

    18.04.2009 - 01:59

    “ Bilimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir ”

  • fuzuli

    18.04.2009 - 01:59

    “ Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar.
    Hüküm gösterdim faydasızdır diye mültefit olmadılar ”

  • Fecr-i Âtî

    18.04.2009 - 01:54

    Fecri Ati topluluğunun yazarları Celal Sahir, Ahmet Haşim, Emin Bülent, Mehmet Fuat, Tahsin Nahit, Mehmet Behçet, Faik Ali, Refik Halit,Yakup Kadri, Hamdullah Suphi, Fazıl Ahmet, Şahabettin Süleyman...

  • edebiyat

    18.04.2009 - 01:50

    Duygu ve düşüncelerin söz ya da yazıyla etkili ve güzel bir biçimde anlatılması sanatına edebiyat denir. Edebiyat, sözcüğü Arapça ‘’edep’’ sözcüğünden türemiştir. Edebiyat sözcüğü ilk kez Tanzimat döneminde Şinasi tarafından kullanılmıştır. Şinasi’den önce nazım ve nesir türlerindeki eserlere ‘’şiir ve inşa’’ denilmekteydi.

  • dinsizin hakkından imansız gelir

    18.04.2009 - 01:47

    Acımasız, kötü, insafsız ve ahlaksız bir kişinin hakkından ancak ondan daha kötü bir kişi gelebilir.

  • atasözü

    18.04.2009 - 01:41

    Atasözlerinin Özellikleri:
    Bu sözler törelere, geleneklere, tecrübelere, akla ve gerçeğe dayanır.
    Halkın ortak düşüncesini, inancını, duyusunu, ahlak anlayışını, kültürünü, felsefesini yansıtırlar. Kültürün aynasıdırlar. Eğitici ve öğreticidirler. Genellikle mecazi bir anlam taşırlar.
    Anonimdirler. Halk arasında dilden dile dolaşarak gelecek kuşaklara aktarılırlar. Söz ve mâna sanatlarıyla (seci, tezat, cinas, akis, mübalağa) örülmüşlerdir. Kalıplaşmış, doğal (tabii) , kısa ve özlü sözlerdir.

  • atasözü

    18.04.2009 - 01:41

    Toplumların asırlarca süren deneyimlerinden ve gözlemlerinden elde ettikleri yargılarını, ortak düşünce ve tutumlarını yansıtan; içinde mecazi bir anlam barındıran, eğitici ve öğretici vasfı bulunan kalıplaşmış, kısa ve özlü söz;

  • agaç yasken eğilir

    18.04.2009 - 01:35

    Çocuklar mutlaka küçük yaşta eğitilmelidirler. Bu yaşlarda işlenmeye, her türlü bilgiyle donatılmaya elverişlidirler. Zaman geçip de büyüdükçe eğitilmeleri zorlaşır. Yaşlı insan kolay kolay eğitilmez. Onlar tıpkı kuru bir ağaç gibidirler. Eğilmezler, buna zorlanırlarsa kırılırlar. Bu sebeple onlara yeni bir davranış kazandırmak imkânsız gibidir

  • peter pan

    15.04.2009 - 16:39

    Peter Pan, büyümeyi reddeden haylaz bir çocuktur. Bitmeyen çocukluğunu, Varolmayan Ülke(Neverland) adındaki küçük adada, çocuk çetesiyle, maceradan maceraya atılarak Kaptan Hook'a meydan okuyarak geçirmektedir. Barrie, yarattığı kahramana Peter Pan adını, tanıdığı bir çocuktan esinlenerek vermiştir.

  • paranoyak

    15.04.2009 - 16:27

    Paranoya, aşırı endişe veya korkuyla karakterize edilen, sıkça mantıksız kuruntularla bilinen bir rahatsızlıktır.

Toplam 54 mesaj bulundu