F Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antoloji.com

  • sosyalizm

    14.06.2004 - 16:57

    E.P. Thompson 'İngiliz işçi sınıfının oluşumu' (Birikim yayınları)

  • sosyalizm

    14.06.2004 - 16:30

    Bakınız:
    Doğan Avcıoğlu'nun kitapları: 'Devrim ve demokrasi üzerine'
    'Türkiyenin Düzeni'

  • doğan avcıoğlu

    14.06.2004 - 16:24

    Eseri 'Türklerin tarihi' 5 ciltlik, çok ciddi ve tarafsıza bir tarih inceleme çalışmasıdır.

  • doğan avcıoğlu

    14.06.2004 - 16:22

    'Milli Kurtuluş Tarihi' adlı yapıtı, 1923 devriminin niteliğini çok kapsamlı bir şekilde ortaya koyar. Kurtuluş savaşının ve Cumhuriyet devrimini olmuş bitmiş bir olay gibi değil, her an kendini yenileyen bir süreç olarak anlatır. yer yer örtük, yer yer de açık olarak kitabı yazdığı dönemle bağlantılar kurar. Anti-emperyalizmin temelinin 1923 devrimi olduğu tezini inançla ve kanıtlarıyla savunur.

  • 80'ler

    14.06.2004 - 15:01

    SSCB, 80'lerde değil 1992 de yıkılmıştır.

  • uğur mumcu

    14.06.2004 - 14:36

    Aksiyon dergisinde 12 Mart 1971 döneminin askeri savcısı Baki Tuğ ile yapılan söyleşi:

    Uğur Mumcu eğer 24 Ocak 1993 günü öldürülmeseydi, üç gün sonra 12 Mart 1971 döneminin askeri savcısı Baki Tuğ ile randevusu vardı. İki gün önce, Baki Tuğ’un Meclis’teki odasında bir araya gelmişlerdi ve Tuğ’a, “Abdullah Öcalan’ın MİT’le ilişkilerini ortaya çıkardım” demişti.

    Baki Tuğ o tarihte DYP Ankara Milletvekili ve Meclis Milli Savunma Komisyonu Başkanı’ydı. Mumcu’ya, “Bana bir hafta zaman ver. Dosyalarıma bakıp sana cevap vereyim” dedi.

    Abdullah Öcalan ve PKK’yı konu alan geniş bir kitap çalışması yapan Mumcu’nun Baki Tuğ’a başvurmasının sebebi açıktı. 1972’de, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) 1. sınıf öğrencisi olan 22 yaşındaki Abdullah Öcalan, fakültede bildiri dağıtmak ve dersleri boykot etmek suçundan gözaltına alındığında Askeri Savcı Baki Tuğ’un önüne getirilmişti. Tuğ, soruşturmasını bitirdiğinde, boykotçu öğrenciler içinde en ağır cezayı Abdullah Öcalan ve iki arkadaşı için isterken, dava sırasında mahkemede görüş değiştirmişti ve Öcalan üç ay hapis cezası ile kurtulmuştu.

    Mumcu’nun ölümü ile yarım kalan ve “Kürt Dosyası” ismi ile yayınlanan kitabı, işte bu olayla başlıyor. Son olarak eski milletvekili Abdülmelik Fırat’ın “Mezopotamya Sürgünü” ismiyle yayınlanan anıları Öcalan’ın öğrencilik yıllarını yeniden gündeme getirdi. Melik Fırat anılarında, gazeteci Avni Özgürel’in kendisine, “Öcalan öğrenci iken MİT’te ofis—boy’du” dediğini öne sürdü. Bunun üzerine Avni Özgürel, o tarihlerde Öcalan’ı MİT’in bir yan kuruluşu Fikir Ajansı’nda ofis—boy’luk, yani getir götür işleri yaparken gördüğünü söyledi.

    Baki Tuğ ile Öcalan’ın işte bu yıllarını ve Uğur Mumcu’nun peşine düştüğü bilgileri konuştuk:

    Uğur Mumcu ile üç gün sonra bir araya gelebilseydiniz ne konuşacaktınız?

    Uğur Mumcu ile biz 12 Mart 1971 tarihinden 1980 yılına kadar bir mücadele içerisinde olduk. Her hafta hakkımızda bir yazı yazardı. 1987’yi takiben bir akşam yemeğinde, Sayın Hüsamettin Cindoruk benim oturacağım masaya onu da oturtmuş. O akşam uzun uzun sohbet ettik. Sayın Mumcu ile o akşam orada barıştık; dost, arkadaş olduk. Bir araya geldiğimiz zaman uzun uzun sohbet ederdik. Bir gün Sayın Mumcu telefon etti. Geldi, uzun uzun konuştuk, sonra öğlen yemeğine gittik. Yemek dönüşünde o, APO’nun MİT mensubu olup olmadığı konusunda benden yardım istedi. Ben de, şu anda bir şey söylemek şansına sahip değilim, arşivimde bu konularla ilgili bilgi varsa, sana gerçeği ifade ederim, dedim. Bir haftalık süre istedim. Nitekim araştırdım, hatta bir arkadaşımı görevlendirdim. Maalesef, Abdullah Öcalan’ın Milli İstihbarat Teşkilatı ile ilişkisi olduğuna dair herhangi bir bilgi elde edemedim. Belge de yok, bilgi de. Ancak bildiğimiz bir şey vardı, Abdullah Öcalan’ın kayınpederi Ali Yıldırım, Milli İstihbarat’ta çalışan bir görevliydi. Abdullah Öcalan, Ali Yıldırım’ın kızı Kesire ile evlenmişti. Bizde bulunan bilgi bu kadardı. Ben o konudaki bilgileri derledim, toparladım, ama Uğur Mumcu’nun ömrü vefa etmedi. Bana gelip gitmesinden iki gün sonra da öldürüldü. Ben de kendisini ziyaret edecektim.

    Siz SBF öğrencileri hakkında bu davayı açarken, en ağır cezayı Öcalan ve iki arkadaşı için istiyorsunuz. Ama daha sonra görüş değiştiriyorsunuz. Uğur Mumcu, bu görüş değiştirmenizde herhangi bir yerden gelen bir bilgi veya belgenin etkili olup olmadığını merak etmiş.

    Hadise şudur. Bir sabah Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde boykot olmuş. Boykot, Mahir Çayan ve arkadaşlarıyla, Kızıldere olaylarıyla, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla ilgiliydi. Orada bildiri dağıtılmış. O bildiri nedeniyle 43 öğrenciyi Ankara Emniyeti ve Merkez Komutanlık toplamış, Sıkıyönetime getirmişti. Ben nöbetçi savcıydım. Çağırdılar gittim. 43 kişinin ifadelerini aldım. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı’nın, bir kısım öğretim üyeleri ve müstahdemlerin ifadelerine başvurdum. Ayrıca, bu 43 kişi hakkında hem SBF Dekanlığından, hem Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan, hem Emniyet İsbtihbaratı’ndan bilgi istedim.

    MİT’ten de istediniz.

    İstedim. Çok kısa sürede dosyayı tamamladım. Çünkü suçsuz insanları içeride tutmanın hiçbir anlamı yok. Ben Sıkıyönetim devresinde çok güzel görev yaptım. Geceli gündüzlü çalıştım, kimseyi mağdur etmemek için her şeyimi zamanında tamamladım ve dosyayı sonuçlandırdım. 17 kişi hakkında takipsizlik kararı verdim. Arta kalan 26 kişi hakkında yeterli delliler olduğu için iddianamiyi yazdım, tutuklama talebinde bulundum, dosyayı mahkemeye tevdi ettim. Mahkeme 22 kişiyi tutukladı. Bunların içerisinde Abdullah Öcalan da vardı. Ama o Abdullah Öcalan’ın şimdiki Öcalan olacağını kimsenin düşünmesi mümkün değildir.

    Ama en ağır cezayı Öcalan ve iki öğrenci için istemişsiniz.

    Bir savcı iddianamesini, sanıklar hakkındaki ithamlara göre düzenler. Suç vasfı, propaganda yapmak (bildiri dağıtmak) ve Sıkıyönetim Kanunu’na aykırı hareketti. Hem Sıkıyönetim Kanunu’na muhalefetten, hem de Ceza Kanunu’nun 142. maddesinden (komünizm propagandası yapmak) davayı açtım. Ağırın manası odur. Mahkeme şahitleri çağırdı, dosyadaki delillerimizi okudu. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin görevlilerini dinledi. Olay, yani suçlama, 142’den aşağıya doğru indi. Yani komünizm propagandası yaptığı suçu sübuta ermedi. Bildiri dağıttığını tespit edemedik.

    Ama siz iddianameyi yazarken bildiri dağıttığını tespit etmişsiniz.

    Şahitler onu ifade ettiler. Fakat duruşmada görüş değiştirdiler. Yani bildiriyi Abdullah Öcalan’ın dağıttığına dair kimsenin beyanı çıkmadı. Çıkmayınca, savcının görevi suç vasfında değişiklik yapmaktır. Bildiri dağıtmış olmasından suçunun sübuta ermediğini, ancak boykota katıldığını mahkemeye arz ettik, bu suçtan Abdullah Öcalan ve diğer çocukların cezalandırılması talebinde bulunduk. Mahkeme de bunların hepsini mahkum etti. Cezaevinde yatıp ekim ayında tahliye edildiler. Abdullah Öcalan ve arkadaşları ile ilgili bana intikal eden dosyanın özünde, bu gelişme vardır. Başka birşey sözkonusu değildir. Abdullah Öcalan hakkında özel işlem yapma şansımız da yoktur. Eğer yanlış talepte bulunsaydık, herhalde mahkeme bu yanlış talep doğrultusunda karar vermezdi.

    Görüşünüzü değiştirirken şu gerekçeye dayanmışsınız; Öcalan aleyhine ifade veren tanığın aslında Ramazan Özcan isimli bir öğrenciyi kastettiğini, ancak daktilo hatası ile Ramazan Özcan yerine Abdullah Özcan yazıldığını, Abdullah Özcan’ın da iddianameye Abdullah Öcalan olarak yanlışlıkla geçtiğini belirtiyorsunuz.

    Orada bir daktilo hatası vardır. Katip yazarken Ramazan Özcan yerine Abdullah Özcan yazmıştır. İddianamede de Abdullah Öcalan olmuştur. Bu maddi hatadır. Ondan sonra da daktilo ile üzeri vurulmuştur (karalanmıştır) . Bu maddi hata nedeniyle başka şeyler düşünmenin manası yoktur.

    Ama mahkeme kararında Abdullah Öcalan için deniyor ki, “Boykotta büyük çabasının görüldüğü ve hatta grubun elebaşısı olduğu...”

    Ama işte boykotta... Zaten sıkıyönetim Kanunu’na muhalefetten mahkum edilmiş.

    Grubun elebaşısı olması neden dikkate alınmadı?

    Alındı ve ona verilen ceza diğerlerine verilen cezadan bir buçuk misli fazla. Abdullah Öcalan’a artırımlı bir ceza verilmiştir.

    Uğur Mumcu, “Abdullah Öcalan’ın MİT’le ilişkisini araştırıyorum” deyip size bunu sorduğunda şaşırdınız mı?

    Şaşırmadım. Şunun için şaşırmadım. Sıkıyönetim Mahkemeleri istihbarat örgütleri ile içli dışlı çalışır. İçli dışlı çalışır ki, yanlış yapmasın. Onların bilgileri vardır, onları alır. Onlara bilgi aktarır. O ölçüler içerisinde objektif olarak hareket eder, delilleri ona göre değerlendirir.

    Yani Öcalan’ın MİT’le nasıl bir ilişkisi olabilir ki anlamında şaşırdınız mı?

    Yok. Olabilir. Olmayabilir de diyemezsiniz. Çünkü Milli İstihbarat Teşkilatı’nın görevi herkesten yararlanmaktır. O dönemde bir öğrenci olarak ondan da yararlanmak isteyebilirler. Bunda şaşıracak, yanlış düşünecek hiçbir şey yok. İstihbarat örgütlerinin herkesten yararlanma görevi var.

    Peki Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan bu öğrenciler hakkında gelen yazıda bir şey var mıydı?

    Şu anda bir şey söylemem zor. Ama, şu olaya katılmıştır, şu olaya katılmamıştır, şu görüştedir... İstihbarat kaynaklarının verdiği bilgiler, bunlar.

    Yani o öğrenci grubu içinde bunlardan birinin veya birkaçının MİT elemanı olduklarına dair bir bilgi yoktu...

    Hayır, hiçbir şey yoktu o konuda. Kesinlikle yoktu.

    Diyelim ki o dönem Abdullah Öcalan ile ilgili MİT’ten size böyle bir belge geldi, ne yapardınız?

    Eğer, Abdullah Öcalan ile ilgili o tür bir yazı elimizde olsaydı, biz Abdullah Öcalan hakkında yine başka bir şey yapmazdık. Şunun için yapmazdık. Suç onunla müşterek olarak işlenmiştir. Mahkeme onu cezalandırır, cezaevinde yatar çıkardı. Onun dışında değişik bir uygulama yapamazdınız. Ha, ne zamana kadar öyle bir şey yaparsınız? Onlar savcı karşısına gelmeden, öyle bir şey varsa onu soruşturma dışı tutmak ilgili makamın görevidir. Ama savcı olarak size geldikten sonra siz aynı işlemi onun hakkında da yaparsınız.

    Yani eğer Öcalan o tarihte MİT elemanı olsa idi sizin önünüze getirilmezdi?

    Getirilmezdi. Niye getirilsin? Milli İstihbarat Teşkilatı istifade ettiği insanları getirir de sizin karşınıza oturtur mu? Ben size çok enteresan bir olay anlatayım. 12 Mart 1971 öncesi, bir öğretim üyesi arkadaşımızla İstanbul’a gittik. Mahir Kaynak, Tunca Toskay, bir akşam oturduk. 12 Mart arefesi. Sohbet ettik, yemek yedik. Bunlar bizim eski dostlarımız. Döndük, Ankara’ya geldik. 12 Mart 1971 muhtırası verildi. 12 Mart’ı müteakiben ben Ankara Sıkıyönetim’e savcı olarak tayin edildim. Dosyalar önüme geldi. Madanoğlu cuntası dosyası dahil. Soruşturmaları yaptım. Mahir Kaynak’ın ismi de dosyada geçiyor. Ama bizim Mahir Kaynak olduğunu bilmiyordum. Başka bir Mahir Kaynak da olabilir. Sıkıyönetime yazı yazdım. Şahit olarak dinlemek istediğimi ifade ettim. Sıkıyönetim de İstanbul Üniversitesi’ne yazıyı yazdı. Bir hafta sonraydı. Sabahleyin odama gittim. Baktım sandalyede Mahir Kaynak oturuyor. Bu bizim Mahir Kaynak. Allah Allah, işte orada şaşkına döndüm. Madanoğlu dosyasının bantlarının kaydını yapan, o konudaki bilgileri, raporları Milli İstihbarat Teşkilatı’na veren, üniversitede doçent olan bizim Mahir Kaynak. Orada şaşkınlığa uğradım.Mahir Kaynak’ın Milli İstihbarat Taşkilatı adına çalıştığını o gün öğrendim.

    Kendisine nasıl muamele yaptınız?

    Diğerlerine ne muamele yaptıysam aynısı... Tanık olarak geldi, dinledim. Çayını kahvesini ikram ettik. Bu raporlar size mi ait, bantları siz mi düzenlediniz? Bana aittir, ben düzenledim dedi. Aldık bilgilerimizi, kendisini gönderdik?

    Diyorsunuz ki, ‘Bana o tarihte neden Öcalan’ı teşhis edemedin denilemez’. Tamam, o tarihte Öcalan 22 yaşında bir üniversite öğrencisi. Ama ön plana çıktığı da anlaşılıyor.

    Hayır, hayır. Kesin şekilde hayır. Boykotta elebaşı o kadar. Onun dışında geniş çaplı bir faaliyeti yok. Onu zaten tespit etseniz, daha başka şeylerle birleştirirdiniz. DEV—GENÇ’le, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu ile, TİKKO ile biraraya getirirdiniz. Maalesef olmadı.

    Davada görüş değiştirmem tamamen hukuki sebeplerden kaynaklandı diyorsunuz?

    O, savcının asli görevidir. Suç vasfında değişiklik denir bunun adına. Savcının görevlerinden birisi de esas hakkında mütalaa serdedeceği, talepte bulunacağı zaman, bir değerlendirme daha yapmaktır. Deliller bu olayı nereye getirmiştir? Oraya getirmişse, orada suç vasfında değişiklik yaparsınız. Ona göre talepte bulunursunuz. Savcının asli görevlerinden birisi de odur. Ben de onu yaptım.

    Mumcu, o tarihlerde Öcalan’ın korunup kollandığı görüşüne erişirken bazı başka donelerden de hareket ediyor. Mesela uzunca bir süre SBF’deki kaydının silinmemesi, sekiz sene boyunca askerliğini tecil ettirebilmesi, bursunun kesilmemesi... O dönemde, Öcalan’ın bir koruma çemberine girmiş olabileceğini düşünüyor. Acaba bu koruyucu, Öcalan’ın kayınpederi olabilir mi?

    Bilmediğim bir konuda bir şey söylersem yanlış olur. Ama, bu tür ihmaller sadece Öcalan’a has değil. Bu olaylara karışan binlerce insan için aynı ihmalkâr davranışlar gösterilmiş. Bursu kesilmemiş, askerlik konusu istenen ölçülerde takip edilmemiş. Sadece Abdullah Öcalan ile ilgili değil ki bu?

    Bunlar tamamen ihmal diyorsunuz

    Şu anda koruma çemberi olması için bir sebep yok.

    Şu anda değil, o tarihte...

    O tarihte koruma çemberi niye olsun? Sonra hangisini koruyacaklar? Türkiye’de öğrenci hareketleri büyümüş, bir iç savaşın şartlarını yaşıyorsunuz. Onların içerisinde hangisini koruma çemberi içine alacaksınız? Çok zor bir olay. O nedenle Abdullah Öcalan’ın o tarihte korunduğu kanaatini taşımıyorum. Ama ihmaller var. SBF’den kaydı silinmemiş, bursu kesilmemiş. Bu nedenlerle, Uğur Mumcu’nun öyle bir kanaati oldu.

    Size böyle söyledi. Ben bu sebeplerle Öcalan’ın o tarihte MİT’le ilişkisi olduğunu düşünüyorum dedi...

    Evet. Bana göre bu budur şeklinde bir düşüncesi söz konusu idi.

  • türkiye komünist partisi

    14.06.2004 - 14:28

    'Kürtçülük' yada 'Türkçülük' yapmayan ender sosyalist partilerden...belki de tek.

  • akp

    14.06.2004 - 12:46

    A.K.P. = Amerikanın Kuyruğu Partisi

  • deniz baykal

    14.06.2004 - 12:22

    Apo'nun arkadaşlarını makamında kabul eden parti başkanı.Sonu geldi.

  • dehap

    14.06.2004 - 10:42

    Apo'yu ve pkk yı kınamadığı sürece, Apoya 'Sayın' diye hitap ettiği sürece, mitinglerinde Türkiye Bayrağı yırtıldığı sürece, genel başkanları 'hükümete de, konra-gel'e de eşit mesfedeyiz' dediği sürece hiç bir zaman 'Türkiye'nin partisi' olamayacak, BÖLÜCÜ parti.

  • rus yazarlar

    14.06.2004 - 10:10

    Maxim Gorki,
    Anton Pavlovic Çehov,
    Soljenitsin...

  • şehir hatları vapurları

    14.06.2004 - 10:01

    İstanbul'dakiler:
    2 katlı vapurlar:
    Kalamış
    Kuzguncuk
    Beşiktaş 1
    Beşiktaş 2
    Şehit Metin Sülüs
    Şehit Caner Gönyeli
    Şehit Adem Yavuz
    Şehit Karaoğlanoğlu
    Kanlıca
    Moda
    Kızıltoprak
    Rumeli Hisarı
    Bostancı
    Büyükada
    Temel Şimsir
    Caddebostan
    Sarayburnu
    Maltepe
    Mustafa Aydoğdu
    Nurettin Alptoğan
    Rumelikavağı
    İ.hakkı durusu
    Ş. sami akbulut
    3 katlı vapurlar:
    Turan Emeksiz
    Teğmen Ali İhsan Kalmaz
    Barış Manco
    Fahri S. Korutürk
    Fenerbahce
    Paşabahçe
    İnkılap
    Suadiye
    Bahçekapı
    Prof. Dr. Aykut Barka

  • sosyalizm

    11.06.2004 - 18:05

    Lenin'in başında olduğu SSCB 1917 ekim devriminden Leninin öldüğü 1924'e kadar sosyalizme çok yakın bir şekilde yönetilmiştir.(1922'de felç geçirmiştir ama ülkenin başındadır.)

  • ali fuat cebesoy

    11.06.2004 - 17:40

    mustafa kemal'in harp akademisinden sınıf ve yakın arkadaşı. 1924'te çok partili döneme atılan ilk başarısız adımda kurulan terakkiperver cumhuriyet fırkasında kurucu görev edinmiş, 1926'daki izmir suikasti girişiminden sonra tutuklanıp daha sonra serbest bırakılmıştır.
    atatürk'ün ölümünden önce kendisiyle yeniden yakınlaşarakyeniden meclise girmiş hatta 1947-50 arasında tbmm başkanlığı yapmıştır

  • ali fuat cebesoy

    11.06.2004 - 17:39

    moskova büyükelciligine atanmadan önce, büyük millet meclisi'nin bati cephesindeki ordusunun basindaydi. 'ordu komutani degil cete lideri gibi davraniyor olmasi' iddialariyla bu görevine son verildi ve bati ordusunun komutanligina ismet inönü getirildi.

  • mustafa kemal atatürk

    11.06.2004 - 17:33

    İstiklal savaşı sırasında ve cumhuriyetin ilanından sonra Refet Bele, Rauf Orbay, Kazım Karabekir'le derin görüş ayrılıkları olmuştur.

  • mustafa kemal atatürk

    11.06.2004 - 17:23

    Mustafa Kemal, Anadolu'ya geçtikten sonra Amasya'dan Kâzım (Karabekir) Paşa'ya çektiği telgrafta şöyle diyordu:
    'Ben Kürtleri ve hatta bir özkardeş olarak tekmil milleti bir nokta etrafında birleştirmek ve bunu cihana göstermek karar ve azmindeyim.'
    Bu kararla, Amasya protokolünde 'Türklerin ve Kürtlerin oturdukları yerler' diye adlandırılan ülke için milli mücadele başladı ve BMM kuruldu.
    Meclis'teki ilk tartışmalardan biri Kastamonu Mebusu Yusuf Kemal Bey'in, 'Türklerin sağlığı korunmalıdır' demesiyle patlamış, Sivas Mebusu Emir Paşa, bu vatanda sadece Türklerin yaşamadığını hatırlatmıştı. O aşamada, Mustafa Kemal Paşa devreye girmiş ve 'Meclis'in sadece Türklerden değil, Çerkezlerden, Kürtlerden, Lazlardan oluştuğunu ve bunların çıkarlarının ortak olduğunu' vurgulamıştı.
    Kurtuluş Savaşı başlarken Kemal Paşa, Kürtlere özerklik verilmesinden bile söz etmişti.
    (Can Dündar - 7 kasım 2003)

  • mustafa kemal atatürk

    11.06.2004 - 17:05

    '...ve bu gelenegin, Turkiye'nin hayatina ve varligina araliksiz uygulanmasi sonucunda, nihayet turkiye'yi islah etmek, uygarlastirmak gibi birtakim bahanelerle, Turkiye'nin ic hayatina, ic yonetimine islemis ve sizmislardir. boyle elverisli bir zemin hazirlamak guc ve kudretini elde etmislerdir.'

    '...oysa bu guc ve kuvvet, Turkiye'de ve Turkiye halkinda olan gelisme cevherine, zehirli ve yakici bir sivi katmistir. bunun etkisi altinda kalarak, milletin, en cok da yoneticilerin zihinleri tamamen bozulmustur. artık durumu duzeltmek, hayat bulmak, insan olmak icin, mutlaka avrupa'dan nasihat almak, butun isleri Avrupa'nin emellerine uygun yurutmek, butun dersleri avrupa'dan almak gibi birtakim zihniyetler ortaya cikti...'

    '...bu dusus, bu alcalis, yalniz maddi seylerle olsaydi, hicbir onemi yoktu. ne yazik ki Turkiye ve Turk halki, ahlak(!) bakimindan da dusuyor. durum incelenirse gorulur ki, Turkiye, dogu 'maneviyatiyla' sona eren bir yol uzerinde bulunuyordu. dogu'yla batı'nin birlestigi yerde bulundugumuz, batı'ya yaklastigimizi zannettigimiz takdirde, asil(!) mayamiz olan dogu 'maneviyatindan' tamamiyle soyutlaniyoruz. hic suphesizdir ki, bu buyuk memleketi, bu milleti, cokuntu ve yok olma çikmazina itmekten baska, bir sonuç beklenemez (bundan) .'

    Mustafa Kemal Paşa
    6 mart 1922

  • mustafa kemal atatürk

    11.06.2004 - 17:00

    En büyük 'savaş karşıtları'ndan...

    Atatürk'ün 1934 yılındaki Anzak kutlamaları için gönderdiği vurucu mesajın içindeki mesaj şu şekildedir:

    'bu memleketin topraklarında kanlarını döken ingiliz, fransız, avustralyalı,yeni zelandalı, hintli kahramanlar! burada, dost bir vatanın toprağındasınız. huzur ve sükun içinde uyuyunuz. sizler, mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız.

    uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! gözyaşlarınızı dindiriniz. evlatlarınız bizim bağrımızdadır. huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim de evlatlarımız olmuşlardır.”

  • osmanlı imparatorluğu

    11.06.2004 - 16:24

    Resat Ekrem Koçu'nun “tarihimizde garip vakalar” kitabinda belirttigine gore; Padişahları bütün müslümanlar'ın halifesi oldukları halde, hacca gitmemiştir.

    Bunun yerine, Yavuz Sultan Selim'den sonra, Osmanli Padisahlarinin saç ve sakal tirasi olduktan sonra kesilen kıllari itina ile toplanir, bir altın legen icinde gülsuyu ile yıkanır ve özel bir çekmecede biriktirilirmiş. Hac zamani geldiginde, istanbul'dan yola cikan Hac kafilesine teslim edilerek Hz. peygamber'in kabri civarinda bir yere defnedilirmiş.

  • osmanlı imparatorluğu

    11.06.2004 - 16:20

    Padişahları:
    1. i. osman (osman bey) (1299-1324/26)
    2. orhan (orhan bey) (1324/26-1360)
    3. i. murad (murat hudavendigar) (1360-1389)
    4. i. bayezid (yildirim beyazit) (1389-1402)
    5. i. mehmed (celebi mehmet) (1413-1421)
    6. ii. murad (sultan murad ii) (1421-1444 / 1446-1451)
    7. ii. mehmed (fatih sultan mehmet) (1444-1446 / 1452-1481)
    8. ii. bayezid (beyazit ii) (1481-1512)
    9. i. selim (yavuz sultan selim) (1512-1520)
    10. i. süleyman (kanuni sultan suleyman) (1520-1566)
    11. ii. selim (sarı) (1566-1574)
    12. iii. murad (1574-1595)
    13. iii. mehmed (1595-1603)
    14. i. ahmed (1603-1617)
    15. i mustafa (1617-1618)
    16. ii. osman (genç) (1618-1622)
    17. i. mustfa (yeniden) (1622-1623)
    18. iv. murad (1623-1640)
    19. ibrahim (1640-1648)
    20. iv. mehmed (avcı) (1648-1687)
    21. ii. süleyman (1687-1691)
    22. ii. ahmed (1691-1695)
    23. ii. mustafa (1695-1703)
    24. iii. ahmed (1703-1730)
    25. i. mahmud (1730-1754)
    26. iii.osman (1754-1757)
    27. iii. mustafa (1757-1774)
    28. i. abdülhamid (1774-1789)
    29. iii. selim (1789-1807)
    30. iv. mustafa (1807-1808)
    31. ii. mahmud (1808-1839)
    32. abdülmecid (1839-1861)
    33. abdülaziz (1861-1876)
    34. v. murad (1876 mayıs - 1876 ağustos)
    35. ii. abdülhamit (ikinci abdulhamit) (1876 - 1909)
    36. v. mehmed (1909-1918)
    37. vi. mehmed (1918-1922)

  • osmanlı imparatorluğu

    11.06.2004 - 16:10

    Osmanlı İmparatorluğu yayılmacı/emperyalist bir imparatorluktur.Lakin ele geçirdiği yerlere Anadolu'dan getirdiği müslüman Türk'leri yerleştirmiş ama ele geçirdiği yerlerdeki halkı asimile etmekte başarılı olamamıştır.

  • sivas katliamı

    11.06.2004 - 15:24

    Katledilenler:

    Muhibe Akarsu - 35 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi
    Muhlis Akarsu - 45 yaşında, sanatçı
    Gülender Aka - 25 yaşında
    Metin Altıok - 52 yaşında, şair, yazar
    Ahmet Alan - 22 yaşında
    Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci
    Sehergül Ateş - 30 yaşında
    Behçet Aysan - 44 yaşında, şair
    Erdal Ayrancı - 35 yaşında
    Asım Bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar
    Belkıs Çakır- 18 yaşında
    Serpil Canik - 19 yaşında
    Muammer Çiçek - 26 yaşında, aktör
    Nesimi Çimen - 62 yaşında, şair, sanatçı
    Carina Cuanna - 23 yaşında, Hollandalı gazeteci
    Serkan Doğan - 19 yaşında
    Hasret Gültekin - 26 yaşında şair, sanatçı
    Murat Güneş Murat Gündüz - 22 yaşında
    Gülsüm Karababa - yaşında
    Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair
    Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist
    Koray Kaya - 12 yaşında
    Menekşe Kaya - 17 yaşında
    Handan Metin - 20 yaşında
    Sait Metin - 23 yaşında
    Huriye Özkan - 22 yaşında
    Yeşim Özkan - 20 yaşında
    Ahmet Öztürk - 21 yaşında
    Ahmet Özyurt - 21 yaşında
    Nurcan Şahin - 18 yaşında
    Özlem Şahin - 17 yaşında
    Asuman Sivri - 16 yaşında
    Yasemin Sivri - 19 yaşında
    Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı
    İnci Türk - 22 yaşında
    Kenan Yılmaz - 21 yaşında

  • sosyalizm

    11.06.2004 - 15:09

    Dünyada sosyalizmi uygulamay çalışan tek ülke SSCB değildir.Çin, Kore, Vietnam ve Küba'da da denenmiştir.Bugün sadece KÜBA, sosyalizme en yakın şekliyle yönetilmektedir.Bakınız:Küba, Fidel Castro

Toplam 1733 mesaj bulundu