Girince Türkiye'deki bütün sorunların (işsizlik, sağlık hizmetleri, eğitim sistemi, belediyecilik, cehalet, trafik, terör....) bir anda biteceği sanılıyor heralde.Yoksa niye bu kadar yırtınıp dursunlar? ! !
Irak’taki işkence skandalını dünyaya duyuran New York Dergisi’nin ünlü muhabiri Seymour Hersh, Kuzey Irak’taki İsrail-Kürt işbirliğini ortaya çıkardı.
Irak’ta Amerikalıların mahkumlara yönelik işkence skandalını ortaya çıkaran New York Dergisi’nin ünlü muhabiri Seymour Hersh, Türkiye ile İsrail arasındaki gerginliğin perde arkasını araştırdı. Hersh’e göre İsrail’in Kuzey Irak’ta Kürtlerle işbirliği yapması, Kürt komando yetiştirmesi Türkiye’yi son derece rahatsız ediyor.
EBU Garib’deki işkence skandalını ortaya çıkaran Pulitzer ödüllü Amerikalı gazeteci Seymour Hersh, ABD’nin Irak’ta yetersiz kaldığına inanan ve İran’ın nükleer kapasitesini geliştirmesinden endişe eden İsrail’in, Irak’ın kuzeyinde Kürtlerle işbirliği içinde Suriye ve İran’da örtülü operasyonlar yaptığını, Kürt komando birlikleri yetiştirdiğini ve bu durumdan Türkiye’nin son derece rahatsız olduğunu söyledi.
Hersh, CNN TV’sinde gazeteci Wolf Blitzer’ın programına katılarak, dün piyasaya çıkan New Yorker dergisindeki son haberini anlattı.
Hersh, İsrail istihbarat ve askeri yetkililerinin şu sırada Irak’ın kuzeyinde bulunduklarını ve uzun dönemli dostları Kürtlerle birlikte çalıştıklarını söyledi. Hersh, İsraillilerin, yaklaşık 6 ay önce, Irak’taki durumun kötüye gittiği sonucuna vardığını, bütün uyarılara rağmen ABD’nin, barışçı görünmesine karşılık İran’ın, Irak’taki isyancılara destek vererek çok saldırgan bir rol oynamasını yeterince çabuk kavrayamadığını düşündüğünü belirtti. Hersh, endişelerini Beyaz Saray ve Pentagon nezdinde anlatamayan İsrail’in, sonunda bazı operasyonlar için Irak’ın kuzeyine girdiğini vurguladı.
Seymour Hersh, İsraillilerin burada Kürtlerle çok endişe ettikleri İranlılar, nükleer konular ve Suriyelilere karşı operasyonlar başlattığını, ancak bu durumun İsrail’i, Türkiye ile karşı karşıya getirdiğini ifade etti.
KÜRTLERE KOMANDO EĞİTİMİ
Hersh’in haberine göre, İsrailli ordu ve istihbarat yetkilileri, İran, Irak ve Suriye’de Kürtler’in yoğun olarak yaşadığı bölgelerde Kürt peşmergelerden oluşan komando birlikleri yetiştiriyor ve bunları örtülü operasyonlarda kullanıyor. İsrail, Şii milislerin gücünü kırmak için, Kürt ordusunu güçlendirmeyi ve İran’da bir üs oluşturarak, bu ülkede bulunduğundan şüphelenilen nükleer tesisleri yakından izlemeyi amaçlıyor. İsrail, Kürt komando birliklerinin eğitimini, ABD’nin egemenliği Iraklılara devredeceği 30 Haziran’a kadar tamamlamaya hedefliyor.
Geçen yıldan bu yana İsrail’in en gizli komando birimleri olan Mistaravim ile aynı tarz ve aynı etkinlik içinde operasyonlar yapması için eğitilen Kürt komando birimleri, Amerikan komandolarının yapamadığı biçimde, Irak içindeki Şii ve Sünni isyancıların liderliklerine sızmak, istihbarat toplamak ve sonrasında da liderleri öldürmeleri için de eğitiliyor.
Bir Türk yetkili Hersh’e, ‘Kürtlerin bağımsızlığı bölge için felaket olacaktır. Yugoslavya’dan alınan derste olduğu gibi, bir ülkeye bağımsızlık verince herkes bağımsızlık isteyecektir. Kerkük, Irak’ın Saraybosna’sı olacaktır. Eğer orada böyle bir şey olursa krizi önlemek imkansızlaşacaktır’ dedi.
Amerikalı yetkili:
İsrail için Kürtler daha önemli
SEYMOUR Hersh’e bilgi veren ABD’li eski istihbarat yetkilisi, İsrail’in Kürdistan’a ‘Türkiye ile giderek büyüyen işbirliğinden daha fazla değer veriyor’ diyor. Yetkiliye göre, İsrail, ‘Türkiye’yi seviyoruz, ancak Irak’a baskı yapmaya devam etmeliyiz’ diye düşünüyor. İsrailli bir istihbarat yetkilisi, ‘Kürtler, Irak’ta ayakta kalan ve Irak’ta söz sahibi olan ABD’ye tek yakın grup. Tek sorun Türkiye ile bunun nasıl düzenleneceği’ diyor.
İsrail’in Washington Büyükelçiliği sözcüsü Mark Regev, Hersh’ün yazısı henüz piyasaya çıkmadan, iddiaları yalanlayan bir açıklama yayınladı.
'Hz. Muhammed'in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fani insanların karı değildir, O'nun Peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır.' (M.K.Atatürk)
Kaynak: Ülkü Dergisi, Şemsettin Günaltay, sayı 100, sayfa 4
(Not:Ülkü dergisi 1932 yılında yayınlanmaya başlayan bir dergidir.)
Anıtkabir’in diğer unsurlarında olduğu gibi bayrak direği de çok özel... Anıtkabir’in 33,5 metre uzunluğundaki bayrak direğini 1946 yılında Nazmi Cemal adlı bir Türk vatandaşı ABD’den gönderdi. 4 metresi kaidenin altında gömülü bulunan direğin 29,5 metresi görülebiliyor.
Anıtkabir’deki Atatürk Müzesi de Ata’nın doldurulmuş köpeği Foks’tan tıraş takımlarına, bastonlarından aldığı çok özel hediyelere kadar özel hayatını yansıtan pek çok nadide parçaya evsahipliği yapıyor. Atatürk'ün anne ve babasının fotoğrafları, Türkiye Cumhuriyeti’nin verdiği eski yazı ve Latin harfleriyle basılmış iki nüfus cüzdanı, Göğsünde taşımayı en çok sevdiği madalyalardan biri olan 1917’de Sultan 5. Mehmet Reşat’ın verdiği altın imtiyaz madalyası, SOVYET Mareşali Voroşilov ve İRAN Şahı Pehlevi’nin hediye ettiği değerli taşlarla süslü kılıçlar ve ince bir zevkin ürünü olan saatleri dikkat çekici parçalar arasında...
Atatürk’ün hem baston hem de tüfek olarak kullanılabilen özel silahı, manevi kızları Sabiha Gökçen ve Afet İnan’a hediye ettiği çok özel tabancaların da sergilendiği müzede, manevi kızı Rukiye Erkin’e hediye ettiği, ancak bir mercek yardımıyla okunabilen metal mahfazası içinde mini bir Kuran-ı Kerim dikkati çekiyor.
Anıtkabir’deki her mimari unsur ayrı bir mana taşıyor. Atatürk'ün kabrine ulaşan 262 metrelik Aslanlı yolun sağ ve solunda bulunan 24 aslan, “24 Oğuz boyunu” temsil ediyor. Türk kültüründe güç sembolü olduğu için seçilen Aslan figürlerinin çift olması milletin “birlik ve bütünlüğünü” vurgularken, aslanların kedi gibi yatar pozisyonda olması ise bu büyük gücün “barışseverliğini” sembolize ediyor.
Anıtkabir için 1941’de açılan yarışmaya, İkinci Dünya Savaşı’nın en çetin günleri yaşanmasına rağmen Türkiye, Almanya, İtalya, Avusturya, İsviçre, Fransa ve Çekoslovakya’dan toplam 49 proje katıldı. Ancak en çok beğenilen üç proje arasında Prof. Emin Onat ile Doç. Orhan Arda’nın “25” numaralı projesi kabul edildi.
Anıtkabir'in inşaatı 9 Ekim 1944'de görkemli bir temel atma töreni ile başladı. Anıtkabir'in inşası 9 yıllık bir süre içinde 4 aşamalı olarak yapılmıştır. 1953 yılında inşaat sona erdi.
Yunanca'da 'ulusal dernek' anlamına gelir. Makedonya ve Girit'i yunanistan'a katmak amacıyla 12 kasım 1894'te kurulmuştur. 1897'de Osmanlı-Yunan savaşı'nın, Yunanistan'ın ağır yenilgisiyle sonuçlanmasından sonra sorumlu tutulan örgüt saygınlığını yitirdi ve 1899'da dağıtıldı.
NUTUK'ta bu cemiyetle ilgili bir belge bulunmaktadır:
'Çok gizli tutulacaktır
Erzurum, 22/8/1919
Pek sağlam kaynaklardan elde edilen bilgilere göre İstanbul Rum patrikhanesinde Mavri Mira adında bir kurul oluşmuştur. Bunun başkanı Patrik vekili Droteos, üyeleri: Atinegora, İnoz Metropolidi, Yunan kaymakamı Giritli Katehakis, Katelopolos, Dipasimas, Ayinpa, Polimitis, Siyari adındaki kişilerdir.
Kurul doğrudan doğruya Venizelos'tan talimat alıyor. Rumların ve Yunan hükümetinin parasal yardımıyla pek büyük bir sermayesi vardır.
Görevi, Osmanlı illeri içinde çeteler oluşturmak ve yönetmek, açık hava toplantıları ve propaganda yapmaktır. Yunan Kızılhacı da bu Mavri Mira kuruluna bağlıdır. Görevi görünüşte göçmenlere bakmak gibi insani bir perde altında çete örgütlemek, ihtilal düzenini hazırlamaktır. Bu yolla tıbbi ilaçlar ve sağlık gereçleri adı altında silah, cephane ve donatıyı Osmanlı ülkesine sokmaktır. Hatta resmi göçmenler komisyonu da Mavri Mira kuruluna bağlıdır.
İstanbul Patrikhanesi ve Yunan konsolosluğu silah ve cephane deposu durumunu almıştır ve hatta kiliseler tapınma yerinden çok askeri ambarlar gibi kullanılmaktadır.
Ermeni patriği Zaven Efendi de Mavri Mira kurulu tarafından satın alınmıştır.
Rum okullarının önceden bizim yapıp da şimdi sırası iken ne yazık ki terkettiğimiz izci örgütleri bütünüyle Mavri Mira kurulu tarafından yönetilmektedir. İstanbul, Bursa, Bandırma, Kırklareli, Tekirdağ ve bunlara bağlı yerlerde izci örgütlenmesi tamamlanmıştır. İzciler yalnız çocuklar değildir. Yirmi yaşını aşkın gençler de içindedir. Anadolu'da Samsun ve Trabzon cephane dağıtma yeridir. Uygun bir durumda bir yelkenli yunan gemisi durmuş olarak cephane ve silahlarla yüklü bu yerlerde bulundurulacaktır. Ermeni hazırlığı da rum hazırlığı gibidir.'
-NUTUK'TAN:
'İstanbul'da çeşitli maksatlarla gizli ve açık olmak üzere kurulmuş, parti veya dernek adı altında birtakım kuruluşlar da vardı.
İstanbul'da önemli sayılabilecek kuruluşlardan biri İngiliz Muhipleri Cemiyeti idi. Bu addan, İngilizlere dost olanların kurduğu bir dernek anlaşılmasın. Bence, bu derneği kuranlar kendi şahıslarını ve kendi çıkarlarını gözetenler ile, kendi çıkarlarının korunma çaresini Lloyd George (Loyt Corc) hükûmeti aracılığı ile İngiliz himâyesini sağlamakta arayanlardır. Bu zavallıların, İngiliz Devleti'nin Osmanlı Devleti'ni bir bütün olarak korumak ve himaye etmek isteğinde olup olamayacağını bir defa olsun dikkate alıp almadıkları, üzerinde düşünülmeye değer.
Bu derneğe girenlerin başında Osmanlı Padişahı ve Halîfe-i Rûy-i Zemîn ünvanını taşıyan Vahdettin, Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nâzırı olan Ali Kemal, Âdil ve Mehmet Ali Beyler ile Sait Molla bulunuyordu. Dernekte Rahip Frew (Fru) gibi İngiliz milletinden bazı macera heveslileri de vardı. Yapılan işlemlerden ve gösterilen faaliyetlerden anlaşıldığına göre, derneğin başkanı Rahip Frew idi:
Bu derneğin iki yönü ve iki ayrı niteliği vardı. Biri açık yönü ve usulüne uygun teşebbüslerle İngiliz himâyesini sağlama amacına yönelmiş olan niteliği idi. Öteki de gizli yönüydü. Asıl faaliyet bu gizli yöndeydi. Memleket içinde örgütlenerek isyan ve ihtilâl çıkarmak, millî şuuru felce uğratmak, yabancı müdahalesini kolaylaştırmak gibi haince teşebbüsler, derneğin bu gizli kolu tarafından idare edilmekte idi. Sait Molla 'nın derneğin açıktan yaptığı çalışmalarında olduğu gibi gizli çalışmalarında da ondan daha çok rol oynadığı görülecektir. Bu dernek hakkında söylediklerim, sırası geldikçe yapacağım açıklamalar ve gereğinde göstereceğim belgelerle daha kolay anlaşılacaktır.'
Mustafa Kemal Atatürk
Erzurum ve Sivas Kongreleri' nde saptanıp olgunlaştırılan ilkeler doğrultusunda 28 Ocak 1920' de son Osmanlı Mebuslar Meclisi' nin gizli oturumunda oybirliği ile kabul edilen ve Türkiye' nin kabul edebileceği barış koşullarını açıklayan 6 maddelik bildiridir. Misak-ı Milli temelde Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşının bir programı niteliğindedir.
6 maddelik bildiri özetle şöyleydi:
-Arap kökenli halkın oturduğu ve Mondros Mütarekesi imzalandığı tarihte yabancı devletlerin işgali altında bulunan bölgelerin geleceği, halkın serbest oyuyla belirlenecektir; mütareke sınırları içinde Osmanlı-İslam çoğunluğun yerleşmiş bulunduğu kısımların tümü, gerçekte ya da hükmen hiç bir nedenle birbirinden ayrılamayacak bir bütündür.
-İlk serbest kaldıkları zamanda kendi istekleriyle anavatana katılan Kars, Ardahan ve Batum illerinde gerekirse yeniden halkoylaması yapılabilecektir.
-Batı Trakya' nın hukuksal durumu da, halkın tam bir özgürlük içinde verecekleri oylarla saptanmalıdır.
-İstanbul ve Marmara Denizi' nin güvenliği her türlü tehlikeden uzak tutulacak, Boğazların ticaret gemilerine açık tutulması, ilgili devletlerin aralarındaki antlaşmalarla sağlanacaktır.
-Antlaşmalarla belirlenen ilkeler çerçevesinde azınlıkların hukuku, komşu ülkelerdeki müslüman halkların aynı haklardan yararlanmaları koşuluyla güvence altında olacaktır.
-Türkiye' nin siyasal, adli, mali tam bağımsızlığı kabul edilecektir; bu konularda hiçbir kayıt ve kısıtlama getirilemez.
Türkler’in de gelişiyle, Anadolu tarihi, Bizanslılar, Pontus Rumları, Ermeniler, Kürtler, Haçlılar, Araplar, Nesturiler, Asuriler, Moğollar, Gürcüler gibi, farklı etnik köken ve dinden insanların, karşılıklı etkileşip, yeni Anadolu toplumunun oluştuğu bir sürece girmiştir.
Bütün bu değişik insan gurupları arasında, düşmanlıklar, dostluklar, büyüklü küçüklü savaşlar, barışlar, ittifaklar, ittifakların bozulup yeni cepheleşmelerin ortaya çıkışı, kız alıp vermeler, karşılıklı din değiştirmeler, çıkar çatışmaları, prenslerin/ağaların/beylerin taht kavgaları, zorda kalınca birbirine iltica etmeler ile tam bir kargaşa dönemi yaşanmış ve yeni bir kültür mozayiği ortaya çıkmıştır.
Eski başbakan ve tarihçi Şemsettin Günaltay 1961’de kanserinden öldü. 1883’te Erzincan Kemaliye’de doğan Günaltay, Lozan Üniversitesi Doğa Bilimleri Bölümü’nden mezun oldu.
Yurda dönünce çeşitli liselerde müdürlük yaptı ve bu sırada tanıştığı Ziya Gökalp’in etkisiyle Türk tarihini araştırmaya başladı. 1914’te Darülfünun’daki ıslahat çalışmaları sırasında Edebiyat Fakültesi Türk tarihi ve İslam Kavimleri Tarihi profesörü, daha sonra da İlahiyat Fakültesi dekanı oldu.
Şemsettin Günaltay 1915’te Ertuğrul Sancağı’ndan Bilecik mebusu seçilerek Meclis-i Mebusan’a girdi ve Meclis dağılana kadar bu görevde kaldı.
Bir süre İstanbul Belediye Meclisi’nde üyelik ve başkan vekilliği de yapaan Günaltay, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde görev aldı. 1923-1950 yılları arasında Sivas, 1950-1954 yılları arsında Erzincan milletvekilliği yapan Şemsettin Günaltay, 1949’da Hasan Saka’nın istifası üzerine başbakanlığa getirilmiş ve Demokrat Parti iktidarına kadar bu görevini sürdürmüştü.
CHP İstanbul il başkanlığı ve Kurucu Meclis üyeliği de yapan Günaltay, 1961’de İstanbul senatörü seçildi, ancak göreve başlayamadan öldü. 1941’den ölene dek Türk Tarih Kurumu’nun başkanlığını yapan Günaltay’ın yapıtları arasında, Zulmetten Nura, Hurafattan Hakikata, İslam Dini Tarihi, Maziden Atiye sayılabilir.
Avrupa Yakası
22.06.2004 - 11:49İstanbul'un Avrupa toprakları üzerinde yer alan kısmı.
ismet inönü
22.06.2004 - 11:48Korkak politikası sebebiyle Türkiye İMF ye bağlanmak durumunda kalmıştır.
turgut özal
22.06.2004 - 11:45Türkiyeyi 'küçük Amerika' yapmış, iyi halt etmiştir.
avrupa birliği
22.06.2004 - 11:39Girince Türkiye'deki bütün sorunların (işsizlik, sağlık hizmetleri, eğitim sistemi, belediyecilik, cehalet, trafik, terör....) bir anda biteceği sanılıyor heralde.Yoksa niye bu kadar yırtınıp dursunlar? ! !
tuncay özkan
22.06.2004 - 11:15Yıllardır anlatmaya çalıştığı İsrail - Kürtler ve kuzey Irak ilişkisi nihayet bugünlerde gazete manşetlerine taşınailmiştir.
Tabi ilişkiyi ABDli bir gazeteci yazınca önem arzetti sevgili medyamız tarafından!
israil
22.06.2004 - 09:42İsrail ile K.Irak krizi
Irak’taki işkence skandalını dünyaya duyuran New York Dergisi’nin ünlü muhabiri Seymour Hersh, Kuzey Irak’taki İsrail-Kürt işbirliğini ortaya çıkardı.
Irak’ta Amerikalıların mahkumlara yönelik işkence skandalını ortaya çıkaran New York Dergisi’nin ünlü muhabiri Seymour Hersh, Türkiye ile İsrail arasındaki gerginliğin perde arkasını araştırdı. Hersh’e göre İsrail’in Kuzey Irak’ta Kürtlerle işbirliği yapması, Kürt komando yetiştirmesi Türkiye’yi son derece rahatsız ediyor.
EBU Garib’deki işkence skandalını ortaya çıkaran Pulitzer ödüllü Amerikalı gazeteci Seymour Hersh, ABD’nin Irak’ta yetersiz kaldığına inanan ve İran’ın nükleer kapasitesini geliştirmesinden endişe eden İsrail’in, Irak’ın kuzeyinde Kürtlerle işbirliği içinde Suriye ve İran’da örtülü operasyonlar yaptığını, Kürt komando birlikleri yetiştirdiğini ve bu durumdan Türkiye’nin son derece rahatsız olduğunu söyledi.
Hersh, CNN TV’sinde gazeteci Wolf Blitzer’ın programına katılarak, dün piyasaya çıkan New Yorker dergisindeki son haberini anlattı.
Hersh, İsrail istihbarat ve askeri yetkililerinin şu sırada Irak’ın kuzeyinde bulunduklarını ve uzun dönemli dostları Kürtlerle birlikte çalıştıklarını söyledi. Hersh, İsraillilerin, yaklaşık 6 ay önce, Irak’taki durumun kötüye gittiği sonucuna vardığını, bütün uyarılara rağmen ABD’nin, barışçı görünmesine karşılık İran’ın, Irak’taki isyancılara destek vererek çok saldırgan bir rol oynamasını yeterince çabuk kavrayamadığını düşündüğünü belirtti. Hersh, endişelerini Beyaz Saray ve Pentagon nezdinde anlatamayan İsrail’in, sonunda bazı operasyonlar için Irak’ın kuzeyine girdiğini vurguladı.
Seymour Hersh, İsraillilerin burada Kürtlerle çok endişe ettikleri İranlılar, nükleer konular ve Suriyelilere karşı operasyonlar başlattığını, ancak bu durumun İsrail’i, Türkiye ile karşı karşıya getirdiğini ifade etti.
KÜRTLERE KOMANDO EĞİTİMİ
Hersh’in haberine göre, İsrailli ordu ve istihbarat yetkilileri, İran, Irak ve Suriye’de Kürtler’in yoğun olarak yaşadığı bölgelerde Kürt peşmergelerden oluşan komando birlikleri yetiştiriyor ve bunları örtülü operasyonlarda kullanıyor. İsrail, Şii milislerin gücünü kırmak için, Kürt ordusunu güçlendirmeyi ve İran’da bir üs oluşturarak, bu ülkede bulunduğundan şüphelenilen nükleer tesisleri yakından izlemeyi amaçlıyor. İsrail, Kürt komando birliklerinin eğitimini, ABD’nin egemenliği Iraklılara devredeceği 30 Haziran’a kadar tamamlamaya hedefliyor.
Geçen yıldan bu yana İsrail’in en gizli komando birimleri olan Mistaravim ile aynı tarz ve aynı etkinlik içinde operasyonlar yapması için eğitilen Kürt komando birimleri, Amerikan komandolarının yapamadığı biçimde, Irak içindeki Şii ve Sünni isyancıların liderliklerine sızmak, istihbarat toplamak ve sonrasında da liderleri öldürmeleri için de eğitiliyor.
Bir Türk yetkili Hersh’e, ‘Kürtlerin bağımsızlığı bölge için felaket olacaktır. Yugoslavya’dan alınan derste olduğu gibi, bir ülkeye bağımsızlık verince herkes bağımsızlık isteyecektir. Kerkük, Irak’ın Saraybosna’sı olacaktır. Eğer orada böyle bir şey olursa krizi önlemek imkansızlaşacaktır’ dedi.
Amerikalı yetkili:
İsrail için Kürtler daha önemli
SEYMOUR Hersh’e bilgi veren ABD’li eski istihbarat yetkilisi, İsrail’in Kürdistan’a ‘Türkiye ile giderek büyüyen işbirliğinden daha fazla değer veriyor’ diyor. Yetkiliye göre, İsrail, ‘Türkiye’yi seviyoruz, ancak Irak’a baskı yapmaya devam etmeliyiz’ diye düşünüyor. İsrailli bir istihbarat yetkilisi, ‘Kürtler, Irak’ta ayakta kalan ve Irak’ta söz sahibi olan ABD’ye tek yakın grup. Tek sorun Türkiye ile bunun nasıl düzenleneceği’ diyor.
İsrail’in Washington Büyükelçiliği sözcüsü Mark Regev, Hersh’ün yazısı henüz piyasaya çıkmadan, iddiaları yalanlayan bir açıklama yayınladı.
(Hürriyet-22 haziran 04)
uğur mumcu
22.06.2004 - 09:29www.umag.org.tr
' Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı '
mustafa kemal atatürk
22.06.2004 - 09:27'Hz. Muhammed'in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fani insanların karı değildir, O'nun Peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır.' (M.K.Atatürk)
Kaynak: Ülkü Dergisi, Şemsettin Günaltay, sayı 100, sayfa 4
(Not:Ülkü dergisi 1932 yılında yayınlanmaya başlayan bir dergidir.)
anıtkabir
21.06.2004 - 15:26Anıtkabir’in diğer unsurlarında olduğu gibi bayrak direği de çok özel... Anıtkabir’in 33,5 metre uzunluğundaki bayrak direğini 1946 yılında Nazmi Cemal adlı bir Türk vatandaşı ABD’den gönderdi. 4 metresi kaidenin altında gömülü bulunan direğin 29,5 metresi görülebiliyor.
anıtkabir
21.06.2004 - 15:25Anıtkabir’deki Atatürk Müzesi de Ata’nın doldurulmuş köpeği Foks’tan tıraş takımlarına, bastonlarından aldığı çok özel hediyelere kadar özel hayatını yansıtan pek çok nadide parçaya evsahipliği yapıyor. Atatürk'ün anne ve babasının fotoğrafları, Türkiye Cumhuriyeti’nin verdiği eski yazı ve Latin harfleriyle basılmış iki nüfus cüzdanı, Göğsünde taşımayı en çok sevdiği madalyalardan biri olan 1917’de Sultan 5. Mehmet Reşat’ın verdiği altın imtiyaz madalyası, SOVYET Mareşali Voroşilov ve İRAN Şahı Pehlevi’nin hediye ettiği değerli taşlarla süslü kılıçlar ve ince bir zevkin ürünü olan saatleri dikkat çekici parçalar arasında...
Atatürk’ün hem baston hem de tüfek olarak kullanılabilen özel silahı, manevi kızları Sabiha Gökçen ve Afet İnan’a hediye ettiği çok özel tabancaların da sergilendiği müzede, manevi kızı Rukiye Erkin’e hediye ettiği, ancak bir mercek yardımıyla okunabilen metal mahfazası içinde mini bir Kuran-ı Kerim dikkati çekiyor.
anıtkabir
21.06.2004 - 15:23Anıtkabir’deki her mimari unsur ayrı bir mana taşıyor. Atatürk'ün kabrine ulaşan 262 metrelik Aslanlı yolun sağ ve solunda bulunan 24 aslan, “24 Oğuz boyunu” temsil ediyor. Türk kültüründe güç sembolü olduğu için seçilen Aslan figürlerinin çift olması milletin “birlik ve bütünlüğünü” vurgularken, aslanların kedi gibi yatar pozisyonda olması ise bu büyük gücün “barışseverliğini” sembolize ediyor.
anıtkabir
21.06.2004 - 15:21Anıtkabir için 1941’de açılan yarışmaya, İkinci Dünya Savaşı’nın en çetin günleri yaşanmasına rağmen Türkiye, Almanya, İtalya, Avusturya, İsviçre, Fransa ve Çekoslovakya’dan toplam 49 proje katıldı. Ancak en çok beğenilen üç proje arasında Prof. Emin Onat ile Doç. Orhan Arda’nın “25” numaralı projesi kabul edildi.
anıtkabir
21.06.2004 - 15:18Anıtkabir'in inşaatı 9 Ekim 1944'de görkemli bir temel atma töreni ile başladı. Anıtkabir'in inşası 9 yıllık bir süre içinde 4 aşamalı olarak yapılmıştır. 1953 yılında inşaat sona erdi.
etniki eterya
21.06.2004 - 14:47Yunanca'da 'ulusal dernek' anlamına gelir. Makedonya ve Girit'i yunanistan'a katmak amacıyla 12 kasım 1894'te kurulmuştur. 1897'de Osmanlı-Yunan savaşı'nın, Yunanistan'ın ağır yenilgisiyle sonuçlanmasından sonra sorumlu tutulan örgüt saygınlığını yitirdi ve 1899'da dağıtıldı.
mavri mira
21.06.2004 - 14:45NUTUK'ta bu cemiyetle ilgili bir belge bulunmaktadır:
'Çok gizli tutulacaktır
Erzurum, 22/8/1919
Pek sağlam kaynaklardan elde edilen bilgilere göre İstanbul Rum patrikhanesinde Mavri Mira adında bir kurul oluşmuştur. Bunun başkanı Patrik vekili Droteos, üyeleri: Atinegora, İnoz Metropolidi, Yunan kaymakamı Giritli Katehakis, Katelopolos, Dipasimas, Ayinpa, Polimitis, Siyari adındaki kişilerdir.
Kurul doğrudan doğruya Venizelos'tan talimat alıyor. Rumların ve Yunan hükümetinin parasal yardımıyla pek büyük bir sermayesi vardır.
Görevi, Osmanlı illeri içinde çeteler oluşturmak ve yönetmek, açık hava toplantıları ve propaganda yapmaktır. Yunan Kızılhacı da bu Mavri Mira kuruluna bağlıdır. Görevi görünüşte göçmenlere bakmak gibi insani bir perde altında çete örgütlemek, ihtilal düzenini hazırlamaktır. Bu yolla tıbbi ilaçlar ve sağlık gereçleri adı altında silah, cephane ve donatıyı Osmanlı ülkesine sokmaktır. Hatta resmi göçmenler komisyonu da Mavri Mira kuruluna bağlıdır.
İstanbul Patrikhanesi ve Yunan konsolosluğu silah ve cephane deposu durumunu almıştır ve hatta kiliseler tapınma yerinden çok askeri ambarlar gibi kullanılmaktadır.
Ermeni patriği Zaven Efendi de Mavri Mira kurulu tarafından satın alınmıştır.
Rum okullarının önceden bizim yapıp da şimdi sırası iken ne yazık ki terkettiğimiz izci örgütleri bütünüyle Mavri Mira kurulu tarafından yönetilmektedir. İstanbul, Bursa, Bandırma, Kırklareli, Tekirdağ ve bunlara bağlı yerlerde izci örgütlenmesi tamamlanmıştır. İzciler yalnız çocuklar değildir. Yirmi yaşını aşkın gençler de içindedir. Anadolu'da Samsun ve Trabzon cephane dağıtma yeridir. Uygun bir durumda bir yelkenli yunan gemisi durmuş olarak cephane ve silahlarla yüklü bu yerlerde bulundurulacaktır. Ermeni hazırlığı da rum hazırlığı gibidir.'
ingiliz muhipleri cemiyeti
21.06.2004 - 14:32-NUTUK'TAN:
'İstanbul'da çeşitli maksatlarla gizli ve açık olmak üzere kurulmuş, parti veya dernek adı altında birtakım kuruluşlar da vardı.
İstanbul'da önemli sayılabilecek kuruluşlardan biri İngiliz Muhipleri Cemiyeti idi. Bu addan, İngilizlere dost olanların kurduğu bir dernek anlaşılmasın. Bence, bu derneği kuranlar kendi şahıslarını ve kendi çıkarlarını gözetenler ile, kendi çıkarlarının korunma çaresini Lloyd George (Loyt Corc) hükûmeti aracılığı ile İngiliz himâyesini sağlamakta arayanlardır. Bu zavallıların, İngiliz Devleti'nin Osmanlı Devleti'ni bir bütün olarak korumak ve himaye etmek isteğinde olup olamayacağını bir defa olsun dikkate alıp almadıkları, üzerinde düşünülmeye değer.
Bu derneğe girenlerin başında Osmanlı Padişahı ve Halîfe-i Rûy-i Zemîn ünvanını taşıyan Vahdettin, Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nâzırı olan Ali Kemal, Âdil ve Mehmet Ali Beyler ile Sait Molla bulunuyordu. Dernekte Rahip Frew (Fru) gibi İngiliz milletinden bazı macera heveslileri de vardı. Yapılan işlemlerden ve gösterilen faaliyetlerden anlaşıldığına göre, derneğin başkanı Rahip Frew idi:
Bu derneğin iki yönü ve iki ayrı niteliği vardı. Biri açık yönü ve usulüne uygun teşebbüslerle İngiliz himâyesini sağlama amacına yönelmiş olan niteliği idi. Öteki de gizli yönüydü. Asıl faaliyet bu gizli yöndeydi. Memleket içinde örgütlenerek isyan ve ihtilâl çıkarmak, millî şuuru felce uğratmak, yabancı müdahalesini kolaylaştırmak gibi haince teşebbüsler, derneğin bu gizli kolu tarafından idare edilmekte idi. Sait Molla 'nın derneğin açıktan yaptığı çalışmalarında olduğu gibi gizli çalışmalarında da ondan daha çok rol oynadığı görülecektir. Bu dernek hakkında söylediklerim, sırası geldikçe yapacağım açıklamalar ve gereğinde göstereceğim belgelerle daha kolay anlaşılacaktır.'
Mustafa Kemal Atatürk
lozan
21.06.2004 - 14:0223 Ağustos 1923' te imzalanan antlaşma.
misak-ı milli
21.06.2004 - 13:57Erzurum ve Sivas Kongreleri' nde saptanıp olgunlaştırılan ilkeler doğrultusunda 28 Ocak 1920' de son Osmanlı Mebuslar Meclisi' nin gizli oturumunda oybirliği ile kabul edilen ve Türkiye' nin kabul edebileceği barış koşullarını açıklayan 6 maddelik bildiridir. Misak-ı Milli temelde Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşının bir programı niteliğindedir.
6 maddelik bildiri özetle şöyleydi:
-Arap kökenli halkın oturduğu ve Mondros Mütarekesi imzalandığı tarihte yabancı devletlerin işgali altında bulunan bölgelerin geleceği, halkın serbest oyuyla belirlenecektir; mütareke sınırları içinde Osmanlı-İslam çoğunluğun yerleşmiş bulunduğu kısımların tümü, gerçekte ya da hükmen hiç bir nedenle birbirinden ayrılamayacak bir bütündür.
-İlk serbest kaldıkları zamanda kendi istekleriyle anavatana katılan Kars, Ardahan ve Batum illerinde gerekirse yeniden halkoylaması yapılabilecektir.
-Batı Trakya' nın hukuksal durumu da, halkın tam bir özgürlük içinde verecekleri oylarla saptanmalıdır.
-İstanbul ve Marmara Denizi' nin güvenliği her türlü tehlikeden uzak tutulacak, Boğazların ticaret gemilerine açık tutulması, ilgili devletlerin aralarındaki antlaşmalarla sağlanacaktır.
-Antlaşmalarla belirlenen ilkeler çerçevesinde azınlıkların hukuku, komşu ülkelerdeki müslüman halkların aynı haklardan yararlanmaları koşuluyla güvence altında olacaktır.
-Türkiye' nin siyasal, adli, mali tam bağımsızlığı kabul edilecektir; bu konularda hiçbir kayıt ve kısıtlama getirilemez.
mondros ateşkes antlaşması
21.06.2004 - 13:3930 ekim 1918 yılında Limni adasında, Agamemnon isimli Yunan gemisinde imzalanmıştır.
Osmanlı hükümetini Rauf Orbay temsil etmiştir.
mondros ateşkes antlaşması
21.06.2004 - 13:381.Dünya savaşı sonunda geçici olarak imzalanan ve Sevr antlaşmasına kadar Osmanlı Devletinin savaştan çekildigini kabul ettigi anlaşma..
güler kömürcü
21.06.2004 - 13:12Akşam gazetesinin araştırmacı-gazetecisi bayan.
türkiye
21.06.2004 - 13:02Türkler’in de gelişiyle, Anadolu tarihi, Bizanslılar, Pontus Rumları, Ermeniler, Kürtler, Haçlılar, Araplar, Nesturiler, Asuriler, Moğollar, Gürcüler gibi, farklı etnik köken ve dinden insanların, karşılıklı etkileşip, yeni Anadolu toplumunun oluştuğu bir sürece girmiştir.
Bütün bu değişik insan gurupları arasında, düşmanlıklar, dostluklar, büyüklü küçüklü savaşlar, barışlar, ittifaklar, ittifakların bozulup yeni cepheleşmelerin ortaya çıkışı, kız alıp vermeler, karşılıklı din değiştirmeler, çıkar çatışmaları, prenslerin/ağaların/beylerin taht kavgaları, zorda kalınca birbirine iltica etmeler ile tam bir kargaşa dönemi yaşanmış ve yeni bir kültür mozayiği ortaya çıkmıştır.
anadolu medeniyetleri müzesi
21.06.2004 - 13:00Web sitesini yabancıların yaptığı müzemiz. Ayıp bize...
http://www.geocities.com/anadolu_muzesi/muze.html
şemsettin günaltay
21.06.2004 - 12:48Eski başbakan ve tarihçi Şemsettin Günaltay 1961’de kanserinden öldü. 1883’te Erzincan Kemaliye’de doğan Günaltay, Lozan Üniversitesi Doğa Bilimleri Bölümü’nden mezun oldu.
Yurda dönünce çeşitli liselerde müdürlük yaptı ve bu sırada tanıştığı Ziya Gökalp’in etkisiyle Türk tarihini araştırmaya başladı. 1914’te Darülfünun’daki ıslahat çalışmaları sırasında Edebiyat Fakültesi Türk tarihi ve İslam Kavimleri Tarihi profesörü, daha sonra da İlahiyat Fakültesi dekanı oldu.
Şemsettin Günaltay 1915’te Ertuğrul Sancağı’ndan Bilecik mebusu seçilerek Meclis-i Mebusan’a girdi ve Meclis dağılana kadar bu görevde kaldı.
Bir süre İstanbul Belediye Meclisi’nde üyelik ve başkan vekilliği de yapaan Günaltay, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde görev aldı. 1923-1950 yılları arasında Sivas, 1950-1954 yılları arsında Erzincan milletvekilliği yapan Şemsettin Günaltay, 1949’da Hasan Saka’nın istifası üzerine başbakanlığa getirilmiş ve Demokrat Parti iktidarına kadar bu görevini sürdürmüştü.
CHP İstanbul il başkanlığı ve Kurucu Meclis üyeliği de yapan Günaltay, 1961’de İstanbul senatörü seçildi, ancak göreve başlayamadan öldü. 1941’den ölene dek Türk Tarih Kurumu’nun başkanlığını yapan Günaltay’ın yapıtları arasında, Zulmetten Nura, Hurafattan Hakikata, İslam Dini Tarihi, Maziden Atiye sayılabilir.
Toplam 1733 mesaj bulundu