1 Şubat 2004 tarihinde, ölüm cezasını kaldıran ve uygulayan ülkelerin sayısı aşağıdaki gibidir:
Tüm Suçlar İçin Kaldırmış, 78 ülke
Sadece Olağan Suçlar İçin Kaldırmış, 15 ülke
Fiilen Kaldırmış, 24 ülke
Tümüyle kaldırmış, fiilen ya da hukuken, 117 ülke
Uygulayanlar, 78 ülke
popstarda 'polise mukavemetten 9 ay Tarsus cezaevinde yatmış' olan yarışmacı Selçuk için 'HER DELİKANLI MUTLAKA KARAKOLA DÜŞER, NORMALDİR' diyerek delikanlılığın tarifini yapmış (!) entellektüel kişi.
'Irak savaşı' bence yanlış ve geçersiz bir tanımlamadır.Bir savaşı en az 2 ülke yapar.'Irak ve ABD' savaşı denilebilir belki.Ama bir ülke 10,000 lerce km. uzaktan başka bir ülkeye savaşmak için geliyorsa buna savaş değil, İŞGAL denir.
BİRİNCİ KISIM
Kamu Yönetiminin Amaç, İlke ve Görevleri
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Tanımlar ve Temel İlkeler
Amaç
Madde 1- Bu Kanunun amacı, katılımcı, saydam, hesap verebilir, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir kamu yönetiminin oluşturulması; kamu hizmetlerinin adil, süratli, kaliteli, etkili ve verimli bir şekilde yerine getirilmesi için merkezi idare ile mahalli idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi; merkezi idare teşkilatının yeniden yapılandırılması ve kamu hizmetlerine ilişkin temel ilke ve esasları düzenlemektir.
Kapsam
Madde 2- Bu Kanun, merkezi idare ile mahalli idareleri ve bunların bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşlarını kapsar.
Tanımlar
Madde 3- Bu Kanunda geçen deyimlerden;
a) Merkezi idare: Başbakanlık ve bakanlıklar ile bağlı kuruluşları,
b) Mahalli idare: İl özel idaresi, belediye ve köyü,
c) Stratejik plan: Kamu kurum ve kuruluşlarının orta ve uzun vadeli amaçlarını, temel ilke ve politikalarını, hedef ve önceliklerini, performans ölçütlerini, bunlara ulaşmak için izlenecek yöntemler ile kaynak dağılımlarını içeren planı,
ifade eder.
Kamu yönetiminin temel amaç ve görevi
Madde 4- Kamu yönetiminin temel amaç ve görevi, halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur, güvenlik ve refahını sağlamak, hayat kalitesini geliştirmek, kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak ve bu amaçlarla kanunlarla verilen görev ve hizmetleri yerine getirmektir.
Kamu yönetiminin kuruluş ve işleyişinin temel ilkeleri
Madde 5- Kamu yönetiminin kuruluş ve işleyişinde esas alınacak temel ilkeler şunlardır:
a) Kamu yönetiminin kuruluş ve işleyişinde, idarenin bütünlüğü esastır.
b) Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde, sürekli gelişim, katılımcılık, saydamlık, hesap verebilirlik, öngörülebilirlik, yerindelik, beyana güven ile hizmetten yararlananların ihtiyacına ve hizmetlerin sonucuna odaklılık esas alınır.
c) Yapılacak yeni düzenlemeler ve ihdas edilecek birimler için düzenleyici etki analizi yapılır.
d) Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde ve bu hizmetlerden yararlandırmada ayırımcılık; bu hizmetlerle ilgili olarak insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı düzenleme ve uygulama yapılamaz.
e) Görev, yetki ve sorumluluklar, hizmetten yararlananlara en uygun ve en yakın birime verilir.
f) Kamu hizmetlerine ilişkin temel kararların alınmasında, ilgili kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin görüş ve önerilerinden yararlanılır.
g) Kamu kurum ve kuruluşları, halkın bilgi edinme hakkını kullanması için gerekli tedbirleri alır.
h) Kamu hizmetlerinde bilgi teknolojilerinden etkili ve yaygın şekilde yararlanılır.
i) Kamu kurum ve kuruluşları, insangücü ve maddi kaynaklarını etkili ve verimli şekilde kullanır, bu amaçla kendi aralarında işbirliği yapar.
j) Kamu hizmetlerinin usul ve standartları belirlenerek, hizmetten yararlananların bunları önceden bilmesi sağlanır. Kamu kurum ve kuruluşlarının üst yöneticileri, hizmetlerin bu standartlara uygun şekilde yerine getirilmesinden ve hizmetten yararlananların ihtiyacına uygunluğunu sağlamaktan sorumludur.
k) Kamu kurum ve kuruluşlarınca, gerçek ve tüzel kişilerden, sadece hizmet usul ve standartlarında öngörülen bilgi ve belgeler istenebilir. Bilgi ve belge istemine ilişkin usul ve standartlar; etkililiği, verimliliği ve basitleştirmeyi sağlamak amacıyla düzenli olarak gözden geçirilir.
l) Kamu kurum ve kuruluşları, kanunlarla kendilerine açıkça görev olarak verilmeyen ve kuruluşun amacıyla doğrudan ilgili olmayan alanlarda işletme kuramaz, mal ve hizmet üretimi yapamaz, bu amaçla personel, bina, araç, gereç ve kaynak tahsis edemez.
İKİNCİ BÖLÜM
Merkezi İdarenin ve Mahalli İdarelerin Yetki, Görev ve Sorumlulukları
Merkezi idarenin genel yetkileri
Madde 6- Merkezi idarenin kamu hizmetleri ile ilgili yetki ve sorumlulukları şunlardır:
a) Kamu hizmetlerine ilişkin ulusal düzeyde genel ilke ve politikalar, amaç ve hedefler ile standartları belirlemek,
b) Kamu hizmetlerinin hukuka, belirlenen politika ve standartlara uygunluğunu izlemek, değerlendirmek ve denetlemek,
c) Hizmetlerin verimli ve merkezi idare ile mahalli idareler arasında koordinasyon içerisinde yerine getirilmesini sağlamak,
d) Kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleri arasında iletişim ve işbirliğini sağlayıcı mekanizmalar oluşturmak, hizmet ve işlev kapasitelerini geliştirmek,
e) Kamu hizmetlerini uygun ölçek ve nitelikte olmak üzere merkezde, gerekli durumlarda yetki genişliği ilkesi çerçevesinde taşrada ve yurtdışında örgütlenerek yerine getirmek,
f) Mahalli idareler ve hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları üzerinde kanunlarla öngörülen idari vesayet yetkisini kullanmak.
Merkezi idare tarafından yürütülecek görev ve hizmetler
Madde 7- Merkezi idare tarafından yürütülecek görev ve hizmetler şunlardır:
a) Adalet, savunma, güvenlik, istihbarat, dış ilişkiler ve dış politikaya ilişkin görev ve hizmetler,
b) Maliye, hazine, dış ticaret, gümrük hizmetleri ile piyasalara ilişkin düzenleme görev ve hizmetleri,
c) Ulusal düzeyde ekonomik, sosyal ve fiziki planları hazırlamaya, bölgeler arasındaki gelişmişlik farklılıklarını gidermeye yönelik program ve projelerin uygulanmasını sağlamaya ilişkin görev ve hizmetler,
d) Milli eğitimle ilgili görev ve hizmetler,
e) Diyanetle ilgili görev ve hizmetler,
f) Sosyal güvenlikle ilgili görev ve hizmetler,
g) Tapu ve kadastro, nüfus ve vatandaşlıkla ilgili görev ve hizmetler,
h) Acil durum yönetimi ve sivil savunma ile ilgili ulusal düzeyde yapılması gereken görev ve hizmetler,
i) Vakıflarla ilgili görev ve hizmetler,
j) Mahalli idarelere teknik ve mali yardımda bulunma, rehberlik yapma ve eğitim desteği sağlama görev ve hizmetleri,
k) Kanunlarla münhasıran merkezi idare tarafından yerine getirilmesi öngörülen ulusal nitelikli veya birden çok ili kapsayan diğer görev ve hizmetler.
Mahalli idarelerin görev, yetki ve sorumlulukları
Madde 8- Mahalli müşterek ihtiyaçlara ilişkin her türlü görev, yetki ve sorumluluklar ile hizmetler mahalli idareler tarafından yerine getirilir.
Mahalli idareler görev, yetki ve sorumluluk alanlarına giren hizmetleri, idarenin bütünlüğüne, kanunlarla belirlenen esas ve usullere, kalkınma planının ilke ve hedeflerine, kendi stratejilerine, amaç ve hedeflerine, performans ölçütlerine uygun olarak yürütür.
Mahalli idarelerin kanunlarla verilen temel görev ve hizmetleri ciddi şekilde aksatması ve bu durumun halkın sağlık, huzur ve esenliğini önemli ölçüde olumsuz etkilemesi durumunda, aksamanın boyutu ile ölçülü olmak kaydıyla, ilgili merkezi idare kuruluşunun talebi üzerine İçişleri Bakanlığı bu aksaklıkların giderilmesi için kanunlarda öngörülen tedbirleri alır.
Merkezi idare ile mahalli idareler arasındaki ilişkiler
Madde 9- Merkezi idare tarafından yürütülmesi öngörülen hizmetlerden illerde yapılması gerekenlerin, kanunlarda belirtilen istisnalar dışında, valilik ve kaymakamlıklar tarafından gerçekleştirilmesi esastır.
Merkezi idare birimleri, mahalli idarelerin sorumluluk alanlarına giren görev ve hizmetler için mahalli düzeyde teşkilat kuramaz, doğrudan ihale ve harcama yapamaz.
Merkezi idarenin görevleri arasında sayılan hizmetlere ait yatırımlardan ilgili bakanlıkça uygun görülenler, mahalli idareler eliyle de gerçekleştirilebilir. Bu yatırımlara ait ödenekler, ilgili kuruluş tarafından o mahalli idare bütçesine aktarılır. Bu ödenekler başka amaçla kullanılamaz.
Merkezi idare, desteklemek ve geliştirmek istediği hizmetleri, proje bazında gerekli kaynaklarını ilgili mahalli idarelere aktarmak suretiyle onlarla işbirliği içinde yürütebilir.
Mahalli idareler, yatırımlarını, yetkili organlarının kararıyla ve bedeli mukabilinde başka mahalli idarelere veya merkezi idare kuruluşlarına yaptırabilir. Mahalli idareler, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği içinde ortak yatırım yapabilir.
Mahalli idarelerin görev, yetki ve sorumluluk alanlarına giren konularda çıkarılacak tüzük, yönetmelik ve benzeri düzenlemelerde, mahalli idarelerin yetkilerini kısıtlayıcı, mahalli hizmetleri zayıflatıcı ve yerinden yönetim ilkesine aykırı hükümler konulamaz.
Mali kaynak dağılımı
Madde 10- Mahalli idarelere yetki, görev ve sorumluluklarıyla orantılı gelir kaynakları sağlanır. Mahalli idarelere genel bütçe vergi gelirleri tahsilatından pay ayrılır. Payların ayrılmasına, dağıtımına ve bu paylardan yapılacak kesintilere ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.
Kamu hizmetlerinin gördürülmesi
Madde 11- Kamu hizmetlerinin daha etkili ve verimli olarak yerine getirilebilmesi amacıyla, merkezi idare ile mahalli idareler, kendilerine ait hizmetlerden kanunlarda öngörülenleri, ilgileri itibariyle üniversitelere, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, hizmet birliklerine, özel sektöre ve alanında uzmanlaşmış sivil toplum örgütlerine gördürebilir. Bu durumda idarenin sorumluluğuna ilişkin hükümler saklıdır.
İKİNCİ KISIM
Bakanlıklar ile Bağlı ve İlgili Kuruluşların Teşkilatlanmasına İlişkin Esas ve Usuller
BİRİNCİ BÖLÜM
Bakanlıklar ile Bağlı ve İlgili Kuruluşların Teşkilatlanması
Teşkilatlanmaya ilişkin ilke ve esaslar
Madde 12- Bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşların kuruluş ve teşkilatlanmasına ilişkin ilke ve esaslar şunlardır:
a) Görev ve yetkilerin tespiti ile teşkilatlanmada, idarenin bütünlüğü ilkesi esas alınır.
b) Bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşların teşkilatlanmasında etkili ve verimli bir yapı kurulması amacıyla, kurum ve kuruluşların görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanır. Benzer nitelikteki hizmet ve görevler birden fazla kurum ve kuruluşa verilemez.
c) Bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşlar, stratejik planlarına, yıllık amaç ve hedeflerine bağlı olarak teşkilat yapısını, hizmet kalite standartlarını, yönetim ve hizmet süreçlerini sürekli geliştirici tedbirleri alır.
Bakanlar Kurulu, Başbakan ve Başbakan Yardımcıları
Madde 13- Bakanlar Kurulu, Başbakan ve bakanlardan oluşur. Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanı ve Başbakanlık teşkilatının en üst amiridir.
Başbakana yardımcı olmak ve Başbakan tarafından verilecek görevleri yerine getirmek amacıyla sayıları sekizi geçmemek üzere Devlet Bakanı atanabilir. Başbakana yardımcı olmak ve bakanlıklar arasında koordinasyonu sağlamak üzere en çok üç bakan Başbakan Yardımcısı olarak görevlendirilebilir.
Başbakan Yardımcıları ile Devlet Bakanlarının danışma ve büro hizmetlerini yürütecek personele ait kadrolar Başbakanlık kadro cetvelinde gösterilir.
Bakanların görev, yetki ve sorumluluğu
Madde 14- Bakan, bakanlık kuruluşunun en üst amiri olup, bakanlık icraatından ve emri altındakilerin faaliyet ve işlemlerinden sorumludur. Her bakan aşağıdaki görev, yetki ve sorumluluğa sahiptir:
a) Bakanlığını, Anayasaya, kanunlara, hükümet programına ve Bakanlar Kurulunca belirlenen politika ve stratejilere uygun olarak yönetir.
b) Bakanlığı ile bakanlığına bağlı ve ilgili kuruluşların görev alanına giren hususlarda politika ve stratejiler geliştirir, bunlara uygun olarak yıllık amaç ve hedefler oluşturur, performans ölçütleri belirler, bakanlık bütçesini hazırlar, gerekli yasal ve idari düzenleme çalışmalarını yapar. Belirlenen stratejiler, amaçlar ve performans ölçütleri doğrultusunda uygulamayı koordine eder, izler ve değerlendirir.
c) Bakanlığı ile bakanlığına bağlı ve ilgili kuruluşların faaliyetlerini, işlemlerini denetler, yönetim sistemlerini gözden geçirir, kurumun yapısı ve yönetim süreçlerinin etkililiğini gözetir, yönetimin geliştirilmesini sağlar.
d) Faaliyet alanına giren konularda diğer bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği ve koordinasyonu sağlar.
Müsteşarın görev, yetki ve sorumluluğu
Madde 15- Müsteşar, bakanın yardımcısı olup bakanlık hizmetlerini, bakan adına ve onun emir ve yönlendirmesi doğrultusunda, mevzuat hükümlerine, bakanlığın amaç ve politikalarına, stratejik planına uygun olarak düzenler ve yürütür. Bu amaçla, bakanlık kuruluşlarına gereken emirleri verir ve bunların uygulanmasını gözetir ve sağlar.
Müsteşar yukarıda belirtilen hizmetlerin yürütülmesinden bakana karşı sorumludur.
Bakanlıklar
Madde 16- Bakanlıklar merkez ve taşra teşkilatından oluşur. Ancak, ekli (I) sayılı cetvelde sayılan bakanlıklardan ekli (II) sayılı cetvelde gösterilenler taşra teşkilatı kuramaz.
Bakanlık merkez teşkilatı kurulmasına ilişkin esaslar
Madde 17- Bakanlıkların merkez teşkilatının kurulmasında aşağıdaki esas ve usuller uygulanır:
a) Anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimlerinin kurulması, kaldırılması, görev, yetki ve sorumlulukları kanunla düzenlenir.
b) Bağlı ve ilgili kuruluşlar eliyle yürütülen hizmetler için bakanlık merkez teşkilatında ayrıca birim kurulamaz.
c) Bakanlık merkez teşkilatında 28 inci maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde gösterilenler dışında hiyerarşik kademe teşkil edilemez. Ancak, birim ve personel sayısı dikkate alınarak bakanlıklardan sadece merkez teşkilatı bulunanlar ile müsteşarlık şeklinde kurulan bağlı kuruluşlarda en çok üç; diğer bakanlıklarda en çok beş müsteşar yardımcılığı; başkanlık ve genel müdürlük şeklinde kurulan bağlı kuruluşlarda en çok üç başkan yardımcılığı ve genel müdür yardımcılığı kadrosu ihdas edilebilir.
Bakanlık merkez teşkilatı
Madde 18- Bakanlık merkez teşkilatı, bakanlığın sorumlu olduğu hizmetlerin yürütülmesi; bu hizmetlerle ilgili politika, standart ve hedeflerin belirlenmesi; planlama, koordinasyon ve denetimin sağlanması; eğitim, izleme ve değerlendirme görevlerinin yerine getirilmesi amacıyla aşağıdaki birimlerden meydana gelecek şekilde düzenlenir:
a) Bakanlıkların hizmet ve görev alanlarına giren faaliyetlerini yürüten anahizmet birimleri,
b) Bakana ve anahizmet birimleri ile bağlı ve ilgili kuruluşlara teknik, planlama, araştırma-geliştirme, hukuki ve mali konularda yardımcı olan danışma birimleri,
c) İnsan kaynakları ve destek hizmetlerini yerine getiren yardımcı hizmet birimleri.
İçişleri, Maliye, Milli Eğitim, Sağlık ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarında, temel görev ve hizmetlerin bir gereği olarak, kurum dışı işyeri, mükellef veya üçüncü kişi ve kuruluşlar ile mahalli idarelere yönelik olmak üzere, kuruluş kanunlarında belirtilmek şartıyla anahizmet birimi şeklinde rehberlik ve denetim birimi oluşturulabilir. Hakim ve savcıların denetimi için öngörülen hükümler saklıdır.
Bakanlık anahizmet birimleri
Madde 19- Bakanlıkların sorumlu oldukları temel hizmet ve görevler, merkez teşkilatı bünyesinde kurulan anahizmet birimleri tarafından yerine getirilir.
Bakanlık danışma birimleri
Madde 20- Bakanlık merkez teşkilatında ihtiyaca göre aşağıdaki danışma birimleri kurulabilir:
a) Strateji Geliştirme Başkanlığı,
b) Hukuk Müşavirliği,
c) Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği.
Gerekli görülen hallerde 33 üncü maddede öngörülen esaslar dahilinde bakanlık müşavirliği kadrosu ihdas edilebilir.
Bağlı kuruluşların merkez teşkilatında ihtiyaca göre Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı, Hukuk Müşavirliği ile Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği kurulabilir.
Bakanlık yardımcı hizmet birimleri
Madde 21- Bakanlık merkez teşkilatında ihtiyaca göre aşağıdaki yardımcı hizmet birimleri kurulur:
a) Özel Kalem Müdürlüğü,
b) İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı,
c) Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı.
Taşra teşkilatı olan bakanlıklarda insan kaynakları birimi genel müdürlük şeklinde kurulabilir. Bağlı kuruluşların merkez teşkilatında ihtiyaca göre İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı ile Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı kurulur.
Taşra teşkilatı ve kuruluşuna ilişkin esaslar
Madde 22- Taşra teşkilatı olan bakanlıklar illerde ve hizmetin niteliği ile ihtiyaçlar dikkate alınarak ilçelerde teşkilatlanır. Bunlar, vali ve kaymakama bağlı olarak çalışır.
a) Taşra teşkilatı, görev ve hizmetin niteliğine, sosyal ve ekonomik şartlara ve nüfus durumuna göre farklı yapıda kurulabilir.
b) Bakanlıklar ile bağlı kuruluşların il ve ilçelerde, tek bir taşra teşkilatı kurmaları esastır.
c) Kamu hizmetlerinin zorunlu kıldığı hallerde, birden çok ili kapsayan alanlarda, sürekli veya geçici nitelikte, kanunla bölge teşkilatı kurulabilir. Ancak, bölge düzeyinde teşkilatlanan bakanlıklar illerde, illerde teşkilatlanan bakanlıklar ise bölge düzeyinde teşkilatlanamaz.
d) Bölge kuruluşları dışındaki taşra teşkilatı, Bakanlar Kurulu kararı ile kurulur, kaldırılır veya değiştirilir.
Yurtdışı hizmetlerinin yürütülmesi
Madde 23- Dışişleri Bakanlığı ile Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı hariç, bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşları yurtdışı teşkilatı kuramazlar. Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarından hangilerinin hangi ülkelerde yurtdışı hizmeti sunacağı Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir. Bu suretle belirlenecek kurum ve kuruluşların yurtdışı hizmetleri ilgili kurum veya kuruluş personelinin Dışişleri Bakanlığı kadrolarına belirli süreli olarak görevlendirilmesi suretiyle yürütülür. Bu görevlere Dışişleri Bakanlığı elemanları atanamaz ve görevlendirilemez.
Bağlı kuruluşlar
Madde 24- Bağlı kuruluşlar, bir bakanlığın hizmet ve görev alanına giren anahizmetlerden özel önemi bulunanları yürütmek üzere, kanunla kurulan kuruluşlardır. Başbakanlığa bağlı olanların dışında müsteşarlık şeklinde bağlı kuruluş kurulamaz.
Bağlı kuruluşlar, merkez teşkilatı ile istisnai ve zorunlu hallere münhasır olmak üzere ihtiyaca göre kurulan taşra teşkilatından oluşur. Ancak, bölge düzeyinde teşkilatlanan bağlı kuruluşlar illerde, illerde teşkilatlanan bağlı kuruluşlar bölge düzeyinde teşkilatlanamaz. Bağlı kuruluşların taşra teşkilatı kanunla kurulur.
Bağlı kuruluşların anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimleri 18 inci madde ile bakanlık merkez teşkilatına ilişkin diğer hükümler gözönünde bulundurularak hizmet özelliklerine göre kuruluş kanunlarında belirlenir. Ayrıca, bağlı kuruluşlarda temel görev ve hizmetlerin bir gereği olarak, kurum dışı işyeri, mükellef veya üçüncü kişi ve kuruluşlara yönelik olmak üzere, kuruluş kanunlarında belirtilmek şartıyla anahizmet birimi şeklinde rehberlik ve denetim birimi oluşturulabilir.
İlgili kuruluşlar
Madde 25- İlgili kuruluşlar; özel kanun veya statü ile kurulan, iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşları ile bunların müessese, ortaklık ve iştirakleri veya özel hukuki, mali ve idari statüye tabi, hizmet bakımından yerinden yönetim kuruluşlarıdır.
Bu kuruluşların görev, yetki ve sorumlulukları ile teşkilatlanmalarına ilişkin esaslar ve ilgili olduğu bakanlık, kuruluş kanunu veya statülerinde belirlenir. Müsteşarlık şeklinde ilgili kuruluş kurulamaz.
İlgili kuruluşların anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimleri, 18 inci madde ile bakanlık merkez ve bağlı kuruluşlarının teşkilatlanmasına ilişkin diğer hükümler gözönünde bulundurularak hizmet özelliklerine göre kuruluş kanunlarında veya statülerinde belirlenir.
İlişkili kuruluşlar
Madde 26- İlişkili kuruluşlar, piyasalara ilişkin düzenleyici ve denetleyici görev yapan, kamu tüzel kişiliği ile idari ve mali özerkliği haiz, özel kanunla kurulan kuruluşlardır.
Bu kuruluşların ilişkili olduğu bakanlık, kuruluş kanununda gösterilir.
Strateji Geliştirme Kurulu ve diğer sürekli kurullar
Madde 27- Bakanlıklarda, bakanlık stratejilerinin, amaç ve politikalarının belirlenmesine, bakanlık hizmet ve teşkilatının geliştirilmesine, bakanlık faaliyetlerinin performans sonuçlarının değerlendirilmesine yardımcı olmak üzere Strateji Geliştirme Kurulu oluşturulur. Kurul, bakanlık müsteşarının başkanlığında, bakanlıkların kuruluş kanunlarında belirtilen birim amirlerinden oluşur ve konu ile ilgili kişiler, kamu veya özel kuruluş ve sivil toplum örgütü temsilcileri çağrılabilir. Kurulun sekreterya hizmetleri Strateji Geliştirme Başkanlığınca yürütülür.
Ayrıca bakanlıklarda ve bağlı kuruluşlarda, görevleri ve teşekkül tarzı kuruluş kanunlarında gösterilmek kaydıyla sürekli kurullar oluşturulabilir.
Hiyerarşik kademeler ve unvanlar
Madde 28- Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşların hiyerarşik kademeleri ve unvanları; hizmetin özelliklerinden kaynaklanan farklılıklar dikkate alınmak suretiyle aşağıdaki şekilde düzenlenir:
a) Bakanlık merkez teşkilatında:
1. Müsteşarlık,
2. Genel Müdürlük, Başkanlık, Daire Başkanlığı,
3. Müdürlük.
Taşra teşkilatı olan bakanlıklarda Genel Müdürlüklere bağlı olarak daire başkanlığı kurulabilir.
b) Bağlı kuruluşlarda:
Müsteşarlık şeklindeki bağlı kuruluşlarda:
1. Müsteşarlık,
2. Genel Müdürlük, Daire Başkanlığı,
3. Müdürlük.
Başkanlık şeklindeki bağlı kuruluşlarda:
1. Başkanlık,
2. Daire Başkanlığı,
3. Müdürlük.
Genel Müdürlük şeklindeki bağlı kuruluşlarda:
1. Genel Müdürlük,
2. Daire Başkanlığı,
3. Müdürlük.
c) Taşra teşkilatı il kuruluşlarında:
1. Vali,
2. İl Müdürlüğü,
3. Şube Müdürlüğü.
d) Taşra teşkilatı ilçe kuruluşlarında:
1. Kaymakam,
2. İlçe Müdürlüğü,
3. İhtiyaç duyulan ilçelerde Şube Müdürlüğü.
e) Bölge kuruluşlarında:
1. Bölge Müdürlüğü,
2. Şube Müdürlüğü veya Başmühendislik.
Dışişleri Bakanlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ve ilişkili kuruluşlar bu maddede öngörülen hiyerarşik kademe ve unvanlara ilişkin hükümlere tabi değildir. Bunların hiyerarşik kademe ve unvanları kuruluş kanunlarında düzenlenir.
Kuruluş işlemlerinin tamamlanması
Madde 29- Bakanlık merkez, taşra ve yurtdışı teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşların kurulma işlemleri, genel hükümlere göre kadro ihdası ile tamamlanır.
İKİNCİ BÖLÜM
Danışma Birimlerinin Görev ve Yetkileri
Strateji Geliştirme Başkanlığı
Madde 30- Strateji Geliştirme Başkanlığı aşağıdaki görevleri yapar:
a) Ulusal kalkınma strateji ve politikaları, yıllık program ve hükümet programı çerçevesinde bakanlığın orta ve uzun vadeli strateji ve politikalarını belirlemek, amaçlarını oluşturmak üzere gerekli çalışmaları yapmak,
b) Bakanlığın görev alanına giren konularda performans ve kalite ölçütleri geliştirmek ve bu kapsamda verilecek diğer görevleri yerine getirmek,
c) Bakanlık bütçesini stratejik plana ve yıllık hedeflere göre hazırlamak; bakanlık faaliyetlerinin bunlara uygunluğunu izlemek ve değerlendirmek,
d) Bakanlığın yönetimi ile hizmetlerin geliştirilmesi ve performansla ilgili bilgi ve verileri toplamak, analiz etmek, yorumlamak ve yıllık faaliyet raporlarını hazırlamak,
e) Üst yönetimin iç denetime yönelik işlevinin etkililiğini ve verimliliğini artırmak için gerekli hazırlıkları yapmak,
f) Bakanlığın görev alanına giren konularda, hizmetleri etkileyecek dış faktörleri incelemek, kurum içi kapasite araştırması yapmak, hizmetlerin etkililiğini ve tatmin düzeyini analiz etmek ve genel araştırmalar yapmak,
g) Yönetim bilgi sistemlerine ilişkin hizmetleri yerine getirmek,
h) Strateji Geliştirme Kurulunun sekreterya hizmetlerini yürütmek.
Hukuk Müşavirliği
Madde 31- Hukuk Müşavirliği aşağıdaki görevleri yapar:
a) Bakan, bakanlık birimleri ve diğer bakanlıklar tarafından gönderilen kanun, tüzük ve yönetmelik tasarıları ile diğer hukuki konular hakkında görüş bildirmek,
b) Bakanlığın menfaatlerini koruyucu, anlaşmazlıkları önleyici hukuki tedbirleri zamanında almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasına yardımcı olmak,
c) 8 Ocak 1943 tarihli ve 4353 sayılı Kanun hükümlerine göre adli ve idari davalarda gerekli bilgileri hazırlamak, taraf olduğu idari davalarda bakanlığı temsil etmek veya bakanlıkça hizmet satınalma yoluyla temsil ettirilen davaları takip ve koordine etmek.
Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği
Madde 32- Bakanlıklarda, basın ve halkla ilişkilerle ilgili faaliyetleri planlamak ve bu faaliyetlerin belirlenecek usul ve ilkelere göre yürütülmesini sağlamak üzere Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği kurulabilir.
Bakanlık müşavirleri
Madde 33- Bakanlıklarda, önem ve öncelik taşıyan konularda bakanlık makamına yardımcı olmak üzere bakanlık müşavirleri bulunabilir.
Bakanlık müşavirleri bakanlık makamına bağlıdır.
Bakanlık müşavirlerinin gerekli olup olmadığı ve yirmiyi geçmeyecek şekilde sayısı kuruluş kanunlarında gösterilir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Yardımcı Hizmet Birimlerinin Görev ve Yetkileri
Özel Kalem Müdürlüğü
Madde 34- Özel Kalem Müdürlüğü; bakanın çalışma programını; resmi ve özel yazışmalarını; protokol ve tören işlerini düzenlemek, yürütmek ve bakanın vereceği diğer işleri yapmakla görevlidir.
İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı
Madde 35- İnsan Kaynakları Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Bakanlığın insan gücü politikası ve planlaması konusunda çalışmalar yapmak ve tekliflerde bulunmak,
b) Bakanlık personelinin atama, nakil, sicil, terfi, ücret, emeklilik ve benzeri özlük işlemlerini yürütmek,
c) Bakanlık teşkilatının eğitim planını hazırlamak, uygulamak ve değerlendirmek,
d) Bakanlığın görev alanına giren konularda mahalli idarelere dönük eğitim programları hazırlamak ve uygulamak,
e) Bakan ve müsteşar tarafından verilecek diğer görevleri yapmak.
Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı
Madde 36- Destek Hizmetleri Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Yapma, yaptırma, satınalma, kiralama, bakım ve onarım, arşiv, sağlık ve benzeri her türlü idari ve mali hizmetleri yürütmek,
b) Taşınır ve taşınmaz mal kayıtlarını tutmak,
c) Bakanlık sivil savunma ve seferberlik hizmetlerini planlamak ve yürütmek,
d) Bakan ve müsteşar tarafından verilecek diğer görevleri yapmak.
Bağlı ve ilgili kuruluşların danışma ve yardımcı hizmet birimleri
Madde 37- Bakanlık bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki danışma ve yardımcı hizmet birimlerinin görevleri, bakanlık merkez teşkilatındaki benzer birimlerin görevleri esas alınarak düzenlenir.
ÜÇÜNCÜ KISIM
Kamu Yönetiminde Denetim
Denetim
Madde 38- Denetim; kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyet ve işlemlerinde hataların önlenmesine yardımcı olmak, çalışanların ve kuruluşların gelişmesine, yönetim ve kontrol sistemlerinin geçerli, güvenilir ve tutarlı hale gelmesine rehberlik etmek amacıyla; hizmetlerin süreç ve sonuçlarını mevzuata, önceden belirlenmiş amaç ve hedeflere, performans ölçütlerine ve kalite standartlarına göre; tarafsız olarak analiz etmek, karşılaştırmak ve ölçmek; kanıtlara dayalı olarak değerlendirmek, elde edilen sonuçları rapor haline getirerek ilgililere duyurmaktır.
Denetimin kapsamı ve türleri
Madde 39- Kamu kurum ve kuruluşlarında iç ve dış denetim yapılır. İç denetim, hataların önlenmesi, risk ve zayıflıkların belirlenmesi, iyi uygulama örneklerinin yaygınlaştırılması, yönetim sistemlerinin ve süreçlerinin geliştirilmesi amacıyla yapılan denetimdir.
Dış denetim, kamu kurum ve kuruluşlarının hesap verme sorumluluğu çerçevesinde bütün faaliyet, karar ve işlemlerinin, kurumsal amaç, hedef ve planlara ve kanunlara uygunluk yönünden incelenmesi ve sonuçlarının değerlendirilmesidir.
Kamu kurum ve kuruluşlarının iç ve dış denetimi; hukuka uygunluk, mali denetim ve performans denetimini kapsar:
a) Hukuka uygunluk denetimi; eylem ve işlemlerin ilgili kanun, tüzük, yönetmelik ve diğer mevzuata uygunluğunun,
b) Mali denetim; gelir, gider ve mallara ilişkin hesap ve işlemlerin doğruluğunun, mali tabloların tasdikinin ve mali sistemlerin,
c) Performans denetimi; yönetimin bütün kademelerinde gerçekleştirilen faaliyet ve programların planlanması, uygulanması ve kontrolü aşamalarında ekonomikliğin, verimliliğin ve etkililiğin,
denetlenmesini ifade eder.
Denetlemeye yetkili kurumlar
Madde 40- İç denetim, kamu kurum ve kuruluşlarının kendi yöneticileri veya kurumun üst yöneticisinin görevlendireceği iç denetim elemanları tarafından yapılır.
Merkezi idareye dahil kurum ve kuruluşlarla il özel idareleri, belediyeler ve bunlara bağlı kuruluşlar ve mahalli idare birliklerinin dış denetimi kanunla belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde Sayıştay tarafından yapılır veya yaptırılır, sorumluların hesap ve işlemleri kesin hükme bağlanır. Bu amaçla Sayıştayın teşkilat yapısı içinde özel ihtisas daireleri oluşturabileceği gibi, bölge düzeyinde birimler kurulabilir.
Köyler ile köylerin kendi aralarında kurdukları birlikler, mülki idare amirleri eliyle denetlenir.
Bilgi edinme hakkı ve saydamlık
Madde 41- Gerçek ve tüzel kişiler, kanunla belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bilgi edinme hakkına sahiptir. Kamu kurum ve kuruluşları, gerçek ve tüzel kişilerin talep etmeleri halinde, istenen bilgi ve belgeleri kanunda belirtilen istisnalar dışında vermekle yükümlüdür.
Kamu kurum ve kuruluşları, görev ve hizmet alanlarına giren konulardaki temel nitelikli karar ve işlemlerini, mal ve hizmet alımlarını, satımlarını, projelerini ve yıllık faaliyet raporlarını bilgi iletişim teknolojilerini de kullanmak suretiyle kamuoyunun bilgisine sunarlar.
Kesinleşen faaliyet ve denetim raporları uygun vasıtalarla kamuoyunun incelemesine açık hale getirilir. Mahalli idarelerde bu raporlar meclislerinin ilk toplantısında üyelerin bilgisine de sunulur.
Mahalli idareler halk denetçisi
Madde 42- Her ilde, mahalli idareler ve bunlara bağlı kuruluşlar ile bu idareler tarafından kurulan birlik ve işletmelerin, kurum dışı gerçek ve tüzel kişilerle ilgili işlem ve eylemlerinden kaynaklanan anlaşmazlıkların çözümüne yardımcı olmak üzere bir halk denetçisi seçilir.
Halk denetçisi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) fıkrasının 1, 4, 5, 6 ve 7 nci bentlerinde belirtilen şartları taşıyan; hukuk, iktisat, işletme, maliye, kamu yönetimi, çalışma ekonomisi alanlarında en az dört yıllık yükseköğretim kurumlarından mezun veya bu alanlarda lisansüstü derecesi olan ve en az on yıl mesleki tecrübe sahibi, toplumda saygınlığı bulunan kişiler arasından beş yıl süre ile görev yapmak üzere il genel meclisinin üçte iki çoğunluğunun kararı ile seçilir. İlk iki turda üçte iki çoğunluk sağlanamazsa, üçüncü turda salt çoğunlukla seçim sonuçlandırılır. Halk denetçiliğine kişiler kendileri aday olabileceği gibi, il genel meclisi üyelerinin beşte biri tarafından da aday gösterilebilir.
Halk denetçisi, asliye hukuk mahkemesinde görevinin devamı süresince işlerini tam bir dikkat, dürüstlük ve tarafsızlık ile yürüteceğine, kanun hükümlerine aykırı hareket etmeyeceğine dair yemin ederek görevine başlar. Yemin için yapılan başvuru mahkemece acele işlerden sayılır.
Halk denetçisi, görevini engelleyen fiziki ve psikolojik bir rahatsızlığı, görevi gereği edindiği kişisel bilgi ve sırları açıklaması, halk denetçisi olma şartlarını taşımadığının anlaşılması veya sonradan kaybetmesi sebepleriyle il genel meclisinin salt çoğunluğunun kararı ve valinin mütalaası üzerine Danıştay kararı ile görevinden alınabilir. Bu şekilde boşalan halk denetçiliğine, kalan süreyi tamamlamak üzere yenisi seçilir.
Halk denetçisi, görevinin devamı süresince, herhangi bir kamu kuruluşunda veya özel kuruluşta ücretli bir işte çalışamaz. Kamu görevlileri arasından seçilen halk denetçisi, bu süre için kurumundan izinli sayılır. Bu şekilde seçilen halk denetçilerinin kadroları ve tabi olduğu sosyal güvenlik kurumu ile ilişkileri devam eder, ancak bunların ve diğer halk denetçilerinin daha önce tabi oldukları sosyal güvenlik kurumlarına ödenmesi gereken primleri kendileri tarafından yatırılır.
Halk denetçisinin bürosu ve iş yükü ile orantılı sayıda personel il özel idaresi tarafından sağlanır. Halk denetçisine, il nüfusu 500.000’e kadar olan illerde 50.000; 500.001-1.000.000 olan illerde 60.000; 1.000.001-2.000.000 olan illerde 70.000 ve 2.000.001’den fazla olan illerde 80.000 gösterge rakamının Devlet memurları için belirlenen aylık katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık brüt ödenek verilir. Halk denetçisi gördüğü hizmet nedeniyle talep sahiplerinden hiçbir şekilde ücret veya başka bir karşılık alamaz.
Halk denetçisi, birinci fıkrada sayılan kuruluşların gerçek ve tüzel kişileri ilgilendiren işlem ve eylemlerine karşı menfaati ihlal edilenler tarafından yapılacak başvuru üzerine, gerekli bilgi ve belgeleri inceleyerek, gerektiğinde tarafları dinleyerek, kırkbeş gün içinde kararını verir. Kararı, ilgili idareye ve talep sahibine bildirir. İlgili idare halk denetçisinin verdiği karara karşı tutumunu en geç on gün içinde açıklar. İdare, halk denetçisinin tavsiyesini uygun bulmazsa görüşünü gerekçelendirmek zorundadır. Halk denetçisinin raporları kamuoyuna açıktır.
İlgili kurum ve kuruluşlar, halk denetçisi tarafından istenen bilgi ve belgeler ile soruların cevaplarını en geç bir hafta içinde vermek zorundadır.
Konusu açık olmayan, somut iddia içermeyen, halk denetçisinin yetki alanına girmeyen veya dava konusu yapıldığı anlaşılan başvurular işleme konulmaz. Halk denetçisi incelemesi sırasında, teknik hususlarda bedeli il özel idare bütçesinden karşılanmak suretiyle her türlü uzmandan yararlanabilir.
Menfaati ihlal edilen gerçek veya tüzel kişiler, işlem ve eylemden haberdar olduktan sonra veya yaptıkları başvuruya süresi içinde cevap verilmemesi üzerine otuz gün içerisinde halk denetçisine başvurabilirler. Halk denetçisine başvuru süresi, eylem ve işlemin tekemmül tarihinden itibaren altı ayı geçemez.
Dava açma süresi içinde halk denetçisine yapılan başvuru, dava açma süresini durdurur. Halk denetçisinin tavsiye kararının verilen süre içinde yerine getirilmemesi veya başvuru sahibini tatmin etmemesi halinde, kararda belirtilen sürenin bitiş tarihinden itibaren, talep sahibinin dava açma süresi yeniden işlemeye başlar. Dava konusu edilmiş veya üçüncü kişilere dönük karar ve işlemler sebebiyle halk denetçisine başvurulamaz. Halk denetçisine başvuru, idari yargıya müracaat hakkının önşartı değildir.
Halk denetçisi, incelemesi nedeniyle elde ettiği kişilere ait bilgilerin gizliliğinin korunmasından sorumludur. Halk denetçisi tarafından alınan tavsiye kararları arşivlenir. Halk denetçisi, her yıl Ocak ayında, bir önceki yılda verdiği tavsiye kararları ile ilgili genel değerlendirme raporunu il genel meclisinin bilgisine sunar.
DÖRDÜNCÜ KISIM
Çeşitli ve Geçici Hükümler
BİRİNCİ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Yöneticilerin sorumlulukları
Madde 43- Bu Kanun kapsamındaki kurum ve kuruluşların her kademedeki yöneticileri, görevlerini mevzuata, stratejik plan ve programlara, performans ölçütlerine ve hizmet kalite standartlarına uygun olarak yürütmekten üst kademelere karşı sorumludur.
İdari düzenleme yetkisi
Madde 44- Bakanlıklar ile kamu tüzel kişileri, önceden kanunla düzenlenmeyen konularda ve kanun hükümlerine aykırı şekilde idari düzenleme yapamazlar.
Yetki devri
Madde 45- Bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşların üst düzey yöneticileri, valiler, kaymakamlar ve belediye başkanları, sınırlarını açıkça belirtmek ve yazılı olmak şartıyla yetkilerinden bir kısmını astlarına devredebilir. Yetki devri, uygun araçlarla ilgililere duyurulur.
İnsan kaynakları yönetimi
Madde 46- Kamu hizmetleri memurlar, tam zamanlı veya kısmi zamanlı çalışan diğer kamu görevlileri ve işçiler eliyle yürütülür.
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin işe alınmaları ve görevde yükselmeleri ehliyete dayalı seçme sınavı ve liyakat esasına göre yapılır.
Diğer kamu görevlileri ile işçilerden tam zamanlı veya kısmi zamanlı olarak ve kadro şartına bağlı olmaksızın sözleşmeli statüde istihdam edileceklerin sözleşmelerinde, ilgili personelin görevleri, hak ve yükümlülükleri ile performans ölçütleri yer alır.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri, performans ölçütlerine göre değerlendirilir ve ödüllendirilir.
Hükümetin görevi sona erdiğinde, Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarı hariç müsteşarlar ile başkanlık ve genel müdürlük şeklinde kurulan bağlı ve ilgili kuruluşlarda kendi genel kurullarının seçimiyle gelenler dışındaki başkan veya genel müdürlerin görevi kendiliğinden sona ermiş sayılır. Ancak bu görevlere yeni bir atama ya da görevlendirme yapılıncaya kadar bu kişiler görevlerine devam ederler. Bu şekilde görevi sona erenlerden başka bir göreve atanmayanlar, özlük hakları saklı kalmak üzere, kadro şartı aranmaksızın bakanlık müşaviri olarak atanırlar.
Merkezi idarede 2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanun hükümleri dışında kalan memurların atamaları bakan tarafından yapılır. Bakan bu yetkisini alt kademelere devredebilir. Bağlı ve ilgili kuruluşların kuruluş kanunlarındaki atamaya ilişkin özel hükümler saklıdır.
Merkezi idarenin kadro ihdas, iptal ve değişikliği ile kadrolara ilişkin diğer hususlar genel hükümlere tabidir.
Başka kurumlarda personel görevlendirme
Madde 47- Bakanlıklarda bakanın, il özel idarelerinde valinin, belediyelerde ise belediye başkanının talebi ve ilgilinin ve kurumunun muvafakatı üzerine, merkezi idare personelinden memur statüsünde olanlar mahalli idarelerin yönetici kadrolarında veya bakanlıklarda geçici olarak görevlendirilebilir. Bu personel, kurumundan izinli sayılır ve asıl kadrosuyla ilgisi devam eder. Bunların terfileri başkaca bir işleme gerek kalmaksızın kurumlarınca yapılır. Bu hükme göre görevlendirilenler, görev sürelerince, görevlendirmeye ilişkin belgede belirtilmek kaydıyla mali ve sosyal haklarını görevlendirildikleri kurumdan alabileceği gibi, kadrolarının bulunduğu kurumdan da alabilirler.
Saklı tutulan hükümler
Madde 48- Bu Kanunun, 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi hariç olmak üzere İkinci Kısmındaki hükümler, 46 ncı maddesinin beşinci fıkrası dışındaki hükümler ile 47 nci maddesi hükümleri Milli Savunma Bakanlığı hakkında uygulanmaz.
Kaldırılan hükümler ve kuruluşlar
Madde 49- 27/9/1984 tarihli ve 3046 sayılı Kanun, 24/10/1960 tarihli ve 108 sayılı Savunma Sekreterlikleri Kurulmasına Dair Kanun ile 24/6/1983 tarihli ve 72 sayılı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname yürürlükten kaldırılmıştır.
9/5/1985 tarihli ve 3202 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunla kurulan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kaldırılmıştır.
Dışişleri Bakanlığı ile Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı hariç bakanlıkların ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yurtdışı teşkilatı kaldırılmış ve yurtdışı kadroları iptal edilmiştir.
Bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşlar ve bu Kanun kapsamına giren diğer kamu kurum ve kuruluşlarının kuruluş ve görevlerine ilişkin kanunların ve kanun hükmünde kararnamelerin bu Kanun hükümlerine aykırı hükümleri uygulanmaz.
İKİNCİ BÖLÜM
Geçici ve Son Hükümler
Geçici Madde 1- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte;
a) Sağlık Bakanlığı taşra teşkilatının görev ve yetkileri, eğitim hastaneleri hariç, sağlık evi, sağlık ocağı, sağlık merkezi, dispanser ile hastaneler araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli il özel idarelerine,
b) Kültür ve Turizm Bakanlığı taşra teşkilatının görev ve yetkileri, ulusal nitelik taşımayan kütüphane ve müzeler ile halk kütüphaneleri, kültür merkezleri bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli belediye sınırları içinde belediyelere, belediye sınırları dışında il özel idarelerine, ören yerleri ise il özel idarelerine,
c) Çevre ve Orman Bakanlığı taşra teşkilatının görev ve yetkileri ile fidanlıklar, piknik yerleri, dinlenme ve benzeri tesisler, bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli belediye sınırları içinde belediyelere; belediye sınırları dışında bulunan bu gibi tesis ve yerler ile milli parklar il özel idarelerine,
d) Tarım ve Köyişleri Bakanlığı taşra teşkilatının görev ve yetkileri, ulusal veya bölgesel düzeyde faaliyet gösteren araştırma enstitüleri ve laboratuvarlar hariç enstitü ve laboratuvarları ile üretme istasyonları bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli il özel idarelerine,
e) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü taşra teşkilatının görev ve yetkileri ile huzurevi, çocuk yuvası, kreş gibi tesisler, bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve boçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli belediye sınırları içinde belediyelere, belediye sınırları dışında il özel idarelerine,
f) Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü taşra teşkilatının görev ve yetkileri ile spor sahaları, spor salonları, stadyumlar ve diğer spor tesisleri bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli belediye sınırları içinde belediyelere, belediye sınırları dışında il özel idarelerine,
g) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı taşra teşkilatının görev ve yetkileri ile bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli il özel idarelerine,
devredilmiştir.
Birinci fıkranın (b) , (c) , (d) ve (f) bentlerinde belediyelere devredilen bina, araç, gereç, personel, taşınır ve taşınmaz mallar ile alacak ve borçların, büyükşehir belediyesi bulunan yerlerde paylaşımı özel kanununda belirtilen hükümlere tabidir.
Birinci fıkranın (a) bendinde il özel idarelerine devredilen sağlık evi, sağlık ocağı, sağlık merkezi ve dispanser gibi koruyucu sağlık hizmeti veren tesisler il özel idarelerince Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen esas ve usullere göre bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli belediyelere devredilebilir.
Birinci fıkranın (d) bendinde il özel idarelerine devri öngörülen enstitü ve laboratuvarlar Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından belirlenen esas ve usullere göre bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli görev alanına göre üniversitelere, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına veya belediyelere devredilebilir. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına devir halinde personelin devri isteklerine bağlıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı dışındaki bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı sağlık, tarım, adalet, tapu kadastro ve Anadolu meteoroloji meslek liseleri bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları ile bunlara ait bütçe ödenekleri Milli Eğitim Bakanlığına devredilmiştir. Bu fıkrada öngörülen devir işlemleri ile bu okulların personelinden devredilecek olanlara ait işlemler Milli Eğitim Bakanlığı ile ilgili bakanlık veya kuruluşlar arasında yapılacak protokollere göre 2003-2004 öğretim yılı sonunda tamamlanır.
Devir ve tasfiye, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığı ile ilgisine göre bu maddede belirtilen bakanlıklar tarafından birlikte hazırlanarak Bakanlar Kurulu tarafından yürürlüğe konulacak esas ve usullere göre birinci fıkranın (a) bendi dışında en geç bir yıl içinde gerçekleştirilir. Ancak, atanacak personel ile devredilecek taşınır ve taşınmaz mallar, ilgili mahalli idarelerin ihtiyacı dikkate alınarak belirlenir. Birinci fıkranın (a) bendinde belirtilen kadroların dışındaki unsurların devri bir yıl içinde, kadroların ve taşra teşkilatının bunlara ilişkin görev ve yetkilerinin devri ise Maliye Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığı ve Sağlık Bakanlığı tarafından birlikte hazırlanarak Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulacak esaslara göre kademeli olarak beş yıl içinde yapılır. Bu süre içerisinde devredilmeyen kadrolara ait atamalar Sağlık Bakanlığı tarafından yapılmaya devam edilir.
Geçici Madde 2- Kaldırılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri; araç, gereç, her türlü taşınır ve taşınmaz malları, bunlara ait ödeneklerle birlikte İstanbul dışında il özel idarelerine; İstanbul ilinde ise bu hizmetleri il hudutları dahilinde yapmak üzere İstanbul Büyükşehir Belediyesine devredilmiştir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü merkez teşkilatı personeli Tarım ve Köyişleri Bakanlığına, İstanbul dışındaki taşra teşkilatı personeli bulundukları illerdeki il özel idarelerine, İstanbul’da ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına kadro ve pozisyonları ile birlikte devredilmiş ve bunlar da başkaca bir işleme gerek kalmaksızın bu kadro ve pozisyonlara atanmış sayılır.
3202 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda geçen “Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü” ibareleri İstanbul ilinde “İstanbul Büyükşehir Belediyesi”, İstanbul dışında ise “il özel idaresi” olarak uygulanır.
Birinci fıkrada belirtilen tasfiye ve devir işlemleri Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek esas ve usullere göre altı ay içinde gerçekleştirilir.
Geçici Madde 3- Yüksek Denetleme Kurulunun personeli, araç, gereç, her türlü taşınır ve taşımaz malları ve bütçesi Sayıştaya devredilmiştir.
Yüksek Denetleme Kurulunda çalışanlardan; başkan ve üyeler başka bir işleme gerek kalmaksızın ve kadro şartı aranmaksızın, birinci sınıfa ayrılmış, birinci sınıfa ayrıldıktan sonra altı yılını tamamlamış ve birinci sınıfa ayrılma niteliklerini kaybetmemiş Sayıştay uzman denetçisi; başdenetçi, denetçi ve denetçi yardımcıları da kazanılmış hak aylık derecelerine uygun Sayıştay uzman denetçisi, Sayıştay başdenetçisi, Sayıştay denetçisi ve Sayıştay denetçi yardımcısı kadrolarına atanmış sayılır. Sayıştay uzman denetçiliğine atanmış sayılan başdenetçi ve denetçilerin birinci sınıfa ayrılmalarına ve uygulamaya ilişkin hususlar 832 sayılı Sayıştay Kanunu çerçevesinde Sayıştay Genel Kurulunca belirlenir. Diğer personel ise Sayıştay Başkanınca kadro şartı aranmaksızın durumlarına uygun kadrolara atanır. Devirle ilgili bütün işlemler Sayıştay Başkanınca yerine getirilir.
Yapılan atamalar sonucu, kaldırılan Yüksek Denetleme Kurulunun her statüdeki mensuplarına, devir tarihindeki kadro ve pozisyonlarına ait aylık, ücret, ek ödeme, ikramiye ve benzeri adlar altında yapılmakta olan ödemelerin net tutarının, Sayıştay mevzuatına göre hak edecekleri aylık ücret, ek ödeme, ikramiye ve benzeri adlar altında yapılmakta olan ödemelerin net tutarından fazla olması halinde aradaki fark giderilinceye kadar herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın tazminat olarak ödenir.
Mülga 72 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin kapsamına giren kuruluşların denetimleri ile halen Yüksek Denetleme Kurulu tarafından yürütülen denetimler, Sayıştay Kanununda yapılacak düzenlemeye kadar bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre Sayıştay tarafından sonuçlandırılır.
8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 2/4/1987 tarihli ve 3346 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri İle Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ve diğer kanunlarda Yüksek Denetleme Kuruluna yapılan atıflar Sayıştaya yapılmış sayılır.
Geçici Madde 4- 23 üncü maddede öngörülen Bakanlar Kurulu kararı üç ay içinde çıkarılır. 23 üncü maddede sözü edilen bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yurtdışı teşkilatı bu kararnameye göre yapılacak görevlendirmelerin tamamlanmasına kadar görevlerine devam ederler.
Geçici Madde 5- Bu Kanun kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşlarının kuruluş ve görevlerine ilişkin kanun, kanun hükmünde kararname ve diğer mevzuatlarında bu Kanunda belirtilen ilkeler doğrultusunda gerekli değişiklikler bir yıl içinde yapılır.
Geçici Madde 6- 5 inci maddenin (l) bendine aykırı mal ve hizmet üretimi yapan birimler iki yıl içinde tasfiye edilir.
Geçici Madde 7- Bu Kanun uyarınca bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşların kuruluş kanunlarında yapılacak düzenlemeler nedeniyle kadro unvanı ve derecesi değişen veya kaldırılanların eski kadrolarına ait aylık, ek gösterge ve her türlü zam ve tazminat hakları, yeni görevlerinde kaldıkları sürece, şahıslarına bağlı olarak saklı tutulur.
Geçici Madde 8- Bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşların teşkilatı, bu Kanun esaslarına göre yeniden düzenleninceye ve bu düzenleme uyarınca genel hükümlere göre yeni kadrolar tespit ve ihdas edilinceye kadar bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte mevcut olan kadroların kullanımına devam olunur.
Geçici Madde 9- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde Başbakanlık ve bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşlarda mevcut kadrolarda artış yapılmamak kaydıyla 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname esaslarına göre sınıf, unvan ve derece değişikliği yapılabilir.
Yürürlük
Madde 50- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde 51- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
(I) SAYILI CETVEL
BAKANLIKLAR
1. Adalet Bakanlığı,
2. Milli Savunma Bakanlığı,
3. İçişleri Bakanlığı,
4. Dışişleri Bakanlığı,
5. Maliye Bakanlığı,
6. Milli Eğitim Bakanlığı,
7. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı,
8. Sağlık Bakanlığı,
9. Ulaştırma Bakanlığı,
10. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
11. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
12. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
13. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
14. Kültür ve Turizm Bakanlığı,
15. Çevre ve Orman Bakanlığı.
(II) SAYILI CETVEL
TAŞRA TEŞKİLATI OLMAYAN BAKANLIKLAR
1. Dışişleri Bakanlığı,
2. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı,
3. Sağlık Bakanlığı,
4. Ulaştırma Bakanlığı,
5. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
6. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
7. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
8. Kültür ve Turizm Bakanlığı,
9. Çevre ve Orman Bakanlığı.
bugün Türkiyede gerçekten 'din kültürü ve ahlak bilgisi' öğretilse gerekli ve zorunlu olmasını düşünüyorum.Ancak bugün okullardaki 'din kültürü ve ahlak bilgisi' kitaplarında %90 ağırlıkla 'İslam ve tarihi' okutulmaktadır.Bence okutulması zorunlu olan şey 'DİNLER TARİHİ VE TÜM DİNLER' dir.Tüm dinlerin çıkış noktaları, toplumlara etkileri, sanata etkileri öğretilmelidir.Her dine eşit ağırlıkta yer verilmelidir.
herkesin ama herkesin dinler tarihini, gelişimini, toplumlara olan etkisini iyi incelemesi gerekir.Okullara zorunlu geniş kapsamlı ve her dine eşit yer veren 'Dinler tarihi' dersleri konulmalıdır...
İlk Mebus(milletvekili) ların istatistik bilgilerine bakarsanız son derece şaşırtıcı şeylerle karşılaşırsınız.
Mebuslar içinde mesleki oranlar kısmen şöyle idi:
Memur: % 27
Eşraf: % 14
Serbest Meslek sahibi: % 13
Asker: % 13
Din adamı: % 11
İlk Meclis kimsenin tahmin edemeyeceği kadar entelektüel yönü güçlü mebuslardan oluşuyordu.
Tüm mebusların yüzde 25'i bir üniversite bitirmiş, bir çoğu bu ayarda medreselerden mezun olmuştu.
Mebusların neredeyse % 60'ı yabancı dil biliyordu. Bunların yarısı da birden fazla dil biliyordu.
O zamanki eğitim durumu göz önüne alındığında Meclis'in son derece yüksek bir entelektüel seviyesinin olduğu görülür
istanbul'un işgalinden üç gün sonra, Atatürk ünlü 19 mart 1920 tarihli bildiriyi yayımladı. bildiride, 'olağanüstü yetkiler taşıyan bir meclisin ankara'da toplanacağı, meclis'e katılacak üyelerin nasıl seçilecekleri, seçilerin en geç onbeş gün içinde yapılması gereği, kesin ve kararlı ifadelerle yer alıyordu.
Ayrıca, dağılan meclis-i mebusan'ın üyeleri de Ankara'daki meclis'e katılabileceklerdi.
Türkiye cumhuriyeti'nin kuruluş temelleri Ankara'daki bu ilk tarihi binada atıldı. Birinci meclis binası, ulusal kurtuluş savaşı'nın yönetim yeri olarak pek çok tartışma ve millî kararlara sahne oldu: bu yapı bugün kurtuluş savaşı müzesi olarak, ilk yılların anılarını sergiliyor.
illerde seçilen temsilciler ve meclis-i mebusan'ın bir kısım üyeleri Ankara'ya geldiler.
Ankara'nın o günkü şartları içinde meclis'in toplanabileceği elverişli bir bina yok gibiydi. sonunda, ikinci meşrutiyet döneminde, ittihat ve terakki cemiyeti kulübü olarak yapılmış tek katlı bir bina uygun görüldü. eksik kalmış yapı tamamlandı, okullardan toplanan ve halkın katkısıyla sağlanan eşyalarla donatıldı.
Hazırlıklar tamamlanınca, Atatürk 21 nisan'da yayınladığı ikinci bir bildiri ile, meclis'in 23 nisan günü toplanacağını ve açılış töreninin nasıl yapılacağını duyurdu.
23 nisan 1920 cuma sabahı erken saatlerde, ankara'da bulunan herkes meclis binası çevresinde toplandı. halk, kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi. hacı bayram camii'nde kılınan öğle namazından sonra, meclis binası girişinde gözleri yaşartan muhteşem bir tören yapıldı. saat 13.45'de, ankara'ya gelebilen 115 milletvekili meclis salonunda toplandı.
Parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif bey (1845) , başkanlık kürsüsüne çıktı
ve aşağıdaki konuşmayı yaparak Meclis'in ilk toplantısını açtı:
'Burada bulunan saygıdeğer insanlar,
istanbul'un geçici kaydiyle yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile Halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. ancak Tam Bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlıyarak yüksek meclisimizi meydana getirmiştir.
Bu yüksek meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış Tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum. '
bu açış konuşmasında, millî egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da 'Büyük Millet Meclisi' olarak konulmuştu. bu ad herkesçe benimsedi. daha sonra atatürk'ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 şubat 1921 tarihli bakanlar kurulu kararnamesinde de yazılı olarak, 'türkiye büyük millet meclisi' (tbmm) adı kalıcılık kazandı.
TBMM, 24 nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşa'yı başkanlığa seçti. Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan TBMM'nin başkanlığını cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 ekim 1923 tarihine kadar sürdürdü.
TBMM, açılışından iki gün sonra, sadece yasama değil, yürütme gücüne de sahip olacak hukukî ve siyasî yapısını düzenleme çalışmalarına başladı. bu düzenlemeler, TBMM'nin tam bir güçler birliği ilkesini benimsediğini göstermişti.
2 mayıs 1920'de bakanlar kurulunun seçilmesi hakkındaki yasa çıkarıldı. 11 bakandan oluşan 'meclis hükümeti', 5 mayıs'da TBMM başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında ilk toplantısını yaptı.
TBMMnin açılışı ile birlikte, millî egemenliğe dayalı yeni türk devleti doğmuş oluyordu. birinci TBMM'nin iki temel hedefi, kesin zaferi kazanmak ve yeni devletin otoritesini güçlendirmek, kalıcılığını gerçekleştirmekti. öncelikle, ülke topraklarının yabancı işgalinden kurtarılması gerekiyordu....
Hangi Atatürk kitabı,
Ataturkun gercek fikirlerini ve fikirlerinin kronolojik yapisini anlamak isteyen, 1920lerden 1930lara kadar cesitli sebeplerle soyledikleriyle, yaptiklarini nasil dahice onceden planladigini ve yeri geldikce birer birer basariyla uyguladiğini gozler onune seren; devrimden(1923) sonra arkadan gelen insanlarin (inönü, bayar, menderes) nasil devrim karsiti ve alt oyucu eylemler icinde bulunduğu savini ortaya koyan, ataturkun Fransiz ihtilalinden buyuk olcude etkilenmis bir cesit jacobin oldugunu iddia eden ve lenin ile ataturku bir cok anlamda birbirine baglayan bir eserdir.
yararlidir, sagci, solcu, Şeriatci, terörist herkesin okumasinda buyuk faydalar olan bir tarihsel gercekler silsilesidir.
Thomas More’un Ütopyası:
Thomas More’un “Ütopya”sı, roman sanatının henüz ortaya çıkmadığı o tarihlerde, bir anlatı metni olarak kurgulanmıştır ve Kolomb’un keşiflerinin etkisiyle yazılmış ilk kurgusal metin olması nedeniyle de ilginçtir. Ütopya, Güney yarım küresinde bir adadır. Hikaye, bu adada yaşamış bir gemicinin, ada halkının kurduğu düzeninin mükemmelliğini Avrupa’ya tanıtması biçiminde sürer. Böylece More, hem İngiltere’deki iktidarın mutlak olamayacağını belirtir, hem de olması gerekenleri işaret eder. Siyasi ve ekonomik hayatı yeniden kurgular.
“Ütopya”, devletin ilk mimari tasarım olarak da ilgiye değer; Bu ada devletinde, hepsi aynı plana sahip 54 kent var ve sadece başkentin planları değişik. Bütün cadde genişlikleri aynı (10 metre kadar) . Herkesin evi aynı stilde. Evlerde bir sokak bir de bahçe kapısı var ve kilit yok. Herkes istediği eve girebilir, damlar da düzdür. Sahiplik duygusu olmasın diye 10 yılda bir ev değiştirilir. Köylerde her biri 40 kişiyi barındıran çiftlikler bulunur ve şimdi More’nun eşitliğinin sınırına geliyoruz, bu 40 kişiden ikisi köle! Her çiftlik yaşlı ve bilge olan bir kadın ve bir erkek tarafından yönetiliyor. Evlerin bile bu denli aynı olduğu adada elbette kılık ve kıyafet de belirlenmiş, herkes daha doğrusu her kategori yaz kış aynı türde giyiniyor. Bir giysi yedi yıl dayanacaktır. Çalışma sonunda giyilen yün harmaniyeler(pelerin) de aynıdır ve doğal yün rengindedir.
Tanıtımı More’un cümleleri ile sürdürürsek; “bizim toplumumuzda kadınlar, rahipler, hizmetçiler, dilenciler çoğunluk yararlı bir iş yapmaz. Zenginlerin varlığı dolayısıyla da gereksiz lüksler için çok emek harcanır. Ütopya cumhuriyetinde bunların önüne geçileceğinden çalışma 6 saat olarak belirlenmiştir. Eğer artık değer ortaya çıkarsa, günlük çalışma saati kısıtlanır. Aile ataerkildir. Evlenen oğul babasıyla oturur. Eve sığmazsa yeni bir eve aktarılınır. Kentler büyürse yeni bir kent kurulur. Hayvanların öldürülmesi, özgür yurttaşlar zalimliği öğrenmesin diye kölelere havale edilir. Yemek kamuya ait salonlarda yenir ve buradaki ayak işlerini de köleler görür. Evlenirken hem erkeğin hem kadının bakir olması esastır. Demirin olmadığı adada bunu sağlamak için dış ticaret yapılır. Savaş zaferleri ile övünülmez, ancak zorunluluk halinde savaşa girilir ve mümkünse paralı askerler tutulur. Altın ve gümüş birikimi savaş için yapılır. Gündelik hayatta ise altın ve gümüş oturak ya da hayvan zinciri olarak kullanılır ki nefret edilsinler. Mutluluğu zevkte bulan bir ahlak ve çilecilikten uzak bir dinsel tutum söz konusu. Kadınlar da rahip olabilir, rahipler onurlandırılır ama toplumda güç sahibi de değillerdir. Tanrıya inanmayanlar yurttaş sayılmaz ve siyasal yaşantıya katılmazlar ama hiçbir bakımdan rahatsız edilmezler.
Görülüyor ki More’un ütopyası şaşırtıcı ölçüde liberal ve o ana dek Hıristiyan dünyasında görülmedik derecede laiktir. Komünizm tasarısı ise pek önemli değil, çünkü ondan ne anlaşıldığı belirsiz; üstelik bu tarz bir komünizm pek çok dinin söyleminde de fark edilir. Mesela, Müslümanlığın cennet tasarımını bile göz önüne getirirsek, mülkiyet ilişkilerinden söz edilmeyen eşitlikçi bir yaşantı algılarız. Buradaki liberal düşünceler; savaş, dinsel hoşgörü, yumuşak cezalar, hayvanların öldürülmesine karşı duyulan irkilti incelendiğinde ortaya çıkıyor. Sanki kendi geleceğini okumuşçasına, More, “Ütopya”sına, hırsızlığa ölüm cezası verilmesini eleştiren bir kanıtla başlar.
Her ütopya, kendi çağının toplumsal koşullarının bir eleştirisi niteliğini barındırır. Dinsel bir inançla, yaşanan kötülüklerden, Hıristiyanlığın başlangıcındaki eşitlikçi görüşlerle arınılacağı öğretisine inanan Thomas More, siyasi iktidarın tek elde toplanmasına ve sınıfsal imtiyazlara karşı çıkan bir metin yazmıştır. Ne var ki, ilk bakışta eşitlikçi görünen bu ütopyanın da altını kazıyınca, bir çok ütopyada olduğu gibi, bireyi yok sayan ve tek tipleştirici bir toplum mühendisliği ile karşılaşırız. Toplumda farklılığa yer yokmuş gibi görünür, ama yönetimle ilgili kişiler bilgililer arasından seçilir. Yani ütopik de olsa, bilginin topluma yayılacağı düşüncesi öne sürülmez. Buradan, soylu kesimin yoksul halkı ne denli küçümsediği çıkarılabilir. Toplumun en hümanist ve aydın insanları bile, toplum tasarılarında sınıf farklılıklarını bir biçimde ortaya koyuyorlar. Ancak, 1518 yılında yazılmış bu metni kendi dönemindeki düşünceler, yasalar ve inançlar eşliğinde değerlendirmek gerekir. Buradaki tek tipleştirmedeki abartı, dönemin soylularının debdebesi ve toplumun büyük yoksulluğuna bir tepkidir mesela.
Thomas More’dan sonra da bir çok ütopya yazıldı. Hatta, kimilerine göre Marx’ın komünizmi de bir ütopyaydı. Ütopya yazımının seçkinciliğine karşı anti-ütopyalar da üretildi. Ama, yapısı ne olursa olsun, “toplumsal ütopya, yoksul sınıfların ayrıcalıklı sınıflara ya da düşünen insanın varolan düzene karşı duyduğu hınçla başlar ama onu aşarak yeni toplum modelini çizer; yeni toplumun varlığını geçmişte ya da gelecek içinde, boşlukta bir yere yerleştirir, zamansa belirsizdir. Bu yeni toplum varolanın negatifidir. Bu düşünce çağının insanlarını devrimci eyleme çağırmamakla birlikte, mutluluk arayışı içinde, kurulu düzenin yıkılması için çalışır ve ara sıra yolunu şaşırmış olsa da her zaman bir değişiklik gereğini dile getirir”.
1.3. 1739 SAYILI MİLLİ EĞİTİM TEMEL YASASI
Milli Eğitim Temel Yasası’nda;
Türk Milli Eğitim Sisteminin genel ve özel amaçları,
Temel ilkeleri,
Eğitim sisteminin genel yapısı, her derece ve türdeki kurum ve kuruluşları,
Öğretmenlik mesleği,
Okul bina tesisleri,
Eğitim araç ve gereçleri,
Eğitim ve öğretim alanındaki görev ve sorumluluklar
yer almaktadır. Bu yasaya göre; Türk Millî Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün bireylerini;
1. Atatürk ilke ve devrimlerine Anayasa’da ifade edilen Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk milletinin milli, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;
2. Beden, zihin, ahlâk, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe, karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek;
3. İlgi, yeti ve yetenekleri doğrultusunda geliştirmek gerekli bilgi, beceri, davranış ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırma yoluyla hayata hazırlamak, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamaktır.
Böylece, bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan millî birlik ve bütünlük içinde iktisadî, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek, hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmak hedeflenmektedir.
Sosyalizm kelimesi ilk kez İtalya’da 1803’de (“socialismo”) , ardından İngiltere’de 1822’de (“socialism”) , onun ardından Fransa’da 1831’de kullanıldı. İtalya ve İngiltere’de sosyalizm, liberalizmin karşıtı, Fransa’da ise bireyciliğin karşıtı olarak ilk ifadesini buldu. Sosyalizm kavramını Fransa’da ilk kez kullanan Pierre Leroux, 1834’de 'Bireycilik ve Sosyalizm Üzerine' adlı bir broşür yayımladı.
kendisi ateistken yeni bir din yaratmış olmaktan hoşnutsuz kalmış olacak ki marx, 'ben marxist değilim', ve hatta orjinal şekliyle 'je ne suis pas un marxist' demiş bi insandır. komünist manifesto'yu hatmedenler marx'ın bu lafını pek ciddiye almazlar...
Türkiye Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi (TUSAM) tarafından hazırlanan rapora göre, 5. Annan Planı'nda Türk tarafı aleyhine çeşitli konularda 95 zararlı unsur var.
Gündemin en önemli konusu olan 'referandum'a ilişkin kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum örgütlerinin çalışmaları sürüyor. Ancak 24 Nisan'da Ada'da yapılması beklenen referandumdan 'evet' ya da 'hayır' sonucunun çıkması ile elde edilecek kazanımlar ya da kayıpların neler olacağına yönelik tartışmalar sürüyor.
Türkiye'de faaliyet gösteren düşünce kuruluşlarından TUSAM'ın hazırladığı raporda, referanduma sunulacak olan 5. Annan Planı'nın içeriğinde, Türk tarafının aleyhine olan 95 unsur maddeler halinde ele alındı. 'Annan Planı'na 'evet'in 95 Zararı' adı altındaki rapor şöyle:
' 1. Annan Planı, Kıbrıs Türk kesimine göç edecek Rumlar'ın, Türk nüfusuna oranının yüzde 18'den fazla olamayacağını düzenlemektedir. Ancak, bunun yanıltıcı bir düzenleme olduğu açıktır.
2. Bu sınırlamaya getirilen iki istisna dikkat çekici ve tehlikeli boyuttadır. Karpaz bölgesindeki Dip Karpaz, Yeni Erenköy, Sipahi ve Adaçay köylerine eski Rum sakinleri hiçbir sınırlamaya ve kısıtlamaya tabi olmaksızın geri dönebileceklerdir.
1974'ten sonra güneye göçmüş ve bugün yaşı 65'i geçmiş olan Rumlar, 5 yıllık sınırlama ile bağlı olmaksızın, kuzey kesimindeki eski topraklarına geçebilecektir. Böylece, 65 yaşını geçmiş bulunanlar ve onlara refakat edecek aile üyeleri, Türklerin aralarına yerleşecektir.
3. Türk yönetiminin aksi yöndeki talebine rağmen 65 yaşın üstündekiler ve eskiden Karpaz köylerinde yaşamış olanların dönüşleri, 6 yıllık yerleşim sınırlamasına uymaları halinde, yüzde 18'lik orana tabi tutulmamıştır.
4. Yukarıda sayılan, yüzde18'lik sınırlamanın dışında tutulan geriye dönüşler bir tarafa, yüzde 18'lik oran AB hukukuna karşı koruma altına alınmadığı için, AB'ye girişten hemen sonra Avrupa Birliği Adalet Divanı'nda açılacak davalar yoluyla, bu sınırlama kolayca delinebilecek, yüzde 18'lik orana tabi Rumlar da Türk tarafına kolayca yerleşebilecektir.
5. Bunun ötesinde, dava yoluna hiç gidilmese bile, 19 senenin sonunda halkın yüzde 28'i Rum olacak ve bu nüfusun seçme ve seçilme hakkı bulunacaktır.
6. Annan Planı'nda boşaltılmasına karar verilen köylerde halen 58.000 Kıbrıs Türkü yaşamaktadır ve Ada Türklerinin 48.900'ü kendisine yeni bir yaşam kurmak zorunda kalacaktır.
7. Annan Planı'na göre Rumlar, 1974'te bıraktıkları mülklerinin en çok 1/3'ünü geri alabilmektedir. Kalan 2/3'lük bölüm üzerindeki mülkiyet ihtilafı ise takas yada tazminat yolu ile çözüme kavuşturulmaktadır. Takas ve tazminatın, 10 milyar dolarlık bir bütçe gerektirdiği ifade edilmektedir. Plana göre bu maliyet ABD, AB ve uluslararası finans kuruluşlarınca karşılanacaktır. Yani ortada oluşturulmuş bir fon bulunmamakta sadece muhtemel 'finansörler'den bahsedilmektedir.
8. Bu finansörlerin 10 milyar dolarlık bütçeyi neyin karşılığında sağlayacağı bilinmemektedir. Kıbrıs'ta açılacak üslerin mi, Ada halkının uzun vadeli borçlandırılmasının mı söz konusu olduğu bilinmemektedir.
9. 10 yeni üye ülkeye dahi gereken mali desteği vermeyen, mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen AB'nin Kıbrıs'ı birleştirmenin maliyetini üstlenme konusunda samimi ve içten olmasını beklemek mümkün değildir.
10. Mülklerinin 2/3'ü için bono almayı kabul eden Rumlar, bu bonolar karşılığında KKTC'nin dilediği yerinden mülk almaya hak kazanmaktadırlar. Yani, Plan'da Rumların eski mülklerinin sadece 1/3'ünü alacağının düzenlendiğini söyleyenler ya büyük bir yanılgı ya da bilinçli bir saptırma içindedirler.
11. Rumlar gelince, yıllardır yaşadıkları evlerini boşaltacak olanların durumunun ne olacağı belirsizlik arz etmektedir. Plan'a göre, yer değiştirmek zorunda kalacak Türkler için Ağustos 2004'e kadar konut tesis edilecektir. Yer değiştirmek zorunda kalacak 48.900 Türk için 3-4 ay içinde kimin, nerede, nasıl ve hangi parayla bu konutları inşa edeceği belli değildir. Bu kadar kısa bir sürede bütçenin sağlanması, projenin oluşturulması, konutların planlamasının yapılması ve kurulması mümkün görülmemektedir.
12. Plan'da 50, 75 ve 100 metrekarelik evlerden bahsedilmektedir. Acaba Türkler için düşünülen prefabrik evler midir? Bu kadar kısa sürede gerçek evlerin yapılması mümkün müdür?
13. Mevcut düzende çiftçilik yapan, narenciye yetiştiren yani tarımla uğraşanların, terk etmek zorunda kalacakları evlerin yerine kendilerine tahsis edilen konutlara geçtikleri varsayılsa bile, bu insanların geçimlerini nasıl sağlayacakları konusu Plan'da düzenlenmemiştir.
14. Türkler'in, yıllarca emek verdikleri bahçelerini, tarlalarını, arsalarını ellerinden alıp Rumlara veren Annan Planı, bunların karşılığının ne olduğunu düzenlememekte, bu insanlar için yeni geçim kaynağı tahsis etmemektedir.
15. Rumlar'ın geri aldıkları ve Türklere kiralayacakları mülkleri değerlendirme biçimi nasıl olacaktır? Rumlar, evleri, şu anda içinde oturan Türklere kiralarlarsa içinde oturmakta olanlar açısından bir sorun kalmayacakmış gibi görünmektedir. Ancak, iki kesim arasındaki refah düzeyi dikkate alındığında, istenen kira bedeli gelir düzeyinin çok üstünde olursa ne olacaktır? Diğer taraftan, Rumlar, evlerini Türk veya yabancı fark etmeksizin başkalarına kiralamak isterlerse ne olacaktır? 30 yıldır içinde oturup kendini o evin sahibi gibi gören Türkler'in nereye gidecekleri, evlerini ne zaman boşaltacakları ve o anda çıkacak kaosun nasıl çözüleceği, başka bir deyişle en insani konular, ne yazık ki Plan'da muamma olarak bırakılmıştır.
16. Plan, mülkiyet açısından, oturulan malın satın alınması üzerine kurulmuştur, malların değerlerinin hesaplanması kuralına göre, Türkler'in güneyde terk ettikleri mallar ne kadar değerli olursa olsun kuzeyde edindikleri malları almaları mümkün olmayacaktır. Evinin güneyde eşdeğeri olmayanlar ise zaten oturdukları evleri satın almak dışında çareleri olmadığı için açıkta kalacaklardır.
17. Terk edilmek zorunda bırakılan mülkler haricinde, en geç tır. Yani ortada oluşturulmu2019'dan itibaren, ama istisna hükümleri güvence altına alınmadığı için belki çok daha kısa bir süre sonra, her Rum ve AB vatandaşı kuzeyden ev satın almaya başlayabilecektir'.
SAF BİR YAKLAŞIM
Türkiye Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi (TUSAM) tarafından hazırlanan 'Annan Planı'na 'Evet'in 95 Zararı' adlı raporda, 'derogasyonlar' olarak ifade edilen ve Türkiye tarafından da hassasiyet gösterilen koruma hükümlerinin AB tarafından korunacağına inanmanın 'saf' bir yaklaşımı olacağı ifade edildi. Raporda, AB Komisyonu'nun, 5 yıl geçmesini bile beklemeden kısıtlamaları geçersiz hale getirme girişiminde bulunmasının gündeme gelebileceği savunuldu.
TUSAM'ın raporunda şu hususlar yer aldı:
'18. Annan Planı'na göre topraklarımız 3.241.68 kilometrekaden, 2.559.12 km2'ye düşecektir.
19. Annan Planı'na göre topraklarımızın 682.56 kilometrekaresi Rumlara terk edilecektir.
20. 4. ve 5. Annan Planı'nın benimsenmesi durumunda, 1050 kilometrekare toprak Rumlar'ın eline geçecek, Kıbrıs Türk oluşturucu devletçiğinin alanında 815 km2 azalma olacak, geriye kalan alan yeşil hat olacaktır.
21. Topraksız devlet ve vatan olur mu? Plan'da, Türk kesiminin elinde kalacak olan toprak oranı, Ada'nın tamamının yüzde 28.6'sı olarak görünmektedir. Ancak, bu gerçek durumu yansıtmamaktadır. Sınır bölgesi olup da Rumlara kalan bölge yüzde 2.64 Rumlara verilen bölge yüzde 2.92 KKTC'de bulunan kilise malları yüzde 1 Orman, dağ, meralar, tepe, gölet, tapusuz dere alanları yüzde 11 Türkler'in elinde gözüken ama Türklere ait olmayan toprakların oranı yüzde 17.56 Türkler'in elinde kalan toprak sadece tüm Ada'nın yüzde 11.04'ü Bunun zaten yüzde 5'i Türklerin tapulu malıdır. Bu durumda plan ile Türklere bırakılmış alan yüzde 6.5 olmaktadır. Türklerin tarımsal amaçlı kullanabileceği toprak sadece yüzde 6.5'tir.
22. Kıbrıs'ta işlenmeye uygun olmayan toprak 706.20 kiyometrekare Göç edecek Rumlara verilecek toprak 230.00 kilometrekare KKTC'de yaşayan Rumlar'ın toprağı 8.30 kilometrekare KKTC'deki Maronitlerin toprağı 32.10 kilometrekare KKTC'deki kilise ve manastırlara ait toprak 23.17 kilometrekare Gazi Magosa Kalesi güneyinde Rumlara bırakılacak toprak 2.08 kilometrekare Lefkoşe'de Rumlara verilecek toprak 0.53 kilometrekare Türkler'in elinde görünen ama Türklere ait olmayan topraklar: 1002.38 kilometrekare. Bu durumda Türkler'in elinde kalan toprak sadece 1556.74 kilometrekaredir ve bunun yarısı zaten tapulu maldır.
23. Ada'da 3 milyon 302 bin dönüm Rumlar'ın, 1 milyon 15 bin dönüm de Türklerin arazisi bulunmaktadır. Türkler'in arazisinin 600 bini güneyde, 400 bini kuzeydedir. Bu plan ile Türkler, topraklarının yüzde 6.5'ini kaybetmektedirler. Türkler, Rumlar'ın malında kiracı olmaya mahkum edilmektedirler.
24. Güneyde 400 bin dönüm, kuzeyde ise 70 bin dönüm sulu arazi bulunmaktadır. Kıbrıs Türkü'nün topraklarındaki 70 bin dönüm sulu arazinin 55 bin dönümü Güzelyurt'tadır. Güzelyurt'un verilmesi ile Türkler tarımlarının yüzde 67.5'lik bölümünü kaybetmektedir.
25. Kıbrıs Türkleri'nden, su kaynaklarının yüzde 75.6'sını terk etmeleri istenmektedir.
26. Kofi Annan, evlerinden ayrılırken bahçelerindeki olgunlaşmış narenciyelerini toplamaları için Türklere izin vermiştir.
27. Planı kabul etmekle, Türkler, hububat üretimlerinin yüzde 70'ini, sebze üretimlerinin yüzde 50'sini, narenciye üretimlerinin yüzde 67'sini, patates üretimlerinin yüzde 75'ini kaybetmektedirler.
28. Tarım sektöründeki toplam kayıp 127 milyon dolar civarında olacaktır.
29. KKTC ihracatının yüzde 55'i tarım ürünlerinden oluşmaktadır. Bunun yüzde 90'ını ise narenciye oluşturmaktadır. Narenciye ve patates üretimi, toplam ihracat payı içerisinde yüzde 25 gibi bir orana tekabül etmektedir ki, bu tutar 12 milyon dolar civarındadır.
30. Plan'ın uygulamaya geçmesi ile 1350 işyeri kapanacaktır.
31. Çalışan nüfusun yüzde 15'i işsiz kalacaktır.
32. Mali sektör, inşaat, sağlık, eğitim, ulaştırma sektörleri ve diğer sektörlerde faaliyet gösteren 553 işyeri Rumlara bırakılacaktır. Türk kesiminin, 18.3 milyon dolar milli gelir kaybı olacaktır.
33. Planın uygulanması ile 442 ticarethane, 188 otel ve lokanta Rumlara terk edilecektir. Burada 43 milyon dolar milli gelir kaybı ortaya çıkacaktır.
34. İmalat sektöründe 160 işyeri Rumlara terk edilecektir. Türk kesiminin 12 milyon dolar milli gelir kaybı olacaktır.
35. İstenilen tüm toprağın verilmesi durumunda KKTC'nin gayri safi milli hasılasının (GSMH) yüzde 22'si, yani 200.3 milyon dolarlık kısmı kaybedilmektedir. Ayrıca, 40 milyon dolar civarında bir bütçe gelir kaybı yaşanacaktır.
36. KKTC'nin, sınırları içinde yer alan 6 üniversitede okuyan yaklaşık 25 bin Türk öğrencinin sağladığı, öğrenci başına yıllık 8 bin dolarlık gelirden vazgeçmesi gerekecektir. Plan'ın kabul edilmesi halinde Türk öğrencilerin Kıbrıs'a girişi Schengen vizesine tabi olacaktır. Bu da, KKTC ekonomisinde yıllık 200 milyon dolarlık bir kayıp anlamına gelmektedir.
37. Toplam milli gelir kaybı 450 milyon dolar civarındadır. Bu da halen 752 milyon dolar seviyesinde olan KKTC GSMH'sinin yaklaşık yüzde 60'ının kaybı anlamına gelmektedir.
38. Akdeniz'in en görkemli turizm beldesi olan MARAŞ, Rum yönetimine bırakılmaktadır.
39. Plan'da, GKRY'nin şimdiye kadar almış olduğu tüm dış borçların 'Ortak Devlet' tarafından ödenmesi öngörülmektedir. GKRY'nin borç almış olduğu uluslararası finans kuruluşları bunun aksini kabul etmemektedirler. Bu durumda, GKRY'nin halen 12 milyar dolar civarında olan borçlarının, nüfus oranları dikkate alındığında, yaklaşık 3 milyar dolarını ekonomik olarak daha dezavantajlı durumda olan Kıbrıs Türklerinin vergileriyle ödenmesi söz konusu olacaktır.
40. Türkiye Cumhuriyeti tarafından KKTC'ye aktarılan 250 milyon dolarlık yardım kesileceğine göre bu açığın KKTC'yi anlaşmaya zorlayanlar tarafından kapatılması gerekmektedir. AB'nin çözümü müteakip Kuzey Kıbrıs için vadettiği yıllık 50-60 milyon euro (yaklaşık 60-70 milyon dolar) tutarındaki yardım, Plan'ın uygulanması nedeniyle meydana elebilecek ekonomik sorunlara çare olamayacaktır. Plan'ın KKTC ekonomisinde oluşturacağı yük giderilemeyecektir.
41. AB, muhtemel bir anlaşmada ekonomik olarak daha fazla katkıya ihtiyaç duyan Türk tarafına ayrı kat ü kaybetmektedir. 25. kı sözünden vazgeçmiştir. Kıbrıs'ı tek bir bölge olarak kabul etmektedir. Bu, Kuzey'deki idareye ekonomisini kalkındırma için doğrudan bir yardım yapılmayacağı anlamına gelmektedir. Yardım merkeze yapılacak ve merkez çoğunluk kararıyla Türk kesimi ile oynamaya, onları oyalamaya başlayacaktır. AB'nin bu yaklaşımı aynı zamanda, iki halka, iki ayrı ekonomiye, iki kesimli bir ortaklığa dayalı bir ülkeyi tek bir ülke halinde görme temayülünü gösteren Rumların elde ettikleri siyasi bir kazançtır.
42. Türkler lehine hükümler Rumlar tarafından Avrupa Birliği Adalet Divanı'nda açılacak davalarla ortadan kaldırılabilecektir. Hukuken bu hakları mevcuttur, aynı şekilde mahkemenin de bu istisna hükümlerini iptal etme yetkisi hatta görevi bulunmaktadır. Çünkü Türklerin haklarını koruyan bu hükümler AB'nin temel kurallarına aykırı düzenlemelerdir. Yarın geçerli olmayacak maddeleri oylamanın bir anlamı bulunmamaktadır.
43. Annan, 31 Mart 2004 tarihli mektubunda Plan'ın özetini vermiştir. Mektubun 4. sayfasında Verheugen'in kendisine derogasyonlar konusunda verdiği söz aktarılmaktadır. 'Komisyon, AB hukuk sistemi çerçevesinde hukuki belirginliği ve güvenliği sağlamayı ve birincil hukukun uyumu sonucunu verecek şekilde nihai çözümü oluşturmayı taahhüt ediyor'. Bu ifadeden bir anlam çıkmamaktadır, çünkü neyin belirginliğinin ve güvenliğinin sağlandığı açıkça ifade edilmemiştir. Bu cümlede istisnaların AB birincil hukuku yapılacağına yada geçici de olsa korunacağına dair bir söylem yer lmamaktadır. Oysa, Plan'ı öneren ve destekleyenlerin niyetlerinin halisane olması, 'koruyucu istisnaların' AB öncelikli hukuku haline getirilmesini ve kalıcı kılınmasını gerektirmektedir.
44. AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen, Avrupa Parlamentosu'nda, Kıbrıs müzakerelerinin son durumu hakkında görüşlerini açıklarken; BM'nin son planında öngörülen istisnaların (derogasyonlar) kalıcı olmamasını, AB Komisyonu'nun başarısı olarak değerlendirmiştir.
45. Bu durumda, Verheugen'in müzakere sürecindeki Kıbrıs ve İsviçre ziyaretleri de bir anlam kazanmış olmaktadır. Amacın, Kıbrıs Sorunu'nun çözüme, Kıbrıs halkının refaha kavuşturulması için gerekli teknik desteğin sağlanması değil; AB Mevzuatı'nın yeknesaklığının bozulmasının engellenmesi olduğu ortaya çıkmıştır. Böylece, AB'nin Kıbrıs Sorunu'na bakış açısı, bir kez daha gözler önüne serilmiş olmaktadır. Ülkelerin dostu değil, çıkarının bulunduğu gerçeği asla göz ardı edilmemelidir.
46. Plan'a göre, Türk tarafı, 15 yıllık bir süreci geçmemek üzere gayri safi yurtiçi hasılası Rum tarafının yüzde 85'ine ulaşana dek mülk alınmasını engelleyebilecektir. Komisyon ise, beş yılda bir hazırlayacağı raporlarda bu kısıtlamaların tamamen ya da kısmen kalkmasını talep edebilecektir. AB'nin bu koruma hükümlerini koruyacağına inanmak, oldukça saf bir yaklaşımı yansıtacaktır. Hatta AB Komisyonu'nun, 5 yıl geçmesini bile beklemeden kısıtlamaları geçersiz hale getirme girişiminde bulunması gündeme gelebilecektir'.
KATLİAMLAR YENİDEN BAŞLAYABİLİR
Türkiye Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi (TUSAM) tarafından hazırlanan raporda, Annan Planı'nın referandumla kabul edilerek yürürlülüğe girmesinden 3 yıl sonra Rumlar'ın yeniden katliamlara başlayabileceği kaydedilerek, Türkiye'nin Ada'ya yeniden askeri müdahalede bulunmasına dünya konjonktürünün izin vermeyeceği savunuldu. Raporda şunlar kaydedildi:
'47. Ada'daki Türk askerleri kademeli olarak azaltılacaktır. Ayrıca, 3 yılda bir Türk askerinin Ada'daki varlığının devamına gerek olup olmadığına dair toplantı yapılıp, karar alınacaktır. Türk askerinin, Türkiye'nin garantörlüğünün, Ada'nın Rumlaştırılmasına ve 'ENOSİS'in gerçekleştirilmesine engel olduğunu her fırsatta tekrarlayan Rumların mümkün olan en kısa sürede 'Türk askeri varlığına gerek kalmamıştır' kararını çıkarma çabası içinde olacağı apaçık ortadadır.
48. Bu durumda Zürih Antlaşması ile kazanılmış olan Garantörlük hak ve yetkisi, Türkiye'nin elinden alınmak istenmektedir.
49. Yeni plana göre, Lefkoşe-Gazimagosa anayolunun güneyi BM kontrolüne verilecek ve bu bölgeye Türk askeri geçemeyecektir. BM Barış Gücü askerlerine devredilecek bölgelerdeki Türk askerleri, Ada'dan ayrılıncaya kadar, silahlarıyla birlikte en az bin metre geri çekilecektir.
50. Ada'da kalması mümkün olan askerin, üç gün önceden ecnebi komutanlardan izin almaksızın kışlasından dışarıya çıkması mümkün olmayacaktır.
51. Türk askeri, yabancı askerlerin teftişine tabi olacak ve yabancı komutanların emirlerine göre hareket etmek zorunda kalacaktır.
52. BM Barış Gücü denetimine girecek bölgelerde, BM yetkilileri yerel yönetimlere ve polise emir vermenin yanı sıra Kıbrıslı Türklerin bu bölgelere girişini yasaklama yetkisine sahip olacaktır.
53. Yabancı askerler diledikleri zaman diledikleri Türk'ü tutuklama yetkisine sahip olacaklardır.
54. Ada'da görev yapacak BM Barış Gücü'nün masraflarının Ortak Devlet tarafından karşılanması planlanmaktadır. Böylece, bir yandan BM Barış Gücü askerlerinin KKTC topraklarına yerleşmesinin zemini sağlamlaştırılmakta, bir yandan da bu işgalin masrafları Kıbrıs Türklerinin omuzlarına yüklenmektedir.
55. Türk askerini Ada'dan çıkaran BM, Ada'daki mevcut BM 'Barış Gücü' askerinin sayısının 2 katına çıkarılması hazırlıkları yapmaktadır.
56. BM Barış Gücü askerleri, yıllarca Bosna-Hersek'te daha dün Kosova'da Ortodoks Sırplar'ın Müslüman Arnavut ve Bosnalılar'a saldırmasını engelleyememişlerdir.
57. Geçmişte yaşanan acı tecrübe dikkate alındığında, Ada Türklerinin canının, malının, namusunun ve güvenliğinin BM Barış Gücü'ne emanet edilmesi pek akılcı bir çözüm gibi görünmemektedir.
58. Bu kadar büyük gelir ve nüfus farklılıklarının olduğu bir yapıda, orta ve uzun vadede Kıbrıs'ın demografik, sosyal, siyasal yapısı Türkler aleyhine bozulacak ve sonuçta asimile olmuş bir Türk toplumu önümüzdeki yıllarda Kıbrıslı Rumlar'ın ve AB'nin kontrolü altına girecektir.
59. Bugün Irak ve Kıbrıs'ta yaşananlar, Batı devletlerinde Irak ve Kıbrıs'ın geleceği ile ilgili hazırlanmış olan senaryo ve planların başlangıç noktasıdır. Irak'ta zaten bir arada yaşamakta olan vatandaşlar etnik temelli olarak 3'e bölünmektedir. Irak 3'e bölünürken, Türkmen nüfus Kürt bölgesinde bırakılmakta ve Türkmenler'in Kürt kimliği içerisinde eritilmesine çalışılmaktadır. Kıbrıs için de planlanan, Türklerin Rum kimliği içerisinde eritilmesidir.
60. Afganistan'da, Filistin'de, Bosna'da, Irak'ta yardım bekleyen milyonlarca insana yardım elini uzatmak için bir şey yapmayan Batılıların, Kıbrıs'a yardım için ve burada yerlerinden yurtlarından kovulacak insanların ihtiyaçlarını karşılamak için 'Yardım Yapacağız' sözleri gerçekçi değildir.
61. İngiltere, bütünlüklü bir toprak düzenlemesi çerçevesinde toprağının yarısını Adalılar'a bırakmaktadır. İade edilen kısmın yüzde 90'ı GKRY'ye, yüzde 10'u ise KKTC'ye verilmektedir. Annan Planı'nı destekleyen İngiltere, gerçekten Ada'daki iki toplumun huzur, refah ve mutluluğunu düşünüyorsa, neden üslerinin bulunduğu toprakların tamamını Ortak Devlet'e bırakmamaktadır?
62. Kıbrıs Türkleri sınırların düzleştirilmesi talebinde bulunmuş, aksi halde can güvenliklerinin kalmayacağını vurgulamışlardır. Bu Plan'da Kıbrıs Türkleri, küçük ceplere sıkıştırılmaktadır. Öyle ki bir Kıbrıs Türk köyünden yükselecek 'İMDAT' sesini en yakındaki Türk kardeşleri duyamayacaktır. Çünkü, Türk köylerinin, yerleşim birimlerinin arasına Rumlar yerleşmiş olacaktır.
63. KKTC'nin sınırlarında bilinçli bir oynama olduğu anlaşılmaktadır. Türkler, ölü ya da diri olarak, Ada'dan atılmak istenmektedir.
64. Yakın geçmişte bir Türk adası olan Girit'te, masa başında yapılan anlaşmalarla referandum kararı alınmış ve Girit Yunan adası haline getirilmiştir. Şimdi orada Türk bulunmamaktadır. Girit, 'Türksüzleştirilmiştir'. Kıbrıs da Girit'le aynı akıbete doğru sürüklenmeye çalışılmaktadır.
65. 1700'lerde bir Türk denizi olan Ege bugün bir Yunan denizine dönüşmüştür. 1800'lerin başında, bugünkü Bulgaristan'da Türk nüfus Bulgar nüfusundan fazla iken, bugün Türkler asimile olmuş ve nüfus oranları yüzde 15-20 civarına gerilemiştir.
66. Üzerinde uzlaşma sağlanmış gibi bir hava yaratılmaya çalışılan Plan, ne Rum tarafının ne de Türk tarafının taleplerine uygun olarak düzenlenmiştir. Taraflarca üzerinde tartışılmasının bile kabul edilmediği maddeler Annan'ın zoraki arabuluculuğu ile çözülmüş gibi gösterilmektedir. Diplomasi tarihinde böylesi bir zorlamanın ve uluslararası baskının başka bir örneği bulunmamaktadır.
67. Planda 45 bin Türkiye kökenli Türk'ün Ada'da kalmasına izin verilmiştir. Bu da Lozan sonrası İngiltere'nin 8 bin kişiyi Ada'dan çıkartmasına benzer şekilde, Kıbrıs'ta halen ikamet etmekte olan Türkler'in yarısının Ada'dan çıkartılacağı anlamına gelmektedir.
68. 1974 Barış Harekatı'nın sonucunda Ada'y yapıda, orta ve uzun vadede Ka Türkiye'den gidip zaman içerisinde yerleşmiş olan Türk vatandaşlarının Türkiye'ye geri dönmelerinin sağlanması için bir mali yardım öngörülmüştür. 4 kişilik bir aileye 10 bin Euro kadar para yardımında bulunulacağı söylenmektedir. Böylelikle, Türkiye'ye dönüşlerin özendirilmesi ve Türk vatandaşlarının sayısının azaltılması amaçlanmaktadır.
69. İki kesimliliği kabul ettiği ve Ada'daki Türkleri kolladığı söylenen Plan'da, neden Türklerin rahatsızlık yarattığı imajı verildiği ve neden Ada'dan çıkartılmak istendiği anlaşılamamaktadır.
70. Annan Planı üzerinde anlaşma olsa da olmasa da, Kıbrıs Türküne verilen hakların zaman içinde eritilebileceğini bilen Rumlar; sözde, gelişmelerden umduklarını bulamamış görüntüsü vermeye çalışmaktadırlar. Aslında kazanımlarından memnunlar ve biliyorlar ki bu gelişmeler sonucunda Ada'da Türk egemenliği sona erecektir.
71. Annan Planı'nın Rum kesiminin yıllarca çeşitli devletlerle imzaladığı birçok anlaşma konusunda ne dediği, Kıbrıs'ın kıta sahanlığı, hava sahanlığı konusunda ne içerdiği bilinmektedir.
72. 2 ortak yerine çoğunluk idaresini empoze etmeye çalışan Rumlar, KKTC'nin Türkiye ile yaptığı anlaşmaları reddetmekte ve kıyıları, havaalanlarını ve benzeri konuları ortak devlete devretmek istemektedirler.
73. Annan Planı kabul edilirse, Güney Kıbrıs Rum Kesimi Parlamentosu'nun kabul ettiği 'Türkler Rumlara Soykırım Uygulamıştır' yasası da kabul edilmiş olacaktır. Bu durumda, ya Rumların, işgalci Yunan güçlerinin Anadolu'dan çıkarılmasını 'soykırım günü' olarak kutlamaları seyredilecek ya da Türk düşmanlığının göstergesi olan bu özel günleri onlarla birlikte anılacaktır. Her yıl Eylül ayının 14'ünde şehitlerimizin, kemikleri sızlamayacak mıdır?
74. Annan Planı'nın, 1960 Anayasası'ndan daha iyi olduğunu söylemek mümkün değildir. Plan'da yer alan yasa maddeleri incelendiğinde Ortak Devlet'te yönetimin Rumların elinde olacağı anlaşılmaktadır. 60 Anayasasında var olan 'veto yetkisi'ne Plan'da bilinçli olarak yer verilmemiştir. Veto yetkisinin işleyebilmesi, ancak Senato ve Başkanlık Konseyi'ndeki Türk üyelerin her zaman uyum içinde hareket etmeleri halinde mümkündür. Uyumun bozulması, siyasi eşitliğin Rumlar lehine bozulmasına neden olacaktır. Bugün hayati bir meselede 'evet'çiler ve 'hayır'cılar ayrışması varsa, yarın elbette ki Türk üyelerin uyumu bozulacaktır. Plan'la amaçlanan da tam olarak budur.
75. Plan'da, Senato'nun 24-24 şeklinde Türk ve Rum eşitliğine dayalı bir şekilde yapılandırılmasının yanı sıra dikkatlerden saklanan Temsilciler Meclisi'nde 36 Rum, 12 Türke yer verilmesi dengesizliği bulunduğu gerçeğidir. Arka planda bırakılan dengesizlikler, sözde sağlanmış olan siyasi eşitliğin Rumlar lehine bozulduğunu göstermektedir.
76. Dışişleri ve Savunma, Ticaret ve Ekonomi, Ulaştırma ve Telekomünikasyon bakanlıklarının Türk tarafına ait olduğu büyük bir başarı örneği olarak sergilenirken, diğerleri bir tarafa İçişleri ve Adalet Bakanlığı'nın Rumlar'a bırakıldığı açıkça dile getirilmemektedir. Devletin iç işleyişinde en önemli 2 bakanlık olan İçişleri ve Adalet Bakanlıkları'nın Rum tarafına bırakılmış olmasa'y yapıda, orta ve uzun vadede Kı asıl yönetenin Rumlar olduğunu açığa çıkarmaktadır.
77. Geçmişte, 1960 Anayasası'nı kabullenemeyen Rumlar, Ada'daki tek asli unsur olma isteklerini engelleyen Anayasa'nın 13 maddesini değiştirmek istemişlerdir. Talepleri, Türk varlığını ortadan kaldırdığı için kabul görmeyince, Rumlar, Türkleri katletmeye başlamışlardır. Rumların yarım bıraktığı iş önümüzdeki Annan Planı'nda tamamlanmaktadır. Arabulucu misyonunu yüklendiğine göre tarafsız olması gereken BM Genel Sekreteri, Ada'nın Rumlaştırılması hedefine mi hizmet etmektedir?
78. Yine uluslararası müzakereler sonucunda kabul edilmiş bir hukuki metin olan 1960 Anayasası'nın değiştirilmek istenen 13 maddesi Annan Planı'nda Rumların 60'tan kalma arzusuna uygun bir şekilde düzenlenmektedir. Rumlar'ı en çok huzursuz eden maddelerin Annan versiyonu şöyledir:
- Cumhurbaşkanı ve yardımcısının veto hakkı kaldırılsın. (Amaç, Temsilciler Meclisi'nde Rum çoğunluğun isteğine uygun olarak düzenlenmiş karar ve kanunların engellenmemesidir.)
* Annan'ın Planı - Veto Yetkisi yoktur.
- Adalet mekanizması tek elde birleştirilsin
* Annan'ın Planı - Adalet Bakanlığı Rumlara verilmiştir.
- Polis ve jandarma teşkilatı birleştirilsin.
* Annan'ın Planı - İçişleri Bakanlığı Rumlara verilmiştir.
79. Bu Plan gerçekten BM Genel Sekreteri'nin mi kaleminden çıkmıştır yoksa, İngiltere, Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlar'ın sarf ettikleri 'Bütün federal yasalar Kıbrıs Rum tarafınca hazırlandı.' ifadesi doğru mudur?
80. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile uzlaşma sağlanmaksızın, 'Kıbrıs Cumhuriyeti' adına Birliğe aday kabul edilmesi, adayların, tam üyelik öncesinde komşularıyla olan sınır anlaşmazlıklarını çözmelerini isteyen AB'nin, kendi kendisiyle çeliştiğini göstermektedir.
81. Ada'da 40 yıldır fiilen ve hukuken sürmekte olan sınır anlaşmazlığı AB tarafından, kendi kararlarına aykırı olarak göz ardı edilmektedir. Neden tam üyelik yönünde, hem de Ada'nın tümü adına tam üyelik yönünde, söz konusu sınır anlaşmazlıklarının herhangi bir engel olarak kabul edilmediği anlaşılamamaktadır ve bu kabul edilemez bir durumdur.
82. AB de, GKRY'nin tam üyeliğinin hiçbir meşruiyet temeli olmadığının bilincindedir. İşte bu meşruiyet sorununu ortadan kaldırabilmesi için, 1 Mayıs 2004 tarihi öncesinde Ada'da bir çözüme varılabilmesi doğrultusunda yoğun çaba harcanmaktadır.
83. Halen yürürlükte olan uluslararası anlaşmalara aykırı olarak AB'ye kabul edilmiş Rum tarafının başvurusunu, Türkleri kullanarak legal hale getirmeye çalışmaktadırlar. Rumların AB'ye tek taraflı olarak alınması dolaylı 'Enosis' anlamına gelmektedir. AB ve Yunanistan'ın bu oyununa alet olmalı mıyız?
84. Taraflara sunulan Annan Planları'nın tarihlerine bakıldığında, AB takvimi ile ne kadar ilgili olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunları bir tesadüf olarak değerlendirmek mümkün müdür?
1. Annan Planı: 11 Kasım 2002
Kopenhag Zirvesi: 12-13 Aralık 2002
2. Annan Planı: 10 Aralık 2002
Kopenhag Zirvesi: 12-13 Aralık 2002
3. Annan Planı: 26 Şubat 2003
Müzakere süresi: 28 Şubat 2003
Katılım Antlaşmaları: 16 Nisan 2003
4. Annan Planı: yapıda, orta ve uzun vadede K 27 Mart 2004
Müstakbel üyelerin fiilen üye haline gelmesi: 1 Mayıs 2004
5. Annan Planı: 31 Mart 2004
Ada'nın iki tarafında eş zamanlı referandum: 24 Nisan 2004
AB'nin genişlemesi: 1 Mayıs 2004
85. AB yetkilileri, derogasyonların kalıcı olmasına gerek olmadığını, çünkü geçici istisnaların, zaten Türkiye esas alınarak öngörüldüğünü belirtmektedirler. Bu istisnalar, gerçekten Türkiye'nin AB üyeliği dikkate alınarak belirlenmiş olsaydı, AB'nin, istisnaların geçerliliğini 15 yıl ile sınırlamak yerine, Türkiye'nin AB üyeliğine kadar geçerli olacaklarını öngörmesi gerekmez miydi? Böylece, AB, Türkiye'ye gerçek bir iyi niyet mesajı da vermiş olacaktı.
86. Bu Plan'da Türk tarafının taleplerinin karşılanmadığı ortadadır. Ekonomik güvenlik, siyasi eşitlik, iki kesimlilik sağlanamamıştır. En önemlisi Kıbrıs Türklerinin can güvenliği sağlanamamıştır.
87. Bu plan aynı zamanda Rum tarafı açısından da kabul edilemez hükümler içermektedir. 1960 döneminde de taraflar anlaşmaya zorlanarak ve üzerlerinde uluslararası baskı kurularak, anlaşmalar özellikle Rum tarafına zorla imzalatılmıştır.
88. Bugün de hem AB'nin hem ABD'nin hem de yine dışarıdan yönlendirilen BM ve Yunanistan'ın zorlaması ile Rum yönetimi Annan'ın Planı'nı referanduma götürmek zorunda kalmıştır. Ada'ya tamamen sahip olmak isteyen Rumlar, bütün kazançlarına rağmen tatmin edilememiştir. Tarih bir döngüyse, 3 yıl sonra katliamların tekrar başlayacağını söylemek bir kehanet değildir.
Ama bu sefer Türkiye yine bir Barış Harekatı düzenleyebilecek midir?
Hayır, dünya konjonktürü bu sefer izin vermeyecektir.
Ada'ya yerleşmiş durumda olan BM, diğer tüm örneklerde olduğu gibi NATO'yu göreve çağıracaktır. KKTC toprakları, ABD tarafından NATO aracılığıyla işgal edilecektir. Bosna-Hersek'te, Kosova'da, Irak'ta, Afganistan'da olduğu gibi katliamın çağdaş bir biçimi, bu sefer, KKTC'de yaşanacaktır.
89. Annan 1999'da ilk planını oluşturduğunda da o planın kabul edilmesi gerektiğini söyleyenler bulunmaktaydı.. Kurtuluş için son şans olduğunu söyleyenler olmuştu. Plan'ın beşinci versiyonu incelendiğinde ilk haline göre çok daha anlamlı olduğu anlaşılmaktadır. O gün kabul edilmiş olunsaydı bugün bazı düzeltmeler yapılmış olmayacaktı. Şimdi kabul edilmezse, yarın daha da iyileştirilmiş bir planın hazırlanacağı düşünülebilecektir.
90. Daha önce de defalarca çeşitli tarihler için 'son şans' denmiştir. Anlaşılıyor ki, hiçbir zaman bu süreç ve son şanslar bitmeyecektir.
91. Şimdiden 24 Nisan'da iki taraftan da 'evet' çıkmaması halinde altı ay sonra tekrar referandum yapılacağı söylenmeye başlanmıştır. Bu durumda 'hayır', 'yeni bir referandum' anlamına gelmektedir.
92. Altı ay sonra yapılacak referandumla da iş bitmeyecektir. O zaman da 'hayır' çıkarsa, uluslararası ve uluslar üstü kuruluşlar bu yöntemi uygulayabildikleri ölçüde referandum yapmaya devam edeceklerdir. Bir süre sonra da yeni bir plan hazırlanıp, tarafların onayı istenecektir.
93. Annan Planları incelendiğinde, Türk kesimi açısından, her birinin bir öncekinden daha kabul edilebilir olduğu görülmektedir. Bu anlamda, hazırlanacak yeni bir pland: yapıda, orta ve uzun vadede Kın şimdikinden daha iyi olacağını söylemek mümkündür.
94. Annan, Planı'nın 5. versiyonunda Kıbrıs Türkleri için azınlık demekten vazgeçmiştir ve Türkler Ada'daki iki halktan biri olarak kabul edilmişlerdir. Annan, BM'yi, BM dünya devletlerinin büyük bir çoğunluğunu temsil etmektedir. Bugün dünyada, Türkler'in Ada'daki vazgeçilmez varlığı kabul edilmiş durumdadır, yarın ayrı bir devlet olarak bağımsızlıklarının tanınması mümkün olacaktır.
95. Tarihe bakıldığında, Yunanistan'ın savaşarak toprak kazanmadığı, hep anlaşmalarla ve büyük devletler tarafından kollanarak toprak sahibi olduğu görülecektir. Yunanistan, Kıbrıs'ta da katliamlarla yapamadığını, yine büyük devletlerin desteğiyle yapmaya çalışmaktadır. Türkler ise, tarihte savaşarak kazandıkları hakları masa başındaki diplomatik oyunlarda kaybetmişlerdir. Kanla korudukları topraklar sinsice, üçkağıtla ellerinden alınmıştır. Bu oyunun Kıbrıs'ta tekrarlanmasına izin verilmemeli, insanlık onurunun ayaklar altına alınmasına seyirci kalınmamalıdır'.
İki gündür dünyaya hakim olan güçlerin başlatmış olduğu Büyük Savaşa giden sürecin anlamını çözümlemeye çalışıyorum.
Önceki yazılarımda akla ilk gelen rasyonel nedenlerin de bu gelişmede rol olabileceğini ancak olan biteni anlamamızda yeterli kalamayacağını göstermeye çalıştım.
Çünkü güç sahipleri bu gibi yeniden paylaşım savaşlarında daha önce görülmedik bir aceleyle, neredeyse panik içinde hareket ediyorlar ve rasyonel düşünce sınırlarını zorlayan bir acımasızlıkla bir yerlere varmaya çalışıyorlar.
Bu davranış biçiminin iki türlü açıklaması olabilir.
1- Bilim adamları bugüne kadar görülenlerden boyutu hayli farklı olan bir doğal afet olacağını tespit ettiler. Dünyadaki siyasi güç dengelerini de değiştirecek boyutta olacak bu doğal afet, örneğin bir büyük kuraklık öncesinde güç sahipleri pozisyon alarak kendi hakimiyetlerinin devamlılığını garanti altına almaya çalışıyorlar.
Ya da, ki bu da aynı sonuca bağlanmaktadır, şöyle bir gelişme var:
2- Çok eski dönemlerden bu yana bilinen, çok az sayıda insanın bilgisi dahilinde olan, dünyanın tümünü etkileyeceği bilinen bir Büyük Kaosun zamanı yaklaşıyor. 1984 yılında ilk kez resmen tespit edilmiş yaklaşan tehlike son yıllarda bilimsel açıdan daha da netlik kazandı. Bu yüzden de büyük afet döneminde dünyanın düzeninin tamamen kontrol altından çıkmaması içim hakim güçler şimdiden harekete geçtiler. Büyük Kaos vakti gelmeden şimdiden kontrollü stratejik kaoslar çıkararak alt üst oluş döneminde kontrol altından çıkması beklenen dünya bölgelerinde hakimiyetlerini zorla kurarak, vakit geldiğinde dünya düzen hiyerarşisinde büyük bir değişiklik olması riskini azaltmaya çalışıyorlar. Aceleleri, panikleri ve şiddet içeren saldırganlıkları da bundan kaynaklanıyor.
* * *
Şimdi size bir hikaye anlatacağım.
Hikaye diyorsam da masalla karıştırmayın bunu çünkü bu konu dünyada çok parlak beyinlerin üzerinde yıllardır çalıştıkları bir mesele.
Güneş sistemimizde 10'uncu bir gezegenin daha olduğu konusunda çok uzun yıllardır ciddi bir bilimsel şüphe vardı.
Ne gariptir ki bilimde ve aletlerde büyük gelişmeye, hatta uzayın derinliklerine gidilmesine rağmen hala daha net olarak varlığı ispatlanamamış olduğu söylenen ve bence de yalanla geçiştirilmeye çalışılan bu gezegeni İ.Ö binlerce yıl önce Mayalar, Sümerler ve Babilliler son derece modern matematik teknikleriyle ve gök inceleme metotlarıyla tespit etmişler, onun hem tarihini hem de gelecekteki hareket biçimini yazmışlardır.
Sümerler ona geçiş gezegeni anlamına gelen Nİ.Bİ.RU diyorlardı. Babil bilim adamları ona güçlü tanrıları Marduk'un adını verdiler
Mısır medeniyetinde ise bu gezegen 'Milyonlarca Yılın Gezegeni' olarak adlandırıldı.
Bilim adamları tarafından eliptik bir yörüngeye sahip olduğu tespit edilmiş olan ve 1930'lu yıllardan bu yana yapılan araştırmalarda 'Gezegen X' olarak adlandırılan bu gezegen en son olarak İ.Ö 1649 yılında dünya yakınından yörünge geçişini yapmıştı.
Bu gezegen geçişi büyük afetlere neden olmuş, Doğu Akdeniz'den başlayarak 30'uncu paralel ile ekvator arasında kalan bölgelerde kısa aralıklı şiddetli depremler yaşanmış, yanardağları örneğin Ege'deki Santorini adasındaki dağ patlamış, tsunamiler kıyı kentlerini yok etmiş, Yakındoğu'dan Uzak Asya'ya kadar olan bölgede radikal iklim değişiklikleri olmuştu.
Dünyada alt üst oluş o kadar büyüktü ki insanoğlu yemiş olduğu büyük darbe ile manevi açıdan baş edebilmek için başına gelenleri bir şekilde anlaşılır kılacak, o koşullarda bile geleceğe umutla bakmasını sağlayacak bir yeni düşünce sistematiğine ihtiyaç duydu.
Yeni bir dinin temeli atıldı. Tevrat'ta anlatılan afetler o günlerde yaşananlardan kaynaklanmıştır büyük ölçüde.
* * *
Yapılan hesaplamalar her 3661 yılda dünyanın yakınından geçmesi beklenen 'Gezegen X'in 2012 yılında tekrar dünyamızın yakınından geçeceğini gösteriyor
Kurumlaşmış dinlerin üst düzey ve az sayıda yetkilileri bu bilgiyi sıradan insanlardan saklıyorlar.
Onlar gibi 1984 yılında Pluton civarında gözledikleri ve sistemimize girmekte olan büyük gök cismini tespit etmiş olan NASA üst yönetimi ve ABD'de çok az sayıda insan da bu bilgiyi saklıyorlar.
Bu gezegen dünyanın iki ile beş misli büyüklükte, bu da biliniyor.
Bilgi gizleniyor çünkü son gelişinde yeni dinlerin ortaya çıkmasına neden olacak kadar vahim sonuçlar doğuran bu gezegenin tekrar dünyadan geçeceğinin ortaya çıkması durumunda olayların kontrolden çıkacağını düşünen güç sahipleri, gerçek kaçınılmaz olarak ortaya çıkacağı günden önce (bu kaçınılmaz çünkü güneyden yaklaşacak bu gezegeni 2012 Aralık ayında çıplak gözle görebileceğiz) kontrollü kaos stratejilerinden sonuç alıp, büyük kaosta kontrolü bir öncekinde olduğu gibi kaybetme riskini ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.
Ne kadar şanslıyız ki dünyada Zecheria Sitchin gibi büyük alimlerle ortaya çıkarılan bu unutturulmak istenen gerçeğin tüm literatürünü takip eden ciddi bir uzmana da sahibiz. Burak Eldem'in '2012 MARDUKLA RANDEVU' kitabını mutlaka okuyun herkese tavsiye ediyorum.
* * *
Çok lafı edilen YENİ DÜNYA DÜZENİ aslında budur. Büyük Kaos'tan önce kurulmaya başlanan ve Büyük Kaos'la bile yıkılmayacağı düşünülen yeni dünyaya o ad verilmektedir aslında.
Amerika'da sıradan insanlar Evangelist Hıristiyanlar'ın ve Yahudiler'in 'kötülüğe ve büyük felaketlere' karşı omuz omuza savaş verdikleri dinci filmler ve kitaplarla yeni döneme hazırlandırılıyorlar, bir anlamda eğitiliyorlar.
Yine din temalı olan ve Babil'e atıfta bulunulan İkiz Kuleler'in yıkılmasıyla başlatılan düzen kurma operasyonunun daha birinci gününde Başkan Bush 'Bu bir haçlı hareketi' demiştir. Orada söylenen Crusade lafı 'Haç taşıyan evangelist' anlamındadır.
Başını Amerika'nın çektiği dünya güçleri büyük karışıklık çıkmadan önce bu kez de başkaldırının olacağını tahmin ettikleri bölgelerde yerleşip bir an önce enerji ve su kaynaklarını tam kontrolleri altına almak istemektedirler.
Türkiye bu açıdan çok önemlidir dolayısıyla da Irak savaşı öncesinde Amerikan askerlerinin neden bir anda ülkemizin savaş ile görünürde hiç alakasız gibi olan bölgelerinde konuşlanmaya başladıkları da bu açıklamalara bakılarak anlaşılabilir.
Irak'ın işgalinin stratejik olmak dışında sembolik bir yanı da vardır çünkü Irak'ta Sümerler'den kalmış olan bazı gizli bilgilerin mirası niteliğinde olan bilgi kaynakları da vardı. Dolayısıyla Irak'taki müze soygunları medeniyetlerin temelindeki gizli bilgilerin saklanmakta olduğu İskenderiye Kütüphanesi yangını kadar önemlidir.
Irak'ta her gün öldürülen insanlar arasında bilgileri rivayet düzeyinde de olsa bilen din adamlarının çok sayıda olması da bu yüzden tesadüf değildir.
Bu yüzden de İsrail 'bela olması beklenilenlere', 'Potansiyel Hiksoslara' karşı infazlara başlamıştır ve durmayacaklarını açıklamaktadırlar. Hiksoslar 3661 yıl önce darbe yiyen medeniyetlere karşı ayaklanan ve ortalığı yakıp yıkan kavime verilen addır.
Büyük savaş çoktan çıkmıştır bile ve zamana karşı yarışılmaktadır
(Serdar Turgut)
Kelt soyundan gelenlerin kurdugu ilk devlet olarak istanbul galata semtinde bir zamanlar egemen olan Galatea devleti'ni kabul ettikleri ve bu yüzden Türkler'i akraba olarak gördükleri için Turkiye vatandaslarina vize uygulamayan ülke. Eurovision sarki yarismasinda Turkiye'nin her daim destekcisi. Michael Collins, James joyce, Bailey's, Cork city futbol takimi, arp, St Valentine, Banshee'ler ulusal simgeleri arasinda.
ölüm cezası
20.04.2004 - 10:391 Şubat 2004 tarihinde, ölüm cezasını kaldıran ve uygulayan ülkelerin sayısı aşağıdaki gibidir:
Tüm Suçlar İçin Kaldırmış, 78 ülke
Sadece Olağan Suçlar İçin Kaldırmış, 15 ülke
Fiilen Kaldırmış, 24 ülke
Tümüyle kaldırmış, fiilen ya da hukuken, 117 ülke
Uygulayanlar, 78 ülke
ibrahim tatlıses
20.04.2004 - 10:32kameralar önünde, jipinin içinde tabancasının şarjorünü değiştirmye çalışan kişi.
ibrahim tatlıses
20.04.2004 - 10:28Herrr popstarda mutlaka 1 kez 'mağrada doğduğunu, çok acılar çektiğini' söyleyen cahil insan.
ibrahim tatlıses
20.04.2004 - 10:26popstarda 'polise mukavemetten 9 ay Tarsus cezaevinde yatmış' olan yarışmacı Selçuk için 'HER DELİKANLI MUTLAKA KARAKOLA DÜŞER, NORMALDİR' diyerek delikanlılığın tarifini yapmış (!) entellektüel kişi.
abd
20.04.2004 - 10:15Bakınız:Yeni dünya düzeni, masonluk, siyonizm, tapınak şovalyeleri, 2012 mardukla randevu, bush...
amerika
20.04.2004 - 10:13Bir kıta ismi.Coğrafi olarak Kuzey, Güney ve Orta Amerika diye 3 bölgeden oluşur...
ırak savaşı
20.04.2004 - 09:28'Irak savaşı' bence yanlış ve geçersiz bir tanımlamadır.Bir savaşı en az 2 ülke yapar.'Irak ve ABD' savaşı denilebilir belki.Ama bir ülke 10,000 lerce km. uzaktan başka bir ülkeye savaşmak için geliyorsa buna savaş değil, İŞGAL denir.
iskoçya
19.04.2004 - 17:32Cimri, göbekli kırmızı yanaklı, sevimli insanların ülkesi.Ayrıca erkekleri etek giyerler(di eskiden...)
iskoçya
19.04.2004 - 17:31Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı'na bağlı bir ülke/bölge.
kamu yönetimi temel kanun tasarısı
19.04.2004 - 17:28KAMU YÖNETİMİ TEMEL KANUNU TASARISI
BİRİNCİ KISIM
Kamu Yönetiminin Amaç, İlke ve Görevleri
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Tanımlar ve Temel İlkeler
Amaç
Madde 1- Bu Kanunun amacı, katılımcı, saydam, hesap verebilir, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir kamu yönetiminin oluşturulması; kamu hizmetlerinin adil, süratli, kaliteli, etkili ve verimli bir şekilde yerine getirilmesi için merkezi idare ile mahalli idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi; merkezi idare teşkilatının yeniden yapılandırılması ve kamu hizmetlerine ilişkin temel ilke ve esasları düzenlemektir.
Kapsam
Madde 2- Bu Kanun, merkezi idare ile mahalli idareleri ve bunların bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve kuruluşlarını kapsar.
Tanımlar
Madde 3- Bu Kanunda geçen deyimlerden;
a) Merkezi idare: Başbakanlık ve bakanlıklar ile bağlı kuruluşları,
b) Mahalli idare: İl özel idaresi, belediye ve köyü,
c) Stratejik plan: Kamu kurum ve kuruluşlarının orta ve uzun vadeli amaçlarını, temel ilke ve politikalarını, hedef ve önceliklerini, performans ölçütlerini, bunlara ulaşmak için izlenecek yöntemler ile kaynak dağılımlarını içeren planı,
ifade eder.
Kamu yönetiminin temel amaç ve görevi
Madde 4- Kamu yönetiminin temel amaç ve görevi, halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur, güvenlik ve refahını sağlamak, hayat kalitesini geliştirmek, kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak ve bu amaçlarla kanunlarla verilen görev ve hizmetleri yerine getirmektir.
Kamu yönetiminin kuruluş ve işleyişinin temel ilkeleri
Madde 5- Kamu yönetiminin kuruluş ve işleyişinde esas alınacak temel ilkeler şunlardır:
a) Kamu yönetiminin kuruluş ve işleyişinde, idarenin bütünlüğü esastır.
b) Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde, sürekli gelişim, katılımcılık, saydamlık, hesap verebilirlik, öngörülebilirlik, yerindelik, beyana güven ile hizmetten yararlananların ihtiyacına ve hizmetlerin sonucuna odaklılık esas alınır.
c) Yapılacak yeni düzenlemeler ve ihdas edilecek birimler için düzenleyici etki analizi yapılır.
d) Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde ve bu hizmetlerden yararlandırmada ayırımcılık; bu hizmetlerle ilgili olarak insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı düzenleme ve uygulama yapılamaz.
e) Görev, yetki ve sorumluluklar, hizmetten yararlananlara en uygun ve en yakın birime verilir.
f) Kamu hizmetlerine ilişkin temel kararların alınmasında, ilgili kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin görüş ve önerilerinden yararlanılır.
g) Kamu kurum ve kuruluşları, halkın bilgi edinme hakkını kullanması için gerekli tedbirleri alır.
h) Kamu hizmetlerinde bilgi teknolojilerinden etkili ve yaygın şekilde yararlanılır.
i) Kamu kurum ve kuruluşları, insangücü ve maddi kaynaklarını etkili ve verimli şekilde kullanır, bu amaçla kendi aralarında işbirliği yapar.
j) Kamu hizmetlerinin usul ve standartları belirlenerek, hizmetten yararlananların bunları önceden bilmesi sağlanır. Kamu kurum ve kuruluşlarının üst yöneticileri, hizmetlerin bu standartlara uygun şekilde yerine getirilmesinden ve hizmetten yararlananların ihtiyacına uygunluğunu sağlamaktan sorumludur.
k) Kamu kurum ve kuruluşlarınca, gerçek ve tüzel kişilerden, sadece hizmet usul ve standartlarında öngörülen bilgi ve belgeler istenebilir. Bilgi ve belge istemine ilişkin usul ve standartlar; etkililiği, verimliliği ve basitleştirmeyi sağlamak amacıyla düzenli olarak gözden geçirilir.
l) Kamu kurum ve kuruluşları, kanunlarla kendilerine açıkça görev olarak verilmeyen ve kuruluşun amacıyla doğrudan ilgili olmayan alanlarda işletme kuramaz, mal ve hizmet üretimi yapamaz, bu amaçla personel, bina, araç, gereç ve kaynak tahsis edemez.
İKİNCİ BÖLÜM
Merkezi İdarenin ve Mahalli İdarelerin Yetki, Görev ve Sorumlulukları
Merkezi idarenin genel yetkileri
Madde 6- Merkezi idarenin kamu hizmetleri ile ilgili yetki ve sorumlulukları şunlardır:
a) Kamu hizmetlerine ilişkin ulusal düzeyde genel ilke ve politikalar, amaç ve hedefler ile standartları belirlemek,
b) Kamu hizmetlerinin hukuka, belirlenen politika ve standartlara uygunluğunu izlemek, değerlendirmek ve denetlemek,
c) Hizmetlerin verimli ve merkezi idare ile mahalli idareler arasında koordinasyon içerisinde yerine getirilmesini sağlamak,
d) Kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleri arasında iletişim ve işbirliğini sağlayıcı mekanizmalar oluşturmak, hizmet ve işlev kapasitelerini geliştirmek,
e) Kamu hizmetlerini uygun ölçek ve nitelikte olmak üzere merkezde, gerekli durumlarda yetki genişliği ilkesi çerçevesinde taşrada ve yurtdışında örgütlenerek yerine getirmek,
f) Mahalli idareler ve hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları üzerinde kanunlarla öngörülen idari vesayet yetkisini kullanmak.
Merkezi idare tarafından yürütülecek görev ve hizmetler
Madde 7- Merkezi idare tarafından yürütülecek görev ve hizmetler şunlardır:
a) Adalet, savunma, güvenlik, istihbarat, dış ilişkiler ve dış politikaya ilişkin görev ve hizmetler,
b) Maliye, hazine, dış ticaret, gümrük hizmetleri ile piyasalara ilişkin düzenleme görev ve hizmetleri,
c) Ulusal düzeyde ekonomik, sosyal ve fiziki planları hazırlamaya, bölgeler arasındaki gelişmişlik farklılıklarını gidermeye yönelik program ve projelerin uygulanmasını sağlamaya ilişkin görev ve hizmetler,
d) Milli eğitimle ilgili görev ve hizmetler,
e) Diyanetle ilgili görev ve hizmetler,
f) Sosyal güvenlikle ilgili görev ve hizmetler,
g) Tapu ve kadastro, nüfus ve vatandaşlıkla ilgili görev ve hizmetler,
h) Acil durum yönetimi ve sivil savunma ile ilgili ulusal düzeyde yapılması gereken görev ve hizmetler,
i) Vakıflarla ilgili görev ve hizmetler,
j) Mahalli idarelere teknik ve mali yardımda bulunma, rehberlik yapma ve eğitim desteği sağlama görev ve hizmetleri,
k) Kanunlarla münhasıran merkezi idare tarafından yerine getirilmesi öngörülen ulusal nitelikli veya birden çok ili kapsayan diğer görev ve hizmetler.
Mahalli idarelerin görev, yetki ve sorumlulukları
Madde 8- Mahalli müşterek ihtiyaçlara ilişkin her türlü görev, yetki ve sorumluluklar ile hizmetler mahalli idareler tarafından yerine getirilir.
Mahalli idareler görev, yetki ve sorumluluk alanlarına giren hizmetleri, idarenin bütünlüğüne, kanunlarla belirlenen esas ve usullere, kalkınma planının ilke ve hedeflerine, kendi stratejilerine, amaç ve hedeflerine, performans ölçütlerine uygun olarak yürütür.
Mahalli idarelerin kanunlarla verilen temel görev ve hizmetleri ciddi şekilde aksatması ve bu durumun halkın sağlık, huzur ve esenliğini önemli ölçüde olumsuz etkilemesi durumunda, aksamanın boyutu ile ölçülü olmak kaydıyla, ilgili merkezi idare kuruluşunun talebi üzerine İçişleri Bakanlığı bu aksaklıkların giderilmesi için kanunlarda öngörülen tedbirleri alır.
Merkezi idare ile mahalli idareler arasındaki ilişkiler
Madde 9- Merkezi idare tarafından yürütülmesi öngörülen hizmetlerden illerde yapılması gerekenlerin, kanunlarda belirtilen istisnalar dışında, valilik ve kaymakamlıklar tarafından gerçekleştirilmesi esastır.
Merkezi idare birimleri, mahalli idarelerin sorumluluk alanlarına giren görev ve hizmetler için mahalli düzeyde teşkilat kuramaz, doğrudan ihale ve harcama yapamaz.
Merkezi idarenin görevleri arasında sayılan hizmetlere ait yatırımlardan ilgili bakanlıkça uygun görülenler, mahalli idareler eliyle de gerçekleştirilebilir. Bu yatırımlara ait ödenekler, ilgili kuruluş tarafından o mahalli idare bütçesine aktarılır. Bu ödenekler başka amaçla kullanılamaz.
Merkezi idare, desteklemek ve geliştirmek istediği hizmetleri, proje bazında gerekli kaynaklarını ilgili mahalli idarelere aktarmak suretiyle onlarla işbirliği içinde yürütebilir.
Mahalli idareler, yatırımlarını, yetkili organlarının kararıyla ve bedeli mukabilinde başka mahalli idarelere veya merkezi idare kuruluşlarına yaptırabilir. Mahalli idareler, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği içinde ortak yatırım yapabilir.
Mahalli idarelerin görev, yetki ve sorumluluk alanlarına giren konularda çıkarılacak tüzük, yönetmelik ve benzeri düzenlemelerde, mahalli idarelerin yetkilerini kısıtlayıcı, mahalli hizmetleri zayıflatıcı ve yerinden yönetim ilkesine aykırı hükümler konulamaz.
Mali kaynak dağılımı
Madde 10- Mahalli idarelere yetki, görev ve sorumluluklarıyla orantılı gelir kaynakları sağlanır. Mahalli idarelere genel bütçe vergi gelirleri tahsilatından pay ayrılır. Payların ayrılmasına, dağıtımına ve bu paylardan yapılacak kesintilere ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.
Kamu hizmetlerinin gördürülmesi
Madde 11- Kamu hizmetlerinin daha etkili ve verimli olarak yerine getirilebilmesi amacıyla, merkezi idare ile mahalli idareler, kendilerine ait hizmetlerden kanunlarda öngörülenleri, ilgileri itibariyle üniversitelere, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, hizmet birliklerine, özel sektöre ve alanında uzmanlaşmış sivil toplum örgütlerine gördürebilir. Bu durumda idarenin sorumluluğuna ilişkin hükümler saklıdır.
İKİNCİ KISIM
Bakanlıklar ile Bağlı ve İlgili Kuruluşların Teşkilatlanmasına İlişkin Esas ve Usuller
BİRİNCİ BÖLÜM
Bakanlıklar ile Bağlı ve İlgili Kuruluşların Teşkilatlanması
Teşkilatlanmaya ilişkin ilke ve esaslar
Madde 12- Bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşların kuruluş ve teşkilatlanmasına ilişkin ilke ve esaslar şunlardır:
a) Görev ve yetkilerin tespiti ile teşkilatlanmada, idarenin bütünlüğü ilkesi esas alınır.
b) Bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşların teşkilatlanmasında etkili ve verimli bir yapı kurulması amacıyla, kurum ve kuruluşların görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanır. Benzer nitelikteki hizmet ve görevler birden fazla kurum ve kuruluşa verilemez.
c) Bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşlar, stratejik planlarına, yıllık amaç ve hedeflerine bağlı olarak teşkilat yapısını, hizmet kalite standartlarını, yönetim ve hizmet süreçlerini sürekli geliştirici tedbirleri alır.
Bakanlar Kurulu, Başbakan ve Başbakan Yardımcıları
Madde 13- Bakanlar Kurulu, Başbakan ve bakanlardan oluşur. Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanı ve Başbakanlık teşkilatının en üst amiridir.
Başbakana yardımcı olmak ve Başbakan tarafından verilecek görevleri yerine getirmek amacıyla sayıları sekizi geçmemek üzere Devlet Bakanı atanabilir. Başbakana yardımcı olmak ve bakanlıklar arasında koordinasyonu sağlamak üzere en çok üç bakan Başbakan Yardımcısı olarak görevlendirilebilir.
Başbakan Yardımcıları ile Devlet Bakanlarının danışma ve büro hizmetlerini yürütecek personele ait kadrolar Başbakanlık kadro cetvelinde gösterilir.
Bakanların görev, yetki ve sorumluluğu
Madde 14- Bakan, bakanlık kuruluşunun en üst amiri olup, bakanlık icraatından ve emri altındakilerin faaliyet ve işlemlerinden sorumludur. Her bakan aşağıdaki görev, yetki ve sorumluluğa sahiptir:
a) Bakanlığını, Anayasaya, kanunlara, hükümet programına ve Bakanlar Kurulunca belirlenen politika ve stratejilere uygun olarak yönetir.
b) Bakanlığı ile bakanlığına bağlı ve ilgili kuruluşların görev alanına giren hususlarda politika ve stratejiler geliştirir, bunlara uygun olarak yıllık amaç ve hedefler oluşturur, performans ölçütleri belirler, bakanlık bütçesini hazırlar, gerekli yasal ve idari düzenleme çalışmalarını yapar. Belirlenen stratejiler, amaçlar ve performans ölçütleri doğrultusunda uygulamayı koordine eder, izler ve değerlendirir.
c) Bakanlığı ile bakanlığına bağlı ve ilgili kuruluşların faaliyetlerini, işlemlerini denetler, yönetim sistemlerini gözden geçirir, kurumun yapısı ve yönetim süreçlerinin etkililiğini gözetir, yönetimin geliştirilmesini sağlar.
d) Faaliyet alanına giren konularda diğer bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği ve koordinasyonu sağlar.
Müsteşarın görev, yetki ve sorumluluğu
Madde 15- Müsteşar, bakanın yardımcısı olup bakanlık hizmetlerini, bakan adına ve onun emir ve yönlendirmesi doğrultusunda, mevzuat hükümlerine, bakanlığın amaç ve politikalarına, stratejik planına uygun olarak düzenler ve yürütür. Bu amaçla, bakanlık kuruluşlarına gereken emirleri verir ve bunların uygulanmasını gözetir ve sağlar.
Müsteşar yukarıda belirtilen hizmetlerin yürütülmesinden bakana karşı sorumludur.
Bakanlıklar
Madde 16- Bakanlıklar merkez ve taşra teşkilatından oluşur. Ancak, ekli (I) sayılı cetvelde sayılan bakanlıklardan ekli (II) sayılı cetvelde gösterilenler taşra teşkilatı kuramaz.
Bakanlık merkez teşkilatı kurulmasına ilişkin esaslar
Madde 17- Bakanlıkların merkez teşkilatının kurulmasında aşağıdaki esas ve usuller uygulanır:
a) Anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimlerinin kurulması, kaldırılması, görev, yetki ve sorumlulukları kanunla düzenlenir.
b) Bağlı ve ilgili kuruluşlar eliyle yürütülen hizmetler için bakanlık merkez teşkilatında ayrıca birim kurulamaz.
c) Bakanlık merkez teşkilatında 28 inci maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde gösterilenler dışında hiyerarşik kademe teşkil edilemez. Ancak, birim ve personel sayısı dikkate alınarak bakanlıklardan sadece merkez teşkilatı bulunanlar ile müsteşarlık şeklinde kurulan bağlı kuruluşlarda en çok üç; diğer bakanlıklarda en çok beş müsteşar yardımcılığı; başkanlık ve genel müdürlük şeklinde kurulan bağlı kuruluşlarda en çok üç başkan yardımcılığı ve genel müdür yardımcılığı kadrosu ihdas edilebilir.
Bakanlık merkez teşkilatı
Madde 18- Bakanlık merkez teşkilatı, bakanlığın sorumlu olduğu hizmetlerin yürütülmesi; bu hizmetlerle ilgili politika, standart ve hedeflerin belirlenmesi; planlama, koordinasyon ve denetimin sağlanması; eğitim, izleme ve değerlendirme görevlerinin yerine getirilmesi amacıyla aşağıdaki birimlerden meydana gelecek şekilde düzenlenir:
a) Bakanlıkların hizmet ve görev alanlarına giren faaliyetlerini yürüten anahizmet birimleri,
b) Bakana ve anahizmet birimleri ile bağlı ve ilgili kuruluşlara teknik, planlama, araştırma-geliştirme, hukuki ve mali konularda yardımcı olan danışma birimleri,
c) İnsan kaynakları ve destek hizmetlerini yerine getiren yardımcı hizmet birimleri.
İçişleri, Maliye, Milli Eğitim, Sağlık ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarında, temel görev ve hizmetlerin bir gereği olarak, kurum dışı işyeri, mükellef veya üçüncü kişi ve kuruluşlar ile mahalli idarelere yönelik olmak üzere, kuruluş kanunlarında belirtilmek şartıyla anahizmet birimi şeklinde rehberlik ve denetim birimi oluşturulabilir. Hakim ve savcıların denetimi için öngörülen hükümler saklıdır.
Bakanlık anahizmet birimleri
Madde 19- Bakanlıkların sorumlu oldukları temel hizmet ve görevler, merkez teşkilatı bünyesinde kurulan anahizmet birimleri tarafından yerine getirilir.
Bakanlık danışma birimleri
Madde 20- Bakanlık merkez teşkilatında ihtiyaca göre aşağıdaki danışma birimleri kurulabilir:
a) Strateji Geliştirme Başkanlığı,
b) Hukuk Müşavirliği,
c) Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği.
Gerekli görülen hallerde 33 üncü maddede öngörülen esaslar dahilinde bakanlık müşavirliği kadrosu ihdas edilebilir.
Bağlı kuruluşların merkez teşkilatında ihtiyaca göre Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı, Hukuk Müşavirliği ile Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği kurulabilir.
Bakanlık yardımcı hizmet birimleri
Madde 21- Bakanlık merkez teşkilatında ihtiyaca göre aşağıdaki yardımcı hizmet birimleri kurulur:
a) Özel Kalem Müdürlüğü,
b) İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı,
c) Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı.
Taşra teşkilatı olan bakanlıklarda insan kaynakları birimi genel müdürlük şeklinde kurulabilir. Bağlı kuruluşların merkez teşkilatında ihtiyaca göre İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı ile Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı kurulur.
Taşra teşkilatı ve kuruluşuna ilişkin esaslar
Madde 22- Taşra teşkilatı olan bakanlıklar illerde ve hizmetin niteliği ile ihtiyaçlar dikkate alınarak ilçelerde teşkilatlanır. Bunlar, vali ve kaymakama bağlı olarak çalışır.
Taşra teşkilatının kurulmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur:
a) Taşra teşkilatı, görev ve hizmetin niteliğine, sosyal ve ekonomik şartlara ve nüfus durumuna göre farklı yapıda kurulabilir.
b) Bakanlıklar ile bağlı kuruluşların il ve ilçelerde, tek bir taşra teşkilatı kurmaları esastır.
c) Kamu hizmetlerinin zorunlu kıldığı hallerde, birden çok ili kapsayan alanlarda, sürekli veya geçici nitelikte, kanunla bölge teşkilatı kurulabilir. Ancak, bölge düzeyinde teşkilatlanan bakanlıklar illerde, illerde teşkilatlanan bakanlıklar ise bölge düzeyinde teşkilatlanamaz.
d) Bölge kuruluşları dışındaki taşra teşkilatı, Bakanlar Kurulu kararı ile kurulur, kaldırılır veya değiştirilir.
Yurtdışı hizmetlerinin yürütülmesi
Madde 23- Dışişleri Bakanlığı ile Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı hariç, bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşları yurtdışı teşkilatı kuramazlar. Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarından hangilerinin hangi ülkelerde yurtdışı hizmeti sunacağı Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir. Bu suretle belirlenecek kurum ve kuruluşların yurtdışı hizmetleri ilgili kurum veya kuruluş personelinin Dışişleri Bakanlığı kadrolarına belirli süreli olarak görevlendirilmesi suretiyle yürütülür. Bu görevlere Dışişleri Bakanlığı elemanları atanamaz ve görevlendirilemez.
Bağlı kuruluşlar
Madde 24- Bağlı kuruluşlar, bir bakanlığın hizmet ve görev alanına giren anahizmetlerden özel önemi bulunanları yürütmek üzere, kanunla kurulan kuruluşlardır. Başbakanlığa bağlı olanların dışında müsteşarlık şeklinde bağlı kuruluş kurulamaz.
Bağlı kuruluşlar, merkez teşkilatı ile istisnai ve zorunlu hallere münhasır olmak üzere ihtiyaca göre kurulan taşra teşkilatından oluşur. Ancak, bölge düzeyinde teşkilatlanan bağlı kuruluşlar illerde, illerde teşkilatlanan bağlı kuruluşlar bölge düzeyinde teşkilatlanamaz. Bağlı kuruluşların taşra teşkilatı kanunla kurulur.
Bağlı kuruluşların anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimleri 18 inci madde ile bakanlık merkez teşkilatına ilişkin diğer hükümler gözönünde bulundurularak hizmet özelliklerine göre kuruluş kanunlarında belirlenir. Ayrıca, bağlı kuruluşlarda temel görev ve hizmetlerin bir gereği olarak, kurum dışı işyeri, mükellef veya üçüncü kişi ve kuruluşlara yönelik olmak üzere, kuruluş kanunlarında belirtilmek şartıyla anahizmet birimi şeklinde rehberlik ve denetim birimi oluşturulabilir.
İlgili kuruluşlar
Madde 25- İlgili kuruluşlar; özel kanun veya statü ile kurulan, iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşları ile bunların müessese, ortaklık ve iştirakleri veya özel hukuki, mali ve idari statüye tabi, hizmet bakımından yerinden yönetim kuruluşlarıdır.
Bu kuruluşların görev, yetki ve sorumlulukları ile teşkilatlanmalarına ilişkin esaslar ve ilgili olduğu bakanlık, kuruluş kanunu veya statülerinde belirlenir. Müsteşarlık şeklinde ilgili kuruluş kurulamaz.
İlgili kuruluşların anahizmet, danışma ve yardımcı hizmet birimleri, 18 inci madde ile bakanlık merkez ve bağlı kuruluşlarının teşkilatlanmasına ilişkin diğer hükümler gözönünde bulundurularak hizmet özelliklerine göre kuruluş kanunlarında veya statülerinde belirlenir.
İlişkili kuruluşlar
Madde 26- İlişkili kuruluşlar, piyasalara ilişkin düzenleyici ve denetleyici görev yapan, kamu tüzel kişiliği ile idari ve mali özerkliği haiz, özel kanunla kurulan kuruluşlardır.
Bu kuruluşların ilişkili olduğu bakanlık, kuruluş kanununda gösterilir.
Strateji Geliştirme Kurulu ve diğer sürekli kurullar
Madde 27- Bakanlıklarda, bakanlık stratejilerinin, amaç ve politikalarının belirlenmesine, bakanlık hizmet ve teşkilatının geliştirilmesine, bakanlık faaliyetlerinin performans sonuçlarının değerlendirilmesine yardımcı olmak üzere Strateji Geliştirme Kurulu oluşturulur. Kurul, bakanlık müsteşarının başkanlığında, bakanlıkların kuruluş kanunlarında belirtilen birim amirlerinden oluşur ve konu ile ilgili kişiler, kamu veya özel kuruluş ve sivil toplum örgütü temsilcileri çağrılabilir. Kurulun sekreterya hizmetleri Strateji Geliştirme Başkanlığınca yürütülür.
Ayrıca bakanlıklarda ve bağlı kuruluşlarda, görevleri ve teşekkül tarzı kuruluş kanunlarında gösterilmek kaydıyla sürekli kurullar oluşturulabilir.
Hiyerarşik kademeler ve unvanlar
Madde 28- Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşların hiyerarşik kademeleri ve unvanları; hizmetin özelliklerinden kaynaklanan farklılıklar dikkate alınmak suretiyle aşağıdaki şekilde düzenlenir:
a) Bakanlık merkez teşkilatında:
1. Müsteşarlık,
2. Genel Müdürlük, Başkanlık, Daire Başkanlığı,
3. Müdürlük.
Taşra teşkilatı olan bakanlıklarda Genel Müdürlüklere bağlı olarak daire başkanlığı kurulabilir.
b) Bağlı kuruluşlarda:
Müsteşarlık şeklindeki bağlı kuruluşlarda:
1. Müsteşarlık,
2. Genel Müdürlük, Daire Başkanlığı,
3. Müdürlük.
Başkanlık şeklindeki bağlı kuruluşlarda:
1. Başkanlık,
2. Daire Başkanlığı,
3. Müdürlük.
Genel Müdürlük şeklindeki bağlı kuruluşlarda:
1. Genel Müdürlük,
2. Daire Başkanlığı,
3. Müdürlük.
c) Taşra teşkilatı il kuruluşlarında:
1. Vali,
2. İl Müdürlüğü,
3. Şube Müdürlüğü.
d) Taşra teşkilatı ilçe kuruluşlarında:
1. Kaymakam,
2. İlçe Müdürlüğü,
3. İhtiyaç duyulan ilçelerde Şube Müdürlüğü.
e) Bölge kuruluşlarında:
1. Bölge Müdürlüğü,
2. Şube Müdürlüğü veya Başmühendislik.
Dışişleri Bakanlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ve ilişkili kuruluşlar bu maddede öngörülen hiyerarşik kademe ve unvanlara ilişkin hükümlere tabi değildir. Bunların hiyerarşik kademe ve unvanları kuruluş kanunlarında düzenlenir.
Kuruluş işlemlerinin tamamlanması
Madde 29- Bakanlık merkez, taşra ve yurtdışı teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşların kurulma işlemleri, genel hükümlere göre kadro ihdası ile tamamlanır.
İKİNCİ BÖLÜM
Danışma Birimlerinin Görev ve Yetkileri
Strateji Geliştirme Başkanlığı
Madde 30- Strateji Geliştirme Başkanlığı aşağıdaki görevleri yapar:
a) Ulusal kalkınma strateji ve politikaları, yıllık program ve hükümet programı çerçevesinde bakanlığın orta ve uzun vadeli strateji ve politikalarını belirlemek, amaçlarını oluşturmak üzere gerekli çalışmaları yapmak,
b) Bakanlığın görev alanına giren konularda performans ve kalite ölçütleri geliştirmek ve bu kapsamda verilecek diğer görevleri yerine getirmek,
c) Bakanlık bütçesini stratejik plana ve yıllık hedeflere göre hazırlamak; bakanlık faaliyetlerinin bunlara uygunluğunu izlemek ve değerlendirmek,
d) Bakanlığın yönetimi ile hizmetlerin geliştirilmesi ve performansla ilgili bilgi ve verileri toplamak, analiz etmek, yorumlamak ve yıllık faaliyet raporlarını hazırlamak,
e) Üst yönetimin iç denetime yönelik işlevinin etkililiğini ve verimliliğini artırmak için gerekli hazırlıkları yapmak,
f) Bakanlığın görev alanına giren konularda, hizmetleri etkileyecek dış faktörleri incelemek, kurum içi kapasite araştırması yapmak, hizmetlerin etkililiğini ve tatmin düzeyini analiz etmek ve genel araştırmalar yapmak,
g) Yönetim bilgi sistemlerine ilişkin hizmetleri yerine getirmek,
h) Strateji Geliştirme Kurulunun sekreterya hizmetlerini yürütmek.
Hukuk Müşavirliği
Madde 31- Hukuk Müşavirliği aşağıdaki görevleri yapar:
a) Bakan, bakanlık birimleri ve diğer bakanlıklar tarafından gönderilen kanun, tüzük ve yönetmelik tasarıları ile diğer hukuki konular hakkında görüş bildirmek,
b) Bakanlığın menfaatlerini koruyucu, anlaşmazlıkları önleyici hukuki tedbirleri zamanında almak, anlaşma ve sözleşmelerin bu esaslara uygun olarak yapılmasına yardımcı olmak,
c) 8 Ocak 1943 tarihli ve 4353 sayılı Kanun hükümlerine göre adli ve idari davalarda gerekli bilgileri hazırlamak, taraf olduğu idari davalarda bakanlığı temsil etmek veya bakanlıkça hizmet satınalma yoluyla temsil ettirilen davaları takip ve koordine etmek.
Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği
Madde 32- Bakanlıklarda, basın ve halkla ilişkilerle ilgili faaliyetleri planlamak ve bu faaliyetlerin belirlenecek usul ve ilkelere göre yürütülmesini sağlamak üzere Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği kurulabilir.
Bakanlık müşavirleri
Madde 33- Bakanlıklarda, önem ve öncelik taşıyan konularda bakanlık makamına yardımcı olmak üzere bakanlık müşavirleri bulunabilir.
Bakanlık müşavirleri bakanlık makamına bağlıdır.
Bakanlık müşavirlerinin gerekli olup olmadığı ve yirmiyi geçmeyecek şekilde sayısı kuruluş kanunlarında gösterilir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Yardımcı Hizmet Birimlerinin Görev ve Yetkileri
Özel Kalem Müdürlüğü
Madde 34- Özel Kalem Müdürlüğü; bakanın çalışma programını; resmi ve özel yazışmalarını; protokol ve tören işlerini düzenlemek, yürütmek ve bakanın vereceği diğer işleri yapmakla görevlidir.
İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı
Madde 35- İnsan Kaynakları Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Bakanlığın insan gücü politikası ve planlaması konusunda çalışmalar yapmak ve tekliflerde bulunmak,
b) Bakanlık personelinin atama, nakil, sicil, terfi, ücret, emeklilik ve benzeri özlük işlemlerini yürütmek,
c) Bakanlık teşkilatının eğitim planını hazırlamak, uygulamak ve değerlendirmek,
d) Bakanlığın görev alanına giren konularda mahalli idarelere dönük eğitim programları hazırlamak ve uygulamak,
e) Bakan ve müsteşar tarafından verilecek diğer görevleri yapmak.
Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı
Madde 36- Destek Hizmetleri Daire Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Yapma, yaptırma, satınalma, kiralama, bakım ve onarım, arşiv, sağlık ve benzeri her türlü idari ve mali hizmetleri yürütmek,
b) Taşınır ve taşınmaz mal kayıtlarını tutmak,
c) Bakanlık sivil savunma ve seferberlik hizmetlerini planlamak ve yürütmek,
d) Bakan ve müsteşar tarafından verilecek diğer görevleri yapmak.
Bağlı ve ilgili kuruluşların danışma ve yardımcı hizmet birimleri
Madde 37- Bakanlık bağlı ve ilgili kuruluşlarındaki danışma ve yardımcı hizmet birimlerinin görevleri, bakanlık merkez teşkilatındaki benzer birimlerin görevleri esas alınarak düzenlenir.
ÜÇÜNCÜ KISIM
Kamu Yönetiminde Denetim
Denetim
Madde 38- Denetim; kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyet ve işlemlerinde hataların önlenmesine yardımcı olmak, çalışanların ve kuruluşların gelişmesine, yönetim ve kontrol sistemlerinin geçerli, güvenilir ve tutarlı hale gelmesine rehberlik etmek amacıyla; hizmetlerin süreç ve sonuçlarını mevzuata, önceden belirlenmiş amaç ve hedeflere, performans ölçütlerine ve kalite standartlarına göre; tarafsız olarak analiz etmek, karşılaştırmak ve ölçmek; kanıtlara dayalı olarak değerlendirmek, elde edilen sonuçları rapor haline getirerek ilgililere duyurmaktır.
Denetimin kapsamı ve türleri
Madde 39- Kamu kurum ve kuruluşlarında iç ve dış denetim yapılır. İç denetim, hataların önlenmesi, risk ve zayıflıkların belirlenmesi, iyi uygulama örneklerinin yaygınlaştırılması, yönetim sistemlerinin ve süreçlerinin geliştirilmesi amacıyla yapılan denetimdir.
Dış denetim, kamu kurum ve kuruluşlarının hesap verme sorumluluğu çerçevesinde bütün faaliyet, karar ve işlemlerinin, kurumsal amaç, hedef ve planlara ve kanunlara uygunluk yönünden incelenmesi ve sonuçlarının değerlendirilmesidir.
Kamu kurum ve kuruluşlarının iç ve dış denetimi; hukuka uygunluk, mali denetim ve performans denetimini kapsar:
a) Hukuka uygunluk denetimi; eylem ve işlemlerin ilgili kanun, tüzük, yönetmelik ve diğer mevzuata uygunluğunun,
b) Mali denetim; gelir, gider ve mallara ilişkin hesap ve işlemlerin doğruluğunun, mali tabloların tasdikinin ve mali sistemlerin,
c) Performans denetimi; yönetimin bütün kademelerinde gerçekleştirilen faaliyet ve programların planlanması, uygulanması ve kontrolü aşamalarında ekonomikliğin, verimliliğin ve etkililiğin,
denetlenmesini ifade eder.
Denetlemeye yetkili kurumlar
Madde 40- İç denetim, kamu kurum ve kuruluşlarının kendi yöneticileri veya kurumun üst yöneticisinin görevlendireceği iç denetim elemanları tarafından yapılır.
Merkezi idareye dahil kurum ve kuruluşlarla il özel idareleri, belediyeler ve bunlara bağlı kuruluşlar ve mahalli idare birliklerinin dış denetimi kanunla belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde Sayıştay tarafından yapılır veya yaptırılır, sorumluların hesap ve işlemleri kesin hükme bağlanır. Bu amaçla Sayıştayın teşkilat yapısı içinde özel ihtisas daireleri oluşturabileceği gibi, bölge düzeyinde birimler kurulabilir.
Köyler ile köylerin kendi aralarında kurdukları birlikler, mülki idare amirleri eliyle denetlenir.
Bilgi edinme hakkı ve saydamlık
Madde 41- Gerçek ve tüzel kişiler, kanunla belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bilgi edinme hakkına sahiptir. Kamu kurum ve kuruluşları, gerçek ve tüzel kişilerin talep etmeleri halinde, istenen bilgi ve belgeleri kanunda belirtilen istisnalar dışında vermekle yükümlüdür.
Kamu kurum ve kuruluşları, görev ve hizmet alanlarına giren konulardaki temel nitelikli karar ve işlemlerini, mal ve hizmet alımlarını, satımlarını, projelerini ve yıllık faaliyet raporlarını bilgi iletişim teknolojilerini de kullanmak suretiyle kamuoyunun bilgisine sunarlar.
Kesinleşen faaliyet ve denetim raporları uygun vasıtalarla kamuoyunun incelemesine açık hale getirilir. Mahalli idarelerde bu raporlar meclislerinin ilk toplantısında üyelerin bilgisine de sunulur.
Mahalli idareler halk denetçisi
Madde 42- Her ilde, mahalli idareler ve bunlara bağlı kuruluşlar ile bu idareler tarafından kurulan birlik ve işletmelerin, kurum dışı gerçek ve tüzel kişilerle ilgili işlem ve eylemlerinden kaynaklanan anlaşmazlıkların çözümüne yardımcı olmak üzere bir halk denetçisi seçilir.
Halk denetçisi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) fıkrasının 1, 4, 5, 6 ve 7 nci bentlerinde belirtilen şartları taşıyan; hukuk, iktisat, işletme, maliye, kamu yönetimi, çalışma ekonomisi alanlarında en az dört yıllık yükseköğretim kurumlarından mezun veya bu alanlarda lisansüstü derecesi olan ve en az on yıl mesleki tecrübe sahibi, toplumda saygınlığı bulunan kişiler arasından beş yıl süre ile görev yapmak üzere il genel meclisinin üçte iki çoğunluğunun kararı ile seçilir. İlk iki turda üçte iki çoğunluk sağlanamazsa, üçüncü turda salt çoğunlukla seçim sonuçlandırılır. Halk denetçiliğine kişiler kendileri aday olabileceği gibi, il genel meclisi üyelerinin beşte biri tarafından da aday gösterilebilir.
Halk denetçisi, asliye hukuk mahkemesinde görevinin devamı süresince işlerini tam bir dikkat, dürüstlük ve tarafsızlık ile yürüteceğine, kanun hükümlerine aykırı hareket etmeyeceğine dair yemin ederek görevine başlar. Yemin için yapılan başvuru mahkemece acele işlerden sayılır.
Halk denetçisi, görevini engelleyen fiziki ve psikolojik bir rahatsızlığı, görevi gereği edindiği kişisel bilgi ve sırları açıklaması, halk denetçisi olma şartlarını taşımadığının anlaşılması veya sonradan kaybetmesi sebepleriyle il genel meclisinin salt çoğunluğunun kararı ve valinin mütalaası üzerine Danıştay kararı ile görevinden alınabilir. Bu şekilde boşalan halk denetçiliğine, kalan süreyi tamamlamak üzere yenisi seçilir.
Halk denetçisi, görevinin devamı süresince, herhangi bir kamu kuruluşunda veya özel kuruluşta ücretli bir işte çalışamaz. Kamu görevlileri arasından seçilen halk denetçisi, bu süre için kurumundan izinli sayılır. Bu şekilde seçilen halk denetçilerinin kadroları ve tabi olduğu sosyal güvenlik kurumu ile ilişkileri devam eder, ancak bunların ve diğer halk denetçilerinin daha önce tabi oldukları sosyal güvenlik kurumlarına ödenmesi gereken primleri kendileri tarafından yatırılır.
Halk denetçisinin bürosu ve iş yükü ile orantılı sayıda personel il özel idaresi tarafından sağlanır. Halk denetçisine, il nüfusu 500.000’e kadar olan illerde 50.000; 500.001-1.000.000 olan illerde 60.000; 1.000.001-2.000.000 olan illerde 70.000 ve 2.000.001’den fazla olan illerde 80.000 gösterge rakamının Devlet memurları için belirlenen aylık katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık brüt ödenek verilir. Halk denetçisi gördüğü hizmet nedeniyle talep sahiplerinden hiçbir şekilde ücret veya başka bir karşılık alamaz.
Halk denetçisi, birinci fıkrada sayılan kuruluşların gerçek ve tüzel kişileri ilgilendiren işlem ve eylemlerine karşı menfaati ihlal edilenler tarafından yapılacak başvuru üzerine, gerekli bilgi ve belgeleri inceleyerek, gerektiğinde tarafları dinleyerek, kırkbeş gün içinde kararını verir. Kararı, ilgili idareye ve talep sahibine bildirir. İlgili idare halk denetçisinin verdiği karara karşı tutumunu en geç on gün içinde açıklar. İdare, halk denetçisinin tavsiyesini uygun bulmazsa görüşünü gerekçelendirmek zorundadır. Halk denetçisinin raporları kamuoyuna açıktır.
İlgili kurum ve kuruluşlar, halk denetçisi tarafından istenen bilgi ve belgeler ile soruların cevaplarını en geç bir hafta içinde vermek zorundadır.
Konusu açık olmayan, somut iddia içermeyen, halk denetçisinin yetki alanına girmeyen veya dava konusu yapıldığı anlaşılan başvurular işleme konulmaz. Halk denetçisi incelemesi sırasında, teknik hususlarda bedeli il özel idare bütçesinden karşılanmak suretiyle her türlü uzmandan yararlanabilir.
Menfaati ihlal edilen gerçek veya tüzel kişiler, işlem ve eylemden haberdar olduktan sonra veya yaptıkları başvuruya süresi içinde cevap verilmemesi üzerine otuz gün içerisinde halk denetçisine başvurabilirler. Halk denetçisine başvuru süresi, eylem ve işlemin tekemmül tarihinden itibaren altı ayı geçemez.
Dava açma süresi içinde halk denetçisine yapılan başvuru, dava açma süresini durdurur. Halk denetçisinin tavsiye kararının verilen süre içinde yerine getirilmemesi veya başvuru sahibini tatmin etmemesi halinde, kararda belirtilen sürenin bitiş tarihinden itibaren, talep sahibinin dava açma süresi yeniden işlemeye başlar. Dava konusu edilmiş veya üçüncü kişilere dönük karar ve işlemler sebebiyle halk denetçisine başvurulamaz. Halk denetçisine başvuru, idari yargıya müracaat hakkının önşartı değildir.
Halk denetçisi, incelemesi nedeniyle elde ettiği kişilere ait bilgilerin gizliliğinin korunmasından sorumludur. Halk denetçisi tarafından alınan tavsiye kararları arşivlenir. Halk denetçisi, her yıl Ocak ayında, bir önceki yılda verdiği tavsiye kararları ile ilgili genel değerlendirme raporunu il genel meclisinin bilgisine sunar.
DÖRDÜNCÜ KISIM
Çeşitli ve Geçici Hükümler
BİRİNCİ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Yöneticilerin sorumlulukları
Madde 43- Bu Kanun kapsamındaki kurum ve kuruluşların her kademedeki yöneticileri, görevlerini mevzuata, stratejik plan ve programlara, performans ölçütlerine ve hizmet kalite standartlarına uygun olarak yürütmekten üst kademelere karşı sorumludur.
İdari düzenleme yetkisi
Madde 44- Bakanlıklar ile kamu tüzel kişileri, önceden kanunla düzenlenmeyen konularda ve kanun hükümlerine aykırı şekilde idari düzenleme yapamazlar.
Yetki devri
Madde 45- Bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşların üst düzey yöneticileri, valiler, kaymakamlar ve belediye başkanları, sınırlarını açıkça belirtmek ve yazılı olmak şartıyla yetkilerinden bir kısmını astlarına devredebilir. Yetki devri, uygun araçlarla ilgililere duyurulur.
İnsan kaynakları yönetimi
Madde 46- Kamu hizmetleri memurlar, tam zamanlı veya kısmi zamanlı çalışan diğer kamu görevlileri ve işçiler eliyle yürütülür.
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin işe alınmaları ve görevde yükselmeleri ehliyete dayalı seçme sınavı ve liyakat esasına göre yapılır.
Diğer kamu görevlileri ile işçilerden tam zamanlı veya kısmi zamanlı olarak ve kadro şartına bağlı olmaksızın sözleşmeli statüde istihdam edileceklerin sözleşmelerinde, ilgili personelin görevleri, hak ve yükümlülükleri ile performans ölçütleri yer alır.
Memurlar ve diğer kamu görevlileri, performans ölçütlerine göre değerlendirilir ve ödüllendirilir.
Hükümetin görevi sona erdiğinde, Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarı hariç müsteşarlar ile başkanlık ve genel müdürlük şeklinde kurulan bağlı ve ilgili kuruluşlarda kendi genel kurullarının seçimiyle gelenler dışındaki başkan veya genel müdürlerin görevi kendiliğinden sona ermiş sayılır. Ancak bu görevlere yeni bir atama ya da görevlendirme yapılıncaya kadar bu kişiler görevlerine devam ederler. Bu şekilde görevi sona erenlerden başka bir göreve atanmayanlar, özlük hakları saklı kalmak üzere, kadro şartı aranmaksızın bakanlık müşaviri olarak atanırlar.
Merkezi idarede 2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanun hükümleri dışında kalan memurların atamaları bakan tarafından yapılır. Bakan bu yetkisini alt kademelere devredebilir. Bağlı ve ilgili kuruluşların kuruluş kanunlarındaki atamaya ilişkin özel hükümler saklıdır.
Merkezi idarenin kadro ihdas, iptal ve değişikliği ile kadrolara ilişkin diğer hususlar genel hükümlere tabidir.
Başka kurumlarda personel görevlendirme
Madde 47- Bakanlıklarda bakanın, il özel idarelerinde valinin, belediyelerde ise belediye başkanının talebi ve ilgilinin ve kurumunun muvafakatı üzerine, merkezi idare personelinden memur statüsünde olanlar mahalli idarelerin yönetici kadrolarında veya bakanlıklarda geçici olarak görevlendirilebilir. Bu personel, kurumundan izinli sayılır ve asıl kadrosuyla ilgisi devam eder. Bunların terfileri başkaca bir işleme gerek kalmaksızın kurumlarınca yapılır. Bu hükme göre görevlendirilenler, görev sürelerince, görevlendirmeye ilişkin belgede belirtilmek kaydıyla mali ve sosyal haklarını görevlendirildikleri kurumdan alabileceği gibi, kadrolarının bulunduğu kurumdan da alabilirler.
Saklı tutulan hükümler
Madde 48- Bu Kanunun, 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi hariç olmak üzere İkinci Kısmındaki hükümler, 46 ncı maddesinin beşinci fıkrası dışındaki hükümler ile 47 nci maddesi hükümleri Milli Savunma Bakanlığı hakkında uygulanmaz.
Kaldırılan hükümler ve kuruluşlar
Madde 49- 27/9/1984 tarihli ve 3046 sayılı Kanun, 24/10/1960 tarihli ve 108 sayılı Savunma Sekreterlikleri Kurulmasına Dair Kanun ile 24/6/1983 tarihli ve 72 sayılı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname yürürlükten kaldırılmıştır.
9/5/1985 tarihli ve 3202 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunla kurulan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kaldırılmıştır.
Dışişleri Bakanlığı ile Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı hariç bakanlıkların ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yurtdışı teşkilatı kaldırılmış ve yurtdışı kadroları iptal edilmiştir.
Bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşlar ve bu Kanun kapsamına giren diğer kamu kurum ve kuruluşlarının kuruluş ve görevlerine ilişkin kanunların ve kanun hükmünde kararnamelerin bu Kanun hükümlerine aykırı hükümleri uygulanmaz.
İKİNCİ BÖLÜM
Geçici ve Son Hükümler
Geçici Madde 1- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte;
a) Sağlık Bakanlığı taşra teşkilatının görev ve yetkileri, eğitim hastaneleri hariç, sağlık evi, sağlık ocağı, sağlık merkezi, dispanser ile hastaneler araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli il özel idarelerine,
b) Kültür ve Turizm Bakanlığı taşra teşkilatının görev ve yetkileri, ulusal nitelik taşımayan kütüphane ve müzeler ile halk kütüphaneleri, kültür merkezleri bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli belediye sınırları içinde belediyelere, belediye sınırları dışında il özel idarelerine, ören yerleri ise il özel idarelerine,
c) Çevre ve Orman Bakanlığı taşra teşkilatının görev ve yetkileri ile fidanlıklar, piknik yerleri, dinlenme ve benzeri tesisler, bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli belediye sınırları içinde belediyelere; belediye sınırları dışında bulunan bu gibi tesis ve yerler ile milli parklar il özel idarelerine,
d) Tarım ve Köyişleri Bakanlığı taşra teşkilatının görev ve yetkileri, ulusal veya bölgesel düzeyde faaliyet gösteren araştırma enstitüleri ve laboratuvarlar hariç enstitü ve laboratuvarları ile üretme istasyonları bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli il özel idarelerine,
e) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü taşra teşkilatının görev ve yetkileri ile huzurevi, çocuk yuvası, kreş gibi tesisler, bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve boçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli belediye sınırları içinde belediyelere, belediye sınırları dışında il özel idarelerine,
f) Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü taşra teşkilatının görev ve yetkileri ile spor sahaları, spor salonları, stadyumlar ve diğer spor tesisleri bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli belediye sınırları içinde belediyelere, belediye sınırları dışında il özel idarelerine,
g) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı taşra teşkilatının görev ve yetkileri ile bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli il özel idarelerine,
devredilmiştir.
Birinci fıkranın (b) , (c) , (d) ve (f) bentlerinde belediyelere devredilen bina, araç, gereç, personel, taşınır ve taşınmaz mallar ile alacak ve borçların, büyükşehir belediyesi bulunan yerlerde paylaşımı özel kanununda belirtilen hükümlere tabidir.
Birinci fıkranın (a) bendinde il özel idarelerine devredilen sağlık evi, sağlık ocağı, sağlık merkezi ve dispanser gibi koruyucu sağlık hizmeti veren tesisler il özel idarelerince Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen esas ve usullere göre bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli belediyelere devredilebilir.
Birinci fıkranın (d) bendinde il özel idarelerine devri öngörülen enstitü ve laboratuvarlar Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından belirlenen esas ve usullere göre bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları, alacak ve borçları, bütçe ödenekleri ve kadroları ile birlikte olmak üzere personeli görev alanına göre üniversitelere, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına veya belediyelere devredilebilir. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına devir halinde personelin devri isteklerine bağlıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı dışındaki bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı sağlık, tarım, adalet, tapu kadastro ve Anadolu meteoroloji meslek liseleri bina, araç, gereç, taşınır ve taşınmaz malları ile bunlara ait bütçe ödenekleri Milli Eğitim Bakanlığına devredilmiştir. Bu fıkrada öngörülen devir işlemleri ile bu okulların personelinden devredilecek olanlara ait işlemler Milli Eğitim Bakanlığı ile ilgili bakanlık veya kuruluşlar arasında yapılacak protokollere göre 2003-2004 öğretim yılı sonunda tamamlanır.
Devir ve tasfiye, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığı ile ilgisine göre bu maddede belirtilen bakanlıklar tarafından birlikte hazırlanarak Bakanlar Kurulu tarafından yürürlüğe konulacak esas ve usullere göre birinci fıkranın (a) bendi dışında en geç bir yıl içinde gerçekleştirilir. Ancak, atanacak personel ile devredilecek taşınır ve taşınmaz mallar, ilgili mahalli idarelerin ihtiyacı dikkate alınarak belirlenir. Birinci fıkranın (a) bendinde belirtilen kadroların dışındaki unsurların devri bir yıl içinde, kadroların ve taşra teşkilatının bunlara ilişkin görev ve yetkilerinin devri ise Maliye Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığı ve Sağlık Bakanlığı tarafından birlikte hazırlanarak Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulacak esaslara göre kademeli olarak beş yıl içinde yapılır. Bu süre içerisinde devredilmeyen kadrolara ait atamalar Sağlık Bakanlığı tarafından yapılmaya devam edilir.
Geçici Madde 2- Kaldırılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri; araç, gereç, her türlü taşınır ve taşınmaz malları, bunlara ait ödeneklerle birlikte İstanbul dışında il özel idarelerine; İstanbul ilinde ise bu hizmetleri il hudutları dahilinde yapmak üzere İstanbul Büyükşehir Belediyesine devredilmiştir. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü merkez teşkilatı personeli Tarım ve Köyişleri Bakanlığına, İstanbul dışındaki taşra teşkilatı personeli bulundukları illerdeki il özel idarelerine, İstanbul’da ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına kadro ve pozisyonları ile birlikte devredilmiş ve bunlar da başkaca bir işleme gerek kalmaksızın bu kadro ve pozisyonlara atanmış sayılır.
3202 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda geçen “Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü” ibareleri İstanbul ilinde “İstanbul Büyükşehir Belediyesi”, İstanbul dışında ise “il özel idaresi” olarak uygulanır.
Birinci fıkrada belirtilen tasfiye ve devir işlemleri Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek esas ve usullere göre altı ay içinde gerçekleştirilir.
Geçici Madde 3- Yüksek Denetleme Kurulunun personeli, araç, gereç, her türlü taşınır ve taşımaz malları ve bütçesi Sayıştaya devredilmiştir.
Yüksek Denetleme Kurulunda çalışanlardan; başkan ve üyeler başka bir işleme gerek kalmaksızın ve kadro şartı aranmaksızın, birinci sınıfa ayrılmış, birinci sınıfa ayrıldıktan sonra altı yılını tamamlamış ve birinci sınıfa ayrılma niteliklerini kaybetmemiş Sayıştay uzman denetçisi; başdenetçi, denetçi ve denetçi yardımcıları da kazanılmış hak aylık derecelerine uygun Sayıştay uzman denetçisi, Sayıştay başdenetçisi, Sayıştay denetçisi ve Sayıştay denetçi yardımcısı kadrolarına atanmış sayılır. Sayıştay uzman denetçiliğine atanmış sayılan başdenetçi ve denetçilerin birinci sınıfa ayrılmalarına ve uygulamaya ilişkin hususlar 832 sayılı Sayıştay Kanunu çerçevesinde Sayıştay Genel Kurulunca belirlenir. Diğer personel ise Sayıştay Başkanınca kadro şartı aranmaksızın durumlarına uygun kadrolara atanır. Devirle ilgili bütün işlemler Sayıştay Başkanınca yerine getirilir.
Yapılan atamalar sonucu, kaldırılan Yüksek Denetleme Kurulunun her statüdeki mensuplarına, devir tarihindeki kadro ve pozisyonlarına ait aylık, ücret, ek ödeme, ikramiye ve benzeri adlar altında yapılmakta olan ödemelerin net tutarının, Sayıştay mevzuatına göre hak edecekleri aylık ücret, ek ödeme, ikramiye ve benzeri adlar altında yapılmakta olan ödemelerin net tutarından fazla olması halinde aradaki fark giderilinceye kadar herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın tazminat olarak ödenir.
Mülga 72 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin kapsamına giren kuruluşların denetimleri ile halen Yüksek Denetleme Kurulu tarafından yürütülen denetimler, Sayıştay Kanununda yapılacak düzenlemeye kadar bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre Sayıştay tarafından sonuçlandırılır.
8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 2/4/1987 tarihli ve 3346 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri İle Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ve diğer kanunlarda Yüksek Denetleme Kuruluna yapılan atıflar Sayıştaya yapılmış sayılır.
Geçici Madde 4- 23 üncü maddede öngörülen Bakanlar Kurulu kararı üç ay içinde çıkarılır. 23 üncü maddede sözü edilen bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yurtdışı teşkilatı bu kararnameye göre yapılacak görevlendirmelerin tamamlanmasına kadar görevlerine devam ederler.
Geçici Madde 5- Bu Kanun kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşlarının kuruluş ve görevlerine ilişkin kanun, kanun hükmünde kararname ve diğer mevzuatlarında bu Kanunda belirtilen ilkeler doğrultusunda gerekli değişiklikler bir yıl içinde yapılır.
Geçici Madde 6- 5 inci maddenin (l) bendine aykırı mal ve hizmet üretimi yapan birimler iki yıl içinde tasfiye edilir.
Geçici Madde 7- Bu Kanun uyarınca bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşların kuruluş kanunlarında yapılacak düzenlemeler nedeniyle kadro unvanı ve derecesi değişen veya kaldırılanların eski kadrolarına ait aylık, ek gösterge ve her türlü zam ve tazminat hakları, yeni görevlerinde kaldıkları sürece, şahıslarına bağlı olarak saklı tutulur.
Geçici Madde 8- Bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşların teşkilatı, bu Kanun esaslarına göre yeniden düzenleninceye ve bu düzenleme uyarınca genel hükümlere göre yeni kadrolar tespit ve ihdas edilinceye kadar bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte mevcut olan kadroların kullanımına devam olunur.
Geçici Madde 9- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde Başbakanlık ve bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kuruluşlarda mevcut kadrolarda artış yapılmamak kaydıyla 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname esaslarına göre sınıf, unvan ve derece değişikliği yapılabilir.
Yürürlük
Madde 50- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde 51- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
(I) SAYILI CETVEL
BAKANLIKLAR
1. Adalet Bakanlığı,
2. Milli Savunma Bakanlığı,
3. İçişleri Bakanlığı,
4. Dışişleri Bakanlığı,
5. Maliye Bakanlığı,
6. Milli Eğitim Bakanlığı,
7. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı,
8. Sağlık Bakanlığı,
9. Ulaştırma Bakanlığı,
10. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
11. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
12. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
13. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
14. Kültür ve Turizm Bakanlığı,
15. Çevre ve Orman Bakanlığı.
(II) SAYILI CETVEL
TAŞRA TEŞKİLATI OLMAYAN BAKANLIKLAR
1. Dışişleri Bakanlığı,
2. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı,
3. Sağlık Bakanlığı,
4. Ulaştırma Bakanlığı,
5. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
6. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
7. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
8. Kültür ve Turizm Bakanlığı,
9. Çevre ve Orman Bakanlığı.
din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri
19.04.2004 - 17:22bugün Türkiyede gerçekten 'din kültürü ve ahlak bilgisi' öğretilse gerekli ve zorunlu olmasını düşünüyorum.Ancak bugün okullardaki 'din kültürü ve ahlak bilgisi' kitaplarında %90 ağırlıkla 'İslam ve tarihi' okutulmaktadır.Bence okutulması zorunlu olan şey 'DİNLER TARİHİ VE TÜM DİNLER' dir.Tüm dinlerin çıkış noktaları, toplumlara etkileri, sanata etkileri öğretilmelidir.Her dine eşit ağırlıkta yer verilmelidir.
din
19.04.2004 - 17:17herkesin ama herkesin dinler tarihini, gelişimini, toplumlara olan etkisini iyi incelemesi gerekir.Okullara zorunlu geniş kapsamlı ve her dine eşit yer veren 'Dinler tarihi' dersleri konulmalıdır...
23 nisan
19.04.2004 - 17:11İlk Mebus(milletvekili) ların istatistik bilgilerine bakarsanız son derece şaşırtıcı şeylerle karşılaşırsınız.
Mebuslar içinde mesleki oranlar kısmen şöyle idi:
Memur: % 27
Eşraf: % 14
Serbest Meslek sahibi: % 13
Asker: % 13
Din adamı: % 11
İlk Meclis kimsenin tahmin edemeyeceği kadar entelektüel yönü güçlü mebuslardan oluşuyordu.
Tüm mebusların yüzde 25'i bir üniversite bitirmiş, bir çoğu bu ayarda medreselerden mezun olmuştu.
Mebusların neredeyse % 60'ı yabancı dil biliyordu. Bunların yarısı da birden fazla dil biliyordu.
O zamanki eğitim durumu göz önüne alındığında Meclis'in son derece yüksek bir entelektüel seviyesinin olduğu görülür
23 nisan
19.04.2004 - 16:44istanbul'un işgalinden üç gün sonra, Atatürk ünlü 19 mart 1920 tarihli bildiriyi yayımladı. bildiride, 'olağanüstü yetkiler taşıyan bir meclisin ankara'da toplanacağı, meclis'e katılacak üyelerin nasıl seçilecekleri, seçilerin en geç onbeş gün içinde yapılması gereği, kesin ve kararlı ifadelerle yer alıyordu.
Ayrıca, dağılan meclis-i mebusan'ın üyeleri de Ankara'daki meclis'e katılabileceklerdi.
Türkiye cumhuriyeti'nin kuruluş temelleri Ankara'daki bu ilk tarihi binada atıldı. Birinci meclis binası, ulusal kurtuluş savaşı'nın yönetim yeri olarak pek çok tartışma ve millî kararlara sahne oldu: bu yapı bugün kurtuluş savaşı müzesi olarak, ilk yılların anılarını sergiliyor.
illerde seçilen temsilciler ve meclis-i mebusan'ın bir kısım üyeleri Ankara'ya geldiler.
Ankara'nın o günkü şartları içinde meclis'in toplanabileceği elverişli bir bina yok gibiydi. sonunda, ikinci meşrutiyet döneminde, ittihat ve terakki cemiyeti kulübü olarak yapılmış tek katlı bir bina uygun görüldü. eksik kalmış yapı tamamlandı, okullardan toplanan ve halkın katkısıyla sağlanan eşyalarla donatıldı.
Hazırlıklar tamamlanınca, Atatürk 21 nisan'da yayınladığı ikinci bir bildiri ile, meclis'in 23 nisan günü toplanacağını ve açılış töreninin nasıl yapılacağını duyurdu.
23 nisan 1920 cuma sabahı erken saatlerde, ankara'da bulunan herkes meclis binası çevresinde toplandı. halk, kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi. hacı bayram camii'nde kılınan öğle namazından sonra, meclis binası girişinde gözleri yaşartan muhteşem bir tören yapıldı. saat 13.45'de, ankara'ya gelebilen 115 milletvekili meclis salonunda toplandı.
Parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif bey (1845) , başkanlık kürsüsüne çıktı
ve aşağıdaki konuşmayı yaparak Meclis'in ilk toplantısını açtı:
'Burada bulunan saygıdeğer insanlar,
istanbul'un geçici kaydiyle yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile Halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. ancak Tam Bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlıyarak yüksek meclisimizi meydana getirmiştir.
Bu yüksek meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış Tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum. '
bu açış konuşmasında, millî egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da 'Büyük Millet Meclisi' olarak konulmuştu. bu ad herkesçe benimsedi. daha sonra atatürk'ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 şubat 1921 tarihli bakanlar kurulu kararnamesinde de yazılı olarak, 'türkiye büyük millet meclisi' (tbmm) adı kalıcılık kazandı.
TBMM, 24 nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşa'yı başkanlığa seçti. Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan TBMM'nin başkanlığını cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 ekim 1923 tarihine kadar sürdürdü.
TBMM, açılışından iki gün sonra, sadece yasama değil, yürütme gücüne de sahip olacak hukukî ve siyasî yapısını düzenleme çalışmalarına başladı. bu düzenlemeler, TBMM'nin tam bir güçler birliği ilkesini benimsediğini göstermişti.
2 mayıs 1920'de bakanlar kurulunun seçilmesi hakkındaki yasa çıkarıldı. 11 bakandan oluşan 'meclis hükümeti', 5 mayıs'da TBMM başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında ilk toplantısını yaptı.
TBMMnin açılışı ile birlikte, millî egemenliğe dayalı yeni türk devleti doğmuş oluyordu. birinci TBMM'nin iki temel hedefi, kesin zaferi kazanmak ve yeni devletin otoritesini güçlendirmek, kalıcılığını gerçekleştirmekti. öncelikle, ülke topraklarının yabancı işgalinden kurtarılması gerekiyordu....
attila ilhan
19.04.2004 - 16:06Hangi Atatürk kitabı,
Ataturkun gercek fikirlerini ve fikirlerinin kronolojik yapisini anlamak isteyen, 1920lerden 1930lara kadar cesitli sebeplerle soyledikleriyle, yaptiklarini nasil dahice onceden planladigini ve yeri geldikce birer birer basariyla uyguladiğini gozler onune seren; devrimden(1923) sonra arkadan gelen insanlarin (inönü, bayar, menderes) nasil devrim karsiti ve alt oyucu eylemler icinde bulunduğu savini ortaya koyan, ataturkun Fransiz ihtilalinden buyuk olcude etkilenmis bir cesit jacobin oldugunu iddia eden ve lenin ile ataturku bir cok anlamda birbirine baglayan bir eserdir.
yararlidir, sagci, solcu, Şeriatci, terörist herkesin okumasinda buyuk faydalar olan bir tarihsel gercekler silsilesidir.
ütopya
19.04.2004 - 15:05Thomas More’un Ütopyası:
Thomas More’un “Ütopya”sı, roman sanatının henüz ortaya çıkmadığı o tarihlerde, bir anlatı metni olarak kurgulanmıştır ve Kolomb’un keşiflerinin etkisiyle yazılmış ilk kurgusal metin olması nedeniyle de ilginçtir. Ütopya, Güney yarım küresinde bir adadır. Hikaye, bu adada yaşamış bir gemicinin, ada halkının kurduğu düzeninin mükemmelliğini Avrupa’ya tanıtması biçiminde sürer. Böylece More, hem İngiltere’deki iktidarın mutlak olamayacağını belirtir, hem de olması gerekenleri işaret eder. Siyasi ve ekonomik hayatı yeniden kurgular.
“Ütopya”, devletin ilk mimari tasarım olarak da ilgiye değer; Bu ada devletinde, hepsi aynı plana sahip 54 kent var ve sadece başkentin planları değişik. Bütün cadde genişlikleri aynı (10 metre kadar) . Herkesin evi aynı stilde. Evlerde bir sokak bir de bahçe kapısı var ve kilit yok. Herkes istediği eve girebilir, damlar da düzdür. Sahiplik duygusu olmasın diye 10 yılda bir ev değiştirilir. Köylerde her biri 40 kişiyi barındıran çiftlikler bulunur ve şimdi More’nun eşitliğinin sınırına geliyoruz, bu 40 kişiden ikisi köle! Her çiftlik yaşlı ve bilge olan bir kadın ve bir erkek tarafından yönetiliyor. Evlerin bile bu denli aynı olduğu adada elbette kılık ve kıyafet de belirlenmiş, herkes daha doğrusu her kategori yaz kış aynı türde giyiniyor. Bir giysi yedi yıl dayanacaktır. Çalışma sonunda giyilen yün harmaniyeler(pelerin) de aynıdır ve doğal yün rengindedir.
Tanıtımı More’un cümleleri ile sürdürürsek; “bizim toplumumuzda kadınlar, rahipler, hizmetçiler, dilenciler çoğunluk yararlı bir iş yapmaz. Zenginlerin varlığı dolayısıyla da gereksiz lüksler için çok emek harcanır. Ütopya cumhuriyetinde bunların önüne geçileceğinden çalışma 6 saat olarak belirlenmiştir. Eğer artık değer ortaya çıkarsa, günlük çalışma saati kısıtlanır. Aile ataerkildir. Evlenen oğul babasıyla oturur. Eve sığmazsa yeni bir eve aktarılınır. Kentler büyürse yeni bir kent kurulur. Hayvanların öldürülmesi, özgür yurttaşlar zalimliği öğrenmesin diye kölelere havale edilir. Yemek kamuya ait salonlarda yenir ve buradaki ayak işlerini de köleler görür. Evlenirken hem erkeğin hem kadının bakir olması esastır. Demirin olmadığı adada bunu sağlamak için dış ticaret yapılır. Savaş zaferleri ile övünülmez, ancak zorunluluk halinde savaşa girilir ve mümkünse paralı askerler tutulur. Altın ve gümüş birikimi savaş için yapılır. Gündelik hayatta ise altın ve gümüş oturak ya da hayvan zinciri olarak kullanılır ki nefret edilsinler. Mutluluğu zevkte bulan bir ahlak ve çilecilikten uzak bir dinsel tutum söz konusu. Kadınlar da rahip olabilir, rahipler onurlandırılır ama toplumda güç sahibi de değillerdir. Tanrıya inanmayanlar yurttaş sayılmaz ve siyasal yaşantıya katılmazlar ama hiçbir bakımdan rahatsız edilmezler.
Görülüyor ki More’un ütopyası şaşırtıcı ölçüde liberal ve o ana dek Hıristiyan dünyasında görülmedik derecede laiktir. Komünizm tasarısı ise pek önemli değil, çünkü ondan ne anlaşıldığı belirsiz; üstelik bu tarz bir komünizm pek çok dinin söyleminde de fark edilir. Mesela, Müslümanlığın cennet tasarımını bile göz önüne getirirsek, mülkiyet ilişkilerinden söz edilmeyen eşitlikçi bir yaşantı algılarız. Buradaki liberal düşünceler; savaş, dinsel hoşgörü, yumuşak cezalar, hayvanların öldürülmesine karşı duyulan irkilti incelendiğinde ortaya çıkıyor. Sanki kendi geleceğini okumuşçasına, More, “Ütopya”sına, hırsızlığa ölüm cezası verilmesini eleştiren bir kanıtla başlar.
Her ütopya, kendi çağının toplumsal koşullarının bir eleştirisi niteliğini barındırır. Dinsel bir inançla, yaşanan kötülüklerden, Hıristiyanlığın başlangıcındaki eşitlikçi görüşlerle arınılacağı öğretisine inanan Thomas More, siyasi iktidarın tek elde toplanmasına ve sınıfsal imtiyazlara karşı çıkan bir metin yazmıştır. Ne var ki, ilk bakışta eşitlikçi görünen bu ütopyanın da altını kazıyınca, bir çok ütopyada olduğu gibi, bireyi yok sayan ve tek tipleştirici bir toplum mühendisliği ile karşılaşırız. Toplumda farklılığa yer yokmuş gibi görünür, ama yönetimle ilgili kişiler bilgililer arasından seçilir. Yani ütopik de olsa, bilginin topluma yayılacağı düşüncesi öne sürülmez. Buradan, soylu kesimin yoksul halkı ne denli küçümsediği çıkarılabilir. Toplumun en hümanist ve aydın insanları bile, toplum tasarılarında sınıf farklılıklarını bir biçimde ortaya koyuyorlar. Ancak, 1518 yılında yazılmış bu metni kendi dönemindeki düşünceler, yasalar ve inançlar eşliğinde değerlendirmek gerekir. Buradaki tek tipleştirmedeki abartı, dönemin soylularının debdebesi ve toplumun büyük yoksulluğuna bir tepkidir mesela.
Thomas More’dan sonra da bir çok ütopya yazıldı. Hatta, kimilerine göre Marx’ın komünizmi de bir ütopyaydı. Ütopya yazımının seçkinciliğine karşı anti-ütopyalar da üretildi. Ama, yapısı ne olursa olsun, “toplumsal ütopya, yoksul sınıfların ayrıcalıklı sınıflara ya da düşünen insanın varolan düzene karşı duyduğu hınçla başlar ama onu aşarak yeni toplum modelini çizer; yeni toplumun varlığını geçmişte ya da gelecek içinde, boşlukta bir yere yerleştirir, zamansa belirsizdir. Bu yeni toplum varolanın negatifidir. Bu düşünce çağının insanlarını devrimci eyleme çağırmamakla birlikte, mutluluk arayışı içinde, kurulu düzenin yıkılması için çalışır ve ara sıra yolunu şaşırmış olsa da her zaman bir değişiklik gereğini dile getirir”.
türkiyedeki eğitim sistemi
19.04.2004 - 13:391.3. 1739 SAYILI MİLLİ EĞİTİM TEMEL YASASI
Milli Eğitim Temel Yasası’nda;
Türk Milli Eğitim Sisteminin genel ve özel amaçları,
Temel ilkeleri,
Eğitim sisteminin genel yapısı, her derece ve türdeki kurum ve kuruluşları,
Öğretmenlik mesleği,
Okul bina tesisleri,
Eğitim araç ve gereçleri,
Eğitim ve öğretim alanındaki görev ve sorumluluklar
yer almaktadır. Bu yasaya göre; Türk Millî Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün bireylerini;
1. Atatürk ilke ve devrimlerine Anayasa’da ifade edilen Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk milletinin milli, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;
2. Beden, zihin, ahlâk, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe, karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek;
3. İlgi, yeti ve yetenekleri doğrultusunda geliştirmek gerekli bilgi, beceri, davranış ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırma yoluyla hayata hazırlamak, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamaktır.
Böylece, bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan millî birlik ve bütünlük içinde iktisadî, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek, hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmak hedeflenmektedir.
sosyalizm
19.04.2004 - 12:36Sosyalizm kelimesi ilk kez İtalya’da 1803’de (“socialismo”) , ardından İngiltere’de 1822’de (“socialism”) , onun ardından Fransa’da 1831’de kullanıldı. İtalya ve İngiltere’de sosyalizm, liberalizmin karşıtı, Fransa’da ise bireyciliğin karşıtı olarak ilk ifadesini buldu. Sosyalizm kavramını Fransa’da ilk kez kullanan Pierre Leroux, 1834’de 'Bireycilik ve Sosyalizm Üzerine' adlı bir broşür yayımladı.
karl marks
19.04.2004 - 11:44kendisi ateistken yeni bir din yaratmış olmaktan hoşnutsuz kalmış olacak ki marx, 'ben marxist değilim', ve hatta orjinal şekliyle 'je ne suis pas un marxist' demiş bi insandır. komünist manifesto'yu hatmedenler marx'ın bu lafını pek ciddiye almazlar...
annan planı
19.04.2004 - 10:35Türkiye Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi (TUSAM) tarafından hazırlanan rapora göre, 5. Annan Planı'nda Türk tarafı aleyhine çeşitli konularda 95 zararlı unsur var.
Gündemin en önemli konusu olan 'referandum'a ilişkin kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum örgütlerinin çalışmaları sürüyor. Ancak 24 Nisan'da Ada'da yapılması beklenen referandumdan 'evet' ya da 'hayır' sonucunun çıkması ile elde edilecek kazanımlar ya da kayıpların neler olacağına yönelik tartışmalar sürüyor.
Türkiye'de faaliyet gösteren düşünce kuruluşlarından TUSAM'ın hazırladığı raporda, referanduma sunulacak olan 5. Annan Planı'nın içeriğinde, Türk tarafının aleyhine olan 95 unsur maddeler halinde ele alındı. 'Annan Planı'na 'evet'in 95 Zararı' adı altındaki rapor şöyle:
' 1. Annan Planı, Kıbrıs Türk kesimine göç edecek Rumlar'ın, Türk nüfusuna oranının yüzde 18'den fazla olamayacağını düzenlemektedir. Ancak, bunun yanıltıcı bir düzenleme olduğu açıktır.
2. Bu sınırlamaya getirilen iki istisna dikkat çekici ve tehlikeli boyuttadır. Karpaz bölgesindeki Dip Karpaz, Yeni Erenköy, Sipahi ve Adaçay köylerine eski Rum sakinleri hiçbir sınırlamaya ve kısıtlamaya tabi olmaksızın geri dönebileceklerdir.
1974'ten sonra güneye göçmüş ve bugün yaşı 65'i geçmiş olan Rumlar, 5 yıllık sınırlama ile bağlı olmaksızın, kuzey kesimindeki eski topraklarına geçebilecektir. Böylece, 65 yaşını geçmiş bulunanlar ve onlara refakat edecek aile üyeleri, Türklerin aralarına yerleşecektir.
3. Türk yönetiminin aksi yöndeki talebine rağmen 65 yaşın üstündekiler ve eskiden Karpaz köylerinde yaşamış olanların dönüşleri, 6 yıllık yerleşim sınırlamasına uymaları halinde, yüzde 18'lik orana tabi tutulmamıştır.
4. Yukarıda sayılan, yüzde18'lik sınırlamanın dışında tutulan geriye dönüşler bir tarafa, yüzde 18'lik oran AB hukukuna karşı koruma altına alınmadığı için, AB'ye girişten hemen sonra Avrupa Birliği Adalet Divanı'nda açılacak davalar yoluyla, bu sınırlama kolayca delinebilecek, yüzde 18'lik orana tabi Rumlar da Türk tarafına kolayca yerleşebilecektir.
5. Bunun ötesinde, dava yoluna hiç gidilmese bile, 19 senenin sonunda halkın yüzde 28'i Rum olacak ve bu nüfusun seçme ve seçilme hakkı bulunacaktır.
6. Annan Planı'nda boşaltılmasına karar verilen köylerde halen 58.000 Kıbrıs Türkü yaşamaktadır ve Ada Türklerinin 48.900'ü kendisine yeni bir yaşam kurmak zorunda kalacaktır.
7. Annan Planı'na göre Rumlar, 1974'te bıraktıkları mülklerinin en çok 1/3'ünü geri alabilmektedir. Kalan 2/3'lük bölüm üzerindeki mülkiyet ihtilafı ise takas yada tazminat yolu ile çözüme kavuşturulmaktadır. Takas ve tazminatın, 10 milyar dolarlık bir bütçe gerektirdiği ifade edilmektedir. Plana göre bu maliyet ABD, AB ve uluslararası finans kuruluşlarınca karşılanacaktır. Yani ortada oluşturulmuş bir fon bulunmamakta sadece muhtemel 'finansörler'den bahsedilmektedir.
8. Bu finansörlerin 10 milyar dolarlık bütçeyi neyin karşılığında sağlayacağı bilinmemektedir. Kıbrıs'ta açılacak üslerin mi, Ada halkının uzun vadeli borçlandırılmasının mı söz konusu olduğu bilinmemektedir.
9. 10 yeni üye ülkeye dahi gereken mali desteği vermeyen, mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen AB'nin Kıbrıs'ı birleştirmenin maliyetini üstlenme konusunda samimi ve içten olmasını beklemek mümkün değildir.
10. Mülklerinin 2/3'ü için bono almayı kabul eden Rumlar, bu bonolar karşılığında KKTC'nin dilediği yerinden mülk almaya hak kazanmaktadırlar. Yani, Plan'da Rumların eski mülklerinin sadece 1/3'ünü alacağının düzenlendiğini söyleyenler ya büyük bir yanılgı ya da bilinçli bir saptırma içindedirler.
11. Rumlar gelince, yıllardır yaşadıkları evlerini boşaltacak olanların durumunun ne olacağı belirsizlik arz etmektedir. Plan'a göre, yer değiştirmek zorunda kalacak Türkler için Ağustos 2004'e kadar konut tesis edilecektir. Yer değiştirmek zorunda kalacak 48.900 Türk için 3-4 ay içinde kimin, nerede, nasıl ve hangi parayla bu konutları inşa edeceği belli değildir. Bu kadar kısa bir sürede bütçenin sağlanması, projenin oluşturulması, konutların planlamasının yapılması ve kurulması mümkün görülmemektedir.
12. Plan'da 50, 75 ve 100 metrekarelik evlerden bahsedilmektedir. Acaba Türkler için düşünülen prefabrik evler midir? Bu kadar kısa sürede gerçek evlerin yapılması mümkün müdür?
13. Mevcut düzende çiftçilik yapan, narenciye yetiştiren yani tarımla uğraşanların, terk etmek zorunda kalacakları evlerin yerine kendilerine tahsis edilen konutlara geçtikleri varsayılsa bile, bu insanların geçimlerini nasıl sağlayacakları konusu Plan'da düzenlenmemiştir.
14. Türkler'in, yıllarca emek verdikleri bahçelerini, tarlalarını, arsalarını ellerinden alıp Rumlara veren Annan Planı, bunların karşılığının ne olduğunu düzenlememekte, bu insanlar için yeni geçim kaynağı tahsis etmemektedir.
15. Rumlar'ın geri aldıkları ve Türklere kiralayacakları mülkleri değerlendirme biçimi nasıl olacaktır? Rumlar, evleri, şu anda içinde oturan Türklere kiralarlarsa içinde oturmakta olanlar açısından bir sorun kalmayacakmış gibi görünmektedir. Ancak, iki kesim arasındaki refah düzeyi dikkate alındığında, istenen kira bedeli gelir düzeyinin çok üstünde olursa ne olacaktır? Diğer taraftan, Rumlar, evlerini Türk veya yabancı fark etmeksizin başkalarına kiralamak isterlerse ne olacaktır? 30 yıldır içinde oturup kendini o evin sahibi gibi gören Türkler'in nereye gidecekleri, evlerini ne zaman boşaltacakları ve o anda çıkacak kaosun nasıl çözüleceği, başka bir deyişle en insani konular, ne yazık ki Plan'da muamma olarak bırakılmıştır.
16. Plan, mülkiyet açısından, oturulan malın satın alınması üzerine kurulmuştur, malların değerlerinin hesaplanması kuralına göre, Türkler'in güneyde terk ettikleri mallar ne kadar değerli olursa olsun kuzeyde edindikleri malları almaları mümkün olmayacaktır. Evinin güneyde eşdeğeri olmayanlar ise zaten oturdukları evleri satın almak dışında çareleri olmadığı için açıkta kalacaklardır.
17. Terk edilmek zorunda bırakılan mülkler haricinde, en geç tır. Yani ortada oluşturulmu2019'dan itibaren, ama istisna hükümleri güvence altına alınmadığı için belki çok daha kısa bir süre sonra, her Rum ve AB vatandaşı kuzeyden ev satın almaya başlayabilecektir'.
SAF BİR YAKLAŞIM
Türkiye Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi (TUSAM) tarafından hazırlanan 'Annan Planı'na 'Evet'in 95 Zararı' adlı raporda, 'derogasyonlar' olarak ifade edilen ve Türkiye tarafından da hassasiyet gösterilen koruma hükümlerinin AB tarafından korunacağına inanmanın 'saf' bir yaklaşımı olacağı ifade edildi. Raporda, AB Komisyonu'nun, 5 yıl geçmesini bile beklemeden kısıtlamaları geçersiz hale getirme girişiminde bulunmasının gündeme gelebileceği savunuldu.
TUSAM'ın raporunda şu hususlar yer aldı:
'18. Annan Planı'na göre topraklarımız 3.241.68 kilometrekaden, 2.559.12 km2'ye düşecektir.
19. Annan Planı'na göre topraklarımızın 682.56 kilometrekaresi Rumlara terk edilecektir.
20. 4. ve 5. Annan Planı'nın benimsenmesi durumunda, 1050 kilometrekare toprak Rumlar'ın eline geçecek, Kıbrıs Türk oluşturucu devletçiğinin alanında 815 km2 azalma olacak, geriye kalan alan yeşil hat olacaktır.
21. Topraksız devlet ve vatan olur mu? Plan'da, Türk kesiminin elinde kalacak olan toprak oranı, Ada'nın tamamının yüzde 28.6'sı olarak görünmektedir. Ancak, bu gerçek durumu yansıtmamaktadır. Sınır bölgesi olup da Rumlara kalan bölge yüzde 2.64 Rumlara verilen bölge yüzde 2.92 KKTC'de bulunan kilise malları yüzde 1 Orman, dağ, meralar, tepe, gölet, tapusuz dere alanları yüzde 11 Türkler'in elinde gözüken ama Türklere ait olmayan toprakların oranı yüzde 17.56 Türkler'in elinde kalan toprak sadece tüm Ada'nın yüzde 11.04'ü Bunun zaten yüzde 5'i Türklerin tapulu malıdır. Bu durumda plan ile Türklere bırakılmış alan yüzde 6.5 olmaktadır. Türklerin tarımsal amaçlı kullanabileceği toprak sadece yüzde 6.5'tir.
22. Kıbrıs'ta işlenmeye uygun olmayan toprak 706.20 kiyometrekare Göç edecek Rumlara verilecek toprak 230.00 kilometrekare KKTC'de yaşayan Rumlar'ın toprağı 8.30 kilometrekare KKTC'deki Maronitlerin toprağı 32.10 kilometrekare KKTC'deki kilise ve manastırlara ait toprak 23.17 kilometrekare Gazi Magosa Kalesi güneyinde Rumlara bırakılacak toprak 2.08 kilometrekare Lefkoşe'de Rumlara verilecek toprak 0.53 kilometrekare Türkler'in elinde görünen ama Türklere ait olmayan topraklar: 1002.38 kilometrekare. Bu durumda Türkler'in elinde kalan toprak sadece 1556.74 kilometrekaredir ve bunun yarısı zaten tapulu maldır.
23. Ada'da 3 milyon 302 bin dönüm Rumlar'ın, 1 milyon 15 bin dönüm de Türklerin arazisi bulunmaktadır. Türkler'in arazisinin 600 bini güneyde, 400 bini kuzeydedir. Bu plan ile Türkler, topraklarının yüzde 6.5'ini kaybetmektedirler. Türkler, Rumlar'ın malında kiracı olmaya mahkum edilmektedirler.
24. Güneyde 400 bin dönüm, kuzeyde ise 70 bin dönüm sulu arazi bulunmaktadır. Kıbrıs Türkü'nün topraklarındaki 70 bin dönüm sulu arazinin 55 bin dönümü Güzelyurt'tadır. Güzelyurt'un verilmesi ile Türkler tarımlarının yüzde 67.5'lik bölümünü kaybetmektedir.
25. Kıbrıs Türkleri'nden, su kaynaklarının yüzde 75.6'sını terk etmeleri istenmektedir.
26. Kofi Annan, evlerinden ayrılırken bahçelerindeki olgunlaşmış narenciyelerini toplamaları için Türklere izin vermiştir.
27. Planı kabul etmekle, Türkler, hububat üretimlerinin yüzde 70'ini, sebze üretimlerinin yüzde 50'sini, narenciye üretimlerinin yüzde 67'sini, patates üretimlerinin yüzde 75'ini kaybetmektedirler.
28. Tarım sektöründeki toplam kayıp 127 milyon dolar civarında olacaktır.
29. KKTC ihracatının yüzde 55'i tarım ürünlerinden oluşmaktadır. Bunun yüzde 90'ını ise narenciye oluşturmaktadır. Narenciye ve patates üretimi, toplam ihracat payı içerisinde yüzde 25 gibi bir orana tekabül etmektedir ki, bu tutar 12 milyon dolar civarındadır.
30. Plan'ın uygulamaya geçmesi ile 1350 işyeri kapanacaktır.
31. Çalışan nüfusun yüzde 15'i işsiz kalacaktır.
32. Mali sektör, inşaat, sağlık, eğitim, ulaştırma sektörleri ve diğer sektörlerde faaliyet gösteren 553 işyeri Rumlara bırakılacaktır. Türk kesiminin, 18.3 milyon dolar milli gelir kaybı olacaktır.
33. Planın uygulanması ile 442 ticarethane, 188 otel ve lokanta Rumlara terk edilecektir. Burada 43 milyon dolar milli gelir kaybı ortaya çıkacaktır.
34. İmalat sektöründe 160 işyeri Rumlara terk edilecektir. Türk kesiminin 12 milyon dolar milli gelir kaybı olacaktır.
35. İstenilen tüm toprağın verilmesi durumunda KKTC'nin gayri safi milli hasılasının (GSMH) yüzde 22'si, yani 200.3 milyon dolarlık kısmı kaybedilmektedir. Ayrıca, 40 milyon dolar civarında bir bütçe gelir kaybı yaşanacaktır.
36. KKTC'nin, sınırları içinde yer alan 6 üniversitede okuyan yaklaşık 25 bin Türk öğrencinin sağladığı, öğrenci başına yıllık 8 bin dolarlık gelirden vazgeçmesi gerekecektir. Plan'ın kabul edilmesi halinde Türk öğrencilerin Kıbrıs'a girişi Schengen vizesine tabi olacaktır. Bu da, KKTC ekonomisinde yıllık 200 milyon dolarlık bir kayıp anlamına gelmektedir.
37. Toplam milli gelir kaybı 450 milyon dolar civarındadır. Bu da halen 752 milyon dolar seviyesinde olan KKTC GSMH'sinin yaklaşık yüzde 60'ının kaybı anlamına gelmektedir.
38. Akdeniz'in en görkemli turizm beldesi olan MARAŞ, Rum yönetimine bırakılmaktadır.
39. Plan'da, GKRY'nin şimdiye kadar almış olduğu tüm dış borçların 'Ortak Devlet' tarafından ödenmesi öngörülmektedir. GKRY'nin borç almış olduğu uluslararası finans kuruluşları bunun aksini kabul etmemektedirler. Bu durumda, GKRY'nin halen 12 milyar dolar civarında olan borçlarının, nüfus oranları dikkate alındığında, yaklaşık 3 milyar dolarını ekonomik olarak daha dezavantajlı durumda olan Kıbrıs Türklerinin vergileriyle ödenmesi söz konusu olacaktır.
40. Türkiye Cumhuriyeti tarafından KKTC'ye aktarılan 250 milyon dolarlık yardım kesileceğine göre bu açığın KKTC'yi anlaşmaya zorlayanlar tarafından kapatılması gerekmektedir. AB'nin çözümü müteakip Kuzey Kıbrıs için vadettiği yıllık 50-60 milyon euro (yaklaşık 60-70 milyon dolar) tutarındaki yardım, Plan'ın uygulanması nedeniyle meydana elebilecek ekonomik sorunlara çare olamayacaktır. Plan'ın KKTC ekonomisinde oluşturacağı yük giderilemeyecektir.
41. AB, muhtemel bir anlaşmada ekonomik olarak daha fazla katkıya ihtiyaç duyan Türk tarafına ayrı kat ü kaybetmektedir. 25. kı sözünden vazgeçmiştir. Kıbrıs'ı tek bir bölge olarak kabul etmektedir. Bu, Kuzey'deki idareye ekonomisini kalkındırma için doğrudan bir yardım yapılmayacağı anlamına gelmektedir. Yardım merkeze yapılacak ve merkez çoğunluk kararıyla Türk kesimi ile oynamaya, onları oyalamaya başlayacaktır. AB'nin bu yaklaşımı aynı zamanda, iki halka, iki ayrı ekonomiye, iki kesimli bir ortaklığa dayalı bir ülkeyi tek bir ülke halinde görme temayülünü gösteren Rumların elde ettikleri siyasi bir kazançtır.
42. Türkler lehine hükümler Rumlar tarafından Avrupa Birliği Adalet Divanı'nda açılacak davalarla ortadan kaldırılabilecektir. Hukuken bu hakları mevcuttur, aynı şekilde mahkemenin de bu istisna hükümlerini iptal etme yetkisi hatta görevi bulunmaktadır. Çünkü Türklerin haklarını koruyan bu hükümler AB'nin temel kurallarına aykırı düzenlemelerdir. Yarın geçerli olmayacak maddeleri oylamanın bir anlamı bulunmamaktadır.
43. Annan, 31 Mart 2004 tarihli mektubunda Plan'ın özetini vermiştir. Mektubun 4. sayfasında Verheugen'in kendisine derogasyonlar konusunda verdiği söz aktarılmaktadır. 'Komisyon, AB hukuk sistemi çerçevesinde hukuki belirginliği ve güvenliği sağlamayı ve birincil hukukun uyumu sonucunu verecek şekilde nihai çözümü oluşturmayı taahhüt ediyor'. Bu ifadeden bir anlam çıkmamaktadır, çünkü neyin belirginliğinin ve güvenliğinin sağlandığı açıkça ifade edilmemiştir. Bu cümlede istisnaların AB birincil hukuku yapılacağına yada geçici de olsa korunacağına dair bir söylem yer lmamaktadır. Oysa, Plan'ı öneren ve destekleyenlerin niyetlerinin halisane olması, 'koruyucu istisnaların' AB öncelikli hukuku haline getirilmesini ve kalıcı kılınmasını gerektirmektedir.
44. AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Günter Verheugen, Avrupa Parlamentosu'nda, Kıbrıs müzakerelerinin son durumu hakkında görüşlerini açıklarken; BM'nin son planında öngörülen istisnaların (derogasyonlar) kalıcı olmamasını, AB Komisyonu'nun başarısı olarak değerlendirmiştir.
45. Bu durumda, Verheugen'in müzakere sürecindeki Kıbrıs ve İsviçre ziyaretleri de bir anlam kazanmış olmaktadır. Amacın, Kıbrıs Sorunu'nun çözüme, Kıbrıs halkının refaha kavuşturulması için gerekli teknik desteğin sağlanması değil; AB Mevzuatı'nın yeknesaklığının bozulmasının engellenmesi olduğu ortaya çıkmıştır. Böylece, AB'nin Kıbrıs Sorunu'na bakış açısı, bir kez daha gözler önüne serilmiş olmaktadır. Ülkelerin dostu değil, çıkarının bulunduğu gerçeği asla göz ardı edilmemelidir.
46. Plan'a göre, Türk tarafı, 15 yıllık bir süreci geçmemek üzere gayri safi yurtiçi hasılası Rum tarafının yüzde 85'ine ulaşana dek mülk alınmasını engelleyebilecektir. Komisyon ise, beş yılda bir hazırlayacağı raporlarda bu kısıtlamaların tamamen ya da kısmen kalkmasını talep edebilecektir. AB'nin bu koruma hükümlerini koruyacağına inanmak, oldukça saf bir yaklaşımı yansıtacaktır. Hatta AB Komisyonu'nun, 5 yıl geçmesini bile beklemeden kısıtlamaları geçersiz hale getirme girişiminde bulunması gündeme gelebilecektir'.
KATLİAMLAR YENİDEN BAŞLAYABİLİR
Türkiye Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi (TUSAM) tarafından hazırlanan raporda, Annan Planı'nın referandumla kabul edilerek yürürlülüğe girmesinden 3 yıl sonra Rumlar'ın yeniden katliamlara başlayabileceği kaydedilerek, Türkiye'nin Ada'ya yeniden askeri müdahalede bulunmasına dünya konjonktürünün izin vermeyeceği savunuldu. Raporda şunlar kaydedildi:
'47. Ada'daki Türk askerleri kademeli olarak azaltılacaktır. Ayrıca, 3 yılda bir Türk askerinin Ada'daki varlığının devamına gerek olup olmadığına dair toplantı yapılıp, karar alınacaktır. Türk askerinin, Türkiye'nin garantörlüğünün, Ada'nın Rumlaştırılmasına ve 'ENOSİS'in gerçekleştirilmesine engel olduğunu her fırsatta tekrarlayan Rumların mümkün olan en kısa sürede 'Türk askeri varlığına gerek kalmamıştır' kararını çıkarma çabası içinde olacağı apaçık ortadadır.
48. Bu durumda Zürih Antlaşması ile kazanılmış olan Garantörlük hak ve yetkisi, Türkiye'nin elinden alınmak istenmektedir.
49. Yeni plana göre, Lefkoşe-Gazimagosa anayolunun güneyi BM kontrolüne verilecek ve bu bölgeye Türk askeri geçemeyecektir. BM Barış Gücü askerlerine devredilecek bölgelerdeki Türk askerleri, Ada'dan ayrılıncaya kadar, silahlarıyla birlikte en az bin metre geri çekilecektir.
50. Ada'da kalması mümkün olan askerin, üç gün önceden ecnebi komutanlardan izin almaksızın kışlasından dışarıya çıkması mümkün olmayacaktır.
51. Türk askeri, yabancı askerlerin teftişine tabi olacak ve yabancı komutanların emirlerine göre hareket etmek zorunda kalacaktır.
52. BM Barış Gücü denetimine girecek bölgelerde, BM yetkilileri yerel yönetimlere ve polise emir vermenin yanı sıra Kıbrıslı Türklerin bu bölgelere girişini yasaklama yetkisine sahip olacaktır.
53. Yabancı askerler diledikleri zaman diledikleri Türk'ü tutuklama yetkisine sahip olacaklardır.
54. Ada'da görev yapacak BM Barış Gücü'nün masraflarının Ortak Devlet tarafından karşılanması planlanmaktadır. Böylece, bir yandan BM Barış Gücü askerlerinin KKTC topraklarına yerleşmesinin zemini sağlamlaştırılmakta, bir yandan da bu işgalin masrafları Kıbrıs Türklerinin omuzlarına yüklenmektedir.
55. Türk askerini Ada'dan çıkaran BM, Ada'daki mevcut BM 'Barış Gücü' askerinin sayısının 2 katına çıkarılması hazırlıkları yapmaktadır.
56. BM Barış Gücü askerleri, yıllarca Bosna-Hersek'te daha dün Kosova'da Ortodoks Sırplar'ın Müslüman Arnavut ve Bosnalılar'a saldırmasını engelleyememişlerdir.
57. Geçmişte yaşanan acı tecrübe dikkate alındığında, Ada Türklerinin canının, malının, namusunun ve güvenliğinin BM Barış Gücü'ne emanet edilmesi pek akılcı bir çözüm gibi görünmemektedir.
58. Bu kadar büyük gelir ve nüfus farklılıklarının olduğu bir yapıda, orta ve uzun vadede Kıbrıs'ın demografik, sosyal, siyasal yapısı Türkler aleyhine bozulacak ve sonuçta asimile olmuş bir Türk toplumu önümüzdeki yıllarda Kıbrıslı Rumlar'ın ve AB'nin kontrolü altına girecektir.
59. Bugün Irak ve Kıbrıs'ta yaşananlar, Batı devletlerinde Irak ve Kıbrıs'ın geleceği ile ilgili hazırlanmış olan senaryo ve planların başlangıç noktasıdır. Irak'ta zaten bir arada yaşamakta olan vatandaşlar etnik temelli olarak 3'e bölünmektedir. Irak 3'e bölünürken, Türkmen nüfus Kürt bölgesinde bırakılmakta ve Türkmenler'in Kürt kimliği içerisinde eritilmesine çalışılmaktadır. Kıbrıs için de planlanan, Türklerin Rum kimliği içerisinde eritilmesidir.
60. Afganistan'da, Filistin'de, Bosna'da, Irak'ta yardım bekleyen milyonlarca insana yardım elini uzatmak için bir şey yapmayan Batılıların, Kıbrıs'a yardım için ve burada yerlerinden yurtlarından kovulacak insanların ihtiyaçlarını karşılamak için 'Yardım Yapacağız' sözleri gerçekçi değildir.
61. İngiltere, bütünlüklü bir toprak düzenlemesi çerçevesinde toprağının yarısını Adalılar'a bırakmaktadır. İade edilen kısmın yüzde 90'ı GKRY'ye, yüzde 10'u ise KKTC'ye verilmektedir. Annan Planı'nı destekleyen İngiltere, gerçekten Ada'daki iki toplumun huzur, refah ve mutluluğunu düşünüyorsa, neden üslerinin bulunduğu toprakların tamamını Ortak Devlet'e bırakmamaktadır?
62. Kıbrıs Türkleri sınırların düzleştirilmesi talebinde bulunmuş, aksi halde can güvenliklerinin kalmayacağını vurgulamışlardır. Bu Plan'da Kıbrıs Türkleri, küçük ceplere sıkıştırılmaktadır. Öyle ki bir Kıbrıs Türk köyünden yükselecek 'İMDAT' sesini en yakındaki Türk kardeşleri duyamayacaktır. Çünkü, Türk köylerinin, yerleşim birimlerinin arasına Rumlar yerleşmiş olacaktır.
63. KKTC'nin sınırlarında bilinçli bir oynama olduğu anlaşılmaktadır. Türkler, ölü ya da diri olarak, Ada'dan atılmak istenmektedir.
64. Yakın geçmişte bir Türk adası olan Girit'te, masa başında yapılan anlaşmalarla referandum kararı alınmış ve Girit Yunan adası haline getirilmiştir. Şimdi orada Türk bulunmamaktadır. Girit, 'Türksüzleştirilmiştir'. Kıbrıs da Girit'le aynı akıbete doğru sürüklenmeye çalışılmaktadır.
65. 1700'lerde bir Türk denizi olan Ege bugün bir Yunan denizine dönüşmüştür. 1800'lerin başında, bugünkü Bulgaristan'da Türk nüfus Bulgar nüfusundan fazla iken, bugün Türkler asimile olmuş ve nüfus oranları yüzde 15-20 civarına gerilemiştir.
66. Üzerinde uzlaşma sağlanmış gibi bir hava yaratılmaya çalışılan Plan, ne Rum tarafının ne de Türk tarafının taleplerine uygun olarak düzenlenmiştir. Taraflarca üzerinde tartışılmasının bile kabul edilmediği maddeler Annan'ın zoraki arabuluculuğu ile çözülmüş gibi gösterilmektedir. Diplomasi tarihinde böylesi bir zorlamanın ve uluslararası baskının başka bir örneği bulunmamaktadır.
67. Planda 45 bin Türkiye kökenli Türk'ün Ada'da kalmasına izin verilmiştir. Bu da Lozan sonrası İngiltere'nin 8 bin kişiyi Ada'dan çıkartmasına benzer şekilde, Kıbrıs'ta halen ikamet etmekte olan Türkler'in yarısının Ada'dan çıkartılacağı anlamına gelmektedir.
68. 1974 Barış Harekatı'nın sonucunda Ada'y yapıda, orta ve uzun vadede Ka Türkiye'den gidip zaman içerisinde yerleşmiş olan Türk vatandaşlarının Türkiye'ye geri dönmelerinin sağlanması için bir mali yardım öngörülmüştür. 4 kişilik bir aileye 10 bin Euro kadar para yardımında bulunulacağı söylenmektedir. Böylelikle, Türkiye'ye dönüşlerin özendirilmesi ve Türk vatandaşlarının sayısının azaltılması amaçlanmaktadır.
69. İki kesimliliği kabul ettiği ve Ada'daki Türkleri kolladığı söylenen Plan'da, neden Türklerin rahatsızlık yarattığı imajı verildiği ve neden Ada'dan çıkartılmak istendiği anlaşılamamaktadır.
70. Annan Planı üzerinde anlaşma olsa da olmasa da, Kıbrıs Türküne verilen hakların zaman içinde eritilebileceğini bilen Rumlar; sözde, gelişmelerden umduklarını bulamamış görüntüsü vermeye çalışmaktadırlar. Aslında kazanımlarından memnunlar ve biliyorlar ki bu gelişmeler sonucunda Ada'da Türk egemenliği sona erecektir.
71. Annan Planı'nın Rum kesiminin yıllarca çeşitli devletlerle imzaladığı birçok anlaşma konusunda ne dediği, Kıbrıs'ın kıta sahanlığı, hava sahanlığı konusunda ne içerdiği bilinmektedir.
72. 2 ortak yerine çoğunluk idaresini empoze etmeye çalışan Rumlar, KKTC'nin Türkiye ile yaptığı anlaşmaları reddetmekte ve kıyıları, havaalanlarını ve benzeri konuları ortak devlete devretmek istemektedirler.
73. Annan Planı kabul edilirse, Güney Kıbrıs Rum Kesimi Parlamentosu'nun kabul ettiği 'Türkler Rumlara Soykırım Uygulamıştır' yasası da kabul edilmiş olacaktır. Bu durumda, ya Rumların, işgalci Yunan güçlerinin Anadolu'dan çıkarılmasını 'soykırım günü' olarak kutlamaları seyredilecek ya da Türk düşmanlığının göstergesi olan bu özel günleri onlarla birlikte anılacaktır. Her yıl Eylül ayının 14'ünde şehitlerimizin, kemikleri sızlamayacak mıdır?
74. Annan Planı'nın, 1960 Anayasası'ndan daha iyi olduğunu söylemek mümkün değildir. Plan'da yer alan yasa maddeleri incelendiğinde Ortak Devlet'te yönetimin Rumların elinde olacağı anlaşılmaktadır. 60 Anayasasında var olan 'veto yetkisi'ne Plan'da bilinçli olarak yer verilmemiştir. Veto yetkisinin işleyebilmesi, ancak Senato ve Başkanlık Konseyi'ndeki Türk üyelerin her zaman uyum içinde hareket etmeleri halinde mümkündür. Uyumun bozulması, siyasi eşitliğin Rumlar lehine bozulmasına neden olacaktır. Bugün hayati bir meselede 'evet'çiler ve 'hayır'cılar ayrışması varsa, yarın elbette ki Türk üyelerin uyumu bozulacaktır. Plan'la amaçlanan da tam olarak budur.
75. Plan'da, Senato'nun 24-24 şeklinde Türk ve Rum eşitliğine dayalı bir şekilde yapılandırılmasının yanı sıra dikkatlerden saklanan Temsilciler Meclisi'nde 36 Rum, 12 Türke yer verilmesi dengesizliği bulunduğu gerçeğidir. Arka planda bırakılan dengesizlikler, sözde sağlanmış olan siyasi eşitliğin Rumlar lehine bozulduğunu göstermektedir.
76. Dışişleri ve Savunma, Ticaret ve Ekonomi, Ulaştırma ve Telekomünikasyon bakanlıklarının Türk tarafına ait olduğu büyük bir başarı örneği olarak sergilenirken, diğerleri bir tarafa İçişleri ve Adalet Bakanlığı'nın Rumlar'a bırakıldığı açıkça dile getirilmemektedir. Devletin iç işleyişinde en önemli 2 bakanlık olan İçişleri ve Adalet Bakanlıkları'nın Rum tarafına bırakılmış olmasa'y yapıda, orta ve uzun vadede Kı asıl yönetenin Rumlar olduğunu açığa çıkarmaktadır.
77. Geçmişte, 1960 Anayasası'nı kabullenemeyen Rumlar, Ada'daki tek asli unsur olma isteklerini engelleyen Anayasa'nın 13 maddesini değiştirmek istemişlerdir. Talepleri, Türk varlığını ortadan kaldırdığı için kabul görmeyince, Rumlar, Türkleri katletmeye başlamışlardır. Rumların yarım bıraktığı iş önümüzdeki Annan Planı'nda tamamlanmaktadır. Arabulucu misyonunu yüklendiğine göre tarafsız olması gereken BM Genel Sekreteri, Ada'nın Rumlaştırılması hedefine mi hizmet etmektedir?
78. Yine uluslararası müzakereler sonucunda kabul edilmiş bir hukuki metin olan 1960 Anayasası'nın değiştirilmek istenen 13 maddesi Annan Planı'nda Rumların 60'tan kalma arzusuna uygun bir şekilde düzenlenmektedir. Rumlar'ı en çok huzursuz eden maddelerin Annan versiyonu şöyledir:
- Cumhurbaşkanı ve yardımcısının veto hakkı kaldırılsın. (Amaç, Temsilciler Meclisi'nde Rum çoğunluğun isteğine uygun olarak düzenlenmiş karar ve kanunların engellenmemesidir.)
* Annan'ın Planı - Veto Yetkisi yoktur.
- Adalet mekanizması tek elde birleştirilsin
* Annan'ın Planı - Adalet Bakanlığı Rumlara verilmiştir.
- Polis ve jandarma teşkilatı birleştirilsin.
* Annan'ın Planı - İçişleri Bakanlığı Rumlara verilmiştir.
79. Bu Plan gerçekten BM Genel Sekreteri'nin mi kaleminden çıkmıştır yoksa, İngiltere, Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlar'ın sarf ettikleri 'Bütün federal yasalar Kıbrıs Rum tarafınca hazırlandı.' ifadesi doğru mudur?
80. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile uzlaşma sağlanmaksızın, 'Kıbrıs Cumhuriyeti' adına Birliğe aday kabul edilmesi, adayların, tam üyelik öncesinde komşularıyla olan sınır anlaşmazlıklarını çözmelerini isteyen AB'nin, kendi kendisiyle çeliştiğini göstermektedir.
81. Ada'da 40 yıldır fiilen ve hukuken sürmekte olan sınır anlaşmazlığı AB tarafından, kendi kararlarına aykırı olarak göz ardı edilmektedir. Neden tam üyelik yönünde, hem de Ada'nın tümü adına tam üyelik yönünde, söz konusu sınır anlaşmazlıklarının herhangi bir engel olarak kabul edilmediği anlaşılamamaktadır ve bu kabul edilemez bir durumdur.
82. AB de, GKRY'nin tam üyeliğinin hiçbir meşruiyet temeli olmadığının bilincindedir. İşte bu meşruiyet sorununu ortadan kaldırabilmesi için, 1 Mayıs 2004 tarihi öncesinde Ada'da bir çözüme varılabilmesi doğrultusunda yoğun çaba harcanmaktadır.
83. Halen yürürlükte olan uluslararası anlaşmalara aykırı olarak AB'ye kabul edilmiş Rum tarafının başvurusunu, Türkleri kullanarak legal hale getirmeye çalışmaktadırlar. Rumların AB'ye tek taraflı olarak alınması dolaylı 'Enosis' anlamına gelmektedir. AB ve Yunanistan'ın bu oyununa alet olmalı mıyız?
84. Taraflara sunulan Annan Planları'nın tarihlerine bakıldığında, AB takvimi ile ne kadar ilgili olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunları bir tesadüf olarak değerlendirmek mümkün müdür?
1. Annan Planı: 11 Kasım 2002
Kopenhag Zirvesi: 12-13 Aralık 2002
2. Annan Planı: 10 Aralık 2002
Kopenhag Zirvesi: 12-13 Aralık 2002
3. Annan Planı: 26 Şubat 2003
Müzakere süresi: 28 Şubat 2003
Katılım Antlaşmaları: 16 Nisan 2003
4. Annan Planı: yapıda, orta ve uzun vadede K 27 Mart 2004
Müstakbel üyelerin fiilen üye haline gelmesi: 1 Mayıs 2004
5. Annan Planı: 31 Mart 2004
Ada'nın iki tarafında eş zamanlı referandum: 24 Nisan 2004
AB'nin genişlemesi: 1 Mayıs 2004
85. AB yetkilileri, derogasyonların kalıcı olmasına gerek olmadığını, çünkü geçici istisnaların, zaten Türkiye esas alınarak öngörüldüğünü belirtmektedirler. Bu istisnalar, gerçekten Türkiye'nin AB üyeliği dikkate alınarak belirlenmiş olsaydı, AB'nin, istisnaların geçerliliğini 15 yıl ile sınırlamak yerine, Türkiye'nin AB üyeliğine kadar geçerli olacaklarını öngörmesi gerekmez miydi? Böylece, AB, Türkiye'ye gerçek bir iyi niyet mesajı da vermiş olacaktı.
86. Bu Plan'da Türk tarafının taleplerinin karşılanmadığı ortadadır. Ekonomik güvenlik, siyasi eşitlik, iki kesimlilik sağlanamamıştır. En önemlisi Kıbrıs Türklerinin can güvenliği sağlanamamıştır.
87. Bu plan aynı zamanda Rum tarafı açısından da kabul edilemez hükümler içermektedir. 1960 döneminde de taraflar anlaşmaya zorlanarak ve üzerlerinde uluslararası baskı kurularak, anlaşmalar özellikle Rum tarafına zorla imzalatılmıştır.
88. Bugün de hem AB'nin hem ABD'nin hem de yine dışarıdan yönlendirilen BM ve Yunanistan'ın zorlaması ile Rum yönetimi Annan'ın Planı'nı referanduma götürmek zorunda kalmıştır. Ada'ya tamamen sahip olmak isteyen Rumlar, bütün kazançlarına rağmen tatmin edilememiştir. Tarih bir döngüyse, 3 yıl sonra katliamların tekrar başlayacağını söylemek bir kehanet değildir.
Ama bu sefer Türkiye yine bir Barış Harekatı düzenleyebilecek midir?
Hayır, dünya konjonktürü bu sefer izin vermeyecektir.
Ada'ya yerleşmiş durumda olan BM, diğer tüm örneklerde olduğu gibi NATO'yu göreve çağıracaktır. KKTC toprakları, ABD tarafından NATO aracılığıyla işgal edilecektir. Bosna-Hersek'te, Kosova'da, Irak'ta, Afganistan'da olduğu gibi katliamın çağdaş bir biçimi, bu sefer, KKTC'de yaşanacaktır.
89. Annan 1999'da ilk planını oluşturduğunda da o planın kabul edilmesi gerektiğini söyleyenler bulunmaktaydı.. Kurtuluş için son şans olduğunu söyleyenler olmuştu. Plan'ın beşinci versiyonu incelendiğinde ilk haline göre çok daha anlamlı olduğu anlaşılmaktadır. O gün kabul edilmiş olunsaydı bugün bazı düzeltmeler yapılmış olmayacaktı. Şimdi kabul edilmezse, yarın daha da iyileştirilmiş bir planın hazırlanacağı düşünülebilecektir.
90. Daha önce de defalarca çeşitli tarihler için 'son şans' denmiştir. Anlaşılıyor ki, hiçbir zaman bu süreç ve son şanslar bitmeyecektir.
91. Şimdiden 24 Nisan'da iki taraftan da 'evet' çıkmaması halinde altı ay sonra tekrar referandum yapılacağı söylenmeye başlanmıştır. Bu durumda 'hayır', 'yeni bir referandum' anlamına gelmektedir.
92. Altı ay sonra yapılacak referandumla da iş bitmeyecektir. O zaman da 'hayır' çıkarsa, uluslararası ve uluslar üstü kuruluşlar bu yöntemi uygulayabildikleri ölçüde referandum yapmaya devam edeceklerdir. Bir süre sonra da yeni bir plan hazırlanıp, tarafların onayı istenecektir.
93. Annan Planları incelendiğinde, Türk kesimi açısından, her birinin bir öncekinden daha kabul edilebilir olduğu görülmektedir. Bu anlamda, hazırlanacak yeni bir pland: yapıda, orta ve uzun vadede Kın şimdikinden daha iyi olacağını söylemek mümkündür.
94. Annan, Planı'nın 5. versiyonunda Kıbrıs Türkleri için azınlık demekten vazgeçmiştir ve Türkler Ada'daki iki halktan biri olarak kabul edilmişlerdir. Annan, BM'yi, BM dünya devletlerinin büyük bir çoğunluğunu temsil etmektedir. Bugün dünyada, Türkler'in Ada'daki vazgeçilmez varlığı kabul edilmiş durumdadır, yarın ayrı bir devlet olarak bağımsızlıklarının tanınması mümkün olacaktır.
95. Tarihe bakıldığında, Yunanistan'ın savaşarak toprak kazanmadığı, hep anlaşmalarla ve büyük devletler tarafından kollanarak toprak sahibi olduğu görülecektir. Yunanistan, Kıbrıs'ta da katliamlarla yapamadığını, yine büyük devletlerin desteğiyle yapmaya çalışmaktadır. Türkler ise, tarihte savaşarak kazandıkları hakları masa başındaki diplomatik oyunlarda kaybetmişlerdir. Kanla korudukları topraklar sinsice, üçkağıtla ellerinden alınmıştır. Bu oyunun Kıbrıs'ta tekrarlanmasına izin verilmemeli, insanlık onurunun ayaklar altına alınmasına seyirci kalınmamalıdır'.
galatasaray
19.04.2004 - 10:31Moda olduğu zaman değil, 'her zaman' tutup desteklediğim takımım.
2012 mardukla randevu
19.04.2004 - 10:25Büyük kaos beklentisi var
İki gündür dünyaya hakim olan güçlerin başlatmış olduğu Büyük Savaşa giden sürecin anlamını çözümlemeye çalışıyorum.
Önceki yazılarımda akla ilk gelen rasyonel nedenlerin de bu gelişmede rol olabileceğini ancak olan biteni anlamamızda yeterli kalamayacağını göstermeye çalıştım.
Çünkü güç sahipleri bu gibi yeniden paylaşım savaşlarında daha önce görülmedik bir aceleyle, neredeyse panik içinde hareket ediyorlar ve rasyonel düşünce sınırlarını zorlayan bir acımasızlıkla bir yerlere varmaya çalışıyorlar.
Bu davranış biçiminin iki türlü açıklaması olabilir.
1- Bilim adamları bugüne kadar görülenlerden boyutu hayli farklı olan bir doğal afet olacağını tespit ettiler. Dünyadaki siyasi güç dengelerini de değiştirecek boyutta olacak bu doğal afet, örneğin bir büyük kuraklık öncesinde güç sahipleri pozisyon alarak kendi hakimiyetlerinin devamlılığını garanti altına almaya çalışıyorlar.
Ya da, ki bu da aynı sonuca bağlanmaktadır, şöyle bir gelişme var:
2- Çok eski dönemlerden bu yana bilinen, çok az sayıda insanın bilgisi dahilinde olan, dünyanın tümünü etkileyeceği bilinen bir Büyük Kaosun zamanı yaklaşıyor. 1984 yılında ilk kez resmen tespit edilmiş yaklaşan tehlike son yıllarda bilimsel açıdan daha da netlik kazandı. Bu yüzden de büyük afet döneminde dünyanın düzeninin tamamen kontrol altından çıkmaması içim hakim güçler şimdiden harekete geçtiler. Büyük Kaos vakti gelmeden şimdiden kontrollü stratejik kaoslar çıkararak alt üst oluş döneminde kontrol altından çıkması beklenen dünya bölgelerinde hakimiyetlerini zorla kurarak, vakit geldiğinde dünya düzen hiyerarşisinde büyük bir değişiklik olması riskini azaltmaya çalışıyorlar. Aceleleri, panikleri ve şiddet içeren saldırganlıkları da bundan kaynaklanıyor.
* * *
Şimdi size bir hikaye anlatacağım.
Hikaye diyorsam da masalla karıştırmayın bunu çünkü bu konu dünyada çok parlak beyinlerin üzerinde yıllardır çalıştıkları bir mesele.
Güneş sistemimizde 10'uncu bir gezegenin daha olduğu konusunda çok uzun yıllardır ciddi bir bilimsel şüphe vardı.
Ne gariptir ki bilimde ve aletlerde büyük gelişmeye, hatta uzayın derinliklerine gidilmesine rağmen hala daha net olarak varlığı ispatlanamamış olduğu söylenen ve bence de yalanla geçiştirilmeye çalışılan bu gezegeni İ.Ö binlerce yıl önce Mayalar, Sümerler ve Babilliler son derece modern matematik teknikleriyle ve gök inceleme metotlarıyla tespit etmişler, onun hem tarihini hem de gelecekteki hareket biçimini yazmışlardır.
Sümerler ona geçiş gezegeni anlamına gelen Nİ.Bİ.RU diyorlardı. Babil bilim adamları ona güçlü tanrıları Marduk'un adını verdiler
Mısır medeniyetinde ise bu gezegen 'Milyonlarca Yılın Gezegeni' olarak adlandırıldı.
Bilim adamları tarafından eliptik bir yörüngeye sahip olduğu tespit edilmiş olan ve 1930'lu yıllardan bu yana yapılan araştırmalarda 'Gezegen X' olarak adlandırılan bu gezegen en son olarak İ.Ö 1649 yılında dünya yakınından yörünge geçişini yapmıştı.
Bu gezegen geçişi büyük afetlere neden olmuş, Doğu Akdeniz'den başlayarak 30'uncu paralel ile ekvator arasında kalan bölgelerde kısa aralıklı şiddetli depremler yaşanmış, yanardağları örneğin Ege'deki Santorini adasındaki dağ patlamış, tsunamiler kıyı kentlerini yok etmiş, Yakındoğu'dan Uzak Asya'ya kadar olan bölgede radikal iklim değişiklikleri olmuştu.
Dünyada alt üst oluş o kadar büyüktü ki insanoğlu yemiş olduğu büyük darbe ile manevi açıdan baş edebilmek için başına gelenleri bir şekilde anlaşılır kılacak, o koşullarda bile geleceğe umutla bakmasını sağlayacak bir yeni düşünce sistematiğine ihtiyaç duydu.
Yeni bir dinin temeli atıldı. Tevrat'ta anlatılan afetler o günlerde yaşananlardan kaynaklanmıştır büyük ölçüde.
* * *
Yapılan hesaplamalar her 3661 yılda dünyanın yakınından geçmesi beklenen 'Gezegen X'in 2012 yılında tekrar dünyamızın yakınından geçeceğini gösteriyor
Kurumlaşmış dinlerin üst düzey ve az sayıda yetkilileri bu bilgiyi sıradan insanlardan saklıyorlar.
Onlar gibi 1984 yılında Pluton civarında gözledikleri ve sistemimize girmekte olan büyük gök cismini tespit etmiş olan NASA üst yönetimi ve ABD'de çok az sayıda insan da bu bilgiyi saklıyorlar.
Bu gezegen dünyanın iki ile beş misli büyüklükte, bu da biliniyor.
Bilgi gizleniyor çünkü son gelişinde yeni dinlerin ortaya çıkmasına neden olacak kadar vahim sonuçlar doğuran bu gezegenin tekrar dünyadan geçeceğinin ortaya çıkması durumunda olayların kontrolden çıkacağını düşünen güç sahipleri, gerçek kaçınılmaz olarak ortaya çıkacağı günden önce (bu kaçınılmaz çünkü güneyden yaklaşacak bu gezegeni 2012 Aralık ayında çıplak gözle görebileceğiz) kontrollü kaos stratejilerinden sonuç alıp, büyük kaosta kontrolü bir öncekinde olduğu gibi kaybetme riskini ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.
Ne kadar şanslıyız ki dünyada Zecheria Sitchin gibi büyük alimlerle ortaya çıkarılan bu unutturulmak istenen gerçeğin tüm literatürünü takip eden ciddi bir uzmana da sahibiz. Burak Eldem'in '2012 MARDUKLA RANDEVU' kitabını mutlaka okuyun herkese tavsiye ediyorum.
* * *
Çok lafı edilen YENİ DÜNYA DÜZENİ aslında budur. Büyük Kaos'tan önce kurulmaya başlanan ve Büyük Kaos'la bile yıkılmayacağı düşünülen yeni dünyaya o ad verilmektedir aslında.
Amerika'da sıradan insanlar Evangelist Hıristiyanlar'ın ve Yahudiler'in 'kötülüğe ve büyük felaketlere' karşı omuz omuza savaş verdikleri dinci filmler ve kitaplarla yeni döneme hazırlandırılıyorlar, bir anlamda eğitiliyorlar.
Yine din temalı olan ve Babil'e atıfta bulunulan İkiz Kuleler'in yıkılmasıyla başlatılan düzen kurma operasyonunun daha birinci gününde Başkan Bush 'Bu bir haçlı hareketi' demiştir. Orada söylenen Crusade lafı 'Haç taşıyan evangelist' anlamındadır.
Başını Amerika'nın çektiği dünya güçleri büyük karışıklık çıkmadan önce bu kez de başkaldırının olacağını tahmin ettikleri bölgelerde yerleşip bir an önce enerji ve su kaynaklarını tam kontrolleri altına almak istemektedirler.
Türkiye bu açıdan çok önemlidir dolayısıyla da Irak savaşı öncesinde Amerikan askerlerinin neden bir anda ülkemizin savaş ile görünürde hiç alakasız gibi olan bölgelerinde konuşlanmaya başladıkları da bu açıklamalara bakılarak anlaşılabilir.
Irak'ın işgalinin stratejik olmak dışında sembolik bir yanı da vardır çünkü Irak'ta Sümerler'den kalmış olan bazı gizli bilgilerin mirası niteliğinde olan bilgi kaynakları da vardı. Dolayısıyla Irak'taki müze soygunları medeniyetlerin temelindeki gizli bilgilerin saklanmakta olduğu İskenderiye Kütüphanesi yangını kadar önemlidir.
Irak'ta her gün öldürülen insanlar arasında bilgileri rivayet düzeyinde de olsa bilen din adamlarının çok sayıda olması da bu yüzden tesadüf değildir.
Bu yüzden de İsrail 'bela olması beklenilenlere', 'Potansiyel Hiksoslara' karşı infazlara başlamıştır ve durmayacaklarını açıklamaktadırlar. Hiksoslar 3661 yıl önce darbe yiyen medeniyetlere karşı ayaklanan ve ortalığı yakıp yıkan kavime verilen addır.
Büyük savaş çoktan çıkmıştır bile ve zamana karşı yarışılmaktadır
(Serdar Turgut)
irlanda cumhuriyeti
19.04.2004 - 10:15Kelt soyundan gelenlerin kurdugu ilk devlet olarak istanbul galata semtinde bir zamanlar egemen olan Galatea devleti'ni kabul ettikleri ve bu yüzden Türkler'i akraba olarak gördükleri için Turkiye vatandaslarina vize uygulamayan ülke. Eurovision sarki yarismasinda Turkiye'nin her daim destekcisi. Michael Collins, James joyce, Bailey's, Cork city futbol takimi, arp, St Valentine, Banshee'ler ulusal simgeleri arasinda.
kuzey irlanda
19.04.2004 - 10:12Birleşik Krallığa bağlı olan İrlanda.
Toplam 1733 mesaj bulundu