Küçük bir kızım,evet!
Ellerim kelepçeli çok zaman ve duvarlara esirim.Kalabalıklar içinde yalnızlık yaşayanlardanım.Büyük kaoslar doğurur ellerim.Karanlıkların tozlarını yutuyorum,içimdeki kötülükleri sindirebilmek için.İyi bir kadınım aslında ama hınç doluyum,kin doluyum,öfke doluyum,direnç doluyum…
Bedenimin çeperlerini sürekli zorlayan bir gülümseme isteğiyle bakıyorum hayata! Denizsiz kentlerin soğuk ve kuru havalarından ayaz yalnızlıklar biriktiriyorum kendim için.Paylaşmayı sildim sözlüğümden; en azından kendimi paylaşmaya dair paylaşımları. İki ya da çok’a bölünen bir beden,her zaman gözyaşlarının ve kanın kimyasını çözmeye terk edilir,ben de öyle…bundandır sanırım gözyaşlarının H2O ve tuzdan ibaret olmadığını biliyor oluşum.
Uzağım bu dünyaya,ama kendime değil.Seviyorum dara’yı ama melike’yi değil.Uzuyor tırnaklarım ama saçlarım değil…
..
-
allegro
12.09.2006 - 12:18Diyarbakır 6. kültür ve sanat festivali süresince pek çok etkinlik yapıldı, ancak “en çok ne hoşuna gitti” derseniz, en iyi seçimi yaptıklarını düşündüğüm “Allegro” isimli Danimarka yapımı filmi, favorilerim arasına kattım bile…
Film boyunca pek çok insanın pişmanlık efektlerini dinlemek zorunda kalışım dışında hiçbir negatif duygu hissetmeden çıkış kapısına yönelirken, filmi izleyen tüm insanların “zone” olgusunu, bu içselleştirilmiş yabancılaşma, bunaltı ve geçmiş hafıza kaosunu hissedebilmesi için dua ediyordum. Filmin kahramanı Zetterstrom, ilgi çekici sinema teknikleriyle bir hafıza döngüsü yaşıyor ve geçmişiyle hesaplaşma imkanı bularak, ruhunu dinginliğe taşıyabiliyor. Oldukça iyi kurgulanmış psikolojik bir süreç izleyen bu film, hesaplaşma içgüdülerinizi ve bunun çeşitli yollarını görmenizi vaat ediyor. Küçük Zatterstrom’un sevgiyi ve özgüveni aradığı film boyunca, geçmişi hafızamıza ya da hiç kullanmayacağımızı düşündüğümüz anılarımıza kilitlemenin anlamsızlığını da böylece görmüş oluyoruz.
İçinde yarattığı kocaman bölgeyi dış dünyadan kimsenin delemeyeceği bir kabuk haline getirip, kendisinin bile ancak olgunlaştığı zaman, özel şifrelerle kapılarını kırıp illegal yöntemlerle içeri girebileceği korunaklı bir iç dünya haline getiren Zatterstrom, pişmanlıklarıyla var ettiği bu yeni ve ulaşılmaz dünyayı, kendi içinde tüm devinimlerini devam ettiren, ancak kendinden bağımsız büyüyen bir sanal bölge gibi hissediyor olmasının yanında, çevresinde kendisini tanıyan ya da tanımaya çalışan herkesi de bir şekilde bu özel dünyaya dahil ediyor.Müziği keşfettiği çocukluk yıllarından beri aradığı asıl şeyin özgüven ve sevgi olduğunu anlaması ona yaşamı boyunca çok zaman ve çok insan kaybettirmiş olsa da, pişmanlıkların bazen olgunlaşmak için bir panzehir olabileceğini de fark ettiriyor.
Anılar, bir daha kullanmayacağımızı düşündüğümüz; atmaya da kıyamadığımız fazla eşyalarımız gibidir diye düşünebilirsek ve bunları kilitleyip unutmak üzere gizli-özel sandığımıza atarsak, sonuçta alacağımız şey unutmanın verdiği dinginlik değil, tavan arasında sürekli gürültü yaparak yeni anılarımızı ve bizi sürekli ürkütecek olan ve mayalana mayalana kabarmış yaramaz bir çocuğun “çıkarın beni buradan, çok sıkıldım…” çığlıkları olur ancak. Anılar geçmişimizdeki hataların huzursuz görüntüleri olmayacak kadar bize dair şeylerdir. Eğer bu görüntüleri silebileceğimiz yanılgısına düşersek, hem kendi içselliğimiz büyük bir erozyona uğrar hem de bizi geçmişimizle tanımaya çalışan insanlara haksızlık olur. Çünkü geçmişimiz, bugünde bizi var eden her şeyin temel taşıdır. Bugünkü kimliğimiz geçmişimizdeki hatalarımızdan ders çıkarabildiğimiz ve iyi olanları bünyemizde tutabildiğimiz kadar bizi temsil eder. Hem hatalarımızla var olabilmek hem de hatalarımızın hata olduğunu kabullenebilmek, içimizdeki gerçek bize tutunabileceğimiz en doğru emniyet kemerleri olurlar.
Dış dünyadan bağımsız geliştirdiğimiz iç dünyamız, hiçbir girişimin delemeyeceği bir şifreyle kodlanmış olmasından dolayı en gizli, en korkak, en pasif, en utangaç, en kötü, en paylaşılmaz güdülerimizi büyütür içinde. Ve zamanı geldiğinde bu dünyanın kapılarını açıp öteki olanla paylaşmazsak, kurduğumuz zemberek boşalır, fitil ateşlenir, iç-dünya infilak eder ve kendimizle beraber etrafımızda ne var ne yok her şeyi yerle bir eder… İşte bu infilak anı içinde ne derece gizli şeyler barındırıyorsa o derece yakıcı o derece yıkıcı o derece hüzünlü olur. Oysa yapılması gereken asıl şey, bir Pandora kutusu tasarlamak yerine, huzursuzluk verse bile tüm çıplaklığıyla benliğimizin yapıp ettikleri olması nedeniyle, tüm anılarımızı yavaş yavaş sindirebilmek, kabullenmek ve kendimiz olabilmektir…
Toplam 1 mesaj bulundu
valla onu ne ağzıma atıp erimesini neden olurum nede kardeşçe severim sadece kaybetmemek için elimden geleni yaparım.bunun için hiçbi sınır tanımam.çizgiötesi işte bomboşşşş.ekmek şarap sen ve ben birde sabahın dördü
şeker gibi ağzıma atıp yicem
can ciğer bi insan onu seviyom kardeşce en derinden
Toplam 3 mesaj bulundu