Ez dı newala koçberiyede hatıme jine Jin dibe taribuneke jan jan dibe sıtu xwarbun Mırın dıafırın lı ezmanen be kes ewrengiye nexweşiye dıbare lı cihana be rumet zarok dıcıvın lı kolanen bındest bıyani bı çaveki xerib dimeyzenın ez bındestım bındest ke gotiye lawen
İTİRAZIN İKİ ŞARTI çok olmadığımız kesin çok olan tarafta değiliz çok olan tarafta olmayacağız türkiye'de kürt olacağız kürtlerde ermeni ermenilerde süryani gidip almanya'da türk olacağız hollanda'da surinamlı fransa'da cezayirli iran'da azeri amerika'da zifiri zenci olacağız çoğalan zencide mutlaka kızılderili israil'de filistinli köpeğin karşısında kedi kedinin karşısında kuş olacağız kuşun karşısında börtü böcek hakemler hep karşı takımı tutacak ve biz hep yedi kişiyle tamamlayacağız maçı çiçeklerden kamelya olacağız az kolumuzun tarafında solda olacağız bu itirazın ilk şartı solda da az olacağız devrimi çoğaltırken çünkü bir başka devrime hızla azalacağız bu da itirazın ikinci şartı NEVZAT ÇELİK Su ne kadar önemlidir ki aktığı sürece…ışık ne kadar önemlidir ki yandığı sürece…insan ne kadar önemlidir ki yanındayken… … …
En çok kaybettiği değerler için ağlarmış insan…kıymet bilmek, yanındayken yokluğunu hissetmek, avuçlarının sıcaklığında terlerken ellerin, bir kutup ayazında üşüdüğünü düşünmek veya beraberken oturup bir ayrılıp mektubu yazmak…hangi ilişkide hangisini düşündük ve ne kadar kıymet bildik sahip olduğumuz değerleri yitirmemek adına…
Neleri göze almalı, nelerden caymalı, ne kadar cesaretli olmalı ve ne kadar hiçe saymalı gururu “özlem” duymamak adına…
Sahiplenme duygusu ne kadar bitimsiz bir istekse insan ömründe,özlem duymakta o kadar kaçınılmaz değil mi hayatımızda…
“ölümden değil yaşayamadıklarından kork”*
Yarına keşken kaldıysa, kaderin sana çizdiği bölgede ve bir birliktelikte güzellikleri yaşamak adına tükettiğin zaman dilimlerinin, sende bıraktığı izler ruhunu doyuracak boyutta mı…yoksa yaşayamadıklarına karşı bir hayıflanma mı var kaderine…”özlemek veya özlenmek” bence bu paragrafın başına dönüp tekrar düşünmeliyiz “insan yaşayamadıklarını özler”
Susamanın, acıkmanın ve özlemenin ne yazık ki tam bir kelime karşılığı yok… yalnızca kendi yüreğinde hissedersin bu duyguyu...neyi ne kadar yaşadıysan o kadar onu duyumsarsın ruhunda…
“cismi de yok resmi de”**
İnsana duyulan kısmı yürekte hissedilen en derin boyutu bence…özlenmeyen biri olmaksa anlarda bıraktığın izler adına ne büyük bir kayıp...
Titrek bir mum alevinde, sigarandan soluklandığın her dumanda,duyumsadığın her iyot kokusunda hayal kurup birini özlemek, gelmeyeceğini bile-bile beklemek ve dilemek hem de …yaşananları yinelemek adına ne büyük bir sabırdır…
Her insan hak ettiği yerdedir…düşünce gücün ne kadar olumluysa ve ne kadar hoşgörülüysen yaşama ve insana karşı,bir o kadar alırsın karşılığını “özlemek veya özlenmek” adına…
İnsan her beraberlikte her gün yeni bir şey keşfetmek ve yarına keşke bırakmamak için zorluyorsa kaderini ve her şeyden önce adam gibi sevmesini ve paylaşmasını biliyorsa yüreği yettiğince, özlem onu yıkacak kadar güçlü olmaz hiçbir zaman...bir merdiveni adım-adım çıkıyorsan,ayağının takılma şansı azdır tökezlenme adına…
“özlem…”
Nasıl anlatılır ki! hangi harfi-hangi kelimeyle…, …hangi cümleyi-hangi paragrafla birleştirip anlatmalı…, … kimi zaman çöl gündüzleri kadar sıcak ve gergin, kimi zaman çöl geceleri kadar ıssız ve serin değil mi…
…özlem… ocak beyazı-şubat ayazı… …özlem… mart çamuru-nisan yağmuru… …özlem… mayıs güneşi-haziran ateşi… …özlem… temmuz yangını-ağustos kızgını… …özlem… eylül hüznü-ekim sürgünü… …özlem… kasım soğuğu-aralık buzluğu…
…özlem…özlem…özlem… bazen çok, bazen az ama hep var değil mi…
“özlem…”
Her aya, her haftaya, her güne,her ana yetecek bir özlem yaratabiliriz beynimizin kıvrımlarında…hayal gücünün sınırlarını zorlayacak kadar çok özleme sahip olabiliriz.
Hadi gelin “sahip olduğumuz değerlere
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine,sevginin sadece sözünü edenlerle,onu yaşayanlar arasında ne fark vardır diye.
bakın göstereyim demiş ermiş.önce sevgiyi gönülden dile indiremeyenleri çağırmış.bir sofra hazırlanmış,hepsi oturmuşlar yerlerine,arkasından sıcak çorbalar gelmiş,birde derviş kaşıkları denen 1 metre boyunda kaşıklar....buyrun başlayın demişler,ama dökmeden yiyeceksiniz,bizimkiler başlamış başlamasına ama,mümkünmü yiyebilmek,bakmışlar olmuyor,aç kalkmışlar sofradan.
şimdi demiş derviş,sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım..yüzleri aydınlık,gözleri sevgi ile gülümseyen insanlar oturmuşlar sofraya...buyrun yiyin deyince her biri alıp uzunkaşığı doldurup çorbayla uzatmış karşısındaki kardeşine,böylece herbiri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmşlar.....
ben burda sevginin ve paylaşmanın yüce erdemini gördüm umarım sizde görmüşsünüzdür
Ez dı newala koçberiyede hatıme jine
Jin dibe taribuneke jan
jan dibe sıtu xwarbun
Mırın dıafırın lı ezmanen be kes
ewrengiye nexweşiye dıbare lı cihana be rumet
zarok dıcıvın lı kolanen bındest
bıyani bı çaveki xerib dimeyzenın
ez bındestım bındest
ke gotiye lawen
İTİRAZIN İKİ ŞARTI
çok olmadığımız kesin
çok olan tarafta değiliz
çok olan tarafta olmayacağız
türkiye'de kürt olacağız
kürtlerde ermeni
ermenilerde süryani
gidip almanya'da türk olacağız
hollanda'da surinamlı
fransa'da cezayirli
iran'da azeri
amerika'da zifiri zenci olacağız
çoğalan zencide mutlaka kızılderili
israil'de filistinli
köpeğin karşısında kedi
kedinin karşısında kuş olacağız
kuşun karşısında börtü böcek
hakemler hep karşı takımı tutacak
ve biz hep yedi kişiyle tamamlayacağız maçı
çiçeklerden kamelya olacağız
az kolumuzun tarafında
solda olacağız
bu itirazın ilk şartı
solda da az olacağız
devrimi çoğaltırken çünkü
bir başka devrime hızla azalacağız
bu da itirazın ikinci şartı
NEVZAT ÇELİK
Su ne kadar önemlidir ki aktığı sürece…ışık ne kadar önemlidir ki yandığı sürece…insan ne kadar önemlidir ki yanındayken… … …
En çok kaybettiği değerler için ağlarmış insan…kıymet bilmek, yanındayken yokluğunu hissetmek, avuçlarının sıcaklığında terlerken ellerin, bir kutup ayazında üşüdüğünü düşünmek veya beraberken oturup bir ayrılıp mektubu yazmak…hangi ilişkide hangisini düşündük ve ne kadar kıymet bildik sahip olduğumuz değerleri yitirmemek adına…
Neleri göze almalı, nelerden caymalı, ne kadar cesaretli olmalı ve ne kadar hiçe saymalı gururu “özlem” duymamak adına…
Sahiplenme duygusu ne kadar bitimsiz bir istekse insan ömründe,özlem duymakta o kadar kaçınılmaz değil mi hayatımızda…
“ölümden değil yaşayamadıklarından kork”*
Yarına keşken kaldıysa, kaderin sana çizdiği bölgede ve bir birliktelikte güzellikleri yaşamak adına tükettiğin zaman dilimlerinin, sende bıraktığı izler ruhunu doyuracak boyutta mı…yoksa yaşayamadıklarına karşı bir hayıflanma mı var kaderine…”özlemek veya özlenmek” bence bu paragrafın başına dönüp tekrar düşünmeliyiz “insan yaşayamadıklarını özler”
Susamanın, acıkmanın ve özlemenin ne yazık ki tam bir kelime karşılığı yok… yalnızca kendi yüreğinde hissedersin bu duyguyu...neyi ne kadar yaşadıysan o kadar onu duyumsarsın ruhunda…
“cismi de yok resmi de”**
İnsana duyulan kısmı yürekte hissedilen en derin boyutu bence…özlenmeyen biri olmaksa anlarda bıraktığın izler adına ne büyük bir kayıp...
Titrek bir mum alevinde, sigarandan soluklandığın her dumanda,duyumsadığın her iyot kokusunda hayal kurup birini özlemek, gelmeyeceğini bile-bile beklemek ve dilemek hem de …yaşananları yinelemek adına ne büyük bir sabırdır…
Her insan hak ettiği yerdedir…düşünce gücün ne kadar olumluysa ve ne kadar hoşgörülüysen yaşama ve insana karşı,bir o kadar alırsın karşılığını “özlemek veya özlenmek” adına…
İnsan her beraberlikte her gün yeni bir şey keşfetmek ve yarına keşke bırakmamak için zorluyorsa kaderini ve her şeyden önce adam gibi sevmesini ve paylaşmasını biliyorsa yüreği yettiğince, özlem onu yıkacak kadar güçlü olmaz hiçbir zaman...bir merdiveni adım-adım çıkıyorsan,ayağının takılma şansı azdır tökezlenme adına…
“özlem…”
Nasıl anlatılır ki! hangi harfi-hangi kelimeyle…, …hangi cümleyi-hangi paragrafla birleştirip anlatmalı…, … kimi zaman çöl gündüzleri kadar sıcak ve gergin, kimi zaman çöl geceleri kadar ıssız ve serin değil mi…
…özlem… ocak beyazı-şubat ayazı… …özlem… mart çamuru-nisan yağmuru… …özlem… mayıs güneşi-haziran ateşi… …özlem… temmuz yangını-ağustos kızgını… …özlem… eylül hüznü-ekim sürgünü… …özlem… kasım soğuğu-aralık buzluğu…
…özlem…özlem…özlem… bazen çok, bazen az ama hep var değil mi…
“özlem…”
Her aya, her haftaya, her güne,her ana yetecek bir özlem yaratabiliriz beynimizin kıvrımlarında…hayal gücünün sınırlarını zorlayacak kadar çok özleme sahip olabiliriz.
Hadi gelin “sahip olduğumuz değerlere
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine,sevginin sadece sözünü edenlerle,onu yaşayanlar arasında ne fark vardır diye.
bakın göstereyim demiş ermiş.önce sevgiyi gönülden dile indiremeyenleri çağırmış.bir sofra hazırlanmış,hepsi oturmuşlar yerlerine,arkasından sıcak çorbalar gelmiş,birde derviş kaşıkları denen 1 metre boyunda kaşıklar....buyrun başlayın demişler,ama dökmeden yiyeceksiniz,bizimkiler başlamış başlamasına ama,mümkünmü yiyebilmek,bakmışlar olmuyor,aç kalkmışlar sofradan.
şimdi demiş derviş,sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım..yüzleri aydınlık,gözleri sevgi ile gülümseyen insanlar oturmuşlar sofraya...buyrun yiyin deyince her biri alıp uzunkaşığı doldurup çorbayla uzatmış karşısındaki kardeşine,böylece herbiri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmşlar.....
ben burda sevginin ve paylaşmanın yüce erdemini gördüm umarım sizde görmüşsünüzdür