F Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antoloji.com

  • emperyalizm

    26.05.2004 - 12:00

    ABD askeri güçleri. I. Dünya Savaşı’nda ülke dışında yalnızca 3, II. Dünya savaşında 39 ülkede bulunurken, 1968 itibarıyla 64 ülkede bulunmaktadır ve bu sayı bundan sonra da artmıştır.
    Buna karşılık emperyalizm halklara açlık ve sefalet vermiştir.
    Bugün dünyanın en zengin 3 adamının varlığı 48 yoksul ülkenin ulusal gelirinden yüksektir. Aynı 3 adamın varlığı Afrika’nın bütün ülkelerinin ulusal gelirinden yüksektir. Öte yandan, dünyanın en zengin 225 kişisinin varlığı ise bütün dünya nüfusunun sosyal gereksinmelerini karşılayabilecek miktardadır. Uçurum bu denli derindir.

  • emperyalizm

    26.05.2004 - 11:58

    Emperyalizm, bağımlı ülkelerin bütün yeraltı/yerüstü zenginliklerinin vahşice sömürülmesi, kaynaklarının tüketilmesi, halkların kişiliksizleştirilerek kültürlerinin yokedilmesi demektir. 1945’lerden sonra başlattığı yeni-sömürgecilik uygulaması da esasen aynı sonuca yol açmaktadır.
    Yeni-sömürgecilik uygulaması, emperyalist işgalin gizlenmesi, geri bıraktırılmış ülkelerdeki işbirlikçiler aracılığıyla patent ve askeri anlaşmalarla, sermaye yatırımları ile borç ve 'yardım' ilişkileri ile bağımlılık yaratılması, bu ülkelerin ekonomisinden kültürüne bütün güçlerinin iç dinamiğinin çökertilmesidir. Bu ülkelerin ordularını kendi genelkurmayına bağlayarak ordu ve polisi neredeyse iç savaş ordusu haline getiren emperyalizm, bu ülkelerdeki ekonomik, siyasi ve kültürel yapıyı kendi ihtiyaçlarına uygun hale getirmiştir.

  • ırak savaşı

    26.05.2004 - 10:22

    Uluslararası Af Örgütü'nün Irak'ta yaptığı incelemeler sonucu hazırladığı rapora göre, ülkede işgalin başlamasından bu yana 10 Bin sivil hayatını kaybetti, 100 bin sivil ise kayboldu. Örgütün raporunda cezaevlerinde işkence gören Iraklıların suçlarını dahi bilmediklerine dikkat çekilirken, savaştan en çok etkilenen kesimin çocuklar olduğu kaydedildi.

  • adolf hitler

    25.05.2004 - 17:06

    ...Bu aralar ben Umberto Eco'nun 'Foucault Sarkacı' romanını okuyorum.

    Kitapta beni irkilten bir bilgi Tapınak Şövalyeleri'nin uyguladıkları söylenilen planın takvimiyle ilgili saptamaydı.

    Ben uzunca bir süredir Hitler'in neden Tibet'le bu kadar ilgili olduğuna, Nazi Almanya'sı ordusunda neden sadece Tibetliler'den oluşan bir birliğin bulunduğuna ve en şaşırtıcısı da Hitler'in öldüğü sığınakta neden bazı Tibetli din adamlarının cesedinin bulunduğuna kafayı takmıştım.

    Umberto Eco'nun yazdıklarından, Tapınak Şövalyeleri açısından da Tibet'in çok büyük önem taşıdığını, bir söylentiye göre gizli bilgilerin 'Sığınak' diye adlandırılan Tibet'teki bir tapınağa kaçırıldıklarını öğrendim.
    Diyorum ki acaba gizli bilgilere, büyüye inandığı bilinen, Tapınak Şövalyelerinin izini bulmaları için özel tim kurmuş olan Hitler'in yol açtığı yıkımın temelinde, açıklanan amaçlar dışında başka gizli bir açıklama, bir neden de olabilir mi?
    Acaba dünya savaşının sonu yaklaşırken bile elinde bulundurduğu gizli bilgi sayesinde gidişatı değiştirebileceğini etrafındaki insanlara durmadan söyleyen, buna sonuna kadar inanmış olan Hitler, Tibet aracılığıyla Tapınak Şövalyelerinin elinde bulundurduğu gizli bilginin bir bölümüne mi ulaşmıştır.
    Şimdi diyeceksiniz ki bu son derece saçma. Olabilir ama kaynakları sabırla okur, sürecin mantığını anlarsanız, en son olarak Eco'yu da okuyunca bu konuda kafanızda bazı şüphelerin doğmaması mümkün değil.
    Tapınak Şövalyeleri'nin gizli planlarında 1944 yılı büyük önem taşıyormuş, planın bir sonraki aşamasına geçilmesi yılıymış 1944.

    Ancak patlayan dünya savaşı bu planın ertelenmesine, onların uygulama takvimlerinde de bir gecikme olmasına yol açmış.

    Gizli bilgi nedir, plan neydi bunu kimse bilmiyor.
    Ancak Hitler'in giriştiği mantıksız yıkım, büyük vahşet ve soykırımın temelinde bu bilgiler ve plana karşı açılmış olan bir büyük mücadelenin de rol alıp almadığı sorulması gereken meşru bir sorudur.

    Bu tür fikir jimnastiklerine lütfen abesle iştigal olarak bakmayın çünkü unutmayın ki resmi tarih, yenenlerin yazdığı tarihtir ve dünyada hiçbir şey ilk bakışta göründüğü gibi değildir.
    Ve fikir jimnastiği tutkusu olmasaydı Eco da o muhteşem romanı katiyen yazamazdı, bunu da unutmayın.

    SERDAR TURGUT (19 mayıs 2004-Akşam)

  • tapınak şövalyeleri

    25.05.2004 - 17:03

    ...Bu aralar ben Umberto Eco'nun 'Foucault Sarkacı' romanını okuyorum.
    Belki de bir çoğunuzun çok önceden okumuş olduğu bu kitabı ben yeni ele almaya cesaret ettim.
    Yıllar önce ilk girişimimi yarıda kesmiştim çünkü açıkça söylemek gerekirse anlattığı olayın önemini kavrayamamıştım.
    Bu ertelemem de çok iyi olmuş, çünkü temelde, Da Vinci Şifresi ile aynı konuya ve aynı kurguya sahip olan ama çok daha bilge bir insanın kaleminden çıktığı için bir çok anlam katmanlarına sahip olan bu romanı eskiden şimdi olduğu gibi anlayarak ve büyük haz duyarak okumam mümkün değildi.
    Arada geçen zamanda ben her iki kitapta anlatılan tarihi olaylara duyduğum ilgi nedeniyle onlarca kitap okudum ve sonunda Umberto Eco'nun bazen zorlaşan yazısına rahatlıkla nüfuz etme gücüne eriştim.
    Ve bana inanın ki 'Foucault Sarkacı' birçok bilimsel kitaptan çok daha fazla bilgi içeren, insanı ciddi şekilde şaşırtan, hatta irkilten yeni düşüncelerle dolu bir çalışma.
    Okuduysanız bir daha okuyun, okumayanlara da mutlaka tavsiye ediyorum kitabı.
    Sabırlı olun, göreceksiniz ki okumayı bitirdiğinizde öncesine göre çok daha bilge bir insan olacaksınız.

    * * *
    Kitapta beni irkilten bir bilgi Tapınak Şövalyeleri'nin uyguladıkları söylenilen planın takvimiyle ilgili saptamaydı.

    Ben uzunca bir süredir Hitler'in neden Tibet'le bu kadar ilgili olduğuna, Nazi Almanya'sı ordusunda neden sadece Tibetliler'den oluşan bir birliğin bulunduğuna ve en şaşırtıcısı da Hitler'in öldüğü sığınakta neden bazı Tibetli din adamlarının cesedinin bulunduğuna kafayı takmıştım.

    Umberto Eco'nun yazdıklarından, Tapınak Şövalyeleri açısından da Tibet'in çok büyük önem taşıdığını, bir söylentiye göre gizli bilgilerin 'Sığınak' diye adlandırılan Tibet'teki bir tapınağa kaçırıldıklarını öğrendim.
    Diyorum ki acaba gizli bilgilere, büyüye inandığı bilinen, Tapınak Şövalyelerinin izini bulmaları için özel tim kurmuş olan Hitler'in yol açtığı yıkımın temelinde, açıklanan amaçlar dışında başka gizli bir açıklama, bir neden de olabilir mi?
    Acaba dünya savaşının sonu yaklaşırken bile elinde bulundurduğu gizli bilgi sayesinde gidişatı değiştirebileceğini etrafındaki insanlara durmadan söyleyen, buna sonuna kadar inanmış olan Hitler, Tibet aracılığıyla Tapınak Şövalyelerinin elinde bulundurduğu gizli bilginin bir bölümüne mi ulaşmıştır.
    Şimdi diyeceksiniz ki bu son derece saçma. Olabilir ama kaynakları sabırla okur, sürecin mantığını anlarsanız, en son olarak Eco'yu da okuyunca bu konuda kafanızda bazı şüphelerin doğmaması mümkün değil.
    Tapınak Şövalyeleri'nin gizli planlarında 1944 yılı büyük önem taşıyormuş, planın bir sonraki aşamasına geçilmesi yılıymış 1944.

    Ancak patlayan dünya savaşı bu planın ertelenmesine, onların uygulama takvimlerinde de bir gecikme olmasına yol açmış.

    Gizli bilgi nedir, plan neydi bunu kimse bilmiyor.
    Ancak Hitler'in giriştiği mantıksız yıkım, büyük vahşet ve soykırımın temelinde bu bilgiler ve plana karşı açılmış olan bir büyük mücadelenin de rol alıp almadığı sorulması gereken meşru bir sorudur.

    Bu tür fikir jimnastiklerine lütfen abesle iştigal olarak bakmayın çünkü unutmayın ki resmi tarih, yenenlerin yazdığı tarihtir ve dünyada hiçbir şey ilk bakışta göründüğü gibi değildir.
    Ve fikir jimnastiği tutkusu olmasaydı Eco da o muhteşem romanı katiyen yazamazdı, bunu da unutmayın.

    SERDAR TURGUT (19 mayıs 2004-Akşam)

  • umberto eco

    25.05.2004 - 17:00

    ...Bu aralar ben Umberto Eco'nun 'Foucault Sarkacı' romanını okuyorum.

    Belki de bir çoğunuzun çok önceden okumuş olduğu bu kitabı ben yeni ele almaya cesaret ettim.

    Yıllar önce ilk girişimimi yarıda kesmiştim çünkü açıkça söylemek gerekirse anlattığı olayın önemini kavrayamamıştım.

    Bu ertelemem de çok iyi olmuş, çünkü temelde, Da Vinci Şifresi ile aynı konuya ve aynı kurguya sahip olan ama çok daha bilge bir insanın kaleminden çıktığı için bir çok anlam katmanlarına sahip olan bu romanı eskiden şimdi olduğu gibi anlayarak ve büyük haz duyarak okumam mümkün değildi.

    Arada geçen zamanda ben her iki kitapta anlatılan tarihi olaylara duyduğum ilgi nedeniyle onlarca kitap okudum ve sonunda Umberto Eco'nun bazen zorlaşan yazısına rahatlıkla nüfuz etme gücüne eriştim.

    Ve bana inanın ki 'Foucault Sarkacı' birçok bilimsel kitaptan çok daha fazla bilgi içeren, insanı ciddi şekilde şaşırtan, hatta irkilten yeni düşüncelerle dolu bir çalışma.

    Okuduysanız bir daha okuyun, okumayanlara da mutlaka tavsiye ediyorum kitabı.

    Sabırlı olun, göreceksiniz ki okumayı bitirdiğinizde öncesine göre çok daha bilge bir insan olacaksınız.

    * * *

    Kitapta beni irkilten bir bilgi Tapınak Şövalyeleri'nin uyguladıkları söylenilen planın takvimiyle ilgili saptamaydı.

    Ben uzunca bir süredir Hitler'in neden Tibet'le bu kadar ilgili olduğuna, Nazi Almanya'sı ordusunda neden sadece Tibetliler'den oluşan bir birliğin bulunduğuna ve en şaşırtıcısı da Hitler'in öldüğü sığınakta neden bazı Tibetli din adamlarının cesedinin bulunduğuna kafayı takmıştım.

    Umberto Eco'nun yazdıklarından, Tapınak Şövalyeleri açısından da Tibet'in çok büyük önem taşıdığını, bir söylentiye göre gizli bilgilerin 'Sığınak' diye adlandırılan Tibet'teki bir tapınağa kaçırıldıklarını öğrendim.

    Diyorum ki acaba gizli bilgilere, büyüye inandığı bilinen, Tapınak Şövalyelerinin izini bulmaları için özel tim kurmuş olan Hitler'in yol açtığı yıkımın temelinde, açıklanan amaçlar dışında başka gizli bir açıklama, bir neden de olabilir mi?

    Acaba dünya savaşının sonu yaklaşırken bile elinde bulundurduğu gizli bilgi sayesinde gidişatı değiştirebileceğini etrafındaki insanlara durmadan söyleyen, buna sonuna kadar inanmış olan Hitler, Tibet aracılığıyla Tapınak Şövalyelerinin elinde bulundurduğu gizli bilginin bir bölümüne mi ulaşmıştır.

    Şimdi diyeceksiniz ki bu son derece saçma. Olabilir ama kaynakları sabırla okur, sürecin mantığını anlarsanız, en son olarak Eco'yu da okuyunca bu konuda kafanızda bazı şüphelerin doğmaması mümkün değil.

    Tapınak Şövalyeleri'nin gizli planlarında 1944 yılı büyük önem taşıyormuş, planın bir sonraki aşamasına geçilmesi yılıymış 1944.

    Ancak patlayan dünya savaşı bu planın ertelenmesine, onların uygulama takvimlerinde de bir gecikme olmasına yol açmış.

    Gizli bilgi nedir, plan neydi bunu

    kimse bilmiyor.

    Ancak Hitler'in giriştiği mantıksız yıkım, büyük vahşet ve soykırımın temelinde bu bilgiler ve plana karşı açılmış olan bir büyük mücadelenin de rol alıp almadığı sorulması gereken meşru bir sorudur.

    Bu tür fikir jimnastiklerine lütfen abesle iştigal olarak bakmayın çünkü unutmayın ki resmi tarih, yenenlerin yazdığı tarihtir ve dünyada hiçbir şey ilk bakışta göründüğü gibi değildir.

    Ve fikir jimnastiği tutkusu olmasaydı Eco da o muhteşem romanı katiyen yazamazdı, bunu da unutmayın.

    Serdar Turgut (19 mayıs 2004-Akşam)

  • yeni dünya düzeni

    25.05.2004 - 16:48

    Galiba gerçeği sonunda görmeye başladılar

    Pazar günü Güneri Civaoğlu'nun yazı başlığını görünce çok sevindim.

    Bir süre önce bu köşede anlamını anlattığım 'Ordo Ab Chao' (Kaostan Çıkan Düzen') cümlesini başlığa koymuştu Cıvaoğlu.

    Bu köşeyi düzenli izleyenler bilirler, ben çok uzun süre dünyanın atıldığı karmaşayı anlamlandırma amacıyla 'kontrollü kaos' kavramını ortaya atmıştım.

    Amerika görünürde rasyonel açıklaması yokmuş gibi görünen nedenlerden dolayı dünyada bir büyük kaos çıkarma niyetindeydi.

    Amaç kaosun yaygınlaştırılması, gerekirse bir büyük savaşın da göze alınması ve oldukça acı ve kanlı geçeceği belli olan bir kısa dönemden sonra da dünyada yeni bir düzenin kurulması gibi gözüküyordu.

    Basınımızda hemen hiç kimse bu tür bir akıl yürütmeye uzun süre rağbet etmedi.

    Yeni düşünce üretmekten nedense korkar gibi davranmakta ısrarlı olan kalemler Büyük Ortadoğu Projesi türünden içi boş laflarla vakit öldürdüler, hatta tüm olan biteni birkaç insanın (Bush, Sharon gibi) kötü olmalarına bağlayarak teori yaptıklarını bile düşündüler.

    Hep birlikte yaşadığımız bu süreci hatırladığınızda Cıvaoğlu gibi 'makul' yazılar yazan bir yazarın da sonunda 'galiba bu işin içinde başka şeyler de var' diyerek, meselenin farklı yönlerine bakmaya çalışmasını neden sevinçle karşıladığımı anlamışsınızdır.

    Çünkü, bir süredir sürekli vurguladığım üzere 'gerçek', görünenin dışında, başka bir yerde yatıyor, dolayısıyla ne kadar fazla beyin bu işe konsantre olursa o kadar hızla kolektif bir bilinç yaratabiliriz olan biten hakkında.
    * * *
    Cıvaoğlu'nun yazısını dayandırdığı kitap bu konuda öğrenmeye başlamak için bulunabilecek kitaplar arasında en zayıf içerikte olanıdır.

    'İllimunati: Entrika Çemberi' adlı kitabın yazarı Texe Marrs adı kült olmuştur ama, yazarın aynı zamanda dünyaya son derece paranoyak baktığını da kitabı okuyunca anlamamak mümkün değildir.

    Siz dünyada güç sahibi olan hemen her insanı bir gizli örgüte üye olarak kabul edip, yaşama böyle bakarsanız o zaman ne anlamını açıkladığınızı zannettiğiniz örgütü gerçekten anlayabilirsiniz ne de onun zengin tarihini kavrayabilirsiniz.

    İlluminati 1776 yılında Adam Weishaupt tarafından Almanya, Bavyera'da kurulmuştur. Dolayısıyla Cıvaoğlu'nun yazısında yer alan 1575 tarihinin bu örgüt ile bağlantısını ben pek çözemedim.

    Bu örgütün en büyük hedeflerinden bir tanesi 'Bütün dinlerin feshedilmesidir.' Yani İllimunati bugün yeryüzünde var olan bütün dinlere düşmandır.

    Ve açıkça söylemek gerekirse bu özelliğiyle de kökenleri hem Tapınak Şövalyeleri'ne hem de Avrupa'da 15'inci yüzyılda adını duyurmaya başlayan Gül-Haç (Rose Croix) derneğine kadar gider. Mason örgütlerinin az sayıdaki, çok yüksek derecedeki bilgili insanları da bu bağlantılardan haberdardır (Bu yüzden de 33'üncü dereceye erişebilen Masonlar'a verilen madalyonun üzerinde 'Ordo Ab Chao' yazar)

    Ellerinde dünyanın düzeninin gerçek anlamı, gizi ve olası sonuyla yeni başlangıcı konusunda bilgi taşıdıkları iddiasında olan bu örgütlerin kökenlerinin pagan dinlerde olduğunu, tek tanrılı dinlere düşman oldukları ve dini yıkarak yeni bir düzen kurmayı amaçladıklarını anlamazsak, bugün çıkarılmaya çalışılan kaosu da tam kavrayamayız.

    Hedef dünyada devletlere karşı bir inançsızlık yaratmak, dinleri birbirine düşürmek, gerekirse dünyayı ateşe boğacak bir büyük savaş çıkarmak ve sonunda da dünyada yeni bir düzen getirmektir.

    Ben hedefin bu olduğunu düşündüğümden Irak'ta işkence fotoğraflarının bulunmasını hiç de şaşkınlıkla karşılamadım. Bu fotoğraflar başta ABD'de ama tabii ki tüm Hıristiyan dünyasında 'iyi bir Hıristiyan bunu yapar mı' sorusunu da sordurmuştur ki amaç da budur.

    İkinci amaç da tüm Müslümanlar'ı kinlendirmektir ki bu da başarılmıştır.

    Bush ve savaşan arkadaşları göründükleri gibi değildirler. Onlar dindar değil övünerek üyeliklerini ilan ettikleri 'Skulls and Bones' yarı gizli örgütü ile 'tüm dinlerin feshedilerek dünyada yeni bir inanç düzeninin ve yönetim sisteminin' kurulmasını amaçlayan gizli ezoterik derneklerle bağlantılılardır.

    * * *
    Bunlar üzerinde lütfen düşünelim. Şunu hiç unutmayın: bazı konular bize saçma ve delilik gibi gelebilir, muhtemelen bazıları öyledirler de.

    Ama dün de vurgulamaya çalıştığım gibi önemli olan bunları bizim nasıl algıladığımız değil, bunlara inananların, kökenleri çok eskilere giden ezoterik inançları nedeniyle neleri yapmaktan korkmayacaklarını anlamamızdır.

    Ben birkaç gün içinde sizlere bu konuda daha sağlıklı bilgilendirme sağlayacak bir okuma listesi vereceğim.

    Bunları okuduğunuzda sonunda okuduklarınızın tek kelimesine bile inanmasanız da emin olun önemli değil, vakit harcamış olmayacaksınız.

    Çünkü dünyada çok önemli güçler bu gizemli dünyalar içindeler, onların kurallarına ve hedeflerine inanarak hareket ediyorlar. Onları daha iyi anlama yolunda büyük adım attığınızı göreceksiniz kitapları okuduğunuzda.
    * * *
    Son olarak dün Sabah'ta yayınlanan Erdal Şafak'ın yazısına değinmek istiyorum.

    Bu yazı da basınımızda dünyanın içine atıldığı kaotik ortamı anlamak yolunda atılmış doğru adımlardan bir tanesi çünkü.

    Evet, Amerika askeri bir yönetime doğru hızla gitmektedir. Bu, Amerikan özelliklerinden dolayı bir askeri darbeyle olmayacak, sivil insanların yönetiminde totaliter bir rejim olacaktır.

    Bunun hazırlıkları çoktan yapılmış, sistemin işleyişi detaylı bir şekilde belirlenmiş, kimin nerede nasıl görev yapacağı bile net kurallara bağlanmıştır.

    Bunun koordinasyonunu FEMA yani Federal Emergency Management Agency yapacaktır, ilgilenenler FEMA adını araştırıp, açık bilgilere ulaşabilirler.

    FEMA, Amerikan başkanından bile daha fazla yetki ve güce sahiptir ve bunu da yeri geldiğinde kullanacaktır.

    Totaliter rejime gidiş yolu aşamalı olarak, hem de ne olduğundan zerre kadar haberdar olmayan sıradan Amerikan insanının gönülden desteğiyle atılmaktadır.

    O totaliter rejimin büyük kaosa nasıl da katkıda bulunabileceğini şu anda düşünmek bile istemiyorum.

    Serdar Turgut (Akşam-25.5.2004)

  • yahudilik

    25.05.2004 - 16:07

    Bir çok ünlü Yahudi vardır.
    mecha streisand olarak da bilinen barbra streisand
    paula abdul
    bob dylan
    bette midler
    paul simon
    yves montand
    lenny kravitz
    dana international
    gweynth paltrow
    paul newman
    harrison ford
    dustin hoffman
    kirk douglas
    harvey keitel
    tony curtis
    natalie portman
    daniel day lewis
    winona ryder
    alicia silverstone
    marcel proust
    allen ginsberg
    isaac asimov
    arthur miller
    david copperfield
    yehudi menuhin
    kenny g
    leonard cohen
    craig david
    elvis presley
    stanley kubrick
    steven spielberg
    sergei eisenstein
    marc chagall
    modigliani
    pissarro
    micheleangelo
    woody allen

  • kürt

    25.05.2004 - 15:13

    Çoğunluğunun yaşadığı 'Kürdistan' bir coğrafi bölgenin adıdır.(Anadolu gibi) Kurulacak veya kurulmuş bir devlet değildir.

  • Recep Tayyip Erdoğan

    25.05.2004 - 14:54

    'Stratejik müttefikimiz ABD istedi diye bu tezkere çıktı. İstenmiyorsak gitmeyiz. Türk askerinin orada olup olmayacağı ABD’nin vereceği bir karar. Bundan sonraki kararda ABD’nin talebi bizim için önem arzu ediyor... Şu anda Irak’ta söz sahibi olan ABD’dir. Onların kararı önemli.”

    Recep Tayyip Erdoğan, 18 Ekim 2003, Mallorca

  • emperyalizm

    25.05.2004 - 14:25

    YABANCI SERMAYE ve ATATÜRK...
    İzmir İktisat Kongresi çalışmaları sürerken bir önemli gerçeğin altını kalın çizgilerler çizmek zorundayız. Bu gerçek, büyük Atatürk'ün 'yabancı sermaye yanlısı' bir siyaseti savunmadığı gerçeğidir. Gerek düşüncede gerek eylemde, yabancı sermayeye karşı olan Ulusal Kurtuluş Savaşı liderinin, yabancı sermaye yanlısı gibi gösterilmesi tarihsel gerçeklerle hiç bağdaşmamaktadır.

    Atatürk, Birinci İktisat Kongresi'nin açılışında 'yasalara uymak koşulu ile yabancı sermayeye gerekli güvenceyi vermeye her zaman hazırız' diyorsa da, bu açıklama şu sözlerle tamamlanmaktadır.

    'Geçmişte, Tanzimat devrinden sonra yabancı sermaye ayrıcalıklı bir duruma sahipti. Devlet ve hükümet, yabancı sermayenin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Her yeni ulus gibi Türkiye de buna izin vermez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız...' (Türkiye İktisat Kongresi, A. Gündüz Ökçün, S: 253)

    Eğer, Atatürk'ün 'yasalarımıza uymak koşulu ile yabancı sermayeye güvence vermeye hazırız' sözlerinden sonraki bu önemli deyişi aktarılmazsa, yalnızca eksik kalmaz, ayrıca Atatürk'ün görüşleri yanlış anlaşılır.

    Şu sözler de Atatürk'ündür:

    'Tanzimatın açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini savunamayan ekonomimizi bir de iktisadi kapitülasyon zinciriyle bağladı. İktisat alanında bizden kuvvetli olanlar yurdumuzda bir de imtiyazlı durumda bulunuyorlardı. Rakiplerimiz, bu suretle, gelişmeye elverişli sanayimizi de mahvettiler. İktisadi ve mali gelişmemizin önüne geçtiler.' (Atatürk, 1.2.1922, Söylev ve Demeçler, C: I, S: 228)

    Emperyalizme karşı bir kırbaç gibi şaklayan şu sözler de Atatürk'ün dür:

    'Yaşamak isteyen ulusumuzun isteği, basit bir sözcükte toplanabilir. Bağımsızlık! Avrupa'nın yöneticilerinden ve sermayedarlarından ayrı olan ulusları, bizim hayatımızı bize çok görmüyorlar. Eğer bugün Fransız ulusu ve İtalyan ulusu ve hatta İngiliz ulusu ile düşmanlık halinde bulunuyorsak, bu ulusların seslerini işittirememelerinden ve kendi yöneticilerinin yayılma ve sermaye emelleri için bizi yok etmelerine ses çıkarmamalarındandır. Bu devir, ulusumuzun eylemli olarak ve değişmeden yok edilmesini, sermayedarların kendi çıkarlarına uygun bulduklarını sandıkları devirdir. Bu devri atlatıp ulusları söylemeye çağırmak için, yaşamaya haklı olduğumuzu ve hayatımızı elimizden almak için kendilerinin birçok hayatlarını feda etmek gerektiğini kanıtlayacağız...' (Atatürk, Tamim Telgraflar, 2.7.1920, S: 344)

    Antiemperyalizmin sınıfsal nedenlerini en açık biçimde anlatan Atatürk, Tanzimat dönemini de şöyle tanımlıyor:

    'Devletler, şimdiye kadar bize şu ve bu sorunda gösterişli izinler veriyor gibi görünüyorlar, ancak ekonomik tutsaklıkla bizi felce uğratmıyorlardı. Öteden beri bize bazı şeyler vermiş gibi, bizim bazı haklarımızı tanımış gibi davranırlar, gerçekte ekonomide elimizi kolumuzu bağlarlardı. Bu tutsaklığa katlanan yöneticiler hoşnuttu. Çünkü görünüşte görkemli bir bağımsızlık sağlamışlardı. akat gerçekte ulusumuzu anlamca miskinlik çukuruna atmışlardı. Bunlar ekonomik tutsaklığı anlamamış bedbaht hayvanlardı. Fakat artık bugün milletimiz, hayat noktasının nerede olduğunu pek güzel anlatmıştır.'

    Ve şu sözler de büyük Atatürk'ün inançlarını yansıtıyor:

    'Bu savaşın önemini kavramış olan ulusumuz, ülkenin bütün gereçlerini kendi emeği ile sağlayabilecek duruma yükselmiştir. Ekonomi işlerinin daha gerektiğince kavranmadığı bir sırada yüce meclisimiz ekonomik kaynaklara ulusu adına el koymak uyanıklığını göstermiştir...' (Atatürk, 1.3.1921, TBMM, Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri, S: 72)

    Ve yine Atatürk'ün o günden bu güne bizlere gösterdiği ana doğrultu şu sözlerde saklıdır:

    'Bu ülkenin halkı üzerinde kimsenin egemenlik kurma hakkı yoktur; ama bu ülkeyi başkalarına el açmadan geçindirmek ve yaşatmak da size düşen bir ödevdir.' (Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri, S: 109, Söylev ve Demeçler, C:2, S: 126)

    Atatürk'ü kendi sözlerinden ayrı olarak yorumlamak olası değildir. İşte Atatürk budur, Atatürkçülük budur.
    ----------
    Uğur MUMCU - Cumhuriyet, 6 Kasım 1981 (Uyan Gazi Kemal!)

  • sultan vahdettin

    25.05.2004 - 14:15

    İngiliz generaline yazdığı kısa ve öz mektup:

    'Dersaadet İşgal Orduları Başkumandanı
    General Harringthon Cenablarına
    İstanbul'da hayatımı tehlikde gördüğümden İngiltere devleti fahimesine iltica ve bir ân evvel istanbul'dan mahalli âhara naklimi talebederim efendim. '

    16 Teşrinisani (Kasım) 1922
    Halife-i Müslimin
    Mehmet Vahidettin'

  • anadolu

    25.05.2004 - 13:33

    Bir coğrafi bölgedir.Bugün doğu ve güney doğu Anadolu diye bilinen coğrafi bölgenin adı bazılarına göre Kürdistan'dır.

  • Büyük Ortadoğu Projesi (bop)

    25.05.2004 - 13:26

    bakınız: illuminati, yeni dünya düzeni, abd...

  • oral seks

    25.05.2004 - 13:21

    Oral seks diye bir şey VARdır. Ve VAR olan her şey hakkında bilgi edinilmesi gerekir.Size göre değilse, oanylamıyorsanız yapmazsınız.Ama insanların bilgi edinmesi engellenmemesi gerekir.

  • RTÜK

    25.05.2004 - 12:50

    Üyelerinden Mehmet Doğan Vakit gazetesi yazarıdır.

  • akp

    25.05.2004 - 12:41

    En endişe verici olan şey Avrupa'li politikacılara göre 'en iyi en uyumlu parti' olarak nitelendirilmesidir.Avrupa ve ABD aradığı işbirlikçi partiyi bulmuştur. AKP tam da Türkiye düşmanlarının ve ortadoğuda kirli planlar yapmakta olanların isteyeceği bir partidir.

  • saddam hüseyin

    25.05.2004 - 12:08

    Binlerce insanı (çoğunluğu Kürt) kimyasal silahlarla katletmiş cani.

  • ırak savaşı

    25.05.2004 - 12:06

    savaş değil, İŞGAL.

    http://dishonourusa.eteu.net/

  • deniz gezmiş

    25.05.2004 - 10:21

    Baba,
    Sana her zaman müteşekkkirim. Çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni. Küçüklüğümden beri evde devamlı Kurtuluş Savaşı anılarıyla büyüdüm. Ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim. Baba biz Türkiye’nin İkinci Kurtuluş Savaşçılarıyız.
    Elbette ki hapislere atılacağız, kurşunlanacağız da. Tıpkı Birinci Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi. Ama bu toprakları yabancılara bırakmayacağız. Ve bir gün mutlaka yeneceğiz onları.
    Düşün baba, bugünkü hükümet, işini gücünü bırakmış bizimle uğraşıyor. Çünkü bizden başka gerçek muhalefet kalmamış durumda. Ve hepsi Kemalist çizgiden sapmışlar. Ve tarih önünde hüküm giymiş durumdalar. Biz çoktan onları tarihin çöplüğüne atmış durumdayız.
    Ya vatan ya ölüm!

    Deniz Gezmiş (29 Ocak 1971)

  • kürt

    25.05.2004 - 09:55

    Çoğunluğunu Türkiye Cumhuriyeti ne bağlı üyelerin oluşturduğu bir internet sitesinde bile 'Kürdistan ya kurulacak ya kurulacak' diyebilecek kadar ÖZGÜRDÜRLER.

  • açı

    24.05.2004 - 11:02

    Bir TV 5 programı.

  • tv 5

    24.05.2004 - 11:00

    AÇI adında kaliteli bir programı var.

  • çanakkale şehitleri

    24.05.2004 - 10:51

    Anadolu'nun tüm evlatları can vermiştir.

Toplam 1733 mesaj bulundu