F Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antoloji.com

  • kürt

    02.06.2004 - 11:37

    En Üzücü olan, burada 'Kürt kardeşim' dediğim hiç bir kimsenin PKKyı KINAMAMASI'dır.

  • nedir bölümü

    02.06.2004 - 11:26

    Son 1-2 haftadır, eklemek için yazdığım Yeni Terimler, nedense 'Nedir bölümüne' eklenmiyor.

  • tuncay özkan

    02.06.2004 - 11:22

    Türkiye nin yaşayan en iyi 'araştırmacı-gazeteci-yazar'larından biri...

  • imf

    02.06.2004 - 09:52

    2. Dünya Savaşı yıllarında ülke ekonomisinin durumu içler acısına döner. Çeşitli emperyalist ülkelere borçlanılır. Fiyatlar yüzde 450 artmış ve savaş hali uygulamasının faturası halka kesilir. Çeşitli mal ve araçların yokluğu da çekilir. Bu yıllarda Türkiye, İsviçre'den Frank ister ve bu istek kabul edilir. 10 milyon Frank karşılığında pik demir verilmesi konusunda anlaşılır. Ancak pik demirleri kamyonlara yükleyecek araç-gereç olmadığı için İsviçre'ye bu demir verilemez.
    Dönemin CHP hükümeti bu girdaptan çıkmak için çözümü aslında daha büyük bir girdap olacak olan IMF'ye üyelikte görür. IMF'nin ilk şartının para değerinin düşürülmesi olduğunu iyi bildiklerinden 1946 yılının Eylül ayında %117 oranında devalüasyon yapılır. Böylece 128 kuruş olan bir dolar 280 kuruşa çıkarılır. Daha IMF'ye üye olmadan IMF koşullarına uyulmaya başlanır.
    Emperyalizme bağımlılığa karşı çıkacak muhalefeti etkisiz kılmak için de baskılara başlanır. 7 Eylül 1946'daki devalüasyondan üç gün sonra Yeni Sabah ve Gerçek gazeteleri kapatılır. Kapatma uygulamasına Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi ile Türkiye Sosyalist Partisi de dahil edilir. Devalüasyon kararına karşı çıkanlar 'halkı tahrik ettikleri' gerekçesi ile tutuklanmaya başlanır. Bu tarihten sonra IMF'den alınacak her borç karşılığında yeni tavizler verilecek, dayatmalar kabul edilecek ve muhalefeti de susturmak için daha fazla baskı uygulanacaktır.

  • deniz baykal

    02.06.2004 - 09:37

    Atatürkçülüğü 'sadece Laikliği korumak' zanneden cahil!

  • akp

    02.06.2004 - 09:33

    ABD üsleri için yapılan 'Tezkere' oylamasında 100 yakın milletvekili, genel başkanları(RTE) nın kararına uymayarak RED oyu vermiştir.

  • Recep Tayyip Erdoğan

    02.06.2004 - 09:31

    Dün akşam Show TVde Defne Samyeli'nin sorduğu sorular karşısında rengi bazen mor ve kırmızı arasında gidip gelen adam.

  • türk

    01.06.2004 - 17:29

    Bugün Türkiye'de yaşayıp kendine 'Ben Türküm' diyen hiç kimse dedelerinden hiç birinin bir kürt,çerkez yada arap bir bayanla evlenmediği, yada Onun soyundan olmadığı garantisini veremez.Örneğin bundan 1000-1200 yıl önce büyük büyük büyük....babalarımdan biri ÖZ TÜRK OLMAYAN (Hititli, frigyalı, iyonyalı,urartulu, kürt, çerkez, çeçen...) bir kadın ile aile kurmuş olabilir.Ve bu çok büyük bir olasılıktır.

  • türk

    01.06.2004 - 17:16

    'Günümüz dünyasında Türk lük bir şekilde belli olacaksa göz veya ten rengiyle, kafatası ölçüsüyle, soy ağacıyla belli olmaz. Olur diyenler varsa onları pek acı bir hüsran bekliyor. Bir insanın Türklüğünü belli eden onun tuttuğu taraftır. Toplum değerleri itibariyle içinde yer aldığı, tarih oluşumu içinde kabullendiği, iyileşmesine yol açan tedbirler bakımından sorumluluğunu üstlendiği 'taraf. Ne tarafta durduğunu söyle, sana Türk olup olmadığını söyleyeyim. '
    (İsmet Özel)

  • türk

    01.06.2004 - 17:04

    Türkler’in de gelişiyle, Anadolu tarihi, Bizanslılar, Pontus Rumları, Ermeniler, Kürtler, Haçlılar, Araplar, Nesturiler, Asuriler, Moğollar, Gürcüler gibi, farklı etnik köken ve dinden insanların, karşılıklı etkileşip, yeni Anadolu toplumunun oluştuğu bir sürece girmiştir. Bütün bu değişik insan gurupları arasında, düşmanlıklar, dostluklar, büyüklü küçüklü savaşlar, barışlar, ittifaklar, ittifakların bozulup yeni cepheleşmelerin ortaya çıkışı, kız alıp vermeler, karşılıklı din değiştirmeler, çıkar çatışmaları, prenslerin/ağaların/beylerin taht kavgaları, zorda kalınca birbirine iltica etmeler ile tam bir kargaşa dönemi yaşanmış ve yeni bir kültür mozayiği ortaya çıkmıştır. İŞTE BU NEDENLE bugün ÖZ BE ÖZ bir TÜRK IRKINDAN bahsetmek abesle iştigaldir.

  • anadolu

    01.06.2004 - 17:01

    Türkler’in de gelişiyle, Anadolu tarihi, Bizanslılar, Pontus Rumları, Ermeniler, Kürtler, Haçlılar, Araplar, Nesturiler, Asuriler, Moğollar, Gürcüler gibi, farklı etnik köken ve dinden insanların, karşılıklı etkileşip, yeni Anadolu toplumunun oluştuğu bir sürece girmiştir. Bütün bu değişik insan gurupları arasında, düşmanlıklar, dostluklar, büyüklü küçüklü savaşlar, barışlar, ittifaklar, ittifakların bozulup yeni cepheleşmelerin ortaya çıkışı, kız alıp vermeler, karşılıklı din değiştirmeler, çıkar çatışmaları, prenslerin/ağaların/beylerin taht kavgaları, zorda kalınca birbirine iltica etmeler ile tam bir kargaşa dönemi yaşanmış ve yeni bir kültür mozayiği ortaya çıkmıştır.

  • ismet inönü

    01.06.2004 - 16:50

    Araştırmacı yazar, İsmet Bozdağ'ın yazdığı 'BİTMEYEN KAVGA/ ATATÜRK-İNÖNÜ, İNÖNÜ-BAYAR' isimli kitap mutlaka okunmalı. Emre yayınlarından...

  • ismet inönü

    01.06.2004 - 16:42

    İsmet Paşa, Cumhurbaşkanı olduktan sonra Atatürk ile ihtilaf sebebi olan konuları kendine göre uygulamaya başladı. Bunun kilit noktası 1935 Kurultayı'dır. Halk Fırkası.orada Cumhuriyet adını da alarak Cumhuriyet Halk fırkası oldu. O zaman bir tüzük değişikliği olmuştu. İnönü, Recep Peker'i görevlendirdi. Peker İtalya ve Almanya'ya giderek oradaki partileri inceledi ve bir program hazırladı. İnönü parti genel başkanı sıfatıyla bunu imzaladı ve bu değişiklik önerisi Çankaya'ya götürüldü ve o zamanki Katibi Umumi Hasan Rıza Bey de Mustafa Kemal'e sundu. Programı okuyan Atatürk, 'Kim bu zorbalar? ' diye çıkıştı. Çünkü orada önerilen yönetim modeli faşist bir yönetimdi.. O kadar ki Meclis'in üstünde yüksek bir konsey vardı. Paşa, Recep Peker'i ve İnönü'yü çağırır. İnönü, okumadan imzaladığını söyler. Atatürk bu olaydan 6 ay sonra Recep Peker'i, bir yıl sonra da İsmet Paşa'yı görevden alır. İsmet İnönü cumhurbaşkanı olunca o modeli aynen uygular...

  • attila ilhan

    01.06.2004 - 16:40

    Attila İlhan'la bir roportaj:

    – Atatürk'ün dini algılayışı ile bugün kendini Atatürkçü olarak tanımlayanların din algılayışı arasında fark var mı? Bu neden kaynaklanıyor?
    Aslında Kemalistler, Atatürk'ün gerçek din anlayışını ortaya çıkarmaya çalışanlardır. Gazi, Halk Fırkası'nı kuracağı zaman Anadolu'da halkla buluşarak kuracakları parti ile ilgili soruları yanıtlıyordu. Ve halkın en çok sorduğu sorular dinle ilgiliydi. Ben de bunları okuduğum zaman çok şaşırdım. Gazi'nin bu kadar çok din bilgisi olduğunu zannetmiyordum. Kubilay olayına bakın, Şeyh Said olayına bakın hepsinin arkasında İngiltere vardır. Mustafa Kemal Paşa, din bahane edilerek Türkiye'nin geri kalmasını sağlayanlara karşıydı. Gazi'nin bu çizgisini izleyenlerde gerçek Kemalistlerdir. Gazi, annesi öldüğünde onu İslam kaidelerine göre gömdürmüş ve ziyarette ve mezarının başında dua etmiştir.

    – Öyle ama bugün neredeyse her türlü İslami ritüele, laiklik karşıtı eylem olarak tepki gösteriliyor...
    Ben Fransa'ya gittiğim dönemlerde Türkiye'de Mevlid'in radyoda okunup okunamayacağı tartışılıyordu. Fransa'da ise her Pazar bütün radyolardan Katolik, Protestan hatta Musevi ayini veriliyordu.Bu, Fransa'nın laikliğine bir halel getirmiyordu ki. Şimdi Türkiye'de diyorlar ki 'bu kadar çok cami var'. Olur mu yahu! İstiyorlarsa yapsınlar.

    – Ama bugün bazı Atatürkçüler hiç de sizin gibi düşünmüyor.
    Ben onlara, İnönü Atatürkçüleri diyorum.

    – İlkokuldan üniversiteye kadar bütün müfredatta Atatürk'ün hayatı var. Buna rağmen hala 'Atatürk hakkında pek bir şey bilinmiyor' diyorsunuz. Nedir bilinmeyen?
    O dönem tamamen örtülmüş, saklanmış ve ortaya bir heykel çıkarılmıştır. Her tarafa o heykeli koymuşlar ama o heykelin içini boşaltmışlardır. Mustafa Kemal'den geriye sadece 3-5 vecize bırakılmıştır. Halbuki Mustafa Kemal Paşa'nın, yaptığı işin mahiyetini anlatan 1919'dan 1930'lara kadar sürmüş bir sürü konuşması var. Fakat bunlar yok edilmiş, yayınlanmamış. Kaynak Yayınları, Mustafa Kemal'in bütün eserlerini, çocukluktan ölümüne kadar olan süreci yayınlamaya karar verdi ve bir heyet kurdu. Kurulan heyetin içinde danışman olarak ben de bulunuyorum. Enteresandır 12. ciltte olmamıza rağmen daha 1921 yılındayız. Oysa daha önce yayınlanan 'söylem ve demeçleri' 3 ciltten ibaret. Yayınlanmayan ve aktarılmayanın boyutunu varın siz düşünün.

    – Bilinçli bir gizleme var yani.
    Evet. Çünkü Mustafa Kemal Paşa'nın Türkiye'ye verdiği istikamet ve düşünceleri, etrafındaki insanların istikameti ve düşünceleriyle pek uyuşmuyor. Mustafa Kemal Paşa'nın hiçbir zaman lafa dökülmeyen gerçekleri var ve ben bunları söylediğim zaman bana çok kızıyorlar. Mesela bize yıllarca Mustafa Kemal'in en sadık adamı diye gösterilen İnönü'yü, Gazi görevden almıştır.

    – Atatürk ve İnönü arasındaki ihtilafın temel nedeni demokrasi anlayışları mıydı?
    İnönü ile Gazi'nin arası Serbest Fırka'dan itibaren çok gergindi. Çünkü Mustafa Kemal'in anlayışında çok fikirli demokrasi vardı. Onun tek başına hakim olduğunun söylendiği dönemlerde bakıyorsunuz, Kadro Dergisi yayınlanmaya başlıyor. Kadrocular, Yakup Kadri, Şevket Süreyya ve daha bir sürü adam var. Savundukları fikirler de Sosyalizme çok yakın görünen üçüncü dünyacı fikirler. Birden Kadro kapanıyor ve Yakup Kadri Bey Kabil'e sürgün olarak elçi gönderiliyor. İsmet Paşa ile Recep Peker, bu dergiyi kapatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Arkasından Serbest Fırka kuruluyor. Gazi'nin çocukluk arkadaşı Ali Fethi Bey getiriliyor Paris'ten. Partinin içinde Gazi'nin kız kardeşi de var. Bu parti de liberalliği savunuyordu. Aslında her şey çok net. Mustafa Kemal, İsmet Paşa'yı tek bırakmak istemiyor ve hem soldan hem sağdan muhalefet kuruyordu.

    – Çok partililik konusunda İnönü'nün tavrı olumsuz mu oldu?
    İsmet Paşa her iki fırkayı da dağıtmak istedi. Hatta Serbest Fırka için İzmir'de olay bile çıkarmıştır.

    – Sizce Atatürk politik yelpazenin sağında mı yoksa solunda mı yer alıyordu?
    Gazi aslında bir demokrasi düşünüyordu. Bu demokrasi içinde kendi partisinin yeri ise solda idi. Eğer Tevfik Rüştü Bey Moskova'ya gönderildiği zaman Üçüncü Enternasyonali kabul etseydi biz de girmiş olacaktık. Fakat Ruslar Mustafa Kemal'i değil, Mustafa Suphi Bey'i istiyorlardı. Mustafa Kemal: 'Biz emperyalistlerin baskısından kurtulup Sovyetlerin baskısına girmeyiz' diyordu. Onlar da Gazi'nin düşüncelerini bildikleri için istememişlerdir.

    – Cumhurbaşkanı olduktan sonra İnönü'nün, Atatürk'le ihtilafa düştükleri konularda daha rahat hareket ettiği söylenebilir mi?
    İsmet Paşa Cumhurbaşkanı olduktan sonra Gazi ile ihtilaf sebebi olan konuları kendine göre uygulamaya başladı. Bunun kilit noktası 1935 Kurultayı'dır. Halk Fırkası.orada Cumhuriyet adını da alarak Cumhuriyet Halk fırkası oldu. O zaman bir tüzük değişikliği olmuştu. İnönü, Recep Peker'i görevlendirdi. Peker İtalya ve Almanya'ya giderek oradaki partileri inceledi ve bir program hazırladı. İnönü parti genel başkanı sıfatıyla bunu imzaladı ve bu değişiklik önerisi Çankaya'ya götürüldü ve o zamanki Katibi Umumi Hasan Rıza Bey de Mustafa Kemal'e sundu. Programı okuyan Gazi, 'Kim bu zorbalar? ' diye çıkıştı. Çünkü orada önerilen yönetim modeli faşist bir yönetimdi.. O kadar ki Meclis'in üstünde yüksek bir konsey vardı. Paşa, Recep Peker'i ve İnönü'yü çağırır. İnönü, okumadan imzaladığını söyler. Gazi bu olaydan 6 ay sonra Recep Peker'i, bir yıl sonra da İsmet Paşa'yı görevden alır. İsmet İnönü cumhurbaşkanı olunca o modeli aynen uygular.

    – O modelin uygulamasında neler görüyoruz?
    O zamana kadar Anadolu ve Türklük üzerine araştırma-geliştirme yapan milli bir eğitim sistemi vardı. İsmet Paşa birden okullardaki eğitim sistemini Türk-Osmanlı- Selçuklu tabanından, Yunan-Latin denilebilecek bir tabana kaydırdı. Ve bu, 'Türkiye'nin geleceği', 'İsmet Paşa'nın reformu' gibi propagandalarla kabul edilerek bütün okul kitapları değiştirildi. 1947'de de Tevhid-i Tedrisat Kanunu değiştirilerek tamamen başka bir öğretim düzenine dönmüş olduk.

    – Buna da 'Batılılaşma' denildi ve hedef haline getirildi...
    Gazi'nin bütün söylem ve demeçlerini okuyun 'Garplılaşma' diye bir laf yok. Muasırlaşma diye bir laf vardır. Batı Türklerinin yozlaşması, Tanzimat'la başlar ve aslında biz İsmet Paşa'yla Tanzimat'a döndük. Tanzimat döneminin büyük adamlarından Fuat Paşa padişaha vasiyet bırakarak şöyle diyor; 'İngiltere ile aramızın açıldığını görmektense Osmanlı vilayetinden birini feda etmeyi tercih ederim'. Kafa aynen budur. Şimdi de Kıbrıs'ı feda etmeye çalışıyorlar. Bu aynı kafadır. Bu Tanzimat kafasıdır. Bunun Kemalizmle, cumhuriyetle hiç alakası yoktur.

    Atatürk'ün Batılılaşma diye bir hedefi yoktu
    –'Batılılaşma' diye bir hedefi olmadı mı Atatürk'ün?
    'Batılılaşma' Gazi'nin nasıl hedefi oluyor yahu? Lozan'da karşımızdakilerin hepsi Batılıydı zaten. Biz onlarla savaştık. Bizim savaşımız Yunanistan'la değildi ki Batı ile idi. Türkler gözlerini dört açmak zorundalar. Biz Tanzimat çizgisinde Batılı olacak bir kavim değiliz. Ben şuna bakarım, bizim kültürümüz nereden ve nasıl yozlaştırılıyor. Eğer benim memleketimde, şiirimde, musikimde o büyük kültürleri yapan unsurların yerine, yabancı ve bizimle ilişkisi olmayan unsurlar getirilip biz dejenere ediliyorsak o zaman ben ona karşı çıkarım.
    Bana göre Türk aydınları Türk değildir. Türk aydını sentezci değil kopyacı. Bazı solcular gelip diyor ki abi Küba'da devrim yaptılar. Yahu Küba'nın şartlarıyla senin şartların aynı mı! Küba bir ada. Hepsini toplasan bir avuç insan. Sen bin senelik bir medeniyetin getirdiği bir kavimsin. Ta Tuna'dan Aden Körfezi'ne kadar olan bir bölgede yaşama biçimin var ve bu senin kavminin eseri. Bunun içinde İslamiyet de var.

    – Batı'yla ters düşen Mustafa Kemal'in stratejisi neydi?
    Mustafa Kemal'in genel stratejisi çok netti. Mustafa Kemal döneminde biz çevremizdeki ülkelerle birlikte güçlüydük. Mustafa Kemal'in ilk yaptığı iş Ruslarla, İkinci yaptığı iş Araplarla anlaşmaktır. Sonra sırtını İran'a dayar. Kime cephe almıştır; Batıya! Tehlike oradan gelecektir bunu biliyordu. Gazi ölene kadar Musul, Hatay, Dersim ve 12 ada gibi meselelerden dolayı Batı'yla ihtilaf halindeydik. Gazi bunları önlemek için önce Balkan Paktı'nı, daha sonra da Sadabad Paktı'nı kurar. Bu iki paktın devletleri eski imparatorluk topraklarıydı ve Gazi orada bir konfederasyon sistemini geliştirmeyi düşünüyordu.

    – Türkiye'nin, Cumhuriyetin kurulmasından sonra Atatürk çizgisinden sapmaya uğratıldığı öne sürülebilir mi?
    1950'den sonraki dönemi 2. dönem olarak mütalaa etmek lazım. Biri cumhuriyet dönemi diğeri demokrasi dönemi. İki dönem birbirine taban tabana zıttır Cumhuriyet döneminde tam bağımsızlık ve Türkiye'nin çağdaş uygarlığı yakalaması esastır. Ötekinde ise Batılılık, Batıya sığınmak ve Batılı olmak esastır.

    Batılı tarikatlar; Masonlar
    – Batılı paradigmanın yönetimlere bu kadar kolay hakim olması ilginç gelmiyor mu?
    Türkiye deki Batı hakimiyeti Tanzimat'tan sonra çok usturuplu bir şekilde gelişti. Bu gelişme, Batı'nın üçüncü dünya ülkelerine girerken kullandığı bir takım yan kuruluşlarla olur. Türkiye'de de çok var bundan. Lionslar, Roteryanlar vs. aslında bunlar Batılı tarikatlardır. Adları konmaz, fakat Batı'ya çalışırlar. Oraya üye olduğunuz zaman Batı aleyhtarı bir şey yapmazsınız. Kesinlikle onlarla hareket etmelisiniz. Daha önceki dönemde bunu masonlar yapıyorlardı.

    – Sebataistlerin ve Masonların bugün de Türkiye'de yönetimde söz sahibi olmak için büyük uğraşlar verdiği ifade ediliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
    Bir insanı ırkından ve dininden dolayı aşağılamak doğru değildir. Aranacak geçerli neden ne yaptığı ve kime çalıştığıdır. Sebatayların bazıları bu tür işlere alet olmuşlardır. Mesela Cavit Bey ve Filozof Rıza Teyfik Bey Sebataydır. Rıza Bey Sevr'i imzalayan, Cavit Bey'de Gazi'yi öldürmeye kalkan insandır. Gazi, 1920'lerin sonlarında Yargıtay üyelerinden birinin Mason olduğunu öğrenince onu görevden almıştır. Mason localarını kapatmıştır. Mustafa Kemal Paşa öldükten sonra bu locaları İsmet Paşa yeniden açmıştır.

    – Erbakan'ın siyaset yasağını nasıl değerlendiriyorsunuz?
    Bunlar bizdeki küçük oyunlar ve öteden beri bunlar yapılır. Asıl mesele Türkiye'de demokrasiyi demokrasi olarak uygulayamayışımızdır.

    Kaynak: (Anadolu Gençlik Dergisi)

  • anayasa

    01.06.2004 - 15:45

    madde 66. – Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür.

  • kürt

    01.06.2004 - 15:14

    binlerce yıldır farsından arabın bizansından hititine, sümerine hepsi burda ANADOLUda yaşamış. bir anda cart diye tümünün türk olduğuna inanmak mantıksız. Anadolu'da ne öz Türk ne öz Arap, ne öz Fars ne de öz Kürt vardır. Hepsi sosyal ve biyolojik olarak karışmış durumdadır. Sadece dillere bakın göreceksiniz. Anadolu'daki hiçbir 'ırk'ın dili saf değildir. Hepsi birbirinden etkilenmiştir. Bugün bir fars 'dolma'ya 'dolme' der, Türk tavlada farsça konuşur, arap zamanında memleketinde türkçe öğreten mektepler açmıştır, bugün ANADOLUda konuşulan diller bir değil bin tane....

  • uğur

    01.06.2004 - 12:25

    Uğur MUMCU.Türkiye nin gelmiş geçmiş en iyi araştırmacı gazetecisi.

  • anayasa

    01.06.2004 - 11:16

    madde 2. – türkiye cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilke-lere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir

  • Recep Tayyip Erdoğan

    01.06.2004 - 10:45

    YSK, Siirt'in Pervari ilçesi Doğanköyü'nde toplam 706 seçmenin kayıtlı olduğu 17, 18 ve 19 numaralı sandıklarda sandık kurulları usulünce oluşturulmadığı için oy kullanılamadığı gerekçesiyle, Siirt'te 3 Kasım'da yapılan Milletvekili Genel Seçimi'nin yenilenmesine karar vermiş, CHP milletvekili Ekrem Bilek, AK Parti Milletvekili Mervan Gül ve bağımsız Fadıl Akgündüz'e ait milletvekili tutanaklarını da iptal etmişti.

    Bunun üzerine Siirt'te yapılan milletvekili yenileme seçimini (AKP) kazandı. AKP, 3 milletvekili çıkardı. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 22. Dönem Siirt milletvekili olarak Parlamento'ya girdi.

  • sızıntı

    01.06.2004 - 10:34

    yararlı, güzel bir dergi.

  • açlık

    01.06.2004 - 10:10

    BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) , savaşlar, kötü hava koşulları ve hastalıklar nedeniyle 24'ü Afrika'da olmak üzere 35 ülkenin ciddi gıda sıkıntısıyla karşı karşıya olduğunu duyurdu.

    FAO tarafından yayımlanan raporda, Afrika'nın güneyinde gıda yardımlarının Zimbabve, Botsvana, Namibya, Angola ve Zambiya'da meydana gelen şiddetli yağışlar nedeniyle evsiz kalanlara gittiği belirtildi.

    Raporda, birçok batı Afrika ülkesinde çekirgelerin ekinler için ciddi tehdit oluşturduğu, çatışmaların yerlerinden ettiği 1 milyon kişiye 99.4 milyon dolarlık acil yardımda bulunulduğu kaydedildi.

    Afrika dışındaki ülkelere de yer verilen raporda, Kuzey Kore'de önümüzdeki aylar için 123 ton ürüne acil ihtiyaç olduğu aktarıldı.

    Raporda, Haiti'de de şiddetli yağmur ve sellerin ekinlere ve çiftlik hayvanlarına zarar verdiği, ancak zararın henüz tam olarak bilinmediği belirtildi.

  • mahir çayan

    31.05.2004 - 12:44

    'Kemalizm, emperyalizmin işgali altındaki bir ülkenin devrimci-milliyetçilerinin bir milli kurtuluş bayrağıdır. Kemalizmin özü, emperyalizme karşı tavır alıştır. Kemalizmi bir burjuva ideolojisi, veya bütün küçük-burjuvazinin veyahut asker-sivil bütün aydın zümrenin ideolojisi saymak kesin olarak yanlıştır.
    Kemalizm, küçük-burjuvazinin en sol, en radikal kesiminin milliyetçilik tabanında anti-emperyalist bir tavır alışıdır. Bu yüzden, Kemalizm soldur; milli kurtuluşçuluktur. Kemalizm, devrimci-milliyetçilerin, emperyalizme karşı aldıkları radikal politik tutumdur.'

    MAHİR ÇAYAN (Kesintisiz devrim 2-3)

  • truva

    31.05.2004 - 11:50

    izmirli ünlü ozan homeros'un ilyada ve odysseia destanlarının anayurdu, binlerce yıllık geçmişi olan troas ve troia kenti, çanakkale ili, tevfikiye köyü yakınlarındadır. burası, günümüzde hisarlık adıyla bilinmektedir.

    iki kıta arasında ticaret yolu üzerinde yer alan bu yerleşme, tarihte birçok doğal afet ve savaşla karşılaşmıştır. kent tarih boyunca 9 kez yıkılıp yeniden kurulmuştur. günümüzden yaklaşık beşbin yıl önce kurulduğu düşünülen kent, yaklaşık 3500 yıl boyunca önemli bir yerleşim merkezi olmuştur.

    ilyada destanında anlatılanlardan yola çıkarak homeros'un troia'sını bulma girişimi, ilk kez 1868'de heinrich schliemann tarafından başlatılmıştır.

    schliemann, troia kralı priamos'un hazinesini bulmak amacıyla hisarlık höyüğü'nün ortasında 40 m. genişliğinde 17 m. derinliğinde bir yarma açıp, ana kayaya kadar inmiştir; ancak bu çalışma sırasında birçok tabakanın tahribine neden olmuştur. bugün buraya 'schliemann yarması' denmektedir. aralıklı olarak yapılan kazılar 7 uzun kampanya halinde 1890 yılına kadar devam etmiş, 1893-94 yıllarındaki kazıları wilhelm dörpfeld yönetmiştir. 1932-38 yılları arasındaki çalışmaları ise cintinati üniversitesinden carl blegen başkanlığındaki ekip yürütmüştür.

    tam elli yıllık bir aradan sonra kazı çalışmaları 1988 yılından itibaren tübingen üniversitesinden prof. dr. manfred korfmann başkanlığında, çok sayıda arkeologtan oluşan uluslar arası bir ekip tarafından yürütülmektedir. jeofizik ve topografik çalışmaların yanı sıra restorasyon çalışmaları da yapılmaktadır.

    avrupa tarihi ve edebiyatı için büyük önem taşıyan troia bölgesi, 1996 yılında sorumlu bakanlıkların onayı ile 'tarihî - millî park' ilan edilmiş ve dünya kültür mirası listesine alınmıştır.

    yaptığı kazılarla troia kentini efsaneden gerçeğe dönüştüren ve onu bütün dünyaya tanıtarak büyük bir ün kazanmış olan schliemann, ilk kazılarda bulduğu eserleri anadolu'nun dışına çıkarmakla kendi saygınlığına gölge düşürmüştür.

    schliemann, 'priamos'un hazinesi' olarak tanımladığı bu toplu buluntuyu büyük bir gizlilik içinde 1873 tarihinde atina'ya ulaştırdıktan sonra kendisi de troia'dan ayrılmıştır. eserleri önce yunanistan, italya, ingiltere gibi ülkelere vermeyi düşünmüş, ancak sonra bu düşüncesinden vazgeçmiş ve eseleri almanya'nın berlin kentine götürmüştür. 1940 yılına kadar museum für vor-und frühgeschichte'de sergilenen eserler, ii. dünya savaşı'ndan sonra ortadan kaybolmuş ve 1993 yılına kadar bunların nerede oldukları anlaşılamamıştır.

    bunların diğer sanat eserleri ile birlikte savaş ganimeti olarak rusya'ya götürüldüğü konusundaki tüm yazılı iddialara sessiz kalan rusya, 1993'te sessizliğini bozmuş ve kültür bakanı siderov troia hazinesinin kendi ülkesinde olduğunu itiraf etmiştir.

    dünya kültür mirası listesi'nde yer alan troia kentine ait bu buluntular, çok uzun zaman önce anadolu'dan kaçırılmıştır. oysa unesco'nun 'her eski eser kendi yerinde kalmalıdır' ilkesi uyarınca, troia hazinesine ait eserler de bulunduğu yer olan türkiye'de, çanakkale'de olmalıdır.

  • kemal alemdaroğlu

    31.05.2004 - 11:48

    '40 bin şehit verip, Yunanistan'ı da alırız diyen' İstanbul Üniversitesi rektörü.Kesinlikle Atatürkçü DEĞİLDİR.Olsa olsa 'ırkçı' olabilir.Hatta bilim adamı da değildir.Böyle bilimsellik olmaz!

Toplam 1733 mesaj bulundu