kötü tanınmalarının sebebi ırkları, milliyetleri, genleri değildir.
Krallar ve şeyhler tarafından Cehalet içinde bırakılmış bir millet olduklarından, cehalet dolu bir sürü iş yapmaktadırlar.
Kuran'la ilk tanışan millet olmalarına rağmen, en kötü yorumlayan, en çok çarpıtanlar da onlardır.
10.Yıl marşının sözlerine de tahmmül edemedi.Meydanlarında 10.yıl marşını sanki CHP nin marşıymış gibi ağzına dolayıp siyaset yapmaya çalışıyor.Oysaki 10. yıl marşı Atatürk'ün hayatta olduğu Cumhuriyetin 10.yılı(1933) için bestelenmiş bir marştır.Ve bahsedilen ne İnönü'nün CHPsidir, ne de CHP'dir.Bahsedilen Cumhuriyete inanmış Türk milletinin 10 yıl gibi kısa bir sürede misakı milli sınırları içinde ne büyük işler başarmış olduğudur.
Yani bu kez TAYYİP efendi, 'ben İnönüchpsinden bahsediyodum...ben belediyelerinden bahsediyodum....' diyerek kıvıramaz...
İlginç olan bu 'demir ağlarla ördük diyorlar, ne ördünüz...' lafının 'kökü bereketsiz' lafı kadar medyada yer bulmaması!
DOĞAN YAYIN HOLDİNG A.Ş in en önemli gazetesinin yazarlarından Emin ÇÖLAŞAN'ın 10 MART günü Hürriyet gazetesinde TAYYİP hakkında yazdığı yazı:
Başbakan'ın şirketleri vergi affında!
SEVGİLİ okuyucularım, bundan birkaç gün önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlunun şirketleri ve özellikle kendileri tarafından devlete ödenen vergi miktarını sormuştum.
Aradan günler geçti, ses yok! Demek ki vergilerini açıklamak istemiyorlar! CHP Diyarbakır milletvekili Mesut Değer bu konuyu Meclis gündemine taşıdı. Önerge verip bu soruların yanıtını istedi. TBMM Başkanı Bülent Arınç önergeyi uygun bulup işleme koyduğu takdirde rakamları öğreniriz. (Çünkü bazı önergeleri geri çeviriyor.)
Ortada tuhaf bir durum var. Bir başbakan kendisinin, maliye bakanı oğlunun vergilerini gizleyince, akıllara başka sorular geliyor.
Şimdi konunun bir başka boyutuna bakalım, bazı rakamları gündeme getirip Recep Tayyip Erdoğan'a yeniden soralım. Soruların özü şu:
‘‘İktidarınız tarafından çıkarılan vergi affı yasasına sizin şirketleriniz de girdi mi? Girdiyse niçin? ’’
Bu aşamada elimdeki verileri sizlere aktarayım. Eğer bir yanlışım varsa, Başbakan veya ilgili kişiler açıklama gönderir ve size buradan iletirim.
Maaşıyla geçinemediğini, o nedenle ticaret yaptığını söyleyen Başbakan'ın ortak olduğu 4 şirket var. Bunlar Ülker bayiliği, gıda alım satım ve dağıtımı yapıyor. Son olarak Yenidoğan Pazarlama A.Ş. Aralık 2003'te kuruldu. Bu şirketin şu anda vergiyle ilişkisi yok. Öteki 3 şirketine bakalım. Rakamları yuvarlak veriyorum:
***
Emniyet Gıda San. ve Tic. A.Ş: 1999 için 74 milyar kazanç gösterip 19 milyar vergi ödemiş. 2000 yılı beyannamesinde vergiye tabi geliri yok. 2001'de 850 milyar, 2002'de 1 trilyon 127 milyar kazanç bildirmiş. AKP Şubat 2003'te vergi affı yasası çıkarınca başvuruda bulunup matrah arttırımı denilen inceleme affından yararlanmış. Bu ne demek? Bir şirket herhangi bir nedenle vergi incelemesinden kurtulmak istiyorsa, incelenmesinden korktuğu yıllar için yasada yazılı tarifeye göre ek bir vergi ödüyor ve o yıllar için vergi incelemesi yapılmıyor. Yani bu şirket trilyonlarca lira vergi kaçırmış bile olsa, incelemeden kurtulmuş oluyor! Hiçbir güç bir lira bile ceza kesemez.
İhsan Gıda Pazarlama Ltd. Şirketi: Başbakan'ın bu şirketi de AKP'nin vergi affından yararlanmış. ‘‘1998-2001 dönemini incelemeyin’’ diye ek para yatırmış ve af kapsamına girmiş. Aynı şirket 2000 ve 200l yıllarında ‘‘Vergiye tabi bir kuruş bile kazancım yok’’ diye beyanda bulunmuş! Gelir olmayınca vergi de ödememiş! Ancak yine de vergi incelemesinden kurtulmak istemiş ve af yasasındaki asgari tarifeye göre 2000 yılı için 8, 2001 yılı için 11 milyar lira gelir (matrah) beyan edip 1998 ve 1999 yıllarıyla birlikte af yasası vergisini ödemiş!
Böyle olunca da, Başbakan'ın ortak olduğu bu şirket de 1998-2001 dönemini kapsayan vergi incelemesinden otomatik olarak kurtulmuş. Bu şirketler trilyonlarca lira vergi kaçırmış bile olsa bunun hesabı artık sorulmayacak, bir liralık bile vergi ve ceza kesilmeyecek! .. Çünkü inceleme muafiyeti kazanmış oldu.
İhsan Gıda Pazarlama A.Ş: Bundan öncekiyle ismi aynı. Ancak önceki limited, bu anonim şirket. Bu şirketin vergi affı açısından durumu da, öncekilerle aynı! 1997-2001 döneminde 20 ila 82 milyar lira kazanç gösteriyor. Kazancı 2002 yılında 204 milyar liraya fırlıyor. Şirket aynı yöntemle af yasasından yararlanma başvurusu yapıyor, istenen en düşük vergileri ödüyor ve bu yolla vergi incelemesinden kurtulmuş oluyor.
Şirketlerin tamamının vergi affından yararlanması acaba rastlantı mı!
***
Başbakan'ın şirketlerinden gelir elde edebilmesi, bu şirketlerin kár dağıtmasıyla mümkün oluyor. Alınan kár payının da Erdoğan tarafından vergi dairesine beyan edilip gelir vergisi ödenmesi gerekiyor. (Aynı durum Unakıtan'ın oğlu için de geçerli.) Bu anlamda bir gelir vergisi ödendiğine şu dakikaya kadar rastlanmadı. Kendileri de burada yaptığım çağrıya uyup ‘‘Şu yıllarda şu kadar kazandık (ya da zarar ettik) şu kadar gelirimiz oldu, şu kadar vergi ödedik’’ demediler!
Çağrımı burada yineliyorum. Lütfen bu sorulara kamuoyu önünde net ve somut yanıt versinler. Devleti yönetenlerin ödenen (veya ödenmeyen) vergilerini gizlemesi yakışık almıyor. Böyle bir konuda suskun kalma hakları yok.
Ve son soru: İktidar vergi affı yasasını hangi nedenle ve kimler için çıkarmış? !
--
Bu köşe yazısından sonra Aydın Doğan tarafından Çölaşan'a izne çıkması tavsiye edilmiştir.Bugün yaklaşık 1 hafta sonra Çölaşan tekrar Hürriyette yazmaya başlamıştır.
şehitlerin düşmanlardan kanları ile aldıkları toprakları, güç uğruna düşmanlara peşkeş çekmekte hiçbir sakınca görmeyen, 'durun' diye bağırması gerekirken 'buyrun' diyen kişi. Yakında güneydoğumuzu da Yeni kurulacak Irak Kürt Devletine verirse şaşırmayacam!
Emin ÇÖLAŞAN'ın 10 MART günü Hürriyet gazetesinde TAYYİP hakkında yazdığı yazı:
Başbakan'ın şirketleri vergi affında!
SEVGİLİ okuyucularım, bundan birkaç gün önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlunun şirketleri ve özellikle kendileri tarafından devlete ödenen vergi miktarını sormuştum.
Aradan günler geçti, ses yok! Demek ki vergilerini açıklamak istemiyorlar! CHP Diyarbakır milletvekili Mesut Değer bu konuyu Meclis gündemine taşıdı. Önerge verip bu soruların yanıtını istedi. TBMM Başkanı Bülent Arınç önergeyi uygun bulup işleme koyduğu takdirde rakamları öğreniriz. (Çünkü bazı önergeleri geri çeviriyor.)
Ortada tuhaf bir durum var. Bir başbakan kendisinin, maliye bakanı oğlunun vergilerini gizleyince, akıllara başka sorular geliyor.
Şimdi konunun bir başka boyutuna bakalım, bazı rakamları gündeme getirip Recep Tayyip Erdoğan'a yeniden soralım. Soruların özü şu:
‘‘İktidarınız tarafından çıkarılan vergi affı yasasına sizin şirketleriniz de girdi mi? Girdiyse niçin? ’’
Bu aşamada elimdeki verileri sizlere aktarayım. Eğer bir yanlışım varsa, Başbakan veya ilgili kişiler açıklama gönderir ve size buradan iletirim.
Maaşıyla geçinemediğini, o nedenle ticaret yaptığını söyleyen Başbakan'ın ortak olduğu 4 şirket var. Bunlar Ülker bayiliği, gıda alım satım ve dağıtımı yapıyor. Son olarak Yenidoğan Pazarlama A.Ş. Aralık 2003'te kuruldu. Bu şirketin şu anda vergiyle ilişkisi yok. Öteki 3 şirketine bakalım. Rakamları yuvarlak veriyorum:
***
Emniyet Gıda San. ve Tic. A.Ş: 1999 için 74 milyar kazanç gösterip 19 milyar vergi ödemiş. 2000 yılı beyannamesinde vergiye tabi geliri yok. 2001'de 850 milyar, 2002'de 1 trilyon 127 milyar kazanç bildirmiş. AKP Şubat 2003'te vergi affı yasası çıkarınca başvuruda bulunup matrah arttırımı denilen inceleme affından yararlanmış. Bu ne demek? Bir şirket herhangi bir nedenle vergi incelemesinden kurtulmak istiyorsa, incelenmesinden korktuğu yıllar için yasada yazılı tarifeye göre ek bir vergi ödüyor ve o yıllar için vergi incelemesi yapılmıyor. Yani bu şirket trilyonlarca lira vergi kaçırmış bile olsa, incelemeden kurtulmuş oluyor! Hiçbir güç bir lira bile ceza kesemez.
İhsan Gıda Pazarlama Ltd. Şirketi: Başbakan'ın bu şirketi de AKP'nin vergi affından yararlanmış. ‘‘1998-2001 dönemini incelemeyin’’ diye ek para yatırmış ve af kapsamına girmiş. Aynı şirket 2000 ve 200l yıllarında ‘‘Vergiye tabi bir kuruş bile kazancım yok’’ diye beyanda bulunmuş! Gelir olmayınca vergi de ödememiş! Ancak yine de vergi incelemesinden kurtulmak istemiş ve af yasasındaki asgari tarifeye göre 2000 yılı için 8, 2001 yılı için 11 milyar lira gelir (matrah) beyan edip 1998 ve 1999 yıllarıyla birlikte af yasası vergisini ödemiş!
Böyle olunca da, Başbakan'ın ortak olduğu bu şirket de 1998-2001 dönemini kapsayan vergi incelemesinden otomatik olarak kurtulmuş. Bu şirketler trilyonlarca lira vergi kaçırmış bile olsa bunun hesabı artık sorulmayacak, bir liralık bile vergi ve ceza kesilmeyecek! .. Çünkü inceleme muafiyeti kazanmış oldu.
İhsan Gıda Pazarlama A.Ş: Bundan öncekiyle ismi aynı. Ancak önceki limited, bu anonim şirket. Bu şirketin vergi affı açısından durumu da, öncekilerle aynı! 1997-2001 döneminde 20 ila 82 milyar lira kazanç gösteriyor. Kazancı 2002 yılında 204 milyar liraya fırlıyor. Şirket aynı yöntemle af yasasından yararlanma başvurusu yapıyor, istenen en düşük vergileri ödüyor ve bu yolla vergi incelemesinden kurtulmuş oluyor.
Şirketlerin tamamının vergi affından yararlanması acaba rastlantı mı!
***
Başbakan'ın şirketlerinden gelir elde edebilmesi, bu şirketlerin kár dağıtmasıyla mümkün oluyor. Alınan kár payının da Erdoğan tarafından vergi dairesine beyan edilip gelir vergisi ödenmesi gerekiyor. (Aynı durum Unakıtan'ın oğlu için de geçerli.) Bu anlamda bir gelir vergisi ödendiğine şu dakikaya kadar rastlanmadı. Kendileri de burada yaptığım çağrıya uyup ‘‘Şu yıllarda şu kadar kazandık (ya da zarar ettik) şu kadar gelirimiz oldu, şu kadar vergi ödedik’’ demediler!
Çağrımı burada yineliyorum. Lütfen bu sorulara kamuoyu önünde net ve somut yanıt versinler. Devleti yönetenlerin ödenen (veya ödenmeyen) vergilerini gizlemesi yakışık almıyor. Böyle bir konuda suskun kalma hakları yok.
Ve son soru: İktidar vergi affı yasasını hangi nedenle ve kimler için çıkarmış? !
----------
Bu köşe yazısından sonra Aydın Doğan tarafından Çölaşan'a izne çıkması tavsiye edilmiştir.Bugün yaklaşık 1 hafta sonra Çölaşan tekrar Hürriyette yazmaya başlamıştır.
1991 yılına kadar Masonlar, toplantılarına kadınların katılmasına izin vermezlerdi.Kadınların çenesini tutamayan, sırları açıklayan yapıları olmasından kaynaklandığı söylenir.
Gizlilik ve sır tutmak Masonlar için en önemli şey olduğu için bu riske yüzyıllardır girmemişlerdir.
Çanakkale de vatanı için ölen sadece Türk askerleri değildi.Düşman ülkelerin askerleri için Atatürk şöyle demiştir:
'Bu memleketin topraklarında kanlarını döken İngiliz, Fransız, Avustralyalı,Yeni zelandalı, Hintli kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. huzur ve sükun içinde uyuyunuz. sizler, mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen Analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık BİZİM EVLATLARIMIZ olmuşlardır.”
Atatürk'ün 1934 yılındaki Anzak kutlamaları için gönderdiği mesaj O'na dikatatör-faşist diyenlerin suratına tokat gibi çarpar!
Düşman askerlerine 'Bizim evlatlarımız' diyebilecek kadar büyük bir devlet adamı ve askerdir Mustafa Kemal!
Mesajının tamamı şöyledir:
'Bu memleketin topraklarında kanlarını döken ingiliz, fransız, avustralyalı,yeni zelandalı, hintli kahramanlar! burada, dost bir vatanın toprağındasınız. huzur ve sükun içinde uyuyunuz. sizler, mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen Analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık BİZİM EVLATLARIMIZ olmuşlardır.”
Darwinin evrime teorisine inanmakla Ateizm bir şekilde nasıl oluyor da bir araya getirilebiliyor anlayabilmiş değilim.Bir evrim olduysa eğer, solungaçlar bacağa dönüştüyse eğer, bunu da yapan bir YARATICI olmalıdır.Hiç bir şey kendiliğinden varolmaz.Kendisini daha üstün meziyetleri olan bir varlık haline getiremez.
İddia edilen matematiksel mucizelerden birinin bile yanlış çıkması durumunda '19 sisteminin çökeceği' kesinlikle yanlış bir kanıdır.Besmele 19 harf olmasada, yada başka herhangi bir kaç şey olmasada, asla inkar edilemeyecek tesadüf demeyecek boyutta şeylerdir.
Çok değil bir yıl önce Tayyip Erdoğan ' Medya zorluk çıkarmaya devam ediyor' diye yazıyordu. Artık ne bir şikayet ne gazetecilere düşman gibi bakış var...
Erdoğan artık 'Bir kısım basın' dan yakınmıyor. O 'bir kısım basın' dan artık CHP yakınıyor. Kimi gazetelerde tek bir muhalif yazar kalmadığı gibi tek bir muhalif habere rastlanmıyor. AKP'nin aleyhine olabilecek haberler ayıklanarak (ya da iç sayfaların diplerine sokuşturularak) pembe gazete yapılıyor. Cumhuriyet son aylarda cesur gazetecilik yapıyordu... Tirajı 40 binlerden 60 binin üzerine çıktı... Sonra ne mi oldu? Cumhuriyet'in baskı ve dağıtımını yapan, ilanlarını kontrol eden bir başka gazete patronu para göndermemeye başladı. Cumhuriyet çalışanları bu ay maaşlarını ayın 10'unda alabildiler. Bir biçimde Cumhuriyet de kuşatıldı...
Aydınlık grubunun mütevazi bir televizyon kanalı vardı: Ulusal Kanal... Allem kallem kablodan çıkartıldı. Şimdi kablolu yayında Ulusal adı altında müzik yayını yapılıyor. RTÜK kararına rağmen Telekom gerçek 'Ulusal Kanal' ı kabloya sokmuyor.
Bir bakan kürsüde haberini beğenmediği gazeteyi yırtıyor...
Kopenhag kriterleri, Avrupalılık, demokratlık, özgürlük... Ne dersiniz? Bu değerler yükseliyor mu, alçalıyor mu?
(ruşen çakır- vatan)
Çok değil bir yıl önce Tayyip Erdoğan ' Medya zorluk çıkarmaya devam ediyor' diye yazıyordu. Artık ne bir şikayet ne gazetecilere düşman gibi bakış var...
Erdoğan artık 'Bir kısım basın' dan yakınmıyor. O 'bir kısım basın' dan artık CHP yakınıyor. Kimi gazetelerde tek bir muhalif yazar kalmadığı gibi tek bir muhalif habere rastlanmıyor. AKP'nin aleyhine olabilecek haberler ayıklanarak (ya da iç sayfaların diplerine sokuşturularak) pembe gazete yapılıyor. Cumhuriyet son aylarda cesur gazetecilik yapıyordu... Tirajı 40 binlerden 60 binin üzerine çıktı... Sonra ne mi oldu? Cumhuriyet'in baskı ve dağıtımını yapan, ilanlarını kontrol eden bir başka gazete patronu para göndermemeye başladı. Cumhuriyet çalışanları bu ay maaşlarını ayın 10'unda alabildiler. Bir biçimde Cumhuriyet de kuşatıldı...
Aydınlık grubunun mütevazi bir televizyon kanalı vardı: Ulusal Kanal... Allem kallem kablodan çıkartıldı. Şimdi kablolu yayında Ulusal adı altında müzik yayını yapılıyor. RTÜK kararına rağmen Telekom gerçek 'Ulusal Kanal' ı kabloya sokmuyor.
Bir bakan kürsüde haberini beğenmediği gazeteyi yırtıyor...
Kopenhag kriterleri, Avrupalılık, demokratlık, özgürlük... Ne dersiniz? Bu değerler yükseliyor mu, alçalıyor mu?
(ruşen çakır-vatan)
Çok değil bir yıl önce Tayyip Erdoğan ' Medya zorluk çıkarmaya devam ediyor' diye yazıyordu. Artık ne bir şikayet ne gazetecilere düşman gibi bakış var...
Erdoğan artık 'Bir kısım basın' dan yakınmıyor. O 'bir kısım basın' dan artık CHP yakınıyor. Kimi gazetelerde tek bir muhalif yazar kalmadığı gibi tek bir muhalif habere rastlanmıyor. AKP'nin aleyhine olabilecek haberler ayıklanarak (ya da iç sayfaların diplerine sokuşturularak) pembe gazete yapılıyor. Cumhuriyet son aylarda cesur gazetecilik yapıyordu... Tirajı 40 binlerden 60 binin üzerine çıktı... Sonra ne mi oldu? Cumhuriyet'in baskı ve dağıtımını yapan, ilanlarını kontrol eden bir başka gazete patronu para göndermemeye başladı. Cumhuriyet çalışanları bu ay maaşlarını ayın 10'unda alabildiler. Bir biçimde Cumhuriyet de kuşatıldı...
Aydınlık grubunun mütevazi bir televizyon kanalı vardı: Ulusal Kanal... Allem kallem kablodan çıkartıldı. Şimdi kablolu yayında Ulusal adı altında müzik yayını yapılıyor. RTÜK kararına rağmen Telekom gerçek 'Ulusal Kanal' ı kabloya sokmuyor.
Bir bakan kürsüde haberini beğenmediği gazeteyi yırtıyor...
Kopenhag kriterleri, Avrupalılık, demokratlık, özgürlük... Ne dersiniz? Bu değerler yükseliyor mu, alçalıyor mu?
(Ruşen Çakır-Vatan)
Çok değil bir yıl önce Tayyip Erdoğan ' Medya zorluk çıkarmaya devam ediyor' diye yazıyordu. Artık ne bir şikayet ne gazetecilere düşman gibi bakış var...
Erdoğan artık 'Bir kısım basın' dan yakınmıyor. O 'bir kısım basın' dan artık CHP yakınıyor. Kimi gazetelerde tek bir muhalif yazar kalmadığı gibi tek bir muhalif habere rastlanmıyor. AKP'nin aleyhine olabilecek haberler ayıklanarak (ya da iç sayfaların diplerine sokuşturularak) pembe gazete yapılıyor. Cumhuriyet son aylarda cesur gazetecilik yapıyordu... Tirajı 40 binlerden 60 binin üzerine çıktı... Sonra ne mi oldu? Cumhuriyet'in baskı ve dağıtımını yapan, ilanlarını kontrol eden bir başka gazete patronu para göndermemeye başladı. Cumhuriyet çalışanları bu ay maaşlarını ayın 10'unda alabildiler. Bir biçimde Cumhuriyet de kuşatıldı...
Aydınlık grubunun mütevazi bir televizyon kanalı vardı: Ulusal Kanal... Allem kallem kablodan çıkartıldı. Şimdi kablolu yayında Ulusal adı altında müzik yayını yapılıyor. RTÜK kararına rağmen Telekom gerçek 'Ulusal Kanal' ı kabloya sokmuyor.
Bir bakan kürsüde haberini beğenmediği gazeteyi yırtıyor...
Kopenhag kriterleri, Avrupalılık, demokratlık, özgürlük... Ne dersiniz? Bu değerler yükseliyor mu, alçalıyor mu?
(Ruşen Çakır)
Kofi Annan bana planını çağrışıtırıyor...
ANNAN PLANI şu sıralar haberlerde en çok telfuz edilen cümle belki ama büyük çoğunluğumuz ne olduğunu tam olarak bilmiyor bile.
TAYYİP Erdoğan ın AKP hükümetinin 'çok güzel olacak Kıbrıslı Türkler AB ye girecek, sonra da biz girecez' diye milleti kandırdığı bir plan.İşin aslı hiç de öyle değil.Okuyalım öğrenelim:
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden sonra Türkiye’nin de Rumlar’a kapılarını açması, bazı olumlu yanlarına rağmen, aynı zamanda bazı riskleri de beraberinde getirmiş gözükmektedir.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a sunulan iki raporda, Annan planının siyasal ve ekonomik boyutlarına ilişkin önemli soru işaretleri ortadadır.Türk tarafının çözüm için bugüne kadar ısrarla üzerinde durduğu üç parametre, “iki kesimlilik, siyasal eşitlik ve egemenliğin” belgede ne ölçüde karşılanacağıdır. Bunun yanısıra ekonomik olarak planın Türk tarafına 630 milyon dolar maliyet, ulusal gelirde yılda yüzde 20 kayıp getireceği açıkça ima edilmektedir.
Bu göre Birleşmiş Milletler belgesi, kuzeyde bir “Türk devleti”, güneyde de bir “Rum devleti” öngörmektedir. Bu durum gerçekten de ilk bakışta iki kesimli bir çözüm görüntüsü vermekteyse de, planda zaman içerisinde Türk kesimine yerleşmesi öngörülen Rumların sayısı, iki kesimlilik anlayışını temelden aşındıracak niteliktedir.
Annan belgesi, bir parça devletten diğer parça devlete nüfusun yüzde 28’ine ulaşabilecek bir nüfus akışına olanak tanımaktadır. Dahası, bir parça devletten diğerine geçerek yerleşecek olan kişiler, ikamet edecekleri parça devletin “seçme ve seçilme hakkı” da dahil olmak üzere “iç yurttaşlık haklarına” sahip olabileceklerdir. Plan uyarınca, Türk parça devletinde bir süre sonra her 3 yurttaştan biri Rum olabilecektir.
Plana göre Rumların Türk parça devlet vatandaşlığına geçmeleri ile, yani 4 yıllık moratoryum ve 7 yıllık vatandaşlık süresinin ardından mülk edinmelere sınırlama ise tümüyle kalkacak. Annan planı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AIHM) alacağı kararlara bağlı olarak, Türk parça devletindeki Rumların 25 değil, 15. Yıldan itibaren yüzde 28 oranına ulaşabilmeleri olasılığını da gündeme getiriyor. Böyle bir durumda, Türk parça devletine yerleşmesi öngörülen Rumların oranı 15. yıla gelinmeden de yüzde 28’e ulaşabilecek hatta tüm sınırlamalar ortadan kalkabilecek.
Planın getirdiği çesitli düzenlemeler siyasi eşitlik konusunda Türk tarafının beklentilerini karşılamaktan çok uzaktır. Öncelikle Türk tarafının, “eşit statüye sahip iki devletli ortaklık” önerisi karşılık görmezken, Annan planında yeni devletin kurucu anlaşması niteliğindeki çözüm belgesinin “Kıbrıs Türk tarafı” adına Rauf Denktaş, Kıbrıs Rum tarafı adına da Glafkos Klerides tarafından imzalanacağı belirtiliyor.
Belgede Türk tarafının siyasi eşitlik teziyle uyumlu olmayan bir şekilde Kıbrıs’ın “tek uluslar arası kimliği ve egemenliği” olacağı kaydedilirken de, “Cumhuriyet hükümeti” ifadesiyle öngörülen merkezi hükümetin üniter özellikleri ön plana çıkarılıyor. Siyasi eşitlik konusunda Türk tarafı açısından asıl büyük risk ise, Türk parça devletine yerleşmesi öngörülen Rumlar nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Plana göre anlaşmasının imzalanmasının ardından Türk parça devletine geçecek Rumların 11 yıl sonra siyasal haklarını kullanmaya başlayacaklarıdır. Bu hem Türk parça devletinin kendi Meclisinde hem de ortak devletin Senato ve Temsilciler Meclisi’nde Rumların Türk parça devletini temsil etmelerini sağlayacaktır. Böylece parlamentonun oluşumunda iki parça devlete eşit sayıda milletvekili verilmezken, kararların alınmasında “ayrı çoğunluk” ilkesi göz ardı edilmektedir. Bu Türk tarafı açısından 1960’daki haklarından da daha geriye giden bir düzenleme öngörülmektedir.
Türk tarafının bugüne kadar ısrarla üzerinde durduğu egemenlik konusunda plan, beklentileri karşılamaktan çok uzak kalmaktadır. Türk tarafı, iki tarafın “eşit ve birbirleri tarafından kabul gören ve uluslar arası anlamda tanınan” bir egemenliğinin olmasını talep etmektedir. Bunun anlamı da, anlaşmanın imzalanmasından en az 24 saat önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması olmaktadır. Ancak Rum tarafı buna yanaşmazken, planda da Kıbrıs’ın tek uluslar arası kimlik ve egemenliği olacağı vurgulanıyor. Planda diğer yandan egemenlik yalnızca parça devletin içindeki “yürütmenin özerkliği” olarak sınırlı bir şekilde yorumlanıyor.
Annan plânını sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek için ekonomi açısından olası sonuçlarını da ortaya koymakta yarar vardır. Kıbrıs Türk makamlarınca hazırlanan ekonomi alanındaki değerlendirmeye göre BM’nin Kıbrıs plânı, Türk tarafına 630 milyon dolar maliyet, ulusal gelirde yılda yüzde 20 kayıp getiriyor. Plan uyarınca toprak oranı gerçekte “yüzde 28.50’ye” düşecek olan Türk tarafı, plandaki haritalara göre verimli topraklarının yaklaşık yüzde 65'ini Rum yönetimine devredecektir. Türk tarafı, bu durumda tarımsal gelirlerinin yüzde 33'ünü kaybedecektir.
55 bin insanın göç etmesi sonucunda yaklaşık 15 bin yeni konut yapmak zorunda kalacak olan Kıbrıs Türk tarafı, en az 390 milyon dolarlık kaynağa gereksinim duyacaktır. Plana göre, KKTC'nin ekilebilir topraklarının yüzde 66.4'ü Rum kesimine verilecektir. Böylece narenciye üretiminin yüzde 67'si, patates üretiminin yüzde 75'i, sebze üretiminin yüzde 50'si ve hububat üretiminin yüzde 70'i kaybedilecektir.
Sonuç olarak, planın ekonomi boyutuyla yalnızca 1 yıl içerisinde 55 bin Kıbrıslı Türkün göçü ve verilmesi öngörülen topraklar nedeniyle ulusal gelir kaybı 200,3 milyon dolar olması bekleniyor. Bu da 908 milyon dolar olan KKTC’nin 2001 yılı Gayri Safi Milli Hasılasının yüzde 22'sine denk geliyor. KKTC topraklarının yüzde 20'sini vermekle, 1,350'ye yakın işyerinin kapatılması ile karşı karşıya kalacak olan KKTC’nin, tarım ve diğer sektörlerde çalışan yaklaşık 13 bin yurttaşı issiz kalacaktır.
Kıbrıs çözüm sürecini yakından izleyenler, Annan planının BM tarafından hazırlanan belgeler arasında, Türk tarafının beklentilerine en çok yaklaşabilen metin olduğu gerçeğini paylaşıyor. Ancak Cumhurbaşkanı Denktaş’a sunulan raporların da gösterdiği gibi belge, Türkiye ve Kıbrıs Türkleri açısından güçlü siyasal güvenceler getirmekten hala uzaktır. Türk tarafının çözüm için üzerinde ısrarla durduğu üç parametre, siyasal eşitlik, iki kesimlilik ve egemenlik, belgede risklere açık hale geliyor. Türk tarafından çözüm ve AB üyeliğine karşılık ağır bir bedel isteniyor.
Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili müzakerelerin başlatılması ve sürdürülmesinin Ankara'nın Kıbrıs konusundaki tutumunun değişmesi için bir baskı aracı olacağına inandığını belirten Rum Lider, Papadopulos, Türkiye’nin böylelikle bir AB ülkesi gibi davranmak zorunda kalacağını, AB ilkelerine saygılı ve özellikle başka bir AB ülkesinin topraklarını işgal edemeyeceğini söylemiştir.
Ayrıca Rum kesiminin AB üyeliğine kabul edilmesiyle Kıbrıs'ın tamamının AB'ye girdiğini, ancak Ada'nın bölünmüşlüğünün bu konuda sorun yarattığını belirterek, “Bölünmüş bir Kıbrıs'ın üye olmasında sorunlar bulunduğunu” vurgulamaktadır.Şimdi tüm bu sözlerin anlamı nedir? Enossis’e atıfta mı bulunuluyor yoksa?
Yunanistan Kültür Bakanlığı'nın 1982 yılında hazırlayıp dünya ülkelerine dağıttırdığı haritada, Ege ve Batı Anadolu Yunanistan'ın, Karadeniz bölgesi Pontus'un, Doğu Anadolu Ermenilerin, Güney Doğu Anadolu Kürtlerin, Güney Anadolu, Suriye'nin toprakları olarak gösteriliyor. Türkiye'ye ise sadece Orta Anadolu yani Ankara ve çevresi bırakılmış. Kıbrıs'ın tümü ise Yunanistan'a ait gösterilmiştir.
2 Aralık 1991 tarihli Simerini, Yunanistan'da Öğrenim Gören Rum Gençlik Örgütü EFEK Genel Kurulu'nda alınan kararı şöyle açıklıyordu:
“İlk hedefimiz, bütün Türk işgal kuvvetlerinin ve sömürgecilerin ayrılması, bütün kayıp kardeşlerimizin akıbetlerinin belirlenmesi, bütün göçmenlerin evlerine dönmesi ile sonuçlanacak bütün Kıbrıs'ın kurtarılması ve bunun ardından kutsal self-determinasyon hakkının kullanılması olmalıdır. Federal bir devlet öngören doruk anlaşmalarından kurtulunmalıdır...”
Türk-Yunan ilişkilerinde Yunanistan, genelde hukuku çiğneyen, hakkı olmayanı alan-yapan taraf durumundadır. Fiili durumlar yaratma peşindedir. Bir anlamda da olayları kendisi başlatmakta ve dolayısıyla önde olmaktadır. Türkiye ise, oldu-bittiler ile karşı karşıya kalmaktadır. Çiğnenmiş hukukunun, ihlal edilmiş bir hakkının teslim edilmesini sağlamak gibi edilgen bir konumda bulunmaktadır. Bu koşullarda Yunanistan’dan istenen hukuka aykırılığı ortadan kaldırması, çiğnediği hakkı teslim etmesi olmaktadır. Oysa, aynı koşullarda, hakkı çiğnenen Türkiye’den, hakkı olanı alabilmesi için ilave tavizlerde bulunması istenmektedir. Yunanistan haksız olarak geldiği pozisyonu terke zorlanırken, Türkiye hakkını almak için farklı alanlarda yeni tavizler vermeye zorlanmaktadır.
Bunun en güzel örneği, gayri askeri statüdeki adaların silahlandırılmasıdır. Yunanistan, uluslararası hukuka aykırı olarak adaları silahlandırmıştır. Bu konu masaya yatırıldığında, adalardaki silahları geri çekmesi karşılığında, Türkiye’nin Yunanistan’a başka alanlarda taviz vermesi istenmektedir. Yunanistan’ın yaptığı haksızlığın düzeltilmesi için, haksızlığa uğrayanın ayrıca taviz vermesi gibi, “garip” ve “ilginç” bir durum ortaya çıkmaktadır. Yunanistan masaya “başkasının olanı” sürmek gibi bir rahatlık içinde otururken, Türkiye “kendisinin olanı” almak için, yine kendisinin olan yeni bazı şeyleri Yunanistan’a vermeye zorlanmaktadır.
Atatürk'ün de çok açık bir şekilde ortaya koyduğu gibi; Kıbrıs'a karşı yüklendiği uluslararası yükümlülükleri olmasa bile, Türkiye, kendi sahillerinin güvenliği açısından Kıbrıs'ın Yunanistan ya da bir başka devletin elinde bulunmasına izin veremez.
Kıbrıs'ın Anamur'dan sadece 40 deniz mili uzakta olduğunu düşünmek ve Yunanistan ile komşu ülkelerin Türkiye üzerinde her zaman için tarihten kaynaklanan yayılmacı emeller beslediğini bilmek bile, Kıbrıs'ın Türkiye için stratejik değerini daha kolay ortaya çıkarır ve Türkiye'nin ENOSİS tehlikesi karşısında niye sessiz kalamayacağını açıkça izah eder.
Türkiye'nin ENOSİS'e bu karşı çıkışı ve direnişe geçen Türk halkına verdiği sarsılmaz destek, adanın Yunanistan'a bağlanmasını önleyip, bağımsızlık kapısını açan en önemli faktördür.
Egemenliğe dayalı, iki devletli, Türkiye'nin etkin ve fiili garantisinin süreceği bir anlaşma şarttır. Kıbrıs'ta çözüm isteyenler, Rumlara tüm Kıbrıs'ın meşru hükümeti muamelesi yapmaktan vazgeçerek, iki tarafa da eşit davranmalıdır. Yalnızca Türkiye’nin fedakarlık yapmasını beklenmemelidir.
araplar
25.03.2004 - 09:59kötü tanınmalarının sebebi ırkları, milliyetleri, genleri değildir.
Krallar ve şeyhler tarafından Cehalet içinde bırakılmış bir millet olduklarından, cehalet dolu bir sürü iş yapmaktadırlar.
Kuran'la ilk tanışan millet olmalarına rağmen, en kötü yorumlayan, en çok çarpıtanlar da onlardır.
akp
25.03.2004 - 09:51seçim otobüsüne '84 yıllık karanlığa son' yazmaya cüret edebilmiş bir parti.
ırak
25.03.2004 - 09:50ABD nin yeni eyaletlerinden birisi.
fethullah gülen
25.03.2004 - 09:46merak ettiğim okullarının devletin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye atıp atmadığından çok, bu okulları açacak parayı nerelerden bulduğu...
allah (c.c)
25.03.2004 - 09:43hakında herkesin bir şeyler söyleyebilmesi, düşünmesi, yazması gereken yüce yaratıcı
Recep Tayyip Erdoğan
25.03.2004 - 09:39Demir ağları örenlerin kim olduğunu birinin hatırlatması gerek bu adama(!)
Recep Tayyip Erdoğan
25.03.2004 - 09:3610.Yıl marşının sözlerine de tahmmül edemedi.Meydanlarında 10.yıl marşını sanki CHP nin marşıymış gibi ağzına dolayıp siyaset yapmaya çalışıyor.Oysaki 10. yıl marşı Atatürk'ün hayatta olduğu Cumhuriyetin 10.yılı(1933) için bestelenmiş bir marştır.Ve bahsedilen ne İnönü'nün CHPsidir, ne de CHP'dir.Bahsedilen Cumhuriyete inanmış Türk milletinin 10 yıl gibi kısa bir sürede misakı milli sınırları içinde ne büyük işler başarmış olduğudur.
Yani bu kez TAYYİP efendi, 'ben İnönüchpsinden bahsediyodum...ben belediyelerinden bahsediyodum....' diyerek kıvıramaz...
İlginç olan bu 'demir ağlarla ördük diyorlar, ne ördünüz...' lafının 'kökü bereketsiz' lafı kadar medyada yer bulmaması!
doğan yayın holding a.ş
22.03.2004 - 11:13DOĞAN YAYIN HOLDİNG A.Ş in en önemli gazetesinin yazarlarından Emin ÇÖLAŞAN'ın 10 MART günü Hürriyet gazetesinde TAYYİP hakkında yazdığı yazı:
Başbakan'ın şirketleri vergi affında!
SEVGİLİ okuyucularım, bundan birkaç gün önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlunun şirketleri ve özellikle kendileri tarafından devlete ödenen vergi miktarını sormuştum.
Aradan günler geçti, ses yok! Demek ki vergilerini açıklamak istemiyorlar! CHP Diyarbakır milletvekili Mesut Değer bu konuyu Meclis gündemine taşıdı. Önerge verip bu soruların yanıtını istedi. TBMM Başkanı Bülent Arınç önergeyi uygun bulup işleme koyduğu takdirde rakamları öğreniriz. (Çünkü bazı önergeleri geri çeviriyor.)
Ortada tuhaf bir durum var. Bir başbakan kendisinin, maliye bakanı oğlunun vergilerini gizleyince, akıllara başka sorular geliyor.
Şimdi konunun bir başka boyutuna bakalım, bazı rakamları gündeme getirip Recep Tayyip Erdoğan'a yeniden soralım. Soruların özü şu:
‘‘İktidarınız tarafından çıkarılan vergi affı yasasına sizin şirketleriniz de girdi mi? Girdiyse niçin? ’’
Bu aşamada elimdeki verileri sizlere aktarayım. Eğer bir yanlışım varsa, Başbakan veya ilgili kişiler açıklama gönderir ve size buradan iletirim.
Maaşıyla geçinemediğini, o nedenle ticaret yaptığını söyleyen Başbakan'ın ortak olduğu 4 şirket var. Bunlar Ülker bayiliği, gıda alım satım ve dağıtımı yapıyor. Son olarak Yenidoğan Pazarlama A.Ş. Aralık 2003'te kuruldu. Bu şirketin şu anda vergiyle ilişkisi yok. Öteki 3 şirketine bakalım. Rakamları yuvarlak veriyorum:
***
Emniyet Gıda San. ve Tic. A.Ş: 1999 için 74 milyar kazanç gösterip 19 milyar vergi ödemiş. 2000 yılı beyannamesinde vergiye tabi geliri yok. 2001'de 850 milyar, 2002'de 1 trilyon 127 milyar kazanç bildirmiş. AKP Şubat 2003'te vergi affı yasası çıkarınca başvuruda bulunup matrah arttırımı denilen inceleme affından yararlanmış. Bu ne demek? Bir şirket herhangi bir nedenle vergi incelemesinden kurtulmak istiyorsa, incelenmesinden korktuğu yıllar için yasada yazılı tarifeye göre ek bir vergi ödüyor ve o yıllar için vergi incelemesi yapılmıyor. Yani bu şirket trilyonlarca lira vergi kaçırmış bile olsa, incelemeden kurtulmuş oluyor! Hiçbir güç bir lira bile ceza kesemez.
İhsan Gıda Pazarlama Ltd. Şirketi: Başbakan'ın bu şirketi de AKP'nin vergi affından yararlanmış. ‘‘1998-2001 dönemini incelemeyin’’ diye ek para yatırmış ve af kapsamına girmiş. Aynı şirket 2000 ve 200l yıllarında ‘‘Vergiye tabi bir kuruş bile kazancım yok’’ diye beyanda bulunmuş! Gelir olmayınca vergi de ödememiş! Ancak yine de vergi incelemesinden kurtulmak istemiş ve af yasasındaki asgari tarifeye göre 2000 yılı için 8, 2001 yılı için 11 milyar lira gelir (matrah) beyan edip 1998 ve 1999 yıllarıyla birlikte af yasası vergisini ödemiş!
Böyle olunca da, Başbakan'ın ortak olduğu bu şirket de 1998-2001 dönemini kapsayan vergi incelemesinden otomatik olarak kurtulmuş. Bu şirketler trilyonlarca lira vergi kaçırmış bile olsa bunun hesabı artık sorulmayacak, bir liralık bile vergi ve ceza kesilmeyecek! .. Çünkü inceleme muafiyeti kazanmış oldu.
İhsan Gıda Pazarlama A.Ş: Bundan öncekiyle ismi aynı. Ancak önceki limited, bu anonim şirket. Bu şirketin vergi affı açısından durumu da, öncekilerle aynı! 1997-2001 döneminde 20 ila 82 milyar lira kazanç gösteriyor. Kazancı 2002 yılında 204 milyar liraya fırlıyor. Şirket aynı yöntemle af yasasından yararlanma başvurusu yapıyor, istenen en düşük vergileri ödüyor ve bu yolla vergi incelemesinden kurtulmuş oluyor.
Şirketlerin tamamının vergi affından yararlanması acaba rastlantı mı!
***
Başbakan'ın şirketlerinden gelir elde edebilmesi, bu şirketlerin kár dağıtmasıyla mümkün oluyor. Alınan kár payının da Erdoğan tarafından vergi dairesine beyan edilip gelir vergisi ödenmesi gerekiyor. (Aynı durum Unakıtan'ın oğlu için de geçerli.) Bu anlamda bir gelir vergisi ödendiğine şu dakikaya kadar rastlanmadı. Kendileri de burada yaptığım çağrıya uyup ‘‘Şu yıllarda şu kadar kazandık (ya da zarar ettik) şu kadar gelirimiz oldu, şu kadar vergi ödedik’’ demediler!
Çağrımı burada yineliyorum. Lütfen bu sorulara kamuoyu önünde net ve somut yanıt versinler. Devleti yönetenlerin ödenen (veya ödenmeyen) vergilerini gizlemesi yakışık almıyor. Böyle bir konuda suskun kalma hakları yok.
Ve son soru: İktidar vergi affı yasasını hangi nedenle ve kimler için çıkarmış? !
--
Bu köşe yazısından sonra Aydın Doğan tarafından Çölaşan'a izne çıkması tavsiye edilmiştir.Bugün yaklaşık 1 hafta sonra Çölaşan tekrar Hürriyette yazmaya başlamıştır.
Recep Tayyip Erdoğan
19.03.2004 - 14:40şehitlerin düşmanlardan kanları ile aldıkları toprakları, güç uğruna düşmanlara peşkeş çekmekte hiçbir sakınca görmeyen, 'durun' diye bağırması gerekirken 'buyrun' diyen kişi. Yakında güneydoğumuzu da Yeni kurulacak Irak Kürt Devletine verirse şaşırmayacam!
akp
19.03.2004 - 14:36AKP=Amerikaya Kaykılma Partisi
Recep Tayyip Erdoğan
19.03.2004 - 13:55Emin ÇÖLAŞAN'ın 10 MART günü Hürriyet gazetesinde TAYYİP hakkında yazdığı yazı:
Başbakan'ın şirketleri vergi affında!
SEVGİLİ okuyucularım, bundan birkaç gün önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlunun şirketleri ve özellikle kendileri tarafından devlete ödenen vergi miktarını sormuştum.
Aradan günler geçti, ses yok! Demek ki vergilerini açıklamak istemiyorlar! CHP Diyarbakır milletvekili Mesut Değer bu konuyu Meclis gündemine taşıdı. Önerge verip bu soruların yanıtını istedi. TBMM Başkanı Bülent Arınç önergeyi uygun bulup işleme koyduğu takdirde rakamları öğreniriz. (Çünkü bazı önergeleri geri çeviriyor.)
Ortada tuhaf bir durum var. Bir başbakan kendisinin, maliye bakanı oğlunun vergilerini gizleyince, akıllara başka sorular geliyor.
Şimdi konunun bir başka boyutuna bakalım, bazı rakamları gündeme getirip Recep Tayyip Erdoğan'a yeniden soralım. Soruların özü şu:
‘‘İktidarınız tarafından çıkarılan vergi affı yasasına sizin şirketleriniz de girdi mi? Girdiyse niçin? ’’
Bu aşamada elimdeki verileri sizlere aktarayım. Eğer bir yanlışım varsa, Başbakan veya ilgili kişiler açıklama gönderir ve size buradan iletirim.
Maaşıyla geçinemediğini, o nedenle ticaret yaptığını söyleyen Başbakan'ın ortak olduğu 4 şirket var. Bunlar Ülker bayiliği, gıda alım satım ve dağıtımı yapıyor. Son olarak Yenidoğan Pazarlama A.Ş. Aralık 2003'te kuruldu. Bu şirketin şu anda vergiyle ilişkisi yok. Öteki 3 şirketine bakalım. Rakamları yuvarlak veriyorum:
***
Emniyet Gıda San. ve Tic. A.Ş: 1999 için 74 milyar kazanç gösterip 19 milyar vergi ödemiş. 2000 yılı beyannamesinde vergiye tabi geliri yok. 2001'de 850 milyar, 2002'de 1 trilyon 127 milyar kazanç bildirmiş. AKP Şubat 2003'te vergi affı yasası çıkarınca başvuruda bulunup matrah arttırımı denilen inceleme affından yararlanmış. Bu ne demek? Bir şirket herhangi bir nedenle vergi incelemesinden kurtulmak istiyorsa, incelenmesinden korktuğu yıllar için yasada yazılı tarifeye göre ek bir vergi ödüyor ve o yıllar için vergi incelemesi yapılmıyor. Yani bu şirket trilyonlarca lira vergi kaçırmış bile olsa, incelemeden kurtulmuş oluyor! Hiçbir güç bir lira bile ceza kesemez.
İhsan Gıda Pazarlama Ltd. Şirketi: Başbakan'ın bu şirketi de AKP'nin vergi affından yararlanmış. ‘‘1998-2001 dönemini incelemeyin’’ diye ek para yatırmış ve af kapsamına girmiş. Aynı şirket 2000 ve 200l yıllarında ‘‘Vergiye tabi bir kuruş bile kazancım yok’’ diye beyanda bulunmuş! Gelir olmayınca vergi de ödememiş! Ancak yine de vergi incelemesinden kurtulmak istemiş ve af yasasındaki asgari tarifeye göre 2000 yılı için 8, 2001 yılı için 11 milyar lira gelir (matrah) beyan edip 1998 ve 1999 yıllarıyla birlikte af yasası vergisini ödemiş!
Böyle olunca da, Başbakan'ın ortak olduğu bu şirket de 1998-2001 dönemini kapsayan vergi incelemesinden otomatik olarak kurtulmuş. Bu şirketler trilyonlarca lira vergi kaçırmış bile olsa bunun hesabı artık sorulmayacak, bir liralık bile vergi ve ceza kesilmeyecek! .. Çünkü inceleme muafiyeti kazanmış oldu.
İhsan Gıda Pazarlama A.Ş: Bundan öncekiyle ismi aynı. Ancak önceki limited, bu anonim şirket. Bu şirketin vergi affı açısından durumu da, öncekilerle aynı! 1997-2001 döneminde 20 ila 82 milyar lira kazanç gösteriyor. Kazancı 2002 yılında 204 milyar liraya fırlıyor. Şirket aynı yöntemle af yasasından yararlanma başvurusu yapıyor, istenen en düşük vergileri ödüyor ve bu yolla vergi incelemesinden kurtulmuş oluyor.
Şirketlerin tamamının vergi affından yararlanması acaba rastlantı mı!
***
Başbakan'ın şirketlerinden gelir elde edebilmesi, bu şirketlerin kár dağıtmasıyla mümkün oluyor. Alınan kár payının da Erdoğan tarafından vergi dairesine beyan edilip gelir vergisi ödenmesi gerekiyor. (Aynı durum Unakıtan'ın oğlu için de geçerli.) Bu anlamda bir gelir vergisi ödendiğine şu dakikaya kadar rastlanmadı. Kendileri de burada yaptığım çağrıya uyup ‘‘Şu yıllarda şu kadar kazandık (ya da zarar ettik) şu kadar gelirimiz oldu, şu kadar vergi ödedik’’ demediler!
Çağrımı burada yineliyorum. Lütfen bu sorulara kamuoyu önünde net ve somut yanıt versinler. Devleti yönetenlerin ödenen (veya ödenmeyen) vergilerini gizlemesi yakışık almıyor. Böyle bir konuda suskun kalma hakları yok.
Ve son soru: İktidar vergi affı yasasını hangi nedenle ve kimler için çıkarmış? !
----------
Bu köşe yazısından sonra Aydın Doğan tarafından Çölaşan'a izne çıkması tavsiye edilmiştir.Bugün yaklaşık 1 hafta sonra Çölaşan tekrar Hürriyette yazmaya başlamıştır.
mason
19.03.2004 - 12:351991 yılına kadar Masonlar, toplantılarına kadınların katılmasına izin vermezlerdi.Kadınların çenesini tutamayan, sırları açıklayan yapıları olmasından kaynaklandığı söylenir.
Gizlilik ve sır tutmak Masonlar için en önemli şey olduğu için bu riske yüzyıllardır girmemişlerdir.
çanakkale şehitleri
19.03.2004 - 12:26Çanakkale de vatanı için ölen sadece Türk askerleri değildi.Düşman ülkelerin askerleri için Atatürk şöyle demiştir:
'Bu memleketin topraklarında kanlarını döken İngiliz, Fransız, Avustralyalı,Yeni zelandalı, Hintli kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. huzur ve sükun içinde uyuyunuz. sizler, mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen Analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık BİZİM EVLATLARIMIZ olmuşlardır.”
mustafa kemal atatürk
19.03.2004 - 12:22Atatürk'ün 1934 yılındaki Anzak kutlamaları için gönderdiği mesaj O'na dikatatör-faşist diyenlerin suratına tokat gibi çarpar!
Düşman askerlerine 'Bizim evlatlarımız' diyebilecek kadar büyük bir devlet adamı ve askerdir Mustafa Kemal!
Mesajının tamamı şöyledir:
'Bu memleketin topraklarında kanlarını döken ingiliz, fransız, avustralyalı,yeni zelandalı, hintli kahramanlar! burada, dost bir vatanın toprağındasınız. huzur ve sükun içinde uyuyunuz. sizler, mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen Analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık BİZİM EVLATLARIMIZ olmuşlardır.”
islamiyet
19.03.2004 - 12:04Teslimiyet (Allah'a)
darwin ve evrim
19.03.2004 - 11:59Darwinin evrime teorisine inanmakla Ateizm bir şekilde nasıl oluyor da bir araya getirilebiliyor anlayabilmiş değilim.Bir evrim olduysa eğer, solungaçlar bacağa dönüştüyse eğer, bunu da yapan bir YARATICI olmalıdır.Hiç bir şey kendiliğinden varolmaz.Kendisini daha üstün meziyetleri olan bir varlık haline getiremez.
19 mucizesi
19.03.2004 - 11:51İddia edilen matematiksel mucizelerden birinin bile yanlış çıkması durumunda '19 sisteminin çökeceği' kesinlikle yanlış bir kanıdır.Besmele 19 harf olmasada, yada başka herhangi bir kaç şey olmasada, asla inkar edilemeyecek tesadüf demeyecek boyutta şeylerdir.
haluk kırcı
19.03.2004 - 11:47dün cezaevinden tahliye oldu.
tayyip erdoğan
19.03.2004 - 10:52Çok değil bir yıl önce Tayyip Erdoğan ' Medya zorluk çıkarmaya devam ediyor' diye yazıyordu. Artık ne bir şikayet ne gazetecilere düşman gibi bakış var...
Erdoğan artık 'Bir kısım basın' dan yakınmıyor. O 'bir kısım basın' dan artık CHP yakınıyor. Kimi gazetelerde tek bir muhalif yazar kalmadığı gibi tek bir muhalif habere rastlanmıyor. AKP'nin aleyhine olabilecek haberler ayıklanarak (ya da iç sayfaların diplerine sokuşturularak) pembe gazete yapılıyor. Cumhuriyet son aylarda cesur gazetecilik yapıyordu... Tirajı 40 binlerden 60 binin üzerine çıktı... Sonra ne mi oldu? Cumhuriyet'in baskı ve dağıtımını yapan, ilanlarını kontrol eden bir başka gazete patronu para göndermemeye başladı. Cumhuriyet çalışanları bu ay maaşlarını ayın 10'unda alabildiler. Bir biçimde Cumhuriyet de kuşatıldı...
Aydınlık grubunun mütevazi bir televizyon kanalı vardı: Ulusal Kanal... Allem kallem kablodan çıkartıldı. Şimdi kablolu yayında Ulusal adı altında müzik yayını yapılıyor. RTÜK kararına rağmen Telekom gerçek 'Ulusal Kanal' ı kabloya sokmuyor.
Bir bakan kürsüde haberini beğenmediği gazeteyi yırtıyor...
Kopenhag kriterleri, Avrupalılık, demokratlık, özgürlük... Ne dersiniz? Bu değerler yükseliyor mu, alçalıyor mu?
(ruşen çakır- vatan)
medya
19.03.2004 - 10:52Çok değil bir yıl önce Tayyip Erdoğan ' Medya zorluk çıkarmaya devam ediyor' diye yazıyordu. Artık ne bir şikayet ne gazetecilere düşman gibi bakış var...
Erdoğan artık 'Bir kısım basın' dan yakınmıyor. O 'bir kısım basın' dan artık CHP yakınıyor. Kimi gazetelerde tek bir muhalif yazar kalmadığı gibi tek bir muhalif habere rastlanmıyor. AKP'nin aleyhine olabilecek haberler ayıklanarak (ya da iç sayfaların diplerine sokuşturularak) pembe gazete yapılıyor. Cumhuriyet son aylarda cesur gazetecilik yapıyordu... Tirajı 40 binlerden 60 binin üzerine çıktı... Sonra ne mi oldu? Cumhuriyet'in baskı ve dağıtımını yapan, ilanlarını kontrol eden bir başka gazete patronu para göndermemeye başladı. Cumhuriyet çalışanları bu ay maaşlarını ayın 10'unda alabildiler. Bir biçimde Cumhuriyet de kuşatıldı...
Aydınlık grubunun mütevazi bir televizyon kanalı vardı: Ulusal Kanal... Allem kallem kablodan çıkartıldı. Şimdi kablolu yayında Ulusal adı altında müzik yayını yapılıyor. RTÜK kararına rağmen Telekom gerçek 'Ulusal Kanal' ı kabloya sokmuyor.
Bir bakan kürsüde haberini beğenmediği gazeteyi yırtıyor...
Kopenhag kriterleri, Avrupalılık, demokratlık, özgürlük... Ne dersiniz? Bu değerler yükseliyor mu, alçalıyor mu?
(ruşen çakır-vatan)
akp
19.03.2004 - 10:51Çok değil bir yıl önce Tayyip Erdoğan ' Medya zorluk çıkarmaya devam ediyor' diye yazıyordu. Artık ne bir şikayet ne gazetecilere düşman gibi bakış var...
Erdoğan artık 'Bir kısım basın' dan yakınmıyor. O 'bir kısım basın' dan artık CHP yakınıyor. Kimi gazetelerde tek bir muhalif yazar kalmadığı gibi tek bir muhalif habere rastlanmıyor. AKP'nin aleyhine olabilecek haberler ayıklanarak (ya da iç sayfaların diplerine sokuşturularak) pembe gazete yapılıyor. Cumhuriyet son aylarda cesur gazetecilik yapıyordu... Tirajı 40 binlerden 60 binin üzerine çıktı... Sonra ne mi oldu? Cumhuriyet'in baskı ve dağıtımını yapan, ilanlarını kontrol eden bir başka gazete patronu para göndermemeye başladı. Cumhuriyet çalışanları bu ay maaşlarını ayın 10'unda alabildiler. Bir biçimde Cumhuriyet de kuşatıldı...
Aydınlık grubunun mütevazi bir televizyon kanalı vardı: Ulusal Kanal... Allem kallem kablodan çıkartıldı. Şimdi kablolu yayında Ulusal adı altında müzik yayını yapılıyor. RTÜK kararına rağmen Telekom gerçek 'Ulusal Kanal' ı kabloya sokmuyor.
Bir bakan kürsüde haberini beğenmediği gazeteyi yırtıyor...
Kopenhag kriterleri, Avrupalılık, demokratlık, özgürlük... Ne dersiniz? Bu değerler yükseliyor mu, alçalıyor mu?
(Ruşen Çakır-Vatan)
Recep Tayyip Erdoğan
19.03.2004 - 10:50Çok değil bir yıl önce Tayyip Erdoğan ' Medya zorluk çıkarmaya devam ediyor' diye yazıyordu. Artık ne bir şikayet ne gazetecilere düşman gibi bakış var...
Erdoğan artık 'Bir kısım basın' dan yakınmıyor. O 'bir kısım basın' dan artık CHP yakınıyor. Kimi gazetelerde tek bir muhalif yazar kalmadığı gibi tek bir muhalif habere rastlanmıyor. AKP'nin aleyhine olabilecek haberler ayıklanarak (ya da iç sayfaların diplerine sokuşturularak) pembe gazete yapılıyor. Cumhuriyet son aylarda cesur gazetecilik yapıyordu... Tirajı 40 binlerden 60 binin üzerine çıktı... Sonra ne mi oldu? Cumhuriyet'in baskı ve dağıtımını yapan, ilanlarını kontrol eden bir başka gazete patronu para göndermemeye başladı. Cumhuriyet çalışanları bu ay maaşlarını ayın 10'unda alabildiler. Bir biçimde Cumhuriyet de kuşatıldı...
Aydınlık grubunun mütevazi bir televizyon kanalı vardı: Ulusal Kanal... Allem kallem kablodan çıkartıldı. Şimdi kablolu yayında Ulusal adı altında müzik yayını yapılıyor. RTÜK kararına rağmen Telekom gerçek 'Ulusal Kanal' ı kabloya sokmuyor.
Bir bakan kürsüde haberini beğenmediği gazeteyi yırtıyor...
Kopenhag kriterleri, Avrupalılık, demokratlık, özgürlük... Ne dersiniz? Bu değerler yükseliyor mu, alçalıyor mu?
(Ruşen Çakır)
koffi annan
19.03.2004 - 10:31Kofi Annan bana planını çağrışıtırıyor...
ANNAN PLANI şu sıralar haberlerde en çok telfuz edilen cümle belki ama büyük çoğunluğumuz ne olduğunu tam olarak bilmiyor bile.
TAYYİP Erdoğan ın AKP hükümetinin 'çok güzel olacak Kıbrıslı Türkler AB ye girecek, sonra da biz girecez' diye milleti kandırdığı bir plan.İşin aslı hiç de öyle değil.Okuyalım öğrenelim:
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden sonra Türkiye’nin de Rumlar’a kapılarını açması, bazı olumlu yanlarına rağmen, aynı zamanda bazı riskleri de beraberinde getirmiş gözükmektedir.
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a sunulan iki raporda, Annan planının siyasal ve ekonomik boyutlarına ilişkin önemli soru işaretleri ortadadır.Türk tarafının çözüm için bugüne kadar ısrarla üzerinde durduğu üç parametre, “iki kesimlilik, siyasal eşitlik ve egemenliğin” belgede ne ölçüde karşılanacağıdır. Bunun yanısıra ekonomik olarak planın Türk tarafına 630 milyon dolar maliyet, ulusal gelirde yılda yüzde 20 kayıp getireceği açıkça ima edilmektedir.
Bu göre Birleşmiş Milletler belgesi, kuzeyde bir “Türk devleti”, güneyde de bir “Rum devleti” öngörmektedir. Bu durum gerçekten de ilk bakışta iki kesimli bir çözüm görüntüsü vermekteyse de, planda zaman içerisinde Türk kesimine yerleşmesi öngörülen Rumların sayısı, iki kesimlilik anlayışını temelden aşındıracak niteliktedir.
Annan belgesi, bir parça devletten diğer parça devlete nüfusun yüzde 28’ine ulaşabilecek bir nüfus akışına olanak tanımaktadır. Dahası, bir parça devletten diğerine geçerek yerleşecek olan kişiler, ikamet edecekleri parça devletin “seçme ve seçilme hakkı” da dahil olmak üzere “iç yurttaşlık haklarına” sahip olabileceklerdir. Plan uyarınca, Türk parça devletinde bir süre sonra her 3 yurttaştan biri Rum olabilecektir.
Plana göre Rumların Türk parça devlet vatandaşlığına geçmeleri ile, yani 4 yıllık moratoryum ve 7 yıllık vatandaşlık süresinin ardından mülk edinmelere sınırlama ise tümüyle kalkacak. Annan planı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AIHM) alacağı kararlara bağlı olarak, Türk parça devletindeki Rumların 25 değil, 15. Yıldan itibaren yüzde 28 oranına ulaşabilmeleri olasılığını da gündeme getiriyor. Böyle bir durumda, Türk parça devletine yerleşmesi öngörülen Rumların oranı 15. yıla gelinmeden de yüzde 28’e ulaşabilecek hatta tüm sınırlamalar ortadan kalkabilecek.
Planın getirdiği çesitli düzenlemeler siyasi eşitlik konusunda Türk tarafının beklentilerini karşılamaktan çok uzaktır. Öncelikle Türk tarafının, “eşit statüye sahip iki devletli ortaklık” önerisi karşılık görmezken, Annan planında yeni devletin kurucu anlaşması niteliğindeki çözüm belgesinin “Kıbrıs Türk tarafı” adına Rauf Denktaş, Kıbrıs Rum tarafı adına da Glafkos Klerides tarafından imzalanacağı belirtiliyor.
Belgede Türk tarafının siyasi eşitlik teziyle uyumlu olmayan bir şekilde Kıbrıs’ın “tek uluslar arası kimliği ve egemenliği” olacağı kaydedilirken de, “Cumhuriyet hükümeti” ifadesiyle öngörülen merkezi hükümetin üniter özellikleri ön plana çıkarılıyor. Siyasi eşitlik konusunda Türk tarafı açısından asıl büyük risk ise, Türk parça devletine yerleşmesi öngörülen Rumlar nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Plana göre anlaşmasının imzalanmasının ardından Türk parça devletine geçecek Rumların 11 yıl sonra siyasal haklarını kullanmaya başlayacaklarıdır. Bu hem Türk parça devletinin kendi Meclisinde hem de ortak devletin Senato ve Temsilciler Meclisi’nde Rumların Türk parça devletini temsil etmelerini sağlayacaktır. Böylece parlamentonun oluşumunda iki parça devlete eşit sayıda milletvekili verilmezken, kararların alınmasında “ayrı çoğunluk” ilkesi göz ardı edilmektedir. Bu Türk tarafı açısından 1960’daki haklarından da daha geriye giden bir düzenleme öngörülmektedir.
Türk tarafının bugüne kadar ısrarla üzerinde durduğu egemenlik konusunda plan, beklentileri karşılamaktan çok uzak kalmaktadır. Türk tarafı, iki tarafın “eşit ve birbirleri tarafından kabul gören ve uluslar arası anlamda tanınan” bir egemenliğinin olmasını talep etmektedir. Bunun anlamı da, anlaşmanın imzalanmasından en az 24 saat önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması olmaktadır. Ancak Rum tarafı buna yanaşmazken, planda da Kıbrıs’ın tek uluslar arası kimlik ve egemenliği olacağı vurgulanıyor. Planda diğer yandan egemenlik yalnızca parça devletin içindeki “yürütmenin özerkliği” olarak sınırlı bir şekilde yorumlanıyor.
Annan plânını sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek için ekonomi açısından olası sonuçlarını da ortaya koymakta yarar vardır. Kıbrıs Türk makamlarınca hazırlanan ekonomi alanındaki değerlendirmeye göre BM’nin Kıbrıs plânı, Türk tarafına 630 milyon dolar maliyet, ulusal gelirde yılda yüzde 20 kayıp getiriyor. Plan uyarınca toprak oranı gerçekte “yüzde 28.50’ye” düşecek olan Türk tarafı, plandaki haritalara göre verimli topraklarının yaklaşık yüzde 65'ini Rum yönetimine devredecektir. Türk tarafı, bu durumda tarımsal gelirlerinin yüzde 33'ünü kaybedecektir.
55 bin insanın göç etmesi sonucunda yaklaşık 15 bin yeni konut yapmak zorunda kalacak olan Kıbrıs Türk tarafı, en az 390 milyon dolarlık kaynağa gereksinim duyacaktır. Plana göre, KKTC'nin ekilebilir topraklarının yüzde 66.4'ü Rum kesimine verilecektir. Böylece narenciye üretiminin yüzde 67'si, patates üretiminin yüzde 75'i, sebze üretiminin yüzde 50'si ve hububat üretiminin yüzde 70'i kaybedilecektir.
Sonuç olarak, planın ekonomi boyutuyla yalnızca 1 yıl içerisinde 55 bin Kıbrıslı Türkün göçü ve verilmesi öngörülen topraklar nedeniyle ulusal gelir kaybı 200,3 milyon dolar olması bekleniyor. Bu da 908 milyon dolar olan KKTC’nin 2001 yılı Gayri Safi Milli Hasılasının yüzde 22'sine denk geliyor. KKTC topraklarının yüzde 20'sini vermekle, 1,350'ye yakın işyerinin kapatılması ile karşı karşıya kalacak olan KKTC’nin, tarım ve diğer sektörlerde çalışan yaklaşık 13 bin yurttaşı issiz kalacaktır.
Kıbrıs çözüm sürecini yakından izleyenler, Annan planının BM tarafından hazırlanan belgeler arasında, Türk tarafının beklentilerine en çok yaklaşabilen metin olduğu gerçeğini paylaşıyor. Ancak Cumhurbaşkanı Denktaş’a sunulan raporların da gösterdiği gibi belge, Türkiye ve Kıbrıs Türkleri açısından güçlü siyasal güvenceler getirmekten hala uzaktır. Türk tarafının çözüm için üzerinde ısrarla durduğu üç parametre, siyasal eşitlik, iki kesimlilik ve egemenlik, belgede risklere açık hale geliyor. Türk tarafından çözüm ve AB üyeliğine karşılık ağır bir bedel isteniyor.
Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili müzakerelerin başlatılması ve sürdürülmesinin Ankara'nın Kıbrıs konusundaki tutumunun değişmesi için bir baskı aracı olacağına inandığını belirten Rum Lider, Papadopulos, Türkiye’nin böylelikle bir AB ülkesi gibi davranmak zorunda kalacağını, AB ilkelerine saygılı ve özellikle başka bir AB ülkesinin topraklarını işgal edemeyeceğini söylemiştir.
Ayrıca Rum kesiminin AB üyeliğine kabul edilmesiyle Kıbrıs'ın tamamının AB'ye girdiğini, ancak Ada'nın bölünmüşlüğünün bu konuda sorun yarattığını belirterek, “Bölünmüş bir Kıbrıs'ın üye olmasında sorunlar bulunduğunu” vurgulamaktadır.Şimdi tüm bu sözlerin anlamı nedir? Enossis’e atıfta mı bulunuluyor yoksa?
Yunanistan Kültür Bakanlığı'nın 1982 yılında hazırlayıp dünya ülkelerine dağıttırdığı haritada, Ege ve Batı Anadolu Yunanistan'ın, Karadeniz bölgesi Pontus'un, Doğu Anadolu Ermenilerin, Güney Doğu Anadolu Kürtlerin, Güney Anadolu, Suriye'nin toprakları olarak gösteriliyor. Türkiye'ye ise sadece Orta Anadolu yani Ankara ve çevresi bırakılmış. Kıbrıs'ın tümü ise Yunanistan'a ait gösterilmiştir.
2 Aralık 1991 tarihli Simerini, Yunanistan'da Öğrenim Gören Rum Gençlik Örgütü EFEK Genel Kurulu'nda alınan kararı şöyle açıklıyordu:
“İlk hedefimiz, bütün Türk işgal kuvvetlerinin ve sömürgecilerin ayrılması, bütün kayıp kardeşlerimizin akıbetlerinin belirlenmesi, bütün göçmenlerin evlerine dönmesi ile sonuçlanacak bütün Kıbrıs'ın kurtarılması ve bunun ardından kutsal self-determinasyon hakkının kullanılması olmalıdır. Federal bir devlet öngören doruk anlaşmalarından kurtulunmalıdır...”
Türk-Yunan ilişkilerinde Yunanistan, genelde hukuku çiğneyen, hakkı olmayanı alan-yapan taraf durumundadır. Fiili durumlar yaratma peşindedir. Bir anlamda da olayları kendisi başlatmakta ve dolayısıyla önde olmaktadır. Türkiye ise, oldu-bittiler ile karşı karşıya kalmaktadır. Çiğnenmiş hukukunun, ihlal edilmiş bir hakkının teslim edilmesini sağlamak gibi edilgen bir konumda bulunmaktadır. Bu koşullarda Yunanistan’dan istenen hukuka aykırılığı ortadan kaldırması, çiğnediği hakkı teslim etmesi olmaktadır. Oysa, aynı koşullarda, hakkı çiğnenen Türkiye’den, hakkı olanı alabilmesi için ilave tavizlerde bulunması istenmektedir. Yunanistan haksız olarak geldiği pozisyonu terke zorlanırken, Türkiye hakkını almak için farklı alanlarda yeni tavizler vermeye zorlanmaktadır.
Bunun en güzel örneği, gayri askeri statüdeki adaların silahlandırılmasıdır. Yunanistan, uluslararası hukuka aykırı olarak adaları silahlandırmıştır. Bu konu masaya yatırıldığında, adalardaki silahları geri çekmesi karşılığında, Türkiye’nin Yunanistan’a başka alanlarda taviz vermesi istenmektedir. Yunanistan’ın yaptığı haksızlığın düzeltilmesi için, haksızlığa uğrayanın ayrıca taviz vermesi gibi, “garip” ve “ilginç” bir durum ortaya çıkmaktadır. Yunanistan masaya “başkasının olanı” sürmek gibi bir rahatlık içinde otururken, Türkiye “kendisinin olanı” almak için, yine kendisinin olan yeni bazı şeyleri Yunanistan’a vermeye zorlanmaktadır.
Atatürk'ün de çok açık bir şekilde ortaya koyduğu gibi; Kıbrıs'a karşı yüklendiği uluslararası yükümlülükleri olmasa bile, Türkiye, kendi sahillerinin güvenliği açısından Kıbrıs'ın Yunanistan ya da bir başka devletin elinde bulunmasına izin veremez.
Kıbrıs'ın Anamur'dan sadece 40 deniz mili uzakta olduğunu düşünmek ve Yunanistan ile komşu ülkelerin Türkiye üzerinde her zaman için tarihten kaynaklanan yayılmacı emeller beslediğini bilmek bile, Kıbrıs'ın Türkiye için stratejik değerini daha kolay ortaya çıkarır ve Türkiye'nin ENOSİS tehlikesi karşısında niye sessiz kalamayacağını açıkça izah eder.
Türkiye'nin ENOSİS'e bu karşı çıkışı ve direnişe geçen Türk halkına verdiği sarsılmaz destek, adanın Yunanistan'a bağlanmasını önleyip, bağımsızlık kapısını açan en önemli faktördür.
Egemenliğe dayalı, iki devletli, Türkiye'nin etkin ve fiili garantisinin süreceği bir anlaşma şarttır. Kıbrıs'ta çözüm isteyenler, Rumlara tüm Kıbrıs'ın meşru hükümeti muamelesi yapmaktan vazgeçerek, iki tarafa da eşit davranmalıdır. Yalnızca Türkiye’nin fedakarlık yapmasını beklenmemelidir.
Prof.Dr. Metin AYIŞIĞI
Recep Tayyip Erdoğan
19.03.2004 - 10:0870 milyonluk halkın beynini yıkayabilmiş bir insandır.Yaptıklarını laflarını unutturmuştur.
'milli piyango zulümdur.' (29.9.1994 - Hürriyet)
Toplam 1733 mesaj bulundu