F Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antoloji.com

  • sosyal demokrasi

    16.06.2004 - 12:43

    Günümüzdeki hali 'sol' bir görüş olarak düşünülmemelidir, lakin sol ile tek bağlantısı marksist söylemden yola çıkılarak oluşturulmuş bir ideoloji olmasıdır.

    Sol görüş olmamasının ise birçok sebebi vardır. işçi-işveren arasındaki sermayeye dayalı ilişki başta olmak üzere Kapitalizmin bütün dinamiklerini içinde barındırması bu sebeplerin en önemlilerindendir.

    Bunun dışında, toplumsal değişmenin devrim olmadan da gerçekleşebileceğine inanması sebebiyle devrimci-sosyalist söylemden de ayrılır. Zaten sosyal demokratlarda sosyalizme geçiş diye bir düşüncenin varlığı sözkonusu değildir.

    Sosyalizmden bir diğer farkı ise mülklerin toptan kamulaştırılması yerine denetim altında tutulmasını yeterli görmesidir.

    Klasik liberal demokrat anlayışla arasındaki en önemli fark ise sosyal demokrasi içinde yer alan sermayeye dayalı işçi-işveren ilişkisinin iki taraf arasında karşılıklı tavizlere dayanmasıdır. Bu suretle sosyal demokraside işçi sınıfına eğitim, sağlık gibi sosyal hakların tanınması ve bu sayede toplumsal refahın yükselmesi öngörülmüştür.

  • toryum

    16.06.2004 - 11:13

    Türkiye'de en az 800.000 ton toryum elementi olduğu tahmin edilmektedir. bu dünyadaki toplam toryum rezervinin %70ini oluşturmakla beraber, Türkiye'de toryumu elektrik üretimi amaçla kullanma fikri bir türlü uygulamaya geçememektedir.
    boğaziçi üniversitesi öğretim görevlilerinden prof. dr. engin arık'ın araştırmasına göre Türkiye'de toryum projesinin uygulanması durumunda 100.000 kişiye iş imkanı açılacağı, ayrıca türkiye enerji probleminden kurtulmasının yanında yurtdışına da enerji ihraç edebileceği tespit edilmiştir.

    Bir vatansever medya muhabiri de bir gün hükümete bor ve toryum rezervlerini sorsa...

  • türkiye

    16.06.2004 - 11:10

    Dış borç faizini İMF kredisiyle ödeyen ülke.(Kredi kartı borcunu kredi kartıyla ödemek gibi birşey...)

    Bor, Toryum gibi özkaynaklarını kullanamaz, kullandırtmazlar.

  • petrol

    16.06.2004 - 11:00

    Bazı kaynaklara göre yaklaşık 100 yıl sonra dünyadaki petrol rezervleri tükenecektir.

  • mehmet ali talat

    16.06.2004 - 10:35

    KKTC Başbakanı.

  • kabala

    16.06.2004 - 10:31

    Eski Mısırın Pagan Mistizminin Yahudiliğe etkisi sonucu ortaya çıktığı iddia edilir.

  • tapınak şövalyeleri

    16.06.2004 - 10:23

    Dost yayınevi tarafından basılan kitap. Yazarı Piers Paul Read.

  • tapınak şövalyeleri

    16.06.2004 - 10:22

    birinci haçlı seferi, 1099 yılında kudüs'ün düşmesi ve yaklaşık 460 yıldır müslümanların egemenliği altında bulunan toprakların hıristiyanların eline geçmesiyle sonuçlandı. haçlılar, kudüs'ü kendilerine başkent yaptılar ve sınırları filistin'den antakya'ya kadar uzanan bir latin krallığı kurdular.

    bu tarihten sonra haçlıların ortadoğu'da tutunabilme mücadelesi başladı. kurdukları devleti ayakta tutabilmek için örgütlenmeleri gerekiyordu. bu nedenle daha önce benzeri bulunmayan 'askeri tarikatlar' kuruldu. bu tarikatların üyeleri, avrupa'dan filistin'e göç edip, burada bir tür manastır hayatı yaşıyor, bir yandan da müslümanlara karşı savaşmak üzere askeri eğitim görüyorlardı. (bkz: hospitalier)
    bu tarikatlardan tapınakçılar, haçlıların kudüs'ü ele geçirmelerinden ve bir latin krallığı kurmalarından yaklaşık 20 yıl sonra tarih sahnesine çıktılar. 1118 yılında kurulan ve herkesçe tanınan adı 'tapınakçılar' veya 'tapınak şövalyeleri' (ingilizce'de templarsya da knights templar) olan bu tarikatın tam ismi 'isa'nın ve süleyman tapınağı'nın yoksul şövalyeleri' idi. ('pauperes commilitones christi templique salomonis') kurucuları ise toplam 9 şövalyeden oluşuyordu:
    hugues de payens,
    godfrey de st. omar,
    godfrey rossal,
    gundemar,
    godfrey bisol,
    payen de montdidier,
    archibald des st. aman,
    andrew de montbard ve
    provins kontu. ortaçağ avrupasının en güçlü, en etkili ve hakkında en çok konuşulan örgütlerinden biri olacak bu tarikatın kuruluşu kudüs'te sessiz sedasız gerçekleşti.yukarıda adı geçen kurucular dönemin kudüs kralı ii. baldwin'in huzuruna çıktılar ve birinci haçlı seferi'nin ardından kudüs'e akın eden hıristiyan hacıların mallarını ve canlarını koruma işine talip olduklarını belirttiler. kral hugues de payens'i yakından tanıyordu. kendilerine büyük destek verdi; aynı zamanda onlara bir zamanlar süleyman tapınağı'nın yer aldığı (mescidi aksa'yıda kapsayan) bölgeyi tahsis etti. selahaddin eyyubi 'nin hıttin savaşı'nın ardından kudüs'ü geri almasına kadar geçen 70 yıl süresince 'tapınak tepesi', tapınakçılar'ın merkezi oldu. kendilerine 'süleyman tapınağı' ile bağlantılı bir isim verilmesinin nedeni de işte budur.
    kurucu şövalyelere göre, bir araya gelmelerinin, diğer bir deyişle bu tarikatı kurmalarının amacı, kutsal toprakların ve hıristiyan hacıların güvenliğini sağlamaktı. ancak tapınakçılar gerçekte yardımseverlik değil, aksine ekonomik ve siyasi çıkarlar peşindeydiler.1118'de, aralarında geoffroi de saint-omar ve hugues de payens'in bulunduğu, doğu'daki dokuz haçlı şövalyesi kendilerini dine adadılar.
    tapınakçılar örgütü kısa bir süre sonra yeni katılımlarla hızla büyümeye başladı. 1120'de foulgues d'angers, 1125 yılında champagne kontu hugo tarikat şövalyesi oldular. tarikatın gizemli havası ve mistik öğretisi pek çok avrupalı 'asil'in ilgisini çekmişti. bu gelişim, tarikatın 1128 yılındaki troyes konseyi'nde papalık tarafından resmen tanınmasıyla daha da hız kazandı.

    bu onayı gerçekleştirmek üzere, tarikatın önderi hugues de payens beş şövalyeyle birlikte papa ii. honorius'u ziyaret eder. kudüs patriğinin ve kral ii. baudoin'in mektuplarını sunar; tampliyeler'in görevlerini, hizmetlerini ve yararlarını anlatır. 13 ocak 1128'de troyes'da konunun müzakeresi için konsil toplanır. konsile çok sayıda yüksek din görevlisinin yanında özellikle citeaux başrahibi etienne harding ve clairvaux başrahibi saint bernard da katılır. büyük üstad, konsillere tampliye örgütünü yeniden takdim eder. tatmin olan troyes konsili, isa'nın fakir şövalyeleri adıyla dinsel şövalyelik tarikatının kurulmasına ve tüzüğünün saint bernard tarafından hazırlanmasına karar verir. böylece tampliye tarikatı resmen kurulmuş olur.
    tapınakçılar'ın gerek örgütlenmesinde gerekse ilerlemesinde en çok katkısı olan kişi saint bernard'dı. saint bernard, tarikatın kurucularından andrew de montbard'ın kuzeniydi. tapınak şövalyeleri'nin nizamnamesini, kendi mensubu olduğu cistercian mezhebinin ilke ve kuralları doğrultusunda kaleme aldı.
    'bernard'ın belgesi, de laude novae militae (yeni şövalyeliğe şükran) , christendom'u bir ucundan diğer ucuna geçti, hemen ardından tapınakçı askerlerin sayısı arttı. aynı zamanda avrupa'nın kralları ve baronlarından bağışlar, hediyeler tapınakçılar'ın kapısına düzenli olarak ulaşıyordu. şaşırtıcı bir süratle, dokuz şövalyeden oluşan küçük grup, tapınakçılar şirketi'ne dönüştü.'
    kısacası onun sayesinde tapınakçılar benzeri görülmemiş ayrıcalıklara sahip oldular; diğer dini tarikatlara tanınmayan imtiyazlar elde ettiler. 'ortaçağ'ın en başarılı askeri, ticari ve mali organizasyonlarından biri' oldular. kutsal topraklardan avrupa'ya kadar her yerde bir 'efsane' olarak dilden dile dolaşmaya başladılar. örgüt kısa bir zaman diliminde, dokuz şövalyeden iyi eğitimli on binlerce çalışana ve muazzam bir sermayeye sahip dev bir şirkete dönüştü: 'yeni üyeler, para ve arazi teklifleri her yerden akmaya başladı. kısa zamanda inşa edilen pek çok kale, çiftlik ve kilise, tapınak şövalyeleri ve hizmetçileri tarafından kullanıldı. tapınakçılar gemileri teçhiz ettiler, hem ticaret hem de savaş gemileri filosu oluşturdular. zamanla dönemlerinin en tanınmış savaşçıları, seyyahları, bankerleri ve finansörleri oldular. % 60'a varan faiz oranlarıyla borç veren örgüt 'avrupa'daki servetin büyük bir bölümünü elinde bulundurur duruma geldi. o derece zenginleştiler ki avrupa'nın kralları borç para bulmak umuduyla kapılarını çalıyordu. bunun neticesinde de krallıklar büyük oranlarda borçlu duruma düştüler. diğer bir ifadeyle avrupa ekonomisi bu örgüte bağımlı hale gelmişti. bir dönem, ingiliz krallığının mali işleri tapınakçılar'ın londra'daki merkezinden, fransız krallığı'nın mali işleri ise yine bu örgütün paris'teki merkezinden yönetiliyordu. söz konusu durum, onlara krallar ve alınan kararlar üzerinde söz sahibi olma, hatta istedikleri gibi kralları yönlendirme imkanı verdi.
    bu durum kutsal topraklarda menfaat arayan ve fransayı muhtemel bir haçlı seferi için lider konumda gören fransa kralı güzel philip'i kızdırmakta gecikmedi. papalığı da kuklası haline getiren philip tasfiyeye girişti ve bunun için yüzyıllar sürecek söylencelere yol açacak bir söylentiye başvuruldu. buna göre tapınakçılar kudüs'te bulundukları dönemde bir değişim yaşamışlardı.
    photius zamanından beri roma'nın dinsel otoritesine gizli ya da açık daima düşmanlık gösteren bir piskoposluk olan constantinople patriğinin 'nin önünde ant içen tampliyelerin ilan edilen görevi, kutsal yerleri ziyarete gelen hıristiyanları korumaktı.

    ancak bunun ardında gizli amaçlar edindiklerine ilişkin söylentiler hristiyan dünyasına yayılır oldu. söylentilere göre tapınakçılar hıristiyanlık inancı yerine başka öğretiler kabul etmişlerdi.
    bunun temelinde ise, kudüs'teki süleyman tapınağı'nda 'keşfettikleri bir giz' yatıyordu. zaten tapınakçılar'ın kudüs'teki asıl hedefleri, süleyman tapınağı'nın harabelerini araştırmaktı.
    tapınakçılar'ın 'filistin'e giden hıristiyan hacıları korumak' şeklindeki görüntüyü sadece bir kılıf olarak kullanmaktaydılar. gizli amaçları ezekiel'in haber verdiği modele uygun olarak süleyman mabedi'ni yeniden inşa etmekti. en baştan beri roma'nın (papalık) ve onun krallarının egemenliğine karşıydılar ve amaçları, zenginlik ve güç elde etmek ve gerekirse savaşarak kabalistik dogmayı yerleştirmekti. (bkz: ezekiel/9)
    dolayısı ile tarikatı kuran dokuz şövalyenin gerçek amacı, yahudiliğin ve eski mısır'ın gizli geleneklerinin özünü içeren kalıntılar ve yazıları bulabilmek için bölgede araştırma yapmaktı ve amaca ulaşmışlar ve hıristiyan bir dünyada doğmalarına, hıristiyan kökenden gelmelerine rağmen, hıristiyanlıktan tamamen farklı bir inanca ve felsefeye bağlanmalarına neden olan, onları sapkın ayinlere, kara büyü ritüellerine yönelten bir 'kaynağa ulaşmışlardı: kabala!

    kabala, kelime anlamıyla 'sözlü gelenek' demektir. ve sözlüklerde, yahudi dininin mistik, ezoterik (batıni) bir kolu olarak tarif edilir. bu tanıma göre, kabala, tevrat'ın ve diğer yahudi dini kaynaklarının gizli manalarını araştıran bir öğretidir.
    ancak birçok hristiyan ve müslümanın günümüzde de sürdürmekte oldukları ve o dönem hristiyan aleminde kök salmış bir düşünüşe göre kabalanın gizeminin ardında daha farklı gerçekler vardır. bu görüştekilerin vardıkları sonuç ise, kabala'nın, yahudiliğin temeli olan tevrat'tan da önce var olan, tevrat'ın vahyedilmesinden sonra yahudiliğin içinde yayılan, 'pagan' yani putperest kökenli bir öğreti olduğudur.
    kaynakça:
    http://www.harunyahya.org/kitap/tapinak_sovalyeleri/tapinak02.html
    http://www.filozof.tripod.com/masonik.html
    http://muratag.tripod.com/templiye.htm
    tapınak sovalyeleri (dost yayınevi / yazarı piers paul read)
    http://www.sonsuzlukotesi.com/html/modules.php? name=news&file=article&sid=187

  • tapınak şövalyeleri

    16.06.2004 - 10:19

    Umberto Eco'nun 'Foucault Sarkacı' kitabında detaylı bir şekilde anlatılan ve günümüz batılı Mason örgütlerinin temellerini atan oluşum.Ayrıca bakınız: İlluminati

  • tapınak şövalyeleri

    16.06.2004 - 10:18

    Tapınak Şövalyelerinin hakkında bu kadar çok rivayet doğmuş olmasının sebebi, örgütün Kudüsü korumak dışında bazı 'gizli' misyonlar taşımasıdır. bir söylentiye göre musanın kayıp sandığının bir diğer söylentiye göre ise 'gerçek' Süleyman tapınağının izlerinin aranması gibi erekler onların varlığını yoğun ve mistik bir sis perdesinin arkasında gizlemiştir. ortaçağ'ın incil dışındaki yazılı eserlerin sahip olduğu bilgiyi dışlayan kültürü içinde, kilisenin tepkisini çekmemek için gizlice yeraltında oluşturdukları, binlerce el yazmasıyla dolu olan kütüphaneler ve çeşitli öğretilerin paylaşıldığı tapınak eğitimleri, tapınak şövalyelerini özel yapan etkenlerdir. ikiyüz yıl boyunca çeşitli suikastlar, komplolar, yayılmacı politikalar ve siyasi kumpaslarla avrupanın tarihinde ciddi izler bırakan tapınak şövalyelerinin kaybolduğu rivayeti doğru olmayıp, daha etkin olabilecekleri şekilde yeniden örgütlendiği söylenmektedir.(bakınız:Masonluk, siyonizm, yeni dünya düzeni, kabala...)

  • milliyetçilik

    15.06.2004 - 17:53

    'vatansever' kelimesinden daha farklı anlamlar içerir.Eş anlamlı değildir.Tabi kişiye göre değişebilir.

  • dehap

    15.06.2004 - 17:21

    'hükümete de terör örgütüne de eşit mesafede durduklarını' ifade eden bir parti, öncelikle bu ülkenin herhangi bir parçasını ayırmak(federasyon yada devlet) isteyip istemediğini açıklamalıdır.Eğer TC devleti sınırlarını değiştirmeden, bu sınırlar içerisinde yaşamayı kabul ediyorsa bu parti, o zaman Türkiye Bayrağına saygılı olmalıdır.TC tarafından terör örgütü kabul edilen örgütleri ve teröristleri(apo vs...) kınamalıdır.

  • fethullah gülen

    15.06.2004 - 17:11

    Eskinin 'Komünizmle Mücadele Derneği' baskani; ABD'ndeki popülaritesi buradan gelir. Şimdi Pensilvanya'da ikamet ediyor.

  • www

    15.06.2004 - 17:07

    ibranice de 666

  • akp

    15.06.2004 - 16:28

    Cargill Hukuksuzluğu:
    Ziraat Mühendisleri Odası Y.K. Başkanı Gökhan Günaydın, Bursa Ziraat Odası'ndaki bir toplantıda, Amerikan tatlandırıcı tekeli Cargill'in isteklerinin yerine getirilmesi durumunda, pancar üreticisinin yokolacağını belirtti.
    Cargill'in ve Bush'un isteğinin, nişasta bazlı şeker kotasının 100 bin artırılması ve Bursa'da üzerinde kurulu bulunduğu tarım arazisinin sanayi bölgesi ilan edilmesi olduğunu belirten Günaydın, kotanın her yıl artırılmasının karşılığının pancar üretiminin de buna koşut olarak bir milyon ton azalması anlamına geldiğini söyledi.
    Cargill, emperyalist tekellerin bir ülkenin yasalarını dahi uygulanamaz hale getirilmesinin açık bir örneğidir. Aleni şekilde Bursa'da hukuksuz bir zeminde çalışmaya devam ediyor. Çünkü AKP iktidarının korumasında, Ülker'in ortağı.
    (http://www.ekmekveadalet.net/modules.php? name=News&file=print&sid=3675)

  • Recep Tayyip Erdoğan

    15.06.2004 - 16:24

    Trenlerde bedava Ülker

    19 Mart tarihli Milliyet Gazetesi’nde ilginç bir haber vardı. Başbakan, ‘ortak olduğu’ şirketler ve ‘yetmeyen maaşı’ konusunda ‘etik olarak yanlış’ eleştirilerine katılmadığını vurgulamıştı!

    Etik sözcüğü biliyorsunuz, ahlak, ahlakla ilgili anlamına geliyor. Başbakan şöyle diyordu:

    ‘Ne etiği kardeşim, benim devletle bir işim mi var ki, burada etik aranacak. Ortaklarım sağolsun, işi götürüyorlar. BİZİM DEVLETLE İŞİMİZ YOK.’

    Başbakan bunları herhalde Ülker firmasıyla bağlantıları konusunda söylüyordu. Kendisinin ortak olduğu şirketler Ülker’in başbayii, yani dağıtıcısı olarak görev yapıyor.

    Böylece Başbakan’ın ‘yetmeyen maaşına’ az da olsa katkıları oluyor.

    Ne kadar satarlarsa, hep birlikte o kadar çok kazanıyorlar. Kendi iktidarları tarafından çıkarılan vergi affından da yararlanıp ek vergi ödüyorlar.

    Allah kazançlarını artırsın, daha nice helal kazançlar versin. Amin!

    Ancaaaak, ‘bizim devletle işimiz yok’ diyen Başbakan, bu konuda bazılarının işgüzarlığına kurban gidebilir!

    Aman haaa, dikkat etsin!

    * * *

    Türkiye’de en büyük zararda olan kamu kuruluşu Devlet Demiryolları İdaresi, (TCDD) Tayyip Bey’in bayiliğini yaptığı Ülker ürünlerini şimdi trenlerinde yolculara bedava dağıtıyor.

    Masamda plastik bir paket. İçinde iki paket Ülker ürünü var. Biri susamlı bisküvi, öteki üzümlü kek.

    Bir kutu da Konya’da üretilen meyve suyu. Paketin üzerinde bir etiket:

    ‘TCDD. Afiyet Olsun.’

    * * *

    TCDD’nin hangi AKP mensubu hanıma ne gibi işleri ihalesiz verip büyük paralar kazandırdığını medyadan öğrendik. Bu zengin hanım ayrıca yeşil kart sahibi olmayı becermişti. Bütün sağlık harcamalarını devlet karşılıyordu!

    TCDD yönetimi, tren yolcularına ücretsiz kumanya paketi dağıtabilir. Bu marka Ülker de olabilir.

    Ancak aşağıdaki sorulara net yanıt verilmesi koşuluyla:

    1- Bu paketleri Ülker firması TCDD’ye ücretsiz mi vermektedir?

    2- Yoksa satmakta mıdır?

    3- Bu paketler TCDD’ye doğrudan Ülker tarafından mı, yoksa bazı aracı firmalar tarafından mı verilmektedir? Aracılar varsa kimdir, mekanizma nasıl çalışmaktadır? Aracı firma para almakta mıdır?

    4- TCDD eğer satın alıyorsa, bütün bu aşamalarda ihale yapılmış mıdır? Nasıl yapılmıştır, kimler katılmış, hangi teklifleri vermiştir? Bu ücretsiz dağıtım için TCDD kaç para ödemiştir, ödeyecektir? Yazılı anlaşma ne zamana kadar geçerlidir?

    5- Paketler TCDD’ye ücretsiz veriliyor ve dağıtılıyorsa, aynı reklam yolu öteki firmalara da açık mıdır? Onlardan da ücretsiz promosyon ürünü istenmiş midir?

    6- İhale yoluyla alınıyorsa, kazanan Ülker dağıtıcısı şirketin adı nedir? Başbakan o şirkete ortak mıdır?

    Bu sorulara yanıt verileceğini umuyorum.

    * * *

    Türkiye’de Başbakan’ın ortak olduğu şirketler, Ülker firmasının bayiliğini yapıyor. Bu durum Ülker firmasına ister istemez haksız rekabet yolunu açıyor.

    O kadar ki, Başbakan bazen makam aracının bagajına doldurduğu Ülker ürünlerini dağıtıyor. ‘Bilerek’ veya ‘bilmeyerek’ bu firmanın reklamını yapmış oluyor.

    Böyle bir ortamda, örneğin TCDD gibi ‘duyarlı’ ve ‘işgüzar’ kamu kuruluşları hemen atağa geçip işlerini AKP mensubu bayanlara yaptırmaya, tren seferlerinde Ülker ürünlerinden oluşan kumanya paketlerini yolculara ücretsiz vermeye başlıyor.

    Yolcular açısından iyi ama aynanın öbür tarafından bakınca manzara biraz bulanık görünüyor.

    Başbakan, ‘Bizim devletle işimiz yok’ diyor.

    Demesine diyor da, akla yine sorular geliyor, ciddi kuşkular uyanıyor.

    11 nisan 2004 - Emin Çölaşan

  • akp

    15.06.2004 - 16:17

    Bundan üç-beş yıl önce Bursa Orhangazi’de, İznik Gölü’nün dibinde bir işletme kurulmaya başlanır. Mısır şurubundan glikoz üretecek bu fabrika, ABD’nin tarım tekeli Cargill’e aittir. Ancak, kurulduğu arazinin birinci derecede tarım arazisi olması ve İznik Gölü’nün hemen dibine kurulması yasalara aykırıdır. Memlekette bu kadar yer varken İznik Gölü’nün dibinin seçilmesi elbette Cargill yöneticilerinin göl manzaralı fabrikalarda çalışmaktan özel bir keyif almasından değildir. Bu işletmenin günlük binlerce tonluk suya ihtiyaç duymasındandır.

    Göl kirlenecekmiş, bir süre sonra kimyasal bataklığa dönecekmiş, dünyanın sayılı güzel ve kaliteli zeytinlerini üreten Gemlik, Orhangazi, İznik’in bereketli toprakları zarar görecekmiş; bunların hiçbir önemi yoktur. Bursa Mühendis Odaları, karşı dava açar. Mahkeme, inşaatın durdurulmasına karar verir. Ancak inşaat sürer. Özal ve Mesut Yılmaz, Cargill’in militanı gibi göğüslerini mahkeme kararlarına siper etmişlerdi!

    İşte İznik Gölü’nün kıyısındaki o fabrika, kaçak bir fabrikadır!
    Tayyip Bey, önümüzdeki günlerde ABD’ye gidecek.
    Emirler yağmaya başladı bile.
    Emirlerden birisi de Cargill’e ilgili.
    Hükümet zaten glikozda kotayı yüzde 50 artırmıştı.
    Oysa bu hükümet kendi vatandaşının şekerpancarını stok var diye almıyordu!
    Cargill’e özel yasayla, güzelim ve verimli araziyi sanayi alanı yapmaya kalkışıyordu!

    ***
    Amerikan yönetimlerinin Cargill’le ilgili Türkiye’ye baskı yapması yeni değil. 19 Ocak 2001 tarihinde Bülent Ecevit, ABD Başkanı George Bush ile görüşmesinde, görüşmede bulunan ABD Ticaret Bakanı Donald Evans şunları söylüyor: “Şeker kKanunu (4-Nisan-2001’de çıkartılan) glikoz üretiminin önüne engel koyuyor. Cargill, glikozda Türkiye pazarında önemli bir pay alıyor. Yeni kanun Cargill’i sıkıntıya sokuyor.”

    Ve sorun hallediliveriyor.

    Cargill, Tayyip Bey’in dağıtıcısı olduğu Ülker’e glikoz veriyor!
    Yani dolaylı da olsa bir nevi iş ortağı sayılıyorlar. Aynı kaptan ekmek yiyiyorlar!
    Cargill’in mısır şurubundan glikoz şekeri üretmesinin zararı yalnız şekerpancarı üreticisiyle sınırlı değil.

    Türkiye ne kadar çok mısır kullanırsa o kadar iyiydi; çünkü dünyanın en büyük mısır üreticisi Amerika’ydı!

    Amerika, Dünya Bankası aracılığıyla Türkiye’ye tavuk üretimi teşvik etmek amacıyla krediler tahsis ettirmişti.

    Çünkü tavuk üretimi artınca Türkiye mısır ithal edecekti!

    Peki, mısır ithalatçılarından biri kimdi? Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan!
    Manzaraya bakın: Cargill, Ülker, Tayyip Bey, Kemal Abi ve Amerika!

    Ülkemizde yılda ortalama 4 milyon ton civarında mısır tüketilirken, üretim 2 milyon ton civarında.
    Yani dışarıdan her yıl 2 milyon ton mısır alınıyor. Bunun büyük bölümü de ABD’den ithal ediliyor!
    Çünkü daha 1956 yılında ABD ile Türkiye arasında imzalanan anlaşmanın 3. maddesi aynen şöyledir: “Türk ve Amerikan hükümetleri, Türkiye’de Amerikan mallarına talebi artırmak için birlikte hareket edeceklerdir.”
    Vay benim bağımsız ülkem!
    (http://www.ekolojikpolitika.org/modules.php? name=News&file=article&sid=668)

  • ülker

    15.06.2004 - 15:57

    1944 yılında; Ülker, İstanbul Eminönü'nde bir ara sokaktaki handa doğdu. Nohutçu Han'ın 3. katında 6-7 kazan, küçük bir fırın ve 3 işçi ile günde 200 kilo bisküvi üretimiyle işe başlandı. Birkaç yıl sonra, şimdiki Üstün Gıda Fabrikası'nın bulunduğu Topkapı'daki alana taşındı. 20'şer metrelik 4 fırınla, o günün koşullarında büyük bir üretim kapasitesine ulaşıldı.

    Ülker, 1955'te nakliye farkı almadan, fabrika fiyatına ülkenin her tarafına ürün teslim etme kararı aldı. Bu uygulama mevcut fabrikaların üretimlerinde büyük artışa yol açtı. Büyük kentlerde ise sokakları dolduran plasiyerlerin bisküvi, çikolata ve benzeri maddeleri pazarlama uygulaması, satış stratejisi açısından devrim denecek önemdeydi.

    1944

    Sabri Ülker, sadece üç çalışanıyla üretime başladı ve ilk yılında 75 ton bisküvi üretti.

    1948

    Ülker, Topkapı'da bu iş için özel olarak kurulan fabrikasında bisküvi kapasitesini üç katına çıkardı.

    1970

    Anadolu Gıda halka açık bir şirket olarak Ankara'da kuruldu ve bisküvi üretim kapasitesini ikiye katladı.

    1974

    İhracat başladı. İlk hedef Ortadoğu pazarıydı.

    İstanbul'da kurulan ikinci fabrika modern çikolata üretimine başladı. Uluslararası şirketlerle rekabet edebilmek için Araştırma ve Geliştirme Departmanı kuruldu.

    1979

    Ülker ürünleri selofan kökenli maddelerle ambalajlanmaya başlandı.

    1983

    Listeye BOPP ve oluklu mukavva da eklendi. Ülker, birtakım üretim makinelerini kendi bünyesinde üretmeye başladı.

    1992

    Ülker, margarin, bitkisel yağ ve endüstriyel yağ sektörüne girme kararı aldı.

    1993

    Bir dünya deviyle ilk ortak girişim: Pendik Nişasta kuruldu.

    1995

    Grubun ikinci yarı yarıya ortak girişimi kuruldu: Ülker ve Dankek.

    1996

    Ülker, süt endüstrisine girdi.

    Yurtiçinde ve yurtdışında gelişme sürüyor: Ülker, Cidde'deki bir çikolata fabrikasını ve Karaman'daki bisküvi fabrikalarını alarak genişlemeye devam etti. Ayrıca, Ülker King Top, Düsseldorf Interpack Fuarı'nda Worldstar Ambalajlama Ödülü'nü kazandı.

    1999

    Yeni milenyuma yeni bir örgüt yapısı: Altı grup ve icra kurulu oluşturuldu.

    2000

    Ülker, sakız, hazır çorba ve pişirme katkıları pazarına girdi. Uluslararası pazarda genişleme amacıyla yurtdışında birçok çikolata ve bisküvi üretim tesisi satın alındı.

    2002

    Gazlı içecek üretimine başlandı. Süpermarket markaları adı altında satılacak ürünleri pazarlamak üzere bir şirket kuruldu.

    2003

    İlk yerli bebek maması üretimine İsviçreli Hero şirketiyle ortak olarak Ankara'da başlandı. Ayrıca, dondurma ve Türk kahvesi üretimine başlandı.

  • ulubatlı hasan

    15.06.2004 - 15:47

    Osmanlı bayragını tasıyarak istanbul surlarına dayayan ilk ve tek meşhur bayrak taşıyıcısı.

  • hz.isa

    15.06.2004 - 15:30

    Mesleği marangozluktur.

  • hz.yusuf

    15.06.2004 - 15:25

    Yakup peygamberin oğludur.

    zamanının mısır hükümdarının rüyasında yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görmesi, akabinde rüyayı yorumlatması ve yorumlayıcı tarafından öngörülen 7 yıl bolluktan sonra gelen 7 yıl kıtlığın gerçekleşip zararsız atlatılmasıyla özetlenebilecek olanının başrol oyuncusu olan yusuf, yorumdan sonra esirlikten maliye bakanlığına terfi eder, 7 yıl bolluk süresince depoladığı erzağı 7 yıl kıtlık boyunca halka dağıtır, babasını ve vaktiyle kendini öldürmeye çalışmış kardeşlerini de yanına aldırır, bu şekilde israiloğulları filistin'den ayrılıp mısır'a yerleşmiş olur. durum musa'ya kadar sürecektir.

  • peygamber

    15.06.2004 - 15:21

    Hımd ul kıbh mezhebine göre bugüne kadar 124 bin peygamber gelmiş.

  • paul mccartney

    15.06.2004 - 14:58

    Beatles ın 4 üyesinden biri.
    www.paulmccartney.com

  • ödp

    15.06.2004 - 14:55

    SAVAŞ ÖRGÜTÜ NATO DAĞITILSIN!

    ÖDP, 27 - 28 Haziran 2004 tarihlerinde İstanbul’da yapılacak NATO zirvesine karşı 'NATO’ya ve Emperyalizme karşı mücadele kampanyası' başlatıyor. Irak ve Afganistan’ın işgali ile başlayan süreçte NATO’nun yeni rolü ve 'Büyük Ortadoğu Projesinin' masaya yatırılacağı bu zirvede; emperyalistler yeni savaş planlarını tartışacaklar. Bu nedenle zirveye karşı çıkmak, NATO’ya karşı mücadeleyi yükseltmek önem kazanıyor.

    ÖDP'nin bütün il, ilçe ve belde örgütlerinin katılacağı kampanya, 'Savaş Örgütü NATO Dağıtılsın' adı altında yürütülecektir. Kampanya boyunca afiş, bildiri dağıtımının yanı sıra, halka açık paneller, forumlar ve çeşitli etkinlikler de yapılacaktır.

    Diğer barışçı ve anti-emperyalist güçlerle birlikte 27 Haziran 2004’de İstanbul’da yapılacak mitinge ÖDP, Türkiye çapında katılacaktır. Kampanya 30 Mayıs 2004 Pazar günü Tepebaşı TÜYAP binası önünde yapılacak kitlesel basın açıklamasıyla başlayacaktır.

    Yine bu kampanya kapsamında, ÖDP gençliği de 'Şehre Katil Geliyor' adıyla çalışma yürütecek,
    12 Haziran 2004 Cumartesi günü tüm illerden gelen ÖDP’li gençler Ankara’da basın açıklaması yapacak,
    19 - 20 Haziran 2004 tarihlerinde NATO ve Emperyalizm karşıtı uluslararası gençlik zirvesi düzenleyecektir.

    ÖDP, aynı zamanda Küresel BAK’ın (Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu) 'BUSH GELME' kampanyasına da aktif destek verecektir.

    ÖDP, ezilenleri, emekçileri, savaş ve işgal karşıtlarını bu mücadelede birlikte olmaya çağırıyor.

    Hayri Kozanoğlu
    Genel Başkan
    18 Mayıs 2004

Toplam 1733 mesaj bulundu