F Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antoloji.com

  • atatürk ve din

    14.05.2004 - 15:42

    Atatürk ün Balıkesir Hutbesi:

    Ey millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah'ın selâmeti, atıfeti ve hayrı üzerinize
    olsun.Peygemberimiz Efendimiz,Cenâb-ı Hak tarafından insanlara hakâyık-ı diniyyeyi
    tebliğe me'mur rasûl olmuştur. Kanun-u Esâsîsi, cümlemizce malûmdur ki, Kur'anı
    azümişşan'daki husustur. İnsanlara feyz vermiş olan dinimiz, son dindir. Ekmel dindir.
    Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate tamamen tevâfuk ve tetâbuk ediyor. Eğer
    akla, mantığa, hakîkate tevâfuk etmemiş olsaydı, bununla diğer kavânin-i tabiiyye-i
    ilâhiyye beyninde tezad olması icab ederdi. Çünkü bilcümle kavanin-i keniyyeyi yapan
    Cenab-ı Haktır.

    Arkadaşlar; Cenab-ı Peygamber mesaisinde iki dâra, iki hâneye mâlik
    bulunuyordu. Biri kendi hânesi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini, Allah'ın evinde
    yapardı. Hazret-i peygamber'in ısr'-i mubarekelerine iktifaen bu dakikaa milletimize;
    milletimizin hal ve istikbaline ait hususları görüşmek amacıyla bu dâr-ı kutsîde Allah'ın
    huzurunda bulunuyoruz. Beni buna mazhar eden Balıkesir'in dindar ve kahraman
    insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum ve bu vesile ile büyük bir sevâba nâil
    olacağımı ümid ediyorum.

    Efendiler, câmiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için
    yapılmamıştır. Camiler itâat ve ibâdet ile beraber din ve dünya için neler yapılması
    lâzım geldiğini düşünmek, yani meşveret için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihni
    başlı başına faaliyette bulunmak elzemdir.

    İşte biz de burada din ve dünya için, istiklâl ve istikbâlimiz için, bilhassa
    hâkimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi
    söylemek istemiyorum. Amâl-i milliyye, irâde-i milliyye yalnız bir şahsın düşünmesinden
    değil, bilumum efrâd-ı milletin arzularının, emellerinin muhassalasından ibârettir.

    Binâenaleyh benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı
    rica ederim.
    (7 Şubat 1923) Paşa Camii -Balıkesir

  • sağ ve sol

    14.05.2004 - 15:24

    Görüşlerini beğenmediğiniz bir siyasi partinin karşısına çıkıp 'muhalefet yapan hangi parti olusa olsun (sağ veya sol) ona oy veririm.' mantığı çok yanlıştır.Çoğu insnaımız örneğin 'CHP, AKPnin karşıtıdır, ona oy veriyim' gibi bir mantığa sahipler.

  • melih kibar

    14.05.2004 - 15:13

    'Erol Evgin'i vareden adam.

  • laissez faire

    14.05.2004 - 14:39

    bırakınız yapsınlar anlamına gelir.Bknz: liberalizm

  • dindar bilim adamları

    14.05.2004 - 14:38

    Albert Einstein

  • imam hatip liseleri

    14.05.2004 - 14:35

    Attila İlhan la roportajdan...
    * Şu anda Batıya karşı mücadele verilirken, birtakım odaklar hala üniversiteye gitmek isteyen kızların başörtüsü ile uğraşıyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
    -Bu çok sinsi bir tuzak. Türkiye’nin meselesi emperyalist Batı’ya karşı mücadele olmalıdır. Bağımsızlığını kazanan Türk milletinin önüne başka bir konu koymuşlar. Nedir o? Laiklik.
    * Laikliği Gazi getirmedi mi?
    -Laiklik, Gazi’nin ölümünden bir yıl önce, 1937’de anayasaya giriyor. Halbuki Türkiye Cumhuriyeti 1920’de kuruluyor. Şimdi bakınız, Gazi de irticaya karşı. Ama hangi irticaya? Emperyalist Batı’dan yana olanlara. İslam’ı irtica olarak anlasa, yanına Mehmet Akif’i alır mı? Onun yazdığı şiiri İstiklal Marşı ilan eder mi?

    Ben 1930’lu yıllarda Konya’nın Ilgın kazasında yaşadım. Orada kadınlar örtülüydü. Kimse kimseye bir şey demezdi. Yasak olsaydı, orda da uygulanırdı.

    Bana göre, Türkiye’de emperyalizme karşı mücadeleyi zayıflatmak için Türk halkını böyle yasaklarla oyalıyorlar. Laikliğin ön plana çıkarılmasının sebebi; Türklerin Batı’ya karşı anti emperyalist tavra girmemesini sağlamaktır.

    Türkiye’nin meselesi “Laiklik mi-değil mi” meselesi değildir. Türkiye’nin meselesi Tam Bağımsızlıktır. Ekonomisini ve kültürünü kurtarmak meselesidir. Bütün gücümüzü buna yöneltmek zorundayız. Bunun içinde yapılması gereken şey bir ulusal cephedir. Bu ulusal cephede herkes var.

  • sınırlar

    14.05.2004 - 14:29

    eğitimsiz, sevgisiz, cahil insanların bulunduğu bir dünyada SINIRLAR kalktığı anda insanlık çok kısa bir sürede kendini YOKEDER. Sınırlar günümüzde MECBURİYETTİR.
    Çünkü herkes güzel düşünmüyor.

  • sınırsız dünya

    14.05.2004 - 14:26

    Keşke olsa, ama ÜTOPYA.İnsanlık bunu başarmak için çooook geç kaldı.

  • cranberries

    14.05.2004 - 14:24

    kuzu melemesi gibi şarkı söyleyerek beni kendine hayran bırakmıştır solisti Dolares.

  • sağ ve sol

    14.05.2004 - 14:19

    tek bir sap ideoloji, yada tek bir sol ideoloji yoktur.Sağcılar gerici-muhafazakar, solcular ilerici diye bir genelleme çok büyük bir yanlıştır.
    Sağcı ama Atatürk ilkelerine bağlı bir çok insanımız olduğu gibi, kendini solcu olarak tanımlayan ve de dinine bağlı bir çok insanda vardır.Hatta bu insanlar çoğunluktadır.

    Türkiye'de yıllarca 'solcu' kelimesi anarşist-komünist le aynı anlamlarda kullanıldı.Halen de öyle zannedenler bulunmaktadır.Evet komüniz sol bir görüştür.ANcak her solcu komünist değildir.

    Türkiye'de yıllardır 'sağcı' kelimesi gerici-yobaz la aynı anlamda kullanıldı.Evet gerici-yobazlar kendilerini 'sağ'ın bir parçası olarak görmüştür.ANCAK her sağcı yobaz-gerici değildir.

    Bana göre bir vatansever, 'ben sağcıyım-solcuyum' demeden önce, NE İSTEDİĞİNİ düşünmeli, karar vermelidir.Kendine sormalıdır:
    *Ben ülkemde yabancı sermayenin kol gezmesini, ABD-AB-İMF gibi güçlerin oyuncağı-sömürgesi haline gelmesini istiyor muyum?
    *Ben Kürtlerin-Çerkezlerin-Lazların bu sınırlar içerisinde kendi kültürlerini, dillerini konuşmalarını ister miyim?
    *Ben nasıl bir Eğitim sitemi olmasını istiyorum?

    Ayrıca solun veya sağın tarihteki temeli, süreci, gelişimi hakkında bilgi birikimi olmayan kişiler çok sağlıksız bir siyasi karaktere sahip olabilirler.Bir dedikleri diğerini tutmayabilir.

    Yapılan en büyük yanlışlardan biri de (özellikle Türkiye gibi eğitim seviyesi düşük ülkelerde) insanın kendini İLLE DE BİR SİYASİ PARTİNİN TARAFTARI OLMASI gerektiği yanılgısıdır.Siyasi fikir ve görüşleriniz bir partiye YAKIN olabilir.Ama tamamen birebir aynı olamaybilir.Bu da çok doğaldır.

    Çünkü günümüzde siyasi partiler bazı ateşleyici unsurları (laiklik-atatürk-imamhatip-kıbrıs-başörtüsü-ab-abd) kendileri inanmasalar bile sanki öyle düşünüyormuşçasına hararetle savunurlar.Bütün bunları SİYASİ PROPAGANDA MALZEMESİ yaparlar.

    Siyasi partiler birbirlerine düşmanlık etmeye mahkum olurlar; çünkü dış düşmanlara ve sözde müttefiklerimize(ab-abd...) yan gözle bakmaya yetecek cesareti kendilerinde bulamazlar!

  • edep

    14.05.2004 - 13:53

    çok güzel sol parti ismi kısaltması olabilir.
    Emekçi
    Demokrasi
    Partisi(E.DE.P.)

  • necip fazıl kısakürek

    14.05.2004 - 10:55

    20li yaşlarının başında esrar çektiğini 'Babıali' adlı biyografik eserde kendisi anlatır. O vakitler Peyami Safa Mina Urgan, Abidin Dino gibi gençlerden müteşekkil bir entelektüel camianın parlayan simalarındandır ve sık sık Dinoların şişlideki evinde buluşulup sohbetler edilir. içki içmeyen üstad bir gün halisünatif etkisini merak ettiği esrarı Abidin Dinonun ısrarıyla dener.

  • akp

    14.05.2004 - 10:39

    ABD / İMF' nin Tükiye temsilcisi.

  • avrupa birliği

    14.05.2004 - 10:38

    AKP'nin, onay almadan yasa çıkarmadığı birlik.

  • akp

    14.05.2004 - 10:34

    insanlarımız ülkeyi iyi yönettiğine 'İNANIRLAR' ama BİLMEZLER, çünkü bilgi almaları engellenir.

  • bağımsızlık

    14.05.2004 - 10:28

    Artık sınırların kalkması bir ütopyadır(malesef) Ancak her ülke kendi devletinin sınırları içinde, BAĞIMSIZ bir şekilde emperyalizme-kapitalizme karşı koyarak,adaletli bir düzende kardeşçe yaşayabilir.Sınırları yıkmak için savaş yapılmaz.Sınırlar diyalogla, sevgiyle yıkılır.

  • 19 mayıs 1919

    14.05.2004 - 10:07

    Atatürk, doğumgününü soran insanlara 'senesi belli. günü de söylersem kutlamaya kalkarlar. padişahlara benzemek istemem' diye tarihe geçecek bir yanıt vermiştir. 19 mayıs'ın Atatürk'ün doğumgünü olarak kabul edilmesi sadece bir tahminden ibarettir.

  • 19 mayıs 1919

    14.05.2004 - 10:05

    19 Mayıs 1919 tarihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki dönüm noktalarından biridir. Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı tarih olan 19 Mayıs aynı zamanda “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Atatürk Millî Mücadele sıralarında Türk milletini ileri götürecek olanların ve köhnemiş fikirlere karşı gelecek olanların genç fikirler olduğunu görmüştü. Bu nedenle de “gençlik” kavramı Atatürk için ayrı bir önem taşımaktadır. Atatürk gençlerden sık sık bahsederken, yaş sınırı dışında fikri olarak gençliği yani, fikirde yeniliği ifade etmiştir. O’nun şu sözü çok anlamlıdır:“Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir.” (1)

    Atatürk’ün gençliğe armağan ettiği ve “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanan 19 Mayıs tarihinin önemini daha iyi anlayabilmek için Atatürk’ün 16-19 Mayıs 1919 tarihleri arasında gerçekleştirdiği İstanbul-Samsun yolculuğunu bir kez daha hatırlamamız gerekir.

    Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki önemli olaylardan biri Atatürk’ün Samsun’a ayak basışıdır. TürkMilleti Birinci Dünya Savaşı sonrasında kötüleşen koşullar içinde kurtuluş çareleri ararken büyük bir lider Mustafa Kemal Atatürk ortaya çıktı ve Samsun’a ayak basarak “Kurtuluş” yolunu açtı. Dolayısıyla Atatürk’ün 16-19 Mayıs 1919 İstanbul’dan başlayan yolculuğu bir kurtuluş dönemini simgeler. Samsun’a ayak basışının taşıdığı önem Atatürk’ün Büyük Nutku’nu 19 Mayıs 1919 Samsun’a çıkışı ile başlatmasından anlaşılmaktadır ki şimdi bu yolculuğu kısaca anlatmaya çalışalım.

    Samsun işgal kuvvetleri için önemli noktalardan biriydi. Stratejik bakımdan büyük öneme sahipti ve Karadeniz’den Orta Anadolu’ya açılan en rahat ve güvenilir bir kapıydı. İngilizler 9 Mart 1919 tarihinde Samsun’a askerî birlik çıkarmışlardı. Buna tepki olarak Türk Makinalı Tüfek birliğinden Hamdi adındaki bir teğmenin askerlerini alarak dağa çıkması (2) dikkatleri bu bölgeye çekti ve İngiliz Yüksek Komiserliği’nin de Türk halkının silâhlandığı konusundaki şikayetleri üzerine bu bölgeye güvenilir bir kumandanın olağanüstü yetkilerle gönderilmesine karar verildi. Bu kumandan Mustafa Kemal Atatürk’tü ve Atatürk uzun zamandan beri ülkenin içinde bulunduğu bu umutsuz duruma üzülüyor ve birşeyler yapmak içinAnadolu’ya geçmek istiyordu. Bu O’nun için bulunmaz fırsattır. İstanbul-Samsun yolculuğu öncesinde Atatürk’le Padişah Vahdettin arasında geçen konuşmayı Atatürk şöyle anlatır:(3)

    “-Paşa, Paşa! ... Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin! Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir (bu bir tarih kitabıdır) ! Bunları unutun, dedi, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden daha önemli olabilir...Paşa, Paşa...Devleti kurtarabilirsin! ...

    Bu sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle içtenlikle mi konuşuyor? ...O Vahdettin ki... bütün yaptıklarından pişman mı olmuştur? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat, böyle bir yorum ile başka konulara girişmeyi ürkütücü saydım, kendine karşılık verdim:

    -Kişiliğe güveninize ve bana bunca yüz verişinize teşekkür ederim...Elimden gelen hizmeti esirgemeyeceğime lütfen güveniniz...”

    Atatürk bu konuşmada plânlarının sezilmiş olabileceği duygusuna kapılmıştı ama, O’nu bekleyen ve O’na güvenen bir“Türk Milleti” vardı.

    Atatürk ile beraber 16 Mayıs 1919 Cuma günü başlayacak yolculuğa gemi kaptanı İsmail Hakkı Durusu dışında 18 kişi eşlik edecekti. Bu 18 kişinin adları şöyleydi:(4) III. Kolordu Komutanı Kurmay Albay Refet Bey (General Bele) , Müfettişlik Kurmay Başkanı Kurmay Albay Manastırlı Kâzım Bey (General DIRIK) , Müfettişlik Sağlık Bakanı Doktor Albay İbrahim Talî Bey (ÖNGÖREN) , Kurmay Başkan Yardımcısı Kurbay Yarbay Mehmet Ârif Bey(AYICI) , Karargâh Erkân-ı Harbiyesi İstihbarat ve Siyâsiyât Şubesi Müdürü Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey(GEREDE) , Müfettişlik Topçu Komutanı Topçu Binbaşı Refik Bey(SAYDAM) , Müfettişlik Başyaveri Yüzbaşı Cevad Abbas(GÜRER) , Kurmay Mülhakı Yüzbaşı Mümtaz (TÜNAY) ,Kurmay Mülhakı Yüzbaşı İsmail Hakkı (EDE) , Müfettişlik Emir Subayı Yüzbaşı Ali Şevket (ÖNDERSEV) , Karargâh Komutanı Yüzbaşı Mustafa Vasfi (SÜSOY) , Kurmay Başkanı Emir Subayı ve Müfettişlik Kâlem Âmiri Üsteğmen Arif Hikmet (GERÇEKÇI) , İaşe Subayı Üsteğmen Abdullah(KUNT) , Müfettişlik İkinci Yaveri Teğmen Muzaffer (KILIÇ) , Şifre Kâtibi, Birinci Sınıf Kâtip Fâik (AYBARS) , Şifre Kâtibi Yardımcısı, Dördüncü Sınıf Kâtip Memduh (ATASEV) .

    Atatürk beraberindeki kişilerle beraber 16 Mayıs 1919 Cuma günü öğleden sonra “Bandırma” adındaki eski bir vapurla Galata rıhtımından ayrılır. 17Mayıs 1919 Cumartesi günü Bandırma Vapuru saat 21.40 sıralarında İnebolu’ya varır. 18Mayıs 1919 Pazartesi günü beklenen yolculuğun sonuna gelinir. Yolcular Kalyon Burnu denilen yerden sandallarla Merkez iskelesine çıkarılırlar. Bu sandallardan birinin sahibi olan İsmail Yurtsever, o zaman için Atatürk’ü tanımadığını söyler,Atatürk’ü sandalda ve Samsun’da iken geniş yakalı lejyon kaputu ve başında kalpakla gördüğünü anlatır. (5)

    Atatürk, İstanbul’dan başlayan ve Samsun’da sona eren yolculuk esnasında görevli bir askerdi ve giyimi de buna uygundu ancak Samsun’a ayak bastığı günden birkaç gün sonra asker değil, sivil olarak hareket edecekti.

    Atatürk’ün Samsun’a çıkışında gördüğü manzara pek parlak değildi. Şehirde İngiliz işgal kuvvetleri vardı. Pontusçular sokaklarda kol geziyordu. Halk kendisini koruyamayacak durumdaydı. Atatürk bugün müze haline getirilen Hıntıka Palas’ta kaldıkları süre içinde hep bu sorunları düşündü, yolculukta geçirdiği uykusuz geceler sona ermemişti; şimdi de burada uykusuz geceler başlıyordu. Ama, O’nda ve O’nun gibi düşünenlerde bu azim oldukça hiçbir engel aşılmaz değildi.

    Kısaca vermeye çalıştığımız bu yolculuk Türk Milleti için bir dönüm noktası oldu ve kurtuluşun başlangıcıydı. Millî Mücadele’yi başlatmak üzere Samsun’da Anadolu topraklarına bastığı 19 Mayıs 1919 tarihinin önemi nedeniyle de 19 Mayıs’ı Türk gençliğine armağan etti. Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi gençlik kavramı genel anlamda fikirlerdeki yeniliği anlatmaktadır.

    Atatürk“Gençler! Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler! Bir gün bu memleketi sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok memnun ve mesudum”(6) derken Türk gençliğine olan güvenini de anlatmıştır.

    Atatürk’ün şu sözleri hepimiz için bir rehber olmalıdır:“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kâfidir”(7) demiştir. Atatürk’ü anlamak, yaşadıklarını ve fikirlerini bilmekle mümkündür. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında yaşanan zorlukları her zaman göz önünde tutarak, 19 Mayısları Atatürk’ün emanetine daima sahip çıkarak kutlamalıyız.

  • yeşil

    14.05.2004 - 09:58

    Faili meçhul cinayetlere karistiğı ve devlet için çalistiğı iddia edilen, senelerdir bulunamayan ama havalimaninda elini kolunu sallaya sallaya dolaşırken fotografları çekilen yeşil pasaportlu Mahmut Yıldırım'in kod adı.

  • mümtaz soysal

    14.05.2004 - 09:54

    1929 yılında Zonguldak'ta doğdu. Galatasaray Lisesi'ni, ardından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (1953) bitirdi.Bu okulda Anayasa Hukuku Profesörü olarak uzun yıllar ders verdi.

    1961'de Kurucu meclis Anayasa Komisyonu üyeliği yaptı. 1963'de SBF'de doçent, 1969'da profesör olan Soysal, 1971 yılında aynı fakültenin dekanlığına seçildi. 18 Mart 1971'de de dekanken Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı'nca gözaltına alınıp tutuklandı. 1968'den beri okuttuğu Anayasa'ya Giriş ders kitabında komünizm propagandası yapmakla suçlandı, 6 yıl 8 ay ağır hapis, 2 ay 20 gün Kuşadası'nda emniyet gözetimi altında bulundurulmaya ve kamu haklarından ebediyen mahrumiyete mahkum edildi. Toplam 14. 5 ay Mamak Cezaevi'nde kaldı.

    Forum, Akis, Yön, Ortam gibi dergilerde Yeni İstanbul, Cumhuriyet, Ulus, Barış, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde yazarlık yaptı. 1962 yılında arkadaşlarıyla birlikte Sosyalist Kültür Derneği'ni kurdu. 1969-71'de Akdeniz Sosyal Bilim Araştırma Konseyi Başkanlığı, Uluslarararsı Af Örgütü ikinci başkanlığı görevlerini yürüttü. 1991 seçimlerinde SHP listesinden Ankara'dan kontenjan adayı oldu ve Meclis'e girdi. TBMM'de Çekiç Güç, Olağanüstü Hal, demokratikleşme, Kıbrıs, özelleştirme gibi konularda hükümet politikalarını eleştiren Soysal, özellikle özelleştirme konusundaki yetki yasaları için Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı başvurularla koalisyon ortağı DYP'lilerin tepkisini çekti. Bu başvuruları sırasında Anayasa Mahkemesi tarihinde ilk kez yürütmeyi durdurma kararı verdi. Anayasa Profesörü Soysal, SHP'nin hükümet ortaklığı içindeki pasif tutumuna sürekli tepki gösterdi, 'vuruşarak çekilme' yaklaşımıyla Türk siyasi literatürürne geçti. Karayalçın döneminde Dışişleri Bakanlığı'na getirildi. Soysal, bakanken bile Başbakan Çiller'e karşı politik tavrını sürdürdü.Çiller ve Karayalçın'la ihtilafları derinleşince, bakanlıktan istifa etti.

    Anayasa değişikliği çalışmalarında özellikle DYP'li Çoşkun Kırca'yla tartışmalarıyla yine gündemde kaldı.Seçim yasasının Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesinde baş rolü oynadı. Solun yeni kimliğini bulması için mücadele verirken CHP'ten koptu, DSP saflarına geçti. DSP’den Zonguldak milletvekili seçildi.Ecevit’lerle anlaşmazlığa düşerek DSP’den ayrıldı.Bağımsız Cumhuriyet Partisini kurdu.Halen genel başkanlığını yapmaktadır.Ayrıca KKTC Cumhurbaşkanı Denktaşın hukuk danışmanlığını yapmaktadır. Soysal, evli ve 2 çocuk babasıdır.

  • ahmet cem ersever

    14.05.2004 - 09:47

    Güneydoğuda uygulanan politikalari begenmedigi için ordudaki gorevinden istifa eden, Soner Yalçına konusan, itirafciları kullanmasiyla meşhur kontrgerilla subayı. Kafasina ateş edilerek öldürülmuş ve cesedi Ankaranin Elmadag çikisina atilmiştir.
    Eger öldurulmeseydi itiraflarinda bir çok faili meçhul olayininda çözüme ulaşacaği düşünulmekteydi.

  • ahmet cem ersever

    14.05.2004 - 09:43

    Ahmet Cem Ersever,1950 yılında Erzurum'da doğdu.Emekli Jandarma Binbaşı.
    Ankara'da Basın Yayın Yüksek Okulunda bir yıl okuduktan sonra 1969 yılında girdiği Harb Okulu'ndan 1972 yılında mezun oldu. BYYO'da tanıdığı ülkücüler ile ilişkilerini daha sonra da sürdürdü [D.Yurdakul, C.Erdinç, ÇETE'LE, s.131]. 1976 yılında Silopi İlçe Jandarma Bölük Komutanı iken ilçede Ülkü-Bir örgütünün açılmsına tepki gösteren kalabalığın üzerine ateş açtırdığı gerekçesi ile mahkemeye verildi ve TBMM'de bir Araştırma Komisyonu kuruldu [F.Ünlü, Susurluk Gümrüğü, s.154].

    Güneydoğu Anadolu'da Jandarma subayı olarak görev yapmakta olan Ersever, kaçakçılarla olan ilişkileri yüzünden bir çok kez soruşturmaya uğradı ancak hiçbirinden dolayı ceza almadı. 11 Aralık 1979'da Jandarma Genel Komuranlığı tarafından İçel, Hatay, Gaziantep, Mardin, Urfa, Edirne, Kırklareli ve İzmir illerinde kaçakçılık olaylarını soruşturmakla görevlendirildi [Ç.Ağaşe, Cem Ersever ve JİTEM Gerçeği, s.31]. 20 Şubat 1980'de Trabzon'daki kaçakçılık olaylarının takibi ile görevlendirildi. Henüz Yüzbaşı rütbesindeydi. Burada kaçakçılar ile ortak çalışan bazı MİT görevlileri ile ters düşmesine neden oldu. 12 Eylül sonrasında Güneydoğu'da yaşanan terör olaylarına karşı mücadele etmek amacı ile istihbarat toplamak ve toplanan istihbarat ile operasyonlar düzenlemek amacıyla Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Teşkilatı (JİTEM) adı aldında faaliyet gösteren merkezi bir örgütlenmenin fikir babalığını yaptı ve doğrudan Jandarma Genel Komutanına bağlı olarak çalışacak olan JİTEM'in başına geçti. Ersever ismi bu tarihten itibaren Güneydoğu'da çok sayıda faili meçhul cinayete karıştı. PKK itirafçılarının da yer aldığı JİTEM timleri bölgede kontr terör faaliyetleri yürütürken bir çok yasadışı işe bulaştılar.

    Ersever, bir süre sonra Aydınlık gazetesinden Soner Yalçın'a yaptığı açıklamalar ile Yeşil kod adıyla tanınan Mahmut Yıldırım ve bazı faili meçhuller ile ilgili bilgiler verdi. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis'in kuşkulu bir uçak kazasında ölümünün üzerinden bir ay kadar sonra 17 Mart 1993'de 30 arkadaşı ile birlikte görevinden istifa etti. İstifa mektubunda 'Güneydoğu'da yetkili organlar içerisinde oluşturulan bir çete, cereyan eden hadiselerin gerçek boyutlarının Türk Milleti tarafından görülmesini engellemektedir.' diyor ve yaşanan gerçekleri ve PKK ile mücadelenin eksikliklerini kamuoyuna duyurmaya çalışacağını açıklıyordu [Ç.Ağaşe, Cem Ersever ve JİTEM Gerçeği, s.99]. Bu arada PKK ile psikolojik mücadele yöntemi olarak Ahmet Aydın takma adıyla, Üçgendeki Tezgah ve APO-PKK-Kürtler isimli kitapları yazmış, ancak geçim sıkıntısı içine düşmüştü. İşadamı Alparslan Ertuğ ile ilişki içindeydi ve eğer kendisine birşey olursa Güneydoğu'dan tanıdığı Hanefi Avcı'ya haber vermesini istemişti. Ersever Aydınlık gazetesine anlattıkları ile ilgili olarak mahkemeye ifade vermek için 24 Ekim 1993'de Ankara'ya gitti ve bir daha kendisinden haber alınamadı. 1 Kasım'da Ankara, Çamlıdere'de sevgilisi Neval Boz'un, 2 Kasım'da Ankara, Polatlı'da itirafçı Murat Demir'in ve 4 Kasım 1993'de Ankara, Elmadağ'da Ahmet Cem Ersever'in cesetleri jandarma tarafından bulundu. Kimliği belirsiz kişiler tarafından öldürüldü. öldürülmüştü.

    HAKKINDA YAZILANLAR

    Binbaşı Ersever'in İtirafları
    Soner Yalçın
    Kaynak Yayınları / Siyasal Tarih ve Türkiye Dizisi

  • popstar turkey

    13.05.2004 - 17:59

    ibrahim tatlıses, bir yarışamacı için(sezen) 100.000 oy verdiğini söyleyerek olayı YARIŞMA olmaktan çıkarmıştır.
    Kimin çok parası varsa onun 1.olacağı yarışma.

  • sadettin tantan

    13.05.2004 - 17:54

    Bir partisi (yurt partisi) olduğu medya tarafından Türk halkından adeta saklanmakta, gizlenmektedir.

Toplam 1733 mesaj bulundu